Djanan Turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Djanan Turan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Djanan Turan’ın yeni albümü “Love's Company” Jamboree’de tanıtılıyor

Hiç yorum yok

23 Eylül 2024

Türk alternatif müzik sanatçısı ve söz yazarı Djanan Turan, merakla beklenen yeni albümü Love’s Company'yi 2 Ekim Çarşamba günü  tanıtacak. Londra'nın ünlü müzik mekânı Jamboree’de gerçekleşecek bu etkinlik, Djanan’ın kendine özgü müziğiyle dolu unutulmaz bir akşam vaat ediyor.

 


Djanan’ın müziği, güçlü mesajlarını yumuşak ve minimalist düzenlemelerle aktaran, kristal netliğinde bir vokalle tanınıyor. Türk köklerinden ilham alarak kurguladığı eserlerinde klarnet ve kanun gibi enstrümanları kullanırken, aynı zamanda kendine has üst ses tekniğiyle müzikseverleri büyülüyor. Albümde Türkçe ve İngilizce şarkılar yer alıyor; sanatçının müziği, Türk sanat müziğinden psikedelik folk’a uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Şarkılarında göç, savaş, direniş ve dayanışma gibi cesur ve gerçekçi temalar işleniyor. Bu yönüyle Djanan, günümüzün yüzeysel pop hitlerinden oldukça farklı bir çizgide duruyor.



Müziğin Hikâyesi

Love’s Company albümünde Djanan, zorlu deneyimlerini ve dünyaya dair duygularını samimi bir dille anlatıyor. Hem Türkçe hem de İngilizce yazılmış şarkılar, göçmenlikten savaşa, hayatta kalmaya ve kadın dayanışmasına kadar geniş temalar işliyor. Albümde öne çıkan parçalardan biri olan "Diamond In Black", savaşın masum çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Djanan, bu şarkıyı Nazım Hikmet’in Hiroshima şiirinden esinlenerek yazdığını belirtiyor. Albümdeki diğer bir önemli parça olan "Yangın", siyasi baskılara karşı duyulan öfkeyi dillendirirken; Arabesk müziğin efsanevi ismi Müslüm Gürses’i anımsatan modern bir Arabesk tarzıyla işlenmiş.

Albümün adını taşıyan "Love’s Company" şarkısı ise korkularımızın düşüncelerimizi felç etmesine izin vermememiz gerektiğini vurgulayan bir mesaj taşıyor. “Bu albüm, içinde bulunduğumuz dünyaya dair kişisel bir yansımam. Acılar var, ama aynı zamanda güzellikler de var ve ikisine de tutunmalıyız,” diyor Djanan. Sanatçının sesi bu mesajı, düşük tonlardaki içsel derinliklerden yükseklerde süzülen Türk sanat müziği tarzına kadar taşıyor.

Kişisel Bir Yolculuk

Adana’da doğup Samsun’da büyüyen Djanan Turan, müzikal yolculuğuna kendi yaşam deneyimlerinden ilham alarak başladı. İstanbul Marmara Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi okurken, sosyal farkındalığıyla dikkat çeken Djanan, aynı zamanda büyük besteci Timur Selçuk’tan dersler aldı. Türk klasik müziği ile Batı müziğini harmanlayan bu eğitim, Djanan’ın müzik kariyerinde önemli bir rol oynadı.

Londra’ya yerleşmesinin ardından kısa sürede şehrin müzik sahnesinde kendine yer bulan Djanan, çeşitli gruplarla iş birliği yaparak uluslararası festivallerde sahne aldı. 2019’dan bu yana Londra Jazz Café’de düzenli olarak sahne alan sanatçı, Türk psikedelik Anadolu rock müziğinin efsane isimleri Barış Manço, Erkin Koray ve Cem Karaca’ya saygı duruşunda bulunan performanslarıyla da tanınıyor. Aynı zamanda tamamı kadınlardan oluşan bir Türk sanat müziği korosunun da liderliğini yapıyor.

Albüm ve Tanıtım Gecesi

Love’s Company sadece bir albüm değil, Djanan’ın duygusal ve politik yolculuğunun bir yansıması. "Gurbet" gibi şarkılar, göçmenlik deneyimini tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken, "Diş İzleri" kişisel acılarla başa çıkma ve dayanıklılık temasını işliyor. Djanan’ın bu şarkıları Jamboree’de canlı olarak seslendireceği gece, müzikseverler için eşsiz bir deneyim olacak.

Albümün dijital olarak indirilmesi mümkün ve albüm lansmanına katılanlar, bu yeni parçaların canlı performansını dinleme fırsatını yakalayacaklar.

Etkinlik Detayları:

  • Tarih: 2 Ekim Çarşamba 2024
  • Mekan: Jamboree, 6 Saint Chad's Place, Londra WC1X 9HH
  • Kapı Açılış Saati: 19:00

 

 


Djanan Turan Launches Her Latest Album "Love's Company" at Jamboree

Turkish alternative singer-songwriter Djanan Turan is set to release her highly anticipated album Love’s Company on Wednesday, October 2nd at Jamboree, located at 6 Saint Chad's Place, London. The event promises a special evening filled with captivating music that blends Turkish influences with modern soundscapes, offering a raw yet gentle commentary on life, politics, and love.

Djanan’s music is defined by her crystal-clear voice, delivering powerful messages wrapped in soft, minimalistic arrangements. Drawing on her Turkish roots, the album infuses instruments like the clarinet and kanun zither, alongside her unique overtone singing. The tracks alternate between Turkish and English, seamlessly weaving through genres from Turkish classical music to psychedelic folk. Her themes range from vulnerability and war to migration and solidarity, offering a courageous, authentic counterpoint to today’s more superficial pop trends.

The Story Behind the Music

The songs in Love’s Company reflect Djanan’s complex emotions and experiences, tackling topics such as displacement, war, and resilience. With lyrics in both Turkish and English, Djanan paints a vivid picture of hope amidst hardship. One standout track, "Diamond In Black," captures the devastating impact of war on innocent lives, inspired by her childhood memory of hearing Nazım Hikmet’s poem Hiroshima. Other songs like "Yangın" (Fire) express a burning discontent with political oppression and societal complicity.

On a lighter yet equally moving note, the title track "Love’s Company" reminds listeners not to be crippled by fear but to find strength in love and solidarity. “This album is my personal reflection on the world we live in. There’s pain, but there’s also beauty, and we must hold onto both,” says Djanan. Her voice carries this message, moving effortlessly from low, introspective tones to soaring highs that invoke Turkish classical traditions.

A Deeply Personal Journey

Born in Adana, Turkey, Djanan Turan’s journey to becoming a musical force is as complex as her sound. She grew up in Samsun, Turkey, before making her way to Istanbul’s Marmara University, where she studied Labour Economics—an early indicator of her social awareness. However, her passion for music soon took over, leading her to study with famed composer Timur Selçuk. Her path eventually brought her to London, where she quickly integrated into the city’s global music scene, performing in clubs, festivals, and forming collaborative ties with a variety of musical acts.

Djanan has been a leading voice in London’s Turkish music scene, particularly known for her regular performances at Jazz Café, where she pays tribute to Turkish psychedelic rock legends. In addition, she leads an all-female Turkish classical music choir, proving her deep connection to her heritage.

The Album and the Launch

Love’s Company is more than just an album—it’s a reflection of Djanan’s emotional and political journey. Tracks such as "Gurbet" (Abroad) offer an honest look at the migrant experience, a theme that resonates deeply in today's political climate. Her song "Diş İzleri" (Bite Marks) delves into personal pain and resilience, reflecting the struggles of healing while carrying the scars of life.

To celebrate the album’s release, Djanan’s performance at Jamboree will undoubtedly be an unforgettable night. With her eclectic mix of styles, Djanan will take the audience on a journey through hauntingly beautiful melodies, bold political statements, and a rich musical heritage that bridges cultures and experiences.

The album is now available for download, and attendees of the launch will have the chance to experience Djanan’s live performance of these new tracks in an intimate setting.

Event Details:

  • Date: Wednesday, October 2nd, 2024
  • Venue: Jamboree, 6 Saint Chad's Place, London WC1X 9HH
  • Time: Doors open at 7:00 PM

Tickets are available now, and early booking is recommended to ensure a place at this extraordinary event.

 

 

Djanan Turan'dan Yeni Müzik Ziyafeti: “Yangın" ve “Diamond In Black" (RÖPORTAJ)

Hiç yorum yok

27 Temmuz 2023

 Kuzey Londra yeraltı (underground) müziğinin ana temsilcilerinden biri olan sanatçı Djanan Turan pandemi döneminde yazmaya başladığı yeni albümünden iki teklisini geçtiğimiz günlerde müzikseverlerin beğenisine sundu.

 Suna Alan







Djanan’ın pandemi döneminde üzerinde çalışmaya başladığı Love’s Company albümünden iki yeni teklisi 'Yangın' ve 'Diamond In Black' isimli eserlerin ortaya çıkışı ve müzik çalışmalarına ilişkin konuştuk.

 

Pandemi döneminde yeni albümün üzerinde çalışmaya başladığını ve iki yeni teklinin yayınlanacağını duyduk. Bu süreçte müzik yaratma ve yazma sürecinden bahsedebilir misin?

Evet, iki tekli, Yangın ve Diamond In Black 16 Haziran’da yayınlandı. 2018’de oğlum dünyaya geldi ve bir süre kafamdaki fikirleri üretime geçirmek için zaman bulamadım. Sahne ve repertuar hazırlama kısmı, yaptığım atölyeler bütün çalışma zamanımı alıyordu. Pandemi dönemi tedirginlikle karışık da olsa bir dinginlik getirdi. Ailecek evde olmamız bana evde daha çok çalışma zamanı yarattı ve ben de tekrar üretim kısmına yoğunlaşabildim. Hem elimde daha önce telefonuma kaydettiğim, defterlerime yazdığım fikirleri toparladım, hem de yeni parçalar yazdım. Bunların 10 tanesi sanki zaten aynı evrenin parçası gibi olduklarından, onlardan bir albüm yapmaya karar verdim.

 

İlk teklin "Yangın"ın sözleriyle ilgili olarak, her türlü adaletsizliğe ve dünyadaki sorunlara dikkat çekmek istediğini belirtmişsin. Şarkının yaratılış süreci hakkında bize daha fazla bilgi verebilir misin?

Aslında şarkıyı böyle bir bilinç veya hedefle yazmadım. Şarkılar duygularımın yoğunlaştığı yerlerden fışkırıyor, sonra ben onların hedeflerine varabilmeleri için aracı oluyorum. Bir on yıl önce bu tarz şarkılar hiç yazamazdım mesela. Çocukluğum özgün müzik dinlemekle geçtiyse de, benim parçalarım daha çok insan ilişkileri, varoluşsal dertler, büyük önem taşıyan küçük duygular üzerine idi. Dünyayı düzeltmek üzerine bir şey yazmaya çalıştığımda çok didaktik geliyordu kulağıma. Galiba bir de gençliğin ve 90ları yaşamanın verdiği, sanki dünyayı zaten değiştirebileceğiz yanılsaması vardı. Ancak bir kabus gibi  dünyanın savaş üstüne savaş, diktatör üstüne diktatör ürettiğini gözlemledik. Biz ne kadar halatları tutmaya çabaladıysak, akıntı bizden güçlü ve tekne elimizden gidiyor. Hisler böyle olunca, bu şarkıların çıkması hem doğal oldu benim için, hem de benzer hisleri taşıyan insanlarla bir güç oluşturabilmek adına bir ihtiyaç... Yangın’ı ikinci çocuğum doğduktan sonra yazdım. Klavyemi yatağın başucuna taşımıştım. O uyurken enerjimin son damlalarıyla şarkının klavyelerini kaydettim önce birkaç gece ve üstüne bu sözler dökülüverdi. Pandeminin son safhalarındaydık ve dünya yine bize bir feyk atmıştı sanki. Pandemi başlarda inanılmaz bir dayanışma doğurmuştu. Bu küçücük virüs en güçsüze bakamadığımız yerde en tepedekinin de ne kadar aciz olduğunu gözlerimizin önüne sermişti. Bambaşka bir dünyaya çıkacağımıza inanmıştım ama hiçbir ders alınmamış, güçlünün daha da zalimleştiği bir dünyaya çıktık, empatiyi yüksek faizle borç vermişler gibi…

 

Daha önce de çok birlikte çalıştığım Tansay Omar şarkıya kendi stüdyosunda elektronik beat kaydedip yolladı bana. Sound On Music adlı bir kurumdan küçük bir fon alınca da stüdyoya girdim. Prodüksüyonu Francesco Pedrinoni adlı genç bir prodüktör/müzisyenle Fossil Stüdyolarında tamamladık.

 


İkinci teklin "Diamond In Black" hakkında konuşalım. Bu şarkıyı yazarken eşitsizlik ve adaletsizlik konularını ele almanın nedeni nedir? Şarkının yaratım süreci hakkında bizi aydınlatabilir misin?

Bu şarkı göz göre göre, doyumsuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe kurban ettiğimiz bebeklere, çocuklara bir ağıt. Çocukken Zülfü Livaneli’nin Hiroşima şarkısına kareografi hazırlardım sürekli. Hayalim, yetişkinlere bunu sunup, onları bir güzel ağlatıp, aydınlatıp, hep birlikte savaşlara karşı isyan etmelerine sebep olmaktı. O şarkıda sanki dünyayı değiştirecek tılsımı bulmuştum ve kullanmak için yanıp tutuşuyordum. Bu yaşta, şimdi hala Diamond In Black’le aynı hayalin peşinde koşuyorum.

 

Kendi bebeklerimle geçirdiğim süreçten sonra sözlerin çıkması zaten hiç zor olmadı. Bunca alet edevat, çocuk ürünleri, markaları, okul muhabbetleri vs’yi bırak, bir bebek ten taması olmazsa yaşayamıyor ve beyinlerinin gelişmesi için ilgiyle onaylanmaları gerekiyor. Yani bir kucak, bir gülücük bir çocuğun dünyasını değiştirecekken, o kadarını bile fazla gördüğümüz yüzbinlerce çocuk var dünyada, analarına babalarına dünyayı zindan ettiğimiz… Kadında da erkekte de bakma ve paylaşma arzusu var bence, illa biyolojik anne baba olmanın şart olduğunu düşünmüyorum. Şu sistemde içimizdeki o enerji ziyan oluyor. Bir insanla aramıza tonlarca hinlik giriyor. Bırakın kucak açmayı, standartlarımızı, doğru sandığımız düzeni koruma kaygısı öbür tarafta mağdur edilene potansiyel düşman gözüyle bakmamıza sebep oluyor, çocuk bile olsa! Neyi kimden koruyoruz, neden korkuyoruz, onu bile bilmiyoruz aslında ama bu zarar ziyan karşısında en iyi niyetlimiz bile çok az şey yapabiliyoruz.

 

Yeni albümün "Love's Company" hakkında daha fazla bilgi alabilir miyiz? Albümde hangi tarzlardan etkilendiğini ve duygularını en iyi şekilde ifade etmeye çalıştığını söylemişsin. Bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapabilir misin?

Küçüklüğümden beri müziği bir nevi ‘yiyen’ bir insanım. Çok fazla tarzı sevdim ve söyledim, kendimi kaybedercesine dinledim. Kimi repertuarı para kazanabilmek için, kimini de sadece kendim istediğim için çalıştım ve öğrendim. Bu çeşitliliğin etkisi kendi şarkılarıma da yansıdı hep. Zaman zaman bir single öbüründen çok farklı oldu. Ben şu anda sevdiğim herşeyi daha iyi sindirmiş olduğuma ve sentezlemeyi de daha doğal bir şekilde yapabilecek bilgi ve birikime sahip olduğuma inanıyorum. Bir de şu var ki küçükken yazlarım Kızkalesi diye bir köyde geçerdi. O kadar çok yüzerdik ki, akşam saati sahile vururduk neredeyse yorgunluktan. Ve o saatlerde her yerin müziği birden başlamış olurdu. Belki her akşam aynı şarkılar ama her yerinki farklı. Disko’dan Dr Alban, Macarena, Informer, artık hangisi hit ise o yaz, lokantalardan piyanist santörler, türkü barlarda ağıtlar, daha neler ve hepsini birbirine karışmış olarak duyardınız. O curcuna sound bana düşündükçe hala hem hüzün hem de huzur verir. Bazen diyorum, sonuçta benim varacağım sound acaba o mudur?!

 

Bu albüm şarkılarında tema olarak da bir bütünlük olduğunu düşünüyorum. Şu anda olduğum yeri çok iyi yansıtıyor. Dünyadan dertliyim, bazı edepsizlerin bizi neden kaosa sürüklediğini anlayamıyorum, ancak insanda müthiş bir güzellik de buluyorum. Çok şanslıyım ki etrafım harika insanlarla dolu. Onlardan büyük güç ve destek alıyorum. Üstelik benim küçük dünyam hem izole değil, hem de insan açısından çok çeşitli. Hal böyleyken genel gidişat neden bu kadar zıt, kafam almıyor.

 


Müzik yolculuğunda farklı türlerde performans sergilediğini belirttin. Bu çeşitlilik sana nasıl bir ilham ve deneyim katıyor?

Benim müziğe başlangıç noktam şarkı söylemek, yazmak; kayıt falan sonradan eklendi. Zaten dinleyici olarak zevkim de her zaman çeşitliydi. Çeşitlilik sesimi daha esnek bir şekilde kullanmamı sağladı. Benim gibi saatlerce susmadan şarkı söylemek isteyen bir insan için bu tabi çok güzel bir şey. İlham kısmını anlatmakla bitmez. Farklı dinleyicilere hitap edebilmiş olmak aslında insanın ayağını iyice bir yere bastırıyor. Müziğin varlığı, insanın müzik yapabilmesi, sürekli ona yeni bir şeyler eklemesi ve bunlar için vücudunu, doğadaki maddeleri, teknolojiyi kullanması… Hepsi müthiş. Bambaşka soundlarla hepimiz aynı şeyler için uğraşıyoruz: Duygu aktarabilmek, birilerinin vücudunda dalgalar titreştirmek, gaza getirip dans ettirmek, biraz olsun başka yerlere götürebilmek... Savaş bandolarını falan saymıyorum tabi, müziği böyle şeylere hiç karıştırmamış olsalar daha mutlu olurdum.

 

Bir de tabi başka müziklerin içinde doya doya yaşamış olmam onların yer etmesini sağladı. Bunlar şarkı yazarken ister istemez ortaya çıkıyor. Ben şarkılarıma eklenen o çeşitlilikten de memnunum.

 

Daha önce önemli mekanlarda sahne aldın, bu deneyimlerden biraz bahseder misin? Sahne performansını nasıl tanımlarsın?

Müziği sahnede paylaşmayı çok seviyorum. Her sahnenin ayrı değeri var. Maalesef bütçeler, elimizdeki çalışma saatleri hep el vermiyor ama, her sahneyi önden inceleyip performansı ona göre yaratmayı isterdim. Bunu elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Küçük akustik ortamları daha sade bir soundla, arada küçük hikayelerle doldurmayı seviyorum. Daha büyük sahnelerde davul ve basın getirdiği o zemine daha uzunca yayılma hissini seviyorum. Müziğe benim kadar değer veren müzisyen arkadaşlarımla o küçük yolculuğa beraber çıkmayı seviyorum. Şimdiye kadar Jazz Cafe, Glastonbury Festivali, Royal Albert Hall gibi büyük sahnelerde de ve yine çok küçük mekanlarda da sahne aldım. Ortamı doğru değerlendirdikçe her birinin tadı ayrı. Sahnede oturmuş repertuarı tekrarlamak kadar, yeni şeyler denemeyi, bazen çok içimden gelen bir şarkıyı eşliksiz söylemeyi de severim bu arada.

 

Bugüne kadar Türkçe ve İngilizce olarak yayınladığın albümler ve single'lar hakkında konuşabilir misin? Bu dillerde müzik yaparken arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsun?

Şimdiye kadar Düğüm adında bir albüm, Artigo ve Maze adlı İngilizce iki EP, ayrıca hem İngilizce hem Türkçe birçok tekli çıkardım. Şarkı yazarken bilerek bir dil seçmiyorum. Yazdıktan sonra o duygunun niye o dille daha çok bağdaştığını anlayabiliyorum. Duygular veya hikayeler, çıktığı merkeze bağlı olarak giyeceği dili kendi buluyor. Bazen şarkıyı öbür dile çevirmemi isteyenler oluyor ama bunu hiç yapamadım mesela. Şarkı bir bütün ve çevirmek zorlamak gibi geliyor bana. Bir de dilin kendi müziği var zaten. Vurgular, özellikle sesli harflerin tınladığı ağız pozisyonları da müziğin bir parçası. Sadece sözleri değiştirmekle aynı tadı vermek kolay olmuyor benim için.

 

Solo çalışmalarının yanı sıra diğer sanatçılarla iş birlikleri de yaptın. Bu iş birliklerinden bazılarını paylaşabilir misin ve bu deneyimler senin müzikal kariyerine nasıl katkı sağladı?

Evet. Mesela Sam and The Womp ve The Egg elektronik dans müziği yapan gruplarla sahne aldım, şarkı yazdım. Son zamanlarda Stevie-R ve Rey&Kjavik adlı yine elektronik müzik prodüktörleriyle stüdyo kayıdı yaptım. Bazı parçalarımın müziklerini birlikte çalıştığım müzisyen arkadaşlarımla yaptım. Son zamanlarda beni en mutlu eden birliktelik, depremden sonra dahil olduğum, senin (Suna Alan), Çiğdem Aslan, Dila Vardar’ın da vokal yaptığı ve birbirinden değerli Türkiyeli müzisyenlerden oluşan Solidarity Ensemble grubu. İlk olarak Royal Albert Hall’da düzenlenen yardım gecesinin parçası olduk.

 

Müziğin birçok çeşidine vurgun bir insan olarak, bu ortak çalışmalar, benim için sevdiğim ama kendi sahneme her zaman ekleyemediğim muhteşem eserleri yorumlamama fırsat oluyor. Orijinal parçalara gelince, başkalarından ilham alıp ortak bir sound çıkarmak benim için sözlerimi daha geniş yerlere yerleştirmek için fırsat oluyor. Elektronik müzik gruplarıyla söylemiş olamama rağmen kendim hiç bu tarz bir albüm yapmadım. Stevie R’in çıkardığı ortak çalışmalarımız underground dünyasında çok ilgi gördü. Benim için de yıllarca bir şekilde içinde bulunduğum bir dünyaya küçük bir hatıra, hediye bırakmak gibi oldu.  Bunun dışında, tabi bir de insan tanıma fırsatı oluyor ortak çalışmalar. Bizim işlerde öyle CV’ni alıp da bir şeye başvurma gibi bir durum yok genelde. İnsanlar birbirini işler sayesinde tanıyor. Başka bir alanda da olsa, yeni müzisyen, teknisyen, prodüktör vs tanımak, onlarla kafanızın uyup uymadığını görmek de bir fırsat tabi.

 

Son olarak, gelecekteki projelerin veya hedeflerin hakkında bize ipuçları verebilir misin? Seni neyin ileriye taşıyacağını düşünüyorsun?

Kısa vadedeki ilk hedef Love’s Company albümünün bütününü Kasım 2023’te paylaşmak ve devamında da bir lansman konseriyle de bu parçaları sahneye dökmek. Uzun vadede, daha çok parça kaydedip paylaşmak, hayat deneyimlerimle, bakış açımla büsbütün, zevkle taşıyacağım parçalar yazmak... Bunun yanında, tanıdığım müzisyenlerle de daha çok ortak çalışma yapmak isterim, gerek yorum olsun, gerek birlikte şarkı yazarak. Çalışmaya devam etmenin, yaşamanın, paylaşmanın, insanların hikayelerini dinlemenin, çalıştığım herkesten bir şeyler öğrenmenin beni ileriye taşıyacağına inanıyorum. Tabi ki şarkılarımı daha çok insan dinlesin isterim. Dinleyiciye ulaşmak ve uzun vadede sevgilerini ve desteklerini almak çok değerli.


www.djananturan.co.uk



Sanatçı Djanan Turan’dan iki yeni tekli

Hiç yorum yok

23 Haziran 2023

Kuzey Londra yeraltı (underground) müziğinin ana temsilcilerinden biri olan sanatçı Djanan Turan pandemi döneminde hazırlamaya başladığı yeni albümünden biri Türkçe, biri İngilizce olan iki teklisini  müzik severlerle buluşturdu.

 


Djanan Turan’ın ilk teklisi “Yangın”, her türlü adaletsizliği günbegün göz önüne serilen dünyaya bir serzeniş niteliğinde. Kayıtları, Doğu Londra’da, daha önce ödül almış Fossil Stüdyoları’nda (Shannon Saunders, Sam and The Womp) yapılan şarkının elektronik ritimlerini Tansay Omar (Bjork, Boy George), kemanlarını ise Bar Markovich kaydetti.

Eserlerinde her türlü adaletsizliğe karşı bir duruş sergileyen Djanan Turan için şarkı söylemek aynı zamanda ortak bir hüzünle yüreği sızlayan herkesle dertleşmek anlamına geliyor.



Sanatçının ikinci parçası “Diamond In Black” ise dünyada eşitsizlik ve adaletsizliğin doğurduğu sonuçlar yüzünden kaybettiğimiz her çocuğa bir ağıt niteliği taşıyor. Djanan’in kendi ev stüdyosunda kaydettiği, virtüoz Baha Yetkin’in ud, Fred De Mercedes’in bas ve Shem Jarrold’in serangi çaldığı parçanın mikslerini Tansay Omar (Natural Rhythm Recordings) yaptı. Şarkıya eşlik eden ve iç titreten seslere sahip enstrümanlar dinleyiciyle derin bağ kuran sürükleyici bir atmosfer yaratıyor.  

Bu iki eser, Djanan’ın pandemi döneminde üzerinde çalışmaya başladığı Love’s Company albümünden ilk tekliler olma özelliği taşıyor. Bu albüm, sanatçı olarak Djanan’ın müzik yolculuğunda kendisinde iz bırakan her tarzdan faydalanarak, duygularını müzikle en iyi şekilde ifade etmeye adanmışlığının da bir kanıtıdır.

DJANAN TURAN KİMDİR?

Djanan Turan, Türkiye kökenli Londra’da yaşayan bir sarkıcı, besteci ve prodüktördür. Kuzey Londra yeraltı (underground) müziğinin ana temsilcilerinden biri olan Djanan, grubuyla beraber disco’dan reggae’ye ve psychedelic Anadolu halk müziğine kadar çeşitli türlerde performans göstermektedir.

Djanan İngiltere, Avrupa ve Türkiye’de Glastonbury Festivali, Royal Albert Hall, Royal Festival Hall gibi önemli mekanlarda sahne almıştır.

Djanan bugüne kadar bir Türkçe albüm (Düğüm), iki İngilizce EP (Artigo ve Maze) ve sonuncusu Lemon olmak üzere dört adet İngilizce single yayınladı. Solo çalışmalarının yanında Stevie-R ve Rey&Kjavik gibi elektronik müzigin önde gelen sanatçılarının da albümlerinde söz ve vokalleriyle yer aldı. Djanan Maze EP’sini, 2012’de Birleş̧ik Krallık listelerinde Sam and The Womp’in Bom Bom kaydıyla zirveyi gören Raz Olsher’in ortak yapımıyla çıkardı. 

 

www.djananturan.co.uk

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan