Suna Alan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suna Alan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Suna Alan'dan Kürtçe “Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Hiç yorum yok

19 Ocak 2025

Londra’da yaşayan Kürt Alevi şarkıcı Suna Alan, Balkanların en popüler halk şarkılarından biri olan Ederlezi'yi Kürtçe yorumlayarak müzikseverlerin beğenisine sundu. Şarkının canlı kaydı, Londra'da gerçekleştirilerek YouTube'da "Suna Alan" kanalında yayımlandı.

 


Suna Alan'dan Kürtçe "Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Dünya çapında Emir Kusturica'nın Çingeneler Zamanı filminde Goran Bregović uyarlamasıyla tanınan Ederlezi, geleneksel bir Roman halk şarkısıdır. Alan, bu sevilen eseri Kürtçe Kurmanci dilinde seslendirdi. Şarkının Kürtçe sözlerinde ise şu dizeler yer aldı:

"Ölüm yine geldi, ah, bizden uzak olsun.
Genç kızlarımızın, genç oğullarımızın hatırına.
Ah, ne çok ölüm oldu, dayanacak güç kalmadı.
Üşüyorum."



Gelenekten İlham Alan Bir Sanatçı

İzmir’in zengin kozmopolit kültür ortamında, geleneksel Kürtçe kilamlar ve dengbêj müziğiyle büyüyen Suna Alan, müziğinde Kürtçe folk şarkılarını merkeze alıyor. Ancak repertuarı bununla sınırlı kalmayarak, Ermenice, Rumca, Arapça, Sefarad ve Türkçe şarkılara da uzanıyor.

2018 yılında İngiltere merkezli yaratıcı gazetecilik platformu Brush & Bow, Alan’ın portresine “Kadın Rol Modelleri Projesi” kapsamında yer verdi. Bugüne kadar Southbank Centre ve Royal Albert Hall gibi prestijli sahnelerde dinleyiciyle buluşan Alan, son olarak Ağustos 2024’te Cambridge’de düzenlenen TEDx Kings Parade St etkinliğinde tek sanatçı olarak performans sergiledi. Londra SOAS Üniversitesi’nin SOAS Kurdish Band ve SOAS Rebetiko Band projelerinde de aktif olarak yer alan Alan, İngiltere ve yurtdışındaki konser ve festivallerde sahne almaya devam ediyor.

Suna Alan'ın Kürtçe yorumu “Ez Dilerzim” ile Ederlezi'ye kattığı yeni yorumu dinlemek isteyenler, sanatçının YouTube kanalından eseri dinleyebilirler.

https://www.youtube.com/watch?v=R7Sz2olNd1A

 

 Suna ALAN


Twitter        : https://twitter.com/sunaalan12 

Suna Alan EFG Londra Jazz Festivali’nde sahne alıyor

Hiç yorum yok

23 Kasım 2024

Kürt müziğinin büyüleyici sesi Suna Alan, 2019 yılında sahne aldığı EFG Londra Jazz Festivali’nde bir kez daha dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor! Kürt Alevi müziğinin çağdaş temsilcilerinden olan Suna Alan, 24 Kasım 2024 Pazar günü saat 19:00’da, Londra’nın karakteristik mekanlarından Jamboree’de sahne alacak.



Suna Alan’ın müzik yolculuğu, kültürel çeşitlilik ve sanatsal ifade dolu bir kutlama niteliğinde. Kalbi Kürt halk ezgilerinde atarken, repertuarında Ermeni, Rum, Arap, Sefarad ve Türkçe şarkılara da yer vererek müziğini zenginleştiriyor. Her bir ezgisi Suna’nın eşsiz ve içten yorumunu yansıtarak unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.

Sanatçı, daha önce Southbank Centre’ın “Women in Music” konser serisi ve Royal Albert Hall’daki destek konserleri gibi önemli sahnelerde yer alan Suna, kültürleri ve sınırları aşan büyüleyici performanslarıyla dinleyicileri etkiliyor.

 

Adres: 6 St Chads Place, London, WC1X 9HH.

 

Konser biletleri ve detaylar için: https://www.jamboreevenue.co.uk/events/suna-alan-2/

 

 

Suna Alan to Perform at the EFG London Jazz Festival

 

The enchanting voice of Kurdish music, Suna Alan, is preparing to reunite with her audience at the EFG London Jazz Festival, where she previously performed in 2019! A contemporary representative of Kurdish Alevi music, Suna Alan will take the stage on Sunday, 24 November 2024, at 7:00 pm at one of London’s distinctive venues, Jamboree. Address: 6 St Chads Place, London, WC1X 9HH.

 

Suna Alan’s musical journey is a celebration filled with cultural diversity and artistic expression. While her heart beats with the melodies of Kurdish folk songs, she enriches her music by including Armenian, Greek, Arabic, Sephardic, and Turkish songs in her repertoire. Each melody reflects Suna’s unique and heartfelt interpretation, promising an unforgettable experience.

 

Previously featured on significant stages such as the Southbank Centre’s "Women in Music" concert series and fundraising concerts at the Royal Albert Hall, Suna captivates her audience with her mesmerising performances that transcend cultures and borders.

 

For concert tickets and details, visit: https://www.jamboreevenue.co.uk/events/suna-alan-2/

 

 

ROTÎNDA ile Kürtçe müzikal bir yolculuk

Hiç yorum yok

16 Ekim 2024

ROTÎNDA'nın Kürt coğrafyasının zengin melodilerini ve içten ritimlerini Londra'ya taşıyacağı konseri 19 Ekim Cumartesi akşamı, Stoke Newington’da bulunan Old Chuch’te gerçekleştirilecek.  Bu müzikal ziyafete Suna Alan da misafir sanatçı olarak katılacak.

 


Büyüleyici sesi ve eşsiz müzikal hikâye anlatımıyla Kürt kültürüne ve geleneklerine büyülü bir yolculuk vaat eden Rotinda’nın “Echoes of the Homeland” başlıklı konseri 19 Ekim, Cumartesi akşamı, saat:19:00’da, Old Church’te gerçekleştirilecek.

Suna Alan'ın özel konuk olarak katılacağı konser, katılımcılarını Kürt coğrafyasında müzikli bir yolculuğa çıkaracak.

TARİH: 19 Ekim, Cumartesi

SAAT: 19:00

YER: The Old Church, Stoke Newington Church St, Londra, N16 9ES

BİLETLER: £20

 Buy tickets – Echoes of the Homeland: A Kurdish Musical Journey with ROTÎNDA – The Old Church (tickettailor.com)

............................................................................................................................................................................

Echoes of the Homeland: A Kurdish Musical Journey with ROTÎNDA

Join us for an unforgettable evening of Kurdish music as ROTÎNDA brings the rich melodies and heartfelt rhythms of his homeland to London. 

Experience the vibrant culture and timeless traditions of Kurdistan through his captivating voice and unique musical storytelling.

We are also delighted to announce a special guest performance by Suna Alan, adding her soulful touch to this magical night.

Looking forward to seeing you there!

DATE: 19th October, Saturday
TIME: 7pm
VENUE: The Old Church, Stoke Newington Church St, London, N16 9ES
TICKETS: £20


Cambridge TEDx KingsParadeSt etkinliği: Fikirler, müzik ve İlham dolu bir akşamla dönüşümü kutlayacak

Hiç yorum yok

23 Ağustos 2024

Cambridge - 28 Ağustos Çarşamba günü, tarihi Cambridge şehri, merakla beklenen TEDx KingsParadeSt etkinliğinde ilham dolu bir geceye ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Bu yılın teması olan "DÖNÜŞÜM," izleyicileri metaforik bir tırtıldan kelebeğe uzanan bir yolculuğa çıkararak, konuşmacıların ve performans sanatçılarının toplulukta derin yankı uyandıran dönüşümsel fikirlerini ve deneyimlerini paylaşmalarını vaat ediyor.

 



TEDx KingsParadeSt, düşünce uyandıran konular ve yenilikçi fikirlerle ilgilenenler için mutlaka katılınması gereken bir etkinlik haline geldi. Bu yıl, çeşitli konuşmacıların yanı sıra, etkinlikte Britanyalı Kürt Alevi şarkıcı Suna Alan'ın özel bir müzik performansı da yer alacak. Müziği, kültürel mirasın ve kişisel dönüşümün gücünün bir kanıtı olan gecenin tek performansçısı olan Alan’ın performansı, izleyicilere sadece bir müzik deneyimi sunmakla kalmayacak, aynı zamanda müziğin dönüştürücü gücüyle bir yolculuk vaat eden etkinliğin öne çıkan anlarından biri olacak.

 

'DÖNÜŞÜM' Temasının Vizyonu

TEDx KingsParadeSt'in organizatörü Meltem Avcıl, bu yılın temasının arkasındaki ilhamı şöyle açıklıyor: "Tıpkı bir kozadan kelebeğin çıkması gibi, TedxKingsParadeSt'in 'Dönüşüm' temasının ardındaki düşünce, hayatımızda değişim isteğinin her zaman mümkün olduğuna duyulan inançtır. Hayatınızda gerçekten bir değişim yapmak istediğinizi hissedersiniz ve sonra bir fikir ya da konuşma duyarsınız, işte o an! O ilham verici an, o radikal değişimi destekleyen fikir! TedxKingsParadeSt, izleyicilerini dünden biraz daha değişmiş, biraz daha dönüşmüş bir şekilde bırakmayı hedefliyor…"

 

Etkinlik Detayları:

Tarih: 28 Ağustos Çarşamba

Saat: 18:30 – 22:30

Mekân: Room J3, Cambridge Junction, Clifton Way, CB1 7GX

Tema: DÖNÜŞÜM



Daha fazla bilgi almak ve konuşmacıların tam listesi için TEDxKingsParadeSt.co.uk resmi web sitesini ziyaret edin.

 

“Bo Çî Napirsî Halim / Mevlam Birçok Dert Vermiş" iki dilde yayında

Hiç yorum yok

26 Haziran 2024

Londra'da yaşayan sanatçı Suna Alan’ın, Doğu Ekin ve Levent Canen ile birlikte, "Gizli Bahçe Akustik" projesi kapsamında seslendirdikleri "Bo Çî Napirsî Halim / Mevlam Birçok Dert Vermiş" adlı eserleri yayımlandı. Hem Kürtçe hem de Türkçe olarak seslenen bu eser, farklı kültürleri ve duyguları bir araya getirerek dinleyicilere unutulmaz bir deneyim sunuyor.




"Bo Çî Napirsî Halim" (Neden halimi sormuyorsun?), Türkçe’de "Mevlam Birçok Dert Vermiş" olarak bilinen türkünün İran'daki Kürtler tarafından söylenen versiyonudur. Eser, umutsuz bir aşkın acılarını ve hüznünü dile getirirken, müziğin evrensel bir dil olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Suna Alan, Doğu Ekin ve Levent Canen, bu halk eserini modern ve akustik bir yorumla yeniden canlandırarak kültürel bir köprü oluşturmayı amaçlıyor.

Şarkının sözleri, dinleyicilere derin bir duygusal yolculuğa çıkarıyor:

 

Yaralıyım, inliyorum

Neden halimi sormuyorsun?

Perişanım ve sana deli divane olmuşum.

 

Bu dokunaklı sözler, aşkın ve hüznün evrensel olduğunu, dillerin ve kültürlerin ötesinde insanları nasıl bir araya getirebileceğini bir kez daha hatırlatıyor.

Suna Alan, Doğu Ekin ve Levent Canen'in bu eşsiz yorumu, müziğin sınır tanımadığını ve insanları ortak duygularda buluşturduğunu kanıtlıyor. "Bo Çî Napirsî Halim / Mevlam Bir Çok Dert Vermiş" eserinin iki dilde yayımlanması, müzikseverler için yeni bir keşif ve kültürel zenginlik sunuyor.



Suna Alan, Vortex Jazz Club'ta sahne alıyor

Hiç yorum yok

19 Mayıs 2024

Londra'da yaşayan sanatçı Suna Alan, 24 Mayıs'ta Vortex Jazz Club'ta sevenleriyle buluşacak





Kürt halk şarkılarının yanı sıra Ermeni, Yunan, Arap, Sefarad ve Türk müziğinden birçok eseri kendine özgü yorumuyla seslendiren şarkıcı Suna Alan, 24 Mayıs akşamı Vortex Jazz Club'ta sahne alacak.

2018'de Brush & Bow tarafından "Kadın Rol Modelleri Projesi"ne katılarak adını duyuran Suna Alan, Southbank Centre'ın "Müzikte Kadınlar" konser serisinde ve Türkiye ve Suriye'deki depremzedelere destek konserlerinde yer aldı ve ikonik Royal Albert Hall gibi prestijli sahnelerde dinleyicileriyle buluştu.

Bugüne kadar Londra'da solo ve birçok sanatçıyla sahneleri paylaşan Suna Alan'ın canlı performansını izlemek ve sanatçıyla birlikte kültürler arasında müzikle dolu bir yolculuk yapmak için bu konseri kaçırmayın!



📅 Tarih: 24 May 2024, Friday
🕢 Saat: 7.45PM (Kapı açılış)
🏛️ Yer: Vortex Jazz Club, 
 Adres:   11 Gillett Square, London, N16 8AZ

Suna Alan, Kürtçe folk müzik şarkılarını SOAS'ta seslendirecek

Hiç yorum yok

09 Nisan 2024

Şarkıcı Suna Alan, 2 Mayıs Perşembe akşamı, SOAS Üniversitesi'nde bulunan Brunei Gallery Lecture Theatre'da Erivan, Bağdat ve Urmiye radyolarında seslendirilen Kürtçe folk müzik şarkılarını seslendirecek. 


Konsere ilişkin çağrı metni şöyle: 

"1955’te Sovyetler Ermenistan’ında kurulan Erivan Radyosu'nun unutulmaz anıları arasında dolaşırken, Kürt toplumunun müzik zenginliğini keşfetmeye hazır olun. Her gece tıklım tıklım dolan evlerde, Erivan'ın sesi radyosundan yükselen "Guhdarên eziz dengê radyoya Erivanê, klamên cimeta Kurdan" (değerli dinleyiciler Erivan'ın sesi radyosundan Kürt toplumunun şarkıları) cümlesiyle başlayan müzikal bir serüvene çıkıyoruz."

"Osmanlı'dan günümüze uzanan Kürtçe eserler ve onların dokunaklı hikayeleriyle sizleri buluşturacak, Erivan Radyosu'nun yanı sıra Bağdat ve Urmiye radyolarında da iz bırakmış eserlerden örnekler sunacağız."

📅 Tarih: 2 Mayıs 2024, Perşembe
🕖 Saat: 5 pm (Giriş)
📍 Adres: SOAS University of London
                  BGLT (Brunei Gallery Lecture Theatre)
                  10 Thornhaugh Street
                   London, WC1H 0XG
       

Suna Alan, Kürtçe folk müzik şarkılarını seslendirecek

Hiç yorum yok

02 Şubat 2024

Şarkıcı Suna Alan, 17 Şubat Cumartesi akşamı, Stoke Newington'da bulunan DB Müzik'te Erivan, Bağdat ve Urmiye radyolarında seslendirilen Kürtçe folk müzik şarkılarını seslendirecek. 





Konsere ilişkin çağrı metni şöyle: 

"1955’te Sovyetler Ermenistan’ında kurulan Erivan Radyosu'nun unutulmaz anıları arasında dolaşırken, Kürt toplumunun müzik zenginliğini keşfetmeye hazır olun. Her gece tıklım tıklım dolan evlerde, Erivan'ın sesi radyosundan yükselen "Guhdarên eziz dengê radyoya Erivanê, klamên cimeta Kurdan" (değerli dinleyiciler Erivan'ın sesi radyosundan Kürt toplumunun şarkıları) cümlesiyle başlayan müzikal bir serüvene çıkıyoruz."

"Osmanlı'dan günümüze uzanan Kürtçe eserler ve onların dokunaklı hikayeleriyle sizleri buluşturacak, Erivan Radyosu'nun yanı sıra Bağdat ve Urmiye radyolarında da iz bırakmış eserlerden örnekler sunacağız."

📅 Tarih: 17 Şubat
🕖 Saat: 7pm (Giriş)
📍 Adres: DB Music, 24 Stoke Newington High St, N16 7PL
       
Bilet: £15

Londra Sahnesinde Seher ile Ali: “Derinlikli bir oyunun yolculuğu”

Hiç yorum yok

10 Kasım 2023

Tiyatro dünyasının derinlikli ve çarpıcı yapıtlarından biri olan "Seher ile Ali" oyunu, İngiltere'nin başkenti Londra'da, 23, 24 ve 25 Kasım tarihlerinde unutulmaz bir sahne performansıyla Tower Tiyatrosu'nda tekrar izleyiciyle buluşacak. Eda Çatalçam ve Fatih Dönmez, oyunun yönetmeni ve başrol oyuncularından biri olarak, bu unutulmaz eserin yeni bir soluk ve anlamla nasıl yeniden sahneleneceğini, heyecan verici bir röportaj için bir araya geldik.

 

SUNA ALAN

 





Eda ve Fatih, "Seher ile Ali" oyunuyla sadece bir aşk hikayesini değil, aynı zamanda toplumun cinsiyet rolleri, iktidar ve sistem gibi önemli konularına da ışık tutuyor. Ayrıca, oyunun farklı dillerde seyircilere ulaşması ve gelecekteki planları hakkında ne düşündüklerini merak ediyoruz.

Bu röportajda, Eda ve Fatih'in, sanatı ve tiyatroyu nasıl bir misyonla ileri taşıdıklarını, "Seher ile Ali" oyununun özgünlüğünü ve önemini, ve Türkçe tiyatronun uluslararası sahnede nasıl temsil edilebileceğine dair heyecan verici bilgiler edineceğiz.

 

Eda Çatalçam

"Seher ile Ali" oyununu tekrar Londra'da sahneye koyma kararı nasıl ortaya çıktı? Yeniden sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

EDA: Biz, benim tanımımla son yılların en dahi oyun yazarlarından birisi olan Şamil Yılmaz’ın “Seher ile Ali” oyununu o kadar çok seviyoruz ki, onların hikayesi daha çok kişiye ulaşsın, daha çok seyircide can bulsun istiyoruz. O yüzden oyuna devam edebilmek bizim için olmazsa olmaz gibi.

FATİH: Biz, Seher ile Ali’yi ilk olarak Ocak ayında sahneledikten ve seyircinin de oyunu bizim kadar sevip sahiplendiğini gördükten sonra devam kararı vermiştik. Ocak ayından sonra hepimizi sarsan deprem ve sonrasında oluşan seçim atmosferi derken zaman bu zamanmış diyelim.

EDA: Hoş şimdi de savaşların ağırlığında sahneleyeceğiz Seher ile Ali’yi. Yani bu dünyanın kahrı bitmiyor. Ama artık oyunlara devam etmenin bir mecburiyet olduğuna inanıyoruz, bunca acının yaşandığı bir Dünya’da, biz de en iyi bildiğimiz şeye tiyatroya sığınıyoruz. Çünkü tiyatro, bizleri halden anlamaya daha da yaklaştırarak, bizi daha iyi bir insan yapıyor ki bu zamanda da her zamanda da kim olduğumuzu ve insan olduğumuzu yine yeniden hatırlamaya ihtiyacımız var.

 

Fatih Dönmez


“Seher ile Ali” oyunu seyirciye aşk, tutku, ihanet gibi temaları sunarken aynı zamanda kadınlık ve erkeklik rolleri üzerine de düşündürüyor. Oyunun bu derinlikteki mesajlarını nasıl seyirciye aktarmayı hedeflediniz?

FATİH: Ben, pavyon fedaisi Ali gibi üzerindeki erkeklik rollerinin çok sert olduğu bir  karaktere can veriyorum. Ali, oyunun içinde Seher olmayı deneyimlerken, bu söylediğimi oyunu izleyenler ve izleyecek olanlar çok net anlayacaklar, en temelde hiç beklemediğim bir duyguyla yani korku ile karşılaştım. Sonrasında ise kadın olmanın korkuyla değil cesaretle ilgili bir şey olduğunu fark ettim. Kadın olarak en temelde başlangıç noktasında bir korku hissetmiş olsam da sokağa çıkmak, abinin, babanın, sevgilinin, eşinin, koca bir toplumun karşısında hayata devam edebilmek çok büyük bir cesaret istiyormuş. Bu karşılaşma anı, benim bu oyunla oyuncu olarak keşfettiğim bana kalan en önemli şey diyebilirim.

 

EDA: “Seher ile Ali” oyunu pavyon şarkıcısı Seher ile pavyon fedaisi Ali’nin aşkını anlatıyor. Biz oyunda onların pavyondan kaçarak sığındıkları otel odasındaki dış dünya ve birbirleri ile olan hesaplaşmalarına şahit oluyoruz. Bu iki karakterin ekmeklerini pavyondan kazanıyor olmaları bize pek çok şeyi kendiliğinden veriyor zaten. Pavyon, kadınlık ve erkeklik rollerinin çok sert hatlarla çizildiği, her şeyin, gösterişle, cakayla, parayla ölçüldüğü, raconların kesildiği, herşeyin satın alındığı, eğlenmek için dünya yansa kimselerin umurunda olmadığı, tüm ilişkilerin "mış gibi" olduğu, güçle ölçüldüğü bir yer. Bizler aslında seyirci ile beraber şu soruya yanıt arıyoruz? Pavyondan kaçmak mümkün mü? Yani Seher ile Ali için pavyon, kaçtıkları yer mi, yoksa gittikleri yer mi ? Ya da pavyon her yer mi?

 

Oyunun arabesk ruh halinden esinlenerek kadın-erkek ilişkilerine odaklanması oldukça dikkat çekici. Sizce oyun, izleyicilere hangi bakış açısını sunuyor?

EDA:  Seher ile Ali oyunu üzerine çalıştıkça her an yeni şeyler keşfettiğimiz bizim için çok heyecan verici bir keşif alanı oldu gerçekten. Şamil Yılmaz oyunu öyle incelikli, öyle katman katman yazmış ki… Reji yorumu olarak biz de oyunu sahnede tekrar ayaklandırdığımızda metindeki bu katmanları verebilmeyi hedefledik. Oyunda Seher ile Ali’nin birbirlerine gösterdikleri anların dışında, seyirciyle birebir paylaştıkları anlar var. Onların iç dünyalarına dair de bir şahitlik sunmaya çalışıyoruz seyirciye. Oyunda seyirci üç farklı tanıklık yaşayacak diyebiliriz, birisi şimdi de gerçek zamanlı geçen, Seher ile Ali’nin bir otel odasında geçen paylaşımlarına dair eş zamanlı 70 dakikalık bir şahitlik. Birisi geçmiş zamanda, birisi de yaşadıkları şeylerin onlardaki zamansız ve mekânsız etkisinde diyebilirim.

 

Eda Çatalçam, siz oyunun hem yönetmeni hem de Seher karakterini canlandırıyorsunuz. Bu çift rol, oyunun hazırlık sürecinde ve performansınızda size nasıl bir zorluk ve derinlik kattı?

Aslında bu iki durum birbirini tamamladı diyebilirim. Oyunu okuduğum ilk andan itibaren bana bıraktığı çok güçlü bir hissi, sahne üzerinde oluşmuş bir dünyası vardı. Hani bazen oluşan hissi tanımlamak için zamana ihtiyaç duyarsınız ya, biz de oyunu prova ederken sanki o his hem Seher hem de Ali ile beraber ayaklanarak bir bütünü oluşturdu diyebilirim. Oyunu çalışırken pek çok karşılaşma anı vardı ama en etkilisi Seher ile Ali’nin kendilerine ait küçük ve özgür bir dünya kurma isteklerinin ve hayalinin aslında kendi ellerinde olduğunu sandıkları yerle ilgili oldu. Dışarıdaki Dünya o kadar sert, o kadar içselleştirilmiş, o kadar onları avucunun içine almış bir gerçeklik ki orada kendi iradeleri sesini kaybediyordu. Aslında bunun yalnızca Seher ile Ali’nin değil, hayatını kendi eline aldığını zannederek göç etmiş olan Eda ve Fatih’in de yanılsaması olduğunu fark ettiğim an çok sert ve hakiki bir karşılaşma anıydı. Tam da bu noktada diyebilirim ki hepimiz biraz Seher, biraz da Ali’yiz aslında.

 

Oyunda Ali karakterini canlandıran Fatih Dönmez, Türkiye'de tiyatro ve televizyon projelerinde yer almış bir oyuncu olarak biliniyor. Seher ile Ali’de Ali karakterini canlandırmak size nasıl bir deneyim yaşattı?

Her şeyden önce uzun bir pandemi dönemi sonrasında tekrar sahnede olmak, prova yapmak, seyirci ile buluşma heyecanı çok çok iyi geldi. Uzun yıllar boyunca televizyonda ve tiyatroda çalıştığım rollere neredeyse hiç benzemeyen bir roldu, ilk başta beni çok zorlayacağını düşünmüştüm. Ama metni  biraz çalıştıktan sonra çok hızlı bir şekilde rolü kabullendim ve Ali ile yarenlik etmeye, onu anlamaya başladım. Elimden geldiğince onu yargılamadan, bir insan olarak içine düştüğü çıkmazları anlamaya ve seyirciye anlatmaya çalıştım. Sahnede 70 dakikalık bir süre Ali`yi oynadıktan sonra hem duygusal hem de fiziksel olarak kendimi inanılmaz yorgun hissediyorum. Sanırım hatasıyla kazasıyla insan olmanın yorucu tarafını deneyimliyorum. Oyunculuğun güzel yanlarından biri de bu.

 

Oyun, sadece bir aşk hikayesi olmanın ötesine geçerek iktidar, sistem ve cinsellik rollerin toplumdaki etkilerini de işliyor. Bu tema üzerinden seyircide hangi duygusal tepkileri hedeflediniz?

EDA: Seyirci de herhangi bir duygusal tepkiyi yönlendirmek veya öyle bir tepki hedeflemek bizim haddimize değil. Biz seyirciye Seher ile Ali’nin hikayesini anlatıyoruz. Ve bu hikayenin olmazsa olmazı çatışma durumlarını tüm açıklığı ile ortaya koymaya çalışıyoruz. İktidar, toplum, aile, doğuştan getirdiğimiz cinsiyet rolleri, büyüdüğümüz çevre, mahalle, yaptığımız iş bizleri biçimliyor. Haliyle de değerlerimizi, doğrumuzu, yanlışımızı oluşturuyor. Biz oyun ile, birey olarak bize yüklenen tüm bu yargılardan arınmak mümkün olabilir mi? Diye soruyoruz. Biz ortaya bir yargı cümlesi, bir doğru, ya da bir önerme koymaya çalışmıyoruz. Biz, oyunla beraber kafamızda oluşan pek çok soruyu seyirciyle beraber yeniden sorarak küçük de olsa bir acaba alanı açmaya çalışıyoruz.

FATİH: Yusuf Atılgan Aylak adam adlı romanında sinemadan çıkan insan diye bir yaratık tanımlaması yapar. “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.”

Biz, “Seher ile Ali” oyunundan önce ve sonra diye küçük bir ayrım yaratabilir, seyirci de küçük de olsa oyunu izlemeden önceki halinden farklı bir his yaratabilir ve izleyenin yüreğine “Seher ile Ali”nin hikayesinden bir “an”ı koyayabilirsek ne mutlu.

 

Türkçe olarak sahnelenecek olan oyunun İngilizce üst yazı ile takip edilebileceğini belirtiyorsunuz. İki dil arasında bu dengeyi sağlamak sizin için nasıl bir zorluk oluşturdu?

EDA: Biz oyunu İngilizce olarak da takip edilebilmesini çok önemsedik. Londra’da birbirinden çok farklı kültürlerin bir aradalığı var. Bu bambaşka coğrafya ve kültürlerden gelen seyircilerin ortak dili İngilizce. Acaba bu bambaşka kültürler, Seher ile Ali ‘nin hikayesinden kendilerine ait bir an yakalayabilir mi bunu merak ettik.

Fatih: Seher ile Ali gerçekten çok bize özgü çok bizim kültürümüzden tam da bizim coğrafyamıza ait ama iktidar, kadınlık, erkeklik, güç, aşk gibi konular ise bir o kadar evrensel. Bu nedenle Seher ile Ali oyununun, bizim topraklarda yetişmemiş olan kültürlerin de ortak sorgu alanlarına dokunabileceğine inanıyoruz.

 

Oyunculuk kariyerinizde ve tiyatro deneyiminizde, “Seher ile Ali” gibi derinlikli ve çok katmanlı bir oyunu canlandırmak sizin için nasıl bir deneyim oldu?

EDA: “Oyuncu kişisi” bana göre en temelde, masallar anlatmak için sahne üstünde var oluyor. “Seher ile Ali” de bir masal. Ve sınır tanımayan bir masal. Seher’in hayal kırıklığı, acısı, var olma çabası, yaşama tutunma hali, eğlencesi, öfkesi o kadar gerçek ki, Eda olarak ona hayran olmamam ve onun “her şeye rağmen” diyen kısmından etkilenmemem mümkün değildi. Ben de burada her şeyden önce valizi ile gelmiş ve hayatını yine yeniden kurmaya çalışan bir göçmen olarak Seher’in içindeki güç ile tanıştığım için çok şanslı hissediyorum. Ve onun masalını herkese ulaştırabilmeyi kendime hedef olarak koyuyorum.

FATİH: Samimiyetle, hikaye anlatma çabası ile yapılınca her rol, her tiyatro biçimi, her reji baştan itibaren kendini ve insani anlama çabasına dönüşüyor. Her seferinde kendini en başa dönmüş gibi hissediyorsun, en başa dönüyorsun. Bu nasıl bir çıkmazdır arkadaş diye öfkeleniyorsun, hayal kırıklığı yaşıyorsun, affediyorsun, kabul ediyorsun ve hatta bazen eğleniyorsun bile. Çünkü tiyatro en temelde bir eğlence biçimidir. Derler ya hani, “şaka yolu ile her şeyi söyleyebilirsin, gerçekleri bile...” Bizim mesleğimiz hikayeler anlatmak, onları ille de anlatmalıyız. Anlatmadan duramayız.

 

Oyunun sahnelendiği Tower Tiyatrosu ve Londra'daki izleyicilere iletmek istediğiniz özel bir mesajınız var mı?

EDA: Biz, Fatih ile beraber 23 yıllık oyunculuk, eğitmenlik ama her şeyden önemlisi tiyatro deneyimimizi Londra’ya taşıdık.  Londra’da yeniden hayatımızı kurmaya çalışırken bizim için tiyatronun ekmek gibi, su gibi temel bir ihtiyaç olduğunu fark ettik. Işıl Kasapoğlu’nun Semaver Kumpanya geleneğinden gelen iki tiyatrocu olarak hikayelerin naif dünyasında çoğalmanın ve aynı salonun içinde ortak duygularla soluk almanın mucizevi ve dönüştürücü bir yanı olduğunu biliyoruz. Hayat yeterince zor ve gerçekliğiyle ağır. Bu yüzden bizi izlemeye gelen seyircimize diyoruz ki gelin aynı salonda , yan yana beraberce soluk almanın ve hikayeleri paylaşmanın tadını çıkaralım

Fatih: Eda’nın söylediklerine ek, seyircimize şöyle bir şey söylemek isterim. Biz “Seher ile Ali” yi çok sevdik sizler de tanıyın ve sevin istiyoruz.

 

"Seher ile Ali" oyununun gelecekteki planları hakkında neler söyleyebilirsiniz? Başka şehirlerde veya ülkelerde sahnelenme gibi bir düşünce var mı?

EDA: Kesinlikle çok ama çok isteriz, istiyoruz. Çok sevdiğimiz “Seher ile Ali” nin hikayesi ne kadar çok kişiye ulaşırsa o kadar mutlu olacağız. Fakat bu noktada bizim gücümüz sınırlı. Bizlere bu hayali gerçekleştirmemiz adına hem organizasyon hem de maddi olarak olanak sağlayacak profesyonel desteğe ihtiyacımız var. Buradan da oyunumuzun daha çok kişiye ulaşabilmesi adına böyle bir ihtiyacımız olduğunu söylemiş olalım.

FATİH: İnsan pek çok emek vererek ortaya çıkardığı bir oyunun birkaç defa oynanarak rafa kalkmasını gerçekten hiç istemiyor. Tiyatro sahnesinde var kıldığı o karakterler yaşasın, soluk alsın istiyor.  Ben, neredeyse 5 yıl hatta 10 yıl devam etmiş hikayelerin bir parçası olabilmiş şanslı bir oyuncu olarak burada da oyunlarımız ve anlattığımız hikayeler, defalarca seyirciyle buluşabilsin çok istiyor bunu da hedefliyoruz. Londra içi ya da dışında, Avrupa’da anlattığımız hikayelerin daha çok kişiye ulaşmasını sağlayacak profesyonel destek bizim için gerçekten çok önemli.

 

Peki ilerisi için yaptığınız tiyatro ve oyunlarla ilgili bir hayaliniz var mı?

EDA: Olmaz mı? İnsan umut ettiği müddetçe var. Biz, “Masallar bitince hep birlikte yok olacağız” diyoruz. Bu nedenle de masallar anlatmaya her durum ve koşulda, gücümüz yettiğince, dilimiz döndüğünce devam edebilmek istiyoruz. Bu da bizim dayatılan sisteme direnme ve hayatla barışma biçimimiz. Yaklaşık 2.5 yıl önce sevgili Zeynep Dalkıran ile tohumunu ektiğimiz “Mevsimlik Oyuncu” yetişkin oyunculuk atölyemize bu sene de devam ediyoruz. Ben ve Fatih oyunculuk dersleri verirken, müthiş bir tenör ve müzik donanımına sahip Emir Buran ise şan dersleri veriyor. Bizim gibi hikâye ve masallara ortak olmak isteyen dostlarla üretmeye ve anlatmaya devam edebilmek onların da başka başka hikayelere başka başka yerlerde eşlikçi olabilmesini niyet ediyor, bunun mümkün olabildiğini görüp şahit olunca çok ama çok mutlu oluyoruz.

FATİH: Bizim ilerisi için en büyük hayalimiz kendi üretimlerimizi ortaya koyabileceğimiz her geçen gün, git gide Semaver Kumpanya’da olduğu gibi büyüyüp çoğalacağımız, içinde kaynayan suyunun ve bir tas çorbasının olabildiği herkese kucak açan bir mekân oluşturabilmek. Ve o mekânın içinde yaptığımız üretimlerle Türkçe tiyatroyu ve bizim hikayelerimizi, Londra gibi bir Dünya başkentinde profesyonel lige taşıyabilmek.

 

Fatih Dönmez Kimdir? Fatih Dönmez, Akademi İstanbul Tiyatro bölümünü bitirdikten sonra Semaver Kumpanya ile 2002 yılında profesyonel tiyatro hayatına başladı. O tarihten itibaren pek çok oyunda yer alan Fatih, 12. Gece, Titus Andrinucus, Murtaza, Chamaco, Mem ile Zin, Fırtına, Süleyman ve Öbürsüler, Leyla'nın Evi, Fosforlu Müzikali gibi pek çok tiyatro oyununun yanında, Yabancı Damat, Güneşin Kızları, Poyraz Kareyel, Bir Aşk Hikayesi, Kalp Atışı, Hakan Muhafız, Tehlikeli Karım, Gişe Memuru, Gönül, Karışık Kaset, Celal ile Ceren gibi pek çok TV dizisi ve sinema filminde rol aldı. Semaver Kumpanya'nın oyunculuk kurslarında eğitmen olarak yıllarca yer almış, konservatura pek çok oyuncu yetiştirmiş ve oyuncu koçu olarak da çalışmıştır. Temmuz 2019 tarihinde kurucu ortağı olduğu Mavi Productions bünyesi içerisinde Londra'da üretimlerine devam eden Fatih, şimdilerde Eda Çatalçam'ın yönettiği "Dünya'nın eski zamanlarında" oyununda "Meddah" ve "Seher ile Ali" oyununda Ali karakterini canlandırmaktadır. Geçen sene oynadığı "The Whispers" adlı kısa filmle İskoçya "Feel The Reel" film festivalinde "En iyi erkek Oyuncu" ödülünü alan Fatih, ilk ödülünü 2003 yılında 7. Afife Jale Tiyatro ödüllerinde Semaver Kumpanya oyuncuları ile birlikte yeni kuşak özel ödülü ile almıştır. Fatih, 2021 yılından beri "Mevsimlik Oyuncu" kursunda tiyatro eğitmeni olarak çalışmaktadır.


Eda Çatalçam Kimdir? Eda Çatalçam, 2002 yılında Semaver Kumpanya ile birlikte profesyonel tiyatro hayatına başladı. O tarihten itibaren pek çok oyunda yer alan Eda, Kadir Has Üniversitesi Film ve Drama Yüksek Lisansı'nı "Oyunculuk ve Yönetmenlik" üzerine tamamladı. Ankara Üni. DTCF Tiyatro Bölümü'nde "yönetmenlik" üzerine doktora programına devam eden Eda, hocalarının KHK ile ihraç edilmesi sonucunda doktorasını tamamlamadı. Kadir Has Üniversitesi'nde oyunculuk eğitmeni Tilbe Saran'ın asistanlığını üstlenen Eda, Michael Chechov tekniği üzerine oluşturulan modülleri tamamlayarak bu konuda içerik eğitimleri verdi. Saint Joseph Okullarında drama eğitmeni, Ekol Drama'da yetişkin ve çocuk drama eğitmeni olarak çalıştı. Oyuncular Sendikası'nın yönetim kurulu üyesi olarak çalıştığı dönemde, toplumsal cinsiyet eşitliği ve eğitim birinminin kurulması rollerini üstlenerek , çocuk oyuncu hakları üzerine çalıştı. Diğer Yarım, Yalan Dünya, Leyla ile Mecnun, 20 Dakika ise yer aldığı TV projelerinden bazılarıdır. Temmuz 2019 tarihinde kurduğu Mavi Productions bünyesi içerisinde Londra'da üretimlerine devam eden Eda, şimdilerde yönetmenliğini de yaptığı "Seher ile Ali" tiyatro oyununda Seher ve henüz çekimi tamamlanmış "Interpreter" adlı kısa filmde Kamelya rolüne hayat vermiştir. Eda, 2021 tarihinden itibaren "Mevsimlik Oyuncu" kursunda tiyatro eğitmenliği yapmaktadır.


Anadolu Ezgileri Londra'nın tarihi mekânında yankılandı

Hiç yorum yok

30 Ağustos 2023

Müzisyen Doğu Ekin ve Levent Canen, 26 Ağustos, Cumartesi akşamı Old Chuch’ü dolduran müzikseverlere muhteşem bir müzik ziyafeti verdi. Sanatçılara Suna Alan ve Hüseyin Kaplan da eşlik ettiler.

                                                   


                                                

Stoke Newington, Church Street’te bulunan Old Church, 26 Ağustos, Cumartesi akşamı muhteşem bir müzik ziyafetine sahne oldu. Levent Canen ve Doğu Ekin’in Old Chucrh’ün mistik atmosferinde verdiği konser dinleyicilerin büyük beğenisini topladı.

Doğu Ekin ve Levent Canen, İstanbul merkezli akustik projesi olan Gizli Bahçe Akustik ile uzun yıllardır müziğe ve sanata olan sevgi dolu yolculuklarını sürdürüyorlar. Projenin öncüsü Doğu Ekin, Levent Canen ile olan arkadaşlıklarının ve işbirliklerinin özgün hikayesini paylaşırken “Yollarımız kesişti, birlikte ilerledik ve Gizli Bahçe Akustik'in başlangıcından beri beni yalnız bırakmadı” ifadelerini kullanıyor.



Doğu Ekin ve Levent Canen'in büyülü müziği, Cumartesi akşamı Londra'nın tarihi dokusu içinde yeniden hayat buldu. Biletleri tükenen konserde yer bulamayan dinleyiciler ise konseri ayakta takip ettiler.

Anadolu'nun farklı köşelerinden türkülerin eserlerini çalıp seslendiren iki usta sanatçı, müzik tutkunlarına doyurucu bir konser deneyimi yaşattılar. Konserde Suna Alan ve Hüseyin Kaplan gibi isimler de konuk sanatçı olarak sahne alarak katılımcılardan büyük alkış aldı.

 



 

10 Ağustos, Perşembe günü St James’s Kilisesi’nde ücretsiz müzik etkinliği: “Music From Home”

Hiç yorum yok

06 Ağustos 2023

 Londra'nın farklı kültürlerini ve kökenlerini bir araya getirmeyi hedefleyen Hikayetna Toplum Kuruluşu, 10 Ağustos Perşembe günü St James's Kilisesi'nde "Music From Home" adlı ücretsiz müzik etkinliği düzenliyor.

 


Piccadilly'de bulunan St James's Kilisesi’nde gerçekleştirilecek olan etkinlik, çeşitli sanatçıların katılımlarıyla akşam 7'den 9'a kadar sürecek.

Etkinlikte, beş farklı ülkeden, beş müzisyen olan Suna Alan, Peyman Heydarian, Saife Alnaffkh, Sulaiman Haqpana ve Cenk Şanlıoğlu sahne alacak. Bu sanatçılar, kendi kültürel miraslarından esinlenerek müziklerini Londra'nın çeşitlilik içeren toplumuna sunacaklar. Farklı kökenlerden gelen müzisyenlerin performansları, katılımcılara unutulmaz bir müzik deneyimi yaşatacak.

Etkinlik, yerel toplulukların bir araya gelmesini ve birlikte etkileşim kurmasını amaçlamaktadır. Katılımcılar, sanatçıların müzikleri ve kişisel hikayeleri ile tanışarak, farklı kültürlere olan anlayışlarını artıracak ve birbirlerinin dünyalarını keşfedecekler.

Westminster Belediyesi'nin desteğiyle gerçekleştirilecek olan bu etkinlik, çeşitli kültürlere ev sahipliği yapan Londra'da topluluklar arasında güçlü bağlar oluşturmayı ve sivil katılımı teşvik etmeyi hedefliyor. Music From Home, katılımcılara renkli ve çok kültürlü bir deneyim sunarken aynı zamanda da yerel halkın güçlü sesini ortaya çıkarmayı amaçlıyor.

 


Tarih: 10 Ağustos, Perşembe

Saat: 19:00 – 21:00

Yer: St James's Kilisesi, Piccadilly 

Djanan Turan'dan Yeni Müzik Ziyafeti: “Yangın" ve “Diamond In Black" (RÖPORTAJ)

Hiç yorum yok

27 Temmuz 2023

 Kuzey Londra yeraltı (underground) müziğinin ana temsilcilerinden biri olan sanatçı Djanan Turan pandemi döneminde yazmaya başladığı yeni albümünden iki teklisini geçtiğimiz günlerde müzikseverlerin beğenisine sundu.

 Suna Alan







Djanan’ın pandemi döneminde üzerinde çalışmaya başladığı Love’s Company albümünden iki yeni teklisi 'Yangın' ve 'Diamond In Black' isimli eserlerin ortaya çıkışı ve müzik çalışmalarına ilişkin konuştuk.

 

Pandemi döneminde yeni albümün üzerinde çalışmaya başladığını ve iki yeni teklinin yayınlanacağını duyduk. Bu süreçte müzik yaratma ve yazma sürecinden bahsedebilir misin?

Evet, iki tekli, Yangın ve Diamond In Black 16 Haziran’da yayınlandı. 2018’de oğlum dünyaya geldi ve bir süre kafamdaki fikirleri üretime geçirmek için zaman bulamadım. Sahne ve repertuar hazırlama kısmı, yaptığım atölyeler bütün çalışma zamanımı alıyordu. Pandemi dönemi tedirginlikle karışık da olsa bir dinginlik getirdi. Ailecek evde olmamız bana evde daha çok çalışma zamanı yarattı ve ben de tekrar üretim kısmına yoğunlaşabildim. Hem elimde daha önce telefonuma kaydettiğim, defterlerime yazdığım fikirleri toparladım, hem de yeni parçalar yazdım. Bunların 10 tanesi sanki zaten aynı evrenin parçası gibi olduklarından, onlardan bir albüm yapmaya karar verdim.

 

İlk teklin "Yangın"ın sözleriyle ilgili olarak, her türlü adaletsizliğe ve dünyadaki sorunlara dikkat çekmek istediğini belirtmişsin. Şarkının yaratılış süreci hakkında bize daha fazla bilgi verebilir misin?

Aslında şarkıyı böyle bir bilinç veya hedefle yazmadım. Şarkılar duygularımın yoğunlaştığı yerlerden fışkırıyor, sonra ben onların hedeflerine varabilmeleri için aracı oluyorum. Bir on yıl önce bu tarz şarkılar hiç yazamazdım mesela. Çocukluğum özgün müzik dinlemekle geçtiyse de, benim parçalarım daha çok insan ilişkileri, varoluşsal dertler, büyük önem taşıyan küçük duygular üzerine idi. Dünyayı düzeltmek üzerine bir şey yazmaya çalıştığımda çok didaktik geliyordu kulağıma. Galiba bir de gençliğin ve 90ları yaşamanın verdiği, sanki dünyayı zaten değiştirebileceğiz yanılsaması vardı. Ancak bir kabus gibi  dünyanın savaş üstüne savaş, diktatör üstüne diktatör ürettiğini gözlemledik. Biz ne kadar halatları tutmaya çabaladıysak, akıntı bizden güçlü ve tekne elimizden gidiyor. Hisler böyle olunca, bu şarkıların çıkması hem doğal oldu benim için, hem de benzer hisleri taşıyan insanlarla bir güç oluşturabilmek adına bir ihtiyaç... Yangın’ı ikinci çocuğum doğduktan sonra yazdım. Klavyemi yatağın başucuna taşımıştım. O uyurken enerjimin son damlalarıyla şarkının klavyelerini kaydettim önce birkaç gece ve üstüne bu sözler dökülüverdi. Pandeminin son safhalarındaydık ve dünya yine bize bir feyk atmıştı sanki. Pandemi başlarda inanılmaz bir dayanışma doğurmuştu. Bu küçücük virüs en güçsüze bakamadığımız yerde en tepedekinin de ne kadar aciz olduğunu gözlerimizin önüne sermişti. Bambaşka bir dünyaya çıkacağımıza inanmıştım ama hiçbir ders alınmamış, güçlünün daha da zalimleştiği bir dünyaya çıktık, empatiyi yüksek faizle borç vermişler gibi…

 

Daha önce de çok birlikte çalıştığım Tansay Omar şarkıya kendi stüdyosunda elektronik beat kaydedip yolladı bana. Sound On Music adlı bir kurumdan küçük bir fon alınca da stüdyoya girdim. Prodüksüyonu Francesco Pedrinoni adlı genç bir prodüktör/müzisyenle Fossil Stüdyolarında tamamladık.

 


İkinci teklin "Diamond In Black" hakkında konuşalım. Bu şarkıyı yazarken eşitsizlik ve adaletsizlik konularını ele almanın nedeni nedir? Şarkının yaratım süreci hakkında bizi aydınlatabilir misin?

Bu şarkı göz göre göre, doyumsuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe kurban ettiğimiz bebeklere, çocuklara bir ağıt. Çocukken Zülfü Livaneli’nin Hiroşima şarkısına kareografi hazırlardım sürekli. Hayalim, yetişkinlere bunu sunup, onları bir güzel ağlatıp, aydınlatıp, hep birlikte savaşlara karşı isyan etmelerine sebep olmaktı. O şarkıda sanki dünyayı değiştirecek tılsımı bulmuştum ve kullanmak için yanıp tutuşuyordum. Bu yaşta, şimdi hala Diamond In Black’le aynı hayalin peşinde koşuyorum.

 

Kendi bebeklerimle geçirdiğim süreçten sonra sözlerin çıkması zaten hiç zor olmadı. Bunca alet edevat, çocuk ürünleri, markaları, okul muhabbetleri vs’yi bırak, bir bebek ten taması olmazsa yaşayamıyor ve beyinlerinin gelişmesi için ilgiyle onaylanmaları gerekiyor. Yani bir kucak, bir gülücük bir çocuğun dünyasını değiştirecekken, o kadarını bile fazla gördüğümüz yüzbinlerce çocuk var dünyada, analarına babalarına dünyayı zindan ettiğimiz… Kadında da erkekte de bakma ve paylaşma arzusu var bence, illa biyolojik anne baba olmanın şart olduğunu düşünmüyorum. Şu sistemde içimizdeki o enerji ziyan oluyor. Bir insanla aramıza tonlarca hinlik giriyor. Bırakın kucak açmayı, standartlarımızı, doğru sandığımız düzeni koruma kaygısı öbür tarafta mağdur edilene potansiyel düşman gözüyle bakmamıza sebep oluyor, çocuk bile olsa! Neyi kimden koruyoruz, neden korkuyoruz, onu bile bilmiyoruz aslında ama bu zarar ziyan karşısında en iyi niyetlimiz bile çok az şey yapabiliyoruz.

 

Yeni albümün "Love's Company" hakkında daha fazla bilgi alabilir miyiz? Albümde hangi tarzlardan etkilendiğini ve duygularını en iyi şekilde ifade etmeye çalıştığını söylemişsin. Bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapabilir misin?

Küçüklüğümden beri müziği bir nevi ‘yiyen’ bir insanım. Çok fazla tarzı sevdim ve söyledim, kendimi kaybedercesine dinledim. Kimi repertuarı para kazanabilmek için, kimini de sadece kendim istediğim için çalıştım ve öğrendim. Bu çeşitliliğin etkisi kendi şarkılarıma da yansıdı hep. Zaman zaman bir single öbüründen çok farklı oldu. Ben şu anda sevdiğim herşeyi daha iyi sindirmiş olduğuma ve sentezlemeyi de daha doğal bir şekilde yapabilecek bilgi ve birikime sahip olduğuma inanıyorum. Bir de şu var ki küçükken yazlarım Kızkalesi diye bir köyde geçerdi. O kadar çok yüzerdik ki, akşam saati sahile vururduk neredeyse yorgunluktan. Ve o saatlerde her yerin müziği birden başlamış olurdu. Belki her akşam aynı şarkılar ama her yerinki farklı. Disko’dan Dr Alban, Macarena, Informer, artık hangisi hit ise o yaz, lokantalardan piyanist santörler, türkü barlarda ağıtlar, daha neler ve hepsini birbirine karışmış olarak duyardınız. O curcuna sound bana düşündükçe hala hem hüzün hem de huzur verir. Bazen diyorum, sonuçta benim varacağım sound acaba o mudur?!

 

Bu albüm şarkılarında tema olarak da bir bütünlük olduğunu düşünüyorum. Şu anda olduğum yeri çok iyi yansıtıyor. Dünyadan dertliyim, bazı edepsizlerin bizi neden kaosa sürüklediğini anlayamıyorum, ancak insanda müthiş bir güzellik de buluyorum. Çok şanslıyım ki etrafım harika insanlarla dolu. Onlardan büyük güç ve destek alıyorum. Üstelik benim küçük dünyam hem izole değil, hem de insan açısından çok çeşitli. Hal böyleyken genel gidişat neden bu kadar zıt, kafam almıyor.

 


Müzik yolculuğunda farklı türlerde performans sergilediğini belirttin. Bu çeşitlilik sana nasıl bir ilham ve deneyim katıyor?

Benim müziğe başlangıç noktam şarkı söylemek, yazmak; kayıt falan sonradan eklendi. Zaten dinleyici olarak zevkim de her zaman çeşitliydi. Çeşitlilik sesimi daha esnek bir şekilde kullanmamı sağladı. Benim gibi saatlerce susmadan şarkı söylemek isteyen bir insan için bu tabi çok güzel bir şey. İlham kısmını anlatmakla bitmez. Farklı dinleyicilere hitap edebilmiş olmak aslında insanın ayağını iyice bir yere bastırıyor. Müziğin varlığı, insanın müzik yapabilmesi, sürekli ona yeni bir şeyler eklemesi ve bunlar için vücudunu, doğadaki maddeleri, teknolojiyi kullanması… Hepsi müthiş. Bambaşka soundlarla hepimiz aynı şeyler için uğraşıyoruz: Duygu aktarabilmek, birilerinin vücudunda dalgalar titreştirmek, gaza getirip dans ettirmek, biraz olsun başka yerlere götürebilmek... Savaş bandolarını falan saymıyorum tabi, müziği böyle şeylere hiç karıştırmamış olsalar daha mutlu olurdum.

 

Bir de tabi başka müziklerin içinde doya doya yaşamış olmam onların yer etmesini sağladı. Bunlar şarkı yazarken ister istemez ortaya çıkıyor. Ben şarkılarıma eklenen o çeşitlilikten de memnunum.

 

Daha önce önemli mekanlarda sahne aldın, bu deneyimlerden biraz bahseder misin? Sahne performansını nasıl tanımlarsın?

Müziği sahnede paylaşmayı çok seviyorum. Her sahnenin ayrı değeri var. Maalesef bütçeler, elimizdeki çalışma saatleri hep el vermiyor ama, her sahneyi önden inceleyip performansı ona göre yaratmayı isterdim. Bunu elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Küçük akustik ortamları daha sade bir soundla, arada küçük hikayelerle doldurmayı seviyorum. Daha büyük sahnelerde davul ve basın getirdiği o zemine daha uzunca yayılma hissini seviyorum. Müziğe benim kadar değer veren müzisyen arkadaşlarımla o küçük yolculuğa beraber çıkmayı seviyorum. Şimdiye kadar Jazz Cafe, Glastonbury Festivali, Royal Albert Hall gibi büyük sahnelerde de ve yine çok küçük mekanlarda da sahne aldım. Ortamı doğru değerlendirdikçe her birinin tadı ayrı. Sahnede oturmuş repertuarı tekrarlamak kadar, yeni şeyler denemeyi, bazen çok içimden gelen bir şarkıyı eşliksiz söylemeyi de severim bu arada.

 

Bugüne kadar Türkçe ve İngilizce olarak yayınladığın albümler ve single'lar hakkında konuşabilir misin? Bu dillerde müzik yaparken arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsun?

Şimdiye kadar Düğüm adında bir albüm, Artigo ve Maze adlı İngilizce iki EP, ayrıca hem İngilizce hem Türkçe birçok tekli çıkardım. Şarkı yazarken bilerek bir dil seçmiyorum. Yazdıktan sonra o duygunun niye o dille daha çok bağdaştığını anlayabiliyorum. Duygular veya hikayeler, çıktığı merkeze bağlı olarak giyeceği dili kendi buluyor. Bazen şarkıyı öbür dile çevirmemi isteyenler oluyor ama bunu hiç yapamadım mesela. Şarkı bir bütün ve çevirmek zorlamak gibi geliyor bana. Bir de dilin kendi müziği var zaten. Vurgular, özellikle sesli harflerin tınladığı ağız pozisyonları da müziğin bir parçası. Sadece sözleri değiştirmekle aynı tadı vermek kolay olmuyor benim için.

 

Solo çalışmalarının yanı sıra diğer sanatçılarla iş birlikleri de yaptın. Bu iş birliklerinden bazılarını paylaşabilir misin ve bu deneyimler senin müzikal kariyerine nasıl katkı sağladı?

Evet. Mesela Sam and The Womp ve The Egg elektronik dans müziği yapan gruplarla sahne aldım, şarkı yazdım. Son zamanlarda Stevie-R ve Rey&Kjavik adlı yine elektronik müzik prodüktörleriyle stüdyo kayıdı yaptım. Bazı parçalarımın müziklerini birlikte çalıştığım müzisyen arkadaşlarımla yaptım. Son zamanlarda beni en mutlu eden birliktelik, depremden sonra dahil olduğum, senin (Suna Alan), Çiğdem Aslan, Dila Vardar’ın da vokal yaptığı ve birbirinden değerli Türkiyeli müzisyenlerden oluşan Solidarity Ensemble grubu. İlk olarak Royal Albert Hall’da düzenlenen yardım gecesinin parçası olduk.

 

Müziğin birçok çeşidine vurgun bir insan olarak, bu ortak çalışmalar, benim için sevdiğim ama kendi sahneme her zaman ekleyemediğim muhteşem eserleri yorumlamama fırsat oluyor. Orijinal parçalara gelince, başkalarından ilham alıp ortak bir sound çıkarmak benim için sözlerimi daha geniş yerlere yerleştirmek için fırsat oluyor. Elektronik müzik gruplarıyla söylemiş olamama rağmen kendim hiç bu tarz bir albüm yapmadım. Stevie R’in çıkardığı ortak çalışmalarımız underground dünyasında çok ilgi gördü. Benim için de yıllarca bir şekilde içinde bulunduğum bir dünyaya küçük bir hatıra, hediye bırakmak gibi oldu.  Bunun dışında, tabi bir de insan tanıma fırsatı oluyor ortak çalışmalar. Bizim işlerde öyle CV’ni alıp da bir şeye başvurma gibi bir durum yok genelde. İnsanlar birbirini işler sayesinde tanıyor. Başka bir alanda da olsa, yeni müzisyen, teknisyen, prodüktör vs tanımak, onlarla kafanızın uyup uymadığını görmek de bir fırsat tabi.

 

Son olarak, gelecekteki projelerin veya hedeflerin hakkında bize ipuçları verebilir misin? Seni neyin ileriye taşıyacağını düşünüyorsun?

Kısa vadedeki ilk hedef Love’s Company albümünün bütününü Kasım 2023’te paylaşmak ve devamında da bir lansman konseriyle de bu parçaları sahneye dökmek. Uzun vadede, daha çok parça kaydedip paylaşmak, hayat deneyimlerimle, bakış açımla büsbütün, zevkle taşıyacağım parçalar yazmak... Bunun yanında, tanıdığım müzisyenlerle de daha çok ortak çalışma yapmak isterim, gerek yorum olsun, gerek birlikte şarkı yazarak. Çalışmaya devam etmenin, yaşamanın, paylaşmanın, insanların hikayelerini dinlemenin, çalıştığım herkesten bir şeyler öğrenmenin beni ileriye taşıyacağına inanıyorum. Tabi ki şarkılarımı daha çok insan dinlesin isterim. Dinleyiciye ulaşmak ve uzun vadede sevgilerini ve desteklerini almak çok değerli.


www.djananturan.co.uk



© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan