latest
haber

KÜLTÜR-SANAT

VIDEO

video

VELESPIT HİKAYELERİ

velespit hikâyeleri

GÖÇMENLERİN GÜNDEMİ

YEREL HABERLER

LONDRA GÜNLÜKLERİ

Türk Eğitim Birliği’nde kahvaltı ve söyleşi etkinliği: Gazeteci Çiğdem Toker, kamu ihalelerinin iç yüzünü anlatacak

Hiç yorum yok

Gazeteci, yazar Çiğdem Toker, 11 Haziran, Pazar günü Türk Eğitim Birliği’nin davetlisi olarak Londra’da okurlarıyla buluşacak.

 


Dile kolay AKP döneminde Kamu İhale Kanunu 192 defa değişmiş. Araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker, hakkında açılan davalara ve yapılan yıpratma kampanyalarına rağmen uzun süredir kamu ihalelerinin nasıl bir yandaş zenginleştirme mekanizmasına dönüştüğü üzerine çalışıyor.

Konuyla ilgili onlarca gazete yazısı yazan ve yakın zamanda iki kitap çıkaran Toker, Türk Eğitim Birliği’nin davetlisi olarak Londra’ya geliyor. 11 Haziran, Pazar günü Türk Eğitim Birliği’nin Newington Green’deki binasında saat 11:00’de kahvaltı ile başlayacak etkinlik, Tekin Yayınevi’nin genel yayın yönetmeni Elif Akkaya’nın moderatörlüğünde “Türkiye Nereye, kamu ihaleleri perspektifinden kamu ihaleleri meselesi” başlıklı söyleşiyle devam edecek.  Çiğdem Toker, TEB'deki etkinliğin ardından saat 15:00-18:00 arasında University College London'da (UCL) kitabının imza günü etkinliğine katılacak.






KAMU İHALELERİNİN ARKA PLANI

Toker’in 2019’da Tekin Yayınevi tarafından yayımlanan “Kamu İhalelerinde Olağan İşler” başlıklı kitabı için gazeteci Orhan Erinç şunları söylüyor: “Türk Basını bir süredir SOS veriyor. Bu nedenle doğru ve gerçek bilgi çok önemli. Meslektaşım Çiğdem Toker, bu kitabında belgelere dayalı gazeteciliğin seçkin örneklerini aktarıyor. Hem şaşırarak hem de öğrenerek okuyacaksınız.”

İktisatçı Korkut Boratav’ın ise kitaba ilişkin yorumu şöyle: “Kamu ihalelerinde yolsuzluk… Bu konunun ısrarlı takipçisi Çiğdem Toker, geçmiş köşe yazılarından bir derleme yapıyor; bunları yeni bilgilerle, yorumlarla zenginleştiriyor. Böylece, iktisat konularında araştırmacı gazeteciliğin parlak bir örneğini sunuyor. Kitap, yozlaşmış sermaye ve iktidar çevreleri arasında kurulmuş olan kirli ittifakın yöntemlerine ve AKP’li yıllarda bölüşüm ilişkilerinin istatistiklere yansımayan boyutlarına da ışık tutmaktadır.

ŞEHİR HASTANELERİ

Toker geçen sene yine Tekin Yayınevi tarafından yayımlanan “Şehir Hastaneleri: Milletin Cebinden Kamu - Özel İşbirliği” başlıklı kitabında ise bu sefer AKP’nin çok övündüğü şehir hastanelerinin ihale süreçlerini irdeliyor.

Kamuya yükü 81,2 milyar dolar olan bu projelerin şeffaflıktan uzak bir şekilde nasıl  yandaş şirketlere verildiğini anlattığı kitabı yüzünden Toker, yandaş medyanın hedefinde yer alıyor.

 


Tarih: 11 Haziran, Pazar

Saat: 11:00 – 14:00

Yer: Türk Eğitim Birliği

Adres: 2 Newington Green Road, N1 4RX

İngiltere'nin plastik atıkları Adana'ya nasıl ulaşıyor?

Hiç yorum yok

İngiliz gazeteci Londra'dan yola çıkıp Adana'ya ulaşan Tesco poşetlerinin izini sürdü. Bloomberg için çalışan araştırmacı gazeteci Kit Chellel, Londra’daki Tesco poşetlerine çip taktı ve plastik atıklar iki ay sonra Adana’da açıklık bir alanda sinyal verdi.

 


Gazeteci Kit Chellel, İngiltere’deki plastik atıkların izini sürdü ve bu atıkların hangi rotayı izleyerek Türkiye’ye ulaştıklarını buldu. Tesco’nun plastik atıkları, iki aylık bir yolculuğun ardından Avrupa’nın tonlarca plastik atığının biriktiği Adana'daki açıklık bir alana ulaşıyor.

Çöplerin rotasını takip etmek için üç farklı TESCO poşetine GPS takip cihazı yerleştiren Kit Chellel, bu poşetlerin üç dört gün içerisinde yerlerinin değişmeye başladığını gözlemliyor. Çöplerin nereye gittiğini dijital haritadan takip eden Kit Chellel, cihazlardan birinin Londra’nın doğusuna gittiğini ve Thames nehrinin kenarında kaybolduğunu diğer ikisinin ise Londra çevresindeki TESCO lojistik merkezine gittiklerini fark ediyor. Buradan Harwich uluslararası taşımacılık limanına ulaşan çöpler daha sonra Hollanda’ya geçiyorlar. Hollanda’da çok beklemeden karayolu ile Almanya üzerinden Polonya’ya ulaşan plastik poşetler farklı günlerde aynı noktada buluşuyor. Bu noktanın adı Polonya’da yer alan Zielona Gora tesisi. TESCO poşetindeki cihazla bu tesiste sinyal kesiliyor, ancak bir süre sonra cihazın Adana’da bir sanayi bölgesinde sinyal verdiği görülüyor. Chellel, yaptığı araştırmada bu bölgede herhangi bir geri dönüşüm şirketi ya da tesisi tespit edemiyor. Bunun üzerine alanın iyice araştırılması için gazeteciler yerinde gözlem yapıyor ve Kit Chellel tespitinde haklı çıkıyor; çünkü herhangi bir geri dönüşüm tesisi bulunmayan bu bölgede, Avrupa’dan gelen tonlarca plastik çöpün üst üste yığıldığı görülüyor.

Kit Chellel, 2.000 millik plastik çöp takibine ilişkin şunları söylüyor: “Şimdiye değin üretmediğimiz kadar plastik üretiyoruz ve bunların bir yere gitmesi gerekiyor. Bu yüzden kullandıktan sonra bunların nereye gittiğini bilmemiz gerekiyor. Benim kendi mahallemdeki TESCO süpermarkette beyaz geri dönüşüm kutuları dikkatimi çekti. Bunların tam olarak nereye gittiğini görmek için elektronik olarak takibe aldım. Bunu yaparken en önemli hedefim kötü plastiklerin nereye gittiğini öğrenmekti.”





Kaynak: https://www.bloomberg.com/graphics/2022-tesco-recycle-plastic-waste-pledge-falls-short/?utm_source=twitter&utm_medium=social&utm_campaign=twitter-moments&utm_content=climate

 

Bisiklet sosyalist bir ulaşım aracıdır: Dünya Bisiklet Günü kutlu olsun!

Hiç yorum yok

 Polonyalı sosyal bilimci Prof. Leszek Sibilski’nin ABD’de başlattığı kampanyanın elli yedi ülke tarafından kabul bulması üzerine “Dünya Bisiklet Günü” ilk kez 2018 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından alınan bir kararla kutlanmaya başlandı.

Tuncay Bilecen



Yani Dünya Bisiklet Günü’nü hepi topu beş yıldır kutluyoruz. Ancak bisiklet hayatımıza gireli epey oldu. 18. yüzyılın ikinci yarısında icat edilen ve ilk başlarda yadırganan bisikletin işçi sınıfıyla buluşması için epey bir zaman beklemek gerekecekti. Bisiklet 100 yıllık bir dönemde geçirdiği teknik değişimle bugünkü şekline kavuşmuş ve işçi sınıfıyla buluşmuştu.  

BİSİKLET SOSYALİST BİR ULAŞIM ARACIDIR

Bisiklet sosyalist bir ulaşım aracıdır! Nasıl mı? Bisikleti toplumun her kesiminden herkes rahatlıkla kullanabilir. Bisiklet başlı başına sınıfları ortadan kaldırır. Troçki “Bir insanı, herkesten uzakta, zincirli iki tekerin üzerine koyun, lastiklerinin havası da kibri de inecektir” diyor.

Bisiklet kullanarak devasa araç piyasasının içinde yer almaz; benzin, yedek parça, aksesuar tüketmez kapitalist düzenin çarklarına çomak sokabilirsiniz. Bisiklet başlı başına kapitalizmin “tüket!” emrine bir reddiyedir. Bu yüzden Şili’deki sosyalist Allende döneminin politikacılarından Jose Viera-Gallo “Sosyalizm sadece bisikletle gelebilir” demişti.



BİSİKLET BİLİNCE YAPILAN BİR YOLCULUKTUR

Bisiklete bindiğimizde hareket ederek sadece bedenimizi değil zihnimizi de çalıştırabiliriz. Bu bakımdan bisiklet sürmek meditasyon yapmaya eşdeğerdir.

Bisikletin üstü kişinin kendi kendisiyle baş başa kaldığı ender anlardan biridir. Pedal çevirirken kendi içimize bir yolculuk yaparız. Bilincimiz berraklaşır. Evraka! diyerek bizi havaya zıplatacak fikirler bisiklet sürerken aklımıza gelir. “Hayat bisiklete binmeye benzer, dengeni korumak için hareket etmeye devam etmelisin” diyen Einstein izafiyet teorisini bisiklet sürerken düşündüğünü söyler.

BİSİKLET ÇEVRECİ BİR ULAŞIM ARACIDIR

Bisiklet dünyadaki en çevreci ulaşım aracıdır. Bisiklet kullanarak hava kirliliğine neden olmaz, fosil yakıt tüketmez, gürültü kirliliği yaratmazsınız. Bir arabanın park edilebileceği alana 10’dan fazla bisiklet koyabilirsiniz. Bisiklet, sadece çevre dostu bir ulaşım aracı değil, sizi doğayla buluşturan; rüzgârı, havayı, serinliği, sıcaklığı hissettiren bir araçtır.

Daha güzel günlere pedallamak dileğiyle, Dünya Bisiklet Günümüz kutlu olsun!




Komedyen Omid Djalili'nin ev sahipliğinde deprem dayanışma etkinliği

Hiç yorum yok




Türkiye ve Suriye depreminden etkilenenlerle dayanışma için kısa bir süre önce Royal Albert Hall'da dünyaca ünlü sanatçılarla birlikte sahne alan komedyen Omid Djalili, 17 Haziran, Cumartesi günü Ipswich Regent Theatre'da War Child ve Türkiye Mozaik Vakfı için bağış toplayan bir etkinliğe ev sahipliği yapıyor.

Etkinlik boyunca muhteşem uluslararası müzik gruplarının yanı sıra Türkiye ve Suriye depreminden etkilenenlere destek için bir araya gelen Londralı sanatçıların oluşturduğu Solidarity Ensemble ve yine Londra merkezli bir dünya müziği grubu olan The Turbans da sahne alacak.



İngiltere'deki kültür ve sanat sektöründe çalışan Türkiyeli bireyler tarafından kurulan sivil bir inisiyatif olan Sounds of Solidarity’nin girişiminde, sanatçılar Çiğdem Aslan, Dila Vardar, Djanan Turan, Suna Alan, Erdal Yapıcı, Levent Canen, Serkan Çakmak ve Suat Karakuş gibi müzisyenlerin oluşturduğu Solidarity Ensemble Anadolu ezgilerini Anadolu’nun çeşitli dillerinde seslendirecek.



Türkiye, Bulgaristan, İsrail, İran, Yunanistan ve İngiltere gibi ülkelerden bir araya gelen birçok yetenekli müzisyenin yollarının kesişmesiyle büyüyen The Turbans, Londra müzik sahnesinde yükselen bir isim haline geldi.

Etkinliğin biletlerine, https://ipswichtheatres.ticketsolve.com/ticketbooth/shows/1173642009  adressinden ulaşılabilir. £30 olan gecenin bilet geliri War Child UK ve Türkiye Mozaik Vakfı tarafından Türkiye ve Suriye depremlerine ilişkin başlatılan yardım kampanyalarına ve yerel STK’lara ulaştırılacak.

 

*Fotoğraflar:  Colin Hart

 

Tiyatro yönetmeni ve oyuncusu Celal Perk’ten topluma çağrı: “Bir tiyatro salonumuz neden olmasın?”

Hiç yorum yok

  


Londra’da uzun yıllardır birçok tiyatro oyununa imza atan yönetmen, oyuncu Celal Perk, kaleme aldığı çağrı metninde, Türkiyeli topluma seslenerek Londra’da bir tiyatro salonunun eksikliğini dile getirdi.

 


 

Yıllardır Londra’daki birçok toplum merkezinde sayısız tiyatro oyununu sahneye taşıyan yönetmen, oyuncu ve eğitmen Celal Perk, kaleme aldığı metinle Türkiye toplum üyelerine çağrıda bulundu. Perk, yaptığı çağrıda Londra’daki tiyatro salonu ihtiyacına dikkat çekti.

Çağrı metni şu şekilde:

LONDRA’DAKİ ANADOLULU TOPLUMLARA ÇAĞRI

Birleşik Krallık’ta yaşayan ve sadece kültürel çeşitliliğe değil, ülke ekonomisine de ciddi katkı sunan Anadolu ve Kıbrıs halkları olarak, 65 yılı aşan bir göçmenlik geçmişine sahibiz. Siyasi ve inanç temelli onlarca toplum merkezimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, iş yerlerimiz ve hatta son yıllarda sayıları artan birçok köy derneğimiz dahi var artık. Böyle olması da doğal ve çok önemli elbette. Velakin kültürel faliyetlerimizi sanatın temel gereksinimleriye, disipliniyle uygulayıp sergileyebileceğimiz, tam donanımlı bir küçük sahnemiz/ salonumuz bile yok.

Yıllardır bu konuda ifade edilen, şikâyet ve talepler ısrarla gözardı ediliyor; “olmazı” tartışılıyor da öncelikle derneklerimiz, tekil kişiler olarak pratik-somut bir çaba başlatamıyoruz!... Uzun zaman drama eğitmeni-yönetmen olarak parçası olduğum toplum derneklerinin böyle bir salon için planlanan projeleriyle çabalarının da şahidiyim elbette; fakat ne yazık ki hepsinin düşüncede kaldığını da biliyorum. Sonuçta basık, dar alanlarda, biletli veya biletsiz seyircinin ciddi görme sıkıntısı çektiği, keyifsiz “sahneciklerde” oyunlar sergileniyor ve bu oyunların amaçlanan etkisi en baştan kısırlaştırılıyor! Geniş kitlelere ulaşabilen büyük mekânlarda açılmış bazı dernekler, tiyatro sözkonusu olduğunda dar ve basık, şuncağız bir odaya mahkum ediyor sanatı, uygun zaman verilmiyor. Evet, bir dayanışma seferberliğiyle bazen büyük sahneler kiralanıyor elbette; ama bu da 2-3 gösteriyle sınırlı oluyor ki özellikle bir esere aylarca zaman ayırıp özveriyle ter döken profesyonel-amatör oyuncularda hatta seyircilerimizde bile kalıcı bir deneyime dönüşemeden verilen emekler de boşayazıyor…



İLK GÖREV DERNEKLERE VE TOPLUMUN İLERİ GELENLERİNE DÜŞÜYOR

Derneklerimiz “biz sanat merkezi değiliz!” diyerek çok daha “önemli” eylemler, panelleri önceliyor ki bu da gerekli; fakat boyutlu düşünceyle birçok “işi” aynı zamanda kotarabiliriz. “Önce ekmek gelir, sonra gül!” diyen ozanın, “başka bir hayat mümkün, hemen, şimdi!” diye haykırarak canını veren devrimcinin, "Ene'l-hak" dediği için asılan Hallâc-ı Mansur’un kavrayış olgunluğunda olmamıza da gerek yok. “Ne kadar söz varsa eskiye dair, şimdi yeni şeyler söylemek lazım!” diyen Mevlana’ya kulak verip harekete geçebiliriz.

Burda da ilk görev, birleştirici rolleriyle derneklerimize ve toplumlarımız nezdinde göz önünde olan insanlara düşüyor elbet. Ben de –naçizane– onlardan biri olduğumu düşünüp sorumluluk almak istedim. Değil mi ki meselenin özünün, kafa sayısı değil nitelik ve pratik çaba olduğunu biliyoruz, taşıdığımız bayrakla, attığımız sloganla birlikte kendimize, insanlığa karşı sorumlu olduğumuzu biliyoruz. “Partimizden-bayrağımızdan” önce, çocuklarımıza, gençlerimize, hayata borcumuz olduğunun farkındayız. Bu farkındalıkla, “değişen” dünyanın dayatımlarına eski sözler ve eylemlerle karşı koyabilmemiz artık mümkün değil; sonuçta sermaye her yandan insanı manipüle edip kuşatacak “yeni icadlar yaratmakta” mahir. Bizim de o çeşit mahir olmamıza gerek yok tabi. Fakat gençler başta, insanlara ulaşabilmemizin öncelikli yolu kalıcı-sistematik sanat üretiminde örgütlenmemiz. Bir salon kurarak başlayabilir, alan açabiliriz işte…



200 KİŞİLİK BİR SALONUMUZ NEDEN OLMASIN?

Londra kültürün olduğu kadar kapitalizimin de merkezi elbet, her şeyin parasal-ekonomik güce dayandırıldığı da bir “gerçek”. Gene de biliyoruz ki imece usulü bir dayanışmayla malzemeleri topladığımızda, bir alanı tuğla tuğla örerek yaşanan bir mekân yapabilen birçok ustamız da var. Okumuş, bugün önemli mevkilerde görev almış ikinci kuşak gençlerimizin beceri ve bilgisi var. Üstelik, ille de gıcır gıcır sükseli-gösterişli bir sanat mekânı da değil muradım, “sıradan” insanın da kendine yakın hissedeceği yaşayan, bir tiyatro salonu yeterli ve de mümkün. Maksimum 200 kişilik, başta ses ve ışık, teknik anlamda olabildiğince donanımlı bu salonda, gerektiğinde paneller, sergiler, konserler ve film gösterimleri de olacaktır elbette. Sadece Kürtçe ve Türkçe konuşan toplumlara değil, başta azınlıklar, sistemin dışında kalmış bütün üretken sanat emekçilerine ifade alanı sunacak ve böylece toplumun her kesimine kapılarını açarak katkı sunması da doğal yolumuz olacaktır… İngiltere’deki bütün profesyonel tiyatro topluluklarını dahi zorlayan fahiş salon kiralarına kıyasla makul bir kira karşılığında hizmete açabilir, Türkiye’den gelecek oyunlara, sanatçılara da ev sahipliği yapabiliriz.

Böyle bir örgütlenmeye emek veren her kişi, kurum ve dernek, belirlenecek ortak düşünce ve hedeflerle salonu kullanarak, dönüşümlü yönetcileri, kurul ve kurmayları da belirleyebilir. Olası ilk buluşmamızda fikir alışverişiyle gerekli detaylandırmayı da yapabiliriz.

YENİ NESİLLERE ULAŞMANIN YOLU SANATTIR

Kurucusu da olduğu bir toplum derneğinde, uzun zamandır yöneticilikten, kurmaylığa dek her alanda örgütlü faaliyetlere emek vermiş bir eski dostum, “Londra’daki derneklerin, en fazla 10 senesi var, üçüncü, dördüncü nesilden itibaren artık bizlere ihtiyaç kalmayacak!” diye bir saptamada bulunmuştu. Doğrudur-yanlıştır, fakat her koşulda o nesillere ulaşabilmemiz gerekiyor ve bunun öncelikli-kalıcı yolu da sanat işte. Kişisel olarak kendim için de istiyorum bunu, fakat çıkarım için değil, nitelikli insanın yetişmesine alan açmaya çabalamaktan daha faydalı bir eylem düşünemiyorum. Çünkü sanat emekçisi kendine-inancına, kampına nefer yetiştirmez, muhalefet edebilecek, sakınımsız, olumlu-olumsuz eleştirilerini de boyutlandırıp doğru-gerekli tartışmalara girişebilecek bir yaşam sevincine ihtiyacı vardır. Hepimiz gibi, her canlı gibi...

YAŞASIN TİYATRO, YAŞASIN SANAT, YAŞASIN HAYAT!...

Celal PERK (Oyuncu, Eğitmen)

 

* Bu haber ilk defa 1 Mayıs 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

https://olaygazete.co.uk/turk-toplumu/tiyatro-yonetmeni-ve-oyuncusu-celal-perkten-topluma-cagri-bir-tiyatro-salonumuz-neden-olmasin.html

Göçmen İşçiler Sendikası kuruldu

Hiç yorum yok

İngiltere’de yaşayan Türkiyeli işçilerin artık bir sendikası var. Geçtiğimiz günlerde kurulan Göçmen İşçiler Sendikası “United Voices of The World” sendikası çatısı altında faaliyetlerini sürdürecek.

 


İngiltere’de yaşayan bir grup işçi ve öğrenci bir araya gelerek, Türkiye’den Britanya’ya göçen işçilerin haklarını savunmak, adil bir ücret, daha iyi bir çalışma ortamı mücadelesine destek için Göçmen İşçiler Sendikası’nı kurdu. Göçmen İşçiler Sendikası göçmen işçilere dönük faaliyet yürüten “United Voices of The World” sendikasına bağlı olarak çalışmalarını sürdürecek.

Sendikanın kuruluşunda, Londra iş gücü piyasasındaki sorunların tespitinde kilometre taşı niteliği taşıyan Alkan Karaçam'ın yürüttüğü "Londra’da Hizmet Sektöründe Çalışan Türkiyeli Göçmenlerin Emek Piyasalarındaki Görünümü" isimli bilimsel çalışma önemli rol oynadı. Çalışmada, göçmen işçilerin güvencesiz işlerde düşük ücretlerle çalıştırıldığı, Britanya’da işçi sınıfının kazanımı olan en temel haklardan dahi yararlanamadıkları ve haklarının çoğundan haberdar olmadıkları ortaya çıktı. Bu bilimsel verilerden yola çıkan sendika buna uygun bir çalışma yöntemi belirledi.

Artan yaşam maliyetleri ve hüküm süren ekonomik krizin ortasında dayanışmaya duyulan acil ihtiyaca dikkat çeken Göçmen İşçiler Sendikası, anlamlı bir değişim yaratmak için seferberlik ve kolektif eylemin önemine dikkat çekiyor.

“PATRONLAR ÜYE OLAMAZ”

İş gücü piyasasında adalet için mücadele etme konusunda güçlü bir kararlılığa sahip olan sendika, göçmen işçilerin karşılaştığı zorlukları ele almayı ve herkes için daha iyi çalışma koşullarını teşvik etmeyi amaçlıyor. Patronların dışında tüm işçilerin üye olabileceği sendika, üyelerine hukuki destek sunacak. Sendikadan yapılan açıklamada, “Sendikamız haksız işten çıkarma, ayrımcılık veya ödenmeyen ücretler gibi durumlarda adli yardıma erişim konusunda destek sunacak, iş yeri ile yaşanan anlaşmazlıklarda yasal temsil hakkı sağlayacaktır” denildi.

Hukuki desteğin yanı sıra kültürel ve eğitsel etkinliklerin de düzenleneceğinin belirtildiği açıklamada, “Üyelerimizin yeni beceriler edinebilecekleri, eğitim alabilecekleri ve iş yerindeki haklarını öğrenebilecekleri destekleyici bir topluluk sağlayacağız. Ayrıca Türkçe, Kürtçe ve İngilizce dil dersleri de dahil olmak üzere çeşitli kültürel ve eğitsel etkinlikler düzenleyeceğiz” ifadelerine yer verildi.

DAYANIŞMA, ÇOĞULCULUK, SINIF MÜCADELESİ

Göçmen İşçiler Sendikası'nın merkezinde dayanışma, cesaret, çoğulculuk ve sınıf mücadelesi olduğunun belirtildiği açıklamada, hem göçmen hem de İngiliz işçilere bölünmeye, ayrımcılığa ve sömürüye karşı birleşme çağrısı yapıldı.

Birlikte yürütülen mücadele ile sömürü zincirlerinin kırılabileceğini belirten sendika, tüm işçilere sendikaya üye olma çağrısında bulundu. Sendika hakkında bilgi almak ve üye olmak için sendikanın web sitesini ziyaret edebilir, sosyal medya hesaplarından iletişime geçebilirsiniz.

 

Rengin Kadın Korosu’ndan İskoçya konseri

Hiç yorum yok

Rengin Kadın Korosu, 21 Mayıs Pazar günü Edinburgh’ta South Side Community Centre’da yaklaşık elli kadın ile sahnede olacak.

 

                                               


                                         

 

2020 yılında Londra’da kurulan Rengin Kadın Korosu, Londra dışında ilk konserini vermeye hazırlanıyor.  İskoçya’nın Edunburg şehrinde 21 Mayıs Pazar günü, saat 13:30’da, South Side Community Centre’da gerçekleştirilecek olan konsere Edinburgh’ta yaşayan Türkiyeli toplum üyelerinin yoğun ilgi göstermesi bekleniyor.

Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) tarafından Covid-19 pandemi sürecinde kurulan ve günden güne çeşitli etkinliklerde sahne alan Rengin Kadın Korosu, Londra’da düzenlediği başarılı konserlerin ardından bu kez yoğun talep üzerine İskoçya’da sahne alacak.

Koronun deneyimli şefi Zuhal Yıldırım Gök, koronun kurulma sürecinden bugüne kadar büyük yol kat ettiğini belirterek, pandeminin ağır günlerinde kadınlara nefes alabilecekleri bir alan yaratmak için türkülere sığındıklarını söyledi.

Şef Yıldırım koroya ilişkin olarak şunları söyledi: “On beş kadınla başladı Rengin Kadın Korosu’nun şaşırtıcı macerası. 4 Temmuz 2020’de Londra’da verdiğimiz ilk konser; yapacağımız güzel ve nitelikli çalışmaların habercisiydi. Daha sonra koromuz tam 80 kişiye ulaştı ve bir yandan türküler söyleyip bir yandan da kadına dair ne varsa ses olmaya, ezilenlerle dayanışmayı büyütmeye ve kız kardeşliğin gücünü ve sıcaklığını başka alanlara taşımaya ve yaymaya devam ediyoruz.”

Konserler, klipler, deprem dayanışması için yaptıkları sokak müziği ve etkinliklerinden sonra ilk kez Londra dışında konser vermeye hazırlandıklarının altını çizen Yıldırım, Edinburgh’un ardından başka şehirlerde de konserler vermeyi planladıklarını söyledi.

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan