latest

Otellere adanmış bir ömür: Yunus Aslan

01 Kasım 2020

/ by Bisikletli Gazete

Yunus Aslan, Türkiye’de otelcilik ve turizm sektörünün gelişmesi için en fazla emek veren kişilerden biri. 1961’de devlet bursuyla Amerika’ya giden Aslan bu konuda dünyanın bir numaralı üniversitesi olan Cornell Üniversitesi’nde otelcilik eğitimi alıyor, Türkiye’ye dönüp Ankara Otelcilik Okulu’nun kurucu müdürlüğünü yapıyor ve yolu 1974'te Londra'ya düşüyor...


Yunus Aslan, Türkiye’de otelcilik ve turizm sektörünün gelişmesi için en fazla emek veren kişilerden biri. 1961’de devlet bursuyla Amerika’ya giden Aslan bu konuda dünyanın bir numaralı üniversitesi olan Cornell Üniversitesi’nde otelcilik eğitimi alıyor ve Türkiye’ye dönüp Ankara Otelcilik Okulu’nun kurucu müdürlüğünü yapıyor. 1974’te yolu Londra’ya düşen Yunus Aslan’la kendi kişisel tarihi üzerinden Londra’daki Türkiyeli toplumu konuştuk. 


Birkaç hafta önce Ahmet Sapaz’la üç haftalık bir röportaj serisi yapmış, Ankara Otelcilik Okulu’nun ilk mezunlarından olan Sapaz’ın Londra serüvenine, Londra’da yaşayan Türkiyeli topluma ilişkin gözlemlerine genişçe yer vermiştik. Bu hafta, işte o okulun kurucu müdürü Yunus Aslan’ı konuk ediyoruz sayfamıza. Londra’nın güneyinde South Bromley’de şirin bir kafede buluşuyoruz Yunus Bey’le. Eğitim macerasıyla sohbete başlıyoruz. 


Önce devlet bursuyla Amerika’ya gönderilmenizden başlayalım.


Eskişehir Ticaret Lisesi’nde öğretmen olarak çalışırken 27 Mayıs İhtilali’nin hemen ardından okul müdürümüz İrfan Tarı beni odasına çağırttı. “Seni ABD’ye göndermek istiyorlar, gider misin?” diye sordu. Meğer Türkiye genelinde sicili en iyi olan altı öğretmeni ABD’ye göndermek için aday olarak belirlemişler. Altı kişi elenerek ikiye düşürüldü, ben birinci seçildim. Bursa’dan meslektaşım Halis Sözeri’yle ABD’nin ünlü George Town Üniversitesi’ndeki dil okuluna gönderildik. Ondan sonra Cornell Üniversitesi’nde otelcilik tahsili yaptım. Sonra Türkiye’ye dönüp otelcilik okulunu açtım ve oranın kurucu müdürü oldum. Daha sonra otelcilik sektöründe Türkiye’nin tanınmış otellerinde yöneticilik yaptım. Bu döneme ilişkin anılarımı Otelcilik ve Türkiye adlı kitabımda bir araya getirdim. 


Londra’ya ne zaman ve niye geldiniz?


1974’te geldim. Türkiye’de iyi bir işe sahipken neden bir kez daha yurtdışına çıktığım sorulursa, dışarıya alışmış olmamdır bunun nedeni. Belki meslekte daha da yükseleme isteği de vardı, İmbat Otel’de çalışırken İngiltere’de Metropolitan Otel şirketine başvuruda bulundum. Başvurum otel yönetimince kabul edilince, dünya güzellik yarışmalarına katılan güzellerin konakladığı Londra’daki Britanya Oteli’ne verdiler beni. Yiyecek – içecek supervisor’ı olarak işe başladım. 


Niye ABD’de değil de Londra? 


O zaman bizim talebeleri Londra’ya gönderiyorduk staja. Kardeşimi de göndermiştim. Fazla da düşünmedim. Daha yakın olduğu için Türkiye’ye… Hem maddî yönden hem de ulaşım yönünden kolaylığı olduğu için… 


Eşiniz ve çocuklarınız sonradan mı geldi?


1971’de Turizm Eğitim Merkezleri’nde (TÜREM) müdürken evlenmiştim. 1972’de kızım doğmuştu. Evliydim ama tek gelmiştim, bir süre sonra eşimi ve kızımı getirdim. Ama onları kısa süre sonra geri gönderdim. Bir gün Londra’da Turizm Ataşesi Münce Giz Bey’in evine gitmiştim. Benim kızın yaşlarında iki kızı vardı onun da. Çocuklara Türkçe soruyorum bana İngilizce yanıt veriyorlar. Benim kızım Türkçeyi unutabilir korkusuyla Türkçeyi iyi öğrenmesi için annesiyle birlikte Türkiye’ye gönderdim, iyi yaptığımı düşünüyorum. Özel bir Türk kolejinde ortaokulu bitirdikten sonra buraya geldi, Westminster Üniversitesi’nde Business ve Finance dalında master yaptı. 


Hep Londra’da mı çalıştınız?


Şirketim beni bir süre sonra bir kademe daha yükselterek Belfast’taki Europe Oteli’ne yiyecek – içecek müdürü olarak atadı. Daha gittiğim ilk gün çalıştığım oteli IRA bombaladı.

 Canımı zor kurtardım tekrar Londra’ya geldim. Tabi şirket falan bir tarafa. Öğrencim vardı burada Paddington’ta… Senator Otel’de genel müdürdü, Önder. Sağ olsun beni bavul taşıyıcısı olarak başlattı. Gece 12’de görev alıyorum. Önder bana yine bir iyilik yaptı, personele verilmeyen bir müşteri odasını bana verdi. Öyle bir başlangıç oldu. Bir iki hafta sonra aynı şirkette kontrol görevi aldım. Sonra da Hilton’a geçtim. 


Hep otellerde çalıştım ve eğitim işiyle ilgilendim. Cornell Hotel School’un “field interviewer’ı olarak, okul adına imtihan ve mülakatlar yaptım. Eğitimi hiç bırakmadım. İzmir’de otelde çalışırken bile izin günümde gidip 9 Eylül Üniversitesi’nde konferans verirdim. 


Buraya geldiğinizde Türkiyeli göçmen var mıydı?


Çok azdı. Neredeyse birbirimizi tanırdık. Kıbrıslı çoktu. O zaman için 50-60 bin Türkiyeli var deniyordu Kıbrıslılar dâhil. Şimdi kaç kişiye ulaştı, bilmiyorum.


O vakitler göçmenler açısından hangi meslek revaçtaydı?


Aşçılık. Bunun sırrı da şu; çalışma müsaadesi alabilmek için gelenlerin İngilizlerin yapamadığı bir işi yapması gerekiyor. Bizim Türk yemeklerini de bizim aşçılardan başkası yapamıyor. O nedenle aşçı getirmek daha kolay oluyordu. Profesör bile olsa aşçı olarak geliyordu. O zaman da gelirlerdi, şimdi de diyorlar hocam bize aşçı bul. Ama İngilizler bir yeni şart daha koşmuşlar, lise mezunu aşçı olacak. İzmir Ekonomi Üniversitesi, Mutfak Bölümü var, oradan bulabilirsiniz dedim. Böyle bir tavsiyede bulundum. 


Şu anda yeni gelen göçmen grubuna ilişkin gözleminiz nedir?


Bizim adetlerimizden vazgeçemiyorum. Her gün Kuzey Londra’ya giderim. Türk televizyonu izlerim. Maçları izlerim. Şu anda Bromley dâhilinde bir sağlık turizmi çıktı. Ankara Anlaşması çıktı. Sağlık turizmi dolayısıyla gelenler yoğunlukta çevremde. Bizim Türkiye’de diş tedavisi çok iyi. Buradan Türkiye’ye hasta gönderiyorlar. Hükümet de bunu destekliyor. Buna aracılık etmek için gelenler var. 


Dışarıdan bakıldığında bizim toplum nasıl görünüyor?


Şimdi bunu ben iki türlü cevap vereceğim. Burada olsun yurtdışında olsun, çok iyi kendini yetiştirmiş Türkler de var, içine tamamen kapanmış olup değişmek istemeyenler de… Tahmininizden daha çok kaliteli insan var. Ben Hilton’da çalışırken, genel müdürle Arsenal’ın maçına gittim. Ben bile bilmiyorum, genel müdür bana dedi ki, “Yunus bak” dedi, “şu orta koltukları hep Türklere aittir. Çok işadamı var, mühim Türk var” dedi. Ben bunu bile bilmiyordum, bunu bana Fransız genel müdür söyledi. Bu bir… İkincisi hiç intibak edemeyen, etmek istemeyen Türkler de var… Bunların çoğu Kuzeyde… Mesela Türk gazetelerinde okuyorum. Düğünlerde ve mühim maçlardan sonra arabalar konvoy yapıyor kuzeyde. Hepsine de ceza kesiyorlar. Yine de devam ediyorlar. İşte buraya uymak istemeyenlere bir örnek. 


(Sürecek…)


Tuncay Bilecen




Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan