mülteci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mülteci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Avrupa'ya düzensiz göç yüzde 30 azaldı ama?!

Hiç yorum yok

16 Nisan 2025

 Avrupa Birliği (AB) sınırlarına yönelik düzensiz göç geçişleri, 2025 yılının ilk üç ayında geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 30 azaldı. Ancak bu düşüş, insan hakları örgütleri tarafından AB’nin Libya ve Tunus gibi ülkelerdeki hak ihlallerine göz yumarak uyguladığı caydırıcı politikaların bir sonucu olarak yorumlanıyor. AB, benzer bir politikayı Afgan ve Suriyeli göçmenleri ülkede tutmak kaydıyla  iktidarın otoriterleşmesine göz yumarak Türkiye  için de uyguluyor.  

 


Veriler Ne Gösteriyor?
AB sınır koruma ajansı Frontex’in açıklamasına göre, düzensiz göçmen akımlarında en belirgin düşüş (yüzde 64) Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya güzergâhında kaydedildi. İngiltere’ye geçişlerde ise yalnızca yüzde 4’lük bir azalma görüldü.

İnsan Hakları Gözlemevi’nden (HRW) Judith Sunderland, 2024’teki yüzde 38’lik düşüşle devam eden bu eğilimin, “AB’nin sınırları kapatma stratejisinin insanları daha tehlikeli rotalara zorladığını” vurguladı.

İnsani Bedel: Ölümler ve İhlaller Devam Ediyor
Örgütler, azalan sayıların arkasında büyük bir insani maliyet olduğuna dikkat çekiyor. Sunderland, “Bu istatistikler, Akdeniz’de boğulanların, Belarus-Polonya sınırında geri itilenlerin veya çöllerde mahsur kalanların hikâyelerini gizliyor” ifadelerini kullandı. AB’nin Libya ve Tunus’la yaptığı anlaşmalar, işkence, cinsel şiddet ve keyfi gözaltıların belgelendiği kamplarda mültecilerin tutulmasına yol açıyor.

AB’nin ‘İş Birlikleri’ Suçlama Konusu
Avrupa Anayasal ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR), Akdeniz’deki mültecilere yönelik muamele nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne şikâyette bulundu. ECCHR Hukuk Danışmanı Allison West, “Resmi rakamlar azalmış olsa da Libya ve Tunus’taki insanlık dışı koşullar, AB desteğiyle sürüyor” dedi. Batı, AB’nin “korumadan çok kontrolü önceleyen” politikalarının insan hakları ihlallerini kaçınılmaz kıldığını belirtti.

Ölümler Artıyor, Çocuklar Hedefte
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Kuzey Afrika’dan hareket eden teknelerin durdurulmasının geçişleri azalttığını ancak ölümlerin sürdüğünü açıkladı. 2025’in ilk çeyreğinde en az 555 kişi hayatını kaybetti. UNICEF ise son 10 yılda 3.500 çocuğun Akdeniz’de öldüğünü veya kaybolduğunu duyurdu. IOM, “Düzensiz göç yerine güvenli kanallar oluşturulmalı” çağrısı yaptı.

Sonuç: İstatistikler Gerçeği Yansıtmıyor
Uzmanlar, AB’nin göçü durdurmak için insan hakları ihlallerine ortak olmasını kınarken, rakamların gerçeği tam olarak yansıtmadığını vurguluyor: Daha az “resmi” varış, daha çok gizlenen acı anlamına geliyor.

 

Kaynak: The Guardian

 

Mültecilik: suç işledikçe görünür, ezildikçe görünmez olmak

Hiç yorum yok

20 Haziran 2024

Heykel: Bruno Catalano


Tuncay Bilecen, tuncaybilecen@gmail.com

Bugün 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü…

Birleşmiş Milletler (BM) rakamlarına göre, 2020'nin sonu itibariyle dünyada 82,4 milyon mülteci veya sığınmacı bulunuyor. BM, mültecilği: "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi" şeklinde tanımlıyor.

Genel kullanımda “göçmen”, “sığınmacı”, “mülteci” kavramlarının karıştırıldığı ve zaman zaman birbirlerinin yerine kullanıldığı görülse de mültecilikte “zorunlu bir göç” olgusunun bulunduğunu ve “mülteciliğin” aynı zamanda hukuksal bir statü olduğunu belirtelim.

ASAYİŞ VE SOSYAL DÜZENE TEHDİT

Güvenlikçi politikaların, temel insan hakları ve hukuk devletinin önüne geçtiği günümüzde mültecilik ve mülteciler bir hukuksal statü olarak değil asayiş ve sosyal düzene bir tehdit olarak algılanıyor.

11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından yaygınlaşan güvenlikçi söylem, kapitalizmin yapısal ve döngüsel krizleri derinleştikçe hedef tahtasına en kırılgan ve kolay hedef olan göçmenleri koydu. Sağ popülizmin söylem dünyasında bereketli bir malzeme teşkil eden göçmenler artık her türlü fenalığın, bozulmanın, kötülüğün müsebbibi idi.

-       Ekonomi kötüye gidiyor?

-  Çünkü çok göçmen geldi, tüm yardımları alıyorlar. Bütçeni çoğu bedavadan geçinen göçmenlere gidiyor.

 

- Asayiş bozuldu, sosyal sorunlar var.

- Çünkü çok göçmen geldi. Toplumun yapısını, kimyasını bozdular. O yüzden ahlakımız da bozuluyor.

 

- İşsizlik artıyor.

- Çünkü çok göçmen geldi. Ucuza çalıştıkları için elimizdeki işleri de aldılar.

İNSAN-ALTI BİR KATEGORİ

Sağ popülist siyaset bu bereketli malzemeyi tepe tepe kullandıkça ekonomik kriz nedeniyle eski konforunu yitiren, güvencesizleşen ve gelir kaybına uğrayan kesimler için çok kullanışlı bir nefret objesi ortaya çıktı: göçmenler… 

British jobs for British workers” sloganının gölgesinde gerçekleştirilen Brexit referandumundan Fransa’dan, İsveç’e, İtalya’dan Almanya’da ırkçı partilerin tırmanışına kadar Batı dünyasında göçmenlerin söylem düzeyinde bir nefret objesi olarak kullanım alanının yaygınlaştığını görüyoruz. Burada “obje” özne olamamış, özne dahi kabul edilmeyen, edilgen, eğreti bir varoluşu sembolize ediyor. İrfan Aktan’ın gerçekleştirdiği söyleşide Tanıl Bora bu durumu şu şekilde ifade ediyor: Göçmenler insan-altı bir kategori gibi görülüyorlar. Kayıt dışı ve insan dışılar, kağıtsızlar, statüsüzler; bir ‘fazla’ veya ‘artık’ nüfus teşkil ediyorlar; onlara her şey yapılabilir. Bir yandan da müthiş bir tehdit kaynağı sayıldıkları için, üzerlerinde tepinilebilecek bir yığın olarak görülüyorlar. Kendilerini ‘yerli’ kabul eden, hasbelkader bir memlekette yerleşik olan insanların tehdit algılarına hitap etmeye çok elverişliler.”

"BEN GÖÇMENLERE KARŞI DEĞİLİM AMA BU KADARI DA FAZLA!"

Elbette göçmen, mülteci karşıtlığı ve düşmanlığını sadece sağ popülist siyasete mal edemeyiz. Dolaşıma girdikçe çoğalan ve yaygınlaşan bu söylemlerin her kesimden birçok alıcısı bulunuyor. Bu konudaki neşriyat arttıkça nefret kervanına katılanların sayısı da artıyor. “Ben göçmenlere karşı değilim ama bu kadarı da fazla!” diye başlayan yakınmalar, göçmenlere “artık” negatif ayrımcılık uygulanması gerektiğini hatırlatan tehditkâr cümlelerle bitiyor: “Hepsini göndereceksin geldiği yere!” Bu yönüyle mültecilik makul ve makbul vatandaşlığa da bir tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla aynı suçu makbul vatandaşın işlemesiyle zaten potansiyel tehlike olan mültecinin işlemesi farklı yorumlara yol açıyor. Temel insan haklarına, hukukun en temel prensiplerinden biri olan suçta ve cezada yasallık ilkesine aykırılık teşkil etse de bunu savunan kişiler güvenlikçi bahanelerin arkasına kolayca sığınabiliyor.

SUÇ İŞLEDİKÇE GÖRÜNÜR, EZİLDİKÇE GÖRÜNMEZ OLMAK

Günden güne yayılan mülteci karşıtlığının ilginç bir boyutu da tekil örneklerle yapılan genellemelerin meselenin özünün kaçırılmasına yol açması… Bu sayede göçmenler şeytanlaştırılırken; ülkenin olmayan sınır politikası, olmayan göçmen politikası ve olmayan entegrasyon politikası tartışma konusu bile edilmiyor. Ezcümle, kamusal alanda göçmen tartışmaları meseleyi ortaya çıkaran nedenlerle değil, bu nedenlerin yol açtığı kriminal tekil örnekler üzerinden yapılıyor. Böylece sınıfsal piramidin en altında yer alan; güvencesiz, kayıtsız, kağıtsız, ucuz işgücü olan göçmenlerin sınıfsal konumları da kendileri gibi görünmez hale geliyor. Ne yazık ki milyonlarca yoksul göçmen ancak suç işlediklerinde görünür oluyorlar.  

Yazıyı, Kemal Siyahhan’ın mülteci kitabından, bir Afgan mülteci olan Abdülmelik’in sözleriyle bitirelim: “Dünyanın neresine giderseniz gidin iyi koşullar bulsanız bile en az beş on sene çekersiniz, koşullar kötü giderse inanın köle olmak mülteci olmaktan çok daha iyidir çocuklar.”

 

Sınırların ve pasaportların olmadığı bir dünya özlemiyle… 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan