İngiltere’nin garip ama gerçek vergi hikâyelerinden biri, 17. yüzyılın sonlarında hayat bulmuştu: Pencere vergisi. Bu tuhaf uygulama, 1696’da Kral III. William döneminde, devletin kasasını doldurma çabaları sırasında ortaya çıkmıştı. Üstelik mesele sadece ufak tefek bir açık kapama değil; Dokuz Yıl Savaşı’nın devasa maliyeti yüzünden hazinenin eli kolu bağlanmıştı. Yetkililer de zekice (!) bir fikirle pencereleri zenginlik göstergesi sayıp vergilendirmeye karar vermişti. Bir evin penceresi ne kadar çoksa, sahibinin cebi de o kadar geniş kabul ediliyordu. Uygulama daha sonra İskoçya’da 1748’den itibaren, İrlanda’da ise 1799’da hayata geçirilmişti.
Vergi halka öyle bir dert olmuştu ki, memurların mahalleye girişini görenler pencerelerini saklamak istercesine tuğlalarla örmeye başlamıştı. Londra sokaklarında gezen yabancılar, “Bu şehir karanlık olduğu için değil, karanlık bırakıldığı için böyle,” diye dalga geçer olmuştu. Evlerin yüzleri sanki sürekli somurtuyormuş gibi görünürmüş; çünkü birçoğunda yıllarca gün ışığı görmemiş, kapatılmış pencere boşlukları sırıtıyormuş. Halkın çözümü yaratıcıydı ama sağlıklı değildi: Kapalı pencereler yüzünden rutubet artıyor, havasızlık tüberkülozu körüklüyor, doktorların raporları da giderek daha karamsar bir hâl alıyordu.
Tüm bu şikâyetlere rağmen vergi tam 155 yıl yürürlükte kaldı. Sonunda Victoria döneminde, 1851 yılında, devlet bu ilginç icadından vazgeçmeye mecbur kalmıştı. Halk sağlığı ve sürekli büyüyen hoşnutsuzluk, nihai darbeyi indiren etkenlerdi.
Bugün Londra’da eski bir evin cephesinde tuğla ile örülmüş kare bir boşluk gördüğünüzde, aslında tarihin sessiz bir hatırasına bakıyorsunuz: Bir zamanlar güneş ışığının bile vergi dairesine kayıtlı olduğu bir dönemin taşlara sinmiş hikâyesine.














