latest
haber

KÜLTÜR-SANAT

VIDEO

video

VELESPIT HİKAYELERİ

velespit hikâyeleri

GÖÇMENLERİN GÜNDEMİ

YEREL HABERLER

LONDRA GÜNLÜKLERİ

Sanatçılar depremzedelerle dayanışmak için Royal Albert Hall'da bir araya geliyor

Hiç yorum yok

 Marcus Mumford, Anna Calvi, Hozier ve daha pek çok ünlü sanatçı, Türkiye ve Suriye depreminden etkilenenlerle dayanışmak için 15 Nisan, Cumartesi akşamı Royal Albert Hall’da sahne alacak.

 

                                               


                                           

Türkiye ve Suriye’de yaşanan deprem felaketinden etkilenenlerin yaralarını sarmak için çeşitli yardım etkinlikleri düzenlenmeye devam ediyor. 15 Nisan, Cumartesi akşamı, Sounds of Solidarity ve Communion işbirliğiyle, Londra’nın en görkemli konser salonlarından biri olan Royal Albert Hall’da birçok sanatçının katılımıyla büyük bir konser etkinliği düzenleniyor.

UNHCR - Birleşmiş Milletler  Mülteciler Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi Gugu Mbatha-Raw’ın onur konuğu olarak katılacağı konseri; yayıncı, müzisyen ve aktör Jumoké Fashola ve Türkiye’li ünlü aktör Halit Ergenç sunacak. Korserde elde edilen gelir War Child ve Turkey Mozaic Foundation'na bağışlanacak ve bu kurumlar aracılığıyla Türkiye ve Suriye depremlerine ilişkin başlatılan yardım kampanyalarına ve yerel STK’lara ulaştırılacak.

Bu özel yardım konserinde; Marcus Mumford, Hozier ve Anna Calvi gibi birçok ünlü isim konser verecek. Oyuncu Olivia Colman ve komedyen Omid Djalili'nin konuk olarak yer alacağı etkinlikte; Çiğdem Aslan, Djanan Turan, Erdal Yapıcı, Maya Youssef, Suna Alan, Levent Canen, Tahir Palalı, Serkan Çakmak ve Suat Karakuş gibi müzisyenlerden oluşan Solidarity Ensemble da ilk kez sahne alacak. Türkiye ve Suriye'den Türk, Kürt, Arap ve Alevi müzisyenlerin oluşturduğu Solidarity Ensemble, Anadolu ezgilerini Anadolu’nun çeşitli dillerinde seslendirecek.

İrlandalı yıldız Dermot Kennedy, Nilüfer Yanya ve James Bay canlı performanslarıyla bu özel akşamın müzikal programını tamamlayacaklar.

Communion Music ve Sounds of Solidarity tarafından düzenlenen etkinliğin biletlerine, https://www.royalalberthall.com/tickets/events/2023/a-fundraiser-for/ veya https://www.communionmusic.co.uk/ adreslerinden ulaşılabilir.


 

Tarih: 15 Nisan 2023, Cumartesi

Saat: 18:30

Yer: Royal Albert Hall

Adres: Kensington Gore, South Kensington, SW7 2AP

Londra’da ırkçılığa ve faşizme karşı büyük yürüyüş

Hiç yorum yok

18 Mart cumartesi günü BBC binası önünde Stand Up to Racism ve sendikalar koalisyonunun çağrısıyla binlerce kişi ırkçılığa karşı yürüyüşte birleşti.



BBC binası önünde kurulan sahneden konuşmaların yapıldığı eylemde hükümetin göçmenlik karşıtı yasaları ve göçmenleri Ruanda’ya gönderme politikası teşhir edildi.

Londra’da çalışmalarını sürdüren Göçmen İşçiler Kültür Derneği'nin de (GİK-DER) etkin bir şekilde katıldığı eylem BBC binası önünde başlayan yürüyüşle devam etti. Yürüyüş boyunca “hepimiz göçmeniz ve buradayız”, “sınırlar ve uluslar kaldırılsın geri göndermelere son”, “göçmenler günah keçisi değildir”, “bizi asla bölemiyeceksiniz” sloganları atıldı.

Yürüyüşün ve eylemin 18 Mart Uluslararası tutsaklarla dayanışma gününe denk gelmesi vesilesiyle tutsakların sesi platformu da eylemde “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartıyla yerini aldı.

Young Struglle gençlik örgütü ise ırkçılığa ve baskılara karşı mücadele başlıklı bildirisini yaygın bir şekilde dağıtarak yürüyüşe katılanları 24 Mart günü Gik-Der’de  gerçekleşecek olan “günlük karşı karşıya kaldığımız ırkçılık, muhafazakar hükümetin ırkçı saldırıları ve buna karşı nasıl mücadele ederiz” konulu forum’a çağrıda bulundu. Yürüyüş parlamento binası önünde gerçekleştirilen mitingde son buldu. 





Fazıl Say Londra’ya geliyor

Hiç yorum yok

 Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, 27-28 Mart 2023 tarihlerinde Barbican Centre’da klasik müzik severlerle buluşacak.

                             

                                                       




                                   

 

Piyanist ve besteci Fazıl Say, 27 Mart Pazartesi ve 28 Mart Salı günlerinde Barbican Centre’da iki önemli eserini seslendirmek üzere sahneye çıkıyor. Besteciye sahnede Serenad Bağcan’ın eşlik edeceği konserin biletlerin satışı üç aydır devam ediyor. 

Fazıl Say Londra konserinde “Dört Şehir” adını taşıyan viyolonsel ve piyano sonatının yanı sıra salgın döneminde bestelediği ve “en iyi eserim” dediği “Yeni Hayat” adını taşıyan sonatını da seslendirecek.

Fazıl Say, “Dört Şehir” adını taşıyan eserini 2012’de BBC'nin siparişi üzerine bestelemiş ve ilk defa 26 Haziran 2012’de Londra, St Vedast Alias Foster, City of London Festivali’nde seslendirmişti. Besteci bu eserinde dinleyicileri Anadolu’da uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Sivas, Hopa, Ankara ve Bodrum gibi birbirinden farklı kültürlere sahip olan dört şehri odağına alan bestede, seçilen yörelere ilişkin folklorik motifler yer alıyor.

Say’ın ilk defa 49. İstanbul Müzik Festivali'nde seslendirdiği “Yeni Hayat” ise yazıldığı pandemi döneminden izler taşıyor. Londra konserinde Fazıl Say’a vokalde Serenad Bağcan, çelloda Cemal Aliyev ve perküsyonda Aykut Köselerli eşlik edecek.

Konserin biletleri, salondaki yere göre 40-90 £ arasında değişen fiyatlarla satışa sunulmuş durumda.  

https://www.barbican.org.uk/search?search=Faz%C4%B1l+Say 

 

Tarih:           27 Mart 2023, Pazartesi, 28 Mart 2023, Salı 

Saat:            19:30

Yer:              Barbican Centre

Adres:         Silk Street, London, EC2Y 8DS

 

Elimde “Erotik Kapitalim" vardı onu verdim neyleyim!

Hiç yorum yok

 





Ramazan Yaylalı

 

Das Erotik Kapital - 1

2000’lerin başı…

Türkiye’de yine çok sert bir ekonomik krizin yaşandığı dönem…

Her ekonomik krizden sonra artan işsizlik ve yoksulluk genç nesli daha çok etkilediği için, nüfusun bir bölümü yurtdışına, yani refah seviyesi yüksek ülkelere göç eder.

Yine böyle bir dönemde, Avrupa’ya doğru (illegal ya da legal olsun) çoğunluğu vasıfsız gençlerden oluşan bir göç akını başlamıştı. Bunlardan bir bölümü, refah seviyesi yüksek, küçük bir Avrupa ülkesi olan Avusturya’ya göç etmişlerdi. Fakat Avusturya’ya göç etmekle işler öyle hemen bitmiyordu. Avusturya devletinin yeni gelen göçmenler için oturum ve çalışma izni vermesi birçok bürokratik düzenlemelere tabi idi. Çalışma izninin ancak belli şartlarda verilmesi göçmenlerin işlerini çok zorlaştırıyordu.[1]

Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş, yaşları 20 ile 30 arasında değişen, çoğu ilkokul ve ortaokul mezunu olan bu gençlerin, normal bir Avusturya vatandaşının sahip olduğu hukuksal haklara sahip olmaları için önlerinde tek bir yol vardı!  O yol da Avusturya vatandaşlığına sahip bir kadının gönlüne girmekten başka bir şey değildi. Yani resmî anlamda yapılacak bir evlilik bütün meseleyi kökünden çözüyordu.

Bu evlilikler sayesinde vatandaşlık bile alınabiliyordu. Fakat Almanca bilmemek, uluslararası bir dil olan İngilizceye de hakim olmamak çok sorun yaratıyordu, çünkü sonuçta romantik ilişki “gönül-dili” dışında ortak konuşulan bir “iletişim-dili” gerektiriyordu. Fakat sorun şu ki; gençler yeni geldikleri için tek kelime Almanca bilmiyorlardı; bu da, romantik iletişimin oluşmasına büyük bir engeldi.

Neyse uzun zaman sonra gençler, Almancalarını belli bir seviyeye getirmeyi başardılar (B2 Seviyesi); en azından gündelik sohbetleri yerine getirecek kadar ya da “short-talking” dediğimiz düzeyde konuşabiliyorlardı. Geriye kalan tek şey, gelecekleri için ellerinde “Eros’un-okuyla” ortamlara dalıp sarışın kadınların gönüllerini fethetmekti.



Fakat ortada üç temel sorun daha vardı:

1)    Eksik Modern Flört Deniyimi  (modern-flirting-experience)

2)    Ötekinin farklı “Habitus”u ve farklı kültürel kodlara sahip olmak

3)    Etno-Seksizm ve “Rassenschaende”[1]

 

1)    Eksik Modern-Flört-Deneyimi – bir pre-modern taşra şoku!

   Genellikle bütün hayatlarını, Anadolu’da kırsal bölgede geçirmiş bu insanlar, modern-flört ilişki türüne benzer bir ilişki tercübe edememişti. Klasik anlamda Yeşilçam filmlerinden gördükleri aşk sahneleri dışında kafalarında pek fazla fikir ve imge yoktu. En fazla  düğünde beğendikleri bir kızı, uzaktan bakışlarla etkiledikten sonra ikinci bir aşama olarak araya bazı aracıları sokup, kızın ailesi tarafından onayını alıp, ellerinde bir paket lokumla ertesi gün kızı istemeye gitme cinsinden  pre-modern flört bilgisine sahiptiler bu “taşralı” çocuklar.


Örneğin, İstanbul ya da İzmir gibi modern şehirlerde, üniversite ya da başka  sosyalleşme ortamlarında karşı cins ile tanışma, flört etme benzeri modern ilişki deneyimlerine (modern-flirting-experience) sahip olsalardı, Avrupa gibi son derece özgür ve modern bir dünyada bu tecrübelerini pozitif bir şekilde karşı cinsi etkileyerek kullanma şansına sahip olabilirlerdi. Hoşlandığı kıza,  Kahtalı Mıçe’den  türkü söyleyerek duygularını belirten taşralı Memo ile çekici bulduğu kadina Elvis Presleyl’den “Love You “diye seslenerek göz kırpan cihangirli Kaan aynı ülkenin vatandaşları olsalar bile aynı habitusu kesinlikle paylaşmıyorlardı. 
 


  






2) Ötekinin “habitus”u ve  kültürel kodları

 Farklı habituslara sahip olma meselesi sadece Türkiye’ye özgü bir unsur değil tabi ki. Her toplumda olduğu gibi Avusturya toplumu da ekonomik ve eğitim seviyesi olarak çeşitli sınıflara ayrılan bir ulus[2]. Alt/üst sınıf kültürü, şehir ve taşra kültürü gibi. Dolasıyla, gençlerimizin hangi sınıftan (potansiyel) partnerlerle ilişkiye girmeyi istediklerini bilmeleri de çok önemliydi.


Çünkü belli bir habitus içinde yapılanmış (costructed) kimlikler, davranış biçimleri, estetik anlayış, aksan... sosyal bir grup veya toplum tarafından içselleştirilmiş kodlardır. Kısacası, bir ülkenin kültürel sermayesini tanımak (erkennen)-Bourdieu’nun kavramlarıyla söylersek; ötekinin “Linguistic Capital[3] veya “Cultural-Capital”[4]ına sahip olmak- o topluma yeni yeni entegre olmaya çalışan bir  göçmen için oldukça önemli bir avantajdır. Bu kodları hızlıca öğrenen ve okuyan biri öteki ile (örneğin karşı cinsle) ilişki kurmakta asla zorlanamayacaktır, çünkü artık bütün algoritmaları ezbere bilmektedir. Fakat bu tür kültürel sermayeye ve  o kodları okuyacak bilgiye sahip değillerdi bizim gençler; deneyim ve birikim, çok hızlı bir şekilde elde edilecek (erwerben) bir şey değildi. Uzun yıllar alan bir süreç...


 3)    Etno-Seksizm

Diğer bir  sorun olan “ethno sexismus”a gelirsek; Alman bir kadınla başarılı bir romantik ilişki kurmak, müslüman orta-doğu erkeği için düşük bir olasılık olabilirdi çünkü “Rassenschande[5] (racial shame) ve “ethnoseximsus” [6] itiraf edilmese de, Avrupa toplumunun bilinçdışında tarihsel bir olgu olarak yerini almıştı.




“Etnoseksizm” Avrupa’da 11 Eylül 2001 saldırısının ardından giderek artmaya başladı. ”Orta-Doğulu-Erkek” kimliği Batı Avrupa’da radikal islam ve kadına dönük şiddetin bir simgesi haline geliyordu. Bu önyargılar aslında çok daha önce; Türklerin Almanya’ya göç etmesiyle ortaya çıkmaya başlamıştı. “Macho-erkek” ve geleneksel feodal değerlere sahip olan ilk nesil Türk göçmenlerin Almanların kafasında yarattığı “imge” çok olumsuzdu. Bu düşük-prestijli imaj (“symbolic-capital”) gençler için oyuna bir-sıfır yenik başlamak anlamına geliyordu. 

  Orient-Erotik-Kapital

 Yukarda bahsi geçen engelleri aşıp karsı cinsle flört ya da romantik ilişki kurmak, her ne kadar aşılması zor bir durum olarak görünse de, genç delikanlılarımız bu sorunu kendi stratejileriyle aşmaya kararlıydılar. Bunun için ellerinde tek bir silahları vardı; genç erotik kapital; Ahmet Kaya’nın da bir şarkısında söylediği gibi "Elimde gençliğim vardı onu verdim neyleyim.[7]" Doğru hedef kitlesini seçerek, rasyonel bir stratejiyle hedeflerine erotik[8] sermayeleri sayesinde ulaşabilirlerdi pekala.  Çünkü sahip oldukları tek sermaye olan bu “erotik kapital[9] sayesinde orta yaş üstü dul ve yalnız Avusturyalı kadınların gönlünü çalıp, bir evlilik prosedürü içinde hukuksal anlamda vatandaşlık statüsünün verdiği haklara sahip olabilirlerdi. Önemli bir diğer husus da, bu kadınların “yerli-aşk-pazarında” (domastic-love market) çok talep gören (arzu edilen) kadınlar olmamasıydı.

 

 

 Schiwago Dans Lokali: Şehvetli gecelerin cenneti!

Peki, nasıl ve nerede hedef seçilen kadınlarla tanışacaklardı? Malum, genç üniversitelilerin takıldığı ortamlar olmazdı, kim 18 yaşında gençliğinin baharında evlenmek ister ki?  Yahut soruyu şöyle soralım; kariyer yapmış, ekonomik durumu iyi, toplum içinde statüsü yüksek, kendine güveni tam, güzel bir Alman kadınla,  orta sınıf üstü, beyaz yakalıların takıldığı ortamlarda “A2 seviyesinde” Almancayla flört etmek ne kadar rasyonel bir strateji olabilirdi? Cinsel beraberlik olsa bile neden evlensin ki? Vardır belki istisnalar ama biliyoruz ki istisnalar kaideyi bozmuyor.

 Geriye yaşları 40’ı aşmış çocuklu ya da çocuksuz dul veya bekar, alt sınıf işlerde çalışan, şehrin biraz kenarında yaşayan, eğitim düzeyleriyle birlikte erotik kapitalleri son derece düşük ama kapı gibi AB pasaportuna (symbolic capital) sahip taşra kadınları kalıyordu. Peki, nerelerde takılırdı bu kadınlar, nasıl tanışılırdı bu kadınlarla? Bu tür ilişkiler için en uygun “Love Market” nerde olabilir? İşte burada devreye Schiwago Dans Lokali giriyor.

Yazının devamını okumak için tıklayın:

👉Bisikletli Gazete: Taşraseksüel erkeklerin cenneti: Schiwago Tanz-Bar! 


 



[1] https://en.wikipedia.org/wiki/Rassenschande

[1]https://ec.europa.eu/home-affairs/sites/homeaffairs/files/what-we-do/networks/european_migration_network/reports/docs/emn-studies/migration-policies/organisation_of_policies_at_en.pdf

[2] https://www.sinus-institut.de/sinus-loesungen/sinus-milieus-oesterreich/

[3] Sabine Lehner ; Sprachliches Kapital und ›Integration‹ Bourdieus sprachlicher Markt revisited am Beispiel der österreichischen ›Integrationsbotschafter_innen‹;Wiener Linguistische Gazette (WLG) 80 (2017): 81–107; Universität Wien · Institut für Sprachwissenschaft · 2017

[4] Pierre Bourdieu; „Die feine Unterschiede“, Suhrkamp (1987)

[5] https:/ https://movements-journal.org/issues/03.rassismus/10.dietze--ethnosexismus.html /

[6] de.wiktionary.org/wiki/Rassenschande

[7] Ahmet Kaya „Neyleyim“; Albüm „An gelir“ 1987 

[8] Catherine Hakim; Erotic Capital: The Power of Attraction in the Boardroom and the Bedroom

[9] A. Mohammed Abubakar et al; Physical attractiveness and managerial favoritism in the hotel industry: The light and dark side of erotic capital; Journal of Hospitality and Tourism Management; Volume 38, March 2019, Pages 16-26

Dönmek mi zor, kalmak mı?

Hiç yorum yok

“Bir gün mutluka geri döneceğiz!” Her göçmenin gönlünde bir gün mutlaka geri dönmek düşüncesi yatar. “Ben asla dönmem!” diyenlerde bile bu böyledir aslında...





Tuncay Bilecen


“Bir gün mutluka geri döneceğiz!” Her göçmenin gönlünde bir gün mutlaka geri dönmek düşüncesi yatar. “Ben asla dönmem!” diyenlerde bile bu böyledir aslında. Türkiye’ye ilişkin her gelişme saatlerce takip edilir, evde işyerinde sabahtan akşama kadar Türkiye kanalları açıktır, Türk dizileri izlenir, Türkçe müzik dinlenir. Türkiye için tatil planları yapılır. Geri dönme umudu ise her hafta devreden büyük ikramiye gibi bir sonraki yıla devreder. 


AKADEMİNİN GERİ DÖNÜŞ GÖÇÜNE İLGİSİ


Geri dönüş göçü, göç literatüründe son yıllara kadar yeterince ilgi gören bir konu olmamıştır. Birçok çalışma geri dönme kararında yalnızlık, yabancılaşma, yurt özlemi, ayrımcılık gibi faktörlere dikkat çekmekte; eğitim, vasıf, dil yeterliliği gibi bireysel özelliklerle yaşanılan sosyal çevrenin ve sosyal bağlantıların önemine vurgu yapmaktadır. Dolayısıyla geri dönüş göçünün bireysel ve rasyonel bir kararla mı, aile ve sosyal çevrenin etkisiyle mi yoksa politik veya diasporik nedenlerle mi gerçekleştiği soruları göç yazınının her zaman ilgi odağında olmuştur. 


Bu konudaki en ilk yaklaşımlardan biri “amacını gerçekleştirip geri dönenler” (başarılı), “amacını gerçekleştiremeyip geri dönenler” (başarısız) şeklindeki ayrımlar üzerinden geri dönüşü açıklayan yaklaşımdır. Amacını gerçekleştirme burada eğitimini tamamlama, kariyerini geliştirme, istediği kadar parayı yapmış olma şeklinde açıklanabilir. Amacını gerçekleştirememe ise bütün bunlardan birinde ya da birkaçında başarısız olmak ve geri dönmek zorunda kalmak şeklinde açıklanıyor. Aslında bu ayrımların daha çok ekonomik amaçlı göçü tanımladığı aşikâr. 


EKONOMİK AMAÇLI GERİ DÖNÜŞ


Ekonomik amaçlı geri dönüşlerin bir kısmını “komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” atasözüyle özetyebiliriz. Şöyle ki göçmen bulunduğu ülkede belli bir miktar sermaye biriktirmiştir. Aklı fikri de bir gün Türkiye’ye dönmektedir. Etrafındakilerin ve Türkiye’deki çevresinin teşvikiyle Türkiye’de bir işyeri açmaya karar verir. Ne ki geride bırakılan ülke artık o ilk gençlik yıllarındaki ülke değildir. İnsanlar, hayat, ilişkiler her şey değişmiştir. Büyük hevesle geri dönen ve yatırımını yapan kişi toplumsal, sosyal, hukuksal ilişkilere ayak uyduramadığı için kısa sürede tepe taklak olur. Bu tipik örnekte geri dönülen ülkedeki emek piyasalarına ve çalışma koşullarına ilişkin bilgi eksikliği, uyum sorunu, dışlanma, rekabet koşullarına ayak uyduramama gibi nedenler başarısızlığın nedenleri arasında sayılabilir. Neticede sıfırı tüketen kişi gerisin geriye gelerek adeta ilk defa göçmen oluyormuş gibi hayatına yeniden başlar. 


Ekonomik amaçlarla geri dönen her göçmen başarısız olacak diye bir kaide yok. İngiltere’de kendisini hem eğitim hem de kariyer olarak geliştiren nice girişimci Türkiye’de ya da başka ülkelerde önemli yatırımlara imza atıyorlar. Bu konudaki farklılık, göçmenin profesyonel mi yoksa duygusal mı düşündüğüyle ilgili; bir başka deyişle gerçekten yapacağı işe ilişkin bir ön hazırlık yaptı mı, yoksa bir hevese kapılıp biraz da etrafındakilerin dolduruşuna mı geldi? 


POLİTİK NEDENLİ GERİ DÖNÜŞ


Göçü ortaya çıkartan sebeplerden biri de ülkelerin yaşadıkları politik karışıklıklardır. Bu çatışmalar; askeri darbe, iç karışıklık, politik baskı şeklinde olabileceği gibi belirli bir etnik veya mezhepsel gruba yönelik sistematik baskılar şeklinde de tezahür ediyor olabilir. Politik karışılık insanî güvenliği tehdit etme boyutuna ulaştığında iç veya dış göçe sebebiyet verebilir. Londra’da yaşayan Türkiyeli göçmenlerin çoğu da bu duruma giriyor. Asıl niyet ekonomik olsa, buna politik bir kılıf uydurulmuş olsa bile bu böyle. Çünkü doğrudan ya da dolaylı bir güvenlik tehdidi politik nedenli göçü teşvik ediyor. 


2013’te Londra’ya ilk geldiğimde yaptığım bir alan çalışmasında Kürt/Alevi göçmenlerle Türk/ Sünni göçmenler arasında geri dönme düşüncesi bakımından anlamlı farklar ortaya çıkmıştı. “Önümüzdeki 10 yıl içeresinde Türkiye’ye geri dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna Türkler % 56,6 oranında evet derken Kürtler’de bu oran % 40’ta kalmıştı. Aynı soruya Sünniler % 57,5 oranında evet demişler, Aleviler % 41, 1 oranında evet demişlerdi. 


Geride bırakılan ülkenin politik yapısında meydana gelen köklü değişiklikler göçmenlerin geri dönüş düşüncesini etkileyebilir. Bu durum çoğu zaman politik sebeplerle göç edenlerde geriye yönelik göçe ilişkin uygun bir zemin oluşturmaktadır. Sahada kiminle görüşürsem görüşeyim üç aşağı beş yukarı aynı şeyi duyuyorum: “Türkiye bir gün değişirse, hiç düşünmeden geri dönerim.” 


MEMLEKET HASRETİ VE GERİ DÖNÜŞ


Memleket hasreti geri dönüş göçünün en önemli sebeplerinden birini oluşturuyor. İlginçtir akademi bu meseleye bu boyutuyla uzun süre bakmadı. Sonra belirli göçmen gruplarıyla yapılan çalışmalarda memleket hasretinin en önemli geri dönüş motivasyonu olduğu ortaya çıktı. 


Geri dönüş arzusu çoğu zaman Türkiye’ye yapılan tatil ziyaretleri sırasında artar. Kişi bir nostalji duygusuna kapılarak “acaba hiç mi gitmeseydik? Buralara tekrar mı dönsem?” diye için için kendine sormaya başlar. Hele geride bırakalın yaşlı anne, baba da varsa, onlarla daha yakından ilgilenmek amacıyla da geri dönme düşüncesi daha yüksek sesle dile getirilebilir. 


Benim “göçmenlikte orta yaş krizi” olarak tanımladığım; belli bir yaşa geldikten sonra “burada köksüz ağaç gibiyim, Türkiye’de yeniden bir hayat kuramaz mıyım?” diyerek bavulunu toplayıp Türkiye’ye dönenler de bu kategoriye girebilir. Böylece kişi hayatında yeni bir sayfa açmak, içinde akan ırmağı denizine kavuşturmak ister. Kimi istediğine kavuşur, kimi ise yeniden yollara düşer. 


******

Kaynak: Doç.Dr.Tuncay Bilecen, Türkiye'den Birleşik Krallık'a Göçler


https://pressdionysus.com/





Centilmenler Kulübü'nde geçen 38 yıl kitap oldu: “Bir Barmenin Anıları" yayımlandı

Hiç yorum yok


Ahmet Sapaz’ın, Londra’nın merkezi St. James’te bulunan Oxford ve Cambride Üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yıl boyunca tuttuğu günlükleri geçtiğimiz günlerde Londra'da Türkçe kitap olarak yayımlandı.

                           


                                                                                             

                                                                                                            Tuncay Bilecen 

 

Ahmet Sapaz’la Londra’da akademik bir çalışma yaptığım sırada tanıştım. Tanışıklığımız kısa sürede ahbaplığa dönüştü ve çeşitli vesilelerle görüşmeye başladık. Bir sohbetimizde bana Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı süre boyunca tuttuğu günlüklerinden ve bu günlükleri bir kitaba dönüştürme fikrinden söz etti. Birkaç gün sonra işe koyulmuştuk bile. Doğrusu, iki klasör dolusu, yüzlerce sayfalık el yazısı metinleri aldığımda birkaç ay içinde bu işin üstesinden gelebiliriz diye düşünüyordum. Ancak yanıldığımı çok geçmeden anladım, çünkü çıktığımız yolculuk sandığımdan daha uzun ve zahmetliydi. Bu klasörlerdeki kâğıtların tek tek bilgisayara aktarılması, düzenlenmesi ve üzerinden tekrar geçilerek kitap haline getirilmesi iki yılı aşkın bir zaman aldı. Bu süre zarfında Ahmet Sapaz’la görüşmelerimizi sürdürdük ve nihayet iki yıllık yorucu ama keyifli bir serüvenin ardından “artık kitabın yayımlanma vakti geldi!” dedik.

38 YILIN HİKÂYESİ BİR KİTAPTA TOPLANDI

Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl, Bir Barmenin Anıları’nda, Ahmet Sapaz’ın 14 Şubat 1976’da Centilmenler Kulübü’nde barmen olarak işe başlamasından, 28 Şubat 2014’te emekliye ayrılmasına kadar geçen 38 yıllık süre boyunca tuttuğu günlükler yer alıyor.

Bu günlüklerde Sapaz, Londra’nın merkezi St. James’te yer alan ve sadece Oxford & Cambridge üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Kulüp’te yaşadıklarına yer veriyor. Sapaz’ın günlükleri, kişisel bir hayat hikâyesinin çok ötesine uzanarak içinde bulunduğu dönemin sosyo-ekonomik ve siyasal koşullarına ilişkin de zengin gözlemler içeriyor. Böylece okuyucu, Prenses Diana’nın ölümünden, 11 Eylül 2001 terör saldırılarına kadar bu dönemde yaşanmış sayısız olayın Centilmenler Kulübü’nde nasıl yankılandığını da öğrenme fırsatı buluyor.



SÜRÜKLEYİCİ BİR ANI KİTABI

Centilmenler Kulübü, aynı zamanda İngiltere ve dünya siyasetine damga vurmuş önemli kişiliklerin de uğrak yeri olduğu için günlüklerde dönemin siyasî çekişmelerinin arka planı, Kulüp üyelerinin birbirleriyle gerilimli ilişkileri ve kapalı kapılar ardında dönen dedikodular da bolca yer ediyor. Bu bakımdan kitap, geleneksel İngiliz nezaketi ve siyasetinin görünmeyen yönüne ilişkin birçok ilginç detay barındırıyor.

Hüzünlü, komik, tuhaf kısaca insana dair pek çok hikâyenin yer aldığı Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl, Bir Barmenin Anıları, sürükleyici bir anı kitabı olarak da okunabilir.

KENDİ KALEMİNDEN AHMET SAPAZ

Her ne kadar nüfus kaydım 1948 yazıyorsa da esasında Temmuz 1947 yılında Çorum ilinin Sungurlu ilçesi Gökçam köyünde dünyaya gelmişim. O yılların ölümcül çocuk hastalığı olan kızamık salgınından kıl payı kurtularak hayata zar zor tutunmuşum.

İlkokulu köyümde, ortaokulu ilçem Sungurlu’da, Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’ni ise Ankara’da okuyarak 1967 yılında hayata atıldım. Yaklaşık üç yıl boyunca o dönemin gözde bir oteli olan İzmir Büyük Efes Oteli’nde çalıştıktan sonra vatani görevimi yapıp kendi çabamla sağladığım çalışma izniyle 1970 yılının sonunda İngiltere’ye geldim.

Yeteri kadar İngilizcemi geliştirdikten sonra Türkiye’ye dönerim dediysem de, gurbet bize vatan oldu, dönemedim. Kısacası yuvamı Londra’da kurdum ve burada yaşamaya devam ediyorum.

Kendi çapımda bazı araştırmalar yaparak kimi insanların yararlanması için kitap haline getirip yayımladım. Bu elinizde tuttuğunuz kitap dördüncü yayınım oluyor. Daha da yayınlanmamış araştırmalarım, yazılarım vardır.

KİTABI NASIL EDİNEBİLİRSİNİZ?

Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlanan Ahmet Sapaz’ın Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl adını taşıyan kitabı Kuzey Londra'da bulunan Fieldseat Kafe'den ve aşağıdaki linkten temin edilebilir. Kitap ayrıca Amazon’da da satışa sunulmuş durumda. Kitap, yılbaşından sonra Türkiye'de de okurlarıyla buluşacak. 

https://pressdionysus.com/product/bir-barmenin-anilari-oxford-cambridge-centilmenler-kulubunde-38-yil-ahmet-sapaz/



Ahmet Sapaz


Ahmet Sapaz'ın Bisikletli Gazete'de yayınlanan diğer röportajları:

Ahmet Sapaz:“İngiltere’deki bizim toplumun mayasını ilk biz oluşturduk"

 http://www.bisikletligazete.com/2019/03/ingilteredeki-bizim-toplumun-mayasn-ilk.html 


 Ahmet Sapaz: Centilmenler Kulübü’nde otuz sekiz yıl

http://www.bisikletligazete.com/2019/03/ahmet-sapaz-centilmenler-kulubunde.html


Wimpy Kralı Ali Salih Usta nasıl iflas etti?

http://www.bisikletligazete.com/2020/09/wimpy-kral-ali-usta-nasl-iflas-etti.html

 

 

 

 

Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması’nda son katılım tarihi 30 Nisan’a uzatıldı

Hiç yorum yok

Rengin Kadın Korosu, Türkiye ve Suriye’de yaşanan deprem nedeniyle, göçmen kadınlar öykü yarışmasına son katılım tarihini 30 Nisan’a kadar uzattığını duyurdu.  

                                                 

                                                        


                                 

 

Türkiye ve Suriye’de meydana gelen yıkıcı depremin ardından birçok kurum önceliği yardım çalışmalarına verdi. Deprem sonrası sokaklara çıkarak şarkılarıyla, depremzedeler için bağış kampanyası yürüten Rengin Kadın Korosu, düzenlediği öykü yarışmasına son katılım tarihini uzattığını açıkladı. Hafta başında bir araya gelen koro ve edebiyatçılardan oluşan jüri üyelerinin ortak talebiyle yarışmaya katılım tarihinin ertelenmesine karar verildi.

Kadın yazarlara ve yazar adaylarına yarışmaya katılım çağrısında bulunan Rengin Basın Sorumlusu Gülseren Daş, “Deprem yaralarını hep beraber saracağız, yazmak da müzik gibi, iyileşmenin bir aracı olacak” dedi.

Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği tarafından oluşturulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu’nun düzenlediği yarışmaya Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınlar katılabilecek. Yarışma için herhangi bir tema sınırlaması yok.

Kadın yazarlardan oluşan seçici kurulun kararlaştırdığı ilk üç öykü ödüllendirilirken, öykülerden yapılacak seçki kitap halinde yayımlanacak.

Katılımcılar öykülerini en geç 30 Nisan 2023 tarihine kadar Rengin Kadın Korosu e-mail adresine (renginkadin@gmail.com) gönderebilir. Yarışma sonuçları ise 31 Mayıs 2023 tarihinde açıklanacak.

 



Yarışmaya katılma koşulları ve Rengin Kadın Korosu’nun yarışma çağrısı şu şekilde:

‘’Evrende küçücük bir noktayım.

Ama bütün evren göğüs kafesimde.

Bazen deli bir rüzgâr kırar körpe dallarımı;

bazen şiddetli fırtınalara direnirim.

Bazen bir deniz kıyısında suya değer çıplak ayaklarım;

üşür bileklerim.

Bazen yakar kızgın çöller;

yeniden iyileşirim.

Bazen ürpertir tenimi rüzgar;

bazen güneş ısıtır tüm bedenimi.

Bir kuş kanatlanır göğsümde;

yeniden dirilirim.

Bazen gözyaşlarımla yıkanır evren;

bazen kahkaham çınlar dört bir yanda değer arşa…

ve biz bütün noktalar duyarız birbirimizin feryadını, kahkahasını.

Koskoca evrende bahçesinde bir sandalyede oturmuş elinde mavi kalemiyle yazı yazan bir kadın görüyorum. Koskoca evrende küçücük bir nokta… Görünmeyecek kadar küçük… Ama kalbi aşkla dolu. Tıpkı küçük diğer noktalar gibi…’’

Rengin kadınları olarak yazma serüvenimiz bir üyemizin yıllardır yazıp kimseye okutmadığı metinlerden biri olan bu şiir ile başladı. Yazdıklarını yüreğinde saklayan, bin bir çeşit endişe ve gönül kırgınlığıyla kimseye okumadan zulaya kaldıran kız kardeşlerimizin dertlerini ve hayallerini dinleyerek başladı herşey. Yargılamadan anlamaya, dostça eleştirilerle geliştirmeye çalışarak…

Şimdi istiyoruz ki o gizli sandıklardan çıkartalım tüm hikayelerimizi. Fısıldayalım kız kardeşlerimizin yüreklerine ki güç olsun, ışık olsun, umut olsun en karanlık zamanlarda. Sen de sesini sesimize kat. Al eline kalemi, harf harf, hece hece, öykü öykü özgürce savur rüzgarlara. ‘Adı kadın’ olanın kadim dayanışmasına bir soluk da sen kat. 

 

Yarışmaya Katılım Koşulları

•         Yarışmamız Birleşik Britanya ve Avrupa’da yaşayan bütün göçmen kadınlara açıktır.

•         Yarışmaya sadece bir öyküyle başvurulur.

•         Öyküler göçmen kadınlar tarafından kaleme alınan herhangi bir temadan oluşabilir.

•         Öyküler elektronik ortamda renginkadin@gmail.com adresine 30 Nisan 2023 tarihine kadar gönderilecektir.

•         Başvuru için gönderilen e-postada; öykünün altında yazarın kısa özgeçmişi yer almalıdır. 

•         Yarışmacılar mahlas -takma isim- kullanabilirler.

•         Öykülerin hukukî sorumluluğu yazarına aittir. İntihal veya üçüncü kişilerin telif hakkı gibi durumlarda, sorumluluk yazara aittir.

•         Yarışmaya Düzenleme Kurulu Üyeleri ve Seçici Kurul Üyeleri ile birinci derece yakınları katılamaz.

•         Seçilen öyküler, Rengin Kadın Korosu Göçmen Hikayeler Öykü Seçkisi kitabında yayımlanacaktır.

•         Yayımlanan öyküler için yazarlarına telif bedeli ödenmeyecektir.

•         Seçkiye katılan eserler üzerinde yayınevi editörü dil bilgisine ilişkin düzenleme yapabilir.

 


Yarışma Jürisi

Gazeteci -Yazar Dursaliye Şahan

Yazar-Heykeltraş Fergül Yücel

Yazar Gülderen Arık

Öykü’nün Kitaplığı Kurucusu Derya Tuncel

Eğitimci-Yazar Aydın Mehmet Ali

Çevirmen-Yazar Sultan Karataş

Gazeteci- Fotoğrafçı Gülseren Daş

 

Son Başvuru Tarihi: 30 Nisan 2023 Saat: 18.00

Sonuç Açıklanma Tarihi: 31 Mayıs 2023 Saat: 18.00 

 


© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan