Showing posts with label Göçmenlerin Gündemi. Show all posts
Showing posts with label Göçmenlerin Gündemi. Show all posts

Gik-Der’den hükümetin “göçmen düşmanı yasa ve uygulamalarına karşı mücadele” çağrısı

No comments

20 November 2025

Göçmen İşçiler Kültür Derneği  (Gik-Der) hükümetin göçmenlerin ve göçmen çocuklarının en temel haklarını hedef alan uygulamalarına yönelik bir basın bildiri yayınladı.



Gik-Der’in bildirisi şöyle:

İşçi Partisi hükümeti, derinleşen ekonomik krizin ve yıllardır süren yanlış politikaların sorumluluğunu bir kez daha en savunmasız kesim olan göçmenlere yüklemeye çalışıyor. İçişleri Bakanı Shabana Mahmood’un “ülkeyi yasadışı göç parçalıyor” söylemiyle duyurduğu yeni plan, hükümetin göçmenleri hedef alan ırkçı ve baskıcı yaklaşımının açık bir itirafıdır. Bu düzenlemeler yalnızca politik bir tercih değil, aynı zamanda insan haklarına, hukuka ve temel insani değerlere yönelmiş kapsamlı bir saldırıdır.

Hükümetin planına göre mültecilerin süresiz korunma hakkı tamamen kaldırılacak; her 30 ayda bir statüleri yeniden sorgulanarak insanlar sürekli bir güvencesizlik döngüsüne mahkûm edilecek. Kalıcı oturum için gerekli süre 5 yıldan 20 yıla çıkarılarak mültecilerin hayatlarını onlarca yıl beklemeye, belirsizliğe ve psikolojik baskıya zorlayan bir sistem yaratılıyor. “Güvenli ülke” bahanesiyle sığınmacıların hızla geri gönderilmesi planlanırken, insanların yaşadığı işkence, baskı veya savaş koşulları görmezden geliniyor.

Hükümet aynı zamanda en temel yardımları bile kısıtlama niyetinde. Sığınmacılara yapılan yardımlar ciddi şekilde daraltılacak, çalışma hakkı olsa bile geçimini sağlayamayanlar desteksiz bırakılacak. Yasal süreçlere uymayan ya da zor koşullar nedeniyle kayıt dışı çalışmak zorunda kalanların yardımları tamamen kesilebilecek. Aile birliğini koruyan temel hukuk ilkeleri hiçe sayılarak uygulaması daraltılıyor; binlerce ailenin parçalanmasının önü açılıyor. Çocuklu ailelerin dahi zorla sınır dışı edilmesi ihtimali gündeme getiriliyor.

Yaş tayininde yapay zekâ kullanılması, özellikle çocuk sığınmacılar için büyük bir hak gaspına dönüşebilir. Hatalı veya yanlı algoritmalar yüzünden çocukların yetişkin muamelesi görme riski artıyor; böylece korunma hakkı en baştan zedeleniyor.

Plan milyonlarca insanı uzun yıllar boyunca belirsizlik, güvencesizlik ve devlet eliyle uygulanan psikolojik baskı içinde bırakmayı hedefleyen sistematik bir saldırıdır. Göçmenler zaten zorlandıkları iş bulma, konut edinme, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim gibi alanlarda daha da çıkmaza sürüklenecek; çocukların beslenme, barınma ve güvenli yaşam gibi en temel hakları dahi gasp edilecektir.

İşçi Partisi hükümetinin bu açıkça ırkçı, hukuksuz ve insanlık dışı planı yalnızca göçmenleri değil, bu ülkede yaşayan tüm emekçileri, tüm toplum kesimlerini tehdit ediyor. Çünkü hakların budanması, ayrımcılığın derinleştirilmesi ve hukukun zayıflatılması her zaman en zayıftan başlar ama herkesin özgürlüklerini hedef alır.

Göçmen işçileri, kadınları, gençleri ve tüm emekçileri, bu saldırgan ve adaletsiz plana karşı omuz omuza mücadele etmeye çağırıyoruz. Bu düzenleme ancak ortak bir direnişle durdurulabilir.

 

Shabana Mahmood'un radikal göçmenlik planları işleyecek mi?

No comments

17 November 2025

İçişleri Bakanı Mahmood’un sığınmacı statüsünü geçici hale getirme ve insan hakları yasalarını elden geçirme önerileri, Birleşik Krallık'ın en katı göçmenlik sistemlerinden birini yaratma yolunda ilerlerken, İşçi Partisi milletvekillerini bölmüş durumda.




Yeni İçişleri Bakanı Shabana Mahmood'un, Başbakan Sir Keir Starmer tarafından on hafta önce göreve getirilmesinden bu yana, Birleşik Krallık'ın göçmenlik sisteminde radikal değişiklikler yapma amacı güttüğü biliniyor. Son günlerde duyurulan cesur politikalar arasında, mülteci statüsünün geçici süreyle sınırlandırılması, sınır dışı etmeleri kolaylaştırmak için insan hakları yasalarında değişiklik yapılması ve suçluları ile yasadışı göçmenleri geri kabul etmeyen ülkelere vize yasağı tehdidi yer alıyor. Hükümet, bu değişiklikleri İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana sığınma sistemine yapılan en önemli reformlar olarak lanse ediyor. Oxford Üniversitesi Göç Gözlemevi'ne göre, bu reformlar Birleşik Krallık'ın sistemini Avrupa'nın en katı sistemlerinden biri haline getirecek.

Ancak, bu planların hem insani hem de pratik açıdan tartışmalı olduğu belirtiliyor. Sığınmacıları destekleyen Mülteci Konseyi gibi kuruluşlar, mülteci statüsünü geçici yapmanın "son derece pratik dışı" ve "insanlık dışı" olduğunu savunuyor. İçişleri Bakanı'nın ekibi, bu duyuruların gazete manşetlerinde ve televizyon yayınlarında yarattığı olumlu etki nedeniyle memnun olsa da, asıl zorluğun kendi partilerinin milletvekillerini bu planlara topluca oy vermeye ikna etmek olduğunun farkında.

Parti içindeki gerilimler şimdiden su yüzüne çıkmaya başladı. Hükümetin refah reformlarını daha önce eleştiren Rachael Maskell gibi bazı İşçi Partisi milletvekilleri, meslektaşlarının çoğunun bu planlardan "ciddi şekilde endişe duyduğunu" dile getirdi. Maskell, hükümetin göç konusunda "tamamen yanlış yöne" gittiğini ve insan hakları yasasının uygulama şeklini değiştirme planlarının "çok ileri bir adım" olduğunu belirtti. Bir diğer şüpheci vekil Brian Leishman da, "büyük çekinceleri" olduğunu ifade ederek, bakanları "sadece insanları şeytanlaştırmak isteyen Farage ve Reform Partisini taklit etmeyi bırakmaya" çağırdı. Reform UK lideri Nigel Farage'ın, "İçişleri Bakanı Reform destekçisi gibi konuşuyor" şeklindeki alaycı açıklaması, bu politikaların partisinin temel değerleriyle ne kadar çeliştiğini gösteriyor.

Mahmood'un müttefikleri, parlamentodaki muhalefet ihtimalini en aza indirmek için "reform için ikna edici ahlaki gerekçeyi" sunmak amacıyla son haftalarda İşçi Partisi milletvekilleri gruplarıyla toplantılar düzenliyor. Ancak özelde, bu politikalar ve beraberindeki retorikle birçok İşçi Partili'nin rahatsız olması nedeniyle dengenin zor kurulacağını kabul ediyorlar. Hem Muhafazakarlar hem de Reform UK, bu gerilimleri hissediyor ve bunlardan yararlanmaya çalışıyor; her ikisi de bu planların Avam Kamarası'ndan bile geçeceğinden şüpheli olduklarını belirtiyor.

Kaynak: BBC

 

İngiltere'de göç politikalarında Damirka modeline geçilmesi gündemde

No comments

08 November 2025

İngiltere'de hükümet, iltica ve aile birleşimi kurallarını sıkılaştırmak için Danimarka modeline geçmeyi düşünüyor. Ancak uzmanlar, Danimarka modelinin İngiltere’ye tam olarak uymayabileceğini söylüyor.



İngiltere hükümeti, göçmenlik sistemini Danimarka örneğine benzer biçimde yeniden şekillendirmeye hazırlanıyor. Yeni düzenlemeyle birlikte iltica başvurularının kısıtlanması, sığınmacılara kalıcı oturum hakkı yerine geçici izin verilmesi ve aile birleşimi şartlarının zorlaştırılması gündemde. Bu adım, son dönemde Kanal üzerinden ülkeye ulaşan göçmen sayısındaki artışın ardından gündeme geldi.

Danimarka modeli, Avrupa’nın en katı göç politikalarından biri olarak biliniyor. Ülkede mülteciler genellikle yalnızca geçici koruma statüsü alabiliyor ve aile birleşimi için yüksek gelir, yaş ve dil şartları aranıyor. İngiltere hükümeti bu politikaları “daha kontrollü ve adil bir sistem” kurmanın yolu olarak ifade etse de bu modele geçme planının arkasında desteği gün geçtikçe artan Reform Partisi'ne giden oyları geri alma düşüncesi var. 

Danimarka ve İngiltere’nin demografik yapıları, göçmen hareketlerinin ölçeği ve tarihsel geçmişleri birbirinden oldukça farklı. Bu nedenle, “aynı modelin doğrudan aktarılması” konusunda hem pratik hem de etik engeller bulunuyor. 

Yeni sistemin uygulanması durumunda, mültecilerin temel hakları açısından da ciddi tartışmalar yaşanabilir. Özellikle geçici oturma izinleri, aile birleşimi ve geri gönderim süreçlerinde uluslararası insan hakları standartlarıyla çelişme riski öne çıkıyor. İnsan hakları örgütleri, bu politikaların sığınmacıların güvenli yaşam hakkını tehlikeye atabileceğini vurguluyor.


Zohran Mamdani: Trump'a karşı bir meydan okuma mı?

No comments

06 November 2025

Aşırı sağın, Batı Avrupa ve ABD’de göçmen karşıtlığı üzerinden siyaseti belirlediği bir dünyada,  34 yaşındaki Zohran Mamdani'nin New York’un yeni belediye başkanı seçilmesi Donald Trump döneminin sertleşen siyaset diline karşı sessiz ama güçlü meydan okuma olarak okunabilir.

 


Uganda’da doğan, Hint asıllı bir ailenin çocuğu olan Mamdani, Amerika’da büyüdü ve sekiz yıl önce vatandaşlık alarak siyasete adım attı. Babası bir akademisyen, annesi uluslararası çapta tanınan bir film yönetmeni olan Mamdani güler yüzlü ve etkili kampanyasıyla belediye başkanı seçilmeyi başardı.

Mamdani, kampanyası boyunca ekonomik eşitsizlik, konut krizi ve kamu hizmetlerine erişim gibi konulara odaklandı, politik söyleminde radikal bir tonu değil, katılımcı ve adil bir dili tercih etti. Genç seçmenlerle kurduğu dijital bağ ve sosyal adalet vurgusu, onu New York’un kalabalık siyasi sahnesinde öne taşıdı.

Demokrat Parti ön seçiminde eski vali Andrew Cuomo’yu geride bırakarak dikkat çekici bir başarı elde etti, ardından Cumhuriyetçi rakibi iş insanı Mark Thompson’ı genel seçimde açık farkla yenerek belediye başkanlığına ulaştı.

Zohran Mamdani, artık dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birinin başında. Ancak önünde kolay bir yol yok. Trump’ın gölgesinde, ulusal düzeyde giderek daralan bir siyasi atmosferde, Mamdani’nin başarısı yalnızca New York’un değil, Amerika’nın da kimlik arayışına dair çok şey söylüyor.

 

Trump yönetimi yıllık mülteci sayısını 7500 ile sınırlandırıyor

No comments

01 November 2025

Trump yönetimi, beyaz Güney Afrikalılara öncelik tanıyacak yeni sığınma politikasını açıkladı. Amerika Birleşik Devletleri, 2026 mali yılı için kabul edeceği mülteci sayısını sadece 7.500 kişiyle sınırlayacağını duyurdu. 



The Guardian’ın haberine göre, bu sayı ülkenin modern tarihinde belirlenen en düşük mülteci kotası olarak kayıtlara geçti. Yeni politika, Trump yönetiminin göçmen ve sığınmacılara yönelik sert yaklaşımının devamı niteliğinde değerlendiriliyor.

Haberde, yönetimin bu kontenjan içinde “beyaz Güney Afrikalı” başvuru sahiplerine öncelik tanıyacağını vurgulayan bir maddeye yer verildiği belirtiliyor. Bu ifade, uluslararası kamuoyunda “ırk temelli ayrıcalık” tartışmalarını yeniden alevlendirdi. İnsan hakları savunucuları, söz konusu politikanın yalnızca hukuki değil, ahlaki açıdan da kabul edilemez olduğunu dile getiriyor.

Trump yönetimi ise kararı “ulusal güvenlik” ve “ekonomik öncelikler” gerekçesiyle savunuyor. Beyaz Saray sözcüsü, “ABD halkının refahını önceleyen dengeli bir göçmen sistemi inşa ettiklerini” öne sürdü. Ancak uzmanlara göre bu yaklaşım, ülkenin geleneksel mülteci kabul misyonuyla taban tabana zıt.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve birçok sivil toplum kuruluşu, Washington yönetimini uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladı. The Guardian’a konuşan bir yetkili, “Bu politika, küresel sığınma sistemine vurulmuş büyük bir darbe olabilir” ifadelerini kullandı.




Parlamento, 10 yıllık oturum planına ilişkin kanıt çağrısı başlattı

No comments

22 October 2025

Birleşik Krallık hükümetinin kalıcı oturum hakkını 5 yıldan 10 yıla çıkarma planı, göçmenlerde infial yaratmış ve bu konuda bir imza kampanyası başlatılmıştı. Bu tartışmaların ortasında Parlamento, “pathways to settlement” düzenlemelerinin etkilerini değerlendirmek üzere resmî bir Kanıt Çağrısı (Call for Evidence) başlattı.

 


“Call for Evidence” başlığı altında yayımlanan çağrıda, bu değişikliğin göç oranları, iş piyasası, göçmen haneler ve toplumsal entegrasyon üzerindeki olası sonuçlarına ilişkin bilgi toplanması hedefleniyor. Parlamento, süresiz oturum için bekleme süresini 10 yıla çıkarmanın hem ekonomik hem de sosyal etkilerini anlamaya çalışıyor: İşverenlerin yüksek vasıflı iş gücüne erişimi nasıl etkilenecek? Göçmen ailelerin mali yükü artacak mı? Uzun bekleme süresi, toplumla bütünleşmeyi zorlaştırır mı? gibi zaten cevabı bilinen sorulara cevap arıyor.

Bu süreçte, hükümetin planına karşı yasal göçmenlerin öncülük ettiği kampanya dikkat çekiyor. “Protect Legal Migrants: do not implement the 10-Year ILR proposal” başlıklı imza kampanyası 23 Kasım’a kadar sürecek olmasına rağmen 104 bini aşkın imzaya ulaştı. Katılımcılar, 5 yıl sonunda kalıcı oturum hakkı verileceği sözüne güvenerek hayat kurduklarını; kuralların geriye dönük olarak değiştirilmesinin adil olmadığını savunuyor.

Kampanyayı destekleyenler, özellikle sağlık ve bakım sektörlerinde çalışan göçmenlerin ülkenin en kırılgan hizmetlerini ayakta tuttuğunu, buna rağmen belirsizliğe mahkûm edildiklerini belirtiyor. Bu yasal düzel düzenleme gerçekleşirse henüz süresiz oturum almamış olan binlerce Ankara Anlaşmalı büyük bir yıkıma uğrayacak. 

Parlamentonun başlattığı Kanıt Çağrısı'na ilişkin metinde “mali etkiler, sosyal sonuçlar ve diğer ülkelerdeki örnekler” başlıklarıyla konunun kapsamlı biçimde inceleneceği belirtiliyor. Ancak bu durum İngiltere’de henüz süresiz oturumunu alamamış olan göçmenlerin endişelerini gidermiyor. 


Parlentonun başlattığı kanıt toplama çağrısına aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

Call for Evidence - Committees - UK Parliament


Japonya’da göç konusu gündemde: Yabancı ebeveynlerden doğan bebek sayısı rekor kırdı

No comments

13 October 2025

Japonya’da yabancı ebeveynlerden doğan bebek sayısı 2024 yılında 22.878’e yükselerek doğumların yaklaşık yüzde 3,2’sini oluşturdu. Bu artış, uzun süredir nüfusun hızla yaşlanması ve doğum oranlarının düşmesiyle mücadele eden ülkede göç ve entegrasyon politikalarını yeniden gündeme taşıdı.



Sağlık Bakanlığı verilerine göre, aynı dönemde Japon ebeveynlerden doğan bebek sayısı 686.173’e gerileyerek bir önceki yıla göre 41 binden fazla azaldı. Uzmanlar, Japonya’nın demografik krizi karşısında yeni doğan çocukların giderek daha fazla yabancı kökene sahip olmasının, ülkenin kimlik tartışmalarını da derinleştirdiğini belirtiyor.

Yabancı anneler arasında en büyük grupları Çinli, Filipinli ve Brezilyalı kadınlar oluşturuyor. Ülkedeki yasal yabancı nüfusun 3,95 milyona yükseldiği, bu kişilerin çoğunun 20’li ve 30’lu yaşlarda olduğu bildiriliyor. Uzun vadede bu grubun Japonya’da kalıcı hale gelmesi ve ülkenin ekonomik iş gücü açığını kısmen kapatması bekleniyor.

Ancak bu gelişme, muhafazakâr çevrelerde göç karşıtı söylemlerin güçlenmesine yol açtı. Siyasi arenada özellikle Liberal Demokrat Parti içinde, yabancı işçilerin topluma entegrasyonu ve kamu düzeni üzerindeki etkileri konusunda sert tartışmalar yaşanıyor. Yerel yönetimlerin yabancı ailelere yönelik destek mekanizmalarının yetersiz olduğu da sıkça dile getiriliyor.

Japonya, hızla değişen demografik yapısıyla birlikte artık göçmen toplulukların kalıcı bir parçası haline geldiği yeni bir döneme giriyor. Uzmanlara göre, bu eğilim yalnızca nüfus politikalarını değil, aynı zamanda ülkenin toplumsal kimliğini de kökten dönüştürebilir.

Kaynak: The Guardian

Hükümetin süresiz oturumu 5 yıldan 10 yıla çıkarma planına karşı başlatılan imza kampanyasına destek büyüyor

No comments

12 October 2025



İngiltere hükümetinin süresiz oturum (ILR) hakkını 5 yıldan 10 yıla çıkarma planı, ülkedeki yüz binlerce yasal göçmeni ayağa kaldırdı. “Protect Legal Migrants” (Yasal Göçmenleri Koru) başlığıyla başlatılan imza kampanyası 12 Ekim tarihi itibariyle 98 bini aşkın imzaya ulaştı. Kampanya, İngiltere Parlamentosu’nun resmi platformu olan petition.parliament.uk adresinde devam ediyor.

Parlamentoda tartışma gündemde

Yürürlükteki mevzuata göre kampanya, 100.000 imzaya ulaştığında İngiltere Parlamentosu’nda tartışılmak zorunda. Hükümetin 10.000 imzayı aşan dilekçelere yanıt verme zorunluluğu da bulunuyor.

“Geriye dönük adaletsizlik olmaz”

Kampanyanın metninde, hükümetin bu planı “geriye dönük bir cezalandırma” olarak eleştiriliyor. İngiltere’de yasal yollarla yaşayan binlerce kişi, çalışma vizesiyle ülkede emek veriyor, vergisini ödüyor, topluma katkıda bulunuyor. Şimdi ise bu kişilere, “artık 10 yıl bekleyeceksiniz” denilmesi büyük tepki çekiyor.

Emek, umut ve belirsizlik

Birçok göçmen, sosyal medyada “beş yıl boyunca sabırla çalıştık, şimdi neden tekrar başa sarıyoruz?” diye soruyor. Kampanyayı destekleyenler, hükümetin “yasa dışı göçle mücadele” bahanesiyle yasal göçmenleri cezalandırdığını savunuyor.

 

Hükümetten kalıcı oturumu zorlaştırma planı: “Göçmenler kalıcı oturum için ülkeye katkılarını kanıtlamalı"

No comments

29 September 2025

İngiltere'de ırkçı Reform Partisi'nin anketlerde yükselişini gören hükümet Nigel Farage'dan rol çalmak için süresiz oturumu zorlaştıran bir dizi uygulama için düğmeye bastı. İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, göçmenlerin kalıcı oturum hakkı kazanabilmesi için topluma katkılarını göstermeleri gerektiğini söyledi.



Labour Parti konferansında konuşan İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, göçmenlerin İngiltere’de süresiz oturum hakkı elde etmesi için yeni şartlar getirileceğini açıkladı. Buna göre göçmenlerin iyi seviyede İngilizce öğrenmesi, temiz bir sabıka kaydına sahip olması ve gönüllü çalışmalara katılması gerekecek.

Mahmood, bu politikayla hem toplumsal birlikteliği güçlendirmeyi hem de Reform UK’nin “oturumu tamamen kaldırma” önerisine karşı net bir çizgi çizmeyi hedeflediklerini belirtti. İngiltere’ye katkıda bulunan göçmenlerin kabul görmesi gerektiğini söyleyen bakan, “Burada yaşamanın şartı, bu ülkeye katkıda bulunmaktır” dedi.

Labour hükümeti, göçmenlerin süresiz oturum alabilmesi için gerekli süreyi 5 yıldan 10 yıla çıkarmayı planlıyor. Bunun yanında göçmenlerin çalıştıklarını, sigorta primi ödediklerini ve sosyal yardımlardan faydalanmadıklarını kanıtlamaları da beklenecek. Öte yandan, ülkeye önemli katkı sağlayan veya özel becerilere sahip olanların daha erken oturum alabilmesi gündemde.

Konuşmasında kişisel deneyimlerine de yer veren Mahmood, ailesinin İngiltere’ye göç hikâyesinden söz etti. Çocukken ailesinin dükkânında çalışırken yaşadığı hırsızlık olaylarını hatırlatan bakan, “Düşük seviyeli” olarak görülen suçların aslında insanlarda büyük bir etki yarattığını vurguladı. Bu nedenle kış boyunca ülke genelinde polis ve esnaf iş birliğiyle bir “hırsızlıkla mücadele seferberliği” başlatılacağını duyurdu.



İngiltere’de zorunlu dijital kimlik dönemi başlıyor

No comments

26 September 2025

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ülkede yaşayan vatandaşlar ve yasal oturum sahipleri için ücretsiz dijital kimlik uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu. Hükümet “Plan for Change” başlığı altında açıkladığı yeni adımla, yasa dışı göçün önüne geçmeyi hedefliyor.



Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre, dijital kimlik sistemi parlamentonun bu döneminin sonuna kadar “Right to Work” yani çalışma hakkı kontrollerinde zorunlu hale gelecek. Böylece işverenler, çalışanlarının yasal statüsünü dijital ortamda hızlıca doğrulayabilecek. Hükümet, bu adımın yasa dışı istihdamı azaltarak küçük teknelerle yapılan tehlikeli Kanal geçişlerini caydıracağını savunuyor.

Yeni sistem yalnızca göçmenleri denetlemekle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda vatandaşlara günlük yaşamda önemli kolaylıklar sağlayacak. Dijital kimlik, sürücü belgesi başvurusu, çocuk bakımı ve sosyal yardımlar gibi hizmetlere erişimi hızlandıracak. Kullanıcıların kimlik bilgileri, telefonlarındaki dijital cüzdanda saklanacak. Yetkililer, tıpkı NHS uygulaması ya da temassız ödemelerde olduğu gibi, güvenli şifreleme ve kimlik doğrulama teknolojilerinin kullanılacağını vurguluyor.

Starmer, yaptığı açıklamada “Çalışan insanlar bu ülkeye yönelik yasa dışı göçten kaygılı. Güvenli sınırlar ve kontrollü göç, makul taleplerdir. Bu hükümet dinliyor ve gereğini yapıyor” ifadelerini kullandı. Başbakan, dijital kimliğin yalnızca göçü kontrol etmek için değil, aynı zamanda vatandaşlara hızlı ve güvenli hizmet sunmak için “en büyük fırsatlardan biri” olduğunu belirtti.

Uygulamanın, akıllı telefon kullanamayan veya dijital dünyaya uzak gruplar için erişilebilir olacağı da açıklandı. Bu kapsamda yaşlılar, evsizler ve teknolojiye sınırlı erişimi olan kişiler için yüz yüze destek programları oluşturulacak. Hükümet ayrıca, uygulamanın tasarım sürecinde kamuoyu danışma toplantıları düzenleyerek farklı toplulukların görüşlerini almayı planlıyor.

Dünya genelinde Estonya, Danimarka ve Hindistan gibi ülkelerde benzer dijital kimlik sistemlerinin başarıyla uygulandığını hatırlatan yetkililer, İngiltere’nin de bu adımla hem güvenliği artıracağını hem de vatandaşların hayatını kolaylaştıracağını vurguluyor.


Kaynak: https://www.gov.uk/

Stand Up to Racism etkinliği 23 Eylül'de Day-Mer'de gerçekleştirilecek

No comments

19 September 2025

Londra’nın Hackney bölgesinde faaliyet gösteren “Stand Up to Racism” hareketinin katılımıyla,  23 Eylül Salı günü saat 19.00’da Day-Mer Kültür Merkezi'nde ırkçılık ve faşizme karşı örgütlenme toplantısı gerçekleştirilecek.



Etkinlikte konuşmacılar arasında uzun yıllar milletvekilliği yapmış olan Diane Abbott MP ve yerel aktivist Samira Ali yer alacak. Katılımcılar, ırkçılığa ve göçmen karşıtlığına karşı yürütülen mücadelelerin nasıl daha güçlü bir şekilde örgütlenebileceğini tartışacak.

Toplantıda, göçmen topluluklarının ve yerel halkın bir araya gelerek son dönemde artan ırkçı, aşırı sağ harekete karşı dayanışmayı büyütmek hedefleniyor.

 “Stand Up to Racism” hareketi, Birleşik Krallık genelinde göçmen haklarının savunulması, İslamofobi ve ırkçı saldırılara karşı toplumsal tepkinin örgütlenmesi için uzun süredir eylemliliklerde bulunuyor. 

Etkinlik Detayları

  • Tarih: 23 Eylül Salı

  • Saat: 19.00

  • Yer: Day-Mer Kültür Merkezi

  • Adres: 16 Howard Road,  London, N16 8PU

  • Konuşmacılar: Diane Abbott MP, Samira Ali


Avustralya’da göçmen krizi büyüyor

No comments

07 September 2025

Avustralya’da pandemi sonrası artan göç rakamları siyasette tartışmaları alevlendirdi. Uzmanlar, hükümetin net bir göç planı sunmamasının yanlış bilgilendirmeleri ve aşırı görüşleri güçlendirdiğini söylüyor.



Tüm dünyada güçlenen aşırı sağın en önemli argümanı olan göçmen karşıtlığı Avustralya'da da karşılık bulmaya başladı. Avustralya’da son yıllarda yükselen göç rakamları kamuoyunda yoğun tartışmalara yol açıyor. 2022 sonrasında net göçte yaşanan artış, özellikle konut kriziyle birlikte birçok kesimde tepkilere neden oldu. Ancak uzmanlar, pandeminin ilk döneminde göçün negatif seyrettiğini ve uzun vadede rakamların geçmiş yıllardan çok da farklı olmadığını hatırlatıyor.

Göçmenlerin konut fiyatlarını artırdığı yönündeki iddialara karşı çıkan ekonomistler, asıl sorunun onlarca yıldır süregelen yapısal konut yetersizliği olduğunu belirtiyor. İşgücü piyasasına bakıldığında da göçün olumsuz etkisine dair veri bulunmadığı vurgulanıyor. İşsizlik düşük seviyelerde seyrederken, işverenler hâlâ inşaat, yaşlı bakımı ve bilişim gibi alanlarda ciddi eleman açığı bulunduğunu dile getiriyor.

Buna rağmen hükümetin göç politikalarında net bir yol haritası ortaya koymaması, eleştirilerin odağında. 2023’te Labor hükümeti “ilkelere dayalı” kapsamlı bir plan sözü vermiş olsa da bugüne kadar somut bir adım atılmadı. İçişleri Bakanı Tony Burke yalnızca daimi göç kotasını sabit tuttuğunu açıklarken, Hazine Bakanı Jim Chalmers net göç rakamlarının bir hedef ya da tavan olmadığını ifade etti.

Göç uzmanı Abul Rizvi ve KPMG’den ekonomist Terry Rawnsley ise bu yaklaşımın boşluk yarattığını ve aşırı sağ söylemlerin güçlenmesine zemin hazırladığını düşünüyor. Uzmanlar, Avustralya’nın ekonomik ihtiyaçlarını, konut kapasitesini ve toplumsal dengeleri gözeten, şeffaf ve bilimsel temelli bir göç politikasına ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor. Böyle bir planın, toplumda bölünme yerine ortak faydayı öne çıkarabileceği belirtiliyor.

Nihayetinde göçmenlerin Avustralya’ya sağladığı katkılar inkar edilemezken, belirsizlik ve plansızlık toplumsal huzursuzluğu körüklüyor. Uzmanlara göre, siyasi cesaret gösterilerek hazırlanacak kapsamlı bir göç stratejisi, ülkenin en önemli sorunlarından biri olan konut ve işgücü dengesini çözmede anahtar rol oynayabilir.


Kaynak: The Guardian

 

Göçmen karşıtı gösteriler Avustralya’nın gündeminde

No comments

31 August 2025

Avustralya’da hafta sonu Sydney, Melbourne ve Adelaide başta olmak üzere birçok şehirde binlerce kişi göçmen karşıtı sloganlarla sokaklara çıktı.





Yetkililer, “March for Australia” adı verilen eylemleri “nefret yaymak” ve “toplumsal birlikteliği tehdit etmek” olarak nitelendirirken, hükümetten sert tepkiler geldi. Sydney’de yaklaşık 8 bin kişinin toplandığı mitinglerde geniş güvenlik önlemleri alınmasına rağmen ciddi bir olay yaşanmadığı belirtildi.

Melbourne’de ise durum daha gergindi. Göçmen karşıtı eylemciler, aynı gün yapılan Filistin yanlısı mitingle karşı karşıya geldi ve bazı noktalarda arbede yaşandı. Parlamentonun merdivenlerinde konuşanlar arasında, neo-Nazi kimliğiyle bilinen Thomas Sewell’in bulunması ise tartışmaları alevlendirdi. Adelaide’de de yaklaşık 15 bin kişinin katıldığı yürüyüş ve karşı gösteriler büyük ilgi gördü.

Yürüyüşlere aşırı sağ görüşlü isimlerin yanı sıra bazı muhalefet politikacıları da destek verdi. One Nation senatörü Pauline Hanson ve federal milletvekili Bob Katter mitinglerde yer aldı. Gösterilerde taşınan bazı pankartlar ise endişe yarattı. Bunlardan biri, geçtiğimiz günlerde iki polisi öldürmekle suçlanan “egemen yurttaş” hareketinden Dezi Freeman’a destek mesajı içeriyordu.

Hükümet kanadından gelen açıklamalarda, bu tür eylemlerin Avustralya’nın modern değerlerine aykırı olduğu vurgulandı. İçişleri Bakanı Tony Burke, “Toplumsal uyumu zedeleyen, insanları bölmeye çalışanlara bu ülkede yer yok” derken, Çok Kültürlülük Bakanı Dr. Anne Aly de göçmen topluluklara destek mesajı vererek “Bu tür ırkçı hareketler Avustralya’da barınamaz” ifadelerini kullandı.

Gösterileri organize eden grup ise kitlesel göçün kültürden ekonomiye birçok alanda ülkeye zarar verdiğini iddia ediyor. Ancak hükümet ve sivil toplum kuruluşları, bu tür hareketlerin aslında yalnızca ayrımcılığı ve toplumsal kutuplaşmayı körüklediğini belirtiyor. Avustralya’da son dönemde yükselen aşırı sağcı hareketler ve buna karşı alınan yasal önlemler, ülkenin demokrasi ve birlik anlayışını koruma konusundaki kararlılığını öne çıkarıyor.

 

Kaynak: BBC

 

Reform Partisi’nden 600 bin göçmeni sınır dışı etme planı

No comments

26 August 2025

Reform Partisi, gelecek seçimlerde iktidara gelmesi durumunda beş yıl içinde 600 bin göçmeni sınır dışı etmeyi planladığını duyurdu.



İngiltere'de göçmen karşıtlığıyla bilinen ve şu anda anketlerde birinci parti olarak görülen Reform Partisi lideri Nigel Farage, küçük teknelerle İngiltere’ye ulaşan kişilerin sığınma hakkı talep edemeyeceğini ve ülkeye giriş yapanların gözaltı merkezlerine alınarak geri gönderileceğini açıkladı. Plan, “Adaleti Geri Getirme Operasyonu” adıyla kamuoyuna tanıtıldı.

Parti, söz konusu süreç için 10 milyar sterlinlik bir bütçe ayrılacağını, bu kapsamda ülkelerle anlaşmalar yapılarak geri kabul programlarının oluşturulacağını belirtiyor. Reform, ayrıca Afganistan ve Eritre gibi ülkelere yönelik yardım ve ödeme paketleri hazırlamayı, anlaşma yapılmayan ülkelere ise yaptırım uygulamayı öngörüyor.

Reform’un açıklamasına göre 18 ay içinde kullanılmayan askeri üslerde 24 bin kişilik gözaltı merkezleri kurulması hedefleniyor. Bunun yanı sıra günde beş charter uçuşuyla sınır dışıların gerçekleştirilmesi, ayrıca Rwanda ve Arnavutluk gibi ülkelerle barınma konusunda iş birliği yapılması planlanıyor.

Muhalefet partileri ise Reform’un önerilerini eleştirdi. İşçi Partisi planı “uygulanamaz” olarak nitelendirirken, Muhafazakâr Parti benzer düzenlemeleri daha önce açıkladıklarını belirtti. Liberal Demokratlar ise planın detaylarının belirsiz olduğunu ve pratikte hayata geçirilmesinin güç göründüğünü dile getirdi.

Resmî verilere göre 2024’te Manş Denizi üzerinden gelen kişi sayısında önceki yıla göre yüzde 46 artış yaşandı. Aynı dönemde 111 bin sığınma başvurusu yapıldığı ve ülkede düzensiz göçmen sayısının 650 bini aştığı tahmin ediliyor.


Kaynak: BBC

İngiltere – Fransa “göçmenlerin geri kabul anlaşması” insan hakları açısından tartışma yaratıyor

No comments

23 August 2025

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Fransa ile varılan göçmen iade anlaşmasını "çığır açıcı" olarak nitelendirdi. Ancak insan hakları savunucuları ve göçmen hakları örgütleri, bu pilot uygulamanın temel hak ve özgürlükler açısından endişe verici boyutlara ulaşabileceğini belirtiyor.



Anlaşmaya göre, İngiliz güvenlik güçleri, her hafta Manş Denizi’ni küçük teknelerle geçen 50 kişiyi gözaltına alarak Fransa’ya geri gönderecek. Bu kişilerin biyometrik verileri kaydedilecek ve tekrar İngiltere’ye geçmeleri halinde yeniden iade edilecekler. İngiliz hükümeti, Fransa'nın "güvenli bir ülke" olduğunu belirterek insan hakları temelli itirazların başarılı olma ihtimalini düşük görüyor. Ancak bu yaklaşım, mülteci hukukunun temel ilkeleriyle çelişebilecek bir uygulamaya işaret ediyor.

Yenilik olarak sunulan "güvenli ve yasal başvuru yolu" ise çevrimiçi başvuru sistemiyle işletilecek. Göçmenler bu platform üzerinden güvenlik kontrollerine tabi tutulup vize başvurusu yaparak İngiltere’ye yasal yollardan giriş yapabilecek. Ancak sistemin ne zaman tam olarak işler hâle geleceği, kimlerin bu haktan yararlanabileceği ve başvuru sürecinin ne kadar şeffaf olacağı henüz belirsiz.

Uzmanlara göre, anlaşma göçmen kaçakçılarına karşı verilen mücadelede sembolik bir adım olabilir. Haftada 50 kişinin iadesi, deniz yoluyla gelen göçmenlerin yalnızca küçük bir kısmını kapsıyor. Ayrıca anlaşmanın Fransa içinde ve diğer Avrupa ülkelerinde nasıl karşılanacağı da henüz net değil. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, uygulamanın başlaması için diğer AB ülkelerinin onayının da önemli olduğunu vurguladı.

Göçmen hakları savunucuları, bu tür politikaların insan kaçakçılığıyla mücadelede etkili olamayacağını, aksine göçmenlerin daha tehlikeli rotalara yönelmesine sebep olabileceğini belirtiyor. İngiltere ve Fransa’nın, sınır güvenliğine odaklanmak yerine, mültecilerin neden kaçtığına dair yapısal sorunlara eğilmesi ve uluslararası koruma yükümlülüklerini gözetmesi gerektiği vurgulanıyor. Anlaşma, geçmişte defalarca reddedilmiş bir öneriyi hayata geçirirken, göçmenlerin insan hakları perspektifinden korunup korunmadığı sorusunu da yeniden gündeme taşıyor.

 Kaynak: The Guardian

Liverpool'da maskeli bir grubun saldırısına uğrayan Egemen Özdemir'le söyleşi

No comments

20 August 2025

Kings College'de Bankacılık ve Finans alanında yüksek lisansını tamamlayıp mezun vizesiyle Londra'da yaşamını sürdüren Egemen Özdemir geçtiğimiz hafta Liverpool'da maskeli bir grubun saldırısına uğradı.

Bisikletli Gazete söyleşilerinin bu bölümünde Egemen Özdemir ile yaşadığı bu tatsız olaya ilşkin yaptığımız söyleşi yer alıyor.







İngiltere ile Fransa arasında göçmen iadesi planı yürürlüğe girdi

No comments

05 August 2025

İngiltere İçişleri Bakanı Yvette Cooper, 5 Ağustos’ta yürürlüğe giren yeni göçmen iade planı kapsamında Fransa’ya kaç kişinin geri gönderileceğine dair bir rakam açıklamaktan kaçındı. Anlaşma gereği, Manş Denizi’ni küçük botlarla geçen bazı göçmenler gözaltına alınarak Fransa’ya gönderilecek. Karşılığında, İngiltere güvenlik ve uygunluk kontrollerini geçen ve kaçak geçiş denememiş sığınmacıları kabul edecek.

 


Başbakan Sir Keir Starmer, planı “aylar süren olgun bir diplomasinin ürünü” olarak nitelendirdi ve “gerçek sonuçlar” getireceğini savundu. Ancak Muhafazakâr Parti, bu adımın “hiçbir fark yaratmayacağı” görüşünde. 30 Temmuz itibarıyla, 2025 yılında küçük botlarla İngiltere’ye ulaşan kişi sayısı 25 bini aşarak geçen yılın aynı dönemine göre %49’luk bir artış gösterdi.

Cooper, uygulamanın şu an için deneme aşamasında olduğunu, sayının zamanla artacağını ancak başlangıçta düşük olacağını belirtti. Operasyonel bilgilerin suç çeteleri tarafından kullanılmasını engellemek amacıyla günlük veya toplam hedef paylaşmadıklarını vurguladı. Basına yansıyan bilgilere göre, haftada yaklaşık 50 kişinin iade edilebileceği konuşuluyor. Ancak Oxford Üniversitesi Göç Gözlemevi’nden Peter Walsh, bu rakamın caydırıcılık için yeterli olmayacağını, şu anki geçiş oranlarında bunun sadece %5 geri gönderilme ihtimali anlamına geldiğini söyledi.

Plan, Avrupa Komisyonu ve AB üye devletlerinden onay aldı. Hükümet, aynı zamanda insan kaçakçılarıyla mücadele amacıyla Ulusal Suç Ajansı’na 300 yeni görevli alımı ve 100 milyon sterlinlik ek bütçe ayırdığını duyurdu. Muhafazakâr Parti ise, önceki hükümetin Ruanda planının “%100 geri gönderme” hedefi taşıdığını, ancak iktidardaki İşçi Partisi’nin bunu iptal ettiğini hatırlatarak yeni düzenlemeyi etkisiz buldu.

Sivil toplum kuruluşları ise tepkili. Asylum Matters, tehlikeli yolculukların ancak güvenli ve yasal sığınma yollarının açılmasıyla engellenebileceğini savunuyor. Hükümet ise bu planın tek başına “sihirli bir çözüm” olmadığını kabul ediyor ancak yılın ilk yarısında rekor seviyelere çıkan yasa dışı geçişleri azaltmada önemli bir adım olacağını düşünüyor.

 

Kaynak: BBC

 

Türkiye'nin Beyin Göçü Raporu Üzerine

No comments

02 August 2025



Türkiye’nin Beyin Göçü” başlıklı rapor geçtiğimiz günlerde Toplum Çalışmaları Enstitüsü tarafından yayınlandı. Rapor, dünyadaki örnekler üzerinden Türkiye’den yurtdışına gerçekleşen “beyin göçü”ne odaklanıyor ve bu göçün nasıl geri döndürülebileceğine ilişkin -yine farklı ülkelerin deneyimlerini paylaşarak- politika önerilerinde bulunuyor.

Dünya Bankası Kalkınma Raporu, International Migration Outlook 2024, World Migration Report ve bazı akademik çalışmalardan yararlanılarak oluşturulan raporda Türkiye dışında diğer göç alan ve veren ülkelere ilişkin güncel istatistikler de yer alıyor.

2023 yılı itibariyle dünya nüfusunun % 2.3’ünün göçmen olduğunun belirtildiği raporda, dünyada süregelen göç motiflerinin de artık değiştiği örneğin Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (GCC) ülkelerine göçlerin arttığı ve geçmişte göç veren ülkeler olan İrlanda ve İtalya’nın artık göç alan ülkeler haline geldiği vurgulanıyor.



EN ÇOK GÖÇ ALAN ÜLKELER: ABD, ALMANYA, SUUDİ ARABİSTAN, RUSYA, BİRLEŞİK KRALLIK

BM verilerine göre günümüzde en çok göç alan ilk beş ülke ABD, Almanya, Suudi Arabistan, Rusya ve Birleşik Krallık. En çok göç veren ülkeler ise; Hindistan, Meksika, Rusya, Çin ve Suriye. Yine rapora göre, 2020 itibariyle göçmenlerin %84’ü kendi ülkelerinden daha zengin bir ülkeye göç ediyorlar.

Bireylerin göç kararlarını gerçekleştirmesinde beşeri (eğitim, vasıf, dil beceresi), sosyal (akraba, arkadaş, tanıdık), finansal sermayeleri son derece etkili olmaktadır. Dolasıyla “gönüllü” göçte eğitimli nüfusun daha fazla göç etme eğiliminde olması kaçınılmazdır. Nitekim rapora göre; küresel olarak yükseköğrenim görmüş bireyler için göç oranı sadece ilkokul eğitimi almış bireylerin 7,3 katı ve sadece ortaöğretim eğitimi almış bireylerin 3,5 katıdır (Dünya Bankası Verileri.)  

EN ÇOK GÖÇ VEREN ÜLKELER: HİNDİSTAN, ÇİN, MEKSİKA, PAKSİTAN, RUSYA

“Hindistan, Çin, Meksika, Pakistan, Rusya gibi ülkeler çok fazla sayıda göç verirken bu ülkelerin tamamında göçmenler ülkenin işgücünü oluşturan bireylerden ortalamada daha eğitimlidir.” Rapora göre, Türkiye’de işgücünü oluşturan bireyler içerisinde yükseköğretim mezunlarının oranı %9,4’ken Türkiye’den göç edenler arasında bu oran %21,4’e yükselmektedir.



TÜRKİYE'DEN BEYİN GÖÇÜ EN ÇOK ABD, ALMANYA VE BİRLEŞİK KRALLIK'A

Türkiye’den göç etme kararı alan yüksek öğrenim görmüş kişilerin %21,4’ü ABD, %17.5’i Almanya, % 11.2’si Birleşik Krallık, % 6.9’u Hollanda ve % 4.9’u Kanada’ya göç ediyor.

Türkiye’nin Beyin Göçü Raporu’nda Çin, Hindistan gibi ülkelerden gerçekleşen beyin göçünün nasıl geri döndüğüne ilişkin detaylar da yer alıyor.  Rapora göre “… ekonomik koşullardaki iyileşmeye ek olarak sosyal düzene ilişkin şeffaf şekilde işleyen kurumların ve adil rekabetin tesis edildiği bir düzen, göç veren ülkelerin beyin göçünü beyin kazanımına çevirmesinin esas ve kalıcı şartını oluşturmaktadır.”

TERSİNE GÖÇ MÜMKÜN MÜ?

Peki gerçekten “ekonomik koşullardaki iyileşme ve adil rekabet” ülkesini terk eden göçmenlerin geri dönmeleri için yeterli olabilir mi? Son yıllarda Türkiye’den yurtdışına yönelik beyin göçü/ beyaz yakalı göçünün karakteristik özelliklerine bakıldığında güvenlikte hissetmeme duygusunun ekonomik beklentilerin çok daha önünde olduğunu tahmin etmek güç değil. 

Özellikle buna son yıllarda göçün “aile göçü” karakterine büründüğü ve “çocukların geleceğini kurtarmanın” kişisel kariyer hedefinin önüne geçtiği düşünülürse, insani güvenliğin teminatı olan hukuk devletini tesis etmeden tersine göçü beklemek beyhude bir çaba olacaktır. Zira kimse ekonomik ve sosyal çöküşe eşlik eden siyasal türbülansın devam ettiği; demokrasi, basın özgürlüğü, yolsuzluk endekslerinde dünya sıralamasının sonlarında yer alan bir ülkeye geri dönmek istemeyecektir. Bir başka deyişle, insanî güvenliğin olmadığı bir yere kimse geri dönmek istemeyeceği gibi esasında beyin göçünün ana nedeni tam da budur.

 

Epping’de göçmenlere destek yürüyüşü: “Aşırı sağı durdur, mültecileri koru”

No comments

26 July 2025

İngiltere'nin Essex bölgesine bağlı Epping kasabasında, mültecilerin hedef haline getirilmesine karşı çıkan insan hakları savunucuları 27 Temmuz Pazar günü bir araya geliyor. Stand Up to Racism ve bölgesel sendika ile sivil toplum örgütlerinin çağrısıyla düzenlenecek gösteri, “Aşırı Sağı Durdur – Mültecileri Koru” başlığıyla organize ediliyor. Katılımcılar saat 14:00’te Epping Metro (Tube) İstasyonu önünde toplanarak, aşırı sağcı söylemlere ve nefretin normalleştirilmesine karşı ses yükseltecek.



Göçmen karşıtı söylemlerin son dönemde özellikle Epping’te yoğunlaşması, bölgede geçici olarak konaklayan sığınmacıların güvenliğini ve yaşam koşullarını tehdit ediyor. Epping’teki Bell Hotel’e yerleştirilen mültecilerden birinin tutuklanmasının ardından, olay bireysel bir suç vakasından çıkarılarak tüm sığınmacılara yöneltilen ayrımcı bir kampanyaya dönüştürüldü. Aşırı sağcı gruplar ve kamuoyunda tartışmalı figürlerden Tommy Robinson’ın da dahil olduğu protestolar, hem fiziksel hem psikolojik şiddet ortamı yarattı.

Buna karşılık, dayanışmayı büyütmek isteyen demokratik kitle örgütleri ve insan hakları savunucuları bu Pazar Epping sokaklarında bir araya gelerek mültecilerin yalnız olmadığını gösterecek. “Stop the Far Right in Epping – No to Fascist Tommy Robinson” sloganıyla yapılan çağrıda, tüm toplumsal kesimlere nefret siyasetine karşı birlik olma çağrısı yapılıyor. Gösterinin başlıca hedefi, faşizan ve göçmen düşmanı grupların sokakları domine etmesine izin vermemek.

Organizatörler, barışçıl bir şekilde gerçekleşecek olan yürüyüşte ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve toplumsal kutuplaşmaya karşı güçlü bir dayanışma mesajı vermeyi amaçlıyor. Etkinlik aynı zamanda mültecilerin kriminalize edilmesine ve medya tarafından sıklıkla hedef gösterilmesine de tepki niteliği taşıyor.


📌 Daha Fazla Bilgi:

🗓 Tarih: 27 Temmuz 2025, Pazar
🕑 Saat: 14:00
📍 Yer: Epping Tube Station (Metro İstasyonu)
🔗 Stand Up to Racism Etkinlik Sayfası

 

Barınma krizinin günah keçisi sığınmacılar mı?

No comments

24 July 2025

 Birleşik Krallık’ta barınma krizi derinleşirken, sığınmacılar bu sorunun adeta merkezine yerleştiriliyor. 



İngiltere'de Business Secretary Jonathan Reynolds, sığınmacı sisteminin konut arzı üzerindeki baskısının toplumda ciddi hayal kırıklığı yarattığını kabul etti. Ancak bu açıklama, çözüm yerine göçmenlerin hedef gösterilmesini meşrulaştırmakla eleştiriliyor.

Başbakan Sir Keir Starmer, geçtiğimiz günlerde Meclis’in Komite Toplantısı’nda, birçok yerel yönetimde geçici barınma için kullanılabilecek çok sayıda konut olduğunu dile getirdi. Ancak bu sözleri, Muhafazakâr Parti'den tepkiyle karşılandı. Yeni gölge konut bakanı Sir James Cleverly, Starmer’ın açıklamalarının, konut almak isteyen vatandaşların öfkesini daha da artırdığını savundu. Gözlemcilere göre bu söylemler, İngiltere’deki barınma krizini siyasi bir silaha dönüştürerek, sığınmacıları günah keçisi ilan eden tehlikeli bir dilin yaygınlaşmasına neden oluyor.

Yerel yönetimlerden gelen veriler, krizin gerçek boyutunu gözler önüne seriyor. Barınma Komitesi Başkanı Florence Eshalomi, belediyelerin konut sağlama kapasitesinin çöküş noktasına geldiğini ve sadece 2023-2024 döneminde geçici konutlara 2,3 milyar sterlin harcandığını açıkladı. Aynı dönemde geçici konutlarda barınan kişi sayısı %11 artış gösterdi. Eshalomi, İçişleri Bakanlığı ile yerel yönetimlerin aynı sınırlı konut kaynakları için rekabet etmesini “anlamsız ve zararlı” bulduğunu belirtti.

Mart 2025 itibarıyla 32.345 kişi hâlen otellerde barındırılıyor. Hükümet, otel kullanımını azaltmaya çalıştığını ve sığınmacı aileleri daha uygun konutlara yönlendirdiğini söylüyor. Ancak sığınmacıların çoğu, başvuruları sonuçlanana kadar çalışamadıkları için ekonomik olarak tamamen devlete bağımlı hâle geliyorlar. Süreçlerin yavaş işlemesi, onları yıllarca belirsizlik içinde yaşamaya mahkûm ediyor.

Uzmanlar, yaşanan konut krizinin yapısal nedenleri olduğunu, ancak göçmenlerin siyasi tartışmalarda sürekli sorun kaynağı olarak sunulmasının sosyal uyumu zedelediğini vurguluyor. Göçmen karşıtı söylemlerin artması, çözümden çok kutuplaşmayı derinleştiriyor. Gerçek çözüm ise daha fazla sosyal konut üretimi, daha hızlı ve adil sığınma süreçleri ve siyasi malzeme hâline getirilmeyen insani bir göç politikası ile mümkün olabilir.

 

Kaynak: BBC

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan