Tuğçe Yaşar'ın "Kurtarılmış Zamanlar" kitabı üzerine

Hiç yorum yok

03 Haziran 2025





Tuncay Bilecen

Tuğçe Yaşar’ın, Ocak 2023’te Sözcükler Yayınları tarafından yayımlanan Kurtarılmış Zamanlar başlıklı öykü kitabı birbirinden bağımsız on öyküden oluşuyor. Öyküler her ne kadar bu şekilde kurgulansa da Kurtarılmış Zamanlar’da; göç, uyum sorunu, dil yetersizliği, göçmenlerin Fransa’daki çalışma koşulları, farklı mekânsallıklarda yaşam sürmenin aşk, arkadaşlık ve aile ilişkilerine etkisi gibi göçmenliğe dair yaşanmışlıkların öne çıkan ortak izlekler olduğu söylenebilir. Bu da bir bakıma kurgusal olmasa da izleksel olarak öyküleri birbirine teyelliyor ve okuyucuda bir bütünlük hissi uyandırıyor.

Öykülerde, göç ve göçmenliğin ortak izlekler olması yazarın yaşamıyla da paralellik taşıyor, zira kitapta yer alan öz yaşam öyküsünden Tuğçe Yaşar’ın lise ve yüksek öğrenimini Fransa’da tamamladığını öğreniyoruz (s.1). Yazarın bu sırada yaptığı gözlem ve yaşadığı deneyimlerin Kurtarılmış Zamanlar’da göze çarpan, göç ve göçmenliğe dair yaşanmışlık hissi veren duygu durumlarının kaynağını oluşturduğu söylenebilir.

Yetmiş iki sayfadan oluşan kitapta yer alan on öykünün bir diğer ortak özelliği ise her birinin çok kısa metinlerden oluşması. Detaylı tasvirlere yer vermeden, “o an”a odaklanılması kurgusal olarak öyküleri karakterlerin geçmişinden uzaklaştırırken okuyucuyu da dolambaçlı olmayan yollardan öykünün meramına ve şimdiye getiriyor. Tuğçe Yaşar, sosyal medya kullanımının da etkisiyle odaklanma süresinin saniyelerle ölçüldüğü bir dönemde, öykülerindeki karakterleri ve olay örgüsünü çok derinleştirmeden öyküyü varacağı istikamete bir an önce ulaştırıyor. Her ne kadar olaylar çabuk gelişip çabuk serimlense bazen de netice okuyucuya bırakılsa da yazar bunu telaşlı bir anlatımla yapmıyor. Dolayısıyla bu kurgusal tutum okuyucunun da anda kalma duygusunu pekiştiriyor.    

Göçmenlerin “dil yetersizliği” nedeniyle yaşadığı sorunlar Kurtarılmış Zamanlar’ın ortak temalarından birini oluşturuyor. Örneğin “La Carte La Carte” başlıklı öyküde Hekimhan’dan Fransa’ya göç eden, gündüzleri inşaat işçiliği, hafta sonları ise düğünlerde zurnacılık yapan Kevî’nin Paris’teki yaşamına tanıklık ediyoruz. “Fransızcayı kahve istemeyi ve ağrıyan yerini anlatabilecek kadar” kavrayan Kevî, dört yıldır yaşadığı Fransa’da oturum alamadığı için halen kaçaktır. Mahkeme tarafından sürekli ret almaktan yorulan Kevî son duruşmaya paragöz avukatı olmadan bir tercüman yardımıyla çıkar. Kevî duruşma esnasında konuşulanları çat pat anlar ama müziğin evrensel dili Kevî’nin dil sorununu ortadan kaldırır: “Bu kez zurnasını çıkarıp Diyarbekir Yolunda Türküsü’nü çaldı. Salondaki Afrikalı, Çinli, Pakistanlılar alkış tuttu. Kimisi ayağa kalkıp dans etti” (s.25). Duruşma çıkışında arkadaşının durumuyla ilgili kötü bir haber alacak olsa da Kevî müziğin evrensel diliyle oturum sorununu şimdilik halletmiştir.

“Renkli Boya Kalemleri” adlı öyküde ise dil yeterliliği ve ayrımcılık ortak temalardır. Öykü göçmen çocuklarıyla dolu bir ilkokul sınıfının anlatımıyla başlar, öykü kahramanı dil yetersizliği yaşadığından çizerek anlatmayı daha çok sevmektedir, bu yüzden en sevdiği ders resim dersidir. Tuğçe Yaşar, bu öyküde dil bilmemenin verdiği çaresizliği çarpıcı bir şekilde tanımlamıştır:

Dil bilmeyen insanlar konu ne olursa olsun sohbet esnasında sık sık güler. Hem de olur olmadık yerde. Soru sorulduğunda anlamadığı zamanlar olur, evet ya da hayır deyip hemen gülmeye başlarlar. O gülüş, anlamış gibi yapmak değil de, “Bir gün bütünüyle anlayacağım, benimle sohbet etmeyi sürdür,” demek sanki (s.8).

Resim öğretmeni Madam Veziat, öğrencilerin arkadaşları Eflâ’nın okuldan atılmaması için verdikleri kâğıda destek imzası atmak yerine dolu olan kalem kutusuna başka bir boya kalemini sokmaya çalışarak dolu kalem kutusu metaforunu kullanır; “Bak Eflâ, bu kalem kutusu Fransa, bu tek kalem de sensin. (…) Ama bak bu kalem buraya girmiyor, çünkü artık yer yok” (s.10) der. Madam Veziat’ın bu sözleri öykü kahramanını derinden sarsar, bunu “Belki de hayatımda hiçbir Fransızca cümleyi bu kadar çabuk ve temiz, tek seferde anlamamışımdır” diyerek ifade eder.  

Öykünün sonunda ise mücadele ve dayanışma ruhu galip gelmiş, Madam Veziat’ın kullandığı kalem kutusu ve boya kalemleri metaforu tersine dönmüştür: “Hayet, Eflin ve Arthur, ‘Hepimiz göçmen çocuğuyuz!’ diye slogan atıyor. Her biri o bardaktaki renkli boya kalemlerine benziyor. Yan yana başları dik! Ben de rengimi onlara katıyorum” (s.10).

“Paris’in Şölen Yeri Geceleri” adlı öyküsünde ise göçmenlerin çalışma koşullarına tanıklık eder okuyucu, bu koşullar göç edilen ülkenin dilinin geç öğrenilmesinin ipuçlarını da ortaya koyar. Çünkü “hoparlördeki şarkılar işçiler diri kalsın diye hep yüksek sesteydi” (s.34). Bu da göçmenlerin kendi aralarında konuşmalarını ve sosyalleşmelerini engellemektedir. Bu yüzden ancak mesai bitiminde birbirleriyle konuşma fırsatı bulurlar. Hikâyenin Cezayirli ve Türk kahramanları kendi aralarında konuşurken, Cezayirli söze girer: “‘Birbirimizin yüzünü göremiyoruz, kaldı ki konuşacağız da dilini geliştireceksin! Allah iyiliğini versin abi’” (s.39).

Kitabın son öyküsü “Mavi Masa”da ise gurbette gerçekleştirilen çok kültürlü, çok dilli buluşmalara şahitlik eder okuyucu. Burada da müzik dost sohbetlerinin ortak dili olarak karşımıza çıkar. Sabaha eren gecenin sonunda dostlar birer birer ayrılırken geriye Veronika dışında sadece Türkiye’den göç edenler kalmıştır. “Artık sohbetin tek dili bütünüyle Türkçe olmuştu. Veronika da seheri bekleyenlerdendi. Konuştuklarımızdan bir şey anlamasa da can kulağıyla dinliyordu” (s.74).

Göçmenliğe ilişkin alışageldik bu olgu başka birçok göçmen yazarın yapıtlarında da karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Menekşe Toprak’ın Temmuz Çocukları (2011) romanında da Hangi Dildedir Aşk (2009) adlı öykü kitabında da anadil korunaklı bir liman olma özelliğini çok kültürlü sohbetlerde sürdürür. Toprak, bunu bir güvence ve rahatlama olarak yansıtırken karşı tarafın tepkisine yer vermeyi de ihmal etmez;

Üstelik ikisinin aralarında Türkçe konuşması Polonyalı yazarı da, çevirmeni de rahatsız etmemişti. Belki de herkes ortak bir yabancı dili konuşmaktan yorulmuş, şimdi ana diline dönerek rahatlamıştı (Toprak, 2009, s.22).

Tuğçe Yaşar’ın öykülerinde dil meselesi sadece göçmenlerin yaşadığı dil sorunuyla sınırlı kalmaz, anadil de izleklerden biridir. “Taksi Balıkçısı” öyküsü, Paris’te çevirmenlik yapan Çiçek’in İstanbul’da arkadaşı Sedef’in evini ziyaretini konu alır. Çiçek, taksiyle Sedef’e giderken taksicinin telefonda Kürtçe konuşması üzerine ilkokul anılarına geri döner. Kürtçenin bir dil, anadili olduğunu o yıllarda yaşadığı bir olay üzerine annesinden öğrenmiştir.

Göçmenlerin emek piyasalarındaki görünümleri Yaşar’ın öykülerinin bir başka ortak izleğidir. “Tadeo Kalarov” adlı öyküsü Türkiye’de ekonomik olarak zorlanan Zafer ve Yade çiftinden, “Memlekette artık yaşanmaz” diyen Zafer’in pandemi döneminde Fransa’ya göçünü konu alır. Sahte Bulgar kimliği olan Zafer, Tadeo Kalarov ismiyle bilinir ve çoğu yeni gelen göçmen gibi bir inşaatta iş bulur. İşi ve odası arasında mekik dokuduğu rutin yaşamına başlar. Göçmenlerin gündelik yaşamlarına uzun uzadıya yer vermeyen yazar, yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi bir an önce varacağı yere varır, Zafer inşaatta geçirdiği bir iş kazasında hayatını kaybeder. “Evleneli bir buçuk yıl olmuştu. Biraz para biriktirdikten sonra salgına da çare bulununca ailesini yanına aldıracaktı. Salgın gibi Zafer’in kaçakçılığı da sürerken, Tadeo’nun kıyafetleri ve Bulgar kimliği Zeynel Ustabaşına verildi” (s.18).

“Paris’in Şölen Yeri Geceleri” başlıklı öykü göçmenlerin zorlu çalışma koşullarına ilişkin detaylı tasvirlerle doludur. Bu öyküde göçmen işçiler arasındaki çekişmeler ve rekabetin yanı sıra göçmen işçi sirkülasyonu da yer alır. “Mavi yelekli ustalar her yorgunluğa, bıkkınlığa yetişemezdi. Kimi işçinin dayanamayıp molada istifasını verip çekip gittiği de olurdu. Sokak, okul, ev arasında öğrendikleriyle çelişip denge tutturamayan gençlerinse yerine başkalarının geçmesi uzun sürmezdi” (s.34). Bu öykü de tıpkı “Renkli Boya Kalemleri”nde olduğu gibi göçmenler açısından ümitvâr bir sonla biter ve tıpkı o öyküdeki gibi bir metaforu tersine çevirir yazar. Göçmenlerin birbirleriyle konuşmamaları ve tempolu çalışmaları için çalışma ortamında yüksek sesle dinletilen Dans sa bulle şarkısı grev marşı olup çıkmıştır.  

Kurtarılmış Zamanlar’ın bir başka ortak izleği ise farklı mekânsallıklarda yaşamanın arkadaş, aile ve aşk ilişkilerine yansımasıdır. Örneğin “Ardıç Kuşu” adlı öyküde öykü anlatıcısının Yunan sevgilisiyle yaşadığı aşk ilişkisini arkadaşı Zeynep’e anlatması konu edilir. Sonradan Yunanistan’a gittiği anlaşılan Yunan sevgili bir ara ortadan kaybolmuş, aylar sonra ise yeniden ortaya çıkmıştır. Ardıç kuşu bu yönüyle bir bakıma gurbet içinde gurbeti yaşamayı, göç edilen yerde köklü ilişkiler kuramamayı gösterir gibidir. “Ardıç Kuşu şimdi bir yerlerde gitarını çalıp şarkı söylüyordur. Bir kadının parmaklarına dokunup hangi enstrümanı çalabileceğini tartışıyordur” (s.45).

“Denize Atılan Taşlar” öyküsü ise araya giren mesafelerle birlikte dostluklar yıllara meydan okur mu? Biz ve geride bıraktığımız yıllar sonra bile aynı kişiler midir? sorularını sordurur. Bu öyküde göçmenlerin yaşadığı aidiyet sorununun arkadaş ilişkilerine yansıması örtük olarak kendisini hissettirir.

Tuğçe Yaşar’ın kendine özgü üslubu ve diliyle kaleme aldığı Kurtarılmış Zamanlar, göç ve göçmenliği çeşitli biçimleriyle aktarması ve yaşanmışlıklardan süzülen gerçekçi anlatımıyla göç yazınına ilgi duyanların keyifli okuyacağı bir kitap olma özelliği taşıyor.

 

Tuğçe Yaşar, Kurtarılmış Zamanlar, Sözcükler, 2022, 77 sayfa

 

Kaynakça:

Toprak, Menekşe, Hangi Dildedir Aşk, Yapı Kredi Yayınları, 2009

Toprak, Menekşe, Temmuz Çocukları, İletişim, 2011


* Bu yazı Göç dergisinin Kasım - 2023 sayısında yayınlanmıştır.

https://dergi.tplondon.com/goc/article/view/872

Bisikletli Gazete söyleşilerini podcast olarak da dinleyebilirsiniz

Hiç yorum yok

01 Haziran 2025

 🎧Bisikletli Gazete söyleşilerini podcast olarak çeşitli platformlardan dinleybilirsiniz.










🔵Google podcasts: https://tinyurl.com/y9xqjcmw

🟡Spreaker

🟢Spotify

🔵Google podcasts

🟠IHeart Radio

🟣Podcast Addict

🔴Deezer

⚫️Amazon Podcast

🟤Podchaser

#podcast #bisikletligazete #göçmenöyküleri #göç #göçmenler #İngilterevize #İngiltere #Londra




İngiltere’de net göç rakamları yarı yarıya düştü

Hiç yorum yok

31 Mayıs 2025

Birleşik Krallık’ta 2024 yılında net göç, bir önceki yıla kıyasla neredeyse yarı yarıya azalarak 431.000’e geriledi. Ulusal İstatistik Ofisi (ONS), bu keskin düşüşün arkasında “özellikle öğrencilerin aile üyeleri olmak üzere, çalışmak ve eğitim amacıyla gelenlerin sayısındaki azalma” olduğunu açıkladı. 2023’teki net göç 800.000’in üzerindeyken, son rakamlar hükümet politikalarının ve pandeminin gecikmiş etkilerinin göç dengelerini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne serdi. 



Muhafazakar Politikaların Etkisi 

ONS analizine göre, düşüşün temel nedeni, eski Muhafazakar hükümetin 2023 sonunda getirdiği kısıtlamalar. Bakım işçilerinin ve öğrencilerin ailelerini ülkeye getirmesini yasaklayan düzenlemeler, özellikle “öğrenci dependant” kategorisinde 100.000 kişilik bir azalmaya yol açtı. Ayrıca, AB dışından gelen çalışanların sayısı 100.000, bu kişilerin aile üyeleri ise 80.000 azaldı. Muhafazakar siyasetçiler, düşüşteki paylarını vurgularken, pandemi takip eden dönemde uluslararası hareketliliğin normalleşmesinin de etkili olduğu belirtiliyor. 

Labour Hükümeti İçin “Memnuniyet Verici” Ama Yol Uzun

Geçen yılki seçim kampanyasında göçü azaltma sözü veren Labour hükümeti, bu düşüşü “önemli ve memnuniyet verici” olarak nitelendirdi. İçişleri Bakanı Yvette Cooper, “Beyaz Kitap’ta net göçü daha da düşürmek için radikal reformlar önerdik” açıklamasını yaptı.

Zorunlu Geri Gönderimler Artıyor Ancak AB Engeli Devam Ediyor

Göçmen politikalarındaki sıkılaşma, zorunlu geri dönüşlerde de kendini gösterdi. Son bir yılda 30.000 kişi (başarısız sığınmacılar, suçlular ve vizesizler) ülkeden çıkarılırken, zorla geri gönderimler pandemi öncesine kıyasla %20 artışla 7.000’i aştı. Labour’ın 1.000 ek personel istihdam etmesi, bu artışta etkili oldu. Ancak AB ile varılan Brexit anlaşması sonrası geri dönüş protokolünün olmaması, Fransa’ya iadeleri imkansız kılıyor. Küçük botlarla gelen 38.000 kişiden  2.240’ı geri gönderildi.  

Afganlar En Büyük Grup, Sığınma Başvurularında Artış

İltica başvurularında Afganlar (%16) başı çekerken, Mart 2025’e kadar 109.343 kişi sığınma talebinde bulundu. Bu, bir önceki yıla göre %17’lik bir artış anlamına geliyor. Başvuruların üçte biri küçük botlarla, diğer üçte biri ise vizeyle gelenlerden oluşuyor. 

Sonuç: Rakamlar Düşüyor Ama Siyasi Tartışma Bitmiyor

Net göçteki düşüş, hükümetlerin politikalarının istatistiklere yansıdığını gösteriyor. Ancak sığınmacı akını ve AB ile yaşanan geri dönüş sorunu, göç meselesinin hâlâ İngiltere’nin gündeminde üst sıralarda yer alacağının işareti. Labour’ın “radikal reform” vaadiyle Reform partisine kayan seçmenleri geri kazanma manevraları ne kadar ne kadar etkili olacağını zaman gösterecek. 


ABD’de göçmen öğrencilerin hakları tehlikede

Hiç yorum yok

28 Mayıs 2025

ABD yönetimi, uluslararası öğrencilere yönelik vize süreçlerinde sertleştirmeye gitti. Başkan Donald Trump’ın talimatıyla, ABD büyükelçiliklerinde öğrenci vizesi için yeni randevuların verilmesi durdurulurken, sosyal medya incelemelerinin kapsamı da genişletilecek. Bu gelişme, göçmen öğrencilerin haklarında ciddi bir gerilemeyi ve küresel eğitimde belirsizliği beraberinde getiriyor.



Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan resmi bir talimata göre, öğrenci ve değişim programı vizeleri için sosyal medya hesaplarının daha kapsamlı şekilde inceleneceği bildirildi. Vize görüşmesi için daha önce randevu alanlar işlemlerine devam edebilecek; ancak yeni randevular, ikinci bir talimata kadar askıya alındı. Bu uygulamanın, özellikle Çin’den ve diğer ülkelerden gelen yüzbinlerce öğrenciyi etkilemesi bekleniyor.

Çin hükümeti, ABD’yi uluslararası öğrencilerin meşru haklarını korumaya davet ederken, Amerikan üniversiteleri de bu karar karşısında kaygılarını dile getirdi. Çünkü birçok üniversite, uluslararası öğrencilerin ödediği yüksek öğrenim ücretleri sayesinde mali sürdürülebilirliğini sağlıyor. Harvard gibi önde gelen kurumlar, bu tür kısıtlamaların sadece akademiyi değil, ABD’nin bilimsel ve ekonomik geleceğini de tehdit ettiğini savunuyor.

Trump yönetimi ise bu adımları, antisemitizmle mücadele ve ulusal güvenlik gerekçesiyle savunuyor. Özellikle kampüslerdeki Filistin yanlısı protestoların antisemitik eylemlere dönüştüğünü öne süren Beyaz Saray, bazı üniversiteleri federal fonlardan mahrum bıraktı, bazı öğrencilere yönelik sınır dışı işlemleri başlattı. Ancak bu uygulamalardan bazıları mahkemeler tarafından geçici olarak durdurulmuş durumda.

Eleştirmenler, sosyal medya taramasının genişletilmesini ifade özgürlüğüne açık bir müdahale olarak değerlendiriyor. ABD Anayasası'nın Birinci Ek Maddesi ile güvence altına alınan bu özgürlüğün, göçmen öğrencilere uygulanacak dijital incelemelerle ihlal edileceği endişesi dile getiriliyor.

ABD’nin uluslararası öğrencilere kapılarını kısmen kapatması, yalnızca bireysel hak ihlallerine değil, aynı zamanda bilim, kültür ve ekonomik alanda geri dönüşü zor bir boşluğa yol açabilir. Eğitim yoluyla küresel işbirliği ve barışın teşviki hedeflenirken, bu tarz politikaların göçmen haklarını gölgelemesi uluslararası kamuoyunun da tepkisini çekmeye devam ediyor.

Kaynak: BBC


Yapay zekanın yeni evresi: Sınır tanımayan robot işçiler mi geliyor?

Hiç yorum yok

26 Mayıs 2025

Nvidia’nın Eğittiği İnsansı Robotlar, Geleceğin Proleteryasını Oluşturabilir mi?





Teknoloji devi Nvidia, yapay zeka ve robotik alanındaki son çalışmalarıyla insansı robotların gelecekteki iş gücünün önemli bir parçası olabileceğini öne sürüyor. Ancak bu gelişme, insanlık için yeni bir etik ve ekonomik tartışmayı da beraberinde getiriyor: “Göçmenlerin sınırları aşmakta zorlandığı bir dünyada, sınır tanımayan robotlar yeni bir işçi sınıfına mı dönüşecek?”

Nvidia’nın araştırmacıları, robotların fiziksel becerilerini ve karar alma yeteneklerini geliştirmek için simülasyon tabanlı bir eğitim sistemi üzerinde çalışıyor. Bu sistem sayesinde insansı makineler, gerçek dünyadaki karmaşık görevleri öğrenebiliyor, hatta “uluslararası seyahat” engeli olmadan üretim hatlarına, depolara veya inşaat sahalarına entegre olabiliyor. Oysa aynı dünyada, insan göçmenler sınır duvarları, vize politikaları ve göçmen karşıtı yasalar nedeniyle hareket özgürlüğünden yoksun kalıyor.

Robotların Sınırları Aşma “Ayrıcalığı”
Göçmen işçiler, ekonomik krizler veya savaşlar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kaldıklarında, hedef ülkelerin katı kurallarıyla karşılaşıyor. Buna karşılık, bir robot işçi, üretici firma tarafından bir ülkeye “ihraç edildiğinde” veya bulut tabanlı bir yazılımla uzaktan kontrol edildiğinde, herhangi bir sınır engeline takılmıyor. Bu durum, şirketlerin ucuz ve esnek iş gücü ihtiyacını robotlarla karşılama eğilimini artırabilir. Nvidia’nın projesi de bu yönde adımlar atıyor: “Eğitilmiş robotlar, lojistikten sağlığa kadar her sektörde insanların yerini alabilir.”

Geleceğin Proleteryası: İnsanlar mı, Robotlar mı?
Karl Marx’ın 19. yüzyılda tanımladığı “proleterya” kavramı, üretim araçlarına sahip olmayan emekçi sınıfını ifade ediyordu. Peki 21. yüzyılda bu rolü, sahiplerinin çıkarları için durmaksızın çalışacak robotlar mı üstlenecek? Uzmanlar, özellikle “yapay zeka + robot beden” kombinasyonunun, sermaye sahiplerine sınırsız bir iş gücü kaynağı sunabileceğini belirtiyor. Bu durum, insan emeğinin değer kaybetmesine ve işsizliğin artmasına yol açabilir. 
Robot işçiler, sosyal haklara, ücrete veya çalışma koşullarına itiraz edemeyecek. Üstelik göçmen işçilerin aksine, “vatandaşlık” veya “oturum izni” de gerektirmeyecek.

Robot teknolojisi ancak sosyalizmle sosyal adalet getirebilir
Nvidia’nın teknolojisi, insanlık için verimlilik vaat ederken, aynı zamanda küresel eşitsizliği derinleştirme riski taşıyor. Bugün sınırlarda yaşanan insani krizler, yarın yerini “robot işçi ordularının hâkimiyetine” bırakabilir mi?

Robot emeğinin işçi emeğinin yerini alması kapitalizmde sadece yoksulluğu daha da derinleştirecek, Bauman'ın deyimiyle geniş güvencesizler bu durumda birer "kusurlu müşteriye" dönüşecektir. Sosyalizm; işçi emeği güzellemesi ve kutsallaştırması olmaktan çıktığında, robotların üretim sürecinde aktif olarak rol aldığı bir dünya tüm insanlığın refaha ermesine ve özgürleşmesine yol açabilir. 











Avrupa Konseyi Lideri: "Göçmen Hakları, AİHM’in Tarafsızlığı İle Doğrudan Bağlantılı"

Hiç yorum yok

25 Mayıs 2025

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Marija Pejčinović Burić, İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) göçmen haklarına ilişkin kararlarının siyasi tartışmalara kurban edilmemesi gerektiğini vurguladı. 25 Mayıs 2025’te yaptığı açıklamada Burić, özellikle sığınmacıların geri gönderilmesi yasağı ve insani koşullar gibi konularda AİHM’in belirleyici rolünün altını çizdi.




Göçmen Krizi ve AİHM’in Kritik Kararları

Son yıllarda artan göçmen hareketleri, Avrupa’da pek çok ülkenin sınır politikalarını sertleştirmesine neden oldu. AİHM ise, göçmenlerin insan hakları ihlallerine karşı son çare mekanizması olarak devreye giriyor. Örneğin, Yunanistan’daki aşırı kalabalık mülteci kampları veya Polonya-Belarus sınırındaki geri gönderme iddiaları gibi davalarda mahkeme, ulusal hükümetleri uyarıcı kararlar aldı. Ancak bazı ülkelerin bu kararları "iç işlerine müdahale" olarak yorumlaması, AİHM’in otoritesini zedeliyor.

Burić’ten Çarpıcı Uyarı: "Hukuk, Sınır Politikalarının Önünde Olmalı"

Strazburg’daki bir insan hakları panelinde konuşan Burić, “AİHM’in göçmenlerin yaşam hakkı, işkence yasağı ve aile birliği gibi temel haklara dair kararları, siyasi kaygılarla görmezden gelinemez” dedi. Özellikle Macaristan ve İtalya’nın son dönemde sığınmacıları geri gönderme politikalarının mahkeme tarafından defalarca ihlal olarak nitelendirildiğini hatırlatan Burić, “Göç, bir insan hakları meselesidir ve çözümü uluslararası hukukla uyumlu olmalıdır” ifadelerini kullandı.

Sivil Toplum: "AİHM Kararları Uygulanmazsa Kriz Derinleşir"

Uluslararası Af Örgütü ve Mülteci Hakları Merkezi gibi kuruluşlar, Burić’in çağrısını destekleyerek, AİHM’in göçmenler lehine aldığı kararların uygulanmamasının insani krizi büyüteceği uyarısında bulundu. Örgütlerin hazırladığı raporlarda, Yunan adalarındaki kamplarda çocukların kötü muamele gördüğüne dair AİHM kararlarının hâlâ hayata geçirilmediği öne sürüldü.

Çözüm Önerisi: Diyalog ve Hukuk İş Birliği

Burić, göçmen hakları konusunda yaşanan gerilimlerin aşılması için üye devletlerle daha etkin bir iş birliği çağrısı yaptı. “AİHM, devletlerin egemenlik haklarını kısıtlamak için değil, insan onurunu korumak için var” diyen Burić, yargıçların göçmen davalarında siyasi baskılardan uzak hareket etmesinin şart olduğunu vurguladı.

Sonuç: İnsan Hakları ile Sınır Güvenliği Arasındaki Denge

Uzmanlar, Avrupa’nın göçmen krizi karşısında sınır kontrollerini artırma ihtiyacı ile AİHM’in insan hakları garantileri arasında denge kurmakta zorlandığına dikkat çekiyor. Burić’in uyarılarına rağmen, bazı hükümetlerin mahkeme kararlarını uygulamama ısrarının devam etmesi halinde, hem göçmenlerin hakları hem de Avrupa’nın hukuk birliği risk altında kalabilir. İnsan hakları savunucuları, “Göçmenler siyasi malzeme değil, hakları olan bireylerdir” diyerek acil adım talep ediyor.


Kaynak: The Guardian


“Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası” 27-31 Mayıs'ta

Hiç yorum yok

24 Mayıs 2025

Londra’nın kültür sanat takviminde yerini alan Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, bu yıl ikinci kez 27-31 Mayıs 2025 tarihlerinde Tower Theatre’da izleyiciyle buluşuyor.

                                                                                                        


                                                  

İstanbul’dan Londra’ya uzanan sanat yolculuğunu sahneye taşıyan Mavi Production ekibi, Eda Çatalçam ve Fatih Dönmez öncülüğünde bu yıl da yepyeni hikâyelerin peşinden koşarak “umuda, direnişe ve güzelliğe” yelken açıyor.

Mavi Production çatısı altında gerçekleştirilecek olan II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, çağdaş metin yorumlarından performatif deneylere, disiplinler arası işbirliklerinden atölye sunumlarına kadar uzanan yoğun bir programla seyirciyi selamlıyor.

“Yaşasın Bağzı Şeyler!” sloganıyla bİR arada

“Gelin, birlikte ‘Yaşasın bağzı şeyler!’ diyelim” çağrısıyla izleyicileri bir araya getirmeyi hedefleyen etkinlik, 5 gün boyunca tiyatro oyunları, söyleşiler ve atölyelerle renklenecek.

II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, yalnızca sahne performanslarından oluşmuyor. Kollektif yaratım süreçlerine dair atölyeler, söyleşiler, Dünyada Kitap’ın desteğiyle gerçekleşen yazar buluşmaları ile dolu bir haftaya ev sahipliği yapıyor. Gençlerin üretimin bir parçası olmasını çok önemseyen Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, 27-31 Mayıs’a denk gelen ara tatilde gençler için de çok eğlenceli atölyeler düzenliyor.

Neden Mevsİmlİk?”

Mevsimlik Oyuncular kavramı, sabit bir tiyatro kumpanyasından çok, üretim ve eğitim süreçlerinin iç içe geçtiği, geçici ama derin bağların kurulduğu bir yapıyı ifade ediyor. Katılımcılar sezon boyunca atölye, prova ve sahneleme süreçlerine dahil oluyor; her bir üretim hem bireysel bir gelişim alanı hem de kolektif bir sahneleme biçimi olarak kurgulanıyor. Mavi Production çatısı altında yürütülen bu program, Türkiyede ve Avrupada benzeri az görülen bir sanatsal model oluşturuyor.

Nasıl Katılabilİrsİnİz?
Tower Theatre’ın 16 Northwold Rd, N16 7HR adresinde gerçekleşecek etkinliğin biletleri ve detaylı programı, linktr.ee/maviproduction üzerinden ve Tower Theatre’ın web sitesi üzerinden erişime açık. Tiyatronun büyülü dünyasında farklı kültürlerin izlerini keşfetmek isteyenler, bu beş günlük şölene davetli. Ayrıca “herkes için tiyatroyu” mottosuyla yola çıkan tiyatro haftası boyunca “askıda bilet” uygulamasıyla tiyatro severlere tiyatro bileti hediye edebilirsiniz.

 


FestivalProgramı ve Diğer Etkinlikler

 

 


Ama Ya Doğru Söylüyorsa?

Ekonomik kriz diye bir şey yoktur. Ekonomi bizzat kendisi bir krizdir."
Henrik Ibsen

Ekonomi nedir? Ekonomi, aslında her şeyin alınıp satıldığı, para ve kaynakların paylaşıldığı dev bir oyun alanıdır. Bizler ekonomi için ne anlama geliyoruz peki? Formüller, yüzdeler, rakamlar (mı)? Yoksa sadece tüketmesi gereken organizmalar mı? Biz, ekonominin öznesi miyiz yoksa bir nesnesi mi? Yoksa ekonomideki rakamlar karşılığımız kadar mı özne olabiliriz? "Ama Ya Doğru Söylüyorsa?" tam da bu sorulara eğlenceli bir şekilde yanıt veriyor. Bu oyun, yalnızca ekonomi üzerine bir tartışma değil; aynı zamanda bu devasa sistemin içinde insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulayan, özneyle nesnenin, varlıkla yokluğun sınırlarını zorlayan bir deneyim sunuyor. Grotesk anlatımıyla seyirciyi oradan oraya savururken hiçbir şey yerinde durmayacak; her şey sürekli değişecek ve aniden, eğlence patlayacak!

 

28, 30 Mayıs 2025
Saat: 14.30
Mekan: Tower Theatre

 

31 Mayıs 2025
Saat: 19.00
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/ama-ya-dogru-soyluyorsa/




Keşke Anlattıklarım Yalan Olsa

“Bu Dünya nasıl kendi evim gibi tanıdık olabilir, kendi evim nasıl bütün Dünya gibi yabancı, anlat bana.”

Orhan Pamuk

Hayat bazen, aklımızın ulaşamayacağı kadar distopik hikayelerle doludur. Bu hikayeleri distopik kılan şey, aslında gerçeğe dönüşmelerinin gizeminde yatar. "Keşke Anlattıklarım Yalan Olsa" fragman fragman, bu dünyayı kendilerine yuva yapmaya çalışan insanların çelişkilerle dolu öykülerini anlatıyor. Yer yer gerçekçi, yer yer absürt bir tınıyla şekillenen anlatımı, izleyiciyi eglenceli bir yolculuğa çıkaracak. Oyun, izleyenleri coğrafya ve kültür sınırlarını aşarak, ortak bir coşkuda buluşmaya davet ediyor.

 

29, 31 Mayıs 2025
Saat: 14.30
Mekan: Tower Theatre

30 Mayıs Cuma
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/keske-anlattiklarim-yalan-olsa/




Uykusuz Bir Rüya, Salim

Adanada ailesi ile yaşarken, İstanbula amcasının yanına gönderilen Salim’in hikayesine odaklanan Uykusuz Bir Rüya, Salim; amcasına ait kebapçı dükkanında çalışırken gördüklerini ve ‘çaresizlik’ duygusunu izleyiciye aktarıyor.

Berkay Ateş’in yazdığı oyunda usta oyuncunun tek kişilik performansı ile de izleyiciye unutulmaz anlar yaşatmaya hazırlanıyor.

2024 yılında Direklerarası Tiyatro Ödülleri 2024 - “Tek Kişilik Performans” ile birlikte İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri 2024 -Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”, Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri 2024 - Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”, Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2024- Ferhan Şensoy En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nün sahibi olan Uykusuz Bir Rüya, Salim; son zamanların en başarılı tek kişilik performansları arasında üst sıralarda yer alıyor.

 

27 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/03/uykusuz-bir-ruya-salim/




 9/8’lik Kıyamet

Yakın gelecek.
İklim krizinin vurduğu bir dünyada, kıyamet gelmiş ama tam da gelmemiş. Hiçbir ülkenin kabul etmediği göçebe topluluklar — Parazitler — yeni bir yaşam biçimi kurmak zorunda kalmış.
Ve o topluluğun içinden bir hikâye anlatıcısı: Diyar.
Her akşam ateş başında darbukasıyla hikâyeler anlatan Diyar, bu kez bizi kıyametin ilk günlerine, İstanbula götürüyor. Açlık, susuzluk, isyan ve ihanetin iç içe geçtiği bu anlatıda, yükselen muhafazakâr bir hareket — İzan — ve Diyar’ın kaderini altüst eden gizemli bir kız: Leylâ yer alıyor.
Diyar’ın Gözleri”, büyük yangınların, göçlerin ve kayıpların ortasında şekillenen bir aşk ve vicdan hikâyesi.
Ve temel bir soru soruyor:
Dünya elimizden kayarken, biz kimin elini tutacağı
z?

 2025 Direklerarası Tiyatro Ödülleri “Tek Kişilik Performans” ödülü ile ödülleri toplamaya başlayan “9/8’lik Kıyamet” in bu sene pek çok ödülü daha alacağına eminiz.

 

28 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş Sınırı: +16

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/9-8lik-kiyamet/




Dansöz

Meryem isimli bir oryantalin hikâyesini ‘bakış’ çerçevesinde ele alan oyun, tiyatronun Antik Yunandan beri bakışla tanımlandığı teorik bir alanı (theatron, bakılan/seyredilen yer” anlamına geliyor), oryantaldeki ekol farklarıyla birlikte sahneye taşıyor.

“Birilerine bakmak için özel olarak tasarlanmış bir alanda, yine özel bir bağlam içinde, bakış’ın ne anlama geldiğini araştıran” oyunda tek kişilik performansı ile Sezen Keser göz dolduruyor.

Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2020 - “En İyi Çıkış Yapan Kadın Oyuncu”, Direklerarası Tiyatro Ödülleri 2020 - “Tek Kişilik Performans” ödüllü oyun Londra’da izleyicisi ile buluşmaya hazırlanıyor.

29 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş Sınırı: +16

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/dansoz/




Atölye: Yaz Yaz Yaz! Bugün Hemen Şimdi

Gördüğünüz gözden, hissettiğiniz yerden, duyduğunuz seslerden bir dünya kurmaya ne dersiniz?

Ödüllü Yazar Hande Ortaç ile gerçekleştirilecek bu yaratıcı yazı atölyesinde, örnek metinler üzerinden çalışacak, kendi öykünüzü kaleme alma fırsatı bulacaksınız.

Atölyemiz hem Türkçe hem de İngilizce yürütülecektir. Böylece, içinizden gelen dili seçerek kelimelerle özgürce oynayabilirsiniz.

Bu atölyeye katılmak için önceden yazma deneyiminiz olması gerekmez; sadece yeni şeylere keşfetmeye açık olmanız yeter!

Kelimelerden nasıl yeni bir dünya yaratıldığını merak eden tüm gençleri bekliyoruz.

 

28 Mayıs 2025
Saat: 12.00 - 14.00,
* 12 - 16 Yaş
Mekan: Tower Theatre

 


Atölye: Ben Senin Yerinde Olsam

Sahneye sadece izlemek için değil, değiştirmek için çıkıyoruz!

Forum Tiyatro uzmanı Mengü Türk’ün liderliğinde gerçekleştirilen Forum tiyatro atölyemizde bir hikâyeyi birlikte izliyor, sonra Ben senin yerinde olsam ne yapardım?” diyerek sahneye müdahale ediyoruz. Oyunun akışını birlikte değiştiriyor, karakterlerin yerine geçip olaylara farklı çözümler getiriyoruz.

Rol alabilir, fikirlerini sahneye taşıyabilir ya da izleyici olarak tartışmaya katılabilirsin. Deneyim gerekmez — sözünü söylemek isteyen herkes bu sahnede yer bulabilir.

*Atölye dili Türkçe ve İngilizcedir.

 

30 Mayıs 2025
Saat: 12.00
*  12 - 16 Yaş
Mekan: Tower Theatre

 


Lemonade Stand Up

Eren Erdoğan, Suat Eroğlu ve Yunus Dalgıç
gülmenin bilimini sahneye taşıyor!

II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası’nda, acıya merhem, derde deva, yüzlere ise yoga olmaya geliyorlar! Gündelik hayatın saçmalıkları, kuyrukta beklerken akla gelen büyük sorular, Türk usulü dertleşmeler ve kahkahanın evrensel diliyle buluşuyor.
Yani evet, bu üçlü yine sahnede ve yine absürt zekânın zirvesindeler!
Hazır olun: Bu gösteri sizi hem güldürecek, hem düşündürecek, hem de ben de tam bunu yaşıyorum” dedirtecek.

 30 Mayıs 2025

Saat: 21.30
Mekan: Tower Theatre

 



 Söyleşi: Tiyatro Göçer Mi?

Tiyatro, sabit bir sahneye mi bağlıdır, yoksa yolculuk eden bir anlatı mıdır? Bir yerden başka bir yere taşındığında köklerini de beraberinde götürür mü, yoksa gittiği yerde yeniden mi filizlenir?

Bu söyleşide tiyatronun tarihsel olarak göçer doğasından yola çıkarak; mekân, kimlik, aidiyet ve dönüşüm meselelerine uzanacağız. Sanatın sınır tanımayan doğasını, hem fiziksel hem de zihinsel göç deneyimleri üzerinden birlikte tartışacağız.

Göçün yalnızca acı ve kayıp değil; aynı zamanda yaratıcılık, direnç ve yeniden inşa için bir alan olduğunu hatırlamak istiyoruz.

Tiyatro Göçer mi?” sorusu yalnızca biçimsel bir arayış değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgudur.

 Bu göçerlik hâlinin tiyatroya nasıl yansıdığını birlikte düşünmek, konuşmak, belki de yeniden tarif etmek için…

Eda Çatalçam, Fatih Dönmez, Memet Ali Alabora ve Philip Arditti sahnede bu soruya yanıt arayacak.

Söyleşiye katılmak için tiyatro haftasındaki oyunlardan birine bilet almanız yeterli.

 

31 Mayıs 2025
Saat: 17.00
Mekan: Tower Theatre

 

 


Konser: The Third Culture Collective

Third Culture Collective, farklı kültürlerin ve yaratıcı ifade biçimlerinin kesişiminden doğmuş çığır açıcı bir sanat projesidir. Misyonumuz, müziğin birleştirici gücünü keşfetmek; etnik ezgileri, cazı ve psikedelik etkileri harmanlayarak izleyiciyi içine çeken canlı performanslar yaratmaktır.

Gerçek zamanlı doğaçlama ve görsel sanatçılarla işbirliği yoluyla, sadece bir konser değil; bağ kurma, iyileşme ve hikâye anlatımı yolculukları sunuyoruz. Kollektif, izleyicileri yalnızca izleyen değil, sürekli gelişen bir anlatının parçası olmaya davet eder. Sanatın sınırları aşarak kişisel düzeyde derinlemesine yankı bulduğu bir deneyim yaşatmayı amaçlıyoruz. Sesin, kültürün ve topluluğun sınırlarını yeniden tanımladığımız bu olağanüstü etkinliğe siz de katılın.

Jomy Jai – Klavye & Elektronikler
Salih Korkut Peker – Elektro Cümbüş / Çift Saplı (çağlama – perdesiz gitar)
Gökhan Demirdöğmez – Sol Klarnet
Cana Çankaya – Trompet
James Heggarty – Davul

 

27 Mayıs 2025
Saat: 22.00
Mekan: Tower Theatre

 



 

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan