Sigmund Freud'a göre, insanlık tarihinin üç büyük "narsisistik yaralanma"sı vardır. Bu, insanın “kendini evrenin merkezine” koyma eğilimini sarsan üç önemli keşiftir.
Ramazan Yaylali
Nikola Kopernik
(Copernicus): 16.
yüzyılda Güneş merkezli evren modelini savunarak, Dünya'nın evrenin merkezi
olmadığını gösterdi. Bu, insanın kozmik önemini sorgulattı – “biz özel bir
konumda değiliz, sadece bir gezegenin üzerindeki varlıklarız.”
Charles Darwin: 19. yüzyılda evrim teorisiyle,
insanın ayrıcalıklı bir yaratılış olmadığını, diğer canlılarla ortak
kökenlerden geldiğini ve doğal seçilim yoluyla evrildiğini ortaya koydu. Bu,
“insanın "Tanrı'nın suretinde yaratılmış" özel bir varlık olduğu
inancını yıktı.
Sigmund Freud: Kendisi üçüncü darbeyi
psikoanalizle vurduğunu söyler. Bilinçdışının varlığını vurgulayarak, insanın
davranışlarının büyük ölçüde rasyonel olmayan, bastırılmış dürtülerden
etkilendiğini gösterdi. Bu, “insanın kendi zihninin efendisi” olduğu
yanılsamasını paramparça etti.
Freud'a göre, bu üç
düşünür insanın egosunu adım adım parçaladı ve bizi daha alçakgönüllü bir
konuma indirdi. Freud bu fikri "Psikanalize Giriş Dersleri" (A
General Introduction to Psychoanalysis) adlı eserinde, 1915-1917 yılları
arasında verdiği derslerde anlattı. İşte o derslerden birindeki detaylı görüşü:[1].
"İnsanlık,
tarih boyunca bilimin elinden, saf kendinden memnunluğuna karşı iki büyük
hakarete katlanmak zorunda kaldı. İlki, dünyanın evrenin merkezi
olmadığını, inanılmaz büyüklükteki bir evren sisteminde sadece küçük bir nokta
olduğunu anlamaktı. Bu fikir, aklımızda Kopernik'le bağdaştırılır, ama
İskenderiye öğretileri de buna benzer şeyler söylüyordu.İkincisi,
biyoloji araştırmalarının insanı özel yaratılmış olma ayrıcalığından yoksun
bırakıp onu hayvan dünyasından gelen bir varlık olarak düşürmesiydi. Bu,
insanda silinemez bir hayvan doğası olduğunu ima ediyordu. Bu değişim, kendi
zamanımızda Charles Darwin, Wallace ve öncülerinin teşvikiyle, çağdaşlarının en
sert karşı çıkmalarına rağmen gerçekleşti.Ama insanın kendini büyük görme
isteği, şimdi günümüz psikoloji araştırmalarının üçüncü ve en acı
darbesini yiyor. Bu araştırmalar, her birimizin "ben"ine, kendi
zihninin efendisi olmadığını gösteriyor; zihinde bilinçdışında olanlar hakkında
sadece küçük bilgi parçalarıyla yetinmek zorunda kalıyoruz…"[2]
Peki, günümüze
gelirsek, dördüncü darbe olarak Yapay Zekâ teknolojisini ekleyebilir miyiz?
Sıradan bir birey olarak, Yapay Zekâ'nın getirdiği ve getireceği yeniliklere
bakınca, kendimce bu soruya cevabım evet olacak. Elbette Yapay Zekâ uzmanları
bu konuda daha derin analizler yapıyorlardır. Ama sıradan bir birey olarak, son
yıllarda Yapay Zekâ hakkında uzman bilim insanlarından duyduğum korkutucu
gerçekler, aklıma Freud'un üç darbesinden sonra dördüncüsünün geldiğini
getiriyor. Korkarım ki Yapay Zekâ hayatımıza girdikçe, insanın "kendini
merkeze koyma" eğilimi diğer üç darbeden daha sert ve sarsıcı olacak. Bu
ontolojik kriz ya da tokat, diğer darbelerden daha belirgin olacağı çok belli.
Endüstrileşme ile birlikte kendini yaptığı ve ürettiği işlerle tamamlayan, daha
doğrusu benliğini bu kimlikler (kariyer, başarı gibi) üzerinden inşa eden
post-kapitalist özne, yapay zekâ ile birlikte bu statüsünü kaybedeceği şimdiden
belli olan bu kriz karşısında kendini ya da benliğini neyin üzerine ve nasıl
tekrar inşa edecek? Kanımca bu soru, hepimizi gelecekte çok meşgul edecek bir
sorun haline gelecek.
[1]
Freud, S. (1955). A Difficulty in the Path of Psycho-Analysis. In the
Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud,
(1917-1919): “An Infantile Neurosis” and Other Works (Vol. XVII, pp. 135-144).
London: The Hogarth Press and The Institute of Psycho-Analysis.
[2]
https://www.scientificamerican.com/blog/cross-check/copernicus-darwin-and-freud-a-tale-of-science-and-narcissism/




