İngiltere’de zorunlu dijital kimlik dönemi başlıyor

No comments

26 September 2025

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ülkede yaşayan vatandaşlar ve yasal oturum sahipleri için ücretsiz dijital kimlik uygulamasını hayata geçireceklerini duyurdu. Hükümet “Plan for Change” başlığı altında açıkladığı yeni adımla, yasa dışı göçün önüne geçmeyi hedefliyor.



Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre, dijital kimlik sistemi parlamentonun bu döneminin sonuna kadar “Right to Work” yani çalışma hakkı kontrollerinde zorunlu hale gelecek. Böylece işverenler, çalışanlarının yasal statüsünü dijital ortamda hızlıca doğrulayabilecek. Hükümet, bu adımın yasa dışı istihdamı azaltarak küçük teknelerle yapılan tehlikeli Kanal geçişlerini caydıracağını savunuyor.

Yeni sistem yalnızca göçmenleri denetlemekle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda vatandaşlara günlük yaşamda önemli kolaylıklar sağlayacak. Dijital kimlik, sürücü belgesi başvurusu, çocuk bakımı ve sosyal yardımlar gibi hizmetlere erişimi hızlandıracak. Kullanıcıların kimlik bilgileri, telefonlarındaki dijital cüzdanda saklanacak. Yetkililer, tıpkı NHS uygulaması ya da temassız ödemelerde olduğu gibi, güvenli şifreleme ve kimlik doğrulama teknolojilerinin kullanılacağını vurguluyor.

Starmer, yaptığı açıklamada “Çalışan insanlar bu ülkeye yönelik yasa dışı göçten kaygılı. Güvenli sınırlar ve kontrollü göç, makul taleplerdir. Bu hükümet dinliyor ve gereğini yapıyor” ifadelerini kullandı. Başbakan, dijital kimliğin yalnızca göçü kontrol etmek için değil, aynı zamanda vatandaşlara hızlı ve güvenli hizmet sunmak için “en büyük fırsatlardan biri” olduğunu belirtti.

Uygulamanın, akıllı telefon kullanamayan veya dijital dünyaya uzak gruplar için erişilebilir olacağı da açıklandı. Bu kapsamda yaşlılar, evsizler ve teknolojiye sınırlı erişimi olan kişiler için yüz yüze destek programları oluşturulacak. Hükümet ayrıca, uygulamanın tasarım sürecinde kamuoyu danışma toplantıları düzenleyerek farklı toplulukların görüşlerini almayı planlıyor.

Dünya genelinde Estonya, Danimarka ve Hindistan gibi ülkelerde benzer dijital kimlik sistemlerinin başarıyla uygulandığını hatırlatan yetkililer, İngiltere’nin de bu adımla hem güvenliği artıracağını hem de vatandaşların hayatını kolaylaştıracağını vurguluyor.


Kaynak: https://www.gov.uk/

Timur Öztürk gazetecilik anılarını “40 Yılın Hikâyesi"nde topladı

No comments

25 September 2025




Londra’da yaşayan gazeteci ve radyo programı yapımcısı Timur Öztürk’ün “40 Yılın Hikâyesi – Unutamadıklarım” adını taşıyan kitabı yakın zamanda Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlandı. Okuyucuyu kendi tanıklıkları üzerinden Kıbrıs, İngiltere ve Türkiye’nin yakın tarihinde bir yolculuğa çıkaran Timur Öztürk ile kitabı hakkında sohbet ettik.



Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Kıbrıs Mehmetcikli olan babam Türkiye’de şehirler arası yolculuk yaparken Ege bölgesinde Aydın ili civarında mola vermiş.  Yanındaki yardımcısının teklifiyle az ilerideki kuru incir mağazasına gitmişler. Orada kadınlar kuru incir paketliyorlarmış. Onların arasında bir kadına gözü takılmış. Hemen sorup soruşturmuş, niyetini belli etmiş. Gel zaman git zaman evlenmişler. Aydının o cennet kasabasında yani Sultanhisar’da dünyana gelmişim. Sonra ailemle yola çıkıp Kıbrıs’a dönmüşüz. Oradan da buralara gurbet ellere.          

Bu kitabın yazılış hikâyesinden biraz söz eder misiniz?

Bu kitaptakiler benim 40 yıldır aldığım notlardır. Yaşadıklarım, hissettiklerim, acılarım, tatlılarımdır. Hepsi benim yaşamımın parçalarıdır. Son yıllarda torun sahibi olunca bu notları derlemeye başlamıştım. Bir gün Facebook’tan Sıcağı Sıcağına isimli bir gruptan bana katılma teklifi geldi. Daha önceleri de olmuştu. İnceledim baktım samimi ve güzel insanlar. Gruba katıldım. Beni aralarında görmekten çok mutlu oldular. Onları Sıcağı Sıcağına’yı bu kadar sahiplenmiş görünce hoşuma gitti. Kitap işini hızlandırdım ve gerçekleşti.   

Gazeteciliğe ne zaman ilgi duymaya başladınız? Gazeteciliğe başlamanız nasıl oldu?

Babam benim okuyup yazmamı, kalem kâğıt ile uğraşmamı istemezdi. Annem de tam aksine beni sürekli heveslendirirdi. Çünkü annem okur yazar değildi. Çok başarılı bir öğrenciydim. Ama babam elimde kalem görünce kızıp döverdi. “Zanaatkar ol para kazan, yazar olup aç kalma” derdi. Beni tamirhaneye çırak olarak verdi. Ben yine not almaya bir şeyler okuyup yazmaya devam ettim. Yakalandığımda babam her şeyi imha ederdi ama ben yine de yazardım. Askerlik döneminde gazeteci ağabeyim Akay Cemal ile tanıştım. Onun da yardımıyla bu kaçak yazışmalar daha ciddi boyuta ulaştı. 17 yaşımda evimden ve babamdan uzaklaştım, hayatımın tümünü ve eğitimimi gazetecilik üzerine yoğunlaştırdım. İyi ki de öyle yapmışım. 



40 Yılın Hikâyesi, Unutamadıklarım’da Kıbrıs, İngiltere ve Türkiye’deki gazetecilik deneyimlerinize yer veriyorsunuz. Sizin için bu üç farklı ülkede gazetecilik yapmak nasıl bir deneyimdi? Hangisinde daha çok zorlandığınızı düşünüyorsunuz?

Gazetecilik bazı meslekler gibi evrensel değerleri birdir. Dili, dini, milliyeti, rengi farklı havası yoktur. Doktorsunuz ve ben Afrika’da hasta muayene edemem diyemezsiniz. Gazetecilik de aynı temel üzerine çalışır. Sadece haberi yazdığınız dil değişir, coğrafya değişir ve zaman değişir. Sonuçta haberi nerde yaparsanız yapın temeli ve nedeni hep aynıdır. Görevimiz o haberi ulaştırmaktır. Sadece haberi yapıp yayınladığınız toprakların yasaları, kültürü ve siyasetçilerin sindirim sistemine bağlı olarak zor veya kolay haber olur. Türkiye’de zaman zaman zorlandığım oldu. Ama o zorluklar artık beni bağlamıyor.

 

1990’lı yılların kaotik politik ikliminde gazetecilik yaptınız. Susurluk kazası ve onun kopardığı fırtınaya da şahitlik ettiniz. Bu dönemi, bir gazeteci gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet 1990’lı yıllar çok zor unutulacak bir dönemdi. Yalnız gazetecilik değil, birçok alanda zorlukların yaşandığı bir dönemdi. Ben o dönemi çok gerçekçi biçimde yaşadım. İliklerime kadar hissederek yaşadım. Başıma ağrılar çıkıp, gözlerim kararırcasına yaşadım. Haber programları veya Show Tv’de yaptığım haberler bana sıkıntılı günler yaşattı. Kitabımın adını veren Unutamadıklarım bunlardır. Yaşandı, bitti ve gitti diyorlar ama...

 

Gazetecilik hayatınızda sizi en çok zorlayan haber/ röportaj hangisi olmuştu?

1990’lı yıllar, Susurluk Kazası ve artçılarının etkileri dedik ya, habere ve haberciye de zararı dokunmuştur. Susurluk Kazası’ndaki S500 siyah arabayı kazadan önce bir kadın kullanmış. İstanbul’da kaza yapmış ve karşı taraf şikayetçi olunca aracı ve sürücüyü Bakırköy Bahçelievler polis karakoluna götürmüşler. Herkesten gizlenmiş. Ben bulup ortaya çıkardım. Bir gazeteci olarak mükemmel bir haber. Patron ve müdürler habere bayıldılar. Haberim ShowTv ana haberde yayınlandı. Beş dakika sonra Reha Muhtar beni yanına çağırdı, “bu haberdeki aracı kullanan kadının kocası bizi aradı çok sinirlenmiş” dedi. Hemen ardından kadının eşi beni de aradı, ağzına geleni söylemeye başladı. Her cümlenin başı, “sen beni tanıyor musun?” oldu. Her cümlesinin sonu da “gelip seni 8. kattan aşağıya atacağım” oldu. Sonradan öğrendim ki o kadın, Türkiye güzeli bir mankenmiş ve evlendiği adam da büyük bir holding sahibiymiş. Şimdi gelin siz bir sonraki habere aşk ile gidin. Buna benzer ne haberler oldu.

Yayınlanmayanlar da oldu. Örneğin; Söz Fato’da programı için bir haber yaptım. Günlerimi haftalarımı aldı. Kocaman bir dosya hazırladım. Fatma Girik alnımdan öptü, çok beğendi. Haber sıraya girdi yayını bekleme başladı. Baktım haberim programda yayınlanmadı. Fatma ablayı aradım. “Kusura bakma Timur haberin ucu kimlere kadar uzanıyor yayınlayamayız” dedi. Daha ne yazayım?

            

Kitabınızda bu Sıcağı Sıcağına’nın adeta mutfağına giriyor okuyucu. Sıcağı Sıcağına programı 1990’lı yılların televizyonculuk dünyasında yerini alan önemli yapımlardan biriydi. Bu programda çalışmanın zorlukları nelerdir?

Sıcağı Sıcağına programı benim prematüre evladım gibidir. Onun yeri başkadır. Şoföründen, kameramanına kadar emeği geçen herkesin işinin hakkını verdiği bir programdı. Onun için her çarşamba gecesi Türkiye’de hayat dururdu. Muhabir ekibi olarak da çok iyi anlaşan kişilerdik. Bu programda çalışmak ve o programa emeğimin geçmesi benim en büyük kazancımdı. Hiçbir zorluğu olmadı. Şimdi bu yaşımda yine aynı programda çalışmak isterim.

 

Bu kitapta yer verdiğiniz anılardan sizi en çok hangisi etkiledi?

40 yıl bu dile kolay, neler yaşadım. Her haberim benim için önemliydi.Bu kitaba aldıklarım sadece kolaylıkla elime gelenler. ‘Unutamadıklarım’ seri olacak bir kitap. Bu kitaptakiler dediğim gibi hepsinin yeri başka. Ama arife gecesi yaşamını yitirip elindeki bayramlık ayakkabılarıyla gömülen küçük kızı unutamam. Beni yoldan çeviren yaşlı kadını, milyonlar kazandığı gün evine giderken kaza yapıp ölen adamı da unutamam. Yani hepsini bendeki yeri aynı ve unutulmazlar. 

    

Londra’da uzun yıllardır yaşayan bir gazeteci olarak Birleşik Krallık’taki Türkiyeli toplumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben Londra’ya 1982 yılında genç bir gazeteci olarak tayin oldum. Geldiğim haftanın sonunda bir düğüne davetliydim. Gelin ve damatla tanıştırdılar. Onlar da benim yaşlarımdaydı. Görüşmeye devam ettik ve hâlâ görüşmekteyiz. 1983 yılında bir oğulları 1985 yılında da bir kızları dünyaya geldi. Samet ve Sevda isimli çocuklar büyüdüler ben onların da düğünlerine gittim. Şimdi Samet ve Sevda’nın da çocukları oldu. Yani ben Birleşik Krallıkta yaşayan Türk Toplumu’nu çok iyi tanıyorum. Kimse geçmişleri hakkında bana bir şey söyleyemezler. Ama ben söyleyebilirim.

1983 yılında Londra haftalık bir gazete çıkarıyordum. Arşivden çıkarım zaman zaman o gazete sayfalarına göz atarım. Neredeyse aradan 40 yıl geçmiş değişen bir şey yok. Hep aynı terane. Yani o günlerde de birlik olalım deniliyordu, bugün de bir türlü birlik olamıyoruz deniliyor. Ego ve hırs toplumu bir türlü bir araya getirtmiyor. Benim gibi olacaksınız, hiç bir şeyin aşırısına kaçmadan sadece ihtiyacın kadarına sahip olmak isteyeceksiniz. Maddiyat sadece araç olacak. İşte o zaman ego ortadan kayboluyor.

Yalın, akıcı anlaşılır bir yazım diliniz var. Başka kitap çalışmalarınız var mı?

Yetenekli insanların bir araya geldiği ve bu işi bilinçli bir şekilde yapan Press Dionysus ile çalışıyorum. Editörüm Tuncay Bilecen uyuyan devleri uyandırma konusunda uzman. Çok candan ve cesaretlendirici birisi. Ona söz verdim kitapların arkası gelecek. Yıllardır notlarını aldığım 1935 Kıbrıs Göçünün hikâyesi var. Ayrıca, 1900’lu yıllarda kaybolmuş iki kardeşin büyük torunlarının yüz yıl sonra buluşmalarının hikayesi var. Ha bir de benim sevdiğim ve yirmi yıldır yazıp notlarını bir kenara bıraktığım,1570 yılında başlayan ve bugün hâlâ devam eden bir ailenin hikâyesi var. Kısacası bundan sonra torun bakıp kitaplarımı derleyeceğim. Yeter ki Press Dionysus ile soluk almaya devam edeyim.

 

 Timur Öztürk'ün "40 Yılın Hikâyesi, Unutamadıklarım" kitabını Türkiye'den

https://tinyurl.com/55kwy92w adresinden ve Türkiye dışından

Unutamadıklarım – Timur Öztürk – Press Dionysus adresinden 

Londra'da ise Fieldseat Cafe'den edinebilirsiniz. (665 High Road - Tottenham N17 8AD Londra, Birleşik Krallık)


Fieldseat Cafe


Right pointing backhand index40 Yılın Hikâyesi'ni Kitap Yurdu'ndan almak için tinyurl.com/55kwy92w

* Bu röportajın bir kısmı 27 Temmuz 2021 tarihli Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 


Reform Partisi’nden “kalıcı oturumu” kaldırma vaadi

No comments

22 September 2025

İngiltere’de göçmen karşıtlığı ile bilinen ve şu anda anketlerde birinci sırada yer alan Reform UK partisi, göçmenlerin beş yılın sonunda elde ettiği süresiz oturum hakkını kaldırmayı vaat etti. Parti, planlarının kamu maliyesinde yüz milyarlarca sterlin tasarruf sağlayacağını savunsa da bu iddianın hiçbir bilimsel temeli bulunmuyor.

Reform UK, iktidara gelmesi halinde göçmenlerin Süresiz Oturum İzni (ILR) hakkını kaldıracağını açıkladı. Mevcut sistemde göçmenler beş yılın ardından süresiz oturum ve vatandaşlığa geçiş hakkı kazanabiliyor. Yeni planda ise göçmenler her beş yılda bir vize yenilemek zorunda kalacak.

Parti ayrıca İngiliz vatandaşları dışında kimsenin refah yardımlarına erişemeyeceğini belirtiyor. Reform UK, bu düzenlemelerin kamuya maliyetinin önümüzdeki yıllarda 234 milyar sterlin azalacağını öne sürdü. Ancak Reform Partisi’nin bu hesaplamalarının hiçbir bilimsel dayanağı bulunmuyor.

Reform UK’in politika şefi Zia Yusuf, Telegraph gazetesine yazdığı makalede “Ucuz yabancı işgücü dönemi sona eriyor” ifadesini kullandı. Yusuf, bu düzenlemeyle yüz binlerce göçmenin oturum hakkını kaybedeceğini, sosyal yardımlara bağımlı olanların büyük kısmının gönüllü olarak ülkeyi terk edeceğini söyledi. Ayrılmayanların ise “kitlesel sınır dışı programı” çerçevesinde gönderileceğini belirtti.

Hükümet cephesinden ise planlara sert tepki geldi. Bir hükümet sözcüsü, Reform’un önerilerini “ucuz bir siyasi manevra” olarak nitelendirerek, mevcut sistemde yabancı uyrukluların sosyal yardımlara erişiminin zaten ciddi kısıtlamalara tabi olduğunu ve bunun daha da daraltılması için çalışmaların sürdüğünü vurguladı.

 



Ferdinand artık ölümsüz! 22 öykücü öykülerini Ferdinand'a adadı

No comments

21 September 2025

Rize’nin İyidere ilçesinde, 2018 yılında kurban bayramının ilk günü Karadeniz’in azgın sularına atlayarak kaçan ve dört gün sonra Sürmene'den karaya çıkan boğa Ferdinand'ı hatırladınız mı?


Haberlere konu olunca şarkıcı Haluk Levent’in sahiplenip İzmir'de bir çiftliğe yerleştirdiği Ferdinand öykücülere ilham kaynağı oldu. İnci Gürbüzatik ve Dursaliye Şahan’ın önderliğinde 22 yazar bir araya gelerek asi Ferdinand için öyküler yazdı. Öykü kitabını oluşturan eserlerin ortak teması ise hayvan hakları.

Kahraman Ferdinand'ın arka kapağında yazar Dursaliye Şahan şunları söylüyor: 

"O artık İzmir’de. Güneşi bol bir çiftlikte, kasabın bıçağından muaf bir hayat sürmekte. Biz 22 yazar, bu kitaptaki öykülerimizi Kahraman Ferdinand’ın gıyabında; doğaya, özgürlüğe ve barışa ithaf ediyoruz."

Kitabın derleyenlerinden biri olan İnci Gürbüzatik ise önsöz yazısında, yazarlara Ferdinand için yazılan öykülerin tarihsel değerini şöyle açıklıyor: "Bir olayı öyküleştirmek onu unutulmaktan kurtarır. Öykü, olay ve kahramanını ölümsüz kılar, belgeler çünkü. Ölüme direnip olağanüstü bir çabayla yaşama kaçan mucizevi bir boğa, magazinin değil öykünün konusudur bizim için. Ölüme boyun eğmeyen 'o' asi boğanın yaşam direnci, mücadelesi, gözü kara kaçış serüveni sözümüzdür. Onun yaşam mucizesini öyküleştirerek belgelerken biz de onun gibi firardaydık. Biz de daha iyi, yaşanası bir dünya, ülke için onun korku dolu gözlerinden umuda kulaç attık. Boğa Ferdinand’ın başardığı sıra dışı yaşam mücadelesidir bize öykülerimizi yazdıran. Öykülerimiz tarihe gereken notu düşmüştür artık."

    

Kitaba katkıda bulunan yazarlar:

Atiye Güner, Aycan Saraçoğlu, Cemil Uslu, Dursaliye Şahan, Güler Kalem, Gülsüm Öz, Handan Ünlü Haktanır, Hatice Dökmen, İnci Gürbüzatik, Kazım Altan, Leyla Serpil, Muhsin Boz, Münevver İzgi, Nilgün Çelik, Sibel Unur Özdemir, Sıla Ayman, Şükran Günay, Süreyya Köle, Tuncay Bilecen, Yasemin Coşkan, Zafer Doruk, Zeynep Alanç.




👉Kitaba Türkiye'den erişim adresi: https://tinyurl.com/mstvf9nv


👉Kitaba yurt dışından erişim adresi: https://tinyurl.com/ycxbevme







Stand Up to Racism etkinliği 23 Eylül'de Day-Mer'de gerçekleştirilecek

No comments

19 September 2025

Londra’nın Hackney bölgesinde faaliyet gösteren “Stand Up to Racism” hareketinin katılımıyla,  23 Eylül Salı günü saat 19.00’da Day-Mer Kültür Merkezi'nde ırkçılık ve faşizme karşı örgütlenme toplantısı gerçekleştirilecek.



Etkinlikte konuşmacılar arasında uzun yıllar milletvekilliği yapmış olan Diane Abbott MP ve yerel aktivist Samira Ali yer alacak. Katılımcılar, ırkçılığa ve göçmen karşıtlığına karşı yürütülen mücadelelerin nasıl daha güçlü bir şekilde örgütlenebileceğini tartışacak.

Toplantıda, göçmen topluluklarının ve yerel halkın bir araya gelerek son dönemde artan ırkçı, aşırı sağ harekete karşı dayanışmayı büyütmek hedefleniyor.

 “Stand Up to Racism” hareketi, Birleşik Krallık genelinde göçmen haklarının savunulması, İslamofobi ve ırkçı saldırılara karşı toplumsal tepkinin örgütlenmesi için uzun süredir eylemliliklerde bulunuyor. 

Etkinlik Detayları

  • Tarih: 23 Eylül Salı

  • Saat: 19.00

  • Yer: Day-Mer Kültür Merkezi

  • Adres: 16 Howard Road,  London, N16 8PU

  • Konuşmacılar: Diane Abbott MP, Samira Ali


Viyana'da Yeni Hayat: ALİ GEDİK'İN GÖÇ HİKÂYESİ BÖLÜM II (YOUTUBE VİDEOSU)

No comments

 Ramazan Yaylalı’nın Ali Gedik’le gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci ve son bölümünde göçmenliğin zorlu ilk yıllarını geride bırakan Ali Gedik’in Viyana macerasına tanıklık edeceksiniz.



Gedik, Viyana’da kendi deyimiyle bir süre “gurbet içinde gurbet” yaşasa da kısa sürede Viyana’ya adapte olup burada bir gençlik merkezinde sosyal danışman olarak çalışmaya başlayacak ve bir dizi tesadüf sonucu Şivan Perwer’le tanışacak, bu tanışıklık bir dostluğa dönüşecek ve kendisiyle Avusturya’da birçok konser organizasyonuna imza atacaktır.

Bu söyleşinin başlıkları şöyle; 👉 Ali Gedik’in zorlu evlenme macerası… Dört defa istemelere gitmelerine rağmen kaynanasının kızını vermek istememesi. 👉 Müstakbel eşiyle paspas altına mektup bırakmak suretiyle uzun süre yazışmaları… 👉 1983’de eşi Sevim’i başka bir şehre kaçırması… Eşinin deyimiyle “sen kaçırmadın, biz birlikte kaçtık!” 👉 1986’da kızları Orkide’nin doğması. 👉 1989’un sonunda zorlu mücadelenin sonucunda Avusturya vatandaşlığını alması. 👉 Mücadele arkadaşlarıyla, Türkiye’deki sorunlar dışında Avusturya’daki sorunlara da eğilme gerekliliği konusunda yaşadığı çatışmalar… 👉 1990, Ekim’inde Avusturya’da genel seçimler öncesinde kendisine Yeşiller’den adaylık teklifinde bulunulması. Bulunduğu siyasi yapının bu teklifi “burjuva partisine girelim, belki bize bir faydası olur” şeklinde karşılaması. 👉 Bir göçmen olarak Yeşiller Partisi’nden ikinci sıra aday gösterilmesi. 👉 “Eyaletteki oy oranı düşünüldüğünde ben milletvekili olamazdım, ama bir göçmen olarak ikinci sıradan aday gösterilmem sembolik olarak müthiş bir mesajdı.” 👉 Adaylığına ilişkin olarak Avusturya basınının ırkçı neşriyata başlaması… Bir göçmen işçinin aday olmasına, onları temsil edeceğine tahammül edememeleri. 👉 Gelen tepkiler üzerine Yeşiller Partisi’nin Ali Gedik’ten geçmişini inkar eden ve ortamı yumuşatacak bir açıklama istemesi. Bunun üzerine adaylıktan çekilmesi. 👉 Bu adaylığı nedeniyle iki seneye yakın süre iş bulamaması… 👉 Bunun üzerine Voralberg eyaletinden 1993’te Viyana’ya taşınmaya karar vermesi. 👉 “Viyana’ya geldiğim ilk yıl gurbet içinde gurbet yaşadım.” 👉 Voralberg ‘i özlemesi… 👉 1994’te Viyana’da bir gençlik kuruluşunda, gençlik danışmanı olarak işe başlaması… 👉 Fabrika işçiliğinden sosyal danışmanlığa gelmesi entegrasyon sürecini hızlandırması. 👉 Dönemin Viyana’da yaşayan göçmen gençlere ilişkin gözlemler… 👉Kürt siyasal hareketine yakın durması. 👉 Şivan Perwer’le ilginç tanışma hikâyesi… 👉2002’de Şivan Perwer’le Avusturyalı sanatçı Willi Resetarits ile ortak projede bir araya getirilmesi. Avusturya’da bir konser organizasyonu yapılması. 👉 Daha sonra bu birlikteliğin birçok verimli çalışmaya vesile olması…




İngiltere - Fransa arasındaki göçmen anlaşmasında hukuksal kriz

No comments

17 September 2025

İngiltere ile Fransa arasında imzalanan göçmen iade anlaşması, daha başlamadan ciddi engellerle karşılaştı. Londra’daki Yüksek Mahkeme, 25 yaşındaki Eritreli bir gencin Fransa’ya gönderilmesini geçici olarak durdurdu. Sığınmacı genç, Libya’da modern kölelik ve kötü muameleye maruz kaldığını öne sürerek koruma talep etti. Mahkeme en az 14 günlük bir durdurma kararı vererek, iddiaların araştırılmasına fırsat tanıdı.



Hükümet açısından bu karar, planlanan "bir giren, bir çıkan" iade uçuşlarının başlamasını geciktirdi. Aslında yetkililer, bu hafta boyunca Fransa’ya düzenli uçuşlar yapılmasını bekliyordu. Ancak modern kölelik ve insan ticareti yasalarının devreye girmesi, sürecin düşündüklerinden çok daha karmaşık olduğunu gösterdi.

Home Office’in kendi insan ticareti biriminin, Eritreli gencin iddialarını zayıf bulmasına rağmen, kararın kesinleşmemiş olması büyük bir açmaz yarattı. Mahkeme sürecinde bakanlığın kendi uzmanlarının da bu gencin Fransa’dan başvurusunu sürdürmesinin beklenmeyeceğini belirtmesi, hükümetin pozisyonunu daha da zayıflattı. Bu nedenle sabah uçağıyla gönderilmesi planlanan yolcu, son anda listeden çıkarıldı.

Siyasi açıdan risk büyük. Zira hükümetin kendi avukatları bile, bu tür engellemelerin caydırıcılık etkisini ortadan kaldırabileceğini mahkemede dile getirdi. Nitekim benzer iddiaları olan pek çok göçmenin, süreci aylarca hatta yıllarca uzatabileceği endişesi var. Muhalefetteki Muhafazakârlar, gelişmeyi hükümetin yetersizliğinin kanıtı olarak gösterirken; iktidar ise anlaşmanın tamamen çökmediğini, ama sürecin kolay olmayacağını kabul ediyor.

Yeni İçişleri Bakanı Shabana Mahmood, göreve başlar başlamaz yasa dışı göçle mücadelede "ne gerekiyorsa yapılacak" demişti. Ancak ilk büyük sınavında karşılaştığı bu hukuki engel, hem bakanın hem de hükümetin göç politikasındaki kararlılığını test ediyor. Önümüzdeki haftalarda Fransa’ya iadelerin başlayıp başlamayacağı, bu sürecin en kritik sorusu olacak.

Kaynak: BBC

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan