latest
haber

KÜLTÜR-SANAT

VIDEO

video

VELESPIT HİKAYELERİ

velespit hikâyeleri

GÖÇMENLERİN GÜNDEMİ

YEREL HABERLER

LONDRA GÜNLÜKLERİ

Günay Acar 14 Kasım’da, Das Das Box sahnesinde

No comments

 


Uzun yıllardır Ajda Pekkan’ın ses koçluğun yapan Soprano Günay Acar, 14 Kasım akşamı saat 19:30’da DasDas Box sahnesinde unutulmaz bir konserle Londralı dinleyicilerle buluşacak. Acar’a piyanoda Cem İyibardakçı eşlik edecek.

Programda, Acar’ın özgün repertuvarının yanı sıra bestesi kendisine, sözü Aylin Sevim, aranjesi Okay Barış’a ait “biri biter biri başlar” adlı yeni şarkısının lansmanı da yapılacak. Çağdaş besteci Ayşe Önder’in eserlerinden seçkiler de konserin özel bölümlerinden biri olacak.

Konserin sürprizlerle dolu repertuvarı, dinleyicileri hem tanıdık melodilerle buluşturacak hem de yeni bestelerle keşfe çıkaracak. Acar, sahnedeki güçlü yorumunu Cem İyibardakçı’nın zarif piyano eşliğiyle birleştirerek sanatseverlere duygusal bir yolculuk vaat ediyor.

Türkiye’nin önde gelen sopranolarından Günay Acar, aldığı güçlü akademik eğitimiyle sesini ustalıkla birleştiren özel bir isim. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Opera – Şan Bölümü’nde tam burslu olarak eğitim gören Acar, Devlet Sanatçısı Suna Korad ve Romanyalı sanatçı Dan Constantine Serbac ile çalıştı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Koro Bölümü’nden 2008 yılında onur öğrencisi olarak mezun oldu ve Avusturya’nın Feldkirch kentinde Prof. Dora Kutschi Doceva ile konser şarkıcılığı üzerine çalışmaya hak kazandı… Okan Üniversitesi Konservatuvarında yüksek lisansını tamamladı.

Soprano Günay Acar, başta Ajda Pekkan ve Emel Sayın olmak üzere birçok ünlü ismin de ses koçluğunu yaparak müzik dünyasında saygın bir yer edindi.

 

🎶 Tarih: 14 Kasım 2025

🕢 Saat: 19:30 – 21:00

📍 Mekan: DasDas Box, Little New St, London EC4A 3JR

https://www.eventbrite.co.uk/e/soprano-gunay-acar-piyano-cem-iyibardakc-konser-tickets-1891331386089?aff=ebdsshcopyurl&utm-campaign=social&utm-content=attendeeshare&utm-medium=discovery&utm-term=

Dördüncü Tokat: Yapay Zekâ!

No comments

Sigmund Freud'a göre, insanlık tarihinin üç büyük "narsisistik yaralanma"sı vardır. Bu, insanın “kendini evrenin merkezine” koyma eğilimini sarsan üç önemli keşiftir.



Ramazan Yaylali

Nikola Kopernik (Copernicus): 16. yüzyılda Güneş merkezli evren modelini savunarak, Dünya'nın evrenin merkezi olmadığını gösterdi. Bu, insanın kozmik önemini sorgulattı – “biz özel bir konumda değiliz, sadece bir gezegenin üzerindeki varlıklarız.”

Charles Darwin: 19. yüzyılda evrim teorisiyle, insanın ayrıcalıklı bir yaratılış olmadığını, diğer canlılarla ortak kökenlerden geldiğini ve doğal seçilim yoluyla evrildiğini ortaya koydu. Bu, “insanın "Tanrı'nın suretinde yaratılmış" özel bir varlık olduğu inancını yıktı.

Sigmund Freud: Kendisi üçüncü darbeyi psikoanalizle vurduğunu söyler. Bilinçdışının varlığını vurgulayarak, insanın davranışlarının büyük ölçüde rasyonel olmayan, bastırılmış dürtülerden etkilendiğini gösterdi. Bu, “insanın kendi zihninin efendisi” olduğu yanılsamasını paramparça etti.

Freud'a göre, bu üç düşünür insanın egosunu adım adım parçaladı ve bizi daha alçakgönüllü bir konuma indirdi. Freud bu fikri "Psikanalize Giriş Dersleri" (A General Introduction to Psychoanalysis) adlı eserinde, 1915-1917 yılları arasında verdiği derslerde anlattı. İşte o derslerden birindeki detaylı görüşü:[1].

"İnsanlık, tarih boyunca bilimin elinden, saf kendinden memnunluğuna karşı iki büyük hakarete katlanmak zorunda kaldı. İlki, dünyanın evrenin merkezi olmadığını, inanılmaz büyüklükteki bir evren sisteminde sadece küçük bir nokta olduğunu anlamaktı. Bu fikir, aklımızda Kopernik'le bağdaştırılır, ama İskenderiye öğretileri de buna benzer şeyler söylüyordu.İkincisi, biyoloji araştırmalarının insanı özel yaratılmış olma ayrıcalığından yoksun bırakıp onu hayvan dünyasından gelen bir varlık olarak düşürmesiydi. Bu, insanda silinemez bir hayvan doğası olduğunu ima ediyordu. Bu değişim, kendi zamanımızda Charles Darwin, Wallace ve öncülerinin teşvikiyle, çağdaşlarının en sert karşı çıkmalarına rağmen gerçekleşti.Ama insanın kendini büyük görme isteği, şimdi günümüz psikoloji araştırmalarının üçüncü ve en acı darbesini yiyor. Bu araştırmalar, her birimizin "ben"ine, kendi zihninin efendisi olmadığını gösteriyor; zihinde bilinçdışında olanlar hakkında sadece küçük bilgi parçalarıyla yetinmek zorunda kalıyoruz…"[2]

Peki, günümüze gelirsek, dördüncü darbe olarak Yapay Zekâ teknolojisini ekleyebilir miyiz? Sıradan bir birey olarak, Yapay Zekâ'nın getirdiği ve getireceği yeniliklere bakınca, kendimce bu soruya cevabım evet olacak. Elbette Yapay Zekâ uzmanları bu konuda daha derin analizler yapıyorlardır. Ama sıradan bir birey olarak, son yıllarda Yapay Zekâ hakkında uzman bilim insanlarından duyduğum korkutucu gerçekler, aklıma Freud'un üç darbesinden sonra dördüncüsünün geldiğini getiriyor. Korkarım ki Yapay Zekâ hayatımıza girdikçe, insanın "kendini merkeze koyma" eğilimi diğer üç darbeden daha sert ve sarsıcı olacak. Bu ontolojik kriz ya da tokat, diğer darbelerden daha belirgin olacağı çok belli. Endüstrileşme ile birlikte kendini yaptığı ve ürettiği işlerle tamamlayan, daha doğrusu benliğini bu kimlikler (kariyer, başarı gibi) üzerinden inşa eden post-kapitalist özne, yapay zekâ ile birlikte bu statüsünü kaybedeceği şimdiden belli olan bu kriz karşısında kendini ya da benliğini neyin üzerine ve nasıl tekrar inşa edecek? Kanımca bu soru, hepimizi gelecekte çok meşgul edecek bir sorun haline gelecek.

 

 

 



[1] Freud, S. (1955). A Difficulty in the Path of Psycho-Analysis. In the Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, (1917-1919): “An Infantile Neurosis” and Other Works (Vol. XVII, pp. 135-144). London: The Hogarth Press and The Institute of Psycho-Analysis.

[2] https://www.scientificamerican.com/blog/cross-check/copernicus-darwin-and-freud-a-tale-of-science-and-narcissism/

İngiltere'de göç politikalarında Damirka modeline geçilmesi gündemde

No comments

İngiltere'de hükümet, iltica ve aile birleşimi kurallarını sıkılaştırmak için Danimarka modeline geçmeyi düşünüyor. Ancak uzmanlar, Danimarka modelinin İngiltere’ye tam olarak uymayabileceğini söylüyor.



İngiltere hükümeti, göçmenlik sistemini Danimarka örneğine benzer biçimde yeniden şekillendirmeye hazırlanıyor. Yeni düzenlemeyle birlikte iltica başvurularının kısıtlanması, sığınmacılara kalıcı oturum hakkı yerine geçici izin verilmesi ve aile birleşimi şartlarının zorlaştırılması gündemde. Bu adım, son dönemde Kanal üzerinden ülkeye ulaşan göçmen sayısındaki artışın ardından gündeme geldi.

Danimarka modeli, Avrupa’nın en katı göç politikalarından biri olarak biliniyor. Ülkede mülteciler genellikle yalnızca geçici koruma statüsü alabiliyor ve aile birleşimi için yüksek gelir, yaş ve dil şartları aranıyor. İngiltere hükümeti bu politikaları “daha kontrollü ve adil bir sistem” kurmanın yolu olarak ifade etse de bu modele geçme planının arkasında desteği gün geçtikçe artan Reform Partisi'ne giden oyları geri alma düşüncesi var. 

Danimarka ve İngiltere’nin demografik yapıları, göçmen hareketlerinin ölçeği ve tarihsel geçmişleri birbirinden oldukça farklı. Bu nedenle, “aynı modelin doğrudan aktarılması” konusunda hem pratik hem de etik engeller bulunuyor. 

Yeni sistemin uygulanması durumunda, mültecilerin temel hakları açısından da ciddi tartışmalar yaşanabilir. Özellikle geçici oturma izinleri, aile birleşimi ve geri gönderim süreçlerinde uluslararası insan hakları standartlarıyla çelişme riski öne çıkıyor. İnsan hakları örgütleri, bu politikaların sığınmacıların güvenli yaşam hakkını tehlikeye atabileceğini vurguluyor.


EMAR seminer serisinin 51’incisinin konuğu Prof. Dr. Bülent Gökay: “Türkiye’nin 21. yy’daki stratejik özerkliği ve Alt-emperyalizm rolü”

No comments

 



Emek Araştırmaları Vakfı (EMAR) ve Easdale Foundation for Labour Research tarafından düzenlenen seminer serisinin 51’incisi, Prof. Bulent Gökay’ın katılımıyla gerçekleştirilecek. “Türkiye’nin 21. yüzyıldaki stratejik özerkliği ve alt-emperyalizm anı” başlıklı bu etkinlikte, Türkiye’nin küresel ekonomideki konumu, sanayileşme süreci ve bölgesel etkisi mercek altına alınacak.

Prof. Gökay, son otuz yılda Türkiye’nin önemli bir sanayi ekonomisine dönüşerek Avrupa merkezli üretim ağlarına entegre olduğunu ve bu durumun Türkiye’yi hem emperyalist uygulamalarda bir aktör hem de geleneksel emperyalist güçlere meydan okuyan bir ülke haline getirdiğini belirtiyor. Seminerde bu dönüşümün tarihsel ve teorik temelleri, özellikle “alt-emperyalizm” kavramı çerçevesinde ele alınacak.

Soğuk Savaş’ın bitişiyle küresel kapitalist sistemde yaşanan güç kaymaları ve ABD hegemonyasındaki zayıflama, Türkiye gibi bölgesel güçlerin hareket alanını genişletti. Prof. Gökay’a göre Rusya ve Çin’in yükselişiyle birlikte oluşan çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye, bu rekabet ortamını özellikle Suriye ve çevresinde etkisini artırmak için kullanıyor. Etkinlikte, Türkiye’nin bu süreçteki politikalarının uluslararası dengelere etkisi de tartışılacak.

 

Etkinlik Bilgileri:
📅 Tarih: 28 Kasım 2025, Cuma
🕡 Saat: 18:30 – 20:30
📍 Yer: Meeting Room 3, Finsbury Park Trust FinSpace
225–229 Seven Sisters Road, Finsbury Park, Londra, N4 2DA

 


Zohran Mamdani: Trump'a karşı bir meydan okuma mı?

No comments

Aşırı sağın, Batı Avrupa ve ABD’de göçmen karşıtlığı üzerinden siyaseti belirlediği bir dünyada,  34 yaşındaki Zohran Mamdani'nin New York’un yeni belediye başkanı seçilmesi Donald Trump döneminin sertleşen siyaset diline karşı sessiz ama güçlü meydan okuma olarak okunabilir.

 


Uganda’da doğan, Hint asıllı bir ailenin çocuğu olan Mamdani, Amerika’da büyüdü ve sekiz yıl önce vatandaşlık alarak siyasete adım attı. Babası bir akademisyen, annesi uluslararası çapta tanınan bir film yönetmeni olan Mamdani güler yüzlü ve etkili kampanyasıyla belediye başkanı seçilmeyi başardı.

Mamdani, kampanyası boyunca ekonomik eşitsizlik, konut krizi ve kamu hizmetlerine erişim gibi konulara odaklandı, politik söyleminde radikal bir tonu değil, katılımcı ve adil bir dili tercih etti. Genç seçmenlerle kurduğu dijital bağ ve sosyal adalet vurgusu, onu New York’un kalabalık siyasi sahnesinde öne taşıdı.

Demokrat Parti ön seçiminde eski vali Andrew Cuomo’yu geride bırakarak dikkat çekici bir başarı elde etti, ardından Cumhuriyetçi rakibi iş insanı Mark Thompson’ı genel seçimde açık farkla yenerek belediye başkanlığına ulaştı.

Zohran Mamdani, artık dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birinin başında. Ancak önünde kolay bir yol yok. Trump’ın gölgesinde, ulusal düzeyde giderek daralan bir siyasi atmosferde, Mamdani’nin başarısı yalnızca New York’un değil, Amerika’nın da kimlik arayışına dair çok şey söylüyor.

 

İngiltere’deki doktorlar Türkiye'de yapılan mide küçültme ameliyatları konusunda uyardı

No comments

Türkiye'de yapılan kilo verme ameliyatlarında 100'den fazla komplikasyonla karşılaşılması İngiltere’deki doktorları harekete geçirdi.  Luton & Dunstable Hastanesi'nden Tanveer Adil, İzmir'deki Özel Gözde Hastanesi'nde mide ameliyatı sonrası organ yetmezliğinden hayatını kaybeden 40 yaşındaki Hayley Butler'ın ameliyatının tıbbi koşullara uygun yapılmadığını belirtti. Norfolk Bölge Adli Tıp Sorumlusu Yvonne Blake ise ameliyatın "doğru şekilde yapılmadığının" açık olduğunu kaydetti.




Ucuz Paket, Ölümcül Sonuç

Norwich'teki soruşturmada edinilen bilgilere göre, Hayley Butler, İngiltere'de yardım alamadığını düşünerek Eylül 2024'te bir arkadaşıyla İzmir'e gitti. Yaklaşık 2.500 sterlin (100 bin TL civarı) karşılığında uçuşlar, transferler, konaklama, ameliyat öncesi testler ve ilaçların dahil olduğu bir paketle tüp mide ameliyatı oldu. Ameliyat sonrası hastaneden taburcu olan Butler, iki gün sonra evine döndü ancak kendini zaten hasta hissediyordu. Annesi Gill Moore'un ifadesine göre Butler, "sürekli susuzluk çekiyor ve enerjisi olmuyordu... ama bunun normal olduğunu düşündü."

Hızla Kötüleşen Sağlık ve Kayıp Hayat

Butler'ın sağlık durumu 5 Ekim hafta sonu hızla kötüleşti; fışkırır tarzda kusuyor ve çok az şey tüketebiliyordu. Norfolk ve Norwich Hastanesi'ne kaldırıldı, 11 Ekim sabahı Luton'daki uzmanlaşmış bariatrik üniteye sevk edildi. Aynı gün saat 17:00'de acil ameliyata alındı. Moore'a, kızının hayatta kalma şansının %30 olduğu söylendi. Hayley Butler, sepsise (kan zehirlenmesi) bağlı çoklu organ yetmezliği nedeniyle 24 Ekim'de hayatını kaybetti. Moore, bir doktorun kendisine bunun "gördüğü en kötü vaka" olduğunu söylediğini aktardı.

"Ameliyat ve Sonrasındaki Eksiklikler Öldürdü”

Dr. Adil, mahkemeye yaptığı açıklamada, ameliyat sırasında Butler'ın karnında sıvı ve organlarında dört delik (perforasyon) tespit edildiğini belirterek ölüm nedeninin "Türkiye'de olanlar ve büyük bir bariatrik cerrahi sonrası güvenlik ağının eksikliği" olduğu görüşünü tekrarladı. Adil, kendi hastanelerindeki üçüncü basamak bariatrik ünitesinin, Türkiye'de benzer ameliyatlar geçiren hastalardan kaynaklanan komplikasyonlarda "kayda değer bir artış" gözlemlediğini vurgulayarak, "Ünitemizde 100'den fazla bu tür komplikasyonu yönettik, bu durum endişe verici" dedi. Adli Tıp Sorumlusu Blake, annenin yaşadığı iletişim kopukluklarını da eleştirerek, Hayley'nin yaşam desteği kapatılırken ve ölüm anında annesinin yalnız bırakılma şeklini "şaşırtıcı" bulduğunu ifade etti ve Türkiye'deki düzenleyici kurumlara endişelerini ileteceğini söyledi.

 

Kaynak: BBC

Yasak Helva, yeni albümü “Atamba” ile İngiltere turnesine çıkıyor

No comments

Salih Korkut Peker (cümbüş, çağlama, perdesiz gitar, vokal), Onur Ertem (davul, vurmalı çalgılar, elektronikler) ve Hakan Görkem Bıyık’tan (bas gitar, vokal) oluşan Anadolu füzyon müziğinin sınırlarını zorlayan üçlü Yasak Helva, yeni albümleri Atamba ile Kasım ayında dört şehri kapsayan ilk İngiltere turnesine hazırlanıyor.

 

 


Psychedelic rock, grunge, caz, funk ve Anadolu halk müziğini harmanlayan topluluk, özgün müzik anlayışıyla Türkiye’nin en dikkat çekici alternatif gruplarından biri olarak öne çıkıyor.

Yasak Helva, 2018’de Ironhand Records tarafından yayımlanan ve uluslararası ilgi gören Saz Power derleme albümündeki “Silifke Zeybeği” yorumuyla tanınmış, ardından çıkan ilk albümleri Rektefe ile müzik çevrelerinden tam not almıştı. 2024’te yayımlanan Moğollar’a Saygı albümündeki enstrümantal “Bu Nasıl Dünya” yorumu ise grubun müzikal çizgisini daha da belirginleştirdi.

Haziran 2025’te Gülbaba Records etiketiyle yayımlanan ikinci albüm Atamba, grubun sınır tanımayan müzik anlayışını bir manifesto haline getiriyor. Tamamı kendi bestelerinden oluşan albüm, Avrupa’daki Anadolu psychedelic dalgasının ötesinde, köklere dayalı ama deneysel bir tını dünyası sunuyor.

Yüksek enerjili sahne performanslarıyla dinleyicilerini müziğin merkezine çeken Yasak Helva, Kasım ayında İngiltere’nin dört farklı şehrinde sahne alacak.

Konserlerin açılışında Londralı DJ Burak Çetindağ, 70’lerden günümüze uzanan Anadolu rock, funk, caz, prog ve disko-folk parçalarını nadir plaklardan çalarak seyircilere analog seslerin sıcaklığında nostaljik bir yolculuk yaşatacak.

 

Grubun turne programı şöyle:

  • 9 Kasım – Londra, Omeara
  • 10 Kasım – Manchester, The Deaf Institute
  • 11 Kasım – Brighton, The Prince Albert
  • 12 Kasım – Bristol, The Jam Jar

 

 

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan