Sığınmacılar için Afrika’da kamp kurulması fikrinin mimarı İşçi Partisi miydi?

Hiç yorum yok

16 Ocak 2025



Yeni yayımlanan resmî belgeler, 2004'te Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi hükümetinin, Tanzanya’da sığınmacılar için kamp kurmayı plandığını ortaya koydu. Kamp planı, seçim öncesinde sınır güvenliğinin sağladığına ilişkin seçmenlerin gazını almayı da hedefliyordu. 

Plan kapsamında, İngiltere’nin Tanzanya’ya bu kampı açması karşılığında 4 milyon sterlinlik ek yardım teklif edeceği belirtiliyordu. Dönemin Uluslararası Kalkınma Bakanı Hilary Benn, 2004 yılında İçişleri Bakanı David Blunkett’e yazdığı bir mektupta, Tanzanya ile göçmenlik ortaklığının “temelinin atıldığını” ifade etti. Ancak bu fonun Afrika Çatışma Önleme Havuzu’ndan (ACPP) alınması önerisi, hükümet içinde tartışmalara neden oldu.

Bakanlar Arasında Görüş Ayrılıkları
Dönemin Dışişleri Bakanı Jack Straw, Blunkett’e yazdığı bir mektupta, fonun bu şekilde kullanılması konusunda “bazı çekinceleri” olduğunu dile getirmiş  ancak bir kereliğine bu fonun aktarılmasına onay verebileceğini söylemiş. Öte yandan, dönemin Silahlı Kuvvetler Bakanı Adam Ingram, bu öneriye karşı çıkarak ACPP’nin bu amaç için kullanılmasının uygun olmadığını belirtiyor.

Tanzanya ve AB’den Tepkiler
2004 yılında öne sürülen bu plan, Tony Blair’in hükümetinin sınırları kontrol altında tuttuğunu seçmenlere göstermek istediği bir dönemde gündeme geldi. Ancak, Tanzanya’da güçlü bir muhalefetle karşılaştı ve Avrupa Birliği’nden de eleştiriler aldı. Özellikle Almanya’dan bazı yetkililer, önerilen bu kampları toplama kamplarına benzeterek ağır eleştirilerde bulundu.

Plan, bu tepkilerin ardından rafa kaldırıldı. Ancak belgeler, dönemin göçmenlik politikalarına yönelik tartışmalı yaklaşımları ve Afrika’daki fonların kullanımına ilişkin hükümet içindeki fikir ayrılıklarını gözler önüne seriyor.


Kaynak: The Guardian

 

GİK-DER’den Parlamentodaki “İşçi Hakları Yasa Tasarısı”na ilişkin öneri: “Göçmenler ve sığınmacılar için özel düzenleme yapılsın”

1 yorum

14 Ocak 2025

İngiltere'de İşçi Haklarına ilişkin önemli değişiklikler içeren yasa tasarısı 10 Ekim'de parlamentoya sunuldu. Aralarında Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nin de (GİK-DER) bulunduğu işçi hakları savunucusu grupların oluşturduğu ELAN (Employment Legal Advice Network) ağı yasa hakkındaki değişiklik önerileri için yürüttüğü çalışmalar  kapsamında Galler, Montgomeryshire and Glyndwr bölgesi milletvekili Steve Witherden ile görüştü.




İşçi Partisi ve Sosyalist Kampanya Grubu üyesi olan Witherden ile parlamentoda yapılan görüşmede işçiler aleyhine kullanılan 'Sıfır Saat Sözleşmesi' olarak bilinen sözleşmeye ilişkin öneriler, garantili çalışma saatlerinin taşeron işçileri de kapsayacak şekilde düzenlenmesi, patronlara işçi hakları ve tazminat konusunda işçileri bilgilendirme zorunluluğu getirilmesi ve göçmen işçilerin haklarına ilişkin konular görüşüldü. Toplantının en önemli başlığını göçmen ve ilticacı işçilerin sorunları oluşturdu.

GİK-DER: İltica statüsüne ilişkin özel düzenleme yapılmalı

Grup, yasanın göçmen işçilerin haklarının hapsedilmesine karşı kapsayıcı bir hal alması, vize statülerinden dolayı işyerinde karşılaştıkları haksızlıklara ve aşırı sömürüye karşı işçilerin İçişleri Bakanlığı ile bilgileri paylaşılmadan haklarını arayabilmelerinin yolunun açılması ve göçmen işçilerin haklarının korunması için daha fazla kaynağın ayrılması konusundaki önerilerini sıraladı.

GİK-DER adına görüşmeye katılan İbrahim Avcıl ise özel olarak ilticacıların durumuna dikkat çekti. İltica başvurusunun sonucunu bekleyen kişilere 1 yıl boyunca çalışma hakkı tanınmadığına dikkat çeken Avcıl, haftalık olarak verilen £30'un bir insanın en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacağının altını çizdi. Avcıl, 1 yılın ardından ise sadece belli alanlarda çalışma izni verilmesinin de önemli bir hak gaspı olduğunu belirterek, iltica başvurusu yapanların ilk günden itibaren çalışma hakkında sahip olması gerektiğini vurguladı. Ayrıca vekil Steve Witherden'a GİK-DER'in 2022 yılında Londra’daki göçmen Türk ve Kürt işçilerin emek piyasasındaki duruma ilişkin yayınladığı raporu teslim etti.

Witherden  konuya ilişkin şunları söyledi:"Taleplerinizin hepsi aynı zamanda benim de taleplerimdir. Bu konuyu içerisinde bulunduğum kampanya grupları ile de konuşacağım. Göçmen işçiler de tüm işçiler gibi eşit haklara sahip olarak çalışma hayatında yer almalıdır."

Özellikle göçmen işçilerin durumu hakkındaki bilgilendirme için teşekkür eden Witherden, "Göçmen işçilerin karşı karşıya kalmış olduğu sorunlar ile ilgili çok şey öğrendiğimi ifade etmek istiyorum. İleride de göçmen işçilerin hakları konusunda birlikte çalışarak göçmen işçilerin hakları konusunda birlikte çalışmaya devam edeceğim" dedi.

 

 

Londra Günlükleri: “Çalışmaktan yaşamaya vakit mi kalıyor?”

Hiç yorum yok

11 Ocak 2025

Uzun süreli ve yoğun çalışmak Londra’da yaşayan ortalama göçmenin kaderinde var. Londra’daki Türkiyelilere ait ticari işletmelerin daha çok küçük aile işletmelerine dayanması, eleman ihtiyacının çoğunlukla topluluk içinden karşılanması uzun süreli çalışmayı adeta tetikliyor. 



Tuncay Bilecen

Londra’daki ilk kuşak Türkiyeli topluluk genellikle kebapçı, bakkal, manav, kafe ve restoran işletmecisi olduğu için ihtiyaç duyulan emek gücü çoğunlukla topluluğun içinden karşılanıyor. Bu da göçmenlerin uzun süreli, yoğun ve düşük ücretlerle çalıştırılmasına neden oluyor. Kendisi de uzun süre restoran işletmeciliği yapan bir görüşmeci bu durumu şu şekilde ifade ediyordu: “Bir İngiliz’in yanında çalışmanla ya da İngilizleşmiş bir Kıbrıslının yanında çalışmanla bir Türkün yanında çalışmanın koşulları çok farklı. Bir İngiliz sana sekiz saat çalış, diyor. Ama bir Türk seni 24 saat çalıştırmak ister. Ve sana verdiği para da hiç. Diğer haklarını da alamıyorsun.”


YENİ GÖÇMENLER: UCUZ VE UYSAL İŞGÜCÜ


Etnik ekonominin genişlemesi bir bakıma yeni göçmen akımına bağlıdır. Çünkü yeni göçmen akımı etnik ekonominin ihtiyaç duyduğu ucuz ve uysal işgücünün temini anlamına gelmektedir. Bu ticarî işletmelerde aile bireyleri ücretsiz işgücünü; öğrenciler, Ankara Anlaşması yaparak vize alanlar, kaçak çalışanlar ve yeni gelen göçmenler ise ucuz işgücünü oluşturuyor. 


Buna ilave olarak son yıllarda Türkiyelilerin işyerlerinde -son gelen göçmen grubu olan- Azerbaycan, Türkmenistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerden göç eden göçmenlerin ağırlıklı olarak çalıştırılmaya başlandığını da ekleyelim. 


Uzun süreli ve düşük ücretli çalıştırma aslında çalışan ve çalıştıran arasındaki karşılıklı “anlaşma” ile ortaya çıkmaktadır. Çalışan kişinin uzun saatlere ve düşük ücrete rıza göstermesinin nedeni; dil becerisi ve mesleki vasfının bulunmaması olduğu kadar sosyal yardımının kesilmesini istememesi olabiliyor. Meseleye işveren tarafından bakıp “ama o da risk alıyor, ekmek veriyor, bunu da görelim” diyenler de var. 


AYNI RUTİN İÇİNDE DOLAP BEYGİRİ GİBİ DÖNMEK


Bu yoğun çalışma tempoları göçmenlerin sosyal yaşamlarına vakit ayıramamalarına yol açıyor. Bir süre sonra iş hayatları adeta sosyalleştikleri alanlar haline geliyor. Özellikle kebapçı gibi yemek servisi sektöründe çalışanlar tamamen işyerine bağlı bir hayat sürüyor. Düzensiz ve yoğun çalışma göçmenleri emek piyasasına entegre ederken içinde yaşadığı topluma yabancılaşmasını sağlıyor, sivil toplum örgütlerine ve politik süreçlere katılımının ise önüne geçiyor. Geriye sosyalleşme adına hemşeri derneklerinin etkinlikleri, cenazeler ve düğünler kalıyor. 


“Sosyal hayata zaman kalıyor mu?” diye sorduğum bir göçmen şöyle diyordu: “Maalesef… Üç buçuk yıldır bir sefer düğüne gittim sadece.  O da kıramadığımız bir dostumuzundu.  (…) Yoğun çalışmadan dolayı. Burada Türkiye’den gelip de, evlilik yoluyla ya da Ankara Anlaşması ile gelen birisi haftada ortalama en az 60 – 65 saatini harcar. Zaten daha az çalışamazsınız hiçbir yerde Türk yerlerinde. Genelde öyledir, maalesef ki öyledir.  Bunun dışında daha iyi bir iş de bulamazsınız bu ülkede.” 


“15 SAAT ÇALIŞIRIZ, DIREK EVE, BIR DUŞ HEMEN YATAĞA”


Özellikle göçmenliğin ilk yılları bütün göçmenler için çok daha zor şartlarda geçiyor. Bu süreçte, ekonomik anlamda hayatta kalma mücadelesi verildiği için göçmenler uygunsuz koşullarda çalışmaya bir bakıma rıza göstermek zorunda kalıyor. Bunda göçmenlerin vatandaşlık hakkı elde edene kadar sosyal yardımlardan faydalanamamalarının da önemli bir payı var. 


Toplumdaki bu çalışma temposunu diğer topluluklar tarafından da fark edilen bir durum olduğunu söylüyordu iki farklı görüşmeci de… “Türkiyeli topluluk dışarıdan nasıl görünüyor?” sorusuna şu cevabı verdiler: “Türkiyelileri sadece 7/24 saat çalışan tipler, hiçbir sosyal çevreleri, aktiviteleri olmayan insanlar olarak biliyorlar. Onların bu ülkeye sadece para kazanmak amaçlı geldiklerini düşünüyorlar. Kebap Shop’ta çalışan biriyle konuştuğunuzda, üstte yaşıyor, altta çalışıyor. Londra merkeze daha inmemiş. Tek bir amacı var çalışıp para kazanmak. Yarının düşünmek zorunda olduğu için belki bu amaçta ama bu ülkeye gelmiş, bu ülke hakkında hiçbir şey bilmiyor. Dışarıdan böyle görünüyor.”


“Aslında bazı göçmenler Türkler hakkında diyor, baksana diyor, caddeyi aldılar. Çok çalışkan olduğumuzu düşünüyorlar. (…) biz 15 saat çalışırız, eve gider uyuruz, böyle bir şey var mı ya. Ama 10 saat çalışırım, eve gider güzel bir yemek yaparım, şarabımı açarım, yemeğimi yerim, hanımla sohbet ederim, haberim varsa haberimi okurum, kitabım varsa kitabımı okurum; öyle bir şey yok bizde. 15 saat çalışırız, direk eve, bir duş hemen yatağa.” İşin ilginci bunu söyleyen kişinin de restoran sahibi olmasaydı. Durumunu biliyor, niye önüne geçmek için çaba sarf etmiyor madem? diye sorulabilir. Sanırım sorunun cevabı alışkanlık ve buradaki hayatın böyle akması… 


YENİ GÖÇMEN DALGASINDA VE İKİNCİ KUŞAKTA DURUM


Kuşkusuz yukarıda yazdığımız her şey topluma dair genellemelerden oluşuyor. Buna ilişkin birçok istisnayı kişisel gözlemlerimden biliyorum. Örneğin kafe işletip de kafesini aynı zamanda sanatseverlere açan, hiçbir sanatsal etkinlikten geri durmayan, müzik gruplarında enstrüman çalan, nitelikli ortamlarda sosyalleşmeyi tercih eden göçmenler de var. 


Peki, ikinci kuşak göçmenler bu yapıyı değiştirebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek için henüz erken. Çünkü çalışmaya bu kadar çok vakit ayıran kişilerin çocuklarına vakit ayırması mümkün olmuyor, dolayısıyla çocukların da eğitim başarısı bir hayli düşüyor. Ancak bu döngüyü kıran aileler yok değil. Çok iyi eğitim gören, son derece iyi işlerde çalışan bir ikinci kuşak adım adım geliyor. 


Ankara Anlaşması yaparak gelen yeni göçmenler ise içine kapalı olarak bilinen Türkiyeli topluluğun entegrasyonu için bir fırsat gibi görünüyor. Özetle önümüzdeki dönemde Türkiyeli göçmenlerin sadece güçlü etnik ekonomi anlamında değil diğer alanlarda da yaşadığı çevreye daha fazla katkı verdiğini göreceğiz gibi görünüyor. 


Fotoğraf West Green Market’ten.  


METEATRA, Londra’da tiyatro çalışmalarına kısa oyun yarışmasıyla başlıyor

Hiç yorum yok

10 Ocak 2025

Londra’nın renkli tiyatro dünyasına, yeni bir tiyatro topluluğu dahil oluyor. Tutkulu tiyatrocular Ece Özdemiroğlu, Serpil Delice ve Abdullah Tercanlı tarafından kurulan METEATRA, sahneyi yeni hikâyelerle, yeni seslerle doldurmak için yola çıkıyor.

 


METEATRA Londra'da Sahneyi Yeniden Canlandırıyor!

Londra tiyatro severler için sayısız seçeneğin olduğu rengarenk bir kent. Göçmen topluluklarının da bu renklilikte payı büyük.  Daha önce Ala Turka (Arcola Theatre) çatısı altında “Cadı Kazanı” ve “Asiye Nasıl Kurtulur?” gibi klasiklerden, Gezi Parkı protestolarından ilham alan “Adını Söyle” gibi etkileyici yapımlara kadar birçok oyunda yer alan, farklı ülkelerden gelen göçmenlerle The Importance of Being Earnest’i sahneleyen ekip, şimdi METEATRA adıyla yepyeni bir maceraya atılıyor.

Doğru diyalogları başlatmak, sosyal ve kültürel konularda farkındalık yaratmak ve olumlu değişimleri desteklemek için METEATRA’yı bir buluşma noktası olarak gören kurucular amaçlarını şu şekilde ifade ediyor: “Amacımız, çeşitli sesleri ve deneyimleri yansıtan olağanüstü prodüksiyonlar yaratmaktır. METEATRA, herkesin kendini temsil edilmiş hissedebileceği, her insanın sahnede kendinden ve hikâyesinden bir parça bulabileceği bir yerdir.”

 

Kısa Oyun Yarışması ile Hikâyeni Anlat!

METEATRA, herkese, her hikâyeye açık olmak ve yeni hikâyelerin yazılmasına önayak olmak için 2025’teki ilk etkinliğinde “Kısa Oyun Yarışması” düzenliyor.

Kısa Oyun Yarışması’na ilişkin duyuru şu şekilde:

“Kalbini tutuşturan bir hikâyen mi var? Dünyayı değiştireceğine inandığın bir mesajın mı var? İster iklim krizi, ister sosyal adaletsizlik, ister başka bir konu olsun, sahneden sesini duyurmak istiyorsan, işte fırsat! 20 dakikalık kısa oyununla sen de fark yaratabilirsin. Hikâyeni duymak için sabırsızlanıyoruz!”

 

METEATRA KURUCULARI NE SÖYLÜYOR?

Serpil Delice: “Yıllar önce sahnede kesişen üç dostun hikâyesi... Tiyatro aşkıyla başlayan bu yolculuk, pandemiyle bir süre duraksadı. Ama içimizdeki tiyatro ateşi hiç sönmedi. Aksine, daha da büyüdü! İşte şimdi, o özlemi dindirmek, yeniden sahnede olmak için METEATRA doğuyor. Bu yolculuk, sadece bizim değil, tiyatronun büyüsüne inanan herkesin yolculuğu. Bizim yaklaşımımız çok net: Amatör bir ruhla ama profesyonel bir disiplinle çalışmak. Bize katılan herkesle daha da zenginleşeceğiz.”

Ece Özdemiroğlu: “METEATRA'yı farklı dilleri ve kültürleri bir araya getiren bir köprü olarak hayata geçirmenin heyecanını yaşıyoruz. Tiyatro benim için günlük hayatta söyleyemediklerimi söyleme cesareti bulduğum bir alan. Umarım METEATRA, nice anlamlı diyaloğa ev sahipliği yapar.”

Abdullah Tercanlı: “İster ilk kez anlatılan, ister yeniden yorumlanan hikâyeler olsun, her türlü anlatının yeşerebileceği bir alan yaratmak istiyoruz. Yoğun ve stresli iş hayatımda bana en çok güç veren, yaratıcılığımı besleyen kaynaklardan biri her zaman sanat ve tiyatro oldu. Tiyatro, benim için sadece bir tutku değil, hayatı anlama ve insanlarla duygusal bağ kurma biçimi. Bu yolda üretmeye, sahne almaya ve tiyatroya olan bağlılığımızı sürdürmeye kararlıyız.”

 

METEATRA KISA OYUNLAR YARIŞMASI HAKKINDA:

20 dakikayı geçmeyen kısa oyunlarınızı bekliyoruz. Konu sınırlamamız yok ancak düşündüren, farkındalık yaratan ve harekete geçiren hikâyeler arıyoruz. Amacımız, bu eserlerin bugün yaşadığımız dünyayı yansıtması ve daha iyi bir gelecek hayal etmesi.

Katılım Şartları ve Detaylar

·       Katılım tüm dünyadan yazarlara açık.

·       Daha önce oyun yazarlığı deneyimi şart değil, anlatacak bir hikâyeniz olsun yeter.

·       Oyunlar Türkçe, İngilizce veya her iki dilin karışımıyla yazılabilir.

·       Maksimum uzunluk: 20 dakika.

·       Daha önce sahnelenmiş ya da yayımlanmış oyunlar kabul edilmiyor.

·       Çocuk oyunları, klasik eser uyarlamaları, başka medya türlerinden alınmış metinler, müzikaller veya film/TV senaryoları kabul edilmez.

·       Her katılımcı yalnızca bir oyunla başvurabilir.

 

Kazananları Neler Bekliyor?

·       Kazanan üç oyun, 2025 yılında Birleşik Krallık’ta METEATRA Shorts kapsamında sahnelenecek.

·       İlk üç finalist dışındaki üç yazar, WriteNow Berlin’den Seçil Honeywill ile çevrimiçi dramaturji oturumuna katılacak.

 

Önemli Tarihler

·       Son Başvuru Tarihi: 21 Şubat 2025, Cuma

·       Kazananların Açıklanması: 10 Mart 2025, Pazartesi (web sitemizde duyurulacak).

 

Daha fazla bilgi için: www.meteatra.co.uk

Iletisim: info@meteatra.co.uk



 

Rengin Kadın Korosu’nun düzenlediği ikinci öykü yarışması sonuçlandı

Hiç yorum yok

07 Ocak 2025

Rengin Kadın Korosu tarafından düzenlenen ve bu yıl ikincisi gerçekleştirilen Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması’nın sonuçları açıklandı. Farklı ülkelerde yaşayan göçmen kadınların yoğun ilgi gösterdiği yarışmaya İngiltere başta olmak üzere Almanya, Amerika, İsviçre, Fransa, İskoçya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Lüksemburg’dan toplam 60 öykü gönderildi.



Yarışmanın seçici kurulu Dursaliye Şahan, Fergül Yücel, Gülsen Gülbeyaz, İlden Dirini, Serpil Arslan, Şükran Bağcık ve Vicdan Özerdem’den oluştu. Kurulun titizlikle yaptığı değerlendirme sonucunda belirlediği 24 öykü, etkinliğin adını taşıyan ve ikincisi yayımlanacak olan ortak bir kitapta toplanarak okuyucuyla buluşacak.



Yarışmada iki öykü birinciliği paylaştı: ‘Küçük Mavi Defter’ (Burcu Özer Katmer /

İsviçre) ve (Hatice Demir Kaya / İngiltere).

İkincilik ödülünü ‘Boş Arsa’ (Nur Şen / Almanya) kazanırken, üçüncülüğe ‘Unutmak İçin’ (Onur Feray Dönmez / İngiltere) adlı öykü layık görüldü.

Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği bünyesinde kurulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu, sanatsal etkinlikleriyle göçmen kadınların kendilerini geliştirmeleri için çeşitli alanlar yaratmaya devam ediyor. Öykü yazma etkinliği de bu anlamda önemli bir rol üstlendi. Yazarların göçmen kadın olma koşuluyla katılım sağladığı yarışmaya gösterilen ilgi, beklenenin üzerinde gerçekleşti.

Rengin Kadın Korosu Yönetim Kurulu üyesi Şirin Akgül, yaptığı açıklamada seçici kurul tarafından belirlenen öykülerin kalıcı olabilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılabilmesi amacıyla kitap haline getirileceğini duyurdu. Akgül, jüri üyelerinin gelen öyküleri büyük bir titizlik ve hakkaniyetle değerlendirdiğini vurgulayarak, “Bu tür yazın çalışmalarının kadınların yaratıcı düşünme becerilerini geliştirirken, duygu ve düşüncelerini daha etkili şekilde ifade etmelerine olanak sağladığını” ifade etti.

Yarışmanın ödül töreni, Rengin Kadın Korosu’nun 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar

Haftası kapsamında, ‘Direniş ve Sevda Türküleri’ni seslendirecekleri Millfield Theatre’da sahne alacakları özel konser gecesinde gerçekleştirilecek. Aynı etkinlikte, seçkilerin yer aldığı ‘Rengin Göçmen Kadın Öyküleri 2’ kitabının tanıtımı da yapılacak.

 

YARIŞMA SONUÇLARI

Birincilik

‘Küçük Mavi Defter’ Burcu Özer Katmer / İsviçre

‘Jemma’ Hatice Demir Kaya / İngiltere 

 İkincilik

 ‘Boş Arsa’ Nur Şen / Almanya 

 Üçüncülük

 ‘Unutmak İçin’ Onur Feray Dönmez / İngiltere

 

Mansiyon

 ‘Bizden Biri’ Evren Altunkaş / İskoçya

‘Püripak Hanım’ Nur Engin / ABD

‘Göç Mevsimi’ Nükhet Esetekin / İngiltere ‘Sessiz Dostluklar’ Safiye Tosun / Fransa

 

Kitaba Girmeye Hak Kazanan Öyküler

‘Bir Pazar Günü’ Bermal Melik / Almanya

‘Bir Külbahar Sabahı’ Burçak Büyükişleyen Gönül / BAE

‘Diya Diya’ Deniz Güven / İngiltere

‘Kardeşimin Kafesi’ Eda Bayraktar / İngiltere

‘Korkudan Hep Korkudan’ Esra Bakay / Almanya

‘Anonim Yasinler’ Fatma Mutlu / İngiltere

‘Zaman Zaman’ Gül Greenslade / İngiltere

‘Uğultu’ Gökçe Karabulut / Lüksemburg

‘Pembeli Kadın’ Meltem Çimen / Almanya

‘Beyaz Dut Ağacının Altında’ Müge Erdoğmuş / İngiltere

‘Ben Seni Çok Sevdim Cankuş’ Nida Karadağ / İngiltere

‘Kalpteki Fay Kırıkları’ Nurcan Ören / İsviçre ‘Kına Saçlı Kadın’ Seray Genç / İngiltere

‘Çalınan Yaşamlar’ Rengin Akgün / İngiltere

‘Saksıdaki Çiçek’ Seher Koç / Almanya

‘Papatyalar’ Sidem Samsun / Almanya

 

Seçici Kurul Üyeleri

Dursaliye Şahan

Fergül Yücel

Gülsen Gülbeyaz

İlden Dirini 

Serpil Arslan

Şükran Bağcık 

Vicdan Özerdem

 




 


Ahmet Güven yeni kitabı Çerok okurlarıyla buluştu

Hiç yorum yok

06 Ocak 2025

Araştırmacı-yazar Ahmet Güven’in Kürt kültürüne ait 29 masaldan oluşan kitabı Çerok pazar günü gerçekleştirilen imza etkinliğiyle okurlarıyla buluştu. Göçmen İşçiler Kültür Derneği'nde yapılan imza gününe ilgi yoğun oldu.

 



Araştırmacı-yazar Ahmet Güven, İç Toroslar bölgesinin masallarını ‘Çerok’ adıyla kitaplaştırdı. Kitapta Alevi - Kürt toplumunun zengin bir havzası olan Kürecik, Elbistan, Sarız ve Afşin bölgelerinden derlenen 29 masal yer alıyor.

Güven, Pazar günü Göçmen İşçiler Kültür Derneği'nde okurları ile buluştu. Hem kitap, hem de masalların kültürdeki önemine ilişkin sohbetin gerçekleştirildiği imza gününe katılım yoğun oldu. Çoğu katılımcı söyleşiyi ayakta izlemek zorunda kalmasına rağmen etkinliği sonuna kadar takip etti.



Dil ve kültürün insanlığın zenginlikleri olduğunu belirten Ahmet Güven okurlarına kitap hakkında bilgi verdi. Uzun süredir masal derlemek istediğini belirten Ahmet Güven, ne yazık ki kültürün çok temel bir öznesi olan masalları bilenlerin yavaş yavaş aramızdan ayrıldığını, bu nedenle bu tarz çalışmaların çok önemli olduğunu ifade etti.. Okurlarla karşılıklı sohbet şeklinde geçen söyleşi sonunda Güven okurları için kitabı imzaladı. İmza için uzun kuyruklar oluştu.

Ceren Kültür Yayınları’ndan çıkan 136 sayfalık kitap GIK-DER'den temin edilebilir. Ahmet Güven'in bir sonraki imza günü ise 9 Şubat'ta Kırkısraklılar Derneği'nde yapılacak.





Birleşik Krallık’ta 224 bin sığınmacı başvurusunun sonuçlanmasını bekliyor

Hiç yorum yok

05 Ocak 2025

 

Sığınmacıları, göçmenlerden ayıran husus, kendi ülkelerinde maruz kaldıkları zulümden kaçarak koruma arayan bireyler olmalarıdır. İngiltere, özellikle son yıllarda artan göç dalgaları ile birlikte sığınma başvurularının yoğunlaştığı bir ülke haline geldi. 



27 AB ülkesine 2023 yılı itibariyle sığınma başvurusu yapanların vatandaşlık dağılımına baktığımızda; Suriye vatandaşları 186.580 başvuru ile birinci sırada, Afganistan 109.605 başvuruyla ikinci sırada, Türkiye ise 94.525 başvuru ile üçüncü sırada yer alıyor. Güney Amerika ülkesi Venezüella vatandaşları ise dördücü sırada geliyor. 



2023 yılında 67.337 sığınma başvurusuyla İngiltere’de bir yılda yapılan en yüksek başvuru sayılarından birine ulaşılmıştır. (2022’de 81.130 başvuru bulunuyor) Pandemi süreci, hava yoluyla gelen sığınmacıların sayısını azaltmış olsa da küçük botlarla İngiltere’ye ulaşan kişilerin sayısında önemli bir artış gözlenmiştir. 2018 ile 2023 arasında 148.000 kişi, Manş Denizi üzerinden küçük botlarla ülkeye giriş yapmış ve bunların % 93’ü sığınma başvurusunda bulunmuştur.



2022 verilerine göre, İngiltere’de her 10.000 kişi için 13 sığınma başvurusu düşerken, Avrupa Birliği (AB) ortalaması 25 başvuruya ulaşmıştır. Bu durum, İngiltere’nin göç politikalarının AB ülkelerine kıyasla daha sınırlayıcı olduğunu düşündürse de Ukrayna’dan gelen mültecilere yönelik programlar bu tabloyu değiştirmiştir. 2022 yılında yalnızca Ukrayna’dan 213.000 kişi İngiltere’ye sığınmış ve bu akış, yakın tarihte başka bir ülkeden İngiltere’ye gerçekleşen en büyük zorunlu göçü oluşturmuştur.

Göç ve sığınma yönetimi, yalnızca başvuruların kabulü veya reddi ile sınırlı değildir; aynı zamanda büyük bir insani ve ekonomik sorumluluğu da beraberinde getirir. 2024 itibarıyla İngiltere’de 224.700 sığınma başvurusu hâlâ karara bağlanmayı bekliyor. Bu dosyaların %38’i henüz ilk değerlendirme aşamasında, geri kalanı ise ret kararlarının ardından çeşitli hukuki süreçlerden geçiyor. Artan dosya yükü ve uzayan süreçler, sığınmacıların hayatlarını belirsizlik içinde sürdürmelerine neden oluyor.

Kaynak: https://commonslibrary.parliament.uk/research-briefings/sn01403/

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan