latest
haber

KÜLTÜR-SANAT

VIDEO

video

VELESPIT HİKAYELERİ

velespit hikâyeleri

GÖÇMENLERİN GÜNDEMİ

YEREL HABERLER

LONDRA GÜNLÜKLERİ

Bizim ne işimiz var burada!

8 yorum

Güzel kardeşim mis gibi işin, şahane maaşın var; orada düzenin kurulu, ne işin var Londra’da? Buranın havası hava değil, canım memleketimin yeşili ayrı yeşil denizi ayrı deniz, ne ararsan elinin altında, boş ver sen kal ülkende... Yıllarını göçmen olarak yurt dışında yaşamış bazı güzidelerimiz başka diyarlara göç etme niyeti olanlara böyle akıl veriyor bazen.



                                                                                                          Charlie Chapter


Öyle mi? Buyurun o zaman sizi alalım güzel yurdumuza...


Göçmenliğimin ilk günlerinde bir tanıdık vasıtasıyla Türkçe yayınlanan bir gazeteye iş görüşmesine gitmiş, çok bilmiş beyefendiye CV'mi uzatmıştım. Şöyle bir göz ucuyla bakmıştı cv'me ve sonra bana "Burası öyle bir memleket ki hanımefendi, havalimanına iner inmez şimdiye kadar yaptığınız her şeyi unutmalısınız, burada cv'nizin ne kadar iyi olduğunun bir önemi yok" demişti.

Burası bambaşka bir dünyaydı ve ben özgeçmişimle birlikte burada bir böceğe dönüşmüştüm. Usulca cv'mi önünden alıp çantama geri koyup sonra da esenlikler dileyerek yanından uzaklaşmıştım.


Izgarada bacon pişiyordu ve kafede son ses Sibel Can çalıyordu. İngiliz müşteriler “kapa artık şu müziği” diyor, patron kimseyi iplemiyor müziğin sesini sonuna kadar açıyordu. Londra'nın göbeğinde kimliğinin hakkını veriyordu abimiz. Büyük dayım bir görüşmemizde "kızım sen caaanım plazadan çık, kafede çalışmaya başla olacak iş değil" diye burun kıvırmıştı yeni kariyerime. Ben ise kafedeki mesaime doğru ilerlerken kendimi Stanley and Iris filmindeki Jane Fonda kadar güçlü ve gururlu hissediyordum.  Alnımın teriyle çalışmamın nesi tuhaftı? Değişik insanlar görüyor onları izliyor küçük notlar alıyordum arada. Her şey gayet normal ve güzeldi bence.

Bir keresinde çok sevdiğim Londra'ya turist olarak geldiğimde, caddenin birinde gecenin bir vakti mini eteğimle kendimi bir aşağı bir yukarı nedensizce koşarken bulmuştum. O zamanların sevgilisi şimdilerin çocuğumun babası yarim, deli danalar gibi koştuğumu görünce bana “ne yapıyorsun?” diye sormuştu gülerek, "ben bu ülkede kendimi çok özgür hissediyorum!" diye haykırmıştım. Gezi'den hemen sonraydı.  Özgürlüğümün kısıtlandığını daha çok hissetmeye başladığım günlerdi.  Beyaz yakalılar dünyasındaki çetrefilli ilişkiler ve etrafımdaki insanların samimiyetsiz tavırları derken her şey bir araya gelmiş, yoğun bıkkınlık hissiyle kaçmış buralara gelmiştim. Üstelik geldiğimde her şey bugünkü kadar kötü de değildi canım memleketimde. Hayatımın öngörüsüydü belki de ve göçme kararı almıştım.

İlk işim tezgâhtarlıktı. Afrika kumaşları satılan minik bir dükkândı. Siyah tenli beyaz dişli bir arkadaşımla beraber dükkânı açıp kapıyorduk. Esnaf olmuştum. Kendi kendime dükkânın önüne iki iskemle bir de tavla attık mı, bir de demlik ve çaydanlık ayarladım mı bu iş tamam, diyordum. Özgür ve mutluydum; geleceğe güvenle bakıyordum fakat tezgâhtarlık konusunda pek muvaffak olamamıştım. İnci dişli güzel kardeşim benimle iletişim kurmamış, beni biraz incitmişti ama olsundu.  Günü gelecek tüm bunları bir yerde yazacaktım. Hayatı boyunca pek fazla dibe batmamış biri olarak bunlar heybeciğime attığım bir avuç malzeme, geleceğe  manidar bir yatırım gibi geliyordu. Hem pek çok yazar çizer hep zor günlerden geçmemiş miydi; işte bunlar da benim o günlerimdi.

Evde kuru fasulye pilav pişiyor, cacıkla rakı içiliyor, Neşet Ertaş dinleniyordu.  Çok şükür bu yaştan sonra asimile olacak halimiz yoktu. Yerimiz yurdumuz belliydi. Londra'nın göbeğinde vatanımızın geleceği için oy kullanırken gözümüzden hıçkırıklı gözyaşı dökmüşlüğümüz vardı. İnsan gurbette daha farklı oluyordu. Güreş müsabakasında dünya birincisi olmuşken ve ay yıldızlı bayrağımız en yukarıya taşınırken hissedilen tüylerin diken diken olma hali gibiydi gurbette oy verme.  

Bence havalimanları bir şehir ve ülke hakkında pek çok ipucu verir. Vatanıma her gittiğimde daha havalimanında bile birçok farklılık hissetmeye başlamıştım. Orada kalan dostlarım arkadaşlarım zaten değişimin artık daha hissedilir olduğundan söz ediyorlardı. Sen uzaktan maval okuma diyenler oluyordu elbette ama hepimizin bildiği üzere bazı şeyler uzaktan daha iyi fark edilebiliyordu. Üzülüyorduk, çok üzülüyordum. Kaçıp gideceğine ülkende kalsaydın diyen dostlarımın da ülkemizde benim gibi üzülmek dışında bir şeyler yaptığına bir eyleme geçtiğine şahit olamamıştım. Olsun onlar benden daha vatanseverdi; çünkü Türkiye sınırları içindeydiler.


Sonra birçok arkadaşım bana göç etme niyetinden bahsetti. Kimseye sakın gelme demedim. Aksine herkese bildiğim kadarını anlattım, onlara elimden geldiğince cesaret vermeye çalıştım. Ben yapabildiysen siz de yapabilirsiniz dedim, dönmek isteyene gitme, dayan dedim. Bir avukat mesleğini burada yapamayacağını bile bile buralara gelmeyi göze aldıysa mutlaka bunun bir nedeni vardır. Yılların mühendisi ben bisikletle pizza dağıtıcam diyorsa bir şeyler canına tak etmiştir. Bir yazar çocuğunu alıp başka dillere doğru yollara düşüyorsa, bir marangoz bana orada daha çok değer verirler diyorsa ya da bir kız çocuğu kendini daha özgür hissetmek için, bir erkek çocuğu baskılara dayanamadığından, bir öğretmen yıllardır atanamadığı ve aç kalmak istemediği için buralara geliyorsa birilerinin gözü dönmüş ve bir şeyler ters gidiyor demektir. Birileri oralarda mutsuz demektir. Hakkettiği mutluluğu aramak isteyen canım insanlara “ne işin var buralarda ya da ne işin var oralarda?” deniyor.

Bir kız çocuğu ve bir kız çocuğunun annesi olarak ben kararımdan ötürü mutluyum. Başka bir ülkede, o ülkenin vatandaşı bile değilken daha çok saygı duyulduğunu hissediyorum. Kendi ülkemde duymadığım kadar çok teşekkür ediliyor, özür dileniyor. Ya sıradayken kuyruktayken birinin araya kaynamaması bile birini huzurlu hissettirir mi? İnşaatın altından geçerken kafama tuğla düşer mi diye endişelenmemek, yaya kaldırımdan geçerken bu araba acaba durur mu diye düşünmemek, daha birçok gündelik ve basit örnek sıralanabilir elbette... Bunlar kendimi iyi ve huzurlu hissettiriyor. Sırf bu nedenlerle bile evet bizim işimiz var buralarda. Gönül ister ki vatanımıza aynı iç huzuruyla yasayabilecek günler gelsin, hepimizin güneşli günleri olsun.


Taşraseksüel erkeklerin cenneti: Schiwago Tanz-Bar!

Hiç yorum yok

 “Das Erotik Kapital” - II 

(Das Erotische Kapital)

 Ramazan Yaylalı







Schiwago Dans Kulübü, Avusturya’nın Graz şehrinin güneyinde yer alan, kendine has bir eğlence mekanıydı. Genellikle orta yaş ve üstü, alt sınıf Avusturyalıların vakit geçirdiği bu kulüp, göçmenler tarafından henüz keşfedilmemişti. Özellikle hafta sonları dolup taşan bu taşra kulübünde, ziyaretçilerin çoğu birbirlerini tanırdı.

Genç prenslerimiz için de hem eğlenmek hem de romantik ilişki kurmak adına ideal bir ortamdı. Schiwago Kulübü onlara sahip oldukları erotik-sermayeyi en iyi şekilde sunacakları bir "aşk-pazarı" (love market) sunuyordu. Onlar artık Schiwgo’yu keşfetmişlerdi ve neredeyse haftada üç gece bu mekanda vakit geçiriyorlardı.



Hayatları boyunca oynadıkları tek dans türü "halay" olan bu gençler birdenbire salsa, vals ve benzeri Latin ve Avrupa danslarıyla tanışmışlardı. Sahip oldukları adaptasyon ve kıvraklık sayesinde gayet hızlı bir şekilde bütün yabancı dansları öğrenmekle kalmayıp zamanla Latin dansları ve halayı birleştirerek, ortaya karışık yeni bir dans türü dahi icat etmişlerdi.

Zamanla ortamda varlıklarına alışılan ve tanıdık hale gelen bu gençler, öncesinde biraz çekinerek yaklaştıkları “potansiyel prenseslerle”’ hem dostluk hem de romantik birliktelikler kurmayı başarmışlardı. İşin boyutu sabahlara kadar süren danslı eğlencelerden tutun, sonrasında devam eden uzun duygusal sohbetlere kadar varmıştı.

Tabii Schiwago “aşk-piyasasında” sürekli talep görmek için gençlerin bakımlı olması yani kendilerine sürekli bakmaları gerekiyordu . Bunun için Anadolu Prenslerimiz günler öncesinden hafta sonuna hazırlık yapıyorlardı ve hafta içi çeşitli spor faaliyetlerinde bulunarak sürekli formda kalmaya özen gösteriyorlardı.

Kılık kıyafetleri maddi yetersizlik nedeniyle modaya pek de uygun olamamakla beraber, metroseksüellikten çok taşraseksüel bir stili anımsatıyordu. Bu tipoloji yerli Schiwago alemi için alışılmışın dışındaydı.

 Yalan da olsa mutluyum, bu bana yetiyor!

Prensesler açısından ise, genç prenslerle flört etmek ve ilişkiye girmek ilginç bir deneyimdi. Yıllar sonra delikanlılarımız tarafından gerek içten, gerekse rol icabı yapılan övgüyle dolu bu sohbetler, yüreği paslanmış prenseslerin adeta ikinci baharlarının kapısını aralıyordu. Onlar için bu gençlerle geçirdikleri vakitler kalıcı olamayacak bir ihtimal barındırsa bile, yani geçici bir rüya gibi görünse bile bu önemli değildi, Ahmet Kaya’nın bir şarkısında seslendirdiği gibi, Yalan da olsa mutluyum, bu bana yetiyor[1] havasındaydılar.

Yani özetle prensesler yakışıklı genç Anadolu prensleri sayesinde yeniden doğmuş gibiydiler. Endorfinler, serotoninler ve dopaminler havada uçuşuyordu. Ortadoğu’dan gelen bu erkeklerin kavruk teni ve şehvet dolu büyüsü kadınların üzerinde adeta bir antidepresan etkisi yaratmıştı. Aşkın gücü bütün karamsarlıkları söküp almış hatta onlara yeni bir yaşama ümidi aşılamıştı. Hafta sonunu dört gözle bekleyip bu delikanlılarla buluşacakları saatleri iple çekiyorlardı. Kısacası Schiwigo gecelerine,  gökyüzünden Erosun okları inmiş,  bütün paslanmış ve boş kalpler de bu oklardan nasiplerini almıştı.

 İhtiyar Aslanlar ve Genc Aslanlar Savaşı:

The Old Lions vs. Young Lions!

Bir yandan Eros oklarını kalplere saplarken, diğer taraftan ise yaşları altmışları aşmış olan Schiwagonun eski yerli ve milli horozları son gelişmelerden oldukça rahatsızlardı İhtiyar aslanlar yeni gelen genç aslanlar  tarafından yavaş yavaş kenara itilme sürecindeyken, bu yerli ihtiyarlar çareyi anti-göçmen yani göçmen nefreti tohumların ekmekte buluyorlardı.

Oysa daha önce göçmenlere karşı ılımlı ve barışçıl bir yaklaşım sergileyen bu ihtiyarlar, Schiwago aşk-pazarının   değişen iç dinamikleri yüzünden sağ kesime yani ırkçı bir pozisyona doğru evrilmeye başlamışlardı. Kısacası Schiwago bir kurtlar sofrasına dönmüştü. İhtiyarla ve Genç Aslanlar arasında gelişen bu “rekabet” prenseslerin çok hoşuna gidiyordu, egoları şişmişti mutluluktan…

Fakat bu olumsuz gelişmeler sonuna kadar savaşmaya hazır olan yiğitlerimizi yolundan etmedi. Dağları, yolları, belki denizleri aşıp buralara kadar gelmiş bu insanlar, kolay kolay bu kabul görme ve yer edinme savaşından vazgeçmeyeceklerdi.

 Unbefristet” Liebe” versus “Unbefristet Vatandışlık”

 Bütün bunlar yaşanırken prensesler bu rüyanın bir zaman sonra bitmesinden çok korkuyorlardı. Onlara göre bu tür ilişkiler riskli ilişkilerdi ve her an bir yerde  sorun yaşanabilir, bir şeyler ters gidebilirdi ve genç prenslerini elde tutmak zor olabilirdi. Aradaki yaş ve kültür farkı üzerlerinde tedirginlik yaratırken akıllara “dışarıda o kadar genç ve güzel kadın dururken, neden biz” sorusunu getiriyordu. Bir Orhan Gencebay tedirginliği üstlerindeydi “Ya evde yoksan![2]”, “Ya Schiwago’da yoksan!”

  Çünkü hiç kimse bu rüyanın sonunda;

 

Schwigo’nun rengine kandım

Bir Anadolu prensine aldandım boşuna yandım

onu “unbefristet[3]” benim sandım"


diye haykırmak istemiyordu. Prensler ise doğal olarak “unberifstet Liebe” karşılığında “Unbefristet Pasaport” talep ediyorlardı.

Erotik Sermaye vs. Simgesel Sermaye!

Her iki taraf için de bu ilişkilerin "win-win” dengesinde yani karşılıklı yarar sağlanan bir şekilde ilerleyebilmesi, her iki tarafın da sahip oldukları sermayeyi etik bir şekilde değiş tokuş etmeleriyle sağlanabilirdi. Bu demek oluyor ki prenseslerin sahip olduğu simgesel sermaye (Avusturya Vatandaşlığı) ile prenslerin sahip olduğu erotik sermaye etik bir şekilde takas edilmeliydi.

Bu değiş tokuş sırasında aktörlerden biri olan prensler için nikah masasında atılacak bir imza, gerçekleşmesi çok önemli olan ve belki de bu romantik hikâyede, sonun başlangıcını başlatacak olan nihai bir adımdı.

 

Yazının devamını okumak için tıklayın:

Bisikletli Gazete: Erotik Kapital: “Nikah Masası"

 

 



[1] Ahmet Kaya: “Yalan da olsa“- (1994) – “Şarkılarım Dağlara“,  albümünden-Raks Müzik Yapım.

[2]Ya Evde Yoksan”, Orhan Gencebay'ın 1989'da Kervan Plakçılık'tan yayınlanmış albümünden yer alan bir eseridir.

[3] Unbrefistet = Unlimeted = Süresiz: Avusturya göçmen kanunlara göre, göçmenler belli şartlar yerin getirdiği zaman Avusturya‘da “Unbefristet Niederlassung” (süresiz oturma izni) hakkına sahip olabilirler.

EMAR Vakfı'nın düzenlediği “Kıbrıs 1974" başlıklı panel 4 Temmuz'da

Hiç yorum yok

Emek tarihi araştırmalarıyla bilinen, Londra merkezli Emek Araştırmaları Vakfı (EMAR), 4 Temmuz Cuma günü,  Prof. Vassilis K. Fouskas’ın panelist olarak katılacağı "Kıbrıs 1974" başlıklı bir panel düzenliyor. 


“Cyprus 1974: Anatomy of an Invasion” (Kıbrıs 1974: Bir İşgalin Anatomisi) adlı kitapta, Fouskas Kıbrıs’ın 1974’teki bölünmesini yalnızca etnik gerilimlere değil, daha geniş jeopolitik stratejilere dayandırıyor.

Fouskas, Kıbrıs’taki bölünmenin NATO’nun 1950’lerden beri uyguladığı politikaların bir sonucu olduğunu savunuyor. CIA ajanlarının Yunanistan’daki faaliyetleri ve dönemin Yunan cuntası tarafından desteklenen bir darbe ile Başpiskopos Makarios’un devrilmesi, kitabın merkezinde yer alan olaylar arasında. Kitap, ayrıca Ege Denizi'nde Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerilimlerin arka planını da irdeliyor.

Etkinlikte Keele Üniversitesi’nden Bülent Gökay ve Middlesex Üniversitesi’nden Tunç Aybak panelist olarak yer alacak.

Etkinlik Detayları:

  • Tarih: 4 Temmuz 2025, Cuma

  • Saat: 18:30 – 20:30

  • Yer: Meeting Room 3, Finsbury Park Trust FinSpace, 225-229 Seven Sisters Road, Finsbury Park, Londra, N4 2DA



Trump göçmenlerin üzerine Ulusal Muhafız Birimi'ni gönderdi

Hiç yorum yok

Cuma ve Cumartesi günü federal görevliler ile protestocular arasında yaşanan çatışmaların ardından, Ulusal Muhafız birlikleri Los Angeles’a ulaştı. Kaliforniya Valisi Gavin Newsom, Trump’ın asker çağırma kararının yalnızca “gerilimi artıracağını” söyledi. Savunma yetkilileri CBS News’e, gerginlik tırmanırsa aktif görevdeki deniz piyadelerinin de çağrılabileceğini, yüzlercesinin konuşlanma hazırlığına başladığını söyledi.



Görsel: ChatGPT

ABD İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem, dün gece Paramount'ta yaşanan çatışmaların ardından Ulusal Muhafızların Los Angeles’a "hukuk ve düzeni sağlamak" amacıyla gönderildiğini vurguladı.

BBC’nin ABD’deki ortağı CBS News’e konuşan Noem, Ulusal Muhafız birliklerinin şehirdeki bir federal binada araçlarıyla birlikte görülmesine rağmen, tam olarak nereye konuşlandırılacaklarını belirtmekten kaçındı.

“Onlar başkanın talimatıyla oradalar; amaçları barışı sağlamak ve insanların protesto edebilmesine olanak tanımak,” dedi. “Barışı sağlamak için özel becerilerini kullanabilirler.”

Donald Trump’ın, Kaliforniya Valisi Gavin Newsom’un yetkisini aşarak Ulusal Muhafızları göndermesine ilişkin olarak ise Noem, Trump’ın bunu Demokrat Valiyle süregelen anlaşmazlığı nedeniyle yaptığını ima ederek, “Newsom kötü kararlar aldığını defalarca kanıtladı,” dedi.

“Bu yüzden başkan, Vali Newsom’un aklı başına gelmesini beklemek yerine bu toplumun güvenliğini tercih etti,” ifadelerini kullandı.

Los Angeles’ta geçtiğimiz hafta sonu yapılan federal göçmen gözaltı operasyonları, kentte yoğun protestolara neden oldu. Göçmen hakları savunucuları, hukuki ikilemler yaşayan kişilerin haksız şekilde gözaltına alındığını ve bazılarının yasal statüye sahip olmasına rağmen zarar gördüğünü vurgulayarak, “İnsanlık onuruna saygı duyulmalı” çağrısı yaptı.

Göçmen hakları savunucuları, yasal yollarla ABD'de yaşayan ancak göçmenlik uygulamaları nedeniyle gözaltına alınan kişilerin durumunun derinlemesine incelenmesini talep etti. Los Angeles İlçe Göçmen Hakları Koalisyonu’ndan bir yetkili, bazı kişilerin temel haklardan mahrum bırakıldığını ve süreçte hukuki danışmanlık desteğine erişemediklerini belirterek, “Adil süreç ve hukuki savunma, göçmen haklarının merkezidir” dedi .

Kentteki bu gerilim, göçmen haklarının korunması, hukuki süreçlere erişim ve devletin zor kullanımının sınırlarının yeniden tartışılacağı bir dönemi başlattı. Ulusal Muhafız’ın yasal statüye sahip göçmenleri bile kapsayacak şekilde devreye sokulması, hukuk çevrelerinde “anayasal haklara müdahale” olarak değerlendiriliyor.



Kadınlar 20. Zilan Kadın Festivali’nde bir araya geliyor

Hiç yorum yok



Londra’da her yıl geleneksel olarak düzenlenen Zilan Kadın Festivali, bu yıl 20. kez kadınların coşkusuyla hayat bulacak. Jiyan Kadın Meclisi’nin öncülüğünde 14-15 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek festivalin bu yılki sloganı: “Jin Jin Jiyan Azadî ile Demokratik Toplum İnşasına!” olarak belirlendi. 

 


Festivalin ilk günü olan 14 Haziran Cumartesi günü, saat 13.00’te “Jin Jiyan Azadî’den Demokratik Toplum Modeline: Kadın Özgürlüğüyle Yeni Bir Yaşam” başlıklı bir panel düzenlenecek. Panelin konuşmacısı ise Amed Milletvekili Adalet Kaya olacak. Etkinlik, Kurdish Community Centre'da (11 Portland Gardens, Harringay Ladder, London N4 1HU) yapılacak.

15 Haziran Pazar günü ise festivalin büyük buluşması gerçekleşecek. Saat 13.00’te başlayacak etkinlik, Bull Lane Playing Fields’de (Allied House, 14 Bull Ln, London N18 1SX) düzenlenecek. Müzik sahnesinde Zînê Botanî, Gülseven Medar, Suna Alan, Zeyno Durar ve Burcu Aytaç gibi güçlü kadın sanatçılar yer alacak. Ayrıca folklor gösterileri, davul-zurna performansları, yemek, giysi ve çeşitli stantları ile çocuklara özel etkinlikler de festival programında yer alacak. Etkinliğe giriş ücreti £5 olarak belirlendi.

Jiyan Kadın Meclisi, yaptığı açıklamada tüm kadınları festivale katılmaya davet ederek şu mesajı paylaştı: “Bu yıl 'Jin Jiyan Azadî ile kadın devrimine yürüyoruz!' diyerek buluşacağız. Ezgilerimizle, sloganlarımızla direnişi büyüteceğiz. Bu sadece bir etkinlik değil; güçlenmek, dayanışmayı büyütmek ve birlikte mücadeleye devam etmek için bir araya gelişimizdir.”

Trump Yönetiminden Çinli Öğrencilere Vize Kısıtlaması: Akademik Gelecek Tehlikede

Hiç yorum yok

ABD Başkanı Donald Trump'ın yürürlüğe koyduğu yeni göç politikaları, Çinli öğrencilerin eğitim hayallerini tehdit ediyor. Dışişleri Bakanlığı'nın geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, Çin ve Hong Kong'dan gelen öğrencilere yönelik vizelerin "agresif" bir şekilde iptal edileceği ve yeni başvuruların daha sıkı denetleneceği belirtildi. Bu karar, özellikle Harvard Üniversitesi gibi prestijli kurumları hedef alarak, Çin ile bağlantılı olduğu iddia edilen okullara uluslararası öğrenci alımını yasaklamayı amaçlıyor.




Bu politika, Çinli öğrenciler arasında büyük bir belirsizlik ve endişe yaratmış durumda. Örneğin, UCLA'da uygulamalı matematik eğitimi alan 22 yaşındaki Jerry, Harvard'da sağlık veri bilimi yüksek lisans programına kabul edilmişti. Ancak Trump yönetiminin Harvard'ın uluslararası öğrenci kabulünü durdurma girişimi, Jerry ve onun gibi birçok öğrencinin planlarını altüst etti. Her ne kadar bir federal yargıç bu yasağı geçici olarak durdurmuş olsa da, Trump yönetimi farklı yasal yollarla bu tür kısıtlamaları sürdürmeye kararlı görünüyor.

Trump yönetimi, bu kısıtlamaları ulusal güvenlik gerekçesiyle savunuyor. Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Çin Komünist Partisi ile bağlantılı olduğu düşünülen öğrencilerin ve kritik alanlarda eğitim görenlerin vizelerinin iptal edileceğini belirtti. Ancak eleştirmenler, bu adımların ırksal profilleme ve ayrımcılık içerdiğini, akademik özgürlüğü zedelediğini ve ABD'nin küresel rekabet gücünü olumsuz etkilediğini vurguluyor.

Çinli öğrenciler, ABD'deki uluslararası öğrencilerin yaklaşık dörtte birini oluşturuyor ve üniversiteler için önemli bir gelir kaynağı sağlıyor. Ancak 2020'den bu yana Çinli öğrenci sayısında %25'lik bir düşüş yaşandı. Bu durum, araştırma projeleri ve üniversite bütçeleri üzerinde ciddi etkiler yaratabilir. Uzmanlar, bu tür politikaların uzun vadede ABD'nin bilimsel ve teknolojik ilerlemesini yavaşlatabileceği konusunda uyarıyor.

Trump'ın göçmenlik politikaları, sadece Çinli öğrencileri değil, genel olarak uluslararası akademik camiayı da etkiliyor. Öğrenciler ve akademisyenler, artan belirsizlik ve güvensizlik ortamında alternatif ülkelerde eğitim ve araştırma fırsatları aramaya başladı. Bu gelişmeler, ABD'nin uzun süredir sahip olduğu "bilim ve eğitimde lider ülke" imajını zedeleyebilir.


Kaynak: The Guardian

Türk Profesör Başak Akdemir’in liderliğindeki 35 Education, İskoçya'daki 178 yıllık Glenalmond College’i devraldı

1 yorum

 İngiltere merkezli 35 Education, İskoçya’daki  Glenalmond College ile Craigclowan School & Nursery,  eğitim kurumlarını devralarak burs, altyapı ve küresel büyüme hedeflerini içeren geniş kapsamlı bir dönüşüm başlattı.




İskoçya’nın önde gelen eğitim kurumlarından Glenalmond College ile Craigclowan School & Nursery, İngiltere merkezli eğitim girişimi 35 Education ile stratejik ortaklık kurdu. Yeni yapı, okullarda burs imkânlarını artırmayı, kampüs altyapısını yenilemeyi ve uluslararası öğrenci potansiyelini büyütmeyi hedefliyor.

35 Education, daha önce uluslararası eğitim kurumlarında üst düzey yöneticilik yapan ve hâlihazırda Londra’da yaşayan Profesör Başak Akdemir liderliğinde faaliyet gösteriyor. Akdemir, Glenalmond’un geleneksel yapısını koruyarak akademik ve sportif alanda küresel bir başarı modeli oluşturmayı amaçladıklarını söyledi.

Glenalmond College, 1847 yılında kurulan köklü bir yatılı okul olarak İskoçya’nın eğitim tarihinde önemli bir yere sahip. Okul, geleneksel değerleriyle tanınırken, aynı zamanda çağdaş eğitim anlayışına da açık bir yapıya sahip. Yaklaşık 122 hektarlık alana yayılan kampüsüyle Glenalmond, ülkenin en büyük okul kampüslerinden biri olarak öne çıkıyor. Bu geniş alan, öğrencilere doğayla iç içe, güvenli ve ilham verici bir öğrenme ortamı sunuyor.

Akademik Programlara ve Kampüse Yatırım

Yapılan anlaşma kapsamında Glenalmond College’da eğitim almak isteyen başarılı öğrencilere yüzde 100’e kadar burs sağlanacak. Ayrıca, iki okulun kampüslerinde öğrenci yurtlarından spor alanlarına, teknoloji altyapısından açık hava eğitim imkânlarına kadar birçok alanda büyük ölçekli yatırımlar planlanıyor.

Profesör Akdemir, özellikle Türkiye’de Darüşşafaka ve benzeri kurumların başarılı öğrencilerine yüzde 100 burslu eğitim için kontenjan sağlayacağını ve bundan çok memnun olacağını ifade etti.

Anlaşma kapsamında, akademik başarı gösteren öğrenciler için Glenalmond College’da eğitim ücretinin tamamını kapsayabilecek 40 tam burs sağlanacak. Eğitimde fırsat eşitliğini önceleyen bu destek programı, nitelikli öğrencilere büyük bir kapı aralayacak. Buna ek olarak, uzun vadeli mali kaynaklarla okulun ekonomik dayanıklılığı güçlendirilecek ve eğitim sektöründeki dalgalanmalara karşı yapısal bir güvence oluşturulacak.

Her iki okulun kampüslerinde de büyük çaplı yenilemeler planlanıyor; öğrenci yurtları, spor ve sanat tesisleri, teknoloji altyapısı ve açık hava eğitim alanlarında kapsamlı iyileştirmeler yapılacak. Ayrıca, girişimcilik ve liderlik odaklı, çağdaş ihtiyaçlara cevap veren yeni akademik programlar geliştirilecek.  

Glenalmond yönetim kurulunda daha önce Eğitim Komitesi’ne başkanlık eden ve Francis Holland School’un eski müdürü Lucy Elphinstone, strateji ve gelişim çalışmalarına liderlik edecek. Elphinstone, öğrencilere bireysel gelişim ve zihinsel dayanıklılık kazandırmayı hedefleyen bir müfredat hazırladıklarını belirtti.



Spor Programlarında Hedef: Uluslararası Seviye

Okulun spor alanındaki dönüşümünü ise Manchester United International’ın eski yöneticilerinden Mike Farnan yönetecek. Farnan, Jordan ve Williams Formula 1 takımlarında da üst düzey görevler üstlenmiş bir spor yöneticisi. Yeni dönemde Glenalmond’un halihazırda güçlü olduğu rugby, tenis, futbol ve golf gibi alanlarda uluslararası düzeyde bir spor programı hedefleniyor.

Küresel Model Olma Hedefi

Glenalmond College, bu değişimle yalnızca Birleşik Krallık'taki eğitim sistemine değil, aynı zamanda uluslararası pazarlara da örnek olabilecek bir model oluşturmayı planlıyor. 35 Education’ın açıklamasına göre, ilerleyen süreçte Glenalmond eğitim modelinin yurt dışında da uygulanması hedefleniyor.

Glenalmond College Vakfı Başkanı Ian Gray, ortaklığı “mali ve vizyoner açıdan sürdürülebilir bir gelecek planı” olarak tanımlarken, kurumun köklü yapısının korunarak yenilikçi bir yaklaşımla geliştirileceğini vurguladı.

Bu yeni dönemle birlikte, Glenalmond Group’un hem yerel hem de küresel ölçekte daha geniş bir öğrenci kitlesine ulaşması bekleniyor.

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan