AB, göçmenlere yönelik ihlaller nedeniyle Tunus’a yaptığı yardım ödemelerini yeniden düzenliyor

Hiç yorum yok

24 Ocak 2025

Avrupa Birliği (AB), Tunus’ta göçmenlere yönelik cinsel şiddet, dayak ve insan kaçakçılığına iş birliği gibi çok sayıda insan hakları ihlalinin ortaya çıkmasının ardından bu ülkeye yaptığı yardım ödemelerini yeniden düzenliyor.



Guardian gazetesinin yayımladığı soruşturma raporunda, Tunus Ulusal Muhafızlarının göçmenlere tecavüz ve şiddet uyguladığı, hatta bazı durumlarda insan kaçakçılarıyla ortak hareket ettiği ileri sürülmüştü. Bu vahim iddialar, AB’nin Tunus ile olan mali iş birliğini sorgulamasına yol açtı.

AB Komisyonu, gelecekteki yardım ödemelerinin, insan hakları ihlali olmadığının doğrulanması şartına bağlı olacağını duyurdu. Yeni düzenlemeler, önümüzdeki üç yıl boyunca Tunus’a aktarılması planlanan milyonlarca avroyu kapsayacak. Bu karar, AB’nin 2023 yılında Tunus ile yaptığı ve eleştirilere konu olan göç anlaşmasında insan haklarından çok, göç akışını azaltmaya odaklandığına dair tartışmaları yeniden gündeme getirdi.

Guardian’ın raporu, Tunus’ta göçmenlerin sistematik bir şekilde tecavüz ve dayak gibi uygulamalara maruz kaldığını ortaya koymuş, bu durum uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştı. Özellikle çocukların da bu şiddet döngüsüne dahil edilmesi, AB’yi harekete geçmeye zorlayan önemli bir faktör oldu.

AB Komisyonu, bu insan hakları ihlallerine karşı daha sıkı önlemler alınacağını ve 2027’ye kadar insan haklarını merkeze alan bir dizi alt komite kurularak denetim mekanizmalarının geliştirileceğini belirtti. AB Komisyonu Sözcüsü, bu değişimi bir “yeniden dinamizm kazandırma” adımı olarak tanımladı.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in geçen yıl ikinci kez seçilmesinin ardından, ülkede göçmen hakları aktivistlerine ve medyaya yönelik baskılar arttı. Bu durum, Tunus’un otoriter bir yönetim anlayışına kaydığı eleştirilerini beraberinde getirdi.

AB Ombudsmanı Emily O’Reilly, AB’nin göç politikalarında insan haklarının göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguladı. O’Reilly, özellikle AB fonlarının insan hakları ihlalleri durumunda askıya alınması için açık kriterlerin belirlenmesi gerektiğini ifade etti.

İnsan hakları örgütleri, AB’nin Tunus’a karşı sergilediği daha sert tutumun, diğer göç anlaşmaları yapılan Mısır ve Moritanya gibi ülkeler için de benzer bir örnek teşkîl edebileceğini düşünüyor.


Kaynak: The Guardian

 

Annesi yazdı, küçük kızı çizdi, ortaya bu kitap çıktı!

Hiç yorum yok

23 Ocak 2025

Kuzey Londra’da yaşayan Çağrı Oral, kızı Zehra’ya her akşam kendi zihninden hikâyeler anlatıyordu. Kızı anlattığı hikâyeleri çok beğenince diğer çocuklar da sever diye “The Little Girl with a Big Heart” isimli bir kitap yazdı. Yola çıktığı illüstratörle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle çizim işi yarıda kalınca 6 yaşındaki kızı “Anne sen üzülme kitabın resimlerini ben çizerim!” dedi ve ortaya bu tatlı ve duygusal resimli çocuk kitabı çıktı.

Fotoğraflar: Deniz Kavalalı


Halil Yetkinlioğlu

İngilizce olarak Londra merkezli yayınevi Press Dionysos tarafından okuyucuyla buluşturulan kitabın yayımlanma hikâyesi de gerçekten çok ilginç! The Little Girl with a Big Heart’ı yazan Çağrı Oral ve resimleyen Zehra ile kitabın ortaya çıkış serüveni hakkında sohbet ettik.

 

Bu sizin ilk çocuk kitabınız? Çocuk kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Ben çok uzun yıllar Türkiye’de reklam yazarlığı yaptım. Birçok ünlü markanın reklam kampanyalarında yaratıcı ekipte yer aldım. Ayrıca üniversitede sinema okudum. Dolayısıyla yazma eylemini farklı bir kulvarda zaten gerçekleştiriyordum. Yayınlanmış öykülerim de var. Sözlü yazılı hikâye anlatmayı seven biriyim. Hikâyenin etkisine çok inanırım. Çocuk kitabı konusuna gelince asıl itici güç kızım oldu. Ona hikâyeler anlatıyor, kitaplar okuyor, masallar uyduruyordum. Bildiğimiz klasik masalların beğenmediğim bölümlerini değiştiriyor, adapte ediyordum. Ama çoğunlukla uyduruyordum ve kızımın çok hoşuna gidiyordu anlattıklarım. Bir gün dedim ki ya ben her akşam uyku saati değişik değişik hikâyeler uyduruyorum doğaçlama, bunu kâğıda döksem ya. Kızım seviyorsa diğer çocuklar da sevebilir. Sonra bir akşam bilgisayarın başına oturdum ve yazdım.

Peki, The Little Girl with a Big Heart’ın hikâyesinin çıkış noktası ne?

Aslında bu öykü için gerçek hayattan alınmıştır desem çok yanlış olmaz. Tamamen kızımdan esinlendim. Kitap, küçük bir kızın koşarken birden durup kalp atışını duyup çocuk merakıyla yüreğine yolculuğunu anlatıyor. Mesela anneannesi kızım Zehra’yı bahçede salıncakta sallarken kızım “ben kelebek oldum ben kelebek oldum” demişti ve bunu hikâyemde kullandım. Zehra ne zaman bir kedi görse çok mutlu olur ve onları beslemek şefkat göstermek ister bu da kitapta yer alan bir bölüm. Çocuklar o kadar doğal ve etkileyici ki onlardan ilham almamak ne mümkün! Benim esinlenmem de bana bu hikâyeyi yazdıran şey oldu.

The Little Girl with a Big Heart İngilizce bir kitap. Neden anadilinizde değil de İngilizce yazdınız kitabı?

Onun da hikâyesi enteresan. Ben aslında hikâyeyi önce Türkçe yazdım. Hatta ismi “Kalbinin Derinliklerine Giden Kız”dı. Sonra Türkiye’de üç farklı yayınevine gönderdim dosyayı. Hepsi reddetti. Bunun için de çeşitli gerekçeler sıraladılar. Örneğin, biri “hikâye çok güzel ve samimi” dedi. Çok sevindim. “Ama basamayız” dedi sevincim kursağımda kaldı. “Neden?” diye sordum. “Ya sosyal medyada çok takip edilen biri ya da aktiviteler düzenleyen ünlü bir öğretmen olmanız lazım” dedi. Dedim ki “bu saatten sonra öğretmen olmam zor.” Güldük beraber. Bir diğeri “kâğıt çok zamlandı, maliyetler arttı” dedi. Öbürü de benim ritim olsun, metne şiirsellik katsın diye kullandığım tekrarları fazla buldu. Oysaki bir sürü yabancı çocuk kitabında bu tarz tekrarları görmüş ve okumuştum. 

Türkiye’deki yayınevleri tarafından reddedilmek sizi nasıl etkiledi?

Ben aslında çok çabuk demoralize olan biriyimdir. Oldum da. Demek ki hikâyem o kadar da güzel değil diye düşündüm. Neyse ki etrafımda edebiyat dünyasından yazar çevirmen ve çocuk kitapları konusunda bilirkişi diyebileceğimiz insanlar vardı. Onlara reddedildiğimi anlattığımda yazar arkadaşım “Türkiye’de yayınevlerinde de çeteleşme yok mu sanıyorsun” dedi. Diğer konusunda uzman arkadaşlarım da hikâyemin iyi olduğu konusunda beni ikna etti. Ve ben de ikna olmuş olmalıyım ki Türkiye olmadıysa Dünya olur deyip oturup hikâyeyi İngilizceye çevirdim. Anlayacağınız bana kendi dilimde bir hikâye kitabı çıkartmadılar. :)

Sonrasında süreç nasıl gelişti?  

Ben metni İngilizceye çevirdim ama edebi çeviri bambaşka bir şey. Türkçedeki müzik ve ritimli formu yakalamak her İngilizce bilenin yapacağı şey değil. Bir arkadaşım beni Özge Çalık Spike ile tanıştırdı. Özge zaten Türkçeden İngilizceye çeviriler yapan çok başarılı bir çevirmen. Eşi Matt de Edinburgh Üniversitesi Dil Bilimi Bölümü’nde kürsüsü olan bir akademisyen. Onlara gönderdim metni. Özge de Matt de çok beğendiler metni. Yalan yok, özellikle Matt’in bana videolu bir görüşmemizde Türkçe olarak hikâyeyi çok beğendiğini söylemesi beni çok cesaretlendirdi. Sonra Özge çeviriyi yaptı bana gönderdi metni bir okudum. İnanamadım. Öyle bir dokunmuş ki hikâyeye bazı kelimeleri o kadar özenle seçmişti ki çok etkilendim. Benim Türkçede yapmaya çalıştığım müzikli anlatımı o İngilizce yapmıştı. Hatta İngilizcesi Türkçesinden daha etkileyici oldu diye bile düşündüm.

Peki, kitabın İngiltere’de basımı nasıl oldu?

Çizer bir arkadaşım hikâyeyi çok beğenmişti. Beraber yola çokalım dedim. Çünkü hikâyenin yanında görseller olduğu zaman yayınevlerini ikna etmek daha kolay olur diye düşünüyordum. Nitekim öyle oldu. Sunum dosyasını birkaç görselle birlikte gönderdim. Press Dionysus çok kısa sürede yanıt verdi. Ben bu kitabı basarım dedi. İmzalar atıldı.

Kitabın illüstrasyonlarını kızınız yaptı, buna nasıl karar verdiniz?

Kitabın yayınlanmasına çok az bir zaman kala çizer arkadaşımla yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Çizdiklerini çok beğenmiştim ve benimsemiştim ama bazen ilişkileri yönetebilmek zor olabiliyor. Çok üzülmüştüm çünkü kitapla ilgili özellikle yayıneviyle anlaştıktan sonra çok hayal kurmuştum. Umut bağlamıştım. Kitabın çıkmasına çok az kalmıştı ama ortada çizimler yoktu. Çok üzgün olduğum anda kızım Zehra geldi yanıma ve “Ağlama anne, üzülme kitabın resimlerini ben çizerim hem de çok güzel çizerim” dedi. Altı yaşındaydı o zaman ve hayatım boyunca o anı unutmayacağım. Ve hemen bir kalem kâğıt alıp bana nasıl şeyler çizebileceğini gösterdi. Sonra gerçekten düşündüm kitap küçük bir kızın kalbine yolculuğunu anlatıyor. Kız kalbine gidiyor ve yüreğinde gördüklerini resmediyor. Çok güzel örtüştü hikâyeyle. Yayımcıyı aradım. “Çok iyi fikir Çağrı” dedi. “Hiç acele etme, zaman problemin yok; çünkü insan her zaman kitap çıkaramıyor” dedi. Çok rahatladım. Minnettarım. Zehra üzerinde zaman baskısı oluşsun istemedim. Böylelikle kızım kitabın illüstratörü oldu. İyi ki de öyle oldu.

Zehra için süreç nasıl geçti? 

Uzun zamana yaydık çizimleri. Bazen iki hafta bir şey çizmedi. Ben ona paragraf okudum, o zaman ben buraya şöyle bir şey çizeyim dedi çoğunlukla… Benim de müdahalelerim oldu zaman zaman. “Acaba şuraya bir de pusula mı çizsen” dedim mesela… Bana “Sen karışma anne, bu kitabın çizeri benim demişliği” de var ayrıca… İşi sahiplendi gerçekten ve sorumluluk hissetti ve beğenmediği çizimini olmadı bu diyerek yırtıp attı. Ben de hayretler içinde onu izleyip kızımla gurur duydum.

Kitap ile ilgili ilk tepkiler nasıl?

Aslında Zehra’nın çizimleri hikâyenin önüne geçti. Kitabın yazarı olarak kendimi ikinci planda hissediyorum (gülerek). Bu da beni çok gururlandırıyor. Örneğin bir çocuk terapistinin yorumu geldi şu an aklıma. “Tam bir terapi kitabı hem çok güçlü mesajı var hem de bu mesajı çok yalın bir şekilde veriyor” dedi. Çok hoşuma gitti. Okuyan herkes çok beğeniyor. Zehra’nın hayranları bir hayli fazla. Sık rastladığım bir başka yorum da bu sadece bir çocuk kitabı değil, büyükler de okumalı. Evet doğru zaten biz yetişkinlerin çocuk kitaplarından öğreneceği çok şey var. Büyüdükçe unuttuğumuz şeyler hatırlatıyorlar bize çünkü.

 


Zehra sen nasıl çizmeye karar verdin?

Zehra: Annemin kitabını ilk çizen kişi bıraktı. Annem çok üzüldü. Ben de “Ben çizerim anne” dedim. Annemin üzülmesini istemedim.

Peki nasıl çizdin kitabı?

Zehra: Çok eğlenerek çizdim. Çizerken annem bana hangi konuyla ilgili çizeceğimi okudu. Ben de aklıma gelenleri çizdim.

Kitapta en çok sevdiğin bölüm hangisi?

Zehra: Bir tane et yiyen bitki çizdim. Kızın elinde kalpten balon var. Ben en çok o sayfayı beğendim.

Hangi boya kalemlerini kullandın?

Zehra: Kuru kalemlerle çizdim. Annem bana yeni illüstrasyon kalemleri aldı. 

Çizerken en çok neyde zorlandın?

Zehra: Kızı her sayfada aynı çizmem lazımdı. Başka kişi olduğunu zannetmesinler diye.

Anne ve kız çok güzel bir işe imza attınız. Çok güzel bir duygu olmalı…

İnanılmaz. Tarifi yok. Her şeyden önce çok kıymetli bir anı ikimiz için de. Bir de şöyle güzel bir yanı var bu kitabın. Bu ülkede bandrollü bir kitap yayınladığınızda başta British Library olmak üzere ülkenin çok önemli kütüphanelerine kitabı yollamanız gerekiyor ve kitap arşivleniyor. Yani yıllar sonra Zehra’nın torunu British Library’e gitse The Little Girl with a Big Heart’ı bulup okuyabilecek. Bunu ilk duyduğumda çok etkilendim. Dünyaya dikili bir ağaç bırakmışız gibi geldi.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Teşekkür etmek isterim. Başta kızıma. Beni yüreklendiren arkadaşlarıma, Kitabın sanat yönetmenliğini yapan arkadaşım Jülide Lokman’a, editör ve çevirileri yapan Özge Calik Spike’a, yayınevim Press Dionysos’a, emeği geçen herkese. 

Bu kitap gönüllü olarak saatini, emeğini, çocuğuyla geçireceği vakti bu öykü için özveriyle paylaşan ve beni yüreklendiren kadın arkadaşlarım sayesinde gerçekleşti. Kadın dayanışmasının güzel bir örneği oldu. Buradan teşekkür ediyorum hepsine. 

 

https://pressdionysus.com/product/the-little-girl-with-a-big-heart-cagri-oral/




Laken Riley Yasası ABD Temsilciler Meclisi’nden Geçti: Göçmenlere Yönelik Sert Önlemler Yolda

Hiç yorum yok

ABD Temsilciler Meclisi, göçmenlik yasalarının daha sıkı uygulanmasını öngören ve kaçak göçmenlerin hırsızlıkla ilgili suçlardan dolayı gözaltında tutulmasını zorunlu kılan Laken Riley Yasası’nı onayladı.



Yasa tasarısı, Başkan Donald Trump’ın imzasına sunularak, yeni başkanın katı göçmenlik politikaları doğrultusunda ilk yasal düzenleme oldu.

Yasa tasarısı, Temsilciler Meclisi’nde 263’e karşı 158 oyla kabul edildi. Oylamada 46 Demokrat, tüm Cumhuriyetçilerle birlikte tasarı lehine oy kullandı. Bu gelişme, yasanın Senato’da 64’e karşı 35 oyla onaylanmasının ardından geldi. Tasarı, adını geçtiğimiz yıl bir Venezuelalı göçmen tarafından öldürülen 22 yaşındaki hemşirelik öğrencisi Laken Riley’den alıyor.

Yasa, “hırsızlık, ev soygunu, dükkan hırsızlığı” gibi suçlarla suçlanan göçmenlerin ABD Göç ve Gümrük Muhafaza (ICE) tarafından zorunlu olarak gözaltında tutulmasını öngörüyor. Ayrıca eyalet başsavcılarına, federal hükümetin göçmenlik yasalarını uygulamaması durumunda dava açma yetkisi veriyor.

Yasa tasarısı üzerine yapılan tartışmalar oldukça hararetli geçti. Demokratlar, bu düzenlemenin ABD’nin göçmenlik krizini çözmeyeceğini, aksine ırk temelli ayrımcılığı ve korku kültürünü artıracağını savundu. Cumhuriyetçiler ise bu yasanın hayat kurtaracağını ve kamu güvenliğini artıracağını iddia etti.

Alabama Senatörü ve yasanın önde gelen destekçilerinden Katie Britt, bu düzenlemeyi “on yıllardır Kongre’den geçen en önemli göçmenlik uygulama yasası” olarak nitelendirdi. Britt, bunun Trump’ın başkan olarak imzalayacağı ilk yasa olacağını vurguladı. Ancak yasa, ICE’ın yeterli kaynaklara sahip olmaması nedeniyle uygulamada büyük zorluklarla karşılaşma riski taşıyor.

Demokrat Parti içerisindeki bazı üyelerin bu yasa için destek vermesi, ilerici grupların sert eleştirilerine neden oldu. İlerici bir grup olan Indivisible’ın yöneticisi Mari Urbina, Demokratların Trump’ın göçmen karşıtı gündemine boyun eğdiğini belirterek, bu tutumu “politik bir yenilgi” olarak tanımladı.

Sivil haklar örgütleri ve göçmen hakları savunucuları, bu yasanın federal otoriteyi zayıflatabileceği ve masumiyet karinesini göz ardı ederek toplu sınır dışı uygulamalarına kapı aralayabileceği uyarısında bulundu. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nden (ACLU) Sarah Mehta, düzenlemenin, çocuklar ve aileler dahil olmak üzere çok sayıda göçmeni kapsayan zorunlu gözaltı politikalarını genişleteceğini söyledi.

Yasa tasarısının yarattığı tartışmalar sürerken, Trump’ın tasarıyı hızlı bir şekilde imzalayarak yasalaştırması bekleniyor. Bu durum, önümüzdeki yıllarda Trump’ın göçmenlik politikaları etrafında daha birçok hukuki mücadelenin yaşanacağının sinyalini veriyor.

 Kaynak: The Guardian

Başpiskopos Budde’den Trump’a “Merhamet” Çağrısı

Hiç yorum yok

22 Ocak 2025

Washington Piskoposu Right Rev Mariann Budde, ABD Başkanı Donald Trump’a göçmenler ve LGBTQ+ bireylere yönelik politikalarında “merhamet göstermesi” için açık bir çağrıda bulundu.

 


Budde yaptığı konuşmada “Demokrat, Cumhuriyetçi ve bağımsız ailelerde yaşayan eşcinsel, lezbiyen ve trans çocuklar var. Bazıları yaşamlarından kaygı duyuyor” dedi.

Budde, Trump’ın Tanrı’nın inayetiyle korunduğu yönündeki konuşmasına göndermede bulunarak, “Tanrı’nın sevgi dolu elini hissettiniz. Ülkemizde şu an korku içinde olan insanlara merhamet etmenizi rica ediyorum,” diye ekledi. Budde’nin bu eleştirisi, Trump’ın yüzünde taş gibi bir ifade bırakırken, tören sonrası gazetecilere konuşan Trump, vaazı “heyecansız” ve “kötü bir servis” olarak nitelendirdi.

Trump, eleştirilerini sosyal medyaya taşıyarak, Budde’yi “Radikal Solcu bir Trump düşmanı” olarak tanımladı ve Budde’nin “kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini” söyledi.

Budde’nin sözleri, Trump’ın görevinin ilk günlerinde aldığı tartışmalı kararlar bağlamında yankı uyandırdı. Trump göreve gelir gelmez transgender Amerikalılara yönelik korumaları geri çeken, doğumla vatandaşlık hakkını kaldırmaya yönelik adımlar atan ve mülteci kabul programını askıya alan yürütme emirlerini imzalamıştı. Budde, konuşmasında göçmenlerin çoğunun suçlu olmadığını, vergi ödeyen ve komşuluk ilişkileri güçlü bireyler olduklarını belirterek, “Tanrımız bize yabancıya merhamet etmemiz gerektiğini öğütlüyor,” ifadelerini kullandı.

Bu, Budde’nin Trump ile ilk karşı karşıya gelişi değil. 2020 yılında George Floyd protestoları sırasında Trump’ın St. John Episkopal Kilisesi önünde İncil tutarak poz vermesine tepki göstermişti. Budde’nin son eleştirileri, Trump müttefiklerinden sert tepkiler aldı. Georgia Milletvekili Mike Collins, Budde’nin vatandaşlığına rağmen “sınır dışı edilmesi gerekenler listesine eklenmesini” talep etti.

Törende yaşananlar, hem dini hem siyasi tartışmaları alevlendirdi ve Budde’nin cesur duruşu kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.


Kaynak: The Guardian

 

İngiltere’de eVize sistemine geçişle ilgili endişeler artıyor

Hiç yorum yok


 


İngiltere İçişleri Bakanlığı’nın eVize uygulamasını başlatması, özellikle AB dışı ülkelerden gelen göçmenlerin haklarının korunması konusunda endişelere yol açıyor. Freedom of Information (Bilgi Edinme Hakkı) talebine verilen bir yanıta göre, İçişleri Bakanlığı, milyonlarca kişinin haklarını etkileyen bu dijital vize sistemine geçiş için gerekli değerlendirmeleri tamamlamadan uygulamayı yürürlüğe koydu. Bu durum, hem parlamentodan hem de kamuoyundan sert eleştiriler aldı.

"Dijital Adaletsizlik ve Eşitsizlik Riski"
Göçmen hakları grupları, özellikle dijital becerisi düşük olan yaşlı bireyler ile güvenilir internet erişimi olmayan kişilerin eVize sisteminden olumsuz etkilenebileceğini söylüyor. Open Rights Group’un bir raporunda, bu kişilerin siber suçlara, özellikle kimlik avı saldırılarına ve kötü amaçlı yazılımlara karşı daha savunmasız olduğuna dikkat çekildi. Raporda, “Dil engelleri ve düşük dijital okuryazarlık, göçmenlerin hesaplarının ve dolayısıyla göçmenlik statülerinin siber saldırılara açık hale gelmesine neden olabilir,” ifadelerine yer verildi.

Değerlendirme Eksiklikleri
İçişleri Bakanlığı’nın şu ana kadar yalnızca AB göçmenleri için eVize geçişine yönelik bazı değerlendirmeleri yaptığı, ancak AB dışı göçmenlerin durumu için eşitlik ve veri koruma değerlendirmelerinin henüz tamamlanmadığı ortaya çıktı. Göçmen hakları savunucuları, 4 milyon kişinin etkilenmesi beklenen bu geçiş sürecinde mevcut politikaların etkisini anlayabilmek için güncel ve kapsamlı değerlendirmelerin derhal yayımlanması gerektiğini söylüyor.

Praxis adlı göçmen hakları kuruluşundan Josephine Whitaker-Yilmaz, “Hükümetin bu politikaları, koruma altındaki grupların nasıl etkilendiğine dair ciddi bir belirsizlik sergiliyor. Aceleyle yürütülen bu geçiş süreci, hükümetin eşitlik yükümlülüklerini yerine getirmediğini gösteriyor,” dedi.

Teknik Sorunlar ve Ertelemeler
eVize sistemine geçişin son tarihi, teknik aksaklıklar ve düşük başvuru oranları nedeniyle 2024 sonundan 2025 Mart’ına ertelendi. 4 milyon kişiden yaklaşık dörtte biri hala bu sisteme geçiş yapmadı. Ancak 2025 yılı itibariyle eski biyometrik oturum kartları (BRP’ler) göçmenlik statüsünü kanıtlamak için geçerli değil. Bu durum, dijital sisteme henüz geçiş yapmamış kişiler için ciddi sorunlar yaratabilir.

Hükümetten Savunma
İçişleri Bakanlığı ise mevcut eşitlik değerlendirmelerinin geçerli ve ilgili olduğunu, sürecin adil ve erişilebilir olmasını sağlamak için sürekli gözden geçirildiğini belirtti. Ancak kampanyacılar ve hak savunucuları, sürecin daha şeffaf bir şekilde yönetilmesi gerektiğini savunuyor.

İngiltere’nin eVize sistemine geçişi, dijitalleşmenin toplumun farklı kesimlerini nasıl etkilediğini ve bu geçişin adil bir şekilde yönetilmesinin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Göçmenlerin haklarını korumak ve siber güvenlik gibi konularda daha proaktif adımlar atılması gerekiyor.


Kaynak: The Guardian

 

Trump, başkanlık görevine göçmenlerle ilgili sert önlemler alarak başladı

Hiç yorum yok

21 Ocak 2025

Oval Ofis’te yeni başkanlık döneminin ilk günlerinde Donald Trump, göç politikalarını sıkılaştırmaya yönelik bir dizi başkanlık kararnamesini imzaladı. Trump, ABD-Meksika sınırındaki yasa dışı göçü ulusal acil durum ilan etti ve sınır güvenliğini artırma sözünü yineledi




Başkan Trump, doğuştan vatandaşlık tanımını değiştirmeyi hedefleyen bir kararname de dahil olmak üzere birçok düzenlemeyi hayata geçiriyor. Ancak, anayasal bir hak olan bu tanımı değiştirme girişimi, güçlü hukuki itirazlarla karşılaşabilir. Trump, Biden yönetiminin "yıkıcı" olarak tanımladığı politikalarını kısa sürede ortadan kaldıracağını yineledi.

Trump yönetimi ayrıca, CBP One adlı göçmenlerin sınırda randevu almasını sağlayan bir aplikasyonu da iptal etti. Biden döneminde kullanılan bu uygulama, sınırdaki tutuklamaları azaltmada etkili bir araç olarak öne çıkmıştı. Şimdi ise uygulamanın kapatılması, sınırda bekleyen binlerce göçmeni belirsizlik içinde bıraktı.

Yeni yönetim, yasa dışı göçü durdurmayı ve milyonlarca "suçlu yabancıyı" sınır dışı etmeyi planladığını duyurdu. Ayrıca Meksika’daki uyuşturucu kartellerini terör örgütü ilan eden bir kararname imzalandı. Bu adımlar, Trump’ın göçmenlik konusundaki sert duruşunun bir göstergesi olarak yorumlandı.

Göçmenlik savunucuları ve insan hakları örgütleri, Trump’ın kararlarına sert tepki gösterdi. Ulusal Göç Forumu Başkanı Jennie Murray, alınan kararların "hayal kırıklığı olduğunu ama şaşırtıcı olmadığını" söyledi. Murray, bu politikaların aileleri ayıracağını ve Amerikan ekonomisini zayıflatacağını dile getirdi.

Tijuana gibi sınır şehirlerinde bekleyen göçmenler ise büyük bir belirsizlikle karşı karşıya. Anlaşılan o ki Trump yönetiminin göçmen karşıtı politikaları önümüzdeki dönemde göçmenlerin sorunlarını daha da yakıcı hale getirecek.


Kaynak: BBC

 

Suna Alan'dan Kürtçe “Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Hiç yorum yok

19 Ocak 2025

Londra’da yaşayan Kürt Alevi şarkıcı Suna Alan, Balkanların en popüler halk şarkılarından biri olan Ederlezi'yi Kürtçe yorumlayarak müzikseverlerin beğenisine sundu. Şarkının canlı kaydı, Londra'da gerçekleştirilerek YouTube'da "Suna Alan" kanalında yayımlandı.

 


Suna Alan'dan Kürtçe "Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Dünya çapında Emir Kusturica'nın Çingeneler Zamanı filminde Goran Bregović uyarlamasıyla tanınan Ederlezi, geleneksel bir Roman halk şarkısıdır. Alan, bu sevilen eseri Kürtçe Kurmanci dilinde seslendirdi. Şarkının Kürtçe sözlerinde ise şu dizeler yer aldı:

"Ölüm yine geldi, ah, bizden uzak olsun.
Genç kızlarımızın, genç oğullarımızın hatırına.
Ah, ne çok ölüm oldu, dayanacak güç kalmadı.
Üşüyorum."



Gelenekten İlham Alan Bir Sanatçı

İzmir’in zengin kozmopolit kültür ortamında, geleneksel Kürtçe kilamlar ve dengbêj müziğiyle büyüyen Suna Alan, müziğinde Kürtçe folk şarkılarını merkeze alıyor. Ancak repertuarı bununla sınırlı kalmayarak, Ermenice, Rumca, Arapça, Sefarad ve Türkçe şarkılara da uzanıyor.

2018 yılında İngiltere merkezli yaratıcı gazetecilik platformu Brush & Bow, Alan’ın portresine “Kadın Rol Modelleri Projesi” kapsamında yer verdi. Bugüne kadar Southbank Centre ve Royal Albert Hall gibi prestijli sahnelerde dinleyiciyle buluşan Alan, son olarak Ağustos 2024’te Cambridge’de düzenlenen TEDx Kings Parade St etkinliğinde tek sanatçı olarak performans sergiledi. Londra SOAS Üniversitesi’nin SOAS Kurdish Band ve SOAS Rebetiko Band projelerinde de aktif olarak yer alan Alan, İngiltere ve yurtdışındaki konser ve festivallerde sahne almaya devam ediyor.

Suna Alan'ın Kürtçe yorumu “Ez Dilerzim” ile Ederlezi'ye kattığı yeni yorumu dinlemek isteyenler, sanatçının YouTube kanalından eseri dinleyebilirler.

https://www.youtube.com/watch?v=R7Sz2olNd1A

 

 Suna ALAN


Twitter        : https://twitter.com/sunaalan12 
© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan