Türkiye'nin güneyini vuran deprem felaketinin ardından İngiltere'deki Türkiyeli toplum kuruluşları yardım kampanyaları düzenliyor.
TÜRK VE KÜRT TOPLUM MERKEZİ (DAY-MER)
Türkiye'nin güneyini vuran deprem felaketinin ardından İngiltere'deki Türkiyeli toplum kuruluşları yardım kampanyaları düzenliyor.
Uzun süreli ve yoğun çalışmak Londra’da yaşayan ortalama göçmenin kaderinde var. Londra’daki Türkiyelilere ait ticari işletmelerin daha çok küçük aile işletmelerine dayanması, eleman ihtiyacının çoğunlukla topluluk içinden karşılanması uzun süreli çalışmayı adeta tetikliyor.
Tuncay Bilecen
Londra’daki ilk kuşak Türkiyeli topluluk genellikle kebapçı, bakkal, manav, kafe ve restoran işletmecisi olduğu için ihtiyaç duyulan emek gücü çoğunlukla topluluğun içinden karşılanıyor. Bu da göçmenlerin uzun süreli, yoğun ve düşük ücretlerle çalıştırılmasına neden oluyor. Kendisi de uzun süre restoran işletmeciliği yapan bir görüşmeci bu durumu şu şekilde ifade ediyordu: “Bir İngiliz’in yanında çalışmanla ya da İngilizleşmiş bir Kıbrıslının yanında çalışmanla bir Türkün yanında çalışmanın koşulları çok farklı. Bir İngiliz sana sekiz saat çalış, diyor. Ama bir Türk seni 24 saat çalıştırmak ister. Ve sana verdiği para da hiç. Diğer haklarını da alamıyorsun.”
YENİ GÖÇMENLER: UCUZ VE UYSAL İŞGÜCÜ
Etnik ekonominin genişlemesi bir bakıma yeni göçmen akımına bağlıdır. Çünkü yeni göçmen akımı etnik ekonominin ihtiyaç duyduğu ucuz ve uysal işgücünün temini anlamına gelmektedir. Bu ticarî işletmelerde aile bireyleri ücretsiz işgücünü; öğrenciler, Ankara Anlaşması yaparak vize alanlar, kaçak çalışanlar ve yeni gelen göçmenler ise ucuz işgücünü oluşturuyor.
Buna ilave olarak son yıllarda Türkiyelilerin işyerlerinde -son gelen göçmen grubu olan- Azerbaycan, Türkmenistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerden göç eden göçmenlerin ağırlıklı olarak çalıştırılmaya başlandığını da ekleyelim.
Uzun süreli ve düşük ücretli çalıştırma aslında çalışan ve çalıştıran arasındaki karşılıklı “anlaşma” ile ortaya çıkmaktadır. Çalışan kişinin uzun saatlere ve düşük ücrete rıza göstermesinin nedeni; dil becerisi ve mesleki vasfının bulunmaması olduğu kadar sosyal yardımının kesilmesini istememesi olabiliyor. Meseleye işveren tarafından bakıp “ama o da risk alıyor, ekmek veriyor, bunu da görelim” diyenler de var.
AYNI RUTİN İÇİNDE DOLAP BEYGİRİ GİBİ DÖNMEK
Bu yoğun çalışma tempoları göçmenlerin sosyal yaşamlarına vakit ayıramamalarına yol açıyor. Bir süre sonra iş hayatları adeta sosyalleştikleri alanlar haline geliyor. Özellikle kebapçı gibi yemek servisi sektöründe çalışanlar tamamen işyerine bağlı bir hayat sürüyor. Düzensiz ve yoğun çalışma göçmenleri emek piyasasına entegre ederken içinde yaşadığı topluma yabancılaşmasını sağlıyor, sivil toplum örgütlerine ve politik süreçlere katılımının ise önüne geçiyor. Geriye sosyalleşme adına hemşeri derneklerinin etkinlikleri, cenazeler ve düğünler kalıyor.
“Sosyal hayata zaman kalıyor mu?” diye sorduğum bir göçmen şöyle diyordu: “Maalesef… Üç buçuk yıldır bir sefer düğüne gittim sadece. O da kıramadığımız bir dostumuzundu. (…) Yoğun çalışmadan dolayı. Burada Türkiye’den gelip de, evlilik yoluyla ya da Ankara Anlaşması ile gelen birisi haftada ortalama en az 60 – 65 saatini harcar. Zaten daha az çalışamazsınız hiçbir yerde Türk yerlerinde. Genelde öyledir, maalesef ki öyledir. Bunun dışında daha iyi bir iş de bulamazsınız bu ülkede.”
“15 SAAT ÇALIŞIRIZ, DIREK EVE, BIR DUŞ HEMEN YATAĞA”
Özellikle göçmenliğin ilk yılları bütün göçmenler için çok daha zor şartlarda geçiyor. Bu süreçte, ekonomik anlamda hayatta kalma mücadelesi verildiği için göçmenler uygunsuz koşullarda çalışmaya bir bakıma rıza göstermek zorunda kalıyor. Bunda göçmenlerin vatandaşlık hakkı elde edene kadar sosyal yardımlardan faydalanamamalarının da önemli bir payı var.
Toplumdaki bu çalışma temposunu diğer topluluklar tarafından da fark edilen bir durum olduğunu söylüyordu iki farklı görüşmeci de… “Türkiyeli topluluk dışarıdan nasıl görünüyor?” sorusuna şu cevabı verdiler: “Türkiyelileri sadece 7/24 saat çalışan tipler, hiçbir sosyal çevreleri, aktiviteleri olmayan insanlar olarak biliyorlar. Onların bu ülkeye sadece para kazanmak amaçlı geldiklerini düşünüyorlar. Kebap Shop’ta çalışan biriyle konuştuğunuzda, üstte yaşıyor, altta çalışıyor. Londra merkeze daha inmemiş. Tek bir amacı var çalışıp para kazanmak. Yarının düşünmek zorunda olduğu için belki bu amaçta ama bu ülkeye gelmiş, bu ülke hakkında hiçbir şey bilmiyor. Dışarıdan böyle görünüyor.”
“Aslında bazı göçmenler Türkler hakkında diyor, baksana diyor, caddeyi aldılar. Çok çalışkan olduğumuzu düşünüyorlar. (…) biz 15 saat çalışırız, eve gider uyuruz, böyle bir şey var mı ya. Ama 10 saat çalışırım, eve gider güzel bir yemek yaparım, şarabımı açarım, yemeğimi yerim, hanımla sohbet ederim, haberim varsa haberimi okurum, kitabım varsa kitabımı okurum; öyle bir şey yok bizde. 15 saat çalışırız, direk eve, bir duş hemen yatağa.” İşin ilginci bunu söyleyen kişinin de restoran sahibi olmasaydı. Durumunu biliyor, niye önüne geçmek için çaba sarf etmiyor madem? diye sorulabilir. Sanırım sorunun cevabı alışkanlık ve buradaki hayatın böyle akması…
YENİ GÖÇMEN DALGASINDA VE İKİNCİ KUŞAKTA DURUM
Kuşkusuz yukarıda yazdığımız her şey topluma dair genellemelerden oluşuyor. Buna ilişkin birçok istisnayı kişisel gözlemlerimden biliyorum. Örneğin kafe işletip de kafesini aynı zamanda sanatseverlere açan, hiçbir sanatsal etkinlikten geri durmayan, müzik gruplarında enstrüman çalan, nitelikli ortamlarda sosyalleşmeyi tercih eden göçmenler de var.
Peki, ikinci kuşak göçmenler bu yapıyı değiştirebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek için henüz erken. Çünkü çalışmaya bu kadar çok vakit ayıran kişilerin çocuklarına vakit ayırması mümkün olmuyor, dolayısıyla çocukların da eğitim başarısı bir hayli düşüyor. Ancak bu döngüyü kıran aileler yok değil. Çok iyi eğitim gören, son derece iyi işlerde çalışan bir ikinci kuşak adım adım geliyor.
Ankara Anlaşması yaparak gelen yeni göçmenler ise içine kapalı olarak bilinen Türkiyeli topluluğun entegrasyonu için bir fırsat gibi görünüyor. Özetle önümüzdeki dönemde Türkiyeli göçmenlerin sadece güçlü etnik ekonomi anlamında değil diğer alanlarda da yaşadığı çevreye daha fazla katkı verdiğini göreceğiz gibi görünüyor.
Fotoğraf West Green Market’ten.
Home Office kısa süre önce ‘Scale-up vizesi’ne ilişkin ayrıntıları yayınladı. Redstone Solicitors’tan Avukat Yaşar Doğan ile bu vizenin ayrıntılarını konuştuk.
Scale-up vizesi nedir?
‘Scale-up vizesi’; hızlı büyüyen ve belirli niteliklere sahip bir
şirketin sponsorluğunda, yüksek nitelikli bireylere verilen bir vize türüdür.
Bu vizenin amacı, hızlı büyüme potansiyeline sahip şirketlerin istikrarlı bir
şekilde büyümeye devam etmelerini sağlamak için uygun nitelik, beceri ve
tecrübelere sahip çalışanlar edinebilmelerinin önünü açmaktır.
Bu vizeye kimler başvurabilir?
Scale-up vizesi adaylarının karşılamaları gereken bir dizi gereksinimler
bulunuyor. Bunların başında, İngiltere’de faaliyet yürüten uygun niteliklerdeki
bir sponsor şirketten, üniversite mezuniyeti seviyesinde nitelik ve beceri
gerektiren bir iş teklifi almış olmak geliyor. Diğer gereksinimlerin bazıları
şunlar: (i) 18 yaşından büyük olmak, (ii) geçerli bir sponsor sertifikasına
sahip olmak, (iii) teklif edilen işin gerçek bir pozisyon olması ve yalnızca
vize edinmek amaçlı olmaması, (iv) teklif edilen maaşın belirli bir seviyenin
üzerinde olması, (v) İngilizce dil şartını yerine getirmek ve (vi) finansal
gereksinimi karşılıyor olmak.
Bu durumda, Scale-up vizesi sponsorluk gerektiriyor. Bunu açıklar
mısınız?
İlk duyurulduğunda, Scale-up vizesinin sponsor şirket gerektirmeyeceği
söyleniyordu. Ancak, detaylar ortaya çıktıkça, bu vize türünün de ilk etapta
bir sponsorluk gerektireceği netleşti. Başvuru sahiplerinin İngiltere’de bu
vize türü altında geçirecekleri ilk 6 aylık dönem için uygun bir sponsor
şirkete ihtiyaçları bulunuyor. İlk 6 aylık periyodda sponsor şirket için
çalıştıktan sonra, tercih eden Scale-up vize sahipleri sponsor şirketlerinden
ayrılabilirler.
Scale-up vizesi için sponsor lisansı edinmek isteyen şirketlerin
karşılamaları gereken belirli kriterler mevcut. Öncelikle, mevcutta en az 10
çalışana sahip olmak gerekiyor. Ayrıca, şirketin son 3 yılına bakıldığında,
işçi sayısı veya yıllık ciro bakımından yüzde 20 oranında artış olduğunun
ispatlanması elzemdir. Bu kriterleri sağlayabilecek şirket sayısının sınırlı
olacağı kanaatindeyiz.
Hangi meslek mensupları bu vizeden daha kolay yararlanabilir?
Bu vize türünden yararlanabilecek meslek gruplarının listesi Home Office
web sitesinde mevcut. Genel olarak, üniversite mezuniyeti seviyesinde nitelik
ve beceri gerektiren meslek grupları mensupları için oluşturulmuş bir vize
rotasıdır. Başvuru sahiplerinin üniversite mezunu olması şart değil. Ancak,
doldurulacak iş pozisyonunun üniversite mezuniyeti seviyesinde nitelik ve
beceri öngörmesi gerekir. Üniversite mezunu olmasa da, bu boşluğu iş tecrübesi
ile tamamlamış olan adaylar da bu vize türünden yararlanabilir. Tabii,
üniversite mezunu olmadan bu kriterleri karşılayabilecek birey sayısı da
sınırlı olacaktır. Uygun meslek gruplarına birkaç örnek olarak şunlardan
bahsedebiliriz: Yönetim Kurulu Başkanları, diğer üst düzey şirket yöneticileri,
insan kaynakları müdürleri, bilişim direktörleri, banka müdürleri, sağlık
servisi müdürleri, sağlık çalışanları, sosyal servis müdürleri, mühendisler,
mimarlar, yazılım uzmanları, okul müdürleri, avukatlar, muhasebeciler, vs.
Bu vizeye başvurmak için hangi seviyede İngilizce dil bilgisine sahip
olmak gerekir?
Scale-up vizesinin B1 düzeyinde İngilizce dil bilgisi şartı bulunuyor.
Bunu karşılayabilmek için; İngilizce okuma, yazma, konuşma ve anlama
alanlarında B1 ve üzeri seviyede Home Office onaylı bir dil testi geçmiş olmak
gerekiyor.
Asgari maaş şartını açıklar mısınız?
Scale-up Vize sahiplerinin almaları gereken asgari maaş şu şekilde.
Minimum yıllık maaş £33,000, saatlik maaş £10.58 veya ilgili
meslek grubunun genel-geçer maaş seviyesi daha yüksek ise, ilgili seviyede maaş
alacak olmaları gerekiyor.
Pekiyi, buradaki finansal gereksinim nedir?
Scale-up vizesi’ne başvuracakların, başvuru tarihinde ve onun
öncesindeki belirli bir periyodda banka hesaplarında bulunması gereken asgari
bir miktar söz konusu. Yalnız başına başvuru yapacaklar için bu miktar £1,270.
Bağlı olarak başvuracak eş ve çocuklar için ayrıca belirli miktarlar sağlanması
gerekir. Sponsor şirketin, başvuru sahibinin ilk aylık masraflarını
karşılayacağını taahhüt etmesi halinde bu miktarların sağlanması gerekmiyor.
Vize uzatmaları ve kalıcı oturum almak mümkün mü?
Evet. Sponsor şirketiniz için 6 ay çalıştıktan sonra ve asgari maaş
gereksinimini karşıladığınız sürece, 3’er yıllık uzatmalar almak mümkün. Bu
vize ile 5 yıllık bir ikamet süresinin ardından, kalıcı oturum için başvuru
yapılabilir.
Scale-up Vizesi ile aile fertleri de İngiltere’ye getirilebilir mi?
Scale-up Vizesi sahipleri, eşlerini ve 18 yaşını doldurmamış çocuklarını
İngiltere’ye getirebilirler.
Bu vizenin başvuru sahibi için maliyeti nedir?
Sponsor lisansı ve sponsor sertifikası masraflarını sponsor şirketin
kendisi karşılayacaktır. Başvuru sahipleri kendi başvuru ücretlerini karşılamak
durumunda olacaklardır. Başvuru ücretleri başvuran başına £715 olup, İngiltere’de
kalınacak her yıl için £624 sağlık harcı da ödenmesi gerekir. Avukat veya
danışman aracılığıyla başvuru yapılması durumunda, bu servisler için de ayrıca
bütçe ayırmak gerekecektir.
Başvuru süreci nasıl işliyor ve sizce vizenin neticesini almak ortalama
ne kadar süre tutacak?
Basitçe anlatmak gerekirse, uygun bir sponsor ve iş pozisyonu bulduktan
sonra, sponsor şirketin sponsor sertifikası edinip başvuru sahibine iletmesi
gerekir. Akabinde, önce internet üzerinden ilgili başvuru formu tamamlanıp,
destekleyici dokümanlar sisteme yüklendikten sonra, başvuru sahibi biyometrik
kayıt randevusuna katılıp başvuru sürecini tamamlamış olacak. Normal
koşullarda, bu başvuru türü 3 haftalık bir sürede karara bağlanır.
Ankara Anlaşması’ndan çeşitli gerekçelerle ret almış biri bu vizeye
başvurabilir mi?
Ankara Anlaşması veya başka bir vize türünden ret almış olmak, Scale-up
vizesi’ne başvurmanın önünde bir engel teşkil etmez. Elbette, daha önce ret
almış olmak, sonradan yapılan vize başvuruları üzerinde bir önyargı
oluşturabilir. Ancak, bu durum tek başına ve kendi içinde ret gerekçesi
oluşturamaz.
Yaşar Doğan, Solicitor
Advocate
Redstone Solicitors
Unit B, 17 Downham Road, London N1 5AA
Tel: 0203 940 5959
Fax:
0203 940 5966
Web: www.redstonesolicitors.co.uk
*Bu yazı ilk defa 15 Eylül 2022 tarihinde Olay Gazetesinde yayınlanmıştır.
Hoş Seda Klasik Türk Müziği Korosu, 4 Şubat,
Cumartesi akşamı St. James’ Kilisesi’nde vereceği “Gelenekten geleceği” başlıklı
Klasik Türk Sanat Müziği konseriyle dinleyicileriyle buluşuyor.
2013’te Dilek Altunkaş,
Neriman Yahşi ve Bilgen Tuncay tarafından Türk sanat müziği korosu olarak
kurulan ardından çalışmalarını Hoş Seda Kültür ve Sanat Merkezi çatısı altında
sürdüren Hoş Seda Klasik Türk Müziği Korosu yeni yılın ilk konserini 4 Şubat
2023, Cumartesi akşamı saat 19:00’da Islington’da bulunan St James’
Kilisesi’nde verecek.
“Gelenekten geleceğe” adını
taşıyan konser, klasik Türk musikisinin çeşitli formlarında 30’a yakın bestesi
bulunan şef Levent Gürbüz’ün yönetiminde ve Melek Yalçın’ın sunumuyla
gerçekleşecek. Yaklaşık üç saat sürmesi planlanan konserin biletleri 22
sterlinden eventbrite üzerinden satışa sunulmuş durumda.
Türkiye’den İTÜ Türk
Musikisi mezunu kanun sanatçısı Nurullah Ejder ve Berlin’den ud sanatçısı
Ayberk Coşkun’un da eşlik edeceği konserde Hoş Seda Klasik Türk Müziği korusu, klasik
eserlerden günümüze uzanan zengin bir repertuarla birbirinden değerli eserleri
seslendirecek.
Hoş Seda Klasik Müziği
Korosu’nun kurucusu ve emektarı Dilek Altunkaş, konsere ilişkin olarak: “Tüm
müzikseverleri 4 Şubat’taki konserimize bekliyoruz. Hoş Seda Klasik Türk Müziği
Korosu olarak şefimiz Levent Gürbüz yönetiminde yeni yılın bu ilk konserinde
sizlerle buluşacak olmanın heyecanı içindeyiz. Tüm müzikseverleri “Gelenekten
geleceğe” temalı konserimize bekliyoruz” dedi.
Tarih: 4 Şubat 2023, Cumartesi
Saat: 19:00
(kapı açılış saati: 18:15)
Yer: St. James Kilisesi, Prebend St, London N1 8PH
Biletler: internetten https://www.eventbrite.com/e/gelenekten-gelecege-tickets-504341628387?aff=ebdssbdestsearch&keep_tld=1
adresinden ve Dalston’da bulunan Hackney Cypriot Association’dan temin
edilebilir.
İletişim: 07568441357
* Bu haber ilk defa 9 Ocak 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır.
Bu yazıda göçmenlik hiyerarşisinin raconunda yer alan "acı yarıştırma" mevzusuna değiniyorum.
Tuncay Bilecen
tuncaybilecen@gmail.com
“Brexit’e neden evet dediniz?”
“Çünkü çok göçmen geldi?”
“Peki, siz de göçmen değil misiniz?”
“Biz de göçmeniz ama biz vergimizi veriyoruz. Onlar hep sosyal
yardımları alıyorlar. Burayı mahvettiler.”
Bu tür diyalogları alan araştırması sırasında sıkça yaşamışımdır.
Göçmenlik hiyerarşisi diye bir hadise gerçekten var. Bir yere daha önceden gelenler
yeni gelenlere karşı agresif bir tutum içinde olabiliyorlar. Bu agresif tutum
zaman zaman rövanşist bir biçim de alabiliyor.
Nasıl mı? Bunu acı yarıştırmak şeklinde de düşünebiliriz. Daha
doğrusu, bazı göçmenler kendilerinden sonra gelenlerin çabucak uyum sağlamalarına,
düzenlerini kurmalarına, para kazanmalarına asla tahammül edemiyorlar. “Biz çok
çektik, siz de aynı çileyi çekmelisiniz!” düşüncesi yatıyor bu tutumun
arkasında.
Hani sizden hep kötü şeyler duymak, sizi hep üzgün görmek isteyen “enerji
emici” insanlar vardır. Bu insanlar “kara gününüzde” birden yanınızda peyda
olurlar ama size destek olmak için değil, acınızın cilasını çekmek için. Göçmenlikte
de böyle tipler yok mu? Sürüsüyle… Bir bakmışsınız geldiğiniz ilk günlerde güya
size destek olur gibi görünen bu kişi, yavaş yavaş kendi ayaklarınız üzerinde
durmaya başladığınızda size yüz çevirmiş. Niye? Çünkü illaki siz de onun kadar
çile çekeceksiniz!
Göçmenlik hiyerarşinin değişmeyen kurallarından olan bu durum bazen
acı yarıştırmaya da dönüşebiliyor. Örneğin bir Ankara Anlaşmalı “15 aydır
ailemi göremiyorum. Home Office vize sonucumu bir türlü açıklamıyor” dediğinde
yanındaki birinci göç akınıyla gelen göçmen “o da bir şey mi, biz yıllardır
gidemedik. Biz gemileri yakıp geldik buraya!” diyor. Ve ekliyor, “siz hiç
zahmet nedir görmediniz. Biz geldiğimizde burada bir tane Türk bakkalı yoktu!” Veya
bu sohbeti tersine de çevirelim. Şimdi de bir Ankara Anlaşmalı konuşuyor: “Adam
geldiğinin ertesi günü Job Center’a gidip maaş almaya başlamış. Ardından
belediye evine yerleşmiş. Yetmemiş part time çalışıyorum göstermiş, bir sürü
yardıma başvurmuş. Bana çektiği çileden söz ediyor. Biz burada beş sene boyunca
bırakın yardım almayı istediğimiz işi bile yapamıyoruz.”
Kuşkusuz tüm göçmenlerin aynı tutum içinde olduklarını
söylemiyoruz, ancak “göçmenlikte acı yarıştırma” mevzusu çoğu göçmenin başına gelmiş
bir hadisedir. Esasında, birinden, onun başına gelmiş kötü bir şey dinlerken
haz almak, iyi bir şey dinlerken ise için için kıskanıp bunu değersizleştirmeye
çalışmak göçmenlere değil bencil, değerleri olmayan insanlara özgü bir davranıştır…
* Sizin de böyle bir deyeniyimiz olduysa lütfen yorumlarda paylaşın...
Ahmet Sapaz’ın, Londra’nın merkezi St. James’te bulunan Oxford ve Cambride Üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yıl boyunca tuttuğu günlükleri Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından Türkçe kitap olarak yayımlandı.
Ankara Otelcilik Okulu mezunu olan Ahmet Sapaz’ın Londra macerası 1970’li yılların başında başlıyor. Bu dönemde birçok otelde çalıştıktan sonra yolu meşhur Wimpy Kralı Ali Salih Usta’nın restoranlarına da düşen Sapaz, ardından 38 yıl boyunca çalışacağı, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’ne adım atıyor. Sapaz’ın yarım asrı bulan çalışma hayatının anılarıyla dolu olan “Bir Barmenin Anıları” adlı kitap, Londra merkezli Press Dionysus tarafından Türkçe olarak yayımlandı. Biz de Sapaz’la kişisel tarihi ve kitabı hakkında sohbet ettik.
Ahmet Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ben 1948 Çorum doğumlu bir köylü çocuğuyum. Burada şunu itiraf edeyim ki köyüm Çorum’un en aydın birkaç köyünden bir tanesidir. Çocukluk yıllarım köyümde, okul yıllarım ilçem Sungurlu ve Ankara'da geçti. İlçemde ortaokuldan mezun olduktan sonra kısmetime turizm için eleman yetiştirmek amacıyla kurulan Ankara Otelcilik Okulu adıyla bilinen yatılı bir meslek lisesi çıktı.
Çalışma hayatıma önce stajyer öğrenci, mezun olduktan sonra ise daimî personel olarak, o yılların yıldız oteli İzmir Büyük Efes otelinde başladım. Yirmi ay süren vatani görevimi Ankara Orduevi’nde tamamladıktan sonra bazı okul mezunu ağabeylerimizin izinden giderek yurt dışında çalışmaya karar verdim. Çünkü Türkiye’de o yıllarda turizmin t'si bile henüz olmadığından hem kendimi geliştirmek ve hem de sınırlı olan İngilizcemi ilerletmek için böyle bir tercihte bulundum. Yıl 1970, iyi ki de bulunmuşum!
Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl kitabının yazılma öyküsünden kısaca söz eder misiniz?
Çalıştığım Centilmenler Kulübü üyelerinin takip ettiği alışkanlıklarından esinlenerek böyle bir kitabı yazma fikri ortaya çıktı. Çünkü emekli olan kulüp üyelerinin birçoğu muhakkak bir şeyler yazar. Çalışma hayatlarından, içinde bulundukları meslek dallarından topluma bir şeyler anlatır, bazen de başlarından geçen ve şahit oldukları olaylardan okuyucuların da faydalanmalarını arzu ederler. Kısacası yaşadıkları tecrübeleri paylaşarak insanları bilgilendirirler. Bu durumu yakından bildiğim için ben de böyle bir hevese kapıldım diyebilirim. Zaten çalışma hayatıma başladığım yıllardan beri, kısa kısa da olsa günlük tutarım. Dolayısıyla bir şeyler yazmak bana yabancı değildir.
Kitapta yazılanların hepsi yaşanmış olaylar mı? Yoksa içine kurgu da kattınız mı?
Bu kitapta yazılmış olan bütün konular ne bir kurgudur ne de içinde bir nebze olsun abartı bulunmaktadır. Hepsi bire bir yaşanmış hadiselerdir. Hatta bazı hallerde kitaptaki bazı olaylar sansürlenmiştir. Bunun nedeni ise bu önemli kişiliklerin çok özel durumlarının korunma isteğidir. Bazı isimler ise bir sorun yaşanmaması adına değiştirilmiştir ama bu durum kitabın geneline kıyasla çok az uygulanmıştır.
38 yıl boyunca İngiliz seçkin sınıfının üye olduğu bir mekânda çalıştınız. Bu nasıl bir tecrübeydi? Size neler kattı?
Elbette bu eşsiz deneyim bana birçok şey kattı. Bu insanlar seçkin ailelerin iyi eğitim görmüş seçkin evlatlarıdırlar. Kişisel ilişkilerinde birbirleriyle en nazik bir şekilde tartışır, tartışmadan haz duymaya çalışırlar. Konuşmalarında kesinlikle ses tonu yükseltilmez. Herkes herkesin görüşüne saygı duyar, beğenmese bile anlayışla dinler veya cevaplandırır. Tartışma konusunda biz Türklerle kıyasladığımız zaman bunların ağzı var dili yoktur dersiniz. Çünkü bizde hangi seviyede olursa olsun çoğu zaman tartışmalarımızda kırıcı oluruz ve bazı hallerde bunlar kavgayla neticelenir. Özür dileyerek söylüyorum; maalesef bizde çok bilmişlik, ukalalık, konu dışı konuşmalar çok yaygındır.
Centilmenler Kulübü’ne ilişkin gözlemlerinizden biraz söz eder misiniz?
Fransızların “creme de la creme” diye tarif ettikleri bir terim vardır. Bu herhangi bir toplumun kaymak tabakası için kullanılır. Kulüp, İngiliz toplumunun olgun, görgülü, kibar ve bilgili insanlarının yani kaymak tabakasının bir arada olduğu sosyal bir tesistir. Centilmenler Kulübü, seviyeli insanların sosyalleşme mekândır.
İki yüz yıl önce kurulmuş olan kulüp hâlâ canlı ve gözdedir. Kulüp, ticari kaygıların dile getirilmediği, üyeleri hangi alanda çalışırsa çalışsın bu gibi konulardan söz edilmediği, kimsenin kimseyi küçümsemediği huzur ortamının yaşandığı bir tesistir. Hep böyle midir? İstisnalar kaideyi bozmaz denilir; uymayanlar olmaz mı, evet olur ama o kişiler hemen fark edilir, göze batar ve itibar görmezler. Deyim yerindeyse dışlanırlar. Dışlandığını anlayan kişi veya kişiler kulübe uzun süre devam edemez, çekip giderler. Üyelerin birbirleriyle olan ilişkileri, arkadaşlıkları centilmence devam eden dostluk bağlarıyla sürdürülür. Kulübün aile ortamı gibi olan havası da buradan gelir. Dolayısıyla mutlu insanların bir yuvasıdır kulüp, çünkü bu insanların müşterekleri çoktur. İşte ben de “Bir Barmenin Anıları” adlı kitabımda, Centilmenler Kulübü’nde 38 yıl boyunca bu seçkin insanların arasında neler yaşadığımı, anılarımı ve gözlemlerimi kaleme aldım.
Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlanan Ahmet Sapaz’ın Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl adını taşıyan kitabı aşağıdaki linkten temin edilebilir.
* Bu yazı ilk defa 19 Aralık 2022'de Olay gazetesinde yayınlanmıştır.
https://olaygazete.co.uk/turk-toplumu/centilmenler-kulubunde-gecen-38-yilin-anilarini-bir-kitapta-topladi.html
Dünya Zerdüşt Örgütü, Jiyan Kadın Meclisi ve İran Kadın Özgürlük Hareketi ile Uluslararası Dayanışma Grubu İran’da kadınların öncülüğünde başlayan direnişle dayanışmak için “Jin, Jîyan, Azadî” (Zan, Zendegi, Azadi / Kadın, Yaşam, Özgürlük) başlığıyla 29 Ocak’ta Marylebone Tiyatrosu’nda bir etkinlik gerçekleştirilecek.
İran’da Mahza Amani adlı genç kadının “İslami kıyafet kurallarına uymadığı" gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra öldürülmesinin ardından başlayan protestoların yankıları uluslararası alanda da sürüyor. Dünya Zerdüşt Örgütü, Jiyan Kadın Meclisi ve İran Kadın Özgürlük Hareketi ile Uluslararası Dayanışma Grubu İran’da kadınların başlattığı direnişe destek vermek için “Jin, Jîyan, Azadî” (Zan Zendegi Azadi / Kadın Yaşam Özgürlük) başlığıyla 29 Ocak, Pazar günü saat 14:00’te Marylebone Tiyatrosu’nda bir etkinlik gerçekleştirecek.
Sanatçılar Tara Jaff, Suna Alan, Fra Rustomji ve Fari
Bradley’in sahne alacağı etkinliğe
Maryam Namazie (insan hakları aktivisti), Rahila Gupta (yazar
ve aktivist), Diana Nammi (İran ve Kürt Kadın Hakları Örgütü'nün kurucusu ve
yöneticisi), Zerbanoo Gifford (Dünya Zerdüşt Örgütü Başkanı), Rouhi Shafii (sosyolog,
yazar, çevirmen, kadın ve insan hakları aktivisti, Sürgünde Yazarlar ve Şiddete
Karşı Uluslararası Koalisyon (ICAVI) Başkanı), Sara Kermanian (akademisyen,
Sussex Üniversitesi), Shiva Mahbobi (İran'daki Siyasi Mahkumların
Özgürleştirilmesi Kampanyası (CFPPI) sözcüsü), Nasrin Parvaz (yazar, aktivist
ve ressam), Sürgündeki Yazarlar üyeleri Danielle Maisano, Şirin Razavian,
Denisse Vargas Bolaños ve Aydın Mehmet Ali konuşmacı olarak yer alacaklar.
Etkinlik boyunca İranlı eski politik tutsak, yazar, aktivist
ve ressam Nasrin Parvaz'ın resim sergisi de açık olacak.
Etkinlik biletleri https://www.marylebonetheatre.com/workshops-classes/talks-music-art-
adresinden edinilebilir.
Tarih:
29 Ocak 2023, Perşembe
Saat:
14:00
Yer:
The Marylebone Theatre
Adres:
35 Park Rd, London NW1 6XT