27 OCAK'TA LONDRA'DA ‘BAND OF BURNS' RÜZGARI ESECEK

Hiç yorum yok

18 Ocak 2024

 27 Ocak'ta Londra'nın önemli konser salonlarından Kings Place'te gerçekleşecek Band of Burns konseri, Türkiye, İskoçya, İrlanda ve Galler'den gelen müzisyenleri aynı sahnede buluşturacak.

 


Dila Vardar ve Tansay Omar gibi Türkiyeli sanatçıların da aralarında bulunduğu 12 kişilik orkestra, İskoç şair Robert Burns'ün 1700'lerde yazdığı birçok şarkı ve şiirle; günümüzün birçok sosyal ve politik sorununa ışık tutuyor. 2017 yılında kurulan Band of Burns projesi, müzisyenlerin kendi kültürel miraslarını bir araya getirerek güçlü ve düşündürücü bir deneyim sunuyor.

"BBC Folk Album of the Year" ve "MOJO Album of the Year" gibi prestijli ödüllerle öne çıkan grup, Birleşik Krallık'ta BBC Radio 2 ve BBC Radio 3'te canlı konserlere imza atarak büyük başarı elde etti. İki yıl aradan sonra tekrar bir araya gelen Band of Burns, 27 Ocak'ta müzikseverlere unutulmaz bir gece yaşatacak.

Konserde, Dila Vardar'ın gitarist Fatih Ebrem ile bestelediği Nâzım Hikmet şiirinden esinlenerek ortaya çıkan özel bir parça da yer alacak.

İskoç kültürünün önemli gecelerinden biri olan "Burns Night", Kings Place'te Ocak ayı boyunca düzenlenen "ScotlandUnwrapped" festivali kapsamında gerçekleşiyor. Band of Burns konseri, bu özel seri içindeki önemli etkinliklerden biri olarak öne çıkıyor.

Konser biletleri ve detaylı bilgi için: https://www.kingsplace.co.uk/whats-on/folk/band-of-burns/

Manş Denizi'nden İngiltere'ye geçen Türk göçmen sayısı üç katına çıktı

Hiç yorum yok

05 Ocak 2024

Resmi rakamlara göre, Manş Denizi'nden küçük teknelerle İngiltere'ye geçen Türk göçmenlerin sayısı geçen yıl üç katına çıktı.

 


Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi türbülans Avrupa ve ABD’ye geçen düzensiz göçmen sayısının her yıl artmasına neden oluyor.

Türkiye'den İngiltere'ye ulaşan kişi sayısı 2022'de 1.127 iken, geçtiğimiz yıl bu sayı 3.060'a yükseldi ve Türkiye küçük teknelerle geçen göçmen sayısı bakımından Afganistan ve İran'dan sonra üçüncü büyük ülke haline geldi.

Ağustos ayında İngiltere, insan kaçakçılığı çetelerine karşı işbirliğini artırmak içinTürkiye ile yeni bir anlaşma müzakere etti.

Ulusal Suç Ajansı (NCA), İngiltere'ye giden küçük teknelerin çoğunun, Çin'den gönderilen dıştan takma motorlarla eşleştirilmeden önce Türkiye'deki atölyelerde inşa edildiğine inanıyor. Tekneler önce Almanya’ya oradan da Fransız kıyı şeridine taşınıyorlar.

İngiltere’de hükümet, Türk göçmenlerin hızlı bir şekilde sınır dışı edilmesine izin verecek bir geri dönüş anlaşması yapmak için görüşmelerde bulunuyor.

Manş Denizi'ni geçen Türklerin büyük ölçüde ekonomik göçmenler ya da suçlular olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla bu göçmenler arasında gerçek anlamda iltica etmek isteyenlerin oranı son derece düşük.

2022'de Manş Denizi'ni geçen 45 bin 774 kişinin dörtte birini oluşturan Arnavutların sınır geçişleri, İçişleri Bakanlığı'nın hızlı bir geri dönüş anlaşmasını kabul etmesi, modern kölelik iddialarını kısıtlamak için yeni kurallar getirmesi ve Birleşik Krallık'taki Arnavut çeteler tarafından işletilen yasadışı çalışma ve kenevir çiftliklerine yönelik bir baskınlardan sonra yüzde 93 oranında düştü.

 

Kaynak: The Telegraph

Başkan Obama'nın konuştuğu tarihi mekanda, bu sefer Türkiye'nin sağlık turizmi konuşulacak!

Hiç yorum yok


 Yeni Yılın İlk Büyük Sağlık Turizmi Buluşması: Londra'daki Global Medical Forum Türkiye'nin Önde Gelen Sağlık Kuruluşlarını 44. ABD Başkanı Barack Obama’nın bir zamanlar konuşma yaptığı  Londra'daki tarihi Lindley Hall'de  ağırlayacak.




Londra, 1-2 Mart 2024 tarihlerinde Global Medical Forum'a ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Nisan 2016'da İngiltere'ye resmi bir ziyaret gerçekleştiren 44. ABD Başkanı Barack Obama Londra'daki tarihi Lindley Hall'de bir konuşma yapmıştı. Bu tarihi bina şimdilerde Türkiye'nin önde gelen sağlık kuruluşlarını ağırlamaya hazırlanıyor.



 Westminster'daki Lindley Hall'da gerçekleşecek olan bu etkinlik, İngiltere'nin 2024 yılındaki ilk büyük sağlık turizmi fuarı olarak öne çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin %70 devlet  ihracat teşviğiyle organize edilen bu forum, Türkiye'den gelen elliye yakın sağlık firmasının katılımıyla dikkat çekiyor.

Türkiye ve İngiltere Arasında Sağlık Turizminde Yeni Bir Köprü: 2024 Global Medical Forum

Global Medical Forum, sağlık turizmi alanında Türkiye'nin önde gelen kuruluşlarını İngiltere'deki potansiyel hastalar ve sağlık profesyonelleriyle buluşturmayı amaçlıyor. Türkiye'nin sağlık turizmi sektörü her geçen gün daha fazla kişiye hizmet veriyor ve bu etkinlik, Türkiye'nin bu alandaki güçlü konumunu daha da pekiştirmeyi hedefliyor.

 İngiltere Ulusal İstatistik Servisi'nin verilerine göre, İngiltere'de 6 buçuk milyona yakın hastanın tedavi beklediği biliniyor. Global Medical Forum'un organizatörü ve Dum Event kurucusu Mert Karaduman, Türkiye'nin coğrafi yakınlığı, güçlü sağlık altyapısı ve oturmuş sağlık sistemiyle bu hastalar için cazip bir alternatif olabileceğini vurguladı.Dum Event firması olarak bu ve benzeri organizasyonlarla sektördeki yerlerini sağlamlaştırmayı hedefliyorlar. Dum Event, geçmişte Make Up Festivali ve Etiler Street Food Festival gibi çeşitli başarılı organizasyonlara imza attı, ayrıca onlarca markanın lansman etkinliklerini de başarıyla yönetti.



Fuarda temel sağlık uzmanlıklarının yanı sıra, saç ekimi, diş sağlığı, estetik cerrahi gibi birçok alanda uzmanlaşmış kuruluşlar yer alacak.

Sağlık Turizmindeki Yeni Trendler ve Panel Konuları

"Sağlıkta Modern Tedavi Yöntemleri" isimli panelde, sağlık sektöründeki modern tedavi yöntemleri ve teknolojik ilerlemeler ele alınacak. Göz tedavilerinde Doç. Dr. Özkan Sever, robotik cerrahide Prof. Dr. İhsan Bakır, plastik cerrahide Prof. Dr. Tamer Koldaş ve diş tedavileri konusunda Prof. Dr. Ayfer Kaynar bu önemli etkinlikte bilgi ve deneyimlerini paylaşacaklar.

Forumda yer alacak diğer panel konuları ise sağlık turizmindeki yeni trendler, estetik cerrahi hizmetleri, saç ekimi tedavileri, diş sağlığı, obezite cerrahisi, lazer tedavileri ve sağlık turizminin yerel ekonomiye etkileri gibi başlıklar yer alıyor. Diğer panel konukları ise çok yakında duyurulacaktır.

B2B toplantıları da fuarın önemli bir parçası olacak. Bu toplantılar, Türk sağlık firmalarına İngiliz meslektaşlarıyla işbirliği ve yeni projeler geliştirme fırsatı sunacak. Katılımcıların iş ağlarını genişletmelerine, ürün ve hizmetlerini tanıtmalarına ve pazarlarını genişletmelerine olanak tanıyacak.

Londra'nın Tarihi Mekanı Lindley Hall'da Sağlık Turizmi Buluşması

Etkinlik, İngiltere'nin başkenti Londra'nın kalbinde, tarihi ve zarif bir mekan olan Lindley Hall'da düzenlenecek. Bu mekan, Victoria ve Albert Müzesi'nin hemen yanında bulunuyor ve şehir merkezine kolay erişim imkanı sunuyor. Etkinliğin mekanı, yüksek tavanları ve büyüleyici mimarisiyle, sağlık turizmi profesyonellerini ve ziyaretçilerini etkilemeye hazır.

Global Medical Forum, hem Türkiye'nin sağlık turizmi sektöründeki konumunu güçlendirmeyi hem de uluslararası işbirliklerine zemin hazırlamayı hedefliyor. Bu etkinlik, sağlık sektöründeki inovasyon ve büyümeyi teşvik edecek önemli bir platform olarak göze çarpıyor.

 

 

 

 

 

Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Celal Perk’ten topluma çağrı: “Bir tiyatro salonumuz neden olmasın?”

Hiç yorum yok

02 Ocak 2024

  


Londra’da uzun yıllardır birçok tiyatro oyununa imza atan yönetmen, oyuncu Celal Perk, kaleme aldığı çağrı metninde, Türkiyeli topluma seslenerek Londra’da bir tiyatro salonunun eksikliğini dile getirdi.

 


 

Yıllardır Londra’daki birçok toplum merkezinde sayısız tiyatro oyununu sahneye taşıyan yönetmen, oyuncu ve eğitmen Celal Perk, kaleme aldığı metinle Türkiye toplum üyelerine çağrıda bulundu. Perk, yaptığı çağrıda Londra’daki tiyatro salonu ihtiyacına dikkat çekti.

Çağrı metni şu şekilde:

LONDRA’DAKİ ANADOLULU TOPLUMLARA ÇAĞRI

Birleşik Krallık’ta yaşayan ve sadece kültürel çeşitliliğe değil, ülke ekonomisine de ciddi katkı sunan Anadolu ve Kıbrıs halkları olarak, 65 yılı aşan bir göçmenlik geçmişine sahibiz. Siyasi ve inanç temelli onlarca toplum merkezimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, iş yerlerimiz ve hatta son yıllarda sayıları artan birçok köy derneğimiz dahi var artık. Böyle olması da doğal ve çok önemli elbette. Velakin kültürel faliyetlerimizi sanatın temel gereksinimleriye, disipliniyle uygulayıp sergileyebileceğimiz, tam donanımlı bir küçük sahnemiz/ salonumuz bile yok.

Yıllardır bu konuda ifade edilen, şikâyet ve talepler ısrarla gözardı ediliyor; “olmazı” tartışılıyor da öncelikle derneklerimiz, tekil kişiler olarak pratik-somut bir çaba başlatamıyoruz!... Uzun zaman drama eğitmeni-yönetmen olarak parçası olduğum toplum derneklerinin böyle bir salon için planlanan projeleriyle çabalarının da şahidiyim elbette; fakat ne yazık ki hepsinin düşüncede kaldığını da biliyorum. Sonuçta basık, dar alanlarda, biletli veya biletsiz seyircinin ciddi görme sıkıntısı çektiği, keyifsiz “sahneciklerde” oyunlar sergileniyor ve bu oyunların amaçlanan etkisi en baştan kısırlaştırılıyor! Geniş kitlelere ulaşabilen büyük mekânlarda açılmış bazı dernekler, tiyatro sözkonusu olduğunda dar ve basık, şuncağız bir odaya mahkum ediyor sanatı, uygun zaman verilmiyor. Evet, bir dayanışma seferberliğiyle bazen büyük sahneler kiralanıyor elbette; ama bu da 2-3 gösteriyle sınırlı oluyor ki özellikle bir esere aylarca zaman ayırıp özveriyle ter döken profesyonel-amatör oyuncularda hatta seyircilerimizde bile kalıcı bir deneyime dönüşemeden verilen emekler de boşayazıyor…



İLK GÖREV DERNEKLERE VE TOPLUMUN İLERİ GELENLERİNE DÜŞÜYOR

Derneklerimiz “biz sanat merkezi değiliz!” diyerek çok daha “önemli” eylemler, panelleri önceliyor ki bu da gerekli; fakat boyutlu düşünceyle birçok “işi” aynı zamanda kotarabiliriz. “Önce ekmek gelir, sonra gül!” diyen ozanın, “başka bir hayat mümkün, hemen, şimdi!” diye haykırarak canını veren devrimcinin, "Ene'l-hak" dediği için asılan Hallâc-ı Mansur’un kavrayış olgunluğunda olmamıza da gerek yok. “Ne kadar söz varsa eskiye dair, şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” diyen Mevlana’ya kulak verip harekete geçebiliriz.

Burda da ilk görev, birleştirici rolleriyle derneklerimize ve toplumlarımız nezdinde göz önünde olan insanlara düşüyor elbet. Ben de –naçizane– onlardan biri olduğumu düşünüp sorumluluk almak istedim. Değil mi ki meselenin özünün, kafa sayısı değil nitelik ve pratik çaba olduğunu biliyoruz, taşıdığımız bayrakla, attığımız sloganla birlikte kendimize, insanlığa karşı sorumlu olduğumuzu biliyoruz. “Partimizden-bayrağımızdan” önce, çocuklarımıza, gençlerimize, hayata borcumuz olduğunun farkındayız. Bu farkındalıkla, “değişen” dünyanın dayatımlarına eski sözler ve eylemlerle karşı koyabilmemiz artık mümkün değil; sonuçta sermaye her yandan insanı manipüle edip kuşatacak “yeni icadlar yaratmakta” mahir. Bizim de o çeşit mahir olmamıza gerek yok tabi. Fakat gençler başta, insanlara ulaşabilmemizin öncelikli yolu kalıcı-sistematik sanat üretiminde örgütlenmemiz. Bir salon kurarak başlayabilir, alan açabiliriz işte…



200 KİŞİLİK BİR SALONUMUZ NEDEN OLMASIN?

Londra kültürün olduğu kadar kapitalizimin de merkezi elbet, her şeyin parasal-ekonomik güce dayandırıldığı da bir “gerçek”. Gene de biliyoruz ki imece usulü bir dayanışmayla malzemeleri topladığımızda, bir alanı tuğla tuğla örerek yaşanan bir mekân yapabilen birçok ustamız da var. Okumuş, bugün önemli mevkilerde görev almış ikinci kuşak gençlerimizin beceri ve bilgisi var. Üstelik, ille de gıcır gıcır sükseli-gösterişli bir sanat mekânı da değil muradım, “sıradan” insanın da kendine yakın hissedeceği yaşayan, bir tiyatro salonu yeterli ve de mümkün. Maksimum 200 kişilik, başta ses ve ışık, teknik anlamda olabildiğince donanımlı bu salonda, gerektiğinde paneller, sergiler, konserler ve film gösterimleri de olacaktır elbette. Sadece Kürtçe ve Türkçe konuşan toplumlara değil, başta azınlıklar, sistemin dışında kalmış bütün üretken sanat emekçilerine ifade alanı sunacak ve böylece toplumun her kesimine kapılarını açarak katkı sunması da doğal yolumuz olacaktır… İngiltere’deki bütün profesyonel tiyatro topluluklarını dahi zorlayan fahiş salon kiralarına kıyasla makul bir kira karşılığında hizmete açabilir, Türkiye’den gelecek oyunlara, sanatçılara da ev sahipliği yapabiliriz.

Böyle bir örgütlenmeye emek veren her kişi, kurum ve dernek, belirlenecek ortak düşünce ve hedeflerle salonu kullanarak, dönüşümlü yönetcileri, kurul ve kurmayları da belirleyebilir. Olası ilk buluşmamızda fikir alışverişiyle gerekli detaylandırmayı da yapabiliriz.

YENİ NESİLLERE ULAŞMANIN YOLU SANATTIR

Kurucusu da olduğu bir toplum derneğinde, uzun zamandır yöneticilikten, kurmaylığa dek her alanda örgütlü faaliyetlere emek vermiş bir eski dostum, “Londra’daki derneklerin, en fazla 10 senesi var, üçüncü, dördüncü nesilden itibaren artık bizlere ihtiyaç kalmayacak!” diye bir saptamada bulunmuştu. Doğrudur-yanlıştır, fakat her koşulda o nesillere ulaşabilmemiz gerekiyor ve bunun öncelikli-kalıcı yolu da sanat işte. Kişisel olarak kendim için de istiyorum bunu, fakat çıkarım için değil, nitelikli insanın yetişmesine alan açmaya çabalamaktan daha faydalı bir eylem düşünemiyorum. Çünkü sanat emekçisi kendine-inancına, kampına nefer yetiştirmez, muhalefet edebilecek, sakınımsız, olumlu-olumsuz eleştirilerini de boyutlandırıp doğru-gerekli tartışmalara girişebilecek bir yaşam sevincine ihtiyacı vardır. Hepimiz gibi, her canlı gibi...

YAŞASIN TİYATRO, YAŞASIN SANAT, YAŞASIN HAYAT!...

Celal PERK (Oyuncu, Eğitmen)

 

* Bu haber ilk defa 1 Mayıs 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

https://olaygazete.co.uk/turk-toplumu/tiyatro-yonetmeni-ve-oyuncusu-celal-perkten-topluma-cagri-bir-tiyatro-salonumuz-neden-olmasin.html

Fieldseat /Organic meyhane günleri devam ediyor: Yılın son meyhane buluşması 29 Aralık Cuma günü

Hiç yorum yok

27 Aralık 2023

Kuzey Londra’da, Tottenham bölgesinde faaliyet gösteren Fieldseat / Kit@pEvi Kafe'de meyhane günleri devam ediyor.  Fieldseat Organik Meyhane konseptiyle hizmet veren mekân, konuklarına masada rakının eksik olmadığı dost meclisleri vadediyor.





Dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan Londra lezzet durakları bakımından da şanslı bir şehir. Londra’da dünyanın dilediğiniz mutfağına rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Anadolu mutfağı bunlardan biri… Son yıllarda Türkiye’den artarak devam eden göçlerle birlikte Londra’da geleneksel meyhane deneyimini yeni lezzetlerle buluşturacak mekânlara duyulan ihtiyaç da arttı. İşte Fieldseat Organik Meyhane bunlardan biri. 

İşletme yöneticisi İrfan Şahin, yılın son buluşmasına ilişkin şunları söylüyor: 

“Nasıl başlarsa öyle biter” derler…Ama biz nasıl biterse öyle başlasın diye 29 Aralık Cuma günü Udi @leventgbrz’üzün müzikleriyle yılın son meyhanesinde eğlenelim diyoruz…Organic Meyhane,artık her gün Meyhane menüsüyle hizmetinizde efem…
Yer ayırtmak ve ayrıntılı bilgi için lütfen WhatsApp üzerinden bizimle iletişime geçin: 07946376776. Sizi ağırlamaktan büyük mutluluk duyacağız."

🍻🥃🥂



Peki nasıl?

Bunun cevabını da yine İrfan Şahin veriyor: “Masalarda bağırmadan konuşabilmek, arka fonda herkesin birbirini duyabileceği tatlı bir müzik ve gönlünüz ne arzu ederse; rakı veya şarap… Rakının yanına dilerseniz Anadolu lezzetlerini katık edesiniz dilerseniz yeni bir deneyimlere açığım deyip dünyanın başka bir lezzetini de katabilirsiniz. Yeter ki dost meclisinde hoşça vakit geçirelim.”

Fieldseat Organic Meyhane’deki bir sonraki buluşma 29 Aralık Cuma günü, saat 19:00-22:30 arasında gerçekleşecek. Yerler sınırlı olduğu için şimdiden rezervasyon yaptırsanız iyi olur.


Fieldseat Organic Meyhane'de fiks menü konsepti geçerli değil, herkes yediğinin içtiğinin parasını ödüyor.  

Yer ayırmak ve ayrıntılı bilgi için WhatsApp’ta: 07946376776 iletişim kurabilirsiniz…

 

Fieldseat / Kit@pEvi Cafe

665 High Road - Tottenham N17 8AD London

+44 20 8808 2525

http://www.fieldseat.co.uk/











Fransa’da tartışmalı göç yasası parlamentodan geçti

Hiç yorum yok

20 Aralık 2023

Fransa parlamentosu, aylarca süren siyasi çekişmelerin ardından Fransa'nın göç politikasını sertleştiren yasayı kabul etti.

 


 

Güçlenen aşırı sağ, Avrupa’nın her yerinde gıdasını göçmen karşıtlığından alıyor. Gündem ne olursa olsun; ekonomik kriz, siyasal istikrarsızlık, sosyal sorunlar fatura hemen kolayca göçmenlere kesiliyor. Hal böyle olunca da göçü zorlaştıran yasalar çeşitli Avrupa ülkelerinin parlamentolarından bir bir geçiyor.

İngiltere’de hükümet geçtiğimiz günlerde sponsor vizesiyle gelenler ve aile birleşimi için yıllık gelir garantisini önümüzdeki bahardan itibaren 38.700 sterline yükseltme kararı almıştı.  

Fransa’da da yeni göçmen yasası hem Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un merkezci Rönesans partisi hem de Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi tarafından desteklendi.

Solcular, değişiklik konusunda Macron'u aşırı sağa taviz vermekle suçlasa da alt meclisteki çoğunluk, iktidar partisinin Le Pen'in desteğine ihtiyaç duyurmuyordu.

Yeni düzenlenmeye göre, göçmenlerin aile üyelerini Fransa'ya getirmeleri ve sosyal yardımlara erişimleri daha da zorlaşacak.

Fransa’da daha önce benzer bir düzenleme aşırı sol ve aşırı sağdan milletvekillerinin birbirine düşmesi nedeniyle başarısız olmuştu.

İnsan hakları grupları ise son düzenlemeyi Fransa'da on yıllardır gündeme gelen en gerici göç yasası olarak kınadı.

Aşırı sağcı Le Pen, değiştirilen tasarıyı memnuniyetle karşıladığını ifade etti. Aynı şekilde Muhafazakârlar da değişiklikleri memnuniyetle karşıladı. Cumhuriyetçi partinin lideri Eric Ciotti, “Bu bizim tasarımız” dedi ve tasarıyı “sağlam ve cesur” olarak nitelendirdi.

Solcular ise Macron'u aşırı sağa izin vermekle suçlayarak hayal kırıklıklarını dile getirdiler.

Fransız Komünist Partisi lideri Fabien Roussel, “Doğrudan Le Pen’in göçmen karşıtı söylemlerinden ilham alan bu metinle, cumhuriyet tarihinde ve temel değerlerinde bir değişimle karşı karşıyayız” dedi.

Macron'un merkezci Rönesans partisi, Haziran 2022'de yapılan seçimlerde parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti. O zamandan beri, hükümet sık sık parlamentodaki oylamalarda kazanamıyor.

 

Kaynak: BBC

 

 

“Burada kardeşler bile birbiriyle rekabet ediyor”

Hiç yorum yok

19 Aralık 2023

“Burada ilk gözleme dükkânını ben açtım. İşlerim güzeldi. Sonra etraftakiler, ‘bu işte para var. Biz de bu işi yapalım’ dediler. Sağıma soluma benimle aynı işi yapan dükkânlar açıldı. Döner yapan, gözleme yapmaya da başladı."





Tuncay Bilecen

Hikâye malum… İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük yıkıma uğrayan Avrupa ihtiyaç duyduğu emek gücünü eski sömürgelerinden ve yakınındaki ülkelerden karşılamaya karar veriyor. Bu çerçeve de Türkiye de çeşitli Avrupa ülkeleriyle ikili anlaşmalar yaparak bu furyaya dâhil oluyor. Örneğin Federal Almanya ile 31 Ekim 1961 tarihinde anlaşma yapılıyor.  Daha sonra benzer anlaşmalar takip ediyor; 1964’te Avusturya, Hollanda ve Belçika, 1965’te Fransa, 1967’de İsveç ve Avustralya, 1971’de İsviçre, 1973’te Danimarka ve 1981’de Norveç ile ikili anlaşma imzalanıyor. Böylece Türkiye’den Avrupa’ya giderek “misafir işçi” olacakların serüveni başlıyor.


ADA’DAN ADA’YA GÖÇ: KIBRISLI TÜRKLERİN GÖÇÜ


Türkiye ile Birleşik Krallık 1961’de ikili anlaşma imzalamış olmasına rağmen Türkiye’den bu ülkeye düzenli göçler son derece sınırlı kalıyor, bir ada ülkesi olan Britanya’ya Almanya, Hollanda, Fransa örneğinde olduğu kadar yoğun işçi göçü gerçekleşmiyor. Örneğin yapılan akademik çalışmalarda 1980’e kadar ikili anlaşma çerçevesinde Britanya’ya sadece 6 bin kişinin göç ettiği ifade edilmektedir.


Esasen Britanya’ya ilk Türk göçü aralarındaki kolonyal bağ nedeniyle Kıbrıs adasından 1930’lu yıllarda duyulan işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla başlıyor. Britanya’ya yerleşen Kıbrıslı Türkler ilk olarak tekstil, terzilik, küçük girişimcilik gibi alanlarda çalışmaya başlıyorlar.  1960’lı yılların başında Kıbrıs’ta yaşanan karışıklıklar ise göçü adeta teşvik ediyor. İleriki yıllarda ise iki coğrafya arasında oluşan göç koridoru nedeniyle Kıbrıs’tan Britanya’ya göçler devam etmiştir. Bu yüzden Kıbrıslılar, "Londra’da Kıbrıs’tan daha çok Kıbrıs Türk’ü var, KKTC’nin başkenti Londra’dır" diye espri yaparlar kendi aralarında. 


TEKSTİL İLE BAŞLAYAN MACERA


Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmenler Londra’nın kuzey ve doğu ilçelerinde yaşamaktadır. Bunun nedeni, göç ettikleri sırada tekstil sektörünün yoğun olarak bulunduğu yerlere yerleşmiş olmalarıdır. Londra’nın Hackney, Haringey, Enfield, Islington ilçeleri Türkiyeli göçmenlerin en yoğun yaşadıkları ilçelerdir. 


Bir görüşmeci geldiklerinde tekstil sektörünün bu bölgelerde olduğunu şöyle anlatıyor: “Tekstil atölyeleri hep Hackney civarındaydı. Ardından Haringey’e geldi. Derken Enfield’e doğru genişledi. Bu yüzden Türklerin en yoğun yaşadığı yerler burası. Çünkü Hackney tabiri caizse kapışıldı. Bir taraftan da merkezle birleştiği için evlerin fiyatı müthiş arttı. Türkiyeli topluluk da bir taraftan merkeze doğru yayılırken bir taraftan da kuzeye doğru genişliyor. Çünkü kuzeyde daha yapılacak çok iş vardı.”


Daha önce tekstil işiyle uğraşmış başka bir görüşmeci ise o dönemdeki göçmen akınını şöyle anlatıyor: “Benim hikâyemi Hürriyet’e yazsam manşet olurum. 1989’da bir kişiyi getirmek için Maraş Göksun’a gittim. O zaman tekstil atölyem vardı. Türkiyelilere ait üç bine yakın atölyesi vardı Londra’da. Benimkinde seksen - yüz kişi çalışıyordu. Kayseri, Maraş, Adana illerinden günde 500 kişi gelmeye başladı. Oradan Antep, Adıyaman ve Malatya’ya gittim. Benim sayemde binlerce kişiye Avrupa kapısı açıldı. Daha sonra ise bu iş battı.” Bu arada nedense Londra'da "benim sayemde şu kadar kişi geldi buralara" demek pek bir modadır.



GENİŞLEYEN ETNİK EKONOMİ


Almanya’yla başlayan göç hikâyesi zaman içerisinde tüm Avrupa’ya yayılınca Türkiyeli göçmen topluluğu ciddi bir ekonomik güce ulaşıyor. Türkiyeli etnik ekonomi bugün 150 bin girişimciye ulaşmış durumda. Bu rakamın 2025’te 200 bine ulaşması bekleniyor. Birleşik Krallık'a ilk geldikleri yıllarda tekstil sektöründe çalışan Türkiyeli göçmenler zaman içerisinde bu sektörün Londra’yı terk etmesi üzerine burada biriktirdikleri sermaye ile kendi etnik ekonomilerini oluşturuyorlar. Kebapçı, restoran, off licence, cafe shop işletmeciliği en çok yapılan işler arasında yer alıyor. Birleşik Krallık'ta 1975’te 200’den fazla olmayan restoran sayısı 2001’de 15 bine ulaşmış. Sadece kebap sektörünün Britanya ekonomisine yıllık 2.2 milyar poundluk katkı yaptığı tahmin ediliyor. (Dedeoğlu, 2014).


ETNİK EKONOMİ İÇİNDE REKABET


Londra’da yaşayan Türkiyeliler ticaret işini sevmişe benziyor. Ancak bu konuda da çeşitli sıkıntılar yaşanmıyor değil. Örneğin, market işletmeciliğinin ya da kebapçılığın kârlı bir iş olduğunu düşünenlerin bu alanlara hücum etmesi, rekabet ortamının kızışmasına ve pazar payının düşmesine neden oluyor. Bu da ticaret hayatında hızlı çöküşleri beraberinde getiriyor.


Gözleme dükkânı bulunan bir kadın görüşmeci, restoran sayısındaki artışın işlerini olumsuz etkilediğini söylüyor. “Burada ilk gözleme dükkânını ben açtım. İşlerim güzeldi. Sonra etraftakiler, ‘bu işte para var. Biz de bu işi yapalım’ dediler. Sağıma soluma benimle aynı işi yapan dükkânlar açıldı. Döner yapan, gözleme yapmaya da başladı. Oysa ben de döner satabilirim. Niye satmıyorum, çünkü herkes kendi işini yapsın, kendi ekmeğini kazansın diye düşünüyorum.” 


Kürtler ve Türkler arasında ticari rekabet var mı, sorusuna bir restoran işletmecisi, “rekabetin etnik kökenle bir ilişkisi yok” diye karşılık veriyor. “Tersine; burada kardeşler, hemşeriler birbirleriyle rekabet ediyor.” 


“BURADA YAŞAMAK GÜNDEN GÜNE ZORLAŞIYOR”


Eskiden tekstilde, şimdi ise kebapta çalışan bir göçmen Londra’da hayatın günden güne zorlaştığını söylüyordu: “Burada yaşamak günden güne zorlaşıyor. Yardımlar azalıyor. Eskiden haftalığı 200 pounda çalışırdık. Şimdi 350 pound alıyoruz ama hayat daha pahalı.  Sigara 2 pound idi. Şimdi 10 pound. 50-60 pounda haftalık alışverişimizi yapardık. Şimdi iki gün yetmez o para. Eğer belediyeler ev kirasını ödemez ise burada bir göçmen bile kalmaz.”


Türkiyeli topluluğun çocuklarının okul başarısının genel olarak düşük olması da toplumun yaptığı işlere bağlanıyor. Bunun temel nedeni de çalışmaktan çocuklara yeterince zaman ayıramamak ve tabii ki yeterince dil bilmemek. Bir dernekte yöneticilik yapan bir kadın görüşmeci: “Eğitimde Türkiyeliler çok kötü durumda. Bu yıl geçen yıla göre daha geri düşmüşler. Bunun nedeni çocuklara ailelerin yeterli zamanı ayıramaması. Eskiden tekstilde uzun süre çalışılıyordu şimdi ise aile işletmelerinde. Kadınlarda İngilizce bilmeme oranı daha fazla; çünkü onlar evde vakit geçiriyor. Eskiden kadınlar tekstilde çalışırken daha iyi dil öğrenme imkânı buluyorlardı ama artık bu mümkün değil.” Anlayacağınız tekstil sektöründeyken aile bütçesine (yani erkeğe) aktarılan kadın emeği, etnik ekonomiye dâhil olunca “görünmez” hale gelmiş durumda. 


Bütün bu sözünü ettiklerimiz Birleşik Krallık'a birinci göç akınıyla gelenlerin etnik ekonomideki konumlarına ilişkin. Yeni göç akınıyla gelenlerin durumları ve dertleri ise bambaşka.



© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan