latest
haber

KÜLTÜR-SANAT

VIDEO

video

VELESPIT HİKAYELERİ

velespit hikâyeleri

GÖÇMENLERİN GÜNDEMİ

YEREL HABERLER

LONDRA GÜNLÜKLERİ

Liverpool'da maskeli bir grubun saldırısına uğrayan Egemen Özdemir'le söyleşi

Hiç yorum yok

Kings College'de Bankacılık ve Finans alanında yüksek lisansını tamamlayıp mezun vizesiyle Londra'da yaşamını sürdüren Egemen Özdemir geçtiğimiz hafta Liverpool'da maskeli bir grubun saldırısına uğradı.

Bisikletli Gazete söyleşilerinin bu bölümünde Egemen Özdemir ile yaşadığı bu tatsız olaya ilşkin yaptığımız söyleşi yer alıyor.







Enfield Türkçe Konuşan Hasta Katılım Grubu çalışmalarına devam ediyor

Hiç yorum yok

Enfield Türkçe Konuşan Hasta Katılım Grubu (Enfield Turkish Speaking PPG), NHS’e bağlı mahalle doktorlarına hizmet alan topluluğa yönelik çalışmalarına devam ediyor. 2023 yılında kurulan grup,Türkçe konuşan toplulukları GP PPG gruplarına katılmaya teşvik etmek ve bu sayede sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmayı amaçlıyor.

 


Her GP, hizmet kalitesini yükseltmek için PPG (Patient Participation Group) kurmak zorundadır. Ancak, Türkçe konuşan topluluğun dil ve diğer engeller nedeniyle bu gruplara katılması zor. İşte bu nedenle Enfield Turkish Speaking PPG kuruldu.

PPG Nedir?

Hasta Katılım Grubu (PPG), mahalle doktorlarında hastaların görüşlerini paylaştığı bir platformdur. Hastalar, sağlık hizmetleri ile ilgili geri bildirimde bulunmak ve geliştirme önerileri sunmak için bir araya gelirler.

PPG'ye Kimler Katılabilir?

Mahalle doktoruna kayıtlı herkes, online veya GP ofisinde form doldurarak PPG’ye katılabilir. Katılım için özel bir yetenek gerekmemektedir; sadece istek yeterlidir.

PPG'nın Faaliyetleri Neler

Grup, ayda bir kez toplanır ve tüm üyelere açıktır. Toplantılarda hastalar, ilgilendikleri konuları tartışma ve geri bildirimde bulunma fırsatı bulurlar.

Türkçe Konuşan Hasta Katılım Grubu ile iletişim için: enfieldturkishspeakingppg@gmail.com

Hayatın en hızlı aktığı şehirlerden birinde, Londra’da yaşamak

Hiç yorum yok

Londra dünyada hayatın en hızlı attığı kentlerden biri. Yetmişlerde Londra’da kurulan heavy metal müziğin efsane grubu Iron Maiden’ın bir şarkısının adı kentteki akıp giden hayatın adeta simgesi gibi: “be quick or be dead!” (hızlı ol ya da öl). Yirmi dört saat boyunca durmayan bu dinamik kentte ayakta durmanın türlü güçlükleri var; hele ki göçmenseniz. 


Tuncay Bilecen


Şehirlerin hızlı temposu bazen farkına varmasak da bizi yoruyor. İçinde yaşayanlara sayısız olanaklar sunan Londra bunun kefaretini yorgunluk ve geç kalma kaygısıyla ödetiyor. Görüşme yaptığım göçmen bir kadın bu duyguyu şöyle ifade ediyordu. “Şu aralar çalışmıyorum. İşsizim. Buna rağmen hep bir yerlere geç kalma duygusu yaşıyorum. İçimde bir vicdan azabı oluyor. Çalışmasam da bu kentin telaşı beni yoruyor.” 


Sanırım bu duyguyu çoğumuz yaşıyoruz. İşlerimizin yolunda gittiği dönemlerde bile Londra’nın aşırı rekabetçi ortamının verdiği endişeleri üzerimizde taşıyoruz. 


DURMA YOKSA DÜŞERSİN!


Her şehrin bir ruhu var, biraz da dünyanın merkezinde olmasından dolayı Londra’nın payına da “hızlı olmak” düşmüş. Özellikle göçmenlerin içinde bulundukları koşulları düşünerek “durma yoksa düşersin” ifadesini kullanabiliriz Londra’daki yaşam için. En çok da göçmenliğin ilk yıllarında yaşanıyor bu sarsıntı. Farklı kültürel kodlarla gelip kentin bu baş döndüren hızına uyum sağlamaya çalışırken nice göçmen kendisini kaybedebiliyor.  


Londra’nın barınma ve ulaşım gibi giderler bakımından pahalı bir şehir olması göçmenliğin ilk yıllarındaki koşturmacayı daha da artırıyor. Henüz vatandaşlık alınmadığı için sosyal yardım alamayan, kira giderlerin karşılamak zorunda olan göçmenler ev paylaşma ve uzun süreli çalışma yolunu tercih ediyor. Hal böyle olunca da sosyal hayata zaman kalmıyor, işle ev arasında geçen monoton bir hayat sürekli kendisini tekrar ediyor. 


“CENAZEDE YA DA DÜĞÜNDE BİR ARAYA GELEBİLİYORUZ”


Binlerce insan sabahın köründe çalışmak üzere Londra’ya akın ediyor. Bu koşturmaca içinde her saniye kıymetli olduğu için insanlar bazı işlerini araya dereye sıkıştırmak durumunda kalıyorlar. Bu yüzden metroda kimseye aldırmadan makyaj yapan bir kadın da görmeniz mümkün, kahvaltısını otobüste yapan birini de... Hızlı hızlı yürürken bir taraftan elindeki karton bardaktan ustalıkla kahve içenlerin kenti burası. “Take away” ifadesinin günlük hayatta bu kadar yaygın kullanılmasının bir sebebi de bu.


Bir görüşmeci, İngiltere’deki sosyal devletin tasfiye edilmesinden dolayı daha fazla çalışmak zorunda kaldıklarını, bu durumun da sosyal ilişkilerini bitirdiğini söylüyordu: “Çoğu insanın sosyal yaşamı bitmiş, komşuluk ilişkisi denen bir şey yok, ancak artık düğünde veya bir ölüde buluşuluyor. Öbür türlü kimsenin kimseyle bir alışverişi yok. Ya bir cenazede, ya bir düğünde, bazı sosyal faaliyetlerde belki bir araya geliyorlarsa geliyorlar. Geçmişte vardı mesela, aileler diyalog içindeydi, ama şimdi şartlar zorlaştıkça daha da uzaklaşıyorlar, daha da kopuyorlar. İnsan ekonomik şartlardan dolayı çocuğuna bile zaman ayıramıyor.” 


YARATICI ETKİNLİKLERDEN UZAKLAŞMAK


Belki çok genelleyici olacak ancak Londra’nın bu acımasız rekabet ortamının insanlardaki yaratıcı etkinlikleri körelttiği bir gerçek. Yaratıcı bir etkinlikle, örneğin sanatla uğraşmanız için bu konuda bir bilinciniz olması gerektiği gibi boş vaktinizin de olması gerekir. İşte bu zamanı bulmak, hele ki göçmenliğin ilk yıllarında pek mümkün gibi görünmüyor. 


Hayatın rutin akışına kendini kaptıran göçmen kendine zaman ayıramamaya başlıyor, zamanla bilinci köreliyor ve uğraşısı bir süre sonra onun için “gençlik hayaline” dönüşüyor. Arkadaş ortamlarında “ben de bir ara öykü yazıyordum”, “kısa film çekmeye heves etmiştim”, “iyi fotoğraf çekiyordum” diyen insanları duyuyorsunuz. “Peki, şimdi neden yapmıyorsun?” Bu soru sorulunca bir iç çekişin ardından ister istemez mazeretler sıralanıyor. Böylece Londra’daki hayata tutunma çabası bir estetik bir zevkin gelişmesinin önüne geçebiliyor. Tabii bu söylediklerimiz tamamen sınıfsal konumla ilgili. Örneğin iyi bir işte iyi bir ücret karşılığı çalışma imkânına sahip olan kişi tam tersine bu tür özelliklerini daha da geliştirebilir bu kentte; çünkü bunun için sayısız imkân var. Aynı zamanda Türkiye’ye kıyasla çok daha kısa süre çalışıp çok daha fazla ücret alacaktır. 


BİREYCİLİKTEN BENCİLLİĞE


Türkiye’de bireysel hayatın sınırlarının olmamasından, bu alanın çok çabuk ihlal edilmesinden şikâyet ederiz. Bireyciliğin kutsandığı bu yerde ise –bir göçmen bunu “burada arabalar bile çoğunlukla tek kapılı” diye özetlemişti- bireyciliğin bencilliğe varmasından şikâyet edecek noktaya gelebiliyor insan. 


Türkiye’de bireysel sınırlara çoğu zaman saygı yoktur ya da kişi bunu bildiği için kendine çeki düzen vermek zorunda kalır. Bunun yanı sıra başına bir fenalık geldiğinde her daim yanında birilerini bulabilir. Dayanışma ruhu kültürümüzün belki de en güzel taraflarından biri. Gelelim Londra’ya, burada bireysel sınırlar kesin çizgilerle çizilmiş durumda. Onu aşmak için çabalayan kişi, toplumsal ve hukuksal yaptırımlarla karşılaşmayı göze almalı; fakat buranın rekabetçi yapısı insanları bir çeşit pragmatik araçlar haline getirebiliyor. Bu, bir çeşit hayatta kalma stratejisi olarak da değerlendirilebilir. Arkadaşlar bu şekilde seçiliyor, sosyalleşme biçimleri ve sosyalleşilecek mekânlar bile bu şekilde belirleniyor. “Benim sana ayıracak zamanım yok!” demenin en kibar biçimi de yok saymak, görmezden gelmek, alıştıra alıştıra yok olmak. İlginçtir Türkiye’de nezaketsizlik olarak karşılayacağımız bu durum burada genel kabul görmüş durumda. Çünkü kişi şunu söyleyebiliyor kendi kendine “benim de yoğunluğum olduğunda ben de aynı şekilde davranmıştım. Burada hayat böyle akıyor.” Ancak dayanışma duygusuna sıra geldiğinde burada işler değişiyor. Yine bir görüşmecinin sözüyle yazıyı bitirelim: “İlk geldiğimde hasta olmaya bile cesaret edemedim. Çünkü hasta olsam bana bakacak başımda bekleyecek kimse yoktu.” 



Mahalle (The Neighbourhood): Direniş ve Yaratıcılık Hikayesi Rio Sineması’nda

Hiç yorum yok

15 Şubat 2025'te Londralılar, övgüyle karşılanan Mahalle (The Neighbourhood) filmini, Londra’nın ikonik sineması Rio Cinema’da izleme şansı bulacak. Gösterim saat 13:00’te başlayarak izleyicilere İstanbul’un sosyo-politik mücadelelerinin tam kalbine uzanan etkileyici bir yolculuk sunacak.



Hızla değişen bir İstanbul mahallesinde geçen “Mahalle”, halkın mahallelerini kentsel dönüşüm ve sömürü güçlerine karşı koruma mücadelesini anlatıyor. Hikâyenin merkezinde ise gerilimin tırmandığı bir ortamda aşkları gelişen genç bir çift, Rüstem ve Aslı yer alıyor. Film, miraslarını korumaya kararlı bir halkın duygusal, kültürel ve politik çalkantılarını gözler önüne seriyor.

Çığır Açan Bir Yapım

İnan Altın’ın yönettiği ve Selma Altın’ın yapımcılığını üstlendiği Mahalle, canlı aksiyon ile animasyonu harmanlayan benzersiz bir sinema tarzına sahip. Yapım süreci, hikâyenin ruhunu yansıtarak teknisyenlerden sanatçılara kadar binlerce gönüllünün ücretsiz destek verdiği kolektif bir çaba sonucu hayata geçirildi. Devrimci müzik grubu Grup Yorum tarafından desteklenen film, hem ekranda hem de kamera arkasında dayanışma ve kolektif emeğin özünü barındırıyor.

Zorluklara Rağmen Tamamlanan Bir Yapım

Mahalle'nin yapım süreci çeşitli zorluklarla doluydu. Çekimlerin ortasında setin polis tarafından basılması, ekibi yaratıcı çözümler bulmaya yöneltti. Yeşil ekran ve animasyonlu arka planlar kullanılarak çekimlere devam edildi. Tüm politik ve lojistik engellere rağmen film 2021 yılında tamamlandı ve 2022'de Avrupa turuna başladı. Yenilikçi hikâye anlatımı ve güçlü temalarıyla büyük beğeni topladı.

Evrensel Bir Direniş Hikayesi

İstanbul’un belirli bir bağlamına sıkı sıkıya bağlı olsa da Mahalle, evrensel bir yankı uyandırıyor. Dünya çapında kent toplulukları yerinden edilme ve kentsel dönüşümle mücadele ederken, filmin dayanışma, sevgi ve yaratıcılık temaları evrensel bir duyguya hitap ediyor. Film, müzik, animasyon ve etkileyici hikâye anlatımının canlı bir karışımıyla hem duygusal olarak bağlayıcı hem de görsel olarak büyüleyici bir deneyim sunuyor.

Gösterim Detayları

Mahalle’nin Londra gösterimi, 15 Şubat 2025’te saat 13:00’te Rio Cinema’da gerçekleşecektir. Biletler şu adresten online olarak temin edilebilir:
https://www.dbmusiclondon.com/product/the-neighborhood-film-screening-a-story-of-istanbul/

Sanat, aktivizm ve insanlık mücadelesini bir araya getiren bu filmi izleme fırsatını kaçırmayın. Bağımsız sinemaya ilgi duyuyorsanız ya da direniş hikâyelerine çekiliyorsanız, Mahalle, Londra’nın kültür takviminde mutlaka görülmesi gereken bir etkinlik.

 

Taril: 15 Şubat 2025, Cumartesi

Saat: 13:00

Yer: Rio Cinema

Adres: 107 Kingsland High St, London E8 2PB

Muhafazakâr Parti’nin önerisine karşı imza kampanyası başlatıldı

Hiç yorum yok

İngiltere’de Reform Partisi’nin anketlerde birinci parti olmasının ardından Muhafazakâr Parti, göçmen karşıtlarını konsolide etmek için süresiz oturuma başvuru süresini beş yıldan on yıla çıkarmayı teklif etmişti. Muhafazakâr Parti’nin bu önerisine karşı change.org üzerinden imza kampanyası başlatıldı.

 


"Adil Göçmenlik Politikaları Talep Ediyoruz: Oturma ve Vatandaşlık Bekleme Sürelerinin Uzatılmasına Hayır!" başlığıyla başlatılan kampanya, süresiz oturma izni (ILR) için bekleme süresini 10 yıla, vatandaşlık hakkı için ise 15 yıla çıkaran düzenlemeye karşı başlatıldı. Düzenlemeye karşı çıkanlar, bu sert önlemlerin göçmenlerin entegrasyonunu zorlaştıracağını, aileleri parçalayacağını ve Birleşik Krallık’ın çok kültürlü yapısına zarar vereceğini savunuyor.

Temel İnsan Hakları İhlal Ediliyor

Kampanyayı destekleyenler, önerilen değişikliklerin temel insan haklarına aykırı olduğunu vurguluyor.

Change.org üzerinden paylaşılan kampanya metninde şu hususlar vurgulanıyor:

15 yıl boyunca vatandaşlık hakkı elde edememek, göçmenlerin sosyal hayata tam anlamıyla katılımını engelleyecek. Göçmenler de bu toplumun bir parçasıdır ve eşit muamele görmelidir. Ayrıca, bekleme süresinin uzaması, aile birleşimini zorlaştıracak ve binlerce ailenin ayrılmasına neden olabilecektir. Çocukların ebeveynlerinden, eşlerin birbirlerinden kopmasına yol açacak bu düzenleme, insan hayatını zorlaştıracaktır.

Ekonomik Katkılar Görmezden Geliniyor

Birleşik Krallık ekonomisine büyük destek sağlayan göçmenler, önerilen düzenlemelerle birlikte sosyal yardımlardan yararlanma hakkını kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bu durum, özellikle düşük gelirli göçmenleri daha da zor duruma sokacak. İşsizlik gibi sorunlar çözülmeden göçmenlere "net katkı sağlama" gibi şartlar koşulması, hayatlarını daha da zorlaştıracaktır. Göçmenler, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısına önemli katkılar sağlamaya devam ederken, bu tür kısıtlamaların adil olmadığını belirtiyor.

Göçmenler Ne Talep Ediyor?

Kampanyayı başlatanlar, mevcut bekleme sürelerinin korunmasını talep ediyor. Mevcut kurallar gereği 5 yıl sonunda süresiz oturma izni alınabiliyor ve 1 yıl sonra vatandaşlık başvurusu yapılabiliyor. Bu düzenlemenin korunması, entegrasyon süreçlerinin sağlıklı işlemesi açısından hayati önem taşıyor. Ayrıca, göçmenlerin topluma entegrasyonunu kolaylaştıran, aile birleşimini destekleyen ve insan haklarına saygılı bir göçmenlik politikası benimsenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Siyasi Çıkarlar İnsan Haklarının Önüne Geçmemeli

Kampanya destekçileri, siyasi çıkarların insan haklarının önüne geçmemesi gerektiğini savunuyor. Muhafazakâr Parti’nin bu önerisi, Reform Partisi’nin göçmen karşıtı söylemlerine karşı seçmen desteğini geri kazanma amacı taşıyor. Ancak, insanların hayatlarının siyasi hesaplarla tehlikeye atılması kabul edilemez bir durumdur. Göçmenler, siyasi çekişmelerin mağduru olmamalı ve adil bir şekilde muamele görmelidir.

 

Kampanyayı imzalamak için aşağıdaki linke tıklayın

https://chng.it/LFTCWyHqLz

Muhafazakâr Parti'nin süresiz oturum süresi beş yıldan on yıla çıkarılsın” önerisi tartışma yarattı

Hiç yorum yok

İngiltere’de Muhafazakâr Parti lideri Kemi Badenoch, göçmenlerin süresiz oturum izni almasını zorlaştıracak yeni bir göç politikası önerisini duyurdu. Buna göre, çalışma vizesiyle İngiltere'ye gelen göçmenlerin süresiz oturum izni alabilmesi için gereken süre beş yıldan on yıla çıkarılacak. Ayrıca, bu süreçte sosyal yardım veya sosyal konut talep eden göçmenler, kalıcı oturum hakkı elde edemeyecek.




Badenoch, vatandaşlık ve süresiz oturum hakkının yalnızca İngiltere'ye gerçek anlamda bağlılık gösteren göçmenlere verilmesi gerektiğini savundu. Yeni plana göre, sabıka kaydı bulunan veya kamu fonlarına bağımlı olan göçmenlerin başvuruları da reddedilecek.

İçişleri Bakanlığı’na göre, süresiz oturum izni alan kişiler 12 ay sonra İngiltere vatandaşlığına başvurabiliyor. Ancak Muhafazakâr Parti, vatandaşlık başvurusu için süresiz oturum hakkına sahip olma süresini bir yıldan beş yıla çıkarmayı öneriyor. Eğer bu değişiklik kabul edilirse, göçmenlerin İngiltere vatandaşlığına başvurabilmesi toplamda 15 yıl sürecek.

Yeni düzenlemenin, hükümetin önümüzdeki hafta parlamentoda görüşeceği Sınır Güvenliği, Sığınma ve Göçmenlik Yasası’na eklenmesi planlanıyor. Muhafazakâr Parti, önerinin 2021 yılına kadar geriye dönük olarak uygulanmasını istiyor. Ancak insan hakları savunucuları, bu düzenlemenin binlerce göçmenin haklarını kısıtlayacağını ve entegrasyonu zorlaştıracağını dile getiriyor.

Göç politikaları konusundaki sert açıklamalar, Reform UK partisinin artan popülaritesiyle bağlantılı olarak değerlendiriliyor. Bazı gözlemciler, Muhafazakâr Parti’nin göçmen karşıtı seçmenlerin desteğini kaybetmemek için bu tür açıklamalar yaptığını öne sürüyor. Yeni düzenlemeler, İngiltere’de göçmen hakları konusundaki tartışmaları daha da alevlendirecek gibi görünüyor.

 

Ne çok konuşuluyor “gitmek" üstüne

Hiç yorum yok

Efnan Dervişoğlu 




Dün akşam, dolmuşta:

İzmit'te "otobüs" diyorlar; ama bunlar midibüs, "dolmuş" diyorum ben.
Şoför, koltuğunda. Aşağıda, daha sonra hareket edecek olan dolmuşun şoförü, konuşuyorlar. İçeride olduğumdan bizim şoföre ne sorulduğunu duymuyorum, cevapları duyuyorum sadece:

-Üniversitede, son sınıfta.

(...)

-Amerika'ya gitmek istiyor, ağbisi de Kanada'da ya...

(...)

-Kızım, nereye gitmek istersen git, dedim.

(...)

-Ben de Arabistan'a gideceğim.

(...)

-Ya inşaatta ya inci işinde çalışacağım.

(...)

-19.04, ben gidiyorum, hadi eyvallah!

Adam, arabayı çalıştırıyor; kapının üstündeki beyaz havlu başına değecek gibi, dikiz aynasındaki güller kımıldanıyor. İnci işi ne, yahu! Yapay yollarla inci üretiliyor, o sanırım. "Hanımla" filan demedi, ölmüş olabilir mi karısı, ayrılmışlar mı? Yok, karısı çalışmıyor, ondan. Ta Amerika'ya gönderecek, kızı isterse. Aferin! Okuldan çıkmadan önce karşılıklı çay içtiğimiz dostum da gidecek sonbaharda, İngiltere'ye. Ne çok konuşuluyor "gitmek" üstüne. Dolmuştan iniyorum, yürüyorum. Ev. Canım sıkılıyor her bir şeye.



                                            
                                        Ağzımın Tadı

                Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
                Boğazımda düğümleniyorsa lokma,
                Buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
                Alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
                Yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
                Denize bile iştahsız bakıyorsam,
                Hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
                Bu darağacı suratlı toplum!

                                                 Oktay Rifat
© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan