Metin Avdaç’ın yönettiği “Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali" belgeseli Londra'da izleyiciyle buluşuyor

Hiç yorum yok

15 Nisan 2024




GIK-DER Kültür Sanat Komisyonu önemli bir belgeseli daha izleyiciyle buluşturuyor. 2 Nisan 1948 yılında katledilen Sabahattin Ali'nin hayatını konu alan "Sabah Yıldızı: Sabahattin Ali" belgeseli 26 Nisan Cuma günü saat 19:30'da GIK-DER'de gösterilecek. Gösterim sonrasında film yönetmeni Metin Avdaç ile söyleşi gerçekleştirilecek.

Belgesel, uzun bir araştırma sürecinin ardından Almanya, Bulgaristan ve Türkiye’de gerçekleştirilen çekimlerle tamamlandı. Filmde Sabahattin Ali'nin edebiyatçı kimliğinin yanı sıra sevdaları, fikir dünyası ve onu faili meçhule götüren dönemin sosyo-politik dinamikleri de ele alınıyor.

Tarih:  26 Nisan Cuma
Saat: 19:30
Yer: GIK-DER Wedge House, White Hart Lane, N17 8HJ

Belgesel İngilizce altyazı ile gösterilecek. Gösterim ücretsizdir.
Ayrıntılı bilgi için bize 0 7379 930586 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.

 

Home Office, yalnız çocukların sığınma otellerine yerleştirilmesini yasakladı

Hiç yorum yok

12 Nisan 2024

Yüksek mahkemenin aldığı karara göre yalnız sığınmacı çocuklar otelleri ancak 'gerçek acil durumlarda' çok kısa süreliğine kullanabilecekler.

 


 

Home Office, uzun süredir devam eden bir yüksek mahkeme davasının sonuçlanmasının ardından, yalnız sığınmacı çocukların otellerde barındırmasını yasakladı.

Böylece yalnız çocukların rutin ve sistematik olarak otellerde barındırılması uygulaması geçtiğimiz perşembe günü kesinleşen bir emirle yasadışı kabul edildi. Emir, Aralık 2021'den bu yana bu uygulamanın "yetkilerinin uygun sınırlarını aştığını" belirtiyor.

Otellere yerleştirilen çocuklardan bazıları 12 yaşındaydı ve birçoğu küçük teknelerle Manş Denizi boyunca travmatik yolculuklardan sonra İngiltere'ye yeni gelmişti.

Çocukların otellere yerleştirildiği ve bazılarının daha sonra kaybolduğu, birçoğunun İngiltere'ye geldikten sonraki 72 saat içinde kaybolduğu, bazılarının da insan tacirlerinin eline düştüğü bu yıl Ocak ayında Observer'da çıkan bir haberle ortaya çıkmıştı.

İngiltere’de Haziran 2021'den bu yana 440 çocuk sığınma evlerinde kayboldu. Parlamentoda yer alan partiler arası komite yakın tarihli bir oturumunda, kaybolan çocuklardan 132'sinin bulunamadığını ve bunların 103'ünün şu anda 18 yaşına girdiğini açıkladı.

Perşembe günkü mahkeme kararı, Home Office’i bu başarısızlıktan kısmen sorumlu tuttu; çünkü Home Office’in otellerin kullanımı ortadan kaldırmak için çocuk grubunun sorumluluğunu farklı yerel makamlar arasında adil bir şekilde paylaştırması gerekiyordu.

Home Office, 18 Kasım'dan bu yana otellerde çocuk ağırlamıyor ve daha önce bu çocuk grubunu barındırmak için kullandığı yedi otelden altısını kullanmayı bıraktı. Kent'te hala açık olan bir otel var, ancak İçişleri Bakanlığı bunu 31 Ocak 2024'e kadar kapatmayı planladığını söylüyor.

Karara göre, oteller içişleri bakanı tarafından "gerçek acil durumlarda" çok kısa süreler dışında bu çocukları barındırmak için kullanamayacaklar.

 

 

Fieldseat Kitabevi/ Kafe’de seminer: “Rochdale'den Dersler: Küresel ve Yerel Siyasetin Kesişiminde Bir Vaka Çalışması”

Hiç yorum yok

09 Nisan 2024

Fieldseat Kitabevi  yeni bir seminer dizisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 9 Nisan, Salı akşamı ilki gerçekleştirilecek olan seminerin davetli konuşmacısı Workers Parti’nin eş başkanı ve İngiltere’nin eski Suriye büyükelçisi olan Peter Ford olacak. Ford, son Rochdale seçimlerinin dünya ve İngiltere politikası açısından önemini anlatacak.

 


Kuzey Londra’da bulunan Fieldseat Kitabevi / Kafe “Global Politics in Local Communities” başlığı altında İngiltere ve dünya gündemiyle ilgili yeni bir seminer dizisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

Son Rochdale seçimlerinin dünya ve İngiltere politikası açısından değerlendirmesinin yapılacağı ilk seminer 9 Nisan, Salı akşamı saat 18:00’de gerçekleştirilecek. Manchester’a bağlı bir ilçe olan Rochdale’de İşçi Partisi milletvekili Tony Lloyd’un ölümü üzerine 29 Şubat 2024 tarihinde gerçekleştirilen seçimi Gergoe Galloway’in Workers Partisi yüzde 40 oy alarak kazanmıştı.

Peter Ford

İngiltere’nin eski Bahreyn (1999 – 2003) ve Suriye (2003 – 2006) büyükelçisi ve Workers Parti’nin eş başkanı olan Peter Ford’un konuşmacı olarak katılacağı seminerin çağrı metni şöyle: “Rochdale ara seçimlerinden çıkarılacak en büyük ders, hem İngiliz hükümetine hem de muhalefet partilerine karşı duyulan memnuniyetsizliğin göstergesi olmasıdır. Keir Starmer'ın Muhafazakâr Parti'nin kemer sıkma politikalarını sürdürme programı ve İsrail hükümetinin Gazze'de sıkışıp kalmış Filistin halkına yönelik korkunç saldırısına verdiği destek göz önüne alındığında, bu durum milyonlarca insanın İşçi Partisi'ne oy veremeyeceği anlamına gelmektedir.”

 



Tarih: 9 Nisan 2024, Salı

Saat: 18:00 – 20:00

Yer: Fieldseat Kitabevi / Kafe

Adres: 665 High Rd. Tottenham, N17 8BD

 

 

Suna Alan, Kürtçe folk müzik şarkılarını SOAS'ta seslendirecek

Hiç yorum yok

Şarkıcı Suna Alan, 2 Mayıs Perşembe akşamı, SOAS Üniversitesi'nde bulunan Brunei Gallery Lecture Theatre'da Erivan, Bağdat ve Urmiye radyolarında seslendirilen Kürtçe folk müzik şarkılarını seslendirecek. 


Konsere ilişkin çağrı metni şöyle: 

"1955’te Sovyetler Ermenistan’ında kurulan Erivan Radyosu'nun unutulmaz anıları arasında dolaşırken, Kürt toplumunun müzik zenginliğini keşfetmeye hazır olun. Her gece tıklım tıklım dolan evlerde, Erivan'ın sesi radyosundan yükselen "Guhdarên eziz dengê radyoya Erivanê, klamên cimeta Kurdan" (değerli dinleyiciler Erivan'ın sesi radyosundan Kürt toplumunun şarkıları) cümlesiyle başlayan müzikal bir serüvene çıkıyoruz."

"Osmanlı'dan günümüze uzanan Kürtçe eserler ve onların dokunaklı hikayeleriyle sizleri buluşturacak, Erivan Radyosu'nun yanı sıra Bağdat ve Urmiye radyolarında da iz bırakmış eserlerden örnekler sunacağız."

📅 Tarih: 2 Mayıs 2024, Perşembe
🕖 Saat: 5 pm (Giriş)
📍 Adres: SOAS University of London
                  BGLT (Brunei Gallery Lecture Theatre)
                  10 Thornhaugh Street
                   London, WC1H 0XG
       

“Sizi barıştıran her kimse, savaştıran da odur” Hakan Günday’ın Zamir romanı üzerine

Hiç yorum yok

03 Nisan 2024

Hakan Günday’ın Zamir adını taşıyan romanı, yeni bir bin yıla (2000) girmeye hazırlanan bir dünyada geçiyor. Kitapta her ne kadar o yıllarda şahit olmadığımız olaylar yer alsa da bu kurgusal dünyanın günümüze dair pek çok göndermesi bulunuyor.





Tuncay Bilecen

Kitaba ismini veren Zamir, hayata gözlerini, acılı bir coğrafyada, Türkiye – Suriye sınırında açar. Fakat bu acılı coğrafya, bir dizi tesadüfler sayesinde bir bakıma Zamir’in şansı olacaktır. Mülteci kampında patlayan bir bombayla yüzünü kaybeden Zamir uzun süren bir ameliyatın ardından hayata döndürülür. O artık medyanın da ilgi odağında olan bir yıldızdır. Böylece hayatı kurtulan Zamir, kısa bir sürede birçok dili konuşabilen bir dünya vatandaşı olacaktır.

“Örneğin onlarca kamera karşısında, henüz 4 yaşındayken kendisine bir Türkiye Cumhuriyeti kimliği uzatan Aile ve Sosyal Politikalar bakanına önce İngilizce, sonra Arapça ve en sonunda da Türkçe teşekkür etmişti. Milyonlarca mülteci çocuk BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden daha bir kimlik kartı bile alamazken Zamir’e bir de İsviçre ve ABD pasaportları verilmişti. Böylece Zamir’in üç vatandaşlığı ve elbette bir de soyadı olmuştu” (s.163).  

Ancak Zamir’in “zehirli” bir tarafı da vardır. Yaralı kimliği daha çocukluğundan itibaren dokunduğu kişilerde derin izler bırakır. Onu uzun ve yorucu bir ameliyatın ardından hayata döndüren Doktor Asbjörn bu operasyon sonrasında alkolik olur ve mesleğinden uzaklaşır. “Sonra şunu fark etti: Hiçbir şey hissetmiyordu. Sanki hayatı boyunca bir daha hiçbir şey hissetmeyecekti…” (s.15).

“İşte o hissizlik devam etsin diye… Açtım o şişeyi, diktim kafama… Sonra bir baktım, yıllar geçmiş ve ben günde iki litre viski içiyorum. Sonunda becerdim alkolik olmayı. İşe de yaradı bence. Çünkü hâlâ hiçbir şey hissetmiyorum” (s.16).

Zamir, onun ameliyatının ardından dünyası değişen, hekimliği bırakan ve alkolik olan Asbjörn için daha sonra şunları söyleyecektir: “Sonuçta Asbjörn adalet ve eşitliğin olmadığı bir dünyada doğduğu için aklı başında her insan gibi depresyona girmiş ve alkolik olup sirozdan ölmüştü. Ameliyat ettiği son kişi bendim. Son hastası… Sonra da kendisi hastalanmıştı. O gece benden ölüm bulaşmıştı Asbjörn’e” (s.25).

Yaşadığı talihsiz olaylar sonrasında mucize mukabilinde hayata dönen ve sembol bir isim haline gelen, yüzü ve mimikleri olmayan Zamir artık uluslararası yardım kuruluşlarının “reklam yüzüdür.” “Zamir’in şöhretinden yararlanarak başlatılan, Suriye iç savaşında yaralanmış bebekler için yürütülen kampanyada kısa süre içinde milyon dolarlar toplanmıştı” (s.157).  

Yardım kampanyaları için düzenlenen toplantılar için o ülkeden bu ülkeye koşturan Zamir sahnedeki dokunaklı performansına rağmen yaptığı işe karşı son derece duygusuzdur.  “Belki de insanlarla böylesine iyi anlaşmamın nedeni, aramızda ortak bir nokta olmasıydı. Benim yüzümde de mimik yoktu. Dolayısıyla hepimiz yüzsüzdük” (s.140).

Yardım kuruluşlarının maskotu durumunda olan Zamir, çok geçmeden bu işin bir sektör olduğunu anlayacak, bu kuruluşların kamuoyuna sergiledikleri yüzleriyle gerçekte yapılanların birbiriyle pek örtüşmediğini fark edecektir. Bu da onda, kendisine ve yaşama dair derin bir sorgulama süreci başlatır.  “Yoğun ve siyah bir duygu, denize dökülmüş petrol gibi içimde yayılacak, aklımda ne varsa silinecek, geriye sadece iki soru kalacaktı: Neden o kampta ölmedim? Neden hayatta kaldım?” (s.22).

Zamir’in “dünya barışı” adına çalışma yürüttüğü First World Peace Foundation’ın merkezi Cenevre’dedir, 66 başkentte bürosu ve 871 çalışanı bulunmaktadır. Bu noktada, kitabın en önemli mesajlarından birinin de sivil toplum örgütlerine yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Sivil toplum örgütlerinin içindeki çekişmeler, politikacılarla yürüttükleri gizli ve kirli ilişkiler velhasıl vitrindeki görünümleriyle dışa yansımayan yüzleri kitabın ana izleklerinden birini oluşturuyor. Bu bakımdan Zamir’i uluslararası sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına ilişkin eleştirel bir değerlendirme olarak da ele almak mümkün.  

 “Yedi yıldır yolcu koltuğunda oturduğu, Kâr Amacı Gütmeyen Kuruluş marka araba sanki bir duvara çarpmıştı. Ve şimdi, yardım kuruluşlarının herhangi bir şirketten farksız olduğu gerçeği bir airbag gibi yüzünde patlamış, bu yüzden de burnu sızlıyor, göğsü ağrıyor ve nefesi daralıyordu. Çünkü bir kuruluşun kâr amacı gütmediğini ilan etmesi, ayakta kalmak için er geç her türlü sahtekârlığı yapabileceğinin de ilanıydı” (s.129).

Uluslararası alanda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine ilişkin bu mesafeli tutumu kitap boyunca sürdüren Hakan Günday, bu kuruluşların “hayır işi” olarak görünen faaliyetlerinin arkasındaki finansal, politik ve diplomatik ilişkiler üzerinden kapitalizmin sosyal adaletini okuyucuya sorgulatıyor. Bu minvalde kitaptaki en can alıcı ifadelerden biri de bir konuşma sırasında Zamir’in ağzından çıkıyor: “Sizi barıştıran her kimse, savaştıran da odur ve sizi her kim doyuruyorsa, bilin ki aç bırakan da odur!” (s.339).

“Buna göre kapitalizmin başkenti olan New York hayır işi sektörünün de merkeziydi. Ne de olsa bu sektör ancak gelir adaletinin bulunmadığı yerlerde serpilebiliyordu. Bireyin sosyal devlet tarafından korunmadığı coğrafyalar bu iş için idealdi. Çünkü o bölgelerde devlet aradan çekilmiş, yoksullar zenginlerin insafına bırakılmıştı” (s.208).  

Göç konusu Günday’ın diğer kitaplarında da sıkça rastladığımız bir izlek. Zamir’i bir “göç kitabı” olarak değerlendirmek mümkün olmasa da romanda mülteci kamplarının içinde bulunduğu durumdan, göçün yarattığı psikolojik tahribata, göçmenlerin karşı karşıya kaldığı ayrımcı muameleden göçü ortaya çıkaran sebeplere kadar göçe dair birçok tasvir ve tespit bulmak mümkün.

 “Savaştan önce, Şam’ın en büyük hastanesinde yoğum bakım hemşiresi olarak çalışan kadın, kendisi için kurulmuş olan çadırda, çok uzaktaki başka bir şehirde yeniden yoğun bakım hemşiresi olacağı günü bekliyordu. Ama böylesi bir ihtimal hayli düşüktü. Çünkü mülteciler sadece evlerini değil, mesleklerini de terk ederler” (s.99).

Gelelim kitabın temel sorunsalına… Zamir, kendi kurgusal gerçekliği içinde popülist yönetimlerin nasıl bir otoriterliğe evrilebileceğine ilişkin canlı örneklerle dolu. Bu yönüyle kitabı, siyasal popülist bir distopya olarak değerlendirmek de mümkün. Öyle ki sözünü ettiğimiz bu dünyada Türkiye’de “Allah var mı, yok mu?” diye bir plebisit (referandum) yapılıyor, Almanya’da ülkede yaşayan Türkleri kovmak için Veda Yasası çıkarılıyor, İngiltere’de göçmen topluluklarını kontrol etmek amacıyla nüfus mühendisliği politikaları hayata geçiriliyor, güya dünya barışı için hareket eden bir takım sivil toplum örgütleri Afrika’daki asker diktatörlerle “barış adına” kirli işler çeviriyor.

Zamir’de siyasi popülizm, demokrasiyi içten içe yok eden bir virüs gibi resmediliyor. Kitleler; cinsiyetçi, ırkçı, ayrımcı sloganlarla tahrik edildikçe popülist, çoğunlukçu rejimlerin kendilerini tahkim etmeleri kolaylaşıyor. Böylece ayrımcı söylemlerin öznesi olan azınlıklar ve göçmenler bu politikaların ilk kurbanları haline geliyorlar.

Zamir bugün “demokratik” olarak bilinen Batı dünyasında rüzgârın nasıl tersine dönebileceğine ilişkin işaretler taşıyor. Almanya Federal Meclisi’nin çıkardığı Veda Yasası bunlardan biri. Bu yasayla Türkler bir zamanlar kitlesel olarak göç ettikleri Almanya’dan kovuluyor. İş bununla da kalmıyor, Türkiye hükümeti kapalı kapılar arkasında Almanya ile bu konuda para pazarlığı yapıyor. Zamir’de bu yönüyle bugüne ilişkin birçok gönderme yer alıyor. Örneğin bu anlaşma hemen aklımıza 2016’da Avrupa Birliği ile Türkiye arasında Suriyeli sığınmacılar üzerinden yapılan 6 milyar Euroluk anlaşmayı (dirty deal) getiriyor. Bu anlaşmaya göre 20 Mart 2016’dan itibaren Yunan adalarına geçerken yakalanan her göçmen Türkiye’ye iade edilecek, Türkiye bunun karşılığında AB’den para alacaktı.

Aynı dönemde Britanya’da göçmenlerle ilgili başka bir ayrımcı gelişme yaşanıyor ve “fayda endeksi” adı altında göçmenler topluma kattığı sosyoekonomik ve kültürel faydalar nispetinde puanlanıyor. Bu puanlamanın ardından azınlıkların ideal nüfus sayısına ulaşılıyor. Günümüze gelecek olursak Brexit referandumu öncesinde AB’den ayrılma yanlısı olanlar da benzer bir fayda maliyet hesabı içine girmemişler miydi?

“Bir hayvanat bahçesi kuruyorlar aslında! Hangi hayvanı alalım? Hangi kafese kaç tane hayvan koyalım? Buna karar veriyorlar!” (s.64).

Zamir, göçmenler ülkelerine bu şekilde bir tehcir hareketiyle kovulmasalar bile zihinlerde çoktan kovulduklarına ilişkin örneklerle dolu. “Oysa etraflarına biraz daha dikkatli baksalar, çoktan kovulmuş olduklarını görebilirlerdi. En azından zihinlerinde… Çünkü çok uzun zamandır kendileriyle aynı asansöre binmemek için çaba sarf eden ya da yüzlerini görmemek için metroda gözlerini kapatıp uyuyormuş taklidi yapan ve elbette sokakta yan yana gelmemek için kaldırım değiştiren milyonlarca Alman vardı” (s.113).

Son olarak, Zamir’de insana dair birçok tespitin bulunduğunu eklemek gerekiyor. Modern hayatın koşturmacası ve telaşı içinde insanın durup kendisine bakamaması bunlardan biri örneğin. “Etrafımdaki herkesin acelesi vardı. Ama bir havaalanında olduğumuz ve binecekleri uçaklara geç kaldıkları için değil. Acele etmeye bağımlı oldukları ve acele etmeden nasıl yaşanır bilemedikleri için. Çünkü bu çağda her şey acildi.” (s.38).

 “Aslında şimdi düşünüyorum da birini keşke aramasaydım! Bir yere gidilecekse hemen gidelim istiyorum! Bir şey yapılacaksa hemen yapılsın! Onun için de yıllarca hiç durmadan, bir oraya bir buraya koşturdum.” (s.98).

“… Havalimanı’na inene kadar, yanında duran çello kutusuna baktım ve içindeki çelloyu çaldığımı hayal ettim. Ancak aklım o kadar doluydu ki hayalimde bile çalamadım.” (s.175).

Özetle Hakan Günday’ın Zamir adına taşıyan romanı kurgusal bir dünyada yaşananları anlatsa da içinde günümüz dünyasına ilişkin birçok gönderme barındırıyor. Popülist politikaların Batı demokrasileri için taşıdığı tehdit ve bu politikalardan kimlerin nemalanacağı kimlerin ise kurban olabileceği bugünden bakıp Zamir’de göreceğimiz konular…

 

 * Bu yazı, Göç Dergisi'nin 9(1), 2022 sayısında yayınlanmıştır. 

https://dergi.tplondon.com/goc/issue/view/89

Hakan Günday, Zamir, Doğan Kitap, 2021, 368 sayfa.

 

GİK-DER üye toplantısında örgütlülüğü büyütme çağrısı

Hiç yorum yok

26 Mart 2024

Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER) üye toplantısını gerçekleştirdi. Genel kuruldan bu yana yapılan çalışmaların aktarıldığı toplantı, dernek çalışmalarının ve örgütlülüğün büyütülmesi çağrısı ile son buldu. 



GİK-DER üye toplantısını geçtiğimiz pazar günü gerçekliştirdi. Çok sayıda üyenin katıldığı toplantıda güncel siyasal gelişmeler üzerine kısa bir değerlendirmenin ardından Yönetim Kurulu, genel kuruldan bu yana geçen 6 ayda yaptığı çalışmaları paylaştı.

Yönetim Kurulu adına konuşan GİK-DER eş başkanı Bedriye Avcıl, dernek çalışmalarının büyük çoğunluğunu komisyonlar aracılığı ile yürütüldüğüne dikkat çekti. Dernekte kurslar, film gösterimleri, paneller gibi çok sayıda etkinliğin başarı ile yürütüldüğünü belirten Avcıl, Londra'daki kurumlarla da ilişkilerin güçlendirilmesi için çalışmalar yapıldığını ifade etti. Politik gündemlere ilişkin düzenlenen panel ve eylemler hakkında bilgi veren Avcıl, bu müdahalelerin geliştirilmesi gerektiğinin de altını çizdi. Avcıl, üyelere düzenlenen etkinliklere katılımı artırma, aidatları daha düzenli ödeme, dernek yönetimine daha fazla katkı sunma çağrısında bulundu.

Derneğin mali raporununu da sunulmasının ardından toplantıya katılan üyeler yeni dönem çalışmalarına ilişkin önerilerini sıraladı. Derneğin yönetimini yürüttükleri çalışmalar nedeniyle tebrik eden üyeler, göçmenlere yönelik saldırıların tartışılacağı paneller düzenlenmesi, yaz döneminde şenlik ve benzeri etkinlikler örgütlenmesi, derneğin daha önceki dönem üyeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi için komisyon kurulması önerilerini sundu.



     Gik-Der,  Wedge House, White Hart Lane, London, N17 8HJ



Fireweed Talks’ın 12. buluşmasının konusu “çocuk istismarı"

Hiç yorum yok

17 Mart 2024

Adını küllerinden doğan ateş çiçeğinden alan, mağdur kadın ve çocuklara yönelik çalışmalar yürüten vakıf Fireweed, “Fireweed Talks” kapsamındaki buluşmalarının 12.sinde çocuk istismarı konusunu ele alıyor.  



23 Mart Cumartesi günü, 15:00 – 18:30 saatleri arasında, Kuzey Londra’da bulunan Fieldseat Kafe’de  gerçekleştirilecek olan etkinlikte Türkiyeli göçmen toplumunda konuşulması bir tabu olan çocuk istismarı konusu, İngiltere’de hukuk, aile içi şiddet, cezaevleri ve eğitim alanlarında uzman dört göçmen kadın konuşmacı tarafından tartışmaya açılacak.

Panelde yer alacak davetli konuşmacılar şu şekilde:

Avukat Işın  Vahib, çocuk istismarıyla ilgili bir çok davada avukatlık yapmış bir isim.

Sevinç Karasu, aile içi şiddet konusunda MARAC’da Metropolitan Polisi temsil eden ve birçok  vakanın ortaya çıkmasında görev almış bir polis ve dedektif.

Sevcan Kudu, MBE, cezaevlerinde çocuk İstismarı suçlularıyla karşılaşmış ve işi gereği onlarla görüşmeler yapmış Kraliçe’den ödüllü Cezaevi Bölgesel Lideri.

Dicle S. Sertkaya, (SEN) Özel Eğitime Muhtaç Çocukların eğitmeni olarak çalıştığı okullarda birçok vakaya tanık olmuş bir öğretmen.

Panele ilişkin Fireweed’in açıklaması şu şekilde: “Çocuk istismarının hem Türkiye’de hem de burada Türkiyeli göçmen toplumlarda ne kadar konuşulması güç, tabulaştırılmış bir konu olduğunun farkındayız. Bunu gözlemliyor, duyuyor ya da tanık oluyoruz. Bir sosyal sorumluluk bilinciyle, uzmanlarından önemli bilgiler almak, farkındalığı arttırmak ve kollektif biçimde çocukları nasıl koruyacağımızı öğrenmek amacıyla Türkçe sohbet edeceğiz. Sorular sorup cevaplar alarak bilinçlenip bilgilenirken konunun ağırlığını birlikte göğüsleyerek dinleyip, en önemlisi de konuşabileceğiz.”

“Konuşmacılarımız yıllardır tanık olup, çözümler ürettikleri vakalardan örnekleri bizlerle paylaşarak konu hakkında nasıl ‘yalnız olmadığımızın’ bilgisini aktaracaklar. Uzak ya da yakın çevremizde çocuk istismarına maruz kalan mağdurlar için; İngiltere’de ne yapmalı? Hangi kurumlara başvurmalı? Çocukları nasıl korumalı? gibi sorular cevaplanacak. Tabi ki dinleyicilerden gelen sorulara da alan açacağız. Toplumda çocuklarımızın sağlıklı gelişiminden hep birlikte sorumlu olarak, gelin bu etkinlikte buluşup hep birlikte söyleşelim.   Varsa yakınınızda konuyla ilgili olabilecek kimseler, hadi onları da alıp gelin. Korkma! Farkında OL!  Sessiz Kalma! Harekete Geç!"

Tarih: 23 Mart 2024, Cumartesi

Saat: 15:00 – 18:30

Yer: Fieldseat Kitabevi / Kafe

Adres: 665 High Rd. Tottenham, N17 8BD

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan