latest

Bir Peni’nin hikmeti

17 Ekim 2023

/ by Bisikletli Gazete

Size aşağıda, 1 peni ile ilgili olarak bizzat yaşadığım acı bir anımı anlatmaya çalışacağım. 



Hüseyin Doğan

Dünyanın en değerli paralarından birisi olan İngiliz poundunun, eski tanımıyla sterlinin yüzde biri olan peni (penny) yani İngiliz parasının kuruşu bugün hâlâ  kullanımda olan bir İngiliz para birimidir. İngilizlerin kuruşlarına verdikleri önemi dile getiren çok eskilerden kalma meşhur bir deyişleri de vardır: “look after your pennies, then the pound look after themself” (siz önce kuruşlarınızı koruyun sonra poundlar kendi kendilerine bakarlar, korurlar...) Ancak peni’ye gösterilmekte olan bu ilgi, günlük yaşamda bir dizi tuhaflığı da beraberinde getiriyor. Bir tarafta yerde yatan 1-2 bazen 5 peniyi eğilip yerden almaya bile tenezzül etmeyen, çiğneyip geçen insanlar görürsünüz, diğer bir tarafta ise 1 peni eksiğiniz olsa alışveriş yapamadığınız, zor durumlarda kaldığınız olur.

Size aşağıda, 1 peni ile ilgili olarak bizzat yaşadığım acı bir anımı anlatmaya çalışacağım. 

1 peni eksiğim olduğu için neskafeyi  vermediler!..

İngiltereye yerleşmeye ve dikiş tutturmaya çalıştığım 2000 yılının Nisan’ının başlarında bir Cuma günü Türkiye’den getirdiğim küçük ölçekli bazı mal numunelerini tekerlekli orta boy bir bavula doldurdum, Londra’da çeşitli malların toptancılarının bulunduğu Hackney Shoreditch arasında  “Hackney Road” caddesinde toptancıları gezerek bavulumdaki malları tanıtıp müşteri arıyor, piyasa araştırması yapmaya çalışıyorum. O günlerde bende, öğlen saat 11-12 gibi bir bardak nescafe ile birlikte ilk sigaramı içmek gibi tatlı bir alışkanlık oluşmuştu. Oysa o gün, saat 12 olduğu halde hâlâ bu küçük lüksümü yaşayacak uygun bir zaman ve mekân bulamamıştım. krizlere girmek üzereydim. Yıllar önce, şimdi ismini hatırlayamadığım bir Amerikalı yazarın kitabında “İnsanlar 40 yaşından sonra günlük alışkanlıklarının esiri olurlar” diye bir cümle okumuştum. İşte benimkisi de aynen öyle bir alışkanlıktı. Hele bunun günün ilk kahvesi ve ilk sigarası olduğunu düşünürseniz, esaretimin ağırlığını anlayacağınızdan eminim. 


Ayrıca bölgede yaşayan Asyalıların çokluğundan yola çıkarak civarda mutlaka bir küçük cami veya mescid bulabileceğimi düşünerek Cuma namazınıda kılmayı çok istiyordum. Bu zaman darlığında bu iki arz küçük lüksümü yerine getirebilmem oldukca zor gözüküyordu. Tam o sırada yolumun üstünde köşe başında küçük bir cafe restauranta rastladım. Bu tür yerler “İngilizlerin kahvaltılarını yaptıkları ve hafif yemeklerini yedikleri çaylarını kahvelerini içip gazetelerini okudukları küçük gruplar halinde sohbetlerini yapıp zaman geçirebildikleri mütevazı restaurant kahvehane karışımı içkisiz mekânlardır. İrademin de tam da iflas ettiği bir anda idim. Burada bir bardak nescafemi “take away” sistemiyle (Al götür, dükkandan çık git, burada kalabalık ve bulaşık etme de nerede yer içersen git orada ye iç sistemi) alır, hem ileride solda ikinci sokağın girişinde olduğunu söyledikleri mescide kadar yürür, hem de kahvemi içerim diye düşündüm.

Hemen içeriye girdim, siparişimi verdim. Bir dakika sonra nescafem plastik kapaklı yanmaz karton bir bardak içerisinde önümdeydi. Bende cebimde bir şekilde birikmiş bir avuç bozuk parayı elime almış sabırsızlıkla şakırdatıyordum. Bana servis yapan 55-60 yaşlarında, kısa boylu, ciddi duruşlu İngiliz beye borcumu sordum. Nescafenin fiyatı 65 peni idi. Bu fiyat o yıllarda böyle mütevazı bir semtte, hele “al götür servisi” için biraz fazla bile sayılabilirdi, ama burası medeniyetin, kapitalizmin, serbest piyasanın beşiğiydi. Herkes herşeyi satabildiği en yüksek değere satmaktan beis duymaz. Belki de benim ilk önce kahvenin fiyatını sormam sonrada avucumdaki bozuk paraları saymam lazımdı, işime gelmiyorsa almak zorunda da değildim. Ne var ki benim o durumda mutlaka içmem gerektiğini hissettiğim bir bardak nescafenin fiyatını hesap edecek halim yoktu. Her halükarda cebimde kahve param vardı. Zaten kahvenin fiyatına da bir şey dememiştim. Yapmam gereken iş, kahvemi almak, parasını ödemek, o meşhur 3 sihirli sözden birisi olan “Thank you”yu telaffuz edip oradan çıkmaktı. Benim niyetim de buydu. 

Cebimde bulunan irili ufaklı bozuk paraları bir avucuma aldım, öbür elimle de tek tek masanın üstüne saymaya başladım. Gelin görün ki bu avuç dolusu bozuk para çıka çıka 64 peni çıkmasın mı!.. Parayı son bir kez de benden para bekleyen bu orta yaşlı İngiliz beyle beraber saydık ve gerçekten de 1 peni eksik çıktı. Muhatabımın bu durumu hoşgörü ile karşılayacağını düşünerek hafifçe omzumu silktim ve rahat bir gülümsemeyle paraları adamın eline bıraktım, karton neskafe bardağını aldım. Henüz gülümsemem geçmemişti ki adamın kaşlarını çatarak “Sorry (kusura bakma), paranız eksik, kahveyi veremem!” dediğini duydum. Birden şaşırdım, kulaklarıma inanamadım, aynı anda elimdeki neskafe bardağını masaya geri koydum, şaşkınlık ve dikkatle adamın yüzüne baktım. Evet, evet duyduğum doğruydu. Kahveci 1 penim eksik çıktığı için önüme kadar getirdiği nescafeyi vermiyordu. Bu tavrı beklemiyordum ama adam parasını tamı tamına alma hakkını kullandı, tavrını öyle koydu, ne diyebilirdim ki? 

Ben de yaşadığım o bozgunla hemen ve ister istemez ciddileştim. Kendisine en küçük paramın 20 pound olduğunu söyledim. Adam “No problem” bozarım, dedi. Tezgâhın üstüne yayılmış olan 64 peni tutarındaki bozuk paralarımı toplayıp tekrar cebime koydum ve cüzdanımdaki en küçük kâğıt para olan 20 pound’u çıkarıp adama uzattım. Adam paramı bir güzel bozdu, talep ettiği 65 peniyi kuruşu kuruşuna tahsil etti. Ben de adet yerini bulsun diye adama hem teşekkür ettim hem de kendisinden özür diledim, dışarıya çıktım. 

Tabii ister istemez darmadağın olmuştum, duygularım incinmişti. Kendi kendime “Ne olacak, İngiliz değil mi, bunlardan daha ne beklenirdi ki?” diye söyleniyor, burukluğumu teselli etmeye çalışarak hem kahvemi içmeye çalışıyor hem Cuma namazını kılmaya niyetlendiğim mescide doğru yoluma devam ediyordum ki, birden anılarım canlandı. Olduğum yerde kalakaldım kahvemi içmediği halde yaktım bir cigara yaslandım sağ tarafıma gelen bir bahçe duvarına. Bilmem sizce biraz abatı mı oldu ilk gençlik yıllarımın ölümsüz sanatcılarından Nezahat Bayram’ın “Gurbet ilden bir hal geldi başıma” türküsünü gözyaşları içinde mırıldanmaya başladım hazır gözlerimi kapatmışken daldım uzak ve yakın maziye...

Daha bir ay önce Türkiye’de idim. Memleketim Kırşehir’de adres sormak için girdiğim bir halı mağazasında o anda çay içmekte olan ve daha önce tanışmadığımız insanların samimi bir ısrarla bana da çay ikram ettiklerini, kendimin İstanbul’daki işyerimde yıllarca herhangi bir nedenle ofisime gelen insanlara, Türk veya yabancı olmalarına bakmaksızın, istisnasız olarak mutlaka bir şeyler ikram ettiğimi, yine 2005 yılının Şubat ayında İstanbul’da iken bir belediye otobüsüne arka kapısından binip de bilet parasını elden ele şoföre gönderen yolcunun 

“Kaptan, kusura bakma şu kadar lira eksik” deyişini ve otobüs şoförünün verdiği  “Canınız sağ olsun” cevabını...

Dahası çoçukluk dönmemde akşamın alaca karanlığında beş numaralı gaz lambasıyla aydınlattığımız evlerimize çekilmeden önce babamın bize dışarıda fakirhanemize misafir edilecek yolcu ve satıcı/ çerçilerin kalıp kalmadığının sormalarını hatırladım!.. 

Bu iki yaman çelişki beni çok sarstı. İşin doğrusu, 1 kuruş eksiğimi anlayışla karşılamayan o kişinin yetiştiği yıllarda İngiliz toplumunun da az çok bize benzer bir hoşgörüye sahip olduğunu, dolayısıyla ben yaşlarda (o zaman 52 yaşında idim) bir İngiliz’in henüz bu kadar maddiyatçı bir yapıya sahip olacağını düşünemediğim için şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Bunun yanında, bu ülkede insanın gerçek anlamda parasız kalması ihtimalinde içine düşeceği durumu düşündüm ve iyice irkildim. Boğazıma bir şeyler düğümlendi, göz yaşlarımı tutamadım, elimdeki neskafe bardağı yere düştü!.. İşte o anda tarihi kararlarımdan birisini verdim. Bundan böyle yerlerde üstüne basıp geçtiğimiz 1 ve 2 penileri toplayacak, hiç kimseye, özellikle de bir İngiliz’e 1 peni de olsa eksik para vermeyecektim.

Şimdi mutfağımızda sadaka kutusu olarak tuttuğumuz ve her sabah evden çıkmadan önce mutlaka 3-5 kuruş sadak parası koyduğum kumbarada gün içinde sokaklarda topladığım bolca penilerde mevcut.





Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan