Gülseren Daş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gülseren Daş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Önce bir şey beni çeker, sonra ben onu çekerim”

Hiç yorum yok

26 Mart 2025

“Deklanşöre basmak teknik bir süreç herkes fotoğraf çekiyor, ama içerik olarak bir şeyler söylemek için farkındalıklarınızın dolayısıyla da iyi bir altyapınızın olması gerekir.” Üç yıl önce Londra’ya yerleşen fotoğraf sanatçısı Nilay İşlek’le göç hikâyesi ve fotoğraf üzerine sohbet ettik.







Gulseren DAŞ

 Londra, Türkiye’deki ekonomik ve siyasal istikrarsızlık nedeniyle son yıllarda yoğun göç aldı.  “Beyin göçü” olarak adlandırılan bu göçün aktörleri, Londra’da zengin bir kültür sanat ortamının oluşmasına da önayak oluyor. Sanatçısından bilim insanına birçok alanda çalışma yürüten yeni kuşak göçmenler Türkiyeli toplumun İngiltere’deki geleceğini inşa ediyor.

Fotoğraf alanında eserler ortaya koyan, aynı zamanda eğitimler düzenleyen Nilay İşlek de yeni kuşak göçmenlerden. Üç yıl önce Londra’ya yerleşen fotoğraf sanatçısı Nilay İşlek’le göç hikâyesi ve fotoğraf üzerine sohbet ettik. Sanatta her dönemin kendi estetiğini yarattığını söyleyen İşlek, göçlerin de kendi toplumunu oluşturduğunu ifade ediyor.

Türkiye’den ayrılma kararı ile ilgili, “Galiba, insan heyecanını kaybettiğinde, kalp kırgınlıkları yaşıyor, mekân değiştirmek istiyor” diyen İşlek, Londra’ya son dönemde gelenlerin daha idealist bir yapıda olduğuna işaret ediyor. Türkiyeli toplumla ilgili proje hazırlıkları devam eden İşlek, kurduğu Artlens atölyesi ile sanat severlere alternatif bir mekânda sanat icra etme imkânı da sunuyor. Disiplinler arası çalışmalar yürütülen Artlens’te fotoğraf, sinema, tiyatro gibi sanat alanlarında eğitimler düzenleniyor. “Önce birşey beni çeker, sonra ben onu çekerim” diyen İşlek, fotoğraf çekebilmek için insanların farkındalıklarının olması gerektiğine vurgu yapıyor.

Sevgili Nilay, sohbetimize en klasik sorudan başlayalım, Nilay İşlek kimdir, kendini nasıl tanımlar, fotoğraf yolculuğu nasıl başlamıştır?

Nilay İşlek ben, yeterli midir?

Gayet yeterli...

Yolculuğum küçük yaşlarda başladı. Bunu her röportajımda anlatıyorum ama gerçekten de öyle oldu, o klasik tanım vardır ya, küçük yaşta elime bir kamera almam, ona heveslenmem ile başladı. Ama tabii fotoğrafçı olacağım diye bir niyetim yoktu. Üniversite çağına gelince, hadi bir bölüm oku dediklerinde ne yapayım diye düşünürken, gıda mühendisliği ilgimi çekti, aslında her şey yolunda gitseydi şu an bir gıda mühendisiydim. Ama aynı zamanda sanata da her zaman ilgi duyan bir insandım, üniversite öncesi uzun yıllar bir fotoğraf stüdyosunda çırak olarak çalıştım.

Alaylısınız o zaman!

Aynen öyle, alaydan okula geçen birisiyim. Fotoğraf stüdyosunda daha çok fotokopi çek, vesikalık çek ya da dükkânı işlet gibi işlere bakıyordum, yine de işin diğer kısmını keşfediyorsun. Ben alaylıyken de ustalarım çok iyiydi. Ama ben bu işi sanat bağlamında yapmak istiyorum dediğimde güzel sanatlara girmeye karar verdim. Güzel sanatları keşfettikten sonra artık o konuda yoğunlaştım, fotoğraf derneklerine gittim, o alanla ilgili insanlarla tanıştım. Dört yıl lisans, yani fotoğraf bölümü okudum sonra durmadım, işin akademisine girmek istiyorum dedim, yüksek lisansımı tamamladım. Akabinde doktoramı sinema televizyon alanında yaptım. Hayatım boyunca fotoğraf üreten bir insan oldum ve bir dakikadan sonra da bu tecrübemi paylaşmaya karar verdiğim. Bu noktada da bir sanat merkezi kurmaya karar verdim. Sadece fotoğraf değil, farklı disiplinlerde işler yapan bir merkez. Ama temelde fotoğraf eğitimi veren bir atölye kurup artık hayatımı yedi yirmi dört buna adadım.

Göç kararı aldığınız zaman Londra’ya gelmenizde ne etkili oldu, şu an burada ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Gri havası...

Gri havasını bilmem ama, ışığı güzel, çok güzel kareler çıkabiliyor...

Kesinlikle, şaka bir yana hakikaten ışığı çok etkileyici. Biz defüze ışığı severiz, güneşli havalar sert ışık verir, ama tabii ki sadece neden o değildi. Ne zamanki göç etmeye karar verdim, yaşadığım hayatı değiştirmeye karar verdim, o zaman bir arayışım oldu; nerede olur, nasıl olur diye. Ama aaa ille de Londra olsun diye bir duygum yoktu. Londra’da yaşayan bir arkadaşım sanatçı oturumundan bahsetti. “Exeptional Talent” diye bir vize, şu an “Global Talent” diye geçiyor. Onun önerisiyle araştırma sürecine girdim. Neredeyse karar verdikten üç yıl sonra buraya taşındım. Bu ülkeye, sanatçı kabulü alarak geldiğim için çok mutluyum. Üç yıldır da burada yaşıyorum, üretiyorum, gri havasını seviyorum.

Bir kadın fotoğrafçı olarak ya da göçmen olarak yaşadığın zorluklar var mı?

Açıkçası göç etmekle ilgili bir sıkıntım olmadı, şöyle diyeyim nereye geldiğimi, niçin geldiğimi, neler yapabileceğimi biliyordum. Olası sorunları öngörerek geldim. Tabii alışma süreci, özlem gibi durumlar oldu. Ya da normalde konuşkan biriyken dil bariyeri nedeniyle konuşamadığım zamanlar oldu.  Karakter olarak çok çabuk adapte olan biriyim, o yüzden çok zorluk yaşadığımı söyleyemem. Şanssızlıklar ya da şanslı olduğum durumlarla karşılaştım ama tabii ki bunlar hayatın getirdikleri. Kadın fotoğrafçı tanımını bir kere kabul etmiyorum. Ben fotoğrafçıyım, niye sen orada bir kadın erkek diye ayırıma götürüyorsun ki? Ben fotoğraf üretiyorum, ben yeteneğimle buradayım, yani yeteneğin kadını erkeği yoktur. Kadın olarak değil de bir fotoğrafçı olarak sıkıntılarım oldu. Varolma çabası veriyorsun bir kere. Ha maalesef dünyada kadın olmak bir eksi ya, mesela işte Türkiye’de yarışmalar oluyor, jüriler davet ediliyor ancak kadın jüri üyesi çok az. Fotoğraf üreten kadın mı yok, var, ama jüri olarak orada yok. Ben kendi dönemimde Türkiye’deyken hep jürilerde tek kadındım. Niye tektim ben? Burada da benim çalıştığım çevrede bir tane iki tane fotoğraf işi yapan kadın var. Yine çoğunlukla erkek baktığında.

‘Kadınlara özgüvensizlik aşılanıyor’

Erkek egemen bir kültürü var bu mesleğin. Sen, yeteneğini ispatlamak için çalışıyorsan ya hani, kadın olarak bunun bir iki katı daha çalışıyorsun. Kadınlara hep özgüvensizlik aşılanıyor. Ay yapamazsın, bak çocuk var, tamirhaneye gidip fotoğraf mı çekeceksin, aman o mitinge gidip fotoğraf çekme, tek söyleyebileceğim hayallerinden vazgeçmesinler. Hani kendinde yetenek olduğuna inanıyorsa, diğer kimliklerini bıraksın kenara, kadını erkeği, evlisi bekarı, çoluklusu çocuklusu, annesi yani ben anneysem ya da ben şuysam yapamayacak mıyım, hayır ben o iş karşısında nasıl, ne koyuyorum ortaya ben buna bakarım ve nitekim insanlara bana böyle bakmaları gerektiğini empoze etmeye çalışırım.

Türkiyeli toplumla bir diyaloğun oldu mu, ya da bir aidiyet duygusu geliştirdin mi?

Tabi ki de ilişkilerim var, sonuçta geldiğimde önce kendi toplumumdan insanlarla tanışmayı tercih ettim. Ve şeyi gördüm, bir fark var aslında, önceki dönemde gelen insanlar ile son beş yıl içinde gelenler arasında fark var. Herkes kendi döneminde değişik sebeplerle gelmiş.  Geçen gün mesela, çok sevdiğimiz bir yazarın çok etkileyici bir yazısı vardı, göçle ilgili ‘İnsanlar sadece beyin mi ki, bu sadece beyin göçü değil, kalp göçü’ diye. Şimdi, dert sadece başka bir ülkeye gitmek, para kazanmak, çalışmak değil, yeni gelenler hep idealizm ile geliyorlar. Hep kafalarında planlar, programlarla geliyorlar. Hepsinin ortak noktası heyecan. Galiba, insan heyecanını kaybettiğinde, kalp kırgınlıkları yaşıyor, mekân değiştirmek istiyor. Ben üç yıldır buradayım, beş-on yıldır burada olan insanlarla tanıştım, ama otuz yıldır burada yaşayanları tanımıyorum. Güzel bir topluluk oluşmaya başladı, herkesin idealist tarafı var, o duyguları hala besliyor. Sanatta her dönem kendi estetiğini yarattığı gibi her göç de kendi toplumunu yaratıyor. Benim de bu toplumla ilgili projelerim var ve ilerleyen dönemlerde bunları gerçekleştirdikçe sizinle paylaşacağım.

Artlens’ten biraz bahseder misiniz, bu proje nasıl ortaya çıktı, kimlerle çalışıyorsunuz? Türkiye’de de bir devamı var, hatta burası aslında Türkiye’nin devamı ...

Artlens, art ve lens kelimelerinden türettiğimiz bir isim. Sanatın, lensin gözü anlamında. Okulu bitirdikten sonra, hani herkes akademiye girmeye çalışır ya ben akademik eğitimi dışarı çıkarabilir miyiz derdine düştüm. Atölye mantığıyla çalışacak bir sanat eğitim merkezi kurmaya çalıştım. Eğitim merkezi de demek istemiyorum, bir atölye; gelip oturup iki çay kahve içip sanat konuşabileceğin bir ortam... Ve yaklaşık on iki yıl önce İzmir’de kurdum Artlens’i.  İlk başta fotoğraf eğitimi veriyordum, tek hoca bendim. Sonra sinema, tiyatro vs gibi diğer sanat dallarını da harmanladık ve bambaşka hocalarla çalışmaya başladık.  Hocalarımız hep akademik altyapıya sahip ya da alanında kendisini ispat etmiş kişilerden oluştu. Londra’ya geldiğimde de en iyi bildiğim iş üretmek, o yüzden de Artlens’in Londra ayağını oluşturmaya karar verdim. Geldikten yaklaşık bir yıl sonra burayı açtım. Paneller, söyleşiler, sunumlar yaptık, dersler yaptık. Daha çok fotoğraf, video ve sinema eğitimleri versek de insanlar arası iletişim gücünü arttırdığı için oyunculuk eğitimi de gerçekleştirdik. Ve yapmaya devam ediyoruz.

“Formasyon altyapısı önemli”

Çok değerli eğitmenler ile çalışıyoruz. Ders vermek bambaşka bir şey. Sen mesleğini, sanatını çok iyi icra eden biri olabilirsin, ama bu demek değildir ki sen onu başkasına öğretebilecek yapıdasın. Ben bu noktada biraz seçici davranıyorum. Formasyon altyapısının olması benim için önemli. İnsan ilişkileri iyi olan, eğitmenlik tarafı gelişmiş insanlarla çalışıyorum. Örneğin video derslerimizi yönetmen Suat Eroğlu veriyor. Pandemi öncesi tiyatrocu Melisa Kenter ile temel oyunculuk üzerine bir eğitim düzenledik. En son felsefe atölyesini Pelin Dilara Çolak yaptı. Dilber Duygu Temel var, ressam. Sadece resim değil resim ve diğer sanat dallarını birleştirebildiğimiz çalışmalar yapacağız kendisiyle.

Fotoğraf üreten biri olarak ne tür kaynaklardan besleniyorsunuz, örnek aldığınız sanatçılar var mi?

Örnek aldığın fotoğrafçı yok aslında, beğendiğim, feyz aldığım isimler var. İlham aldığım fotoğraf kuramcıları var. Mesela John Berger, fotoğraf üzerine yazıyor, işte beni en çok etkileyen isimlerden bir tanesi David Bate, Susan Sontag yani bunlar fotoğraf üzerine kuramsal söz söyleyen insanlar. Bence herkesin gözü farklı, ben neden besleniyorum, mesela ben hiçbir zaman fotoğraf ile ilgili teknik kitap okumadım. Çünkü fotoğraf tekniği en kolay öğrenilecek şey.

“Londra inanılmaz renkli bir şehir”

Kamera kullanmayı öğrendin ancak denklaşöre basma sürecinde seni ne itiyor ona? Önce birşey beni çeker, sonra ben onu çekerim. Bir şeylerin beni çekebilmesi için benim farkındalıklarımın olması gerekir. Yani ben sokakta böyle çok boş yürüyorsam, ya da ne bileyim işte yaşadığım yeri farklı görmemeye başlamışsam, bir şeyler beni çekmeyecektir.  Mesela gri havasını seviyorum, ancak Londra inanılmaz renkli bir şehir. Sadece olaya hava durumu olarak bakmıyoruz tabii, burada insanlar rengarenk giyiniyorlar, benim en son bir renk projem vardı, ben o projenin çoğunu Londra’dan çıkardım. Havası gri ama insanları çok renkli. Mesela bana ilham veriyor. Ne yapıyorum çok gözlemliyorum, kuramsal yanından çok gidiyorum, işte dediğim gibi kendime feyz aldığım yazarlar var, işte Susan Sontag fotoğraf üzerine yazar ama tek kare fotoğraf çekmemiş. O söz söylüyor. İzlediğim filimler beni çok etkiliyor, dinlediğim müzikler beni etkiliyor.

Karantinanın başında, bir fotoğraf projesi hazırladın, boş Londra sokaklarını çektin, ondan bahseder misin?

Eugène Atget’in 1927’deki ölümüne kadar sürekli çektiği Paris sokakları vardır, kendisinden sonraki birçok fotoğrafçıyı etkilemiştir, belge niteliğindedir eserleri.  Ben de boş Londra sokaklarını çekmeye karar verdim. Karantinaya gireceğiz, sokaklar boşaldı ve biranda işte herkes böyle evlere kapanacak, bizim bir günde milyonlarca insan gördüğümüz caddelerde kuş uçmuyor olacaktı. Ben de böyle son dakika golü olsun diye makinayı aldım ve çıktım. Baya böyle sekiz dokuz saat hiçbir araca binmeden yürüdüm. Belli noktalara gittim, biraz seçtim. Tower Bridge işte Trafalgar, günlük milyonlarca insanı ağırlayan yerler. Benim gittiğim yerlerde, örneğin Trafalgar’da sadece bir adam ile köpeği yürüyordu. Önce tuhaf duygular hissettim sonra dedim ki ben bunları fotoğraflamalıyım.

“Geleceğe fotoğraf çekiyorum”

Derdim estetik ya da sanat yapmak değildi. Bunlar ilerde bir kanıt oluşturacak, biraz işi belgesel hale getirmekti amacım. Bunun on yıl sonrasında işte Londra bu haldeydi diyebileceğimiz fotoğraflar olsun istedim. Hatta bu fotoğraflar şimdi önemli değil. Mesela şimdi bakıyoruz ya 1930’larda Londra’ya, karantina fotoğrafları da ne zaman değerlenecek biliyor musun bir on yıl sonra on beş yıl sonra. Hatta ben şöyle dedim, ben günümüze fotoğraf çekmiyorum, ben geleceğe fotoğraf çekiyorum. Şimdi konuşulmasalar da olur, ama benden sonra onlar bir belge, kanıt oluşturuyorsa benim için o zaman başarıdır. Çok güzel bir iş oldu. Bu projenin devamını da yapmayı planlıyorum. Eski yoğunluğuna kavuştuklarında bu alanları tekrar fotoğraflayacağım. Belki o zaman bir sergi de düşünebilirim.

Görsel kültür çağında yaşadığımız kabul ediliyor. Fotoğrafçı ya da fotoğraf üretimi, her şeyin artık görüntü üzerine kurulduğu bu dönemde nerede konumlanıyor?

Benim yüksek lisans tezim “Gürsel Kültür ve Toplumsal Bellek Bağlamında Sayısal Fotoğrafın Estetiği” idi. Analok dönemin bittiği ve artık dijitale geçilen 2003’te yazdım, yani herkesin fotoğraf üretmeye başladığı bir evrede... Görsel kültür dediğimiz şey aslında, biz görsel belleğimizi besliyoruz. Yani sen yaşadığın dönemi kayıt altına almak istiyorsun. Mesela “eidetic memory” denen bir şey var. O görsel bellek kareleri kaydediyor, bu bazen çocuğun, bazen bir selfin ya da turistik bir fotoğraf oluyor. Kaydetme duygumuz bir envanter oluşturuyor, tarihsel bir envanter. Her şeyden önce bireysel arşivimizi oluşturuyoruz. O yüzden deklanşöre basma süreçleri çok fazla. Herkes fotoğraf çekiyor. Fotoğraf çekmek için görmemize bile gerek yok, görme engelli fotoğrafçılar da var. Teknik anlamda denklanöire basabiliyorsan fotoğraf üretiyorsun demektir. Bizim derdimiz ürettiğin o fotoğraftaki söylem ne? Kayıt herkes yapabiliyor ama içerik oluşturmak, donanım gerektiriyor, entelektüel birikim istiyor. Farkındalıkların olacak ki sorgulayacaksın, cevaplarını fotoğraf ile ortaya koyabileceksin. O yüzden içerik anlamında çok az fotoğraf çekiliyor. Bakıp, ‘a bunu nasıl çekmiş’ dediğimiz fotoğraflar altyapı gerektiriyor bu da okumakla mümkün oluyor. Felsefe, sosyoloji, psikoloji, matematik bilmek gerekiyor. O zaman sokakta bulduğun bir çöp, senin için artık bir çöp olmaktan çıkıyor. Sen onu küresel ısınmadan tut da kentsel dönüşüme kadar birçok şeyle anlamlandırabiliyorsun. Söz söyleyen bir insan oluyorsun.

Peki Nilaycığım, bu güzel sohbet için teşekkür ediyorum. Son olarak, Londra’da nereler fotoğraflık?

Turist gözüyle bakarsanız, Tower Bridge, Big Ben ya da London Eye ilk akla gelenler. Ancak nereyi çekerseniz çekin, işin püf noktalarını bilmeniz gerekir. Benim “bak gör, bekle çek” diye bir eğitimim var. Neden, çünkü öyle açılar var ki aynı yeri yüzlerce farklı şekilde çekebilirsiniz. Zaman değişebilir, sabah ya da akşam çektiğiniz çok farklı fotoğraflar olacaktır. Yani o ilk gördüğün anda çekmeli misin? Yoksa beklemek ve farklı açılar yakalamak mı gerekir, eğitimin içeriğinde bunları ele alıyoruz. Tabii ki Big Ben gibi turistik mekânlarda fotoğraf çekineceğiz, çekeceğiz ama Londra sokaklarını gezmek de önemli. Mesela ben kitapçıları gezerken Londra’nın eski fotoğraflarının yer aldığı albümler buluyorum. Sanatsal bir ifade koyacaksan ortaya, proje üreteceksen geçmişe bakman gerek, fotoğrafçı olarak nerede durduğunu, ne yapabileceğini görmen lazım. Beni rahatsız eden, söz söylemek istediğim konularda proje yapmaya çalışıyorum. Benim için fotoğraflık konular bunlardır. Söyleyecek bir sözü olan herkesi de Artlens’e beklerim. Instagram adresimizden bize ulaşabilirler (@artlens_london). Teşekkür ediyorum.




Rengin Göçmen Kadın Öyküleri kitabı çıktı!

Hiç yorum yok

28 Ağustos 2024

Rengin Kadın Korosu’nun düzenlediği, Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması sonuçlandı.  Seçici kurulun belirlediği 36 öykü Londra merkezli yayınevi Press Dionysus tarafından kitap olarak yayımlandı.

 

 


                                                                                       

 

Rengin Kadın Korosu’nun düzenlediği Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması’nda dereceye giren isimler açıklandı. Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınların katılımına açık olan yarışmaya ellinin üzerinde öykücü başvurdu. Yarışmada birinciliği eşit puan alan “Kendini Tamamlayan Adam” öyküsüyle Zerrin Bucaklı ve “Yalnızlık Bakanlığı” öyküsüyle Nahide Yaran paylaştı

Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği tarafından oluşturulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu yeni projesi ile kadınları yazmaya teşvik ediyor. Rengin, başarı ile gerçekleştirdiği konser ve enstrüman kurslarını bir adım öteye taşıyarak öykü yarışması düzenledi. Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınların katıldığı yarışma başta İngiltere ve Almanya olmak üzere birçok ülkeden yoğun ilgi gördü. 



“İlgi, beklediğimizin üstündeydi”

Rengin Basın Sorumlusu Gülseren Daş, yaptığı açıklamada seçici kurulun belirlediği öykülerin Londra merkezli yayınevi Press Dionysus tarafından kitap olarak yayımlandığını duyurdu. Değerli kadın edebiyatçılardan oluşan jüri üyelerinin hakkaniyetle gelen öyküleri değerlendirdiklerini ifade eden Daş, beklediklerinin üzerinde bir ilgi ile karşılaştıklarına vurgu yaptı. Yarışmanın kendini yazarak ifade etmek isteyen kadınlar için bir fırsat olduğunu belirten Daş, “Birkaç ay boyunca İngiltere ve Avrupa’dan sayısız göçmen kadın ile tanışma fırsatı bulduk. Coğrafyalar farklı olsa da kadınlık temelinde benzer öykülerimizin olduğunu fark ettik. Yazdıkça, paylaştıkça birbirimize daha çok yaklaştık ve eşit bir gelecek için umudumuz güçlendi” dedi.

Birinci İngiltere’den

Kadın yazarlardan oluşan seçici kurul İngiltere’den katılan ve eşit puan alan iki öyküyü birinciliğe değer buldu. Zerrin Bucaklı’nın “Kendini Tamamlayan Adam” ve Nahide Yaran’ın “Yalnızlık Bakanlığı” adlı öyküleri birinciliği paylaşırken, yine İngiltere’den Aylin Shaffer’in “Sessiz Çığlık” adlı öyküsü ikinciliği, Almanya’dan Tuğba Sena’nın “Alamancı’nın Kızı” öyküsü ise üçüncülüğü aldı.

Yarışmada, İngiltere’den Dilek Dağdelen’in “Alin Motel”, Müge Erdoğmuş Turnbull’un “İrmik Helvası”, Yasemin Güçoğlu’nun “Soba” adlı öyküleri ile Almanya’dan Hülya Karcı’nın “Mavi Gözlü Sarışın Kız” öyküsü mansiyon ödülüne değer bulundu. Jüri Özel Ödülü’nün sahipleri ise Almanya’dan Işılay Karagöz’ün “İnsanlık Ölmedi Ya” ve Zeynep Kılıç’ın “Makbule” adlı öyküleri oldu.

 


Yarışmanın ödül töreni Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nin (GİKDER) düzenleyeceği “Deprem Dayanışma Konseri” kapsamında 24 Haziran’da Alexandra Palace’ta gerçekleştirildi ve gecede öykülerin yer aldığı kitabın tanıtımı da yapıldı.

 

Rengin Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması jürisi şu isimlerden oluşuyor:

Gazeteci -Yazar Dursaliye Şahan

Yazar-Heykeltraş Fergül Yücel

Yazar Gülderen Arık

Öykü’nün Kitaplığı Kurucusu Derya Tuncel

Eğitimci-Yazar Aydın Mehmet Ali

Çevirmen-Yazar Sultan Karataş

Gazeteci- Fotoğrafçı Gülseren Daş 


* Gülseren Daş’ın derlediği ve Londra merkezli yayınevi Press Dionysus tarafından basılan Rengin Göçmen Kadın Öyküleri kitabı aşağıdaki linkten temin edilebilir:

https://pressdionysus.com/product/rengin-gocmen-kadin-oykuleri-der-gulseren-das/

“Bir Kaybın Hikâyesi: Hayaletler” fotoğraf sergisi 28 Nisan'a kadar açık

Hiç yorum yok

12 Nisan 2023

Geçtiğimiz hafta Newington Green Meeting House’ta açılışı gerçekleştirilen fotoğraf sanatçıları Gülseren Aksoy, Nicola Pritchard ve Zilan İmşik’in eserlerinin yer aldığı sergi ziyaretçilerden tam not aldı. Sergi, 28 Nisan tarihine kadar ziyaret edilebilir.

 


                                                                                        

 

Londra’da bir araya gelen üç fotoğrafçı Gülseren Aksoy, Nicola Pritchard ve Zilan İmşik ilk grup sergilerini açtı. “Bir Kaybın Hikâyesi: Hayaletler”, başlığı ile düzenlenen sergi, 3 Nisan Pazartesi akşamı Newington Green Meeting House’ta saat 18:30’da ziyaretçilere açıldı.  

Kayıp temasına odaklanan, fotoğraflarını sergilemek için bir araya gelen sanatçılar ziyaretçilerden tam not aldı. Newington Green Meeting House adına açılış konuşması yapan Banu Aydınoğlu, üç kadın sanatçıyı ağırlamaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade etti. “Sergimizde yer alan eserler kendi alanlarında radikal ve farklı disiplinleri barındıran çalışmalardan oluşuyor” diyen Aydınoğlu konuşmasını, sergide bir müzik dinletisi yapan Levent Canen, Zeyno Durar, Dilek Dağdelen ve Sultan Sadak’ı sahneye davet ederek sonlandırdı.

Levent Canen ve Zeyno Durar


Dinletinin ardından Pritchard, Aksoy ve İmşek sahne alarak projelerini tanıttı. Video olarak hazırlanan iki projenin izlenmesinin ardından izleyicilerin soruları yanıtlandı ve katılımcılar sergi salonuna davet edilerek serginin açılışı gerçekleştirildi. Londra’daki sanat camiasının büyük ilgi gösterdiği sergi büyük beğeni topladı.

Sergi 28 Nisan tarihine kadar perşembe ve cuma günleri  12:00 – 18:00 saatleri Newington Green Meeting House’ta arasında gezilebilecek. 

Yer: Newington Green Meeting House

Adres:  39A 39A Newington Grn, Newington Green, London N16 9PR

 

 


 Unutma Ölmelisin

Sergide yer alan Unutma Ölmelisin, ölüm, kayıp yas ve acı üzerine odaklanan bir performas çalışması. Annesini 2020’nin yazında pankreas kanseriden kaybeden Gülseren Aksoy’un yaşadığı bu kaybı insan, ölüm ve fotoğraf üçgeninde anlamlandırma çabasını içeriyor. Kürt gelenekleri ve inanışına göre vefat eden kişinin bedeninin yıkanıp aile üyeleri tarafından öbür dünyaya hazırlandığını söyleyen Aksoy, ‘’Dindar bir insan olmasam da geleneklerimizin bir parçası olarak annemin bedenini Türkiye’deki bir cemevinde yıkadım. Bu annemle aramdaki son fiziksel temasımızdı. Bu proje benim annemin kaybının üzerinden gelmem ve kendi ölümlüğümle yüzleşmem için bir çabam.” diyor. Projesinde yıkama ritüelini kendi bedeni üzerinden gerçekleştiren Aksoy’un hazırladığı video çalışmasına babaannesinin yaktığı bir ağıt eşlik ediyor. Babaannesiyle cenazelere gidip onun yaktığı ağıtları dinlemenin çocukluğunun büyük bir parçası olduğunu ifade eden Aksoy, ‘’Ağıtların iyileştirici bir gücü var ve ağıtlar benim büyüdüğüm bölgede yas tutmanın sağlıklı bir yolu’’ diyor.

Prejeksiyonlar

Projeksiyonlar (1966-2025) Doğu Londra’da devlet tarafından vatandaşlarına konaklama imkanı sunmak için inşa edilmiş bir binanın yıkılmadan önceki son günlerinde mekana özgü yaratılmış bir arşivsel instalasyon video çalışması. Artık evlerinde oturmayan ev sakinleriyle işbirliği yaptığını söyleyen sanatçı Nicola Pritchard, bu çalışmasıyla onların yaşamlarının bir parçasını sunduğunu ifade ediyor. Pritchard çalışmayla ilgili, ‘’Onları 50 yıldır yaşadıkları evlere geri götürüyorum ve onları video projeksiyonuyla tekrar diriltiyorum. Bu çalışma artık var olmayan bir geçmişi alıp terkedilmiş şimdiki zamana yansıtarak ve de ardından onu öngörülen bir gelecekte görselleştirerek, zamansal katmanlar inşa eder. Bu iş savaş sonrası yaratılan sosyal model anlayışının terkedilmesi ve bu uzun soluklu topluluğun yok edilmesiyle kaybedilenlere bir toplanma çığlığı yaratır’’ diyor.

Kaybedilenlerin Şehri

Kaybedilenlerin Şehri, 1980 darbesinden sonra Türkiye’de Kürtlerin ağırlıklı olduğu bölgelerde başlayan zorla kaybedilmelerin atmosferini tekrar yaratan bir multimedya çalışması 1990’larda artan çatışma ortamıyla birlikte birlikte zorla kaybedilenlerin sayısı da giderek artmaya başladı. Kaybedilenlerin çoğu ya siyasetçi, yerel topluluk lideri ya da sol görüşlü insanlardı ancak işin gerçeği herkes kaybedilebiliridi ve kimse güvende değildi. Sanatçı Zilan İmşik, özgün çalışmasıyla bu döneme ışık tutuyor. Kaybedilenlerin Şehri bu dünyayı yaratmak için Kürtler için zorla kaybedilmelerle özdeşleştirilen nesnelere, araçlara ve mekanlara yer veriliyor. Kaybedilenlerin zorla bindirilip bir daha geri dönmediği ve ölüm getiren araç olan bilinen Beyaz Toros bu işin merkezinde yer alıyor. Kaybedilenlerin Şehri ölümün, yaşamın ve normal teriminin anlamının değiştiği, nesnelerin ve araçların ölümün bir unsuruna dönüştüğü parallel bir dünya yaratıyor. Fotoğraflar, zorla kaybedilenlerin bedenlerinin bulunduğu yerleri kaydediyor. Telefon, bilinen ama yokmuş gibi davranılan bir geçmişi temsil ediyor ve her çaldığında mekanı şimdiden koparıyor.

 

Biyografiler

Gazeteci ve fotoğrafçı Gülseren Aksoy, Türk-Kürt toplumu üzerine yazılı ve görsel hikâye anlatıcısıdır.  Çalışmalarında varoluş ve ölüm ile bireysel ya da toplumsal düzeyde kurulan ilişkiyi ele alan Aksoy, modern toplumda kadın erkek eşitsizliğinin yanı sıra engellilerin gibi dezavantajlı bireylerin toplumdaki konumlarına odaklanmaktadır. Aksoy çalışmalarında, bu bireylerin önceden belirlenmiş adaletsiz kurallar bütünü içerisindeki mücadelesine yer veriyor. Farklı disiplinleri bir araya getirme perspektifiyle hareket eden Aksoy, fotoğrafın yanı sıra video, ses ve yazının bir arada kullanımıyla hikayelerini boyutlandırıyor. Ankara Ünüversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü mezunu olan Aksoy, yüksek lisansını Foto-muhabirliği ve Belgesel Fotoğrafçılığı alanında Univercity of Arts London, College of Communication’da tamamlamıştır. Aksoy Hürriyet, Gündem, Dicle Haber Ajansı gibi ulusal gazete ve haber ajanslarında çalışmıştır.

Belgesel fotoğrafçısı ve yönetmen Nicola Pritchard, kar amacı gütmeyen organizyonlar ve kamu sektörü için işler üretmektedir. İşlerinde silinmeye veya kaybolmaya yüz tutmuş toplumlara odaklanır ve mekanları ve insanları birbirine bağlar. Pritchard’ın fotoğrafları fotoğrafın kendisinin en temel özelliğini yansıtır: ışık. Işık fotoğrafları görünür kılar ve Pritchard işlerinde hem fotoğrafı hem hareketli görüntüyü birbirine bağlar. Kendisi Londra’daki farklı topluluk üzerine uzun soluklu çalışmalar üretmiştir ve kamerasını bu toplumları belgelemeye ve haklarında dikkat çekmek için kullanmayı ummaktadır. Projections isimli çalışmasını yapmamış olsa bu mekanın ve insanların hikayeleri kaybolacaktı. Pritchard yüksek lisansını Foto-muhabirliği ve Belgesel Fotoğrafçılığı üzerine London College of Communication’da tamamlamıştır.

Görsel sanatçı Zilan Imsik, mekân ve alana odaklanan işler üretmektedir. Özellikle Kürt toplumunu konu edinen işler üretir ve işlerinde genelliklere fotoğraf, video, ses ve animasyon gibi mecralara yer verir. Lisansını film çalışmaları üzerine yapmış ve yüksek lisansını Belgesel Fotoğraf üzerene London College of Communication’da tamamlamıştır. Kendisi the Prince Claus Seeds Ödülünü kazanan sanatçılardan biridir ve yüksek lisans projesi University of the Arts London’ın sanat koleksiyonunda yer almaktadır. İşleri Tbilisi Fotoğraf Festivali, Angkor Fotoğraf Festivali ve Voies Off gibi uluslararası festival ve galerilerde sergilenmiştir. Imsik Istanbul ve Londra’da yaşamaktadır.

 

 

 

Üç fotoğrafçının objektifinden “kayıp ve hissettirdikleri” sergisi

Hiç yorum yok

02 Nisan 2023

 Fotoğraf sanatçıları Gülseren Aksoy, Nicola Pritchard ve Zilan İmşik’in “Bir kaybın hikâyesi: hayaletler” başlıklı fotoğraf sergisi, 3 Nisan, Pazartesi günü Newington Green Meeting House’ta açılıyor.   

 

                                                                     


                     

 

Londra’da bir araya gelen üç fotoğrafçı Gülseren Aksoy, Nicola Pritchard ve Zilan İmşik ilk grup sergilerini açmaya hazırlanıyor. “Bir kaybın hikâyesi: hayaletler”, başlıklı sergi, 3 Nisan Pazartesi akşamı, saat 18:30’da Newington Green Meeting House’ta fotoğraf severlerle buluşacak. 

London College of Communications'ta, “Foto Muhabirliği ve Belgesel Fotoğraf Yüksek Lisans” programında tanışan üç fotoğrafçı Gülseren, Nicola ve Zilan, paylaştıkları görsel hikâye anlatma tutkusunu bir sergi ile taçlandırıyor.

KAYIP TEMASI ÖNE ÇIKIYOR

“Kayıp” temasına odaklanan, fotoğraflarını sergilemek için bir araya gelen sanatçılar, sıradan olanın güzelliğini, marjinalize edilmişlerin içinde bulunduğu kötü durumu, kederin, musallat olmanın ve kaybın karmaşıklığını eserlerine yansıtıyor. 

Fotoğraf stilleri, izleyicilerin konularıyla benzersiz bir şekilde bağlantı kurmasına olanak tanıyor, ham ve gerçek anları yakalayarak, özür dilemeden dürüst olmalarını sağlıyor. Sınırları zorlama ve düşündürücü işler yaratma konusundaki ısrarları çalışmalarını üretirken izledikleri cesur ve farklı yaklaşımlarda açıkça görülüyor.

UNUTMA ÖLMELİSİN

Sergide yer alacak olan Unutma Ölmelisin, ölüm, kayıp yas ve acı üzerine odaklanan bir performans çalışması. Annesini 2020’nin yazında pankreas kanserinden kaybeden Gülseren Aksoy’un yaşadığı bu kaybı insan, ölüm ve fotoğraf üçgeninde anlamlandırma çabasını içeriyor.

Kürt gelenekleri ve inanışına göre vefat eden kişinin bedeninin yıkanıp aile üyeleri tarafından öbür dünyaya hazırlandığını söyleyen Aksoy, “Dindar bir insan olmasam da geleneklerimizin bir parçası olarak annemin bedenini Türkiye’deki bir cemevinde yıkadım. Bu annemle aramdaki son fiziksel temasımızdı. Bu proje benim annemin kaybının üzerinden gelmem ve kendi ölümlüğümle yüzleşmem için bir çabam” diyor.

Projesinde yıkama ritüelini kendi bedeni üzerinden gerçekleştiren Aksoy’un hazırladığı video çalışmasına babaannesinin yaktığı bir ağıt eşlik ediyor. Babaannesiyle cenazelere gidip onun yaktığı ağıtları dinlemenin çocukluğunun büyük bir parçası olduğunu ifade eden Aksoy, “Ağıtların iyileştirici bir gücü var ve ağıtlar benim büyüdüğüm bölgede yas tutmanın sağlıklı bir yolu” diyor.

Projeksiyonlar

Projeksiyonlar (1966-2025) Doğu Londra’da devlet tarafından vatandaşlarına konaklama imkânı sunmak için inşa edilmiş bir binanın yıkılmadan önceki son günlerinde mekâna özgü yaratılmış bir arşivsel instalasyon video çalışması. Artık evlerinde oturmayan ev sakinleriyle işbirliği yaptığını söyleyen sanatçı Nicola Pritchard, bu çalışmasıyla onların yaşamlarının bir parçasını sunduğunu ifade ediyor. Pritchard çalışmayla ilgili, “İnsanları 50 yıldır yaşadıkları evlere geri götürüyorum ve onları video projeksiyonuyla tekrar diriltiyorum. Bu çalışma, artık var olmayan bir geçmişi alıp terkedilmiş şimdiki zamana yansıtarak ve de ardından onu öngörülen bir gelecekte görselleştirerek, zamansal katmanlar inşa eder. Bu çalışma, savaş sonrası yaratılan sosyal model anlayışının terkedilmesi ve bu uzun soluklu topluluğun yok edilmesiyle kaybedilenlere ilişkin bir toparlanma çığlığıdır” diyor.

KAYBEDİLENLERİN ŞEHRİ

Kaybedilenlerin Şehri, 1980 darbesinden sonra Türkiye’de Kürtlerin ağırlıklı olduğu bölgelerde başlayan zorla kaybedilmelerin atmosferini tekrar yaratan bir multimedya çalışması. 1990’larda artan çatışma ortamıyla birlikte zorla kaybedilenlerin sayısı da giderek artmaya başladı. Kaybedilenlerin çoğu ya siyasetçi, yerel topluluk lideri ya da sol görüşlü insanlardı ancak işin gerçeği herkes kaybedilebilirdi ve kimse güvende değildi. Sanatçı Zilan İmşik, özgün çalışmasıyla bu döneme ışık tutuyor.

Kaybedilenlerin Şehri bu dünyayı yaratmak için Kürtler için zorla kaybedilmelerle özdeşleştirilen nesnelere, araçlara ve mekânlara yer veriliyor. Kaybedilenlerin zorla bindirilip bir daha geri dönmediği ve ölüm getiren araç olan bilinen “Beyaz Toros” bu çalışmanın merkezinde yer alıyor.

 Kaybedilenlerin Şehri ölümün, yaşamın ve normal teriminin anlamının değiştiği, nesnelerin ve araçların ölümün bir unsuruna dönüştüğü paralel bir dünya yaratıyor. Fotoğraflar, zorla kaybedilenlerin bedenlerinin bulunduğu yerleri kaydediyor. Telefon, bilinen ama yokmuş gibi davranılan bir geçmişi temsil ediyor ve her çaldığında mekânı şimdiden koparıyor.

28 Nisan 2023 tarihine kadar açık kalacak olan sergi, Perşembe ve Cuma günleri 12.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.

 

Tarih: 3 Nisan 2023, Pazartesi

Saat: 18:30

Yer: Newington Green Meeting House

Adres: 39A 39A Newington Grn, Newington Green, London N16 9PR London N16 9PR

 Biyografiler

Gazeteci ve fotoğrafçı Gülseren Aksoy, Türk-Kürt toplumu üzerine yazılı ve görsel hikâye anlatıcısıdır.  Çalışmalarında varoluş ve ölüm ile bireysel ya da toplumsal düzeyde kurulan ilişkiyi ele alan Aksoy, modern toplumda kadın erkek eşitsizliğinin yanı sıra engelliler gibi dezavantajlı bireylerin toplumdaki konumlarına odaklanmaktadır. Aksoy çalışmalarında, bu bireylerin önceden belirlenmiş adaletsiz kurallar bütünü içerisindeki mücadelesine yer veriyor. Farklı disiplinleri bir araya getirme perspektifiyle hareket eden Aksoy, fotoğrafın yanı sıra video, ses ve yazının bir arada kullanımıyla hikâyelerini boyutlandırıyor. Ankara Üniversitesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümü mezunu olan Aksoy, yüksek lisansını Foto-muhabirliği ve Belgesel Fotoğrafçılığı alanında Univercity of Arts London, College of Communication’da tamamlamıştır. Aksoy Hürriyet, Gündem, Dicle Haber Ajansı gibi ulusal gazete ve haber ajanslarında çalışmıştır.

Belgesel fotoğrafçısı ve yönetmen Nicola Pritchard, kâr amacı gütmeyen organizasyonlar ve kamu sektörü için işler üretmektedir. İşlerinde silinmeye veya kaybolmaya yüz tutmuş toplumlara odaklanır ve mekânları ve insanları birbirine bağlar. Pritchard’ın fotoğrafları fotoğrafın kendisinin en temel özelliğini yansıtır: ışık. Işık fotoğrafları görünür kılar ve Pritchard işlerinde hem fotoğrafı hem hareketli görüntüyü birbirine bağlar. Kendisi Londra’daki farklı topluluk üzerine uzun soluklu çalışmalar üretmiştir ve kamerasını bu toplumları belgelemeye ve haklarında dikkat çekmek için kullanmayı ummaktadır. Projections isimli çalışmasını yapmamış olsa bu mekânın ve insanların hikâyeleri kaybolacaktı. Pritchard yüksek lisansını foto-muhabirliği ve belgesel fotoğrafçılığı üzerine London College of Communication’da tamamlamıştır.

Görsel sanatçı Zilan Imsik, mekân ve alana odaklanan işler üretmektedir. Özellikle Kürt toplumunu konu edinen işler üretir ve işlerinde genelliklere fotoğraf, video, ses ve animasyon gibi mecralara yer verir. Lisansını film çalışmaları üzerine yapmış ve yüksek lisansını Belgesel Fotoğraf üzerine London College of Communication’da tamamlamıştır. Kendisi the Prince Claus Seeds Ödülünü kazanan sanatçılardan biridir ve yüksek lisans projesi University of the Arts London’ın sanat koleksiyonunda yer almaktadır. İşleri Tbilisi Fotoğraf Festivali, Angkor Fotoğraf Festivali ve Voies Off gibi uluslararası festival ve galerilerde sergilenmiştir. Imsik, İstanbul ve Londra’da yaşamaktadır.

28 Nisan 2023 tarihine kadar açık kalacak olan sergi Perşembe ve Cuma günleri 12.00-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.


* Bu haber ilk defa 31 Mart 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

 

Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması’nda son katılım tarihi 30 Nisan’a uzatıldı

Hiç yorum yok

11 Mart 2023

Rengin Kadın Korosu, Türkiye ve Suriye’de yaşanan deprem nedeniyle, göçmen kadınlar öykü yarışmasına son katılım tarihini 30 Nisan’a kadar uzattığını duyurdu.  

                                                 

                                                        


                                 

 

Türkiye ve Suriye’de meydana gelen yıkıcı depremin ardından birçok kurum önceliği yardım çalışmalarına verdi. Deprem sonrası sokaklara çıkarak şarkılarıyla, depremzedeler için bağış kampanyası yürüten Rengin Kadın Korosu, düzenlediği öykü yarışmasına son katılım tarihini uzattığını açıkladı. Hafta başında bir araya gelen koro ve edebiyatçılardan oluşan jüri üyelerinin ortak talebiyle yarışmaya katılım tarihinin ertelenmesine karar verildi.

Kadın yazarlara ve yazar adaylarına yarışmaya katılım çağrısında bulunan Rengin Basın Sorumlusu Gülseren Daş, “Deprem yaralarını hep beraber saracağız, yazmak da müzik gibi, iyileşmenin bir aracı olacak” dedi.

Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği tarafından oluşturulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu’nun düzenlediği yarışmaya Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınlar katılabilecek. Yarışma için herhangi bir tema sınırlaması yok.

Kadın yazarlardan oluşan seçici kurulun kararlaştırdığı ilk üç öykü ödüllendirilirken, öykülerden yapılacak seçki kitap halinde yayımlanacak.

Katılımcılar öykülerini en geç 30 Nisan 2023 tarihine kadar Rengin Kadın Korosu e-mail adresine (renginkadin@gmail.com) gönderebilir. Yarışma sonuçları ise 31 Mayıs 2023 tarihinde açıklanacak.

 



Yarışmaya katılma koşulları ve Rengin Kadın Korosu’nun yarışma çağrısı şu şekilde:

‘’Evrende küçücük bir noktayım.

Ama bütün evren göğüs kafesimde.

Bazen deli bir rüzgâr kırar körpe dallarımı;

bazen şiddetli fırtınalara direnirim.

Bazen bir deniz kıyısında suya değer çıplak ayaklarım;

üşür bileklerim.

Bazen yakar kızgın çöller;

yeniden iyileşirim.

Bazen ürpertir tenimi rüzgar;

bazen güneş ısıtır tüm bedenimi.

Bir kuş kanatlanır göğsümde;

yeniden dirilirim.

Bazen gözyaşlarımla yıkanır evren;

bazen kahkaham çınlar dört bir yanda değer arşa…

ve biz bütün noktalar duyarız birbirimizin feryadını, kahkahasını.

Koskoca evrende bahçesinde bir sandalyede oturmuş elinde mavi kalemiyle yazı yazan bir kadın görüyorum. Koskoca evrende küçücük bir nokta… Görünmeyecek kadar küçük… Ama kalbi aşkla dolu. Tıpkı küçük diğer noktalar gibi…’’

Rengin kadınları olarak yazma serüvenimiz bir üyemizin yıllardır yazıp kimseye okutmadığı metinlerden biri olan bu şiir ile başladı. Yazdıklarını yüreğinde saklayan, bin bir çeşit endişe ve gönül kırgınlığıyla kimseye okumadan zulaya kaldıran kız kardeşlerimizin dertlerini ve hayallerini dinleyerek başladı herşey. Yargılamadan anlamaya, dostça eleştirilerle geliştirmeye çalışarak…

Şimdi istiyoruz ki o gizli sandıklardan çıkartalım tüm hikayelerimizi. Fısıldayalım kız kardeşlerimizin yüreklerine ki güç olsun, ışık olsun, umut olsun en karanlık zamanlarda. Sen de sesini sesimize kat. Al eline kalemi, harf harf, hece hece, öykü öykü özgürce savur rüzgarlara. ‘Adı kadın’ olanın kadim dayanışmasına bir soluk da sen kat. 

 

Yarışmaya Katılım Koşulları

•         Yarışmamız Birleşik Britanya ve Avrupa’da yaşayan bütün göçmen kadınlara açıktır.

•         Yarışmaya sadece bir öyküyle başvurulur.

•         Öyküler göçmen kadınlar tarafından kaleme alınan herhangi bir temadan oluşabilir.

•         Öyküler elektronik ortamda renginkadin@gmail.com adresine 30 Nisan 2023 tarihine kadar gönderilecektir.

•         Başvuru için gönderilen e-postada; öykünün altında yazarın kısa özgeçmişi yer almalıdır. 

•         Yarışmacılar mahlas -takma isim- kullanabilirler.

•         Öykülerin hukukî sorumluluğu yazarına aittir. İntihal veya üçüncü kişilerin telif hakkı gibi durumlarda, sorumluluk yazara aittir.

•         Yarışmaya Düzenleme Kurulu Üyeleri ve Seçici Kurul Üyeleri ile birinci derece yakınları katılamaz.

•         Seçilen öyküler, Rengin Kadın Korosu Göçmen Hikayeler Öykü Seçkisi kitabında yayımlanacaktır.

•         Yayımlanan öyküler için yazarlarına telif bedeli ödenmeyecektir.

•         Seçkiye katılan eserler üzerinde yayınevi editörü dil bilgisine ilişkin düzenleme yapabilir.

 


Yarışma Jürisi

Gazeteci -Yazar Dursaliye Şahan

Yazar-Heykeltraş Fergül Yücel

Yazar Gülderen Arık

Öykü’nün Kitaplığı Kurucusu Derya Tuncel

Eğitimci-Yazar Aydın Mehmet Ali

Çevirmen-Yazar Sultan Karataş

Gazeteci- Fotoğrafçı Gülseren Daş

 

Son Başvuru Tarihi: 30 Nisan 2023 Saat: 18.00

Sonuç Açıklanma Tarihi: 31 Mayıs 2023 Saat: 18.00 

 


Rengin Kadın Korosu: “Dayanışma güçlendirir”

Hiç yorum yok

28 Şubat 2023


Rengin Kadın Korosu, Türkiye’deki depremzedelerle dayanışmak için Londra’nın işlek caddelerinde türküler söyleyerek dayanışma çağrısında bulunuyor. Koro, topladığı maddi yardımları depremzedelere ulaştırıyor.

 

                                                         


                                 

Londra’daki Türkiyeli toplum, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük depremin yaralarını sarmak için dayanışmayı büyütüyor. Demokratik Güç Birliği’nin öncülüğünde yürütülen çalışmalara Rengin Kadın Korosu da bağış toplama eylemleri ile katkıda bulunuyor.

Göçmen İşçiler Kültür Derneği (GİK-DER) bünyesinde müzik çalışmalarını yürüten Rengin Kadın Korosu, depremin ilk gününden itibaren yaptığı toplantılarla yardımın en etkili şekilde depremzedelere ulaşması için harekete geçti. Londra’nın çeşitli bölgelerinde seksen üyesiyle sokaklara çıkan koro, hem bağış topladı hem de halkı depremin nedenleri ve yardımların adil dağıtımı için neler yapılabileceği konusunda bilgilendirdi. 

Depremin sekizinci gününde Edmonton Green’de bir araya gelen koro üyeleri türküleri ile dayanışmayı büyüttü. Etkinlik ile ilgili bilgi veren Koro Şefi Zuhal Yıldırım, acı yüklü bu dönemden dayanışmanın gücü ile çıkacağımızı söyledi. “Hiç birimizin bir şey yapmaya gücü ve takati yokken birkaç gündür birlikte örgütlemeye çalıştığımız dayanışma, ufak da olsa umudumuzu tazelemeye vesile oldu’” diyen Yıldırım, koro üyelerinden yakınlarını kaybedenlerin bu acı günlerinde bile bağış toplama etkinliklerine katılarak yardım çabası içinde olduklarını söyledi.

Müzik derdimizi anlatmanın aracıdır

Koronun her hafta düzenli olarak yaptığı derslerini bir süreliğine Londra’nın farklı noktalarında gerçekleştireceğini söyleyen Yıldırım, tarih boyunca türkülerimizin üzüntü ve isyanımızı aktarmak için birer araç olduğunu ve dayanışmayı büyüttüğünü belirtti. Yıldırım yaptığı açıklamada “Müzik yalnızca eğlence için yapılmaz. En önemli işlevi tarihsel bir bellek olmasıdır. Sokakta olacağız, depreme ve yaşattıklarına dikkat çekmek için türkü söyleyeceğiz, ‘Herkese yeter dünya, herkese yeter ekmek’ diyeceğiz” dedi.  

Rengin Kadın Korosu üyeleri önümüzdeki günlerde de Londra’nın işlek sokaklarında ve kalabalık etkinliklerin yapılacağı alanlarda türküleri ile depremzedeler için dayanışma halinde olacağını belirtiyor. 


* Bu haber 20 Şubat 2023'te ilk Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 



Rengin Kadın Korosu’ndan “Göçmen Kadınlar Öykü Yarışması”

Hiç yorum yok

24 Şubat 2023

Rengin Kadın Korosu, “göçmen kadınlar öykü yarışması” düzenliyor. İlk üçe giren öykülerin ödüllendirileceği yarışmada seçici kurulun belirleyeceği öyküler kitap halinde yayımlanacak.

 




Rengin Kadın Korosu, başarılı müzik çalışmalarının ardından bu kez öykü yarışması ile kadınlara sesleniyor. Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınların katılacağı yarışmada ilk üçe giren öyküler ödüllendirilecek. Yarışmaya katılım çağrısında bulunan Rengin Basın Sorumlusu Gülseren Daş, seçici kurulun belirlediği öykülerin kitap halinde yayımlanacağını duyurdu.

Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği tarafından oluşturulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu yeni projeler üretmeye devam ediyor. Rengin, başarı ile gerçekleştirdiği konser ve kurslardan sonra şimdi de öykü yarışması düzenliyor. Birleşik Krallık ve Avrupa’da yaşayan göçmen kadınların katılımına açık olan yarışmada herhangi bir tema sınırlaması yok.

‘Her kadının bir hikâyesi vardır’

Yarışma duyurusunu yapan Rengin Basın Sorumlusu Gülseren Daş, kadınların yaşadığı sorunlara değinerek şunları söyledi; “Kadınlar hayatın her alanında zorluklar yaşıyor, buna bir de göçmenlik eklenince durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Göçmenlikle birlikte kendini ifade etmekte zorlanan veya sanatsal üretimde geri bırakılmış kadınlara bir alan açmak istiyoruz.”

Öykü yarışmasının kendini yazarak ifade etmek isteyen kadınlar için bir fırsat olabileceğini belirten Daş, “Bütün kadınların birer hikâyesi var. Kadın yazarlardan bu hikâyeleri bizimle paylaşsınlar istiyoruz. Yazdıkça, paylaştıkça birbirimize daha çok yaklaşacağımızı, umutlarımızın daha güçlü olacağını daha düşünüyoruz,” dedi.

Rengin olarak bütün konserlerinde koro üyelerinin yazdığı yazılardan oluşan bültenler çıkardıklarının altını çizen Gülseren Daş, yarışmaya yoğun ilgi beklediklerini dile getirerek, “Koro bültenlerinde gördük ki, kadınlar anlatma ihtiyacı duyuyor, hem de incelikle, edebi bir dil kullanarak. Sadece biraz motivasyona ihtiyaç var. Bir kız kardeşin hafif bir desteği ile neler yaratılabileceğine tanık olduk. Bu yaratıcılığın korodaki kadınlar ile sınırlı olmadığını biliyoruz. O yüzden de diğer göçmen kadınların hikâyelerini bir araya getirme arzusundayız.’’



Göçmen kadın öyküleri kitap olacak

Kadın yazarlardan oluşan seçici kurulun kararlaştırdığı ilk üç öykü ödüllendirilirken, belirlenen diğer öykülerle beraber kitap halinde yayımlanacak. Seçici kurul üyelerinden Gazeteci Yazar Dursaliye Şahan, öykü yarışmasını duyduğunda heyecanlandığını belirterek, “Yarışma seçici kurul üyeliği teklifi geldiğinde çok sevindim. Çünkü hep göçmenlerin öykülerini anlatan bir derleme olsun istiyordum. Birçok arkadaşımla da paylaşmıştım bunları. Ama nasıl yapılacak, kim ne kadar vakit ayırabilir diye düşünüyorduk. Küçük sorunlara takılıp kalmıştık. Rengin Kadın Korosu'nun girişimi bence çok güzel,” dedi.

Katılımcıların öykülerini en geç 31 Mart 2023 tarihine kadar Rengin Kadın Korosu e-mail adresine (renginkadin@gmail.com) gönderebilir. Yarışma sonuçları ise 30 Nisan 2023 tarihinde açıklanacak.

 

Yarışmaya katılma koşulları ve Rengin Kadın Korosu’nun yarışma çağrısı şu şekilde:

‘’Evrende küçücük bir noktayım.

Ama bütün evren göğüs kafesimde.

Bazen deli bir rüzgâr kırar körpe dallarımı;

bazen şiddetli fırtınalara direnirim.

Bazen bir deniz kıyısında suya değer çıplak ayaklarım;

üşür bileklerim.

Bazen yakar kızgın çöller;

yeniden iyileşirim.

Bazen ürpertir tenimi rüzgar;

bazen güneş ısıtır tüm bedenimi.

Bir kuş kanatlanır göğsümde;

yeniden dirilirim.

Bazen gözyaşlarımla yıkanır evren;

bazen kahkaham çınlar dört bir yanda değer arşa…

ve biz bütün noktalar duyarız birbirimizin feryadını, kahkahasını.

Koskoca evrende bahçesinde bir sandalyede oturmuş elinde mavi kalemiyle yazı yazan bir kadın görüyorum. Koskoca evrende küçücük bir nokta… Görünmeyecek kadar küçük… Ama kalbi aşkla dolu. Tıpkı küçük diğer noktalar gibi…’’

Rengin kadınları olarak yazma serüvenimiz bir üyemizin yıllardır yazıp kimseye okutmadığı metinlerden biri olan bu şiir ile başladı. Yazdıklarını yüreğinde saklayan, bin bir çeşit endişe ve gönül kırgınlığıyla kimseye okumadan zulaya kaldıran kız kardeşlerimizin dertlerini ve hayallerini dinleyerek başladı herşey. Yargılamadan anlamaya, dostça eleştirilerle geliştirmeye çalışarak…

Şimdi istiyoruz ki o gizli sandıklardan çıkartalım tüm hikâyelerimizi. Fısıldayalım kız kardeşlerimizin yüreklerine ki güç olsun, ışık olsun, umut olsun en karanlık zamanlarda. Sen de sesini sesimize kat. Al eline kalemi, harf harf, hece hece, öykü öykü özgürce savur rüzgarlara. ‘Adı kadın’ olanın kadim dayanışmasına bir soluk da sen kat. 

 

Yarışmaya Katılım Koşulları

•         Yarışmamız Birleşik Britanya ve Avrupa’da yaşayan bütün göçmen kadınlara açıktır.

•         Yarışmaya sadece bir öyküyle başvurulur.

•         Öyküler göçmen kadınlar tarafından kaleme alınan herhangi bir temadan oluşabilir.

•         Öyküler elektronik ortamda renginkadin@gmail.com adresine 31 Mart 2023 tarihine kadar gönderilecektir.

•         Başvuru için gönderilen e-postada; öykünün altında yazarın kısa özgeçmişi yer almalıdır. 

•         Yarışmacılar mahlas -takma isim- kullanabilirler.

•         Öykülerin hukukî sorumluluğu yazarına aittir. İntihal veya üçüncü kişilerin telif hakkı gibi durumlarda, sorumluluk yazara aittir.

•         Yarışmaya Düzenleme Kurulu Üyeleri ve Seçici Kurul Üyeleri ile birinci derece yakınları katılamaz.

•         Seçilen öyküler, Rengin Kadın Korosu Göçmen Hikâyeler Öykü Seçkisi kitabında yayımlanacaktır.

•         Yayımlanan öyküler için yazarlarına telif bedeli ödenmeyecektir.

•         Seçkiye katılan eserler üzerinde yayınevi editörü dil bilgisine ilişkin düzenleme yapabilir.

 

Yarışma Jürisi

Gazeteci -Yazar Dursaliye Şahan

Yazar-Heykeltraş Fergül Yücel

Yazar Gülderen Arık

Öykü’nün Kitaplığı Kurucusu Derya Tuncel

Eğitimci-Yazar Aydın Mehmet Ali

Çevirmen-Yazar Sultan Karataş

Gazeteci- Fotoğrafçı Gülseren Daş

 

Son Başvuru Tarihi: 31 Mart 2023 Saat: 18.00

Sonuç Açıklanma Tarihi: 30 Nisan 2023 Saat: 18.00 

 






© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan