Co Theatre
topluluğunun kurucularından, The Womb adlı absürt komedi oyunun yazarı ve
oyuncusu Aylin Rodoplu ve oyuncu Tara McMillan ile tiyatro üzerine bir söyleşi
gerçekleştirdik.
Bisikletli Gazete Söyleşileri’nden
herkese merhaba, yanımızda tiyatro oyuncuları Aylin ve Tara var. Yakın zamanda sahnelenen
oyunları “The Womb” ve tiyatro üzerine konuşacağız. Sizleri biraz tanıyabilir
miyiz?
Ben, Aylin Rodoplu, 25
yaşındayım yaklaşık 4 senedir Londra'da yaşıyorum. Buraya okumak için geldim 2
hafta önce de East 15 Acting School'dan oyunculuk bölümünden mezun oldum. Çok
taze bir oyuncuyum. Şu anda da kendi oyunumun yapımcılığını yapıyorum, oyunumun
yazarlığını da yaptım.
Senin hikayen dinleyelim
kısaca.
Ben Tara. Ben de babam Jamaikalı,
annem Türk. Ömrüm boyunca Türkiye'de yaşadım. Türkiye'de doğdum, büyüdüm. Ben
de East 15 Acting School'da yüksek lisans yaptım.
Orada mı tanıştınız?
Evet. Onun öncesinde
İstanbul'da Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’nda oyunculuk bölümü bitirdim. Oyuncuyum.
Sen ne zaman geldin
Londra'ya?
Benim de iki yıl oluyor
buraya geleli. Geçtiğimiz yıl mezun oldum. Sonrasında yine okuldan bir kadroyla
Edinburgh Festivali için bir oyun yapmıştık. Onu sergiledik. Bu yılda başka bir
oyundaydım. Onun dışında kahve yapıyorum, kafede çalışıyorum. Her oyuncu gibi.
Büyük bir klişeyim yani.
Güzel. Orada da aslında
oyunculukla ilgili çok öğrenecek şeyler var. Gözlem yapılacak çok şey var
gerçekten.
Peki Aylin sana dönelim.
Senin tiyatroya olan ilgin nasıl başladı, nasıl gelişti, neler yaptın bugüne
kadar tiyatroya ilgili?
Küçüklükten beri hep böyle
içimde bir ben oyuncu olmak istiyorum diye bir his vardı ama yani ne özgüvenim
vardı ne böyle çok dışarı dönük bir insandım. Sadece bu istek vardı ve böyle şu
anda da geriye dönüp eskiden not aldığım defterlere baktığımda böyle yazmışım,
ben oyuncu olacağım, yani manifestlemişim ben bunu. İşe de yaradı yani bir
şekilde. Lise döneminde ailemin desteğiyle birkaç böyle bir kursa gittim hem
oyunculuk, sinemada kamera önü dersleri falan da aldım ama dediğim gibi o zaman
böyle özgüvenim çok düşüktü çok zevk almadım. Daha sonra ben İTÜ'de İç
Mimarlık'ı kazandım, hazırlık yaptığım dönemde okulun tiyatro grubuna katıldım,
İTÜ sahnesi. Orada böyle insanların amatör olarak tiyatro yapması beni çok
etkiledi ve bir prodüksiyon çıkardık, o prodüksiyonla da Türkiye turnesine
çıktık. Birlikte bir şey yapmak, böyle o arkadaş, o topluluk hissiyatı benim
gerçekten çok hoşuma gitti. Ve hiç mimarlık okumaya başlamadan dedim ki ben
okulu bırakacağım ve konservatuar sınavlarına hazırlanacağım.
Bu çok radikal bir karar
değil mi?
Gerçekten öyle yani. Ailem
de karşı çıktı. Yani uzun bir süre engel olmak istediler aslında. Hani İTÜ'yü
kazanmışsın, nasıl bırakacaksın? Çünkü ben İTÜ'ye de çok hazırlanarak
girmiştim. Başarılı da bir öğrenciydim aslında. O içimdeki his, o küçüklükten gelen
bir şekilde bunu yapmam gerektiğini hep hatırlattı bana. İngilizcem de çok
yoktu. Hazırlık okusam da yani hazırlı böyle zor bela geçmiştik. Dedim ki siz
bana destek olun ailem maddi olarak. İngilizce kursuna gitmek istiyorum. Aynı
zamanda da biriyle çalışmak istiyorum beni yurt dışına hazırlayacak. Aslında
hiç Türkiye'de konservatuar düşünmedim. Bunun bir sebebi de yok. Hep yurtdışına
gitme isteği vardı içimde sebepsiz. Sonradan konservatuar sınavlarına
hazırlandım, başvurdum. İlk sene girdiğim sınavlarda lisans bölümünü
kazanamadım. Beni sadece hazırlık bölümüne... Bir çok yere başvurdum, en
sonunda East 15'e de girdim.
Annemle biz Londra'ya
geldik. Bir ay burada bir Airbnb'de yaşadık. O zaman pandemiden önceydi. Yüz
yüze sınavına girdim. Ben şey böyle, insanlara bakıyorum falan, % 90 herkes
İngiliz. Ben dedim burada ne arıyorum yani yarım yamalak İngilizcemle özgüvenim
de yok, bir şeyim de yok. Ama o dönemde özgüvenim gelişmeye başladı bu adımları
atarak. Daha sonra East 15'de Foundation bölümünü kazandım. Bana şey dediler,
yeteneklisin ama hazır değilsin lisans okumak için. Ben de bunu evet kabul
ediyorum yani gerçekten daha çömezdim o dönem.
Zaten kaç yaşındaydın? 20
yaşında falan mıydın?
Evet o zaman 20
yaşındaydım.
Biraz da çömez ol yani 20
yaşında da.
Sonradan pandemiye denk
geldi. Okulun yarısını Türkiye'ye döndüm. O şekilde okudum. Okurken
tekrardan... Online'a döndü çünkü. Aynen öyle. Tekrardan sınavlara girdim. Bu
sefer de dediler ki çok yeteneklisin ama bizim kontenjanlarımız doldu. Seneye
tekrar dene. O dönem bir ameliyat geçirdim dizimden. 6-7 ay kadar bir iyileşme
süreci geçti. O dönemde tekrardan ben hazırlandım. Yani yaklaşık 3 kere kere
sınavlara hazırlandım. Gerçekten, pes etmedim.
Yine Tara'a dönmek
istiyorum. Peki senin ailen tiyatro ile olan ilişkin nasıl karşılanıyor?
Oldukça şaşırdılar aslında
çocukluğumdan beri hep benim daha çok müzikal tiyatroya ilgim vardı küçükken.
Ve evde de biraz İngilizce konuşuluyordu. Ben yine Türkçe konuşmaya zorluyordum,
çünkü okulda Türkçe konuşuyorum. Anadilimi Türkçe ama yine de birazcık daha
avantajlıydım yabancı dil konusunda diğer arkadaşlarımla. O yüzden hep böyle müzikaller
istedim, babam zaten çok büyük bir Sound of Music fanıydı mesela. Onlar
dönüyordu hep evde ya da işte küçük bir çocuk için Annie müzikali çok, Annie
the Orphan, onları izliyordum ya da Mary Poppins vesaire. Çok seviyordum.
Baştan sona bütün o kasetleri sürekli döne döne izliyordum. Benim için tiyatro
aslında müzikal tiyatroydu yani. Böyle bir gösteri dünyası ve müzikle iç içe
olan bir şeydi. Ben de küçük yaştan itibaren müzik eğitimi aldığım için işte
ilkokulda keman çalmaya başladım. Daha sonra lisede de müzik okudum. Ankara
Güzel Saatler Lisesi mezunuyum. Orada kontrabas, piyano, koro eğitimleri aldım.
Aslında hep benim hayatım böyle müzik doğrultusunda gidiyordu. Ta ki
üniversitenin sonuna kadar. Orada Aylin'in de dediği gibi zaten çoğu
tiyatrocunun hep böyle içinde olan bir şeydir. O küçük yaştan itibaren, hep
böyle bir oyuncu olayım, bir sahnelere atayım kendimi. Hani içten içe artık o
bir şekilde büyüttüm, besledim ben o umudu ve isteği. Lise sonda kesinlikle
karar verdim, müzik okumak istemiyordum artık. Ve böyle bir anda çıkıp ben
oyuncu olacağım dediğim zaman herkes bir şaşırdı tabii ki. Genel reaksiyon şey
oldu, oyuncular hani yırtık olursan çok utangaçsın, nereden geldi aklına, olur
mu ki?
Bazıları ama sahnede
devleşiyor değil mi? Çok utangaç oyuncular da biliyoruz ama sahnede bambaşka
insanlar oluyorlar.
Doğru. Aileme söylediğimde
de aslında çok şaşırmadılar çünkü hayatları boyunca benim müzik kariyerimi veya
müzik eğitimimi desteklediler. İkisi de aslında çok sanatçı ruhlu insanlar ama
onlara olanak tanınmamış. Onlar kendileri gençken daha böyle normal meslekler
edinmiş insanlar. O yüzden beni hep desteklediler.
Çünkü onların içinde kalan
bir ukde var.
Evet, öyle bir şey var,
doğru.
Biz yapamadık, sen yap. Bu
güzel. Aslında ikiniz, anladığım kadarıyla ikinizde de ortak olan bir nokta,
aile köstek olmamış, destek olmuş.
Evet. Bu çok iyi bir şey
yani.
(Aylin) Kesinlikle. Yani
böyle hani, sırtımdan da itmediler hani. Şey de yapmadılar, itmediler derken
böyle, çok da destekli olmadılar ama izin verdiler. (…) Onların kaygılarını da
anlayabiliyorum. Özellikle şu anda işin içine profesyonel olarak girdiğim için.
Anlıyorum yani maddi olarak çok kaygıları vardı. Çok anlaşılabilir kaygılar ama
Tara'nın da dediği gibi içindeki o his olunca onu bırakmak ve hayata devam
etmek çok zor oluyor. Çünkü bir şekilde hayata bağlayan bir his. Ve şu anda da
yani bu işi yapmamdaki en büyük şey bu yani öbür maddi, manevi her şeyden önce
bu hissi aslında tamamlamak. O yüzden imkansızdı benim için başka bir şey
yapmak.
Ve yapmasaydınız içinizde
bir ukde kalacaktı her zaman.
Evet kesinlikle. Aslında
ben şunu yapacaktım, aslında ben bunu yapacaktım diyen belli bir yaşa gelmiş
bir sürü mutsuz insan var.
Evet.
Peki biraz önceki kaldığım
yere döneceğim yine öyle bir tur yapalım. Iıı ne umdun ne buldun sorusu bu işte
de aslında hani işin içine girdiğinde dışarıdaki yani böyle sahnedeki alkışları
alan ve böyle kendi dünyasında her şeyi halletmiş insanla onun arka planı
hazırlanması şusu busu bilmem nesi çok daha zahmetli mi geldi yoksa bunun bir
parçası olarak mı kabul ettiniz? Nasıl gördünüz?
Yani arka plan aslında
bana bunlar çok zevkli geliyor, o hazırlanma süreci vs. Bana zor gelen şey şu
anda sektörün bulunduğu durum ve inanılmaz bir hiyerarşi olması. Özellikle genç
sanatçılara, hani herkes çok yardım ederiz, işte elinizden tutarız muhabbeti
yaparken hiç de o şekilde olmaması, küçük görülmesi birazcık özellikle düşük
bütçeli ekiplere karşı.
Burada bir hiyerarşik bir
şey var değil mi?
Var. Çünkü ben daha önceden tiyatrolarda
asistanlık da yaptım ve çok güzel şeyler öğrendim ama oradayken de ben çok bunu
gördüm bu hiyerarşinin yani mesela ben gönüllü olarak gitmişim ama o insanlar
buna çok fazla değer vermeyip, küçük görüp vesaire bu şekilde davranışlar. Yani
genel olarak sektörde ben bunu çok beklemiyorken bundan şu anda rahatsızım.
Bunun değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Onun dışında hani bu hazırlık olsun,
genel yaptığımızdaki işte, yani gözükmeyen kısımlar benim çok hoşuma gitti.
Yani işin mutfağı seni
yormadı ve üzmedi, öyle mi?
Yok.
Seni Tara?
Yani genel olarak ilk
okula başladığımda zaten oyunculuk okumaya başladığımda çok bir şey düşünmeden
böyle körü körüne evet benim bir tutkum var bunun için uğraşacağım. Zaten okula
başladığınız zaman da tiyatro okumak mükemmel bir şey. Yani bedava sahnen var,
bütün gün oyunu oynuyorsun aslında, oyuncuyuz gerçekten.
İyi hocalardan bedava ders
alıyorsun.
Evet, en iyi hocalarla
çalışıyorsun, inanılmaz ekip arkadaşların oluyor. Onlar artık sınıf
arkadaşların değiller. Bir de daha küçük sınıflarda gerçekleşiyor bizim
eğitimlerimiz genelde. Yani 15 kişilik, 10 kişilik, 12 kişilik vesaire.
İnanılmaz ekip olmayı öğreniyorsun, müthiş büyüleyici bir süreç oluyor. Tiyatro
okulları, bazıları için de kabus gibi geçiyor tabi ama benim için öyle olmadı,
çok şanslı hissettim o süreçte. O yüzden ilk mezun olduğumda, böyle bir o
klişeleşmiş, sudan çıkmış balığa dönme durumu benim için de oldu. Yani her gün
okula gidip tiyatronun içinde boğulurken, böyle şen şakrat bir eğitim hayatı
geçirmişken bir anda, bir de ben pandemi mezunuyum. Bir anda bütün eğitimim
zoom'a döndü yılın ortasında. Mezun olduktan sonra şimdi nasıl iş bulacağız,
şimdi nasıl geçineceğiz kaygısı… Böyle
ekstra bir anda sırtıma bindi yani yük olarak. Ama şunu fark ettim, durmadığın
zaman, evde oturduğun zaman kimse gelip de şöyle şöyle bir oyuncu vardı, biz
hadi onu bir delikten bulalım çıkaralım demiyor.
Ve o dönemde zaten bir
dizi yaptım. Daha sonrasında yine bir boşluğa düştüm birkaç ay. Ne yapacağım,
ne yapacağım? Hani hiçbir oyun yok. Yeni bir iş gelmiyor. Ne yapabilirim? Evet,
hep yüksek lisans yapmak istiyordum. Hadi, İngiltere'ye o zaman. Şimdi buradan
mezun oldum. Bu konuda açgözlü bir insanım o yüzden her şeye atlarım ben. Yani
potansiyel gördüğüm veya hoşuma giden her şeye atlıyorum. Hiç de pişman
olmuyorum ama tabii ki çok zor. Çünkü ekonomik olarak çok büyük bir getirisi
olmayan bir şey özellikle küçük bir ekipsen, düşük bütçeli bir ekipsen. O
yüzden bir yandan bütün gün kahve servis edip, bir yandan akşam provaya
yetişip, benim yarın mesaim var mesela, burada iki gün oyun oynadım. Şimdi
geçip kahve yapacağım. O yüzden çok fazla iteleme istiyor, çok fazla özveri
isteyen bir şey. Çok özveri isteyen bir şey. Ama mükafatını da görüyorsun.
Peki Londra'ya dair neler
düşünüyorsunuz?
(Aylin) Valla ben çok merkezde
yaşamadım şu ana kadar. Okulum benim Eping'e yakın. Hep orada yaşadım. Okulda
haftanın beş günü, dokuz, altı arası artı, ondan sonra okul sonrası provaları
vs. derken, üç sene yorucu bir dönemdi. Şu anda yeni yeni Londra’da sahneleri
görmeye geliyorum. Arada tabii yine oyun izlemeye geliyordum. Ama dediğiniz
gibi yani bana herkes soruyor işte burada kalmak istiyor musun yoksa dönmek mi
istiyorsun? Şu anda kesinlikle kalmak istiyorum çünkü bu fırsat evet herkese
verilmiyor, gerçekten şanslı hissediyorum ve böyle bir fırsat ve içimde böyle
bir ateş varken bunu değerlendirmek istiyorum.
Londra'nın da bu konuda
işte Tara'nın da dediği küçük ekiplere aslında çok fazla opsiyonu var. Evet
belki bir maddi olarak bir kazancınız olmuyor ama biz zaten bu işe maddi bir
öyle bir istekle bu işe girmedik.
İnsanın severek yaptığı
bir işten para kazanması gibi de bir şey yok.
Evet, tabii ki.
O konuda da mütevazı
olmamak ve gerçekten bununla ilgili para kazanacağınız olanakları, opsiyonları
araştırmak gerekli ki bence Londra'da bunlar da sınırsız. Yani bir sürü funding
var, bir sürü şey var.
Evet.
Peki o zaman son
yaptığınız oyuna işe dönelim. Sen bu oyunun yazarısın. Prodüksiyonu ortaya
koyan kişisin. Oyuncularından atan birisisin. Bu oyunun ortaya çıkış sürecinden
bahsedelim.
Oyun aslında geçen sene,
Kasım ayında bir okul projesi için yazılmış bir oyun. Bizim okulda bölümde bir
proje var. Hepimiz bir oyun yazıyoruz ve hocamız bu oyunlar arasında altı tane
oyun seçiyor. Mesela benim yazdığım oyunu benim yine sınıf arkadaşım yönetti.
Sınıf arkadaşlarım oynadı, ben başkasının oyununu yönettim. Böyle bir projemiz
var aslında, International Festival adında. Yani oyunu tamamen bunun için
yazdım. Hayatımda daha önceden hiçbir oyunu yazmamıştım. Yazarlığa karşı, yani
oyun yazarlığına karşı hiçbir ilgim yoktu.
Peki sizde oyunculuk
bölümünde böyle bir ders yok muydu?
Ders, yani şöyle yaklaşık
3-4 tane workshop tarzı, yani yazarlığa başlangıç tarzı derslerimiz oldu. Çok
detaylı değildi. Bir tek onlar vardı. Bir tane de kitap aldım okudum. Hiç de
böyle özgüvenli de değildim asla. Bazı arkadaşlarım birinci seneden ne yazmak
istediklerini düşünüyorlardı, karar vermişlerdi vesaire. Dediğim gibi ben ne
yazacağım konusunda da hiçbir fikrim yoktu. Ama bu atölyelerde şeyi fark ettim.
Yazdığım herhangi bir diyalog hep absürt oldu.
Sen absürt yazmak
istemedin, yazdıkların absürt oldu.
Aynen öyle yani. Ben bir
şey yazmaya çalışırken hep oraya kaydığını fark ettim ve arkadaşlarıma da
sordum yani ben bir şey yazamıyorum aklıma hiç de bir şey gelmiyor yani kafamın
içi bomboştu. Ne yazabilirim? Daha önceden yine okul için yazdığım bir monolog
vardı kendi tecrübemle yine bir feminist monologtu. Arkadaşlarım da dedi ki
senin bu konuya karşı ekstra bir hassasiyetin var bunun üzerine git. Bu oyunda
aslında zaten 31 tane kısa sahneden oluşuyor ve tabii ki de hepsi benim
tecrübelerimden ortaya çıkmadı ama başlangıcı öyle başladı diyebilirim. Daha
önceden hayatımda başıma gelmiş olayları absürt bir dille yazmaya başladım. Bu
şekilde çıktı. Oyunu okulda oynadık ve Tara dahil değildi çünkü biz Tara ile
aynı sınıfta da değildik. Başka biri vardı. Okulda çok güzel geri dönüşler
aldık. Hem hocalarımdan hem arkadaşlarımdan. Ve oyunun yönetmeniyle biz bir
araya geldik. Dedik ki biz bu oyunu devam ettirmek istiyoruz. Bir şeyler yapmak
istiyoruz. Ve tiyatro ekibimizi kurduk. Co-Tiyatro.
Bu sizin ilk oyununuz
değil mi?
Evet ilk oyunumuz. Ocak
ayından beri de bu oyunun prodüksiyonunu yapıyoruz. Festivallere başvurduk.
Tara dahil oldu. Onunla birlikte oyun çok çok daha güzel oldu.
Tabi oyuncular oyunu
güzelleştirir doğru.
Evet. Üç kişilik bir oyun. Çok güzel bir
dinamik yakaladığımızı düşünüyorum. O şekilde yani daha önceden geçen ay
Kingston'da Fuse Festival'da oynadık oyunu ilk profesyonel olarak.
Stockholm'a gideceksiniz.
Buradan sonra da
Stockholm'a gidiyoruz. Camden Fringe'den sonra. Daha sonradan Lambeth Fringe'de
oynayacağız. Eylül ayında. Türkiye'ye götürme gibi bir hayalimiz de var.
Peki seyirci nasıl tepki
verdi oyuna?
Ya seyirci, bence seyirci
çok seviyor bir şekilde. Seyirci nasıl reaksiyon veriyor? Seyirci çok gülüyor.
Yani oyun, ya ben oyunu yazarken bu kadar komik olduğunu düşünmemiştim. Yani
seyirci bir şekilde hem empati hem de sempati kuruyor karakterlerle. Özellikle
kadınlar, bir feminist bir oyun olduğu için ve bizim yaşadığımız tecrübeleri
anlatan bir oyun olduğu için kadınların çok ilgisini çekiyor. Hatta dün bir
arkadaşımız izledi, ben yeni tanıştım. Oyunu izledikten sonra erkek arkadaşından
ayrılmaya karar verdi. İnsanlar bir aydınlanma yaşıyor. Seyirciden şu ana kadar
çok güzel tepkiler aldık. Bu da beni çok mutlu ediyor yani.
Evet, yani bence
tiyatronun ölçüsü, barometresi seyircinin verdiği reaksiyon. Tekst çok güzel
bir tekst olabilir. Oyunculuk şöyle böyle olabilir, iyi olabilir ama seyirciye
geçiyorsa bu. Evet. Değil mi?
Seyircinin verdiği tepki
bence o önemli.
Peki, bir oyuncu olarak bu
oyunun bir parçası olmak sana neyi hissettiriyor?
(Tara) Ben Aylin'in de
dediği gibi ekibe sonradan eklendim. Başta tabii ki birazcık daha, şimdi onlar
sınıf arkadaşları oldukları için 3 yıldır birlikte okuyorlar. Ve zaten ortak
bir dilleri var, zaten iyi anlaşıyorlar, zaten bu oyunu bir kez çıkardılar. Ben
dahil olduktan sonra da yine bir alışma, ısınma süreci oldu ama ben ekip olarak
çok iyi anlaştığımızı düşünüyorum ve sahnede de güzel bir enerji yakaladığımıza
inanıyorum. O yüzden çok keyifli bir çalışma süreci oldu. Ben prova yapmayı
performanstan daha çok bile seviyor olabilirim. Çok keyifli bir şey prova yapmak.
Özellikle bu oyunla, çünkü çok fazla, ben ilk okuduğumda da ilk izlediğimde de
onu düşündüm yani çok fazla yere çekilebilecek bir şey reji anlamında da yani
çok doğurgan bir oyun ve çok keyifliydi onları keşfetmesi de. Bir sürü yeni şey
ekledik, bir sürü şeyi değiştirdik. Sürekli her prova, son provada bile biz bir
şeyi değiştiriyoruz veya bir şeyi ekliyoruz. Çok güzel. Dinamik bir oyun olması
çok güzel. Bir de oyuncunun bir oyunu herhalde severek oynaması, çok daha
üstüne koyarak giden bir şey. Biz dün onu fark ettik. Dün kostümlü provamız
vardı. Aslında çok disiplinli bir ekibiz ama kostümlü provada birkaç kere
güldük biz. Normalde çok kabul edilebilir bir şey değil bu. Hatta gittik
sonradan yönetmenden özür diledik falan ama şeyi düşündük. Yani bizim gülmemiz
çok fazla zevk aldığımız için. Çok eğlendik biz o provada ve bu gerçekten benim
çok hoşuma gitti. Çünkü biz bir sürü kez oynadık ve tabii ki de oyundan bıkmak
çok doğal bir his. Ama şu anda öyle bir şey yok ve biz her oynadığımızda farklı
bir şey keşfediyoruz. Farklı bir tarafı komik geliyor, farklı bir şekilde
eğleniyoruz. Bunun olması aslında seyirciye o yüzden bence güzel geçiyor.
O zaman sen de çok zengin bir tekst yazmışsın.
Teşekkür ederim.
Çünkü düz, didaktik bir
tekst yazsaydın o çok seyirciye geçen bir şey değil. Peki bundan sonrası için
ne düşünüyorsunuz?
Bundan sonrası için çok
böyle gelecek planı yapan biri değilim ben aslında. Ama bu oyunu şu anda
oynamaktan çok zevk alıyorum. Bu ekipte bulunmaktan da çok mutluyum. Oyunun
daha gideceği yollar olduğunu düşünüyorum ve şu anda aslında benim yakın
gelecek planım hep bu oyunu daha yukarıya nasıl taşıyabilirim. Onu
zenginleştirme. Farklı sahnelerde. Evet farklı sahnelerde daha bir şekilde
level'ı arttırabilirim. Burada yaşamayı düşünüyorum. Yaratmaya devam etmeyi
düşünüyorum.
Belki de yazarlık yönünü
tekrar geliştireceksin.
Evet, bunu bana çok
soruyor başka oyunlar var mı kafanda, şu anda yok ama neden olmasın yani.
Tara sen?
Benim için de ben de böyle
bir, evet şimdi 5 yıla burada West End'de olacağım, 10 yıla şunu şunu yapacağım
gibi planlar kurmuyorum hiçbir zaman. Genelde yani çok çalışıp, sürece
odaklanıp, bulunduğum işlerden keyif almaya veya keyif alacağım işlerde olmaya
veya mesajının arkasında durabileceğim işler yapmaya çalışıyorum. O yüzden
biraz böyle rüzgar nereye götürürse tarafım var benim de. Ama bu tiyatro için,
bu topluluk için, Aylin ne kadar sıcak bakıyor buna bilmiyorum, arada bir
yokluyorum ama ben de şeyi düşünüyorum yine haddim olmayarak bir biraz ufak
Sevim Burak'ın işte baş İşte Gövde İşte Kanatlar oyununu kendi kendime böyle
bir çevirmeye başladım. İngilizcesini burada oynasak nasıl olur? Evet mesela
Aylin'i yokluyorum ben. Bunun gibi yani hayalim olan projeler var. Ama şu
aşamada çok da böyle evet kesin şimdi şu oluyor, şimdi bu oluyor diyemiyorum.
Ama anladığım kadarıyla
ortak noktanız hayaller konusunda tiyatroyla iç içe olmak niyetindesiniz…
Tara'nın da daha önceden
dediği gibi birilerinden telefon beklemek, iş beklemek çok bence bu iş için
uygun bir olay değil. Bence mental sağlığımız için de çok uygun bir olay değil.
Evet gelecekte biz hâlâ bir şeyler yaratıyor olacağız birlikte.
Bu yolda yürümeye devam
edeceğiniz için çok daha güzel şeylerle karşı karşıya kalacağımızdan eminim. Çok
teşekkür ederim katıldığınız için.
Biz teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder