ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ekonomi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Saniye Dedeoğlu’nun “Migration, Diasporas and Citizenship” kitabı üzerine

Hiç yorum yok

01 Eylül 2024

 



 

Tuncay Bilecen

Saniye Dedeoğlu’nun Migration, Diasporas and Citizenship adlı kitabı, Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmenler üzerine yaptığı saha araştırmasına dayanıyor. Yazar, on beş ay süren çalışması sırasında Türkiyeli göçmenlerin oluşturduğu etnik ekonomiye dahil olan işletme sahipleri, aileler ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle konuşmuş ve 60 göçmen kadınla derinlemesine mülakat yöntemiyle ve snowball ve chain-referral tekniklerini kullanarak görüşmeler gerçekleştirmiş.

Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmen kadınların etnik ekonomi içindeki konumlarının topluluğun sosyal entegrasyonuna etkisinin tartışıldığı kitabın giriş bölümünde, göçmenlerin deneyimlerinden yola çıkarak, toplumsal eşitsizliğin sonuçlarına odaklanıldığı, teorik ve metodolojik yaklaşımın temelinde bu deneyimin yer aldığı belirtiliyor. Araştırma, Türkiye toplumunun Britanya’ya entegrasyonunda kendi yöntemini geliştirdiği iddiasına dayanıyor. Bunda ise sosyal bağlar, aile ilişkileri ve cinsiyet hayati rol oynuyor yazara göre. Teorik çerçeve birleştirildiğinde Britanya’daki kadın göçmenlerin sosyal entegrasyonunda cinsiyet duyarlılığı bu çalışmanın köşe taşını oluşturuyor.

Kadın emeğini ve sosyal entegrasyonu odağına alan araştırma için niteliksel yöntem ve biyografik yaklaşımın[1] en elverişli çalışma biçimi olduğunu ifade eden yazar, bunu biyografik yaklaşımın bireysel ve diğer ilişkileri ortaya koymada, niteliksel yöntemin ise açık uçlu, yapılandırılmış, derinlemesine görüşmelerle kadınların sesini duyurmadaki etkinliği ile açıklıyor.

Kitap, sekiz bölümden oluşuyor. Giriş bölümünde çalışmanın genel çerçevesi çiziliyor. İkinci bölümde teorik ve ampirik perspektiften cinsiyetin, etnik ekonomi ve göçmenlerin sosyal entegrasyonundaki yerine değinilmiş. Bu bölümde üç ayrı alanı olan göçün, çalışma, sosyal entegrasyon ve bunların birbiriyle ve gender ile olan ilişkisi ele alınıyor. Üçüncü bölümde, Avrupa’da büyüyen Türk etnik ekonomisinin boyutları ve bu ekonominin Avrupa ekonomisine katkısı anlatılmış. Büyüyen etnik ekonominin Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmenlere sağladığı iş imkânları ve onların hayatta kalma stratejilerine etkisi irdelenmiş. Dördüncü bölüm, literatürde “sessiz” ve “görünmez” olarak ifade edilen Londra’daki Türkiyeli topluluğun tanıtımı ile başlıyor ve kitabın göçmenlerin British ekonomisine katkılarını görünür kılmak iddiası bu bölümde vurgulanıyor. Beşinci bölümde, etnik ekonomi içinde kadınların yaşamları ve motivasyonları irdelenmiş. Bu bölümde kadınların göç içindeki konumlarının akademik ilgiden yoksun olduğu eleştirisi de yer alıyor. Kadının göç üzerindeki etkisi sosyolojik bir bakış açısıyla patriyarşi, evlilik, sosyal ağlar gibi kavramların dolayımında tartışılıyor. Altıncı bölüm, araştırmanın odağını oluşturuyor. Bu bölümde, tekstil sektörünün bitmesinin ardından catering sektörünün patlamasına kadarki süreçte etnik ekonomi içinde kadınların değişen rollerine yer veriliyor. Özellikle aile bazlı işletmelerde kadın emeğinin göz ardı edilmesi saha çalışmasından çeşitli örneklerle açıklanıyor. Bu bölümde kadınların gerek aile ekonomisi gerekse aile kurumu içerisindeki dezavantajlı konumlarına ilişkin pek çok doyurucu, çarpıcı örnek bulmak mümkün. Yedinci bölümde, yazarın sosyal entegrasyonda zigzag yol (zigzag path) olarak tanımladığı kadının sosyal entegrasyonu ile çalışma hayatı arasındaki paradoksal ilişkisine yer verilmiş. Dedeoğlu, bu bölümde, literatürün aksine 1. kuşak kadınların çocuklarının entegrasyonu ve başarısı için verdikleri çabaya işaret ediyor. Kitabın sonuç bölümünde ise araştırmaya ilişkin genel bir özetin ardından, kadınların ana akım topluma entegrasyonu, etnik ekonomi içindeki anne, eş, kız kardeş olarak geleneksel rollerinin bu entegrasyon süreçlerine etkisi (zigzag paths to social integration) değerlendiriliyor. (s.12-15). Kitabın sekiz bölümü sayfa sayısı bakımından son derece dengeli dağılmış. Ancak yazarın, kadınların etnik ekonomi içerisindeki konumlarına ilişkin yaptığı tespitler kitabın farklı bölümleri içerisinde çok fazla tekrar edilmiş. Bu da okuyucuda ben bu kısmı daha önce okumuştum hissiyatı uyandırıyor.

Göç literatüründe kadının pozisyonu konu alan çalışmaların sayısında son yıllarda gözle görülür bir artış yaşanıyor. Kitabın metodolojisine ilişkin yapılan tartışmada kadınların göç ettikleri ülkelerdeki koşullarının akademik çalışmaların çoğunda ihmal edildiği belirtilerek ‘erkek’ odaklı göç literatürüne ilişkin çeşitli eleştiriler getiriliyor. Feminist metodolojinin çoğunlukla niteliksel araştırma araçlarına başvurması, ezilmiş gruplara söz hakkı vermesi, teoriyi test ediyor ve tahminler yürütüyor oluşu, bu metodolojinin seçilme sebebi olarak zikrediliyor. Dedeoğlu, neoliberal teorinin göç kararını parçalara ayırarak yapısal faktörlerle meseleyi bireysel tercihler üzerinden açıkladığı, Marksist yaklaşımın ise göçmenleri yedek işgücü ordusu olarak kapitalizmin gelişimi için proleterleştirilenlere indirgediği görüşünde. Bir başka deyişle bu teoriler göçmenlerin aile ilişkilerini, kurdukları sosyal ağları açıklamakta yetersiz kalıyor yazara göre.

Göçü konu alan çalışmaların önemli bir kısmı, o bölgeyi tam olarak tanımayan geçici olarak araştırma yaptığı sahada bulunan akademisyenler tarafından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla araştırmacı göçmenlerin yaşadıkları sosyo-kültürel çevreyi tam olarak tanıyamadan sınırlı zaman dilimi içerisinde araştırmasını tamamlamak zorunda kalıyor. Dedeoğu, daha önce öğrenci olarak Londra’da yaklaşık on yıl yaşadığı için sözünü ettiğimiz sorunu yaşamamış. Öğrencilik yıllarında göçmen ailelerle yakından ilişki kurmuş olması ve çalışması sırasında Türkiyeli nüfusun yoğun olarak yaşadığı, “Küçük Türkiye” olarak adlandırılan Kuzey Londra’daki Green Lanes bölgesinde ikamet etmesi saha çalışması bağlamında araştırmanın niteliğini artıran diğer unsurlar... Göçmen kadınların sosyal toplantılarına, evlilik törenlerine, dini ayinlerine, kadın günlerine de katılarak onları daha yakından gözlemleme imkânı bulan yazar, “Bu, kadınları patriyarkal baskının dışında gözlemlemek için iyi bir fırsattı” diyor.

Türkiyeli nüfus ağırlıklı olarak Londra’nın kuzeyinde yaşıyor, ticari işletmelerin de çok büyük bir kısmı buralarda yoğunlaşmış durumda. Bu bölgelerde yaşayan Türkiyelilerle örneğin Londra’nın güneyinde yaşayan Türkiyelilerin sosyal ilişkileri, entegrasyon süreçleri birbirinden farklılıklar arz edebilir. Kuzey Londra’da yaşayan bir göçmen gündelik hayatında topluluk içinde sosyalleşirken Güney Londra’da yaşayan bir başka göçmen böylesine güçlü bir ilişki ağı içerisinde yaşamadığı için diğer topluluklarla ilişki kurma ihtiyacı duyabilir. Bu da entegrasyon süreçlerine etki eden bir faktördür. Araştırmada görüşmecilerin seçimi sırasında snow-ball tekniğinin kullanılmış olması örneklemin birbirine yakın özellikler taşıyan kesimlerden oluşmasına sebebiyet verebilir. Kitapta örnekleme ilişkin istatistiki dataya çok az yer verildiği için görüşmecilerin hangi bölgelerden seçildiklerine ilişkin bir bilgimiz bulunmuyor. Bir başka deyişle çalışmanın bütününde sosyal entegrasyona ilişkin tahlillerde Londra’nın bir bütün olarak ele alındığını görüyoruz. 

Çalışmada, Türkiyeli topluluğun mevcut durum analizine geçilmeden önce sosyoloji, antropoloji ve çalışma ekonomisi literatürünün çeşitli göçmen topluluklarının etnik girişimcilikteki konumlarını açıklamak için kullandıkları dezavantaj teorisi, kültürel teori, middleman teori gibi teorik yaklaşımlara yer veriliyor. Etnik ekonomi, göçmenlerin yerleşik hayata geçip sosyal, kültürel ve ekonomik işbirliği ile önce kendi ihtiyaçlarını karşılak üzere kendi işletmelerinin sahibi olmalarıyla ortaya çıkıyor. Dedeoğlu, bu bağlamda girişimciliği göçmenlerin geldikleri ülkedeki dezavantajlı pozisyonlarına bir yanıt olarak yorumluyor.

Türkiye’den göç eden göçmenlerin Londra’da oluşturduğu etnik ekonomiye baktığımızda; tekstil sektörünün Londra’dan çekilmesinin ardından göçmenlerin çoğunlukla off licence, cafe shop, döner kebab houses işlerine yöneldiklerini görüyoruz. Araştırmada, küçük aile işletmeleri şeklinde örgütlenen bu işletmelerin nasıl geliştikleri ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan benzer işleri yapan Türkiyeli göçmenlerle kurdukları ilişkiler detaylı bir şekilde ele alınmış. Türkiyeli göçmenlerin kendi işlerini yapmaya yönelmesi ise dil yeterliliği ve mesleki deneyimi olmayan ve genellikle kırsal kesimden gelen birinci kuşak göçmenler açısından tekstil sektörünün çökmesinin ardından adeta zorunluluk haline gelmişti, şeklinde ifade ediliyor. Yoksulluk nedeniyle yaşanan hareketsizlik, ayrımcılık ve yerel kültüre ilişkin bilgi eksikliği de göçmenleri küçük aile işletmeleri olarak örgütlenmeye teşvik etmektedir. Etnik ekonominin genişlemesinde ikinci kuşak dil yeterliği ve İngiliz sistemini yakından bilmesiyle kolaylaştırıcı bir rol oynamaktadır. Yazar, etnik ekonominin başarısını Türkiyeli topluluğun etnik dayanışmayı harekete geçirmede ve topluluk içi ağları etkin bir biçimde kullanmasındaki etkinliğine bağlıyor. Dükkân açmak için sermaye ihtiyacı bulunan göçmenler çoğunlukla banka kredisi almak yerine akraba, hemşeri ilişkilerinden yararlanıyor.  Topluluk içi dayanışma ağlarının etkili işlemesine ilişkin kitapta çarpıcı örnekler bulunuyor. Tekstil sektöründeyken iflas eden bir göçmenin, off licence açmak için bir günde kapı kapı dolaşarak 75 bin pound topladığını belirtmesi gibi...

Kitapta, Türkiyeli göçmenlerin Britanya ekonomisi içerisindeki mevcut durumlarını ortaya koyan güncel istatistiklere de yer verilmiş. Türkiyeli nüfusun en çok retail ve catering sektörlerin çalıştıklarını, (UK genelinde % 35 ile self employment’ta en yüksek orana Türkiyeliler sahip. Türkiyelilere ait restoran sayısı 1975’te 200’den az iken 2001 yılı itibariyle 15 bine ulaşmış durumda) Türk ve Kürt işçilerdeki işsizlik oranının Londra ortalamasının iki kat üzerinde olduğunu, Türkiyeli topluluk içinde ortalama saatlik kazancın İngiltere ortalamasının oldukça altında olduğu gibi daha birçok güncel istatistiki bilgiye ulaşmak mümkün. Londra’da döner take aways, corner shops, coffe shopların sayısının son yıllarda artması bir taraftan Türkiyeli topluluk için yeni iş imkânları doğururken diğer taraftan topluluk içi sömürü ilişkilerini aşikâr ediyor. Aile bazlı bu işletmelerde yoğun olarak ücretsiz ya da düşük ücretli aile içi emek kullanılıyor. Diğer taraftan etnik ekonominin genişlemesi yeni göçmen akımına bağlı.  Çünkü bu göçmenler etnik ekonominin insan kaynağını oluşturuyor. Bu bakımdan Londra’ya yeni ulaşan göçmenler ve öğrencilerin “emeği ethnic enclave”nin merkezinde yer alıyor. Ankara Anlaşması’ndan yararlanmak suretiyle oturum almak için ortalama beş yıllarını zor koşullar altında çalışarak geçirmek zorunda olan göçmenler, öğrenciler, kaçak göçmenler bu sözünü ettiğimiz grup içinde yer alıyor. Dedeoğlu uzun saatler düşük ücretlerle çalıştırılan bu emeği; ucuz ve uysal emek olarak tanımlıyor. Aile üyeleri Türkiye etnik ekonomisi içindeki en temel emek gücünü oluşturmakta, yeni emek ihtiyacı da bu çemberin içinden karşılanmaktadır. Bunun anlamı; ucuz, uygun ve uysal emektir. Bu sömürü çarkı Britanya’da etnik ekonominin başarısının nedenidir.

Buradan kitabın özgün tarafı olan kadınların etnik ekonomi içerisindeki rolü ve bunun sosyal entegrasyon süreçlerine etkine geçebiliriz. Dedeoğlu’na göre aile bazlı işletmelerin gelişmesinin köşe taşını kadın emeğinin sömürüsü oluşturuyor. Yazar, feminist teorinin cinsiyet konusundaki yaklaşımını takip ederek kadın göçmenlerin kocalarının takip eden, eğitimsiz, patriyarkal kültürün ve değerlerin kurbanları olduklarına ilişkin “genellemeci” yaklaşımlara itiraz ediyor. Bu itirazlardan biri genel görüşün aksine kadınların göç süreçlerinde aktif olarak rol oynadıkları iddiasına dayanıyor. Bir başka itiraz ise (İngiltere’deki 2001 nüfus sayımının da gösterdiği gibi) Türkiyeli göçmenler arasında kadın ve erkek oranının neredeyse eşitlenmiş olduğu dolayısıyla kadının evlilik yoluyla göç sürecine dahil olduğunu savunan ve kadını göç sürecinde ikincil plana atan erkek odaklı göç çalışmaların artık miadını doldurduğuna ilişkin.   

Kadının etnik ekonomi içerisinde değişen rolünün onun sosyo ekonomik pozisyonunu nasıl etkilediği kitabın üzerinde yoğunlaştığı bir başka konu başlığı. Tekstil sektöründe çalıştıkları sırada ekonomik gücü elde ettikleri için kadınların bugüne kıyasla aile içindeki konumları daha güçlüydü. Tekstil sektörünün bitme noktasına gelmesiyle birlikte kadın geleneksel annelik ve eşlik rollerine geri döndü. Aile ekonomisi içerisinde kadının görünmez emeği işte bu arka plan etrafında şekilleniyor. Çünkü küçük ölçekli aile işletmeleri kadına informal, ücretsiz çalışma koşulları altında annelik, kardeşlik, eşlik statüsü veriyor. Kadın hiçbir zaman kelimenin tam anlamıyla bir “çalışan” olamıyor. (Kadınların % 60’ı ücretsiz çalışıyor ve iş yaşamındaki konumları belirsiz.) Oysa diyor Dedeoğlu, kadınların Türkiye etnik ekonomisi içerisindeki rolü yalnızca ödenmemiş veya ucuz emekle sınırlı değil kadınlar aynı zamanda etnik, dini ve kültürel kimliğin taşıyıcısı… Kadın göçmenler ulusal ideoloji ve kimliğin üretilmesinde baskın rol oynuyor. Çocuk yetiştirme sosyal ve dini pratiklerde kadın sembolik bir figür. Kitap bu bakımdan kadınların bu “kaderi” üstlenme, değer verme ve temsil etme kapasitesine de özel bir önem atfediyor. 

Aile ekonomisi dışında çalışanların durumu da çok farklı değil. Etnik ekonomi içerisinde minimum ücretin altında, uzun süreli çalışan kadınlar sosyal yardımların kesilmemesi için bu duruma katlanmak zorunda kalıyorlar. Dil yeterlilikleri olmadığı için “ethnic enclave”nin dışına çıkamıyorlar. Ancak burada aile ekonomisi ve etnik ekonomi içerisinde çalışan erkeklerin durumunun da çok farklı olmadığını vurgulamak gerekiyor. “Aile büyüğü”nün (baba, büyük abi) otoritesi altında, geleneksel ilişkilerin çarkları arasına sıkışan erkekler için de kadınlarınkinden farklı çalışma koşulları bulunmuyor. Dolayısıyla etnik ekonominin yükselişinde görünmez olan -her ne kadar en dezavantajlı grubu oluştursa da- sadece kadın emeği değil, emeğin kendisi. Sendikal örgütlülük açısından da baktığımızda İngiltere’deki sendikal örgütlülüğün en düşük olduğu sektörlerin başında yiyecek servisi sektörü (food service) geliyor.[2]

Göçmenlerin bulundukları ülkenin bir parçası haline gelmesi anlamına gelen “entegrasyon” bitimsiz bir sürece işaret eder. Entegrasyonun kültürel, ekonomik, sosyal, politik birçok boyutu bulunmaktadır. Kitapta, Batı’da son yıllarda “entegrasyon” kavramını “çok kültürlülük” yaklaşımı içinde değerlendiren yaklaşımlara Feminist Okul’un görüşleri doğrultusunda eleştiriler getiriliyor. Patriyarkallığın çok kültürlü politikanın doğasında bulunduğu, bu görüşün erkeğin liderliğini tartışmaya açmadığı dolayısıyla bir bakıma geleneksel değerleri yeniden ürettiği (örneğin yerel şiddete ilişkin bir şey söylemeyerek) şeklinde özetlenebilecek bu eleştirilerde liberal toleransın özel alanda değişik göçmen gruplarına haklar sağlayabilse de kadınların eşitsiz konumuna değinmediğini dile getiriliyor.

Teorik tartışmalarda entegrasyon konusunun genellikle cinsiyet körü bir biçimde ele alındığını dile getiren Dedeoğlu, kadının sosyal entegrasyondaki katkısını zigzag yol (zigzag path) olarak tanımlıyor. Buna göre, kadınların bulundukları ülkeye entegrasyonu ile çalışmaları ve etnik ekonomiye katkıları arasında ters yönde bir ilişki var. Çünkü kadının etnik ekonomiye katkısı onu British toplumuna entegre olmaktan alıkoyuyor. Buna karşın kadın çocuklarının entegrasyonu ve başarısı için büyük çaba harcıyor.  Yazar bu noktada, göçmenlerin entegrasyonunun birçok boyutu olduğuna dikkat çekiyor. Politika yapıcılar öncelikli olarak göçmenlerin ekonomik entegrasyonunu sağlamakla ilgileniyorlar. Bu da göçmenlerin sosyal entegrasyonunun başarısızlığı ile sonuçlanıyor. Örneğin göçmenler emek piyasasına entegre olurken sivil toplum alanının ve politik süreçlerin dışında kalabilirler. Başka bir deyişle göçmenler yurttaş olabilirler ancak eğitim ve iş olanaklarına ulaşmada sorunlar yaşayabilirler. Bu durum Türkiyeli göçmenlerde uzun süre mülteci statüsünde bekleyerek ana akım toplumdan dışlanmaları şeklinde tezahür etmiştir.

Literatürde “invisible” ve “silent” community olarak yer eden Türkiyeli göçmenlerin, farklı etnik / mezhepsel kökenler içinde  “görünürlüğünü” ve Britanya ekonomisine verdiği katkıyı elen alan bu çalışmada, göçmenler arasındaki etnik ve mezhepsel farklılıklara ve bunun göçmenlerin sosyal, ekonomik, siyasal ilişkilerine nasıl yansıdığına değinilmiş. Ancak sözü edilen kimliklerin kitabın odağında yer alan “kadın” (gender) ve “entegrasyon” kavramlarına nasıl etkide bulunduğuna yetirince yer verilmemiş. Örneğin Kıbrıslı Türkler, Türkler ve Kürtler’in (veya Alevi, Sünni)[3] birbirinden çok farklı karakterlere sahip olan göç etme süreçleri araştırmada chain migration and social networks bağlamında ifade edilmiş iken, bu etnik ve mezhepsel ayrımların etnik ekonomiye, entegrasyon süreçlerine nasıl yansıdığı üzerinde çok durulmamış. Bunda feminist okulun kimi zaman göçmenlerin sınıfsal ve kimlik pozisyonlarını dışarıda bırakan yaklaşımının etkisi olabilir. Bu nedenle, belki de kitabın girişinde açıklanması gereken söz konusu mezhepsel, etnik ayrımlara kitabın ancak 76. Sayfasından itibaren yer verilmeye başlanıyor. Aynı şekilde, örnekleme ilişkin sınırlı tutulan istatistiksel veride de görüşülen kadınların etnik ve mezhepsel dağılımlarını görmüyoruz.

Sonuç olarak, Saniye Dedeoğlu’nun kitabı bize Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin oluşturdukları etnik ekonominin boyutlarını kendi tarihselliği içerisinde anlama imkânı verirken, göç yazınındaki kimi kalıplaşmış yaklaşımlara da eleştirel bir gözle bakılmasını sağlıyor. Kadınların göçmenlerin sosyal entegrasyonlarındaki rolleri bunlardan sadece biri...

 

*Bu yazı 2015’te Migration Letters dergisinde İngilizce olarak yayınlanmıştır.

https://www.proquest.com/openview/b4777828c2b14d4d2d8625df888cbbe0/1?pq-origsite=gscholar&cbl=456300



[1] Biyografik yaklaşım ile ilgili kapsamlı bilgi için Migration Letters’ın Volume 6, İssue 2 sayısına bakılabilir.

[2] 2013 verilerine göre food service sektöründe çalışanların sadece % 0,9’u sendikalı. https://www.gov.uk/government/uploads/system/uploads/attachment_data/file/313768/bis-14-p77-trade-union-membership-statistical-bulletin-2013.pdf

[3] Yazar Türkiye’de gördükleri politik baskılar ve ayrımcılıklar nedeniyle Kürt ve Alevi topluluklarını ‘injured’ toplumlar olarak değerlendiriyor. Bu bakımdan kitapta Türkiye’den göçün arkasında yatan politik, sosyo-etnik ve dini sebeplere yer veriliyor. 

Ücretsiz profesyonel iş arama teknikleri eğitimi

Hiç yorum yok

23 Ekim 2023

Association of British Turkish Professionals, 26 Ekim, Perşembe akşamı Regent’s Üniversitesi’nde profesyonel iş arama teknikleri konusunda ücretsiz eğitim etkinliği gerçekleştiriyor. Eğitim, kariyer koçu ve iş arama uzmanı Elif Tunay tarafından verilecek.

 



 

Temelleri bu yıl atılan ve İngiltere’de bulunan profesyonellerin arasındaki iş birliğini artırmayı amaçlayan Association of British Turkish Professionals (İngiliz Türk Profesyoneller Derneği), 26 Ekim, Perşembe akşamı, Regent’s Park’ta bulunan Regent’s Üniversitesi’nin kampüsünde profesyonel iş arama teknikleri konusunda ücretsiz bir eğitim gerçekleştirecek.

Kariyer koçu ve iş arama uzmanı Elif Tunay tarafından gerçekleştirilecek eğitim 19:00 – 21:00 saatlerinde olmak üzere iki saat sürecek.

Eğitimde, katılımcıların istihdam edilebilirlik becerilerini artırmaya ve kendilerini iş piyasasında daha görünür ve cazip kılmalarına ilişkin bilgilendirme yapılacak. Bu çerçevede toplantı boyunca iyi bir CV nasıl hazırlanır, iş başvurusu sırasında tanıtım mektubu nasıl yazılır konularında uygulamalı eğitimler gerçekleştirilecek.

Eğitimi gerçekleştirecek olan İnsan Kaynakları Uzmanı Elif Tunay iş piyasasında fark yaratacak bir CV ile görünme konusunda şunları söylüyor: “Yıllar boyunca birçok CV'yi ve tanıtım mektubunu inceleyip birçok insanla röportaj yaptıktan sonra gördüklerim gerçekten üzücüydü! Birçok insan yeteneğe olmasına rağmen bunu nasıl ifade edeceğini ve pazarlayacağını bilemez durumda.”

Association of British Turkish Professionals’ın ücretsiz olarak düzenleyeceği bu eğitim iş arayanlara veya işinden memnun olmayanlara fark edilme şanslarını artırmak için bir fırsat sunuyor.

Eğitime ücretsiz kayıt yaptırmak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:


https://www.abtp.org.uk/event-details-registration/boost-up-your-job-hunting-skills-cv-cover-letter-linkedin-profile-1

 

Tarih:            26 Ekim 2023, Perşembe

Saat:            19:00 – 21:00

Yer:              Regent’s University, Herringham Hall,

Adres:          Inner Cir, London NW1 4NS, UK

Ekonomik kriz dolandırıcılık riskini artırıyor

Hiç yorum yok

22 Aralık 2022

Bankalar, yükselen yaşam maliyetleriyle başa çıkmak için para kazanmaya ve tasarruf etmeye çalışan genç profesyonelleri, dolandırıcılar konusunda daha dikkatli olmaya çağırdı.  

 


                                                                                          

 

Ekonomik koşullar zorlaştıkça dolandırıcılık vakaları da artıyor. Bunda dolandırıcıların kolay yoldan para kazanmak isteyen kişileri tuzaklarına düşürmelerinin önemli bir payı bulunuyor. Son yıllarda ise bu tür dolandırıcılık faaliyetleri çoğunlukla online ya da telefon üzerinden gerçekleştiriliyor.

Denetimden uzak olan sosyal medya mecralarında kolay para kazanıldığına ilişkin çarpıcı reklamlar ve ilanlar birçok kişinin kandırılmasına yol açıyor. Bankacılık grubu UK Finance'in paylaştığı verilere göre, bu yılın ilk yarısında dolandırıcılık nedeniyle 609.8 milyon £ kaybedildi.  

UK Finance'e göre, dolandırıcıların asıl hedefinde gençler var; çünkü gençler, artan yaşam maliyetlerini gidermek konusunda daha çaresiz durumdalar. Dolandırıcılık şebekeleri önce gençleri sosyal medya üzerinden hızlı ve yüksek getiri sağlayan yatırımlar bulunduğuna ikna ediyorlar, ardından da özel sayfalara yönlendiriyorlar. Bu sayfalarda kurbanların banka hesap bilgilerine ulaşılıyor veya buradan kazanç elde edeceğini düşünen kişiler para transferini gönüllü olarak kendileri gerçekleştiriyor.

UK Finance tarafından yapılan bir ankette, 18 ila 34 yaş arasındakilerin üçte birinden fazlası (% 34), bir yatırım fırsatı veya kredi sunan birine cevap vereceklerini, % 30'u da kişisel veya finansal bilgilerini verebileceklerini söylüyor.

İngiltere Finansı Ekonomik Suçlar Genel Müdürü Katy Worobec, insanların mali konulardaki endişelerini istismar eden dolandırıcılar konusunda uyararak "Yaşam maliyetindeki artış endişe verici ve stresli olabilir. Herkesi bu konuda farkındalık oluşturan ‘Take Five’ kampanyasına katılmaya teşvik ediyoruz. Aldığınız mesajlara veya çağrılara karşı her zaman dikkatli olun ve kişisel veya finansal bilgilerinizi paylaşmadan önce bir kere daha düşünün. Spam e-postalardaki veya kısa mesajlardaki bağlantılara tıklamaktan kaçının” ifadelerini kullandı.

 

Take Five kampanyası hakkında bilgi sahibi olmak için: https://www.takefive-stopfraud.org.uk/

 

 

Wetherspoon 32 pub’ını satılığa çıkardı

Hiç yorum yok

10 Ekim 2022

Ucuz yiyecek ve içki servisiyle tanınan pub zinciri Wetherspoon, İngiltere genelindeki 32 işletmesini satılığa çıkardı. Bu publardan 10 tanesi Londra’da bulunuyor.

                                                             


         



Wetherspoon denince akla ucuz yemek ve içki servis edilen, restore edilmiş geniş, eski tarihi mekânlar geliyor. 1979 yılında Tim Martin tarafından kurulan ve merkezi Watford’ta bulunan Birleşik Krallık ve İrlanda'da 300 civarında işletmeye sahip olan ünlü pub zinciri Wetherspoon, ticari nedenlerle 32 pub’ını satılığa çıkardığını duyurdu. Bu publardan 10 tanesi Londra’da bulunuyor.

Bizim toplum üyeleri tarafından özellikle yaşlıların çokça tercih etmesi nedeniyle “Fakirhane”, “Dişsizler”, “Son Nefes” gibi mizahi yakıştırmalarla anılan Wetherspoon pubları, geniş iç mekânları ve uygun fiyatlı menüleri nedeniyle toplumun her kesiminden ilgi görüyor.

Wetherspoon’un sürpriz bir kararla satılığa çıkardığını duyurduğu publar arasında Islington’daki “Angel”, Palmers Green’deki “Alfred Herring” ve Turnpike Lane’deki “The Toll Gate” de yer alıyor. Wetherspoon sözcüsü Eddie Gershon konuya ilişkin olarak "Bu ticari bir karardır. Barlar satılana kadar Wetherspoon outletleri olarak çalışmaya devam edeceklerdir" ifadelerini kullandı.

2005’te İngiltere pub endüstrisinde en etkili beşinci kişi seçilen, Wetherspoon pub ve otel zincirinin kurucusu Tim Martin, 2016’da İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması için yapılan Brexit oylamasında aktif olarak rol oynamış, ayrılma kampanyası için 200.000 £ bağışta bulunmuştu. 

Londra’da kira fiyatlarındaki artış evsizlerin sayısını artırabilir

Hiç yorum yok

28 Eylül 2022

 Londra partiler arası belediye meclis grubu, artan yaşam maliyetleri ve kira fiyatları nedeniyle önümüzdeki aylarda evsizlerin sayısının artabileceği uyarısında bulundu.  

                                                               


                      
 

Özellikle son iki yıldır etkisini hissettiren ekonomik kriz nedeniyle alım gücü düşen dar gelirliler yaşamsal ve barınma giderlerini karşılamakta zorluk çekiyorlar.

Londra partiler arası belediye grubu yaptığı analizde, kiralık özel mülklerin yüzde 10'undan azının, konut maliyetlerini karşılamak için refah desteğine bağımlı olan Londralılar için uygun olduğunu buldu. Artan yaşam maliyetleri nedeniyle Londra’da yaşayan 125.000 düşük gelirli hane halkı, aldıkları sosyal yardımlar kira giderlerini karşılayamadığı için evsizlik riskiyle karşı karşıya.

Londra partiler arası belediye grubu konut şefi Darren Rodwell konuya ilişkin olarak: “Eğer acil önlem alınmazsa, kiralarını karşılayamayan ve evsiz kalan düşük gelirli hanelerin sayısının artmasından endişe duyuyoruz. Bu durum Londralılar için yıkıcı sonuçlara yol açabilir” diyor.

Özel mülkte kirada oturan hane halkları, eğer gerekli koşulları sağlayabiliyorlarsa konut masraflarının bir kısmını Yerel Konut Yardımı veya Universal Credit ödemelerinden karşılayabiliyorlar. Rekor kıran enflasyon ve enerji fiyatlarındaki artışin dar gelirli aileleri çaresiz bırakması üzerine hükümet Yerel Konut Yardımı (LHA) oranlarını artırmaya çağırılıyor.

Hükümetin, 2016'dan itibaren konut yardımı oranlarını dört yıllığına dondurması Londra’da uygun fiyatla oturulabilecek mülk miktarını ciddi şekilde kısıtladı. Daha sonra bu aran 2020’de yükseltilmiş olsa da artan kira fiyatlarının altında kaldı. Bunun en önemli sebeplerinden biri de kentte yaşanan konut sıkıntısı.

Hükümet yetkilileri ise konut yardımlarının pandemi döneminde enflasyonun üstende artış gösterdiğini, yıl boyunca ortalama 600 £ olmak üzere bir milyonun üzerinde haneye konut yardımı verildiğini belirtiyorlar.

 

Ekonomik kriz nakit para kullanımını artırdı

Hiç yorum yok

27 Eylül 2022

 The Post Office tarafından yapılan yeni araştırmaya göre, insanlar yaşam maliyetleri arttıkça harcamalarını daha sıkı kontrol altında tutmak için nakit para harcamayı tercih ediyorlar.

 



                                                                                                   

 

İngiltere’de mal ve hizmet fiyatlarının son 40 yılın en yüksek seviyelerine ulaşması kişilerin para harcama alışkanlıklarını da değiştirdi. Son zamanlarda çoğu kişi harcamalarında kart kullanmaktansa nakit kullanmayı tercih ediyor.

İngiltere’de Postanelerde, temmuz ayında 801 milyon sterlinlik kişisel nakit çekme işlemi gerçekleştirildi. Böylece nakit çekme işlemi bir yıl öncesine göre % 20'den fazla artış gösterdi.

“Bu kesinlikle yaşam maliyeti krizinden kaynaklanıyor” diyen Cash Action Group Başkanı Natalie Ceeney bu durumun, insanların yükselen fiyatlarla boğuşurken "kelimenin tam anlamıyla kuruşları saydığını" gösterdiğini söyledi. Natalie Ceeney bunu ekonomik kriz dönemlerinde insanların daha ihtiyatlı olmasına bağlıyor. "İnsanlar nakit parayı yaşam maliyetleri için bölüştürecekler; ‘faturalar için sahip olduğum şey bu, yemek için sahip olduğum şey bu ve geriye kalan şey bu' diyecekler."

Ceeney, BBC'ye verdiği demeçte, artan yaşam maliyetleri göz önüne alındığında, nakit kullanımının neden arttığını anlamanın kolay olduğunu söyledi. "Nakit kullanımı on yıldan fazla bir süredir düşüşteydi, özellikle pandemi bunu hızlandırdı, ancak şimdi nakit kullanımının geri dönmesine şahitlik ediyoruz. Bu kesinlikle yaşam maliyeti krizi yüzünden" dedi.

"Kısacası nakit kullanmak insanların bütçelerini daha kolay yapmalarına yardımcı oluyor, çünkü bu kelimenin tam anlamıyla kuruşları sayabileceğiniz anlamına geliyor. Hepimiz biliyoruz ki, bir kartla ödeme yaparsanız, sahip olmadığınız parayı harcar ve bunun sonuçlarıyla daha sonra karşılaşırsınız. Oysa hafta boyunca harcayabileceğiniz sadece 30 sterlininiz varsa, bunu banknotlarda ve madeni paralarda tutmak, bütçeyi yani ne kadar harcadığınızı kontrol etmenin en etkili yoludur."

Postanelerde son kez Aralık 2021’de Christmas tatili nedeniyle bu denli bir nakit hareketi olmuştu. Yetkililer temmuz ayındaki bu hareketliliğin diğer bir nedeni olarak da tatile gidenleri gösteriyor. Yapılan araştırmalar bu yıl İngiltere'de tatile gitmeyi planlayan İngilizlerin % 71'inin tatile giderken yanlarında nakit para götürmeyi tercih ettiklerini gösteriyor.

Nakit paranın halen geçerliğini koruyor olmasının bir başka nedeni ise nüfusun yaşlı kesiminin online bankacılık işlemlerine ve dijital bankacılık platformlarına erişimlerinin olmaması. Bu yüzden milyonlarca insan halen harcamalarını nakit parayla yapmaya devam ediyor.

 

 kaynak: bbc

İngiltere’de ev fiyatlarındaki ortalama artıştan en az Londra etkilendi

Hiç yorum yok

15 Temmuz 2022

 İngiltere’de ev fiyatları Ocak 2022’de, Aralık 2021’e göre % 9.4 oranında arttı. East Midlands, % 11,6 ile konut fiyatlarının en çok yükseldiği bölge olurken, en düşük büyüme % 2.2 artışla Londra’da gerçekleşti. Bunun en önemli nedeni ise yüksek konut harcamaları nedeniyle beyaz yakalıların bir kısmının Londra'yı terk ediyor olması. 

 



UK House Price Index’e göre Ocak 2022’de İngiltere’deki bir evin ortalama fiyatı 291.560 £ olarak belirlenirken, £ 1.4 milyon ile ev fiyatlarının en yüksek olduğu yerleşim yerleri Kensington & Chealsea oldu. Burnley ise £ 110.000 ile ev fiyatlarının en düşük gerçekleştiği yerleşim yeri. Londra’da en ucuz evlerin bulunduğu ilçe ise ortalama 346.000 £ ile Barking & Dagenham.

Kuzey Londra’daki ilçelere baktığımızda, bir önceki yıla göre Haringey’de konut fiyatları % 1 oranında düştüğünü görüyoruz. Ev fiyatlarındaki artış Enfield’ta % 2.6, Hackney’de % 8,9 iken Kuzey Londra’daki en büyük artışın yaşandığı ilçe ise % 13.4 ile Islington oldu. 2021'de bir evin 25,9 milyon sterline satıldığı Camden'de, bir önceki yıl 799.565 sterlin olan ortalama ev fiyatı Ocak ayında 852.153 sterline yükseldi.

Bu verilere göre İngiltere’de tam zamanlı olarak çalışan birinin ev satın almak için yıllık gelirlerinin 12 katından fazlasını harcaması gerekiyor. Yirmi yıl önce ise tam zamanlı çalışan birinin ev alması için yıllık gelirinin 6.6 katını harcaması yeterli oluyordu. Bu da İngiltere’de ev fiyatlarının ücretlerden daha fazla arttığını gösteriyor.

Londra dışındaki ev ve kira ücretlerinin görece olarak daha fazla artıyor olmasının en önemli nedeni ise Londra'dan diğer kentlere doğru yaşanan iç göç hareketleri... Özellikle pandemi sonrasında online çalışma imkanlarının artmasıyla çalışmak için ofislerine gitmek zorunda olmayan bir kesim, konut harcamalarını azaltmak için Londra dışında yaşamayı tercih etti. Bu durum da Londra dışındaki emlak piyasasını etkiledi. 

Kaynak: https://www.gov.uk/government/statistics/uk-house-price-index-for-january-2022/uk-house-price-index-england-january-2022

Türk ve İngiliz turizmciler; "Imagine Türkiye" ile British Museum’da buluşacak

Hiç yorum yok

04 Nisan 2022

İngiltere’de 19-20 Nisan’da yapılacak olan  "Imagine Türkiye" turizm etkinliğinde, Türk ve İngiliz turizm acenteleri, sağlık ve MICE firmaları bir araya gelecek.

 


Türk ve İngiliz turizm ve sağlık turizmi profesyonelleri, Türkiye'nin önde gelen pazarlarından biri olan İngiltere'de buluşuyor. Imagine Türkiye (Seyahat & Medikal Konferans & B2B Toplantıları) etkinliği 19-20 Nisan 2022 tarihlerinde; dünyanın en prestijli müzeleri içinde yer alan The British Museum’da ve DoubleTree by Hilton Hotel London West End’de gerçekleştirilecek.

İki gün sürecek etkinlikte; Britanya’nın turizm ve sağlık sektöründeki kuruluşlarının temsilcileri, Türkiye’den katılım gösterecek konaklama firmaları, turizm acenteleri, seyahat kuruluşları ve sağlık acentelerinin temsilcileriyle bir araya gelecek.

SAĞLIK TURİZMİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR BULUŞMA

Türkiye turizminin en önemli pazarlardan biri olan İngiltere'de gerçekleştirilecek olan etkinlik; pandemiden sonra yapılan önemli etkinlikler arasında yer alıyor. İngiltere'nin Ulusal Sağlık Servisi (NHS) verilerine göre, hastanelerde tedavi için sıra bekleyen kişi sayısı Ocak 2022’de ilk kez 6 milyona ulaştı. Sağlık altyapısı gelişmiş ve 4 saat gibi kısa sürede gidilebilen bir mesafede olan Türkiye bu noktada öne çıkan ülkeler arasında yer alıyor. Pandemi nedeniyle yükü iyice artan NHS’nin bu bekleme listelerini uzun yıllar eritemeyeceği kaydediliyor. Bu nedenle önemli sayıdaki hastanın tedavisinin Türkiye’de yapılması gündemde. Turizm sektörünün yanı sıra medikal turizm yapan sağlık kuruluşlarının da Imagine Türkiye etkinliğinde yer alması büyük önem arz ediyor.




İNGİLTERE PAZARINDA FARKLI BİR KAPI AÇILACAK

Imagine Türkiye; Türkiye’nin İngiltere pazarından daha fazla pay almasını amaçlıyor. Bu çerçevede etkinlik boyunca, konuşmacıların yer alacağı paneller ve B2B buluşmaları gerçekleştirilecek. Etkinlik Türk ve İngiliz turizmcilerin buluşturduğu gibi önemli işbirliklerine de imkan sağlayacak. Konu hakkında açıklamalarda bulunan Imagine Türkiye Koordinatörü Yalçın Avcı, Türkiye’nin İngiltere pazarında daha etkin olması gerektiğini belirterek, “Etkinliğimiz ile İngiltere pazarına farklı bir kapı açacağız” dedi.

İngiltere pazarının Türk turizmi için çok önemli bir potansiyel oluşturduğunu söyleyen Yalçın Avcı, “Böylesi önemli bir pazarda daha etkin olmamız gerekiyor. Çünkü İngiltere’de, World Travel Market dışında ciddi bir buluşma platformu yok. Türk turizmcilerimizin İngiliz meslektaşları ile daha fazla bir araya gelmesi ve işbirliği yapması gerekiyor. Dünyanın en önemli müzelerinden biri olan The British Museum’da gerçekleştireceğimiz Imagine Türkiye ile İngiltere ve Türkiye arasındaki turizm işbirliğine katkı sağlamak için yola çıktık. Hedefimiz Türkiye ile İngiltere arasındaki turizm hareketliliğine katkı sağlamaktır” dedi.

GELEN TURİST SAYISINI VE NİTELİĞİNİ DAHA DA ARTIRMALIYIZ

Imagine Türkiye Direktörü A.Haluk Özsevim de İngiltere’nin Türkiye için çok önemli bir pazar olduğunu hatırlatarak şöyle konuştu: “Bu bölgeden önemli sayıda turist ağırlıyoruz. Gelen turist sayısını ve niteliğini  daha da artırmalıyız. Bu noktada bakanlığımız  İngiltere’de önemli  tanıtım ve işbirliği çalışmaları yapıyor. Biz de etkinliğimiz ile Türkiye’nin İngiltere’deki tanıtım çalışmalarına katkı sağlamak istiyoruz. British Museum gibi tüm dünyanın bildiği bir yerde bu etkinliği yapmak Türkiye’nin imajına katkı sağlayacaktır. Önemli bir hedef için yola çıktık. 19-20 Nisan 2022 tarihinde gerçekleştireceğimiz etkinliğimize Türkiye’den önemli turizm markaları yer alacak.”

 

ETKİNLİK TAKVİMİ

Program 19 Nisan 2022

Mekân The British Museum

10:15 – 10:30 Açılış Konuşmaları

10:40 – 11:20 1.Panel - Dünya Turizminin Geleceği -

Türkiye- İngiltere Turizminde Son Durum

11:20 - 11:35 Kahve Arası

11:45 - 12:25 2.Panel - Dünya Turizminde Son Trendler ve

Sağlık Turizminin Geleceği

12:30 – 13:00 Yemek Arası

Mekân: DoubleTree by Hilton Hotel London-West End

13:45 - 17:00 B2B Network

20:00 - Gala Gecesi

 

Program / 20 Nisan 2022

Mekan: DoubleTree by Hilton Hotel London-West End

10:00 - 12:30 B2B Görüşmeler

12:30 - 13:30 Yemek - Serbest Zaman

13:45 - 17:00 B2B Network

Güncel program için  www.imagineturkiye.co.uk web sitesini ziyaret edebilirsiniz

 

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan