Fieldseat /Organic meyhane günleri devam ediyor: Yılın son meyhane buluşması 29 Aralık Cuma günü

Hiç yorum yok

27 Aralık 2023

Kuzey Londra’da, Tottenham bölgesinde faaliyet gösteren Fieldseat / Kit@pEvi Kafe'de meyhane günleri devam ediyor.  Fieldseat Organik Meyhane konseptiyle hizmet veren mekân, konuklarına masada rakının eksik olmadığı dost meclisleri vadediyor.





Dünyanın sayılı şehirlerinden biri olan Londra lezzet durakları bakımından da şanslı bir şehir. Londra’da dünyanın dilediğiniz mutfağına rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Anadolu mutfağı bunlardan biri… Son yıllarda Türkiye’den artarak devam eden göçlerle birlikte Londra’da geleneksel meyhane deneyimini yeni lezzetlerle buluşturacak mekânlara duyulan ihtiyaç da arttı. İşte Fieldseat Organik Meyhane bunlardan biri. 

İşletme yöneticisi İrfan Şahin, yılın son buluşmasına ilişkin şunları söylüyor: 

“Nasıl başlarsa öyle biter” derler…Ama biz nasıl biterse öyle başlasın diye 29 Aralık Cuma günü Udi @leventgbrz’üzün müzikleriyle yılın son meyhanesinde eğlenelim diyoruz…Organic Meyhane,artık her gün Meyhane menüsüyle hizmetinizde efem…
Yer ayırtmak ve ayrıntılı bilgi için lütfen WhatsApp üzerinden bizimle iletişime geçin: 07946376776. Sizi ağırlamaktan büyük mutluluk duyacağız."

🍻🥃🥂



Peki nasıl?

Bunun cevabını da yine İrfan Şahin veriyor: “Masalarda bağırmadan konuşabilmek, arka fonda herkesin birbirini duyabileceği tatlı bir müzik ve gönlünüz ne arzu ederse; rakı veya şarap… Rakının yanına dilerseniz Anadolu lezzetlerini katık edesiniz dilerseniz yeni bir deneyimlere açığım deyip dünyanın başka bir lezzetini de katabilirsiniz. Yeter ki dost meclisinde hoşça vakit geçirelim.”

Fieldseat Organic Meyhane’deki bir sonraki buluşma 29 Aralık Cuma günü, saat 19:00-22:30 arasında gerçekleşecek. Yerler sınırlı olduğu için şimdiden rezervasyon yaptırsanız iyi olur.


Fieldseat Organic Meyhane'de fiks menü konsepti geçerli değil, herkes yediğinin içtiğinin parasını ödüyor.  

Yer ayırmak ve ayrıntılı bilgi için WhatsApp’ta: 07946376776 iletişim kurabilirsiniz…

 

Fieldseat / Kit@pEvi Cafe

665 High Road - Tottenham N17 8AD London

+44 20 8808 2525

http://www.fieldseat.co.uk/











Fransa’da tartışmalı göç yasası parlamentodan geçti

Hiç yorum yok

20 Aralık 2023

Fransa parlamentosu, aylarca süren siyasi çekişmelerin ardından Fransa'nın göç politikasını sertleştiren yasayı kabul etti.

 


 

Güçlenen aşırı sağ, Avrupa’nın her yerinde gıdasını göçmen karşıtlığından alıyor. Gündem ne olursa olsun; ekonomik kriz, siyasal istikrarsızlık, sosyal sorunlar fatura hemen kolayca göçmenlere kesiliyor. Hal böyle olunca da göçü zorlaştıran yasalar çeşitli Avrupa ülkelerinin parlamentolarından bir bir geçiyor.

İngiltere’de hükümet geçtiğimiz günlerde sponsor vizesiyle gelenler ve aile birleşimi için yıllık gelir garantisini önümüzdeki bahardan itibaren 38.700 sterline yükseltme kararı almıştı.  

Fransa’da da yeni göçmen yasası hem Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un merkezci Rönesans partisi hem de Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi tarafından desteklendi.

Solcular, değişiklik konusunda Macron'u aşırı sağa taviz vermekle suçlasa da alt meclisteki çoğunluk, iktidar partisinin Le Pen'in desteğine ihtiyaç duyurmuyordu.

Yeni düzenlenmeye göre, göçmenlerin aile üyelerini Fransa'ya getirmeleri ve sosyal yardımlara erişimleri daha da zorlaşacak.

Fransa’da daha önce benzer bir düzenleme aşırı sol ve aşırı sağdan milletvekillerinin birbirine düşmesi nedeniyle başarısız olmuştu.

İnsan hakları grupları ise son düzenlemeyi Fransa'da on yıllardır gündeme gelen en gerici göç yasası olarak kınadı.

Aşırı sağcı Le Pen, değiştirilen tasarıyı memnuniyetle karşıladığını ifade etti. Aynı şekilde Muhafazakârlar da değişiklikleri memnuniyetle karşıladı. Cumhuriyetçi partinin lideri Eric Ciotti, “Bu bizim tasarımız” dedi ve tasarıyı “sağlam ve cesur” olarak nitelendirdi.

Solcular ise Macron'u aşırı sağa izin vermekle suçlayarak hayal kırıklıklarını dile getirdiler.

Fransız Komünist Partisi lideri Fabien Roussel, “Doğrudan Le Pen’in göçmen karşıtı söylemlerinden ilham alan bu metinle, cumhuriyet tarihinde ve temel değerlerinde bir değişimle karşı karşıyayız” dedi.

Macron'un merkezci Rönesans partisi, Haziran 2022'de yapılan seçimlerde parlamentodaki çoğunluğunu kaybetti. O zamandan beri, hükümet sık sık parlamentodaki oylamalarda kazanamıyor.

 

Kaynak: BBC

 

 

“Burada kardeşler bile birbiriyle rekabet ediyor”

Hiç yorum yok

19 Aralık 2023

“Burada ilk gözleme dükkânını ben açtım. İşlerim güzeldi. Sonra etraftakiler, ‘bu işte para var. Biz de bu işi yapalım’ dediler. Sağıma soluma benimle aynı işi yapan dükkânlar açıldı. Döner yapan, gözleme yapmaya da başladı."





Tuncay Bilecen

Hikâye malum… İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra büyük yıkıma uğrayan Avrupa ihtiyaç duyduğu emek gücünü eski sömürgelerinden ve yakınındaki ülkelerden karşılamaya karar veriyor. Bu çerçeve de Türkiye de çeşitli Avrupa ülkeleriyle ikili anlaşmalar yaparak bu furyaya dâhil oluyor. Örneğin Federal Almanya ile 31 Ekim 1961 tarihinde anlaşma yapılıyor.  Daha sonra benzer anlaşmalar takip ediyor; 1964’te Avusturya, Hollanda ve Belçika, 1965’te Fransa, 1967’de İsveç ve Avustralya, 1971’de İsviçre, 1973’te Danimarka ve 1981’de Norveç ile ikili anlaşma imzalanıyor. Böylece Türkiye’den Avrupa’ya giderek “misafir işçi” olacakların serüveni başlıyor.


ADA’DAN ADA’YA GÖÇ: KIBRISLI TÜRKLERİN GÖÇÜ


Türkiye ile Birleşik Krallık 1961’de ikili anlaşma imzalamış olmasına rağmen Türkiye’den bu ülkeye düzenli göçler son derece sınırlı kalıyor, bir ada ülkesi olan Britanya’ya Almanya, Hollanda, Fransa örneğinde olduğu kadar yoğun işçi göçü gerçekleşmiyor. Örneğin yapılan akademik çalışmalarda 1980’e kadar ikili anlaşma çerçevesinde Britanya’ya sadece 6 bin kişinin göç ettiği ifade edilmektedir.


Esasen Britanya’ya ilk Türk göçü aralarındaki kolonyal bağ nedeniyle Kıbrıs adasından 1930’lu yıllarda duyulan işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla başlıyor. Britanya’ya yerleşen Kıbrıslı Türkler ilk olarak tekstil, terzilik, küçük girişimcilik gibi alanlarda çalışmaya başlıyorlar.  1960’lı yılların başında Kıbrıs’ta yaşanan karışıklıklar ise göçü adeta teşvik ediyor. İleriki yıllarda ise iki coğrafya arasında oluşan göç koridoru nedeniyle Kıbrıs’tan Britanya’ya göçler devam etmiştir. Bu yüzden Kıbrıslılar, "Londra’da Kıbrıs’tan daha çok Kıbrıs Türk’ü var, KKTC’nin başkenti Londra’dır" diye espri yaparlar kendi aralarında. 


TEKSTİL İLE BAŞLAYAN MACERA


Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmenler Londra’nın kuzey ve doğu ilçelerinde yaşamaktadır. Bunun nedeni, göç ettikleri sırada tekstil sektörünün yoğun olarak bulunduğu yerlere yerleşmiş olmalarıdır. Londra’nın Hackney, Haringey, Enfield, Islington ilçeleri Türkiyeli göçmenlerin en yoğun yaşadıkları ilçelerdir. 


Bir görüşmeci geldiklerinde tekstil sektörünün bu bölgelerde olduğunu şöyle anlatıyor: “Tekstil atölyeleri hep Hackney civarındaydı. Ardından Haringey’e geldi. Derken Enfield’e doğru genişledi. Bu yüzden Türklerin en yoğun yaşadığı yerler burası. Çünkü Hackney tabiri caizse kapışıldı. Bir taraftan da merkezle birleştiği için evlerin fiyatı müthiş arttı. Türkiyeli topluluk da bir taraftan merkeze doğru yayılırken bir taraftan da kuzeye doğru genişliyor. Çünkü kuzeyde daha yapılacak çok iş vardı.”


Daha önce tekstil işiyle uğraşmış başka bir görüşmeci ise o dönemdeki göçmen akınını şöyle anlatıyor: “Benim hikâyemi Hürriyet’e yazsam manşet olurum. 1989’da bir kişiyi getirmek için Maraş Göksun’a gittim. O zaman tekstil atölyem vardı. Türkiyelilere ait üç bine yakın atölyesi vardı Londra’da. Benimkinde seksen - yüz kişi çalışıyordu. Kayseri, Maraş, Adana illerinden günde 500 kişi gelmeye başladı. Oradan Antep, Adıyaman ve Malatya’ya gittim. Benim sayemde binlerce kişiye Avrupa kapısı açıldı. Daha sonra ise bu iş battı.” Bu arada nedense Londra'da "benim sayemde şu kadar kişi geldi buralara" demek pek bir modadır.



GENİŞLEYEN ETNİK EKONOMİ


Almanya’yla başlayan göç hikâyesi zaman içerisinde tüm Avrupa’ya yayılınca Türkiyeli göçmen topluluğu ciddi bir ekonomik güce ulaşıyor. Türkiyeli etnik ekonomi bugün 150 bin girişimciye ulaşmış durumda. Bu rakamın 2025’te 200 bine ulaşması bekleniyor. Birleşik Krallık'a ilk geldikleri yıllarda tekstil sektöründe çalışan Türkiyeli göçmenler zaman içerisinde bu sektörün Londra’yı terk etmesi üzerine burada biriktirdikleri sermaye ile kendi etnik ekonomilerini oluşturuyorlar. Kebapçı, restoran, off licence, cafe shop işletmeciliği en çok yapılan işler arasında yer alıyor. Birleşik Krallık'ta 1975’te 200’den fazla olmayan restoran sayısı 2001’de 15 bine ulaşmış. Sadece kebap sektörünün Britanya ekonomisine yıllık 2.2 milyar poundluk katkı yaptığı tahmin ediliyor. (Dedeoğlu, 2014).


ETNİK EKONOMİ İÇİNDE REKABET


Londra’da yaşayan Türkiyeliler ticaret işini sevmişe benziyor. Ancak bu konuda da çeşitli sıkıntılar yaşanmıyor değil. Örneğin, market işletmeciliğinin ya da kebapçılığın kârlı bir iş olduğunu düşünenlerin bu alanlara hücum etmesi, rekabet ortamının kızışmasına ve pazar payının düşmesine neden oluyor. Bu da ticaret hayatında hızlı çöküşleri beraberinde getiriyor.


Gözleme dükkânı bulunan bir kadın görüşmeci, restoran sayısındaki artışın işlerini olumsuz etkilediğini söylüyor. “Burada ilk gözleme dükkânını ben açtım. İşlerim güzeldi. Sonra etraftakiler, ‘bu işte para var. Biz de bu işi yapalım’ dediler. Sağıma soluma benimle aynı işi yapan dükkânlar açıldı. Döner yapan, gözleme yapmaya da başladı. Oysa ben de döner satabilirim. Niye satmıyorum, çünkü herkes kendi işini yapsın, kendi ekmeğini kazansın diye düşünüyorum.” 


Kürtler ve Türkler arasında ticari rekabet var mı, sorusuna bir restoran işletmecisi, “rekabetin etnik kökenle bir ilişkisi yok” diye karşılık veriyor. “Tersine; burada kardeşler, hemşeriler birbirleriyle rekabet ediyor.” 


“BURADA YAŞAMAK GÜNDEN GÜNE ZORLAŞIYOR”


Eskiden tekstilde, şimdi ise kebapta çalışan bir göçmen Londra’da hayatın günden güne zorlaştığını söylüyordu: “Burada yaşamak günden güne zorlaşıyor. Yardımlar azalıyor. Eskiden haftalığı 200 pounda çalışırdık. Şimdi 350 pound alıyoruz ama hayat daha pahalı.  Sigara 2 pound idi. Şimdi 10 pound. 50-60 pounda haftalık alışverişimizi yapardık. Şimdi iki gün yetmez o para. Eğer belediyeler ev kirasını ödemez ise burada bir göçmen bile kalmaz.”


Türkiyeli topluluğun çocuklarının okul başarısının genel olarak düşük olması da toplumun yaptığı işlere bağlanıyor. Bunun temel nedeni de çalışmaktan çocuklara yeterince zaman ayıramamak ve tabii ki yeterince dil bilmemek. Bir dernekte yöneticilik yapan bir kadın görüşmeci: “Eğitimde Türkiyeliler çok kötü durumda. Bu yıl geçen yıla göre daha geri düşmüşler. Bunun nedeni çocuklara ailelerin yeterli zamanı ayıramaması. Eskiden tekstilde uzun süre çalışılıyordu şimdi ise aile işletmelerinde. Kadınlarda İngilizce bilmeme oranı daha fazla; çünkü onlar evde vakit geçiriyor. Eskiden kadınlar tekstilde çalışırken daha iyi dil öğrenme imkânı buluyorlardı ama artık bu mümkün değil.” Anlayacağınız tekstil sektöründeyken aile bütçesine (yani erkeğe) aktarılan kadın emeği, etnik ekonomiye dâhil olunca “görünmez” hale gelmiş durumda. 


Bütün bu sözünü ettiklerimiz Birleşik Krallık'a birinci göç akınıyla gelenlerin etnik ekonomideki konumlarına ilişkin. Yeni göç akınıyla gelenlerin durumları ve dertleri ise bambaşka.



“Bisikleti gezmek için değil düşünmek için kullanıyorum”

Hiç yorum yok

11 Aralık 2023

Daniel Koronakis bisikletçi bir gezgin. Zorlu parkurlarda ve doğa koşullarında günlerce yolculuk yapmayı ve bu sırada düşünmeyi seviyor. Bu yazıda, İzmitten İrana ve oradan da Ermenistana bisikletiyle giden felsefe mezunu bir bisikletçinin hikâyesini okuyacaksınız.

 

Röportaj Tuncay Bilecen

Dünyaca ünlü fizikçi Albert Einstein görecelilik kuramından söz ederken “bisiklet sürerken düşünmüştüm bunu demiş. Gerçekten de bisiklet bir ulaşım aracı olmasının dışında zihni açan, insanı rahatlatan bir araç. Daniel Koronakis küçük yaşlarda başladığı bisiklet turlarını bir yaşam biçim haline getirmiş. Daniel ile en son çıktığı dört bin kilometrelik İran, Ermenistan turu ve bisiklet tutkusu hakkında konuştuk.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1989 doğumluyum. Annem Makedonyalı Gostivarlı, babam Giritli. Tam bir zıtlık var, biri köy, biri biraz daha sosyete. Ben iki taraflı büyüdüm fakat anne tarafı daha baskın geldi.  Bu yüzden dağda tepede büyüdüm. Üniversiteye kadar Makedonya’da okudum. Benim sayısal yanım biraz zayıf, kendimi felsefeye daha yatkın buldum. Girit Üniversitesi gibi bir imkânım olunca oraya başvurdum. Sınavlarda puanım düşüktü ama mülakatlarda iyiydim. Makedonya çıkışlı olmam benim için avantaj oldu. Severek okudum bölümümü. Sonra da anneannemden dolayı tesadüf eseri İzmite geldim.

Bisiklet sevgisi sende nasıl başladı?

Yine Makedonya’da başladı.  Küçük ölçekli gidiyordum en başta. Bir süre sonra bu günbirlik turlara dönüştü. Sonra haftalık ve aylık turlar peşinden geldi. Bizim orada çok fazla göl vardır; Ohrid gibi. Bu göllerden biri bize 30 kilometre uzaklıkta idi, diğeri 100 kilometre. İlk başta uzak olana gidemezdim, çünkü dönüş mümkün değildi. Bir gün kalman gerekirdi. Bunun için de aile izni gerekirdi. Buna bir süre cesaret edemedim. Daha sonra deli cesaretiyle gittim. Kendimi zorladım. O zaman daha 14 yaşındaydım. Bir buçuk gün kaldım. Zorlu bir yoldu, ekipmanım zayıftı. Öyle başladım. Ondan sonra baktım oluyor, iki günlük turlar yaptım, üç günlük turlar yaptım. Annem de destekledi. Bazı zamanlar annemle birlikte gittim. Zaman zaman onunla da kamp yaptık. Bu üç yıl falan sürdü. Ben bayağı açılmıştım. Arnavutluk tarafları olsun, Sırbistan tarafları olsun, Bosna Hersek’e kadar uzanmıştım. Balkanları üç kez komple gezdim. Orası avucumun içi gibiydi. Makedonya oranın çekirdiği, ortası. O yüzden bütün Balkanları gezdim. O dönemde annem kanser oldu. Vefat etti. Bir süre durdum.



Ailede bisiklet seven başka kişiler var mı?

Başka yoktur. Babam balıkçıdır. Pazarda balık satan değil de, balık getirenlerdir teknelerle. Ailede bisiklet tutkusu yok. Annemde vardı bir tek. Ablam veterinedir. Tenis dışında spor yapmaz.

Yolculuk süresince nerelerde konaklıyorsun?

Çoğu kez dışarıda, çadır da veyahut sadece uyku tulumunda kalmam yetiyor. Bazen benzin istasyonlarında sabahlıyorum, bazen bankta, sahilde. Bazı zamanlar gittiğim ülkedeki şehirlerde bisiklet dernekleri beni misafir ediyor, birlikte seyahat anılarımızı paylaşıyoruz. Ama en iyisi kamp kurmaktır tabi.

Temel ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorsun?

Banyo sorununu mümkün olduğu kadar karşıma çıkan derelerde çözüyorum. Benzin istasyonlarının çeşmelerine hortum takıyorum. Yemek zaten kolay. Günde üç öğün makarna yediğin zaman yetiyor. Yemek olarak makarna, pirinç, çorba gibi şeyler tüketiyorum. Çok fazla su tüketimi oluyor. Normalde günde ortalama iki litre su içersin, bu tur sırasında 4-5 litreyi buluyor.

Yolda bir arıza yaşadığında ne yapıyorsun?

Tamir etmeye çalışıyorum ama onu da bir yere kadar yapabiliyorsun. Kadro problemi yaşadığında örneğin mecburen turun bitiyor. Jantın yamulur onu yaparsın, tekerin patlar onu yaparsın ama çok ekstra durumlar olursa onu yapamazsın. Ben bu işi tur yaparken öğrendim. Sıcağın altında lastik tamir etmeyi öğrendim. Şimdi iki buçuk üç dakikada yaparım mesela. Onlar en basiti, onları yapmadan olmaz. Zamanla daha iyi lastiklere sahip oluyorsun. Benim bu son turum yaklaşık 4 bin kilometre sürdü. Hiç lastiğim patlamadı. Eskiden gün içinde bazen üç kere patlıyordu.

Hastalandığında ne yapıyorsun peki?

Bu turda 14. günde göğüslerimi üşüttüm. Yine de sürmeye devam ettim. Bir yere kadar zor oluyor ama ben kar kıyamette sürmeyi daha çok seviyorum. Kardan dolayı çadırı açamadığın yerler oluyor.

Büyük tehlikeler atlattın mı?

Ufak tefek kaza tehlikeleri atlattım ama öyle ekstra bir şey olmadı. Yolda çok cahil insan denk geliyor. Beni en çok korkutan budur. Cahil insandan korkarım yoksa doğa şartlarından korkmam. Çünkü doğa ile mücadele etmenin bir yolu yordamı var. Bir şekilde altından kalkılır.

Turlara hep yalnız mı çıkıyorsun?

Amacım yalnız çıkmak. Hiç grup adamı olmadım ama yine bazen teklif ediyorlar öyle birkaç gün birbirimize refaket ediyoruz. Bir de yolda tanıştığın insanlar oluyor. Yolda seyir halindeyken tanışıyoruz. Bir yere kadar gidiyoruz. Tek başına gitmek daha güzel oluyor benim için. Çünkü insanlar bisikleti genelde gezmek için kullanıyor, ben düşünmek için kullanıyorum. Grup halinde giderken haliyle düşünemiyorsun. Bisikletçinin en sevmediği şey trafiktir. Araç trafiğini sevmiyorsun ama kırk kişilik grup da bir trafik yaratıyor sonuçta. Ben ondan yana değilimdir. Ben izoleyimdir, tek başıma gezerim, o sırada da düşünürüm. Eskiden psikiyatra giderdim, artık gitmiyorum. Bisiklet beni sakinleştiriyor. Şu ana kadar onlarca yere gittim, gezmek için gittiğim hiçbir yer olmadı açıkçası. Benim gezilerim daha kişisel oluyor o yüzden yazdığım şeyler de kişisel oluyor.

Bisikletle alakalı bir şey yazıyor musun?

Yazıyorum. Bir kitap yazıyorum Küçük Siyah Bisikletim isminde. Birkaç yıl öncesinde yazmaya başladım. Ondan birkaç yıl önce de fikir geldi. Şimdi biraz daha toparladım. Yaklaşık 60 sayfa oldu. Belki 110-120 sayfalık bir şey yaparım. Ama pek fazla insana ulaşsın da istemiyorum. Fotoğraf da çok fazla paylaşmam, yazı da paylaşmam. Blog falan tutmam, her gezdiği yerleri yazan tiplerden değilim.

Uzun yola çıkmak için nasıl bir ekipmana ihtiyaç var?

Genelde insanlar mükemmelliyetçiliği arıyor. Şuna sahip olayım, buna sahip olayım diyorlar. Ben ilk başladığımda beni yarı yolda bırakan berbat ekipmanlar kullandım. Genelde gözardı edilen ilk yardım çantasıdır. Aydınlatma, tamir gereçleri mutlaka gerekir. Bazı şeyler lükse kaçabiliyor. Mesela çantaların su geçirmez olması çok önemli. Kışın da sürdüğüm için dört mevsimlik uyku tulumu ve çadır kullanıyorum. Bir defasında Gürcistan üzerinden Rusya ve Romanya yaptım. Hava sıcaklığı eksi 30’un altındaydı. Bu yüzden kıyafetlerini de öyle seçmen gerekiyor. Bisiklet harici yüküm 54-55 kilo oluyor. Bisikletim 19 kilogram.

Bir günde ne kadar mesafe kat ediyorsun?

Rotaya göre değişiyor. Ortalama 90 ile 120 kilometre arasında. Bazen 30 kilometre sürdüğün de oluyor. Çok güzel bir rotada gidiyorsundur.

Her bisikletçi başta bunu dener. Acaba bir günde ne kadar gidebilirim diye. Ben de bunu denedim. İki günde hiç uyumadan 170 kilometre yol yaptım.  

Gelelim son gezine, İzmitten yola çıkarak İrana oradan da Ermenistana gittin. Bu geziye nasıl karar verdin? Yolda neler yaşadın?

Zaten hep aklımda vardı İran ve Pakistan gibi yerler. Bu seferlik İrana kadar gidebildim. İran, gitmek istediğim ülkeler arasında üçüncü sıradaydı aslında. Geçen sene Yunanistana adalar üzerinden giderken İranlı biriyle tanıştım. O sırada lastik sorunu yaşıyordum. Bana iç lastiğini verdi. Bu onun da son lastiğiydi. Beni İrana davet etti. Batı ülkelerini gezmeyi çok fazla sevmiyorum. Hani Paris’e gidip Eyfel Kulesi’nin önünde fotoğraf çektireyim gibi bir hayalim olmadı. Daha çok toz toprak içinde gezmeyi seviyorum. İrana doğudan gittim. Doğuda tek turcuydum. Kimse yoktu. İnsanlar korkuyor çünkü. Diyarbakır, Mardin, Hasankeyf, Batman, Van oradan Ağrı, İrana Doğubeyazıt üzerinden Gürbulak sınır kapısından girdim. Ağrı dağının zirvesini görmek için bir gün daha kaldım. İlk gün gittiğimde buluttan görünmüyordu. İyi ki de gitmişim doğuya. Ne yalan söyleyeyim İrandan daha fazla keyif aldım. Çünkü zor bir rota. İran kolay, güvenli bir yer. Yirmi gün kaldım, hiçbir güvenlik açığı görmedim orada. İran’ın ilk 300 kilometresi serbest bölge. Orası sanayi bölgesi. Sürekli sanayi içinden geçmekten sıkıldım. Sonra yavaş yavaş İran’ın güzellikleri ortaya çıkmaya başladı. Tebrize geldiğimde İranda olduğumu anladım. İlk bir hafta toz toprak içinde pek İran’ı göremedim.

Çevrendeki insanlardan nasıl tepkiler alıyorsun?

İlk başta gitme diyorlar, sonra da tebrik ediyorlar. Anlamıyorum. Mesela doğuya gitme dediler, İrana bile gitme dediler. Aslında bilmiyorum yani, onlar mı çok büyütüyor, ben mi küçümsüyorum. Bana çok bir şey başardım gibi gelmiyor. Hayatıma devam ediyorum.

Gelecekte nerelere gitmek istiyorsun?

Hindistan, Pakistan gibi yerlere gitmek istiyorum. Irak var. Oraları da düşünüyorum açıkçası


*Bu röportaj 2016'da Özgür Kocaeli gazetesinde yayınlanmıştır. 

İngiltere'de hükümet yıllık net göçmen sayısını azaltmak için önlemler almaya hazırlanıyor

Hiç yorum yok

06 Aralık 2023

İngiltere’de hükümet 2022’de net göçün 745 bin kişiye ulaşması üzerine göçü kısıtlayacak adımlar atmaya hazırlanıyor. Bunlardan biri de sponsor vizesiyle geleceklerin yıllık gelir garantisini 26.200 sterlinden 38.700 sterline yükseltmek olacak.

 


İngiltere hükümeti, seviyelerin rekor seviyeye yükselmesinin ardından net göçte şimdiye kadarki en büyük kesintiyi sağlamak için bazı önlemler almaya hazırlanıyor.

İçişleri Bakanı James Cleverly, “çok yüksek” olduğunu söylediği göçü engellemek için önümüzdeki bahar yürürlüğe girmesi planlanan beş maddelik bir plan açıkladı.

Bu değişikliklerden biri de deniz aşırı ülkelerden çalışma vizesiyle geleceklerin yıllık asgari gelir garantisini 26.200 £ 'dan 38.700 £ 'a yükseltilmesini içeriyor.

Bakan Cleverly’e göre asgari gelir seviyesi geçen yıl yükseltilmiş olsaydı net göçmen sayısı 300 bin kişi daha az olacaktı.

İçişleri Bakanı yaptığı konuşmada İngiltere'ye göçün azalması gerektiğini ve yıllardır sağlık ve bakım vizelerinin istismar edilmesinin de göçün artmasında önemli rol oynadığını söyledi.

Göç konusu, İngiltere’de yaklaşan genel seçimler öncesinde tıpkı Brexit oylamasında olduğu gibi partiler arası çekişmede siyasal tartışmaların odağında yer almaya devam edecek gibi görünüyor. 



Londra Kitap Şenliği’nde son dört gün

Hiç yorum yok

24 Kasım 2023

Kuzey Londra’da bulunan Fieldseat Kit@pEvi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Londra Kitap Şenliği’nde son dört güne girilirken okurlar ve yazarlar bir araya gelmeye devam ediyor.



  

Londra’da Türkçe konuşan toplumun okur ve yazarlarını bir araya getiren 6. Londra Kitap Şenliği devam ediyor. Etkinliğin ilk gününde Uluslararası Pen Başkanı Burhan Sönmez’in moderatörlüğünde “Bir Diplomatın Kızı” ve “The Fugitive of Gezi Park” kitabının yazarı Deniz Goran ve gazeteci – yazar Semiha Durak okurlarıyla bir araya geldi.

Söyleşide, Deniz Goran, Gezi Parkı’na ilişkin romanını, Semiha Durak ise BirGün gazetesinde düzenli olarak yazdığı yazılardan oluşan “Yarının Kayıp Şarkısı” kitabını kaleme alma serüvenini anlatarak okurlardan gelen soruları cevaplandırdı.



Şenliğin ikinci gününün ilk söyleşisinde ise akademisyen Tuncay Bilecen’in moderatörlüğünde; Londra’da yaşayan yazar Dursaliye Şahan, senarist ve romancı Gülsüm Öz ve Londra’da emek mücadelesinin sembol isimlerinden Ali Rıza Aksoy konuşmacı olarak yer aldılar.

Dursaliye Şahan, İngilizceye Tottenham Boys olarak çevrilen kitabı üzerinden toplumdaki çetecilik ve uyuşturucu konusuna dikkat çekerken, Gülsüm Öz ise yakın zamanda Londra merkezli yayınevi Press Dionysus tarafından İngilizce olarak yayımlanan “Asylum” romanının gerçek bir hikâyeden yola çıkarak nasıl kurguladığını okurlarıyla paylaştı.

Söyleşide, Ali Rıza Aksoy, yaklaşık bir ay önce çıkan “Kasaba” adlı kitabında çocukluk yıllarına ilişkin anılarını nasıl bir araya getirdiğini anlattı. Aksoy, Londra yıllarına ilişkin kaleme aldığı anılarını önümüzdeki dönemde yayımlamayı düşündüğünü söyledi.



Şenliğin ikinci gününün ikinci söyleşi, gazeteci – yazar Faruk Eskioğlu, öykücü Mahir Ünsal Eriş ve şair Aliye Aybüke Özdemir’in katılımıyla gerçekleştirildi. Söyleşide; Faruk Eskioğlu, yazım süreci 8 yıl süren “Londra’da Bizim’kiler” başlıklı üç ciltlik kitabından söz ederken, Mahir Ünsal Eriş ise Londra’ya taşınmasının ardından yazarlık sürecinde yaşadığı değişimi anlattı.

Kapanışına dört gün kala, 6. Londra Kitap Şenliği’nde yazarlar ve okurlar bir araya gelmeye devam edecek. Etkinlikte 25 Kasım Cumartesi günü pandemi döneminde yazdığı notları “Londra Notları” adıyla kitaplaştıran Müge Çetinkaya, St. James’te bulunan Oxford ve Cambridge Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yılın anılarını “Bir Barmenin Anıları” adıyla kitaplaştıran ve “Herkes Büyür Elbette” başlıklı kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlanan, Cambridge’te yaşayan şair ve yazar Sultan Karakaş’ın katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirilecek.




Söyleşinin ardından ise Çiğdem Aslan, George Tsolokis, Spiros Bolovinis Fieldseat Organic Stage’te bir müzik dinletisi verecekler. 



Adres: Fieldsea Kafe, 665 High Rd, London N17 8AD


* Bu haber ilk defa 23 Kasım 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

Rengin Kadın Korusu’ndan yeni klip: “Dünyayı Ben Oynatırım”

Hiç yorum yok

Yaklaşık üç yıldır Londra`da faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu`nun heyecanla beklenen ve 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe” adanan “Dünyayı Ben Oynatırım” isimli klibi Youtube kanalında yayınlandı.

 



 


Rengin Kadın Korusu’nun “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” vesilesiyle yayınladığı şarkının sözleri, Rengin Kadın Korosu Sanatsal Üretim Komisyonu`nda yer alan Yeliz Uğur ile Dilek Dağdelen`e, müziği ise yine Yeliz Uğur`a ait.

70 kişilik kadının katılımıyla; Göçmen İşçileri Derneği (GİK-DER), Britanya Alevi Federasyonu Yerleşkesi, Londra Bisiklet Kulübü parkuru ve Enfield ilçesi meydanında yoğun bir tempoda çekimi gerçekleştirilen klibin yönetmenliğini müzisyen ve yönetmen Levent Canen üstlendi.





“Kadınlar Vardır” ve “Mahsa`nın Çığlığı” klipleriyle de bilinen koronun kolektif çalışmalarının devam edeceğini belirten Rengin Kadın Korosu Basın Komisyonu “Dünyayı ben oynatırım” şarkısının yaratım sürecini şöyle açıklıyor:

“Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa... 

Sınırlar, tabular, kalıplarla her geçen gün soluksuz bırakıldığımız, baskılandığımız, ikincil konuma atıldığımız, boynumuzu büküp dizimizi kırıp bir köşede sessizce oturmamızın beklendiği bu düzende kadın olarak var olmaya çalışmak, kendimiz olmak, sesimizi çoğaltmak ne zor... Hâlâ bu yüzyılda... ve hâlâ bunlar üzerine konuşmak, yazmak, çizmek ne acı... Nasıl konuşacağımızdan, ne giyeceğimize, ne kadar gülmemiz gerektiğinden, gece saat kaça kadar sokakta olabileceğimize, doğurup tamamlanıp doğurmayıp ‘eksik’ olacağımıza, evlenip başımızın göğe ermesinden, evde kalıp ‘kız kurusu’ kalacağımıza kadar her şey, her detay bizim için özenle düşünülmüş, tanımlanmışken, bu mutsuzluk, huysuzluk, bu şımarıklık da neyin nesi ama değil mi? Fazla mı oluyoruz acaba ‘karı kısmı’ olarak? Kararlar, ince düşünceli (!) eril zihniyet tarafından belirlenirken... ‘Kadın’ başımıza mı desem, ‘kız’ başımıza mı desem...  ‘Bayan’ mı daha uygun ‘hanım’ mı bilemedim... Neyse aklımızın ermediği işlere ‘elimizin hamuruyla’ karışmayalım, fazla ‘dır dır etmeden’, ‘çiçek olup’, ‘adam gibi’ ‘erkek sözü’ dinleyelim. Dilin gücünü, toplumun düşünce dünyasında yarattığı yansımalarını çok iyi biliyoruz. Şarkımız da şiddeti doğuran, tacizi, hakareti olumlayan bu düşünce yapısını ortaya çıkarmak, farkındalık oluşturmak, eni konu düşünülmesini sağlamak için yazıldı. Bir ışık olmak, bir değişim yaratmak umuduyla... Şarkılarımızı, kadın olmanın, kız kardeşliğin verdiği güçle ve inançla söylerken, bu cinsiyetçi dile yaklaşıma, eril zihniyete ‘illallah’  artık diyor, dudaklarımızda,  hayata yenik düşmeyen , inadına  gülümsememizle, ‘Dünya yerinden oynar,  kadınlar özgür olsa...’ diye haykırıyoruz.

 

Rengin Kadın Korosu Youtube kanalı ve sosyal medya hesapları şöyle:

Abone olmak için: https://youtube.com/@renginkadinkorosu

Instagram: https://www.instagram.com/renginkadinkorosu

Facebook: https://www.facebook.com/rengin.kadin.korosu

 

 

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan