Londra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Londra etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Londra Belediyesi ULEZ raporunu yayınladı: “Londra'da hava kalitesi iyileşiyor”

Hiç yorum yok

14 Mayıs 2025

Londra Belediyesi, 29 Ağustos 2023'te yoğun eleştiriler altında hayata geçirdiği Ultra Düşük Emisyon Bölgesi’ne (ULEZ) ilişkin bir rapor yayınladı. Veriler, bazı sokakların araç trafiğine kapatılması, 1.800'den fazla sıfır emisyonlu otobüsün hizmete girmesi, taksi ve özel araç kiralama araçlarına getirilen yaş sınırlamaları ve emisyon temelli lisanslama gereklilikleri gibi uygulamaların hava kalitesini iyileştirmede etkili olduğunu gösteriyor.



Raporun Öne Çıkan Bulguları:

- Londra'da seyir halindeki araçların yaklaşık %97'si artık ULEZ standartlarına uygun hale geldi.

- ULEZ olmadan bir senaryoyla karşılaştırıldığında, zararlı NO2 (azot dioksit) kirleticilerinde önemli bir azalma gözlemlendi. NO2, astımı tetikleyen, akciğer gelişimini engelleyen ve akciğer kanseri riskini artıran zehirli bir gazdır. Tahmini azalma oranları şu şekilde:

  - Londra genelinde %27 daha düşük,

  - Merkez Londra'da %54 daha düşük,

  - İç Londra'da %29 daha düşük,

  - Dış Londra'da %24 daha düşük.

- Dış Londra'da araçların NOx (azot oksit) emisyonlarının 2024 yılında %14, PM 2.5 (partikül madde) egzoz emisyonlarının ise %31 daha düşük olması bekleniyor.

Londralılar Daha Temiz Hava Soluyor

ULEZ genişlemesi ve diğer çevre dostu ulaşım politikaları sayesinde, Londra'da hava kalitesinin iyileşmesiyle birlikte, özellikle astım ve solunum yolu hastalıkları gibi sağlık sorunları yaşayan vatandaşlar için olumlu bir etki yaratıldı. Belediye yetkilileri, bu tür önlemlerin, kent sakinlerinin daha sağlıklı bir çevrede yaşamasına katkıda bulunduğunu vurguluyor.

Londra Belediye Başkanı Sadiq Khan, "ULEZ genişlemesi ve diğer çevreci adımlarımız sayesinde, Londralılar artık daha temiz hava soluyor. Bu, özellikle çocuklar ve yaşlılar gibi savunmasız gruplar için büyük bir fark yaratıyor. Hava kirliliğiyle mücadelemiz devam edecek" dedi.

Bu gelişmeler, Londra'nın 2030 yılına kadar karbon nötr bir şehir olma hedefine doğru önemli bir adım olarak görülüyor.

“Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası” başlıyor!

Hiç yorum yok

08 Mayıs 2025

Londra’nın kültür sanat takviminde yerini alan Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, bu yıl ikinci kez 27-31 Mayıs 2025 tarihlerinde Tower Theatre’da izleyiciyle buluşuyor.

                                                                                                        


                                                  

İstanbul’dan Londra’ya uzanan sanat yolculuğunu sahneye taşıyan Mavi Production ekibi, Eda Çatalçam ve Fatih Dönmez öncülüğünde bu yıl da yepyeni hikâyelerin peşinden koşarak “umuda, direnişe ve güzelliğe” yelken açıyor.

Mavi Production çatısı altında gerçekleştirilecek olan II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, çağdaş metin yorumlarından performatif deneylere, disiplinler arası işbirliklerinden atölye sunumlarına kadar uzanan yoğun bir programla seyirciyi selamlıyor.

“Yaşasın Bağzı Şeyler!” sloganıyla bİR arada

“Gelin, birlikte ‘Yaşasın bağzı şeyler!’ diyelim” çağrısıyla izleyicileri bir araya getirmeyi hedefleyen etkinlik, 5 gün boyunca tiyatro oyunları, söyleşiler ve atölyelerle renklenecek.

II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, yalnızca sahne performanslarından oluşmuyor. Kollektif yaratım süreçlerine dair atölyeler, söyleşiler, Dünyada Kitap’ın desteğiyle gerçekleşen yazar buluşmaları ile dolu bir haftaya ev sahipliği yapıyor. Gençlerin üretimin bir parçası olmasını çok önemseyen Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası, 27-31 Mayıs’a denk gelen ara tatilde gençler için de çok eğlenceli atölyeler düzenliyor.

Neden Mevsİmlİk?”

Mevsimlik Oyuncular kavramı, sabit bir tiyatro kumpanyasından çok, üretim ve eğitim süreçlerinin iç içe geçtiği, geçici ama derin bağların kurulduğu bir yapıyı ifade ediyor. Katılımcılar sezon boyunca atölye, prova ve sahneleme süreçlerine dahil oluyor; her bir üretim hem bireysel bir gelişim alanı hem de kolektif bir sahneleme biçimi olarak kurgulanıyor. Mavi Production çatısı altında yürütülen bu program, Türkiyede ve Avrupada benzeri az görülen bir sanatsal model oluşturuyor.

Nasıl Katılabilİrsİnİz?
Tower Theatre’ın 16 Northwold Rd, N16 7HR adresinde gerçekleşecek etkinliğin biletleri ve detaylı programı, linktr.ee/maviproduction üzerinden ve Tower Theatre’ın web sitesi üzerinden erişime açık. Tiyatronun büyülü dünyasında farklı kültürlerin izlerini keşfetmek isteyenler, bu beş günlük şölene davetli. Ayrıca “herkes için tiyatroyu” mottosuyla yola çıkan tiyatro haftası boyunca “askıda bilet” uygulamasıyla tiyatro severlere tiyatro bileti hediye edebilirsiniz.

 


FestivalProgramı ve Diğer Etkinlikler

 

 


Ama Ya Doğru Söylüyorsa?

Ekonomik kriz diye bir şey yoktur. Ekonomi bizzat kendisi bir krizdir."
Henrik Ibsen

Ekonomi nedir? Ekonomi, aslında her şeyin alınıp satıldığı, para ve kaynakların paylaşıldığı dev bir oyun alanıdır. Bizler ekonomi için ne anlama geliyoruz peki? Formüller, yüzdeler, rakamlar (mı)? Yoksa sadece tüketmesi gereken organizmalar mı? Biz, ekonominin öznesi miyiz yoksa bir nesnesi mi? Yoksa ekonomideki rakamlar karşılığımız kadar mı özne olabiliriz? "Ama Ya Doğru Söylüyorsa?" tam da bu sorulara eğlenceli bir şekilde yanıt veriyor. Bu oyun, yalnızca ekonomi üzerine bir tartışma değil; aynı zamanda bu devasa sistemin içinde insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulayan, özneyle nesnenin, varlıkla yokluğun sınırlarını zorlayan bir deneyim sunuyor. Grotesk anlatımıyla seyirciyi oradan oraya savururken hiçbir şey yerinde durmayacak; her şey sürekli değişecek ve aniden, eğlence patlayacak!

 

28, 30 Mayıs 2025
Saat: 14.30
Mekan: Tower Theatre

 

31 Mayıs 2025
Saat: 19.00
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/ama-ya-dogru-soyluyorsa/




Keşke Anlattıklarım Yalan Olsa

“Bu Dünya nasıl kendi evim gibi tanıdık olabilir, kendi evim nasıl bütün Dünya gibi yabancı, anlat bana.”

Orhan Pamuk

Hayat bazen, aklımızın ulaşamayacağı kadar distopik hikayelerle doludur. Bu hikayeleri distopik kılan şey, aslında gerçeğe dönüşmelerinin gizeminde yatar. "Keşke Anlattıklarım Yalan Olsa" fragman fragman, bu dünyayı kendilerine yuva yapmaya çalışan insanların çelişkilerle dolu öykülerini anlatıyor. Yer yer gerçekçi, yer yer absürt bir tınıyla şekillenen anlatımı, izleyiciyi eglenceli bir yolculuğa çıkaracak. Oyun, izleyenleri coğrafya ve kültür sınırlarını aşarak, ortak bir coşkuda buluşmaya davet ediyor.

 

29, 31 Mayıs 2025
Saat: 14.30
Mekan: Tower Theatre

30 Mayıs Cuma
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/keske-anlattiklarim-yalan-olsa/




Uykusuz Bir Rüya, Salim

Adanada ailesi ile yaşarken, İstanbula amcasının yanına gönderilen Salim’in hikayesine odaklanan Uykusuz Bir Rüya, Salim; amcasına ait kebapçı dükkanında çalışırken gördüklerini ve ‘çaresizlik’ duygusunu izleyiciye aktarıyor.

Berkay Ateş’in yazdığı oyunda usta oyuncunun tek kişilik performansı ile de izleyiciye unutulmaz anlar yaşatmaya hazırlanıyor.

2024 yılında Direklerarası Tiyatro Ödülleri 2024 - “Tek Kişilik Performans” ile birlikte İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri 2024 -Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”, Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri 2024 - Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”, Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2024- Ferhan Şensoy En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nün sahibi olan Uykusuz Bir Rüya, Salim; son zamanların en başarılı tek kişilik performansları arasında üst sıralarda yer alıyor.

 

27 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş sınırı: +12

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/03/uykusuz-bir-ruya-salim/




 9/8’lik Kıyamet

Yakın gelecek.
İklim krizinin vurduğu bir dünyada, kıyamet gelmiş ama tam da gelmemiş. Hiçbir ülkenin kabul etmediği göçebe topluluklar — Parazitler — yeni bir yaşam biçimi kurmak zorunda kalmış.
Ve o topluluğun içinden bir hikâye anlatıcısı: Diyar.
Her akşam ateş başında darbukasıyla hikâyeler anlatan Diyar, bu kez bizi kıyametin ilk günlerine, İstanbula götürüyor. Açlık, susuzluk, isyan ve ihanetin iç içe geçtiği bu anlatıda, yükselen muhafazakâr bir hareket — İzan — ve Diyar’ın kaderini altüst eden gizemli bir kız: Leylâ yer alıyor.
Diyar’ın Gözleri”, büyük yangınların, göçlerin ve kayıpların ortasında şekillenen bir aşk ve vicdan hikâyesi.
Ve temel bir soru soruyor:
Dünya elimizden kayarken, biz kimin elini tutacağı
z?

 2025 Direklerarası Tiyatro Ödülleri “Tek Kişilik Performans” ödülü ile ödülleri toplamaya başlayan “9/8’lik Kıyamet” in bu sene pek çok ödülü daha alacağına eminiz.

 

28 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş Sınırı: +16

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/9-8lik-kiyamet/




Dansöz

Meryem isimli bir oryantalin hikâyesini ‘bakış’ çerçevesinde ele alan oyun, tiyatronun Antik Yunandan beri bakışla tanımlandığı teorik bir alanı (theatron, bakılan/seyredilen yer” anlamına geliyor), oryantaldeki ekol farklarıyla birlikte sahneye taşıyor.

“Birilerine bakmak için özel olarak tasarlanmış bir alanda, yine özel bir bağlam içinde, bakış’ın ne anlama geldiğini araştıran” oyunda tek kişilik performansı ile Sezen Keser göz dolduruyor.

Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2020 - “En İyi Çıkış Yapan Kadın Oyuncu”, Direklerarası Tiyatro Ödülleri 2020 - “Tek Kişilik Performans” ödüllü oyun Londra’da izleyicisi ile buluşmaya hazırlanıyor.

29 Mayıs 2025
Saat: 19.30
Mekan: Tower Theatre
Yaş Sınırı: +16

 https://maviproduction.co.uk/2025/04/10/dansoz/




Atölye: Yaz Yaz Yaz! Bugün Hemen Şimdi

Gördüğünüz gözden, hissettiğiniz yerden, duyduğunuz seslerden bir dünya kurmaya ne dersiniz?

Ödüllü Yazar Hande Ortaç ile gerçekleştirilecek bu yaratıcı yazı atölyesinde, örnek metinler üzerinden çalışacak, kendi öykünüzü kaleme alma fırsatı bulacaksınız.

Atölyemiz hem Türkçe hem de İngilizce yürütülecektir. Böylece, içinizden gelen dili seçerek kelimelerle özgürce oynayabilirsiniz.

Bu atölyeye katılmak için önceden yazma deneyiminiz olması gerekmez; sadece yeni şeylere keşfetmeye açık olmanız yeter!

Kelimelerden nasıl yeni bir dünya yaratıldığını merak eden tüm gençleri bekliyoruz.

 

28 Mayıs 2025
Saat: 12.00 - 14.00,
* 12 - 16 Yaş
Mekan: Tower Theatre

 


Atölye: Ben Senin Yerinde Olsam

Sahneye sadece izlemek için değil, değiştirmek için çıkıyoruz!

Forum Tiyatro uzmanı Mengü Türk’ün liderliğinde gerçekleştirilen Forum tiyatro atölyemizde bir hikâyeyi birlikte izliyor, sonra Ben senin yerinde olsam ne yapardım?” diyerek sahneye müdahale ediyoruz. Oyunun akışını birlikte değiştiriyor, karakterlerin yerine geçip olaylara farklı çözümler getiriyoruz.

Rol alabilir, fikirlerini sahneye taşıyabilir ya da izleyici olarak tartışmaya katılabilirsin. Deneyim gerekmez — sözünü söylemek isteyen herkes bu sahnede yer bulabilir.

*Atölye dili Türkçe ve İngilizcedir.

 

30 Mayıs 2025
Saat: 12.00
*  12 - 16 Yaş
Mekan: Tower Theatre

 


Lemonade Stand Up

Eren Erdoğan, Suat Eroğlu ve Yunus Dalgıç
gülmenin bilimini sahneye taşıyor!

II. Mevsimlik Oyuncular Tiyatro Haftası’nda, acıya merhem, derde deva, yüzlere ise yoga olmaya geliyorlar! Gündelik hayatın saçmalıkları, kuyrukta beklerken akla gelen büyük sorular, Türk usulü dertleşmeler ve kahkahanın evrensel diliyle buluşuyor.
Yani evet, bu üçlü yine sahnede ve yine absürt zekânın zirvesindeler!
Hazır olun: Bu gösteri sizi hem güldürecek, hem düşündürecek, hem de ben de tam bunu yaşıyorum” dedirtecek.

 30 Mayıs 2025

Saat: 21.30
Mekan: Tower Theatre

 



 Söyleşi: Tiyatro Göçer Mi?

Tiyatro, sabit bir sahneye mi bağlıdır, yoksa yolculuk eden bir anlatı mıdır? Bir yerden başka bir yere taşındığında köklerini de beraberinde götürür mü, yoksa gittiği yerde yeniden mi filizlenir?

Bu söyleşide tiyatronun tarihsel olarak göçer doğasından yola çıkarak; mekân, kimlik, aidiyet ve dönüşüm meselelerine uzanacağız. Sanatın sınır tanımayan doğasını, hem fiziksel hem de zihinsel göç deneyimleri üzerinden birlikte tartışacağız.

Göçün yalnızca acı ve kayıp değil; aynı zamanda yaratıcılık, direnç ve yeniden inşa için bir alan olduğunu hatırlamak istiyoruz.

Tiyatro Göçer mi?” sorusu yalnızca biçimsel bir arayış değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorgudur.

 Bu göçerlik hâlinin tiyatroya nasıl yansıdığını birlikte düşünmek, konuşmak, belki de yeniden tarif etmek için…

Eda Çatalçam, Fatih Dönmez, Memet Ali Alabora ve Philip Arditti sahnede bu soruya yanıt arayacak.

Söyleşiye katılmak için tiyatro haftasındaki oyunlardan birine bilet almanız yeterli.

 

31 Mayıs 2025
Saat: 17.00
Mekan: Tower Theatre

 

 


Konser: The Third Culture Collective

Third Culture Collective, farklı kültürlerin ve yaratıcı ifade biçimlerinin kesişiminden doğmuş çığır açıcı bir sanat projesidir. Misyonumuz, müziğin birleştirici gücünü keşfetmek; etnik ezgileri, cazı ve psikedelik etkileri harmanlayarak izleyiciyi içine çeken canlı performanslar yaratmaktır.

Gerçek zamanlı doğaçlama ve görsel sanatçılarla işbirliği yoluyla, sadece bir konser değil; bağ kurma, iyileşme ve hikâye anlatımı yolculukları sunuyoruz. Kollektif, izleyicileri yalnızca izleyen değil, sürekli gelişen bir anlatının parçası olmaya davet eder. Sanatın sınırları aşarak kişisel düzeyde derinlemesine yankı bulduğu bir deneyim yaşatmayı amaçlıyoruz. Sesin, kültürün ve topluluğun sınırlarını yeniden tanımladığımız bu olağanüstü etkinliğe siz de katılın.

Jomy Jai – Klavye & Elektronikler
Salih Korkut Peker – Elektro Cümbüş / Çift Saplı (çağlama – perdesiz gitar)
Gökhan Demirdöğmez – Sol Klarnet
Cana Çankaya – Trompet
James Heggarty – Davul

 

27 Mayıs 2025
Saat: 22.00
Mekan: Tower Theatre

 



 

 

Annesi yazdı, küçük kızı çizdi, ortaya bu kitap çıktı!

1 yorum

30 Nisan 2025

Kuzey Londra’da yaşayan Çağrı Oral, kızı Zehra’ya her akşam kendi zihninden hikâyeler anlatıyordu. Kızı anlattığı hikâyeleri çok beğenince diğer çocuklar da sever diye “The Little Girl with a Big Heart” isimli bir kitap yazdı. Yola çıktığı illüstratörle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle çizim işi yarıda kalınca 6 yaşındaki kızı “Anne sen üzülme kitabın resimlerini ben çizerim!” dedi ve ortaya bu tatlı ve duygusal resimli çocuk kitabı çıktı.

Fotoğraflar: Deniz Kavalalı


Halil Yetkinlioğlu

İngilizce olarak Londra merkezli yayınevi Press Dionysos tarafından okuyucuyla buluşturulan kitabın yayımlanma hikâyesi de gerçekten çok ilginç! The Little Girl with a Big Heart’ı yazan Çağrı Oral ve resimleyen Zehra ile kitabın ortaya çıkış serüveni hakkında sohbet ettik.

 

Bu sizin ilk çocuk kitabınız? Çocuk kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?

Ben çok uzun yıllar Türkiye’de reklam yazarlığı yaptım. Birçok ünlü markanın reklam kampanyalarında yaratıcı ekipte yer aldım. Ayrıca üniversitede sinema okudum. Dolayısıyla yazma eylemini farklı bir kulvarda zaten gerçekleştiriyordum. Yayınlanmış öykülerim de var. Sözlü yazılı hikâye anlatmayı seven biriyim. Hikâyenin etkisine çok inanırım. Çocuk kitabı konusuna gelince asıl itici güç kızım oldu. Ona hikâyeler anlatıyor, kitaplar okuyor, masallar uyduruyordum. Bildiğimiz klasik masalların beğenmediğim bölümlerini değiştiriyor, adapte ediyordum. Ama çoğunlukla uyduruyordum ve kızımın çok hoşuna gidiyordu anlattıklarım. Bir gün dedim ki ya ben her akşam uyku saati değişik değişik hikâyeler uyduruyorum doğaçlama, bunu kâğıda döksem ya. Kızım seviyorsa diğer çocuklar da sevebilir. Sonra bir akşam bilgisayarın başına oturdum ve yazdım.

Peki, The Little Girl with a Big Heart’ın hikâyesinin çıkış noktası ne?

Aslında bu öykü için gerçek hayattan alınmıştır desem çok yanlış olmaz. Tamamen kızımdan esinlendim. Kitap, küçük bir kızın koşarken birden durup kalp atışını duyup çocuk merakıyla yüreğine yolculuğunu anlatıyor. Mesela anneannesi kızım Zehra’yı bahçede salıncakta sallarken kızım “ben kelebek oldum ben kelebek oldum” demişti ve bunu hikâyemde kullandım. Zehra ne zaman bir kedi görse çok mutlu olur ve onları beslemek şefkat göstermek ister bu da kitapta yer alan bir bölüm. Çocuklar o kadar doğal ve etkileyici ki onlardan ilham almamak ne mümkün! Benim esinlenmem de bana bu hikâyeyi yazdıran şey oldu.

The Little Girl with a Big Heart İngilizce bir kitap. Neden anadilinizde değil de İngilizce yazdınız kitabı?

Onun da hikâyesi enteresan. Ben aslında hikâyeyi önce Türkçe yazdım. Hatta ismi “Kalbinin Derinliklerine Giden Kız”dı. Sonra Türkiye’de üç farklı yayınevine gönderdim dosyayı. Hepsi reddetti. Bunun için de çeşitli gerekçeler sıraladılar. Örneğin, biri “hikâye çok güzel ve samimi” dedi. Çok sevindim. “Ama basamayız” dedi sevincim kursağımda kaldı. “Neden?” diye sordum. “Ya sosyal medyada çok takip edilen biri ya da aktiviteler düzenleyen ünlü bir öğretmen olmanız lazım” dedi. Dedim ki “bu saatten sonra öğretmen olmam zor.” Güldük beraber. Bir diğeri “kâğıt çok zamlandı, maliyetler arttı” dedi. Öbürü de benim ritim olsun, metne şiirsellik katsın diye kullandığım tekrarları fazla buldu. Oysaki bir sürü yabancı çocuk kitabında bu tarz tekrarları görmüş ve okumuştum. 

Türkiye’deki yayınevleri tarafından reddedilmek sizi nasıl etkiledi?

Ben aslında çok çabuk demoralize olan biriyimdir. Oldum da. Demek ki hikâyem o kadar da güzel değil diye düşündüm. Neyse ki etrafımda edebiyat dünyasından yazar çevirmen ve çocuk kitapları konusunda bilirkişi diyebileceğimiz insanlar vardı. Onlara reddedildiğimi anlattığımda yazar arkadaşım “Türkiye’de yayınevlerinde de çeteleşme yok mu sanıyorsun” dedi. Diğer konusunda uzman arkadaşlarım da hikâyemin iyi olduğu konusunda beni ikna etti. Ve ben de ikna olmuş olmalıyım ki Türkiye olmadıysa Dünya olur deyip oturup hikâyeyi İngilizceye çevirdim. Anlayacağınız bana kendi dilimde bir hikâye kitabı çıkartmadılar. :)

Sonrasında süreç nasıl gelişti?  

Ben metni İngilizceye çevirdim ama edebi çeviri bambaşka bir şey. Türkçedeki müzik ve ritimli formu yakalamak her İngilizce bilenin yapacağı şey değil. Bir arkadaşım beni Özge Çalık Spike ile tanıştırdı. Özge zaten Türkçeden İngilizceye çeviriler yapan çok başarılı bir çevirmen. Eşi Matt de Edinburgh Üniversitesi Dil Bilimi Bölümü’nde kürsüsü olan bir akademisyen. Onlara gönderdim metni. Özge de Matt de çok beğendiler metni. Yalan yok, özellikle Matt’in bana videolu bir görüşmemizde Türkçe olarak hikâyeyi çok beğendiğini söylemesi beni çok cesaretlendirdi. Sonra Özge çeviriyi yaptı bana gönderdi metni bir okudum. İnanamadım. Öyle bir dokunmuş ki hikâyeye bazı kelimeleri o kadar özenle seçmişti ki çok etkilendim. Benim Türkçede yapmaya çalıştığım müzikli anlatımı o İngilizce yapmıştı. Hatta İngilizcesi Türkçesinden daha etkileyici oldu diye bile düşündüm.

Peki, kitabın İngiltere’de basımı nasıl oldu?

Çizer bir arkadaşım hikâyeyi çok beğenmişti. Beraber yola çokalım dedim. Çünkü hikâyenin yanında görseller olduğu zaman yayınevlerini ikna etmek daha kolay olur diye düşünüyordum. Nitekim öyle oldu. Sunum dosyasını birkaç görselle birlikte gönderdim. Press Dionysus çok kısa sürede yanıt verdi. Ben bu kitabı basarım dedi. İmzalar atıldı.

Kitabın illüstrasyonlarını kızınız yaptı, buna nasıl karar verdiniz?

Kitabın yayınlanmasına çok az bir zaman kala çizer arkadaşımla yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Çizdiklerini çok beğenmiştim ve benimsemiştim ama bazen ilişkileri yönetebilmek zor olabiliyor. Çok üzülmüştüm çünkü kitapla ilgili özellikle yayıneviyle anlaştıktan sonra çok hayal kurmuştum. Umut bağlamıştım. Kitabın çıkmasına çok az kalmıştı ama ortada çizimler yoktu. Çok üzgün olduğum anda kızım Zehra geldi yanıma ve “Ağlama anne, üzülme kitabın resimlerini ben çizerim hem de çok güzel çizerim” dedi. Altı yaşındaydı o zaman ve hayatım boyunca o anı unutmayacağım. Ve hemen bir kalem kâğıt alıp bana nasıl şeyler çizebileceğini gösterdi. Sonra gerçekten düşündüm kitap küçük bir kızın kalbine yolculuğunu anlatıyor. Kız kalbine gidiyor ve yüreğinde gördüklerini resmediyor. Çok güzel örtüştü hikâyeyle. Yayımcıyı aradım. “Çok iyi fikir Çağrı” dedi. “Hiç acele etme, zaman problemin yok; çünkü insan her zaman kitap çıkaramıyor” dedi. Çok rahatladım. Minnettarım. Zehra üzerinde zaman baskısı oluşsun istemedim. Böylelikle kızım kitabın illüstratörü oldu. İyi ki de öyle oldu.

Zehra için süreç nasıl geçti? 

Uzun zamana yaydık çizimleri. Bazen iki hafta bir şey çizmedi. Ben ona paragraf okudum, o zaman ben buraya şöyle bir şey çizeyim dedi çoğunlukla… Benim de müdahalelerim oldu zaman zaman. “Acaba şuraya bir de pusula mı çizsen” dedim mesela… Bana “Sen karışma anne, bu kitabın çizeri benim demişliği” de var ayrıca… İşi sahiplendi gerçekten ve sorumluluk hissetti ve beğenmediği çizimini olmadı bu diyerek yırtıp attı. Ben de hayretler içinde onu izleyip kızımla gurur duydum.

Kitap ile ilgili ilk tepkiler nasıl?

Aslında Zehra’nın çizimleri hikâyenin önüne geçti. Kitabın yazarı olarak kendimi ikinci planda hissediyorum (gülerek). Bu da beni çok gururlandırıyor. Örneğin bir çocuk terapistinin yorumu geldi şu an aklıma. “Tam bir terapi kitabı hem çok güçlü mesajı var hem de bu mesajı çok yalın bir şekilde veriyor” dedi. Çok hoşuma gitti. Okuyan herkes çok beğeniyor. Zehra’nın hayranları bir hayli fazla. Sık rastladığım bir başka yorum da bu sadece bir çocuk kitabı değil, büyükler de okumalı. Evet doğru zaten biz yetişkinlerin çocuk kitaplarından öğreneceği çok şey var. Büyüdükçe unuttuğumuz şeyler hatırlatıyorlar bize çünkü.

 


Zehra sen nasıl çizmeye karar verdin?

Zehra: Annemin kitabını ilk çizen kişi bıraktı. Annem çok üzüldü. Ben de “Ben çizerim anne” dedim. Annemin üzülmesini istemedim.

Peki nasıl çizdin kitabı?

Zehra: Çok eğlenerek çizdim. Çizerken annem bana hangi konuyla ilgili çizeceğimi okudu. Ben de aklıma gelenleri çizdim.

Kitapta en çok sevdiğin bölüm hangisi?

Zehra: Bir tane et yiyen bitki çizdim. Kızın elinde kalpten balon var. Ben en çok o sayfayı beğendim.

Hangi boya kalemlerini kullandın?

Zehra: Kuru kalemlerle çizdim. Annem bana yeni illüstrasyon kalemleri aldı. 

Çizerken en çok neyde zorlandın?

Zehra: Kızı her sayfada aynı çizmem lazımdı. Başka kişi olduğunu zannetmesinler diye.

Anne ve kız çok güzel bir işe imza attınız. Çok güzel bir duygu olmalı…

İnanılmaz. Tarifi yok. Her şeyden önce çok kıymetli bir anı ikimiz için de. Bir de şöyle güzel bir yanı var bu kitabın. Bu ülkede bandrollü bir kitap yayınladığınızda başta British Library olmak üzere ülkenin çok önemli kütüphanelerine kitabı yollamanız gerekiyor ve kitap arşivleniyor. Yani yıllar sonra Zehra’nın torunu British Library’e gitse The Little Girl with a Big Heart’ı bulup okuyabilecek. Bunu ilk duyduğumda çok etkilendim. Dünyaya dikili bir ağaç bırakmışız gibi geldi.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Teşekkür etmek isterim. Başta kızıma. Beni yüreklendiren arkadaşlarıma, Kitabın sanat yönetmenliğini yapan arkadaşım Jülide Lokman’a, editör ve çevirileri yapan Özge Calik Spike’a, yayınevim Press Dionysos’a, emeği geçen herkese. 

Bu kitap gönüllü olarak saatini, emeğini, çocuğuyla geçireceği vakti bu öykü için özveriyle paylaşan ve beni yüreklendiren kadın arkadaşlarım sayesinde gerçekleşti. Kadın dayanışmasının güzel bir örneği oldu. Buradan teşekkür ediyorum hepsine. 

 

https://pressdionysus.com/product/the-little-girl-with-a-big-heart-cagri-oral/




İsmail Kaygusuz’un ardından: Kavga / Kervan dergilerinde Kaygusuz'un izleri

Hiç yorum yok

24 Nisan 2025

Alevilik üzerine birçok değerli çalışmaya imza atan İsmail Kaygusuz, 3 Şubat 2022’de İstanbul’da vefat etti. Bu yazıda, Kaygusuz’un Kavga ve Kervan dergilerinde yazdıkları üzerinden Alevilik düşüncesine yaptığı katkıya değiniyorum.

 Tuncay Bilecen




Kavga ve Kervan dergileri üzerine akademik çalışmalar yapana kadar İsmail Kaygusuz’u tanımıyordum. Daha sonra kendisiyle Emek Araştırmaları Vakfı’nın (EMAR) Londra’da düzenlediği Gaye Yılmaz söyleşisinde yüz yüze tanışma fırsatı bulduğum Kaygusuz, bir hayata sığdırdığı onca çalışma, araştırma makale, kitap ve romana rağmen içten, mütevazı bir kişilikti.

Kavga ve Kervan’ın felsefi yükünü çekiyordu

Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) Londra kanadı tarafından Mart 1991 – Aralık 1998 tarihleri arasında çıkan (71 sayı yayımlanmıştır) Kavga ve Kervan dergilerinin politik yükünü Rıza Yürükoğlu (Nihat Akseymen) felsefi yükünü ise İsmail Kaygusuz sırtlıyordu. İsmail Kaygusuz, Alevilik konusundaki engin tarihi ve mitolojik bilgi birikimi nedeniyle derginin entelektüel ayağını oluşturuyordu.

İsmail Kaygusuz, dergideki yazılarında Alevilikle sosyalizm arasında tarihsel, sınıfsal ve diyalektik bağlar kurmuş ve Alevi kimliğinin İslamiyet’ten azade bir kimlik olarak tanınması için yaşamı boyunca uğraş vermiştir. Bu bakımdan Alevilik inancının müstakil bir inanç olarak tanınmasında, onu zengin tarihsel ve felsefi kökleriyle buluşturmada ve özellikle de yurt dışında yaşayan Alevilerin diasporik bir kimlik kazanmalarında Kaygusuz’un rolü yadsınamaz. Örneğin, Kervan dergisinin 24. sayısında, 1993’te İşçi Birliği’nin girişimiyle Londra’daki ilk cemi şöyle anlatıyor Kaygusuz: “İlk toplanan cemde, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelmiş, genç-yaşlı, kadın-erkek canlarda başlangıçta, uzun yıllar ceme katılmamış olmanın ya da ilk kez katılmanın verdiği bir heyecan, ürkeklik vardı. Ancak, cemde canların sorduğu sorulara Dede’den doyurucu yanıtlar geldikçe saatlerin ilerlemesine rağmen canların Dede’nin ağzından çıkanı can kulağıyla dinleme isteği daha ağır bastı. Cemevi’nin gerekliliği üzerine görüş birliği oluştu.” (Kaygusuz, Kervan 24, sy.16).



Londra’da ilk cemin yapılmasına ön ayak oluyor

1990’ların ikinci yarısından itibaren Alevi örgütlenmesinde yaşanan gelişmeler Alevilerin kamusal ve siyasal alanda görünür olmalarını sağlamıştır. Özellikle Almanya’daki Alevilerin örgütlenmesiyle başlayan görünürlük yurt dışında yaşayan diğer Alevileri de örgütlenme konusunda motive etmiştir. Bu dönemde Kaygusuz’un da yazılar kaleme aldığı Kervan dergisi Türkiye’de ve yurt dışında açılan cemevlerinin haberlerini okuyucuya duyurmakta, “Cemevlerimizi her yerde açacağız.”, “Nerede Alevi varsa orada Cemevi kuralım”, “Her semte cemevi, her hafta cem gerekli”, “Gençleri ‘cem ve kültürevi’ne çekelim” gibi başlıklarla cemevlerinin Alevilerin olmazsa olmazı olduğunu sürekli vurgulamaktadır.

“Sünnilikle, Aleviliğin ortak paydası yoktur”

Kaygusuz, Alevilik felsefesini materyalizmle ilişkilendirme eğilimindedir. “Sonsuz olan maddedir. Tanrı da uzay ve zaman gibi, maddenin bir varoluş biçimi olarak tanımlanamaz mı? Öyle ya da değil, ama tanrıyı en gelişmiş madde olan insanda varoluşa (yokoluşa) götüren Alevi-Bektaşi inancı, onun, maddenin dışında var olamayacağını ispatlamıştır (Kaygusuz, Kervan 58, sy.14). Aleviliğin materyalist düşünceyle ilişkilendirilmesi Sünni inancının ister istemez “metafizik” olarak kodlanmasına yol açacaktır. Bu da inanç felsefesi boyutunda Sünnilik ve Aleviliği iki zıt kutba yerleştirmek anlamına gelmektedir: “Alevilik inanç olarak dinin metafizik göğünde asılı duran değerlerin bazılarını reddetmiş, bazılarını ise yere indirip insanlaştırmış, maddeleştirmiştir. Bu nedenle, İslam metafizik değerlerinin kendi öz mantığı içinde, ‘vahiyle akıl arasında çelişki yoktur’ diyerek mantıkla bağdaşamayan ve aklı dine uyduran Sünnilikle, Aleviliğin ortak paydası yoktur (Kaygusuz, Kervan 70, sy. 3-4).

“Hak=Halk!”

Kaygusuz, Alevilik’i bir taraftan tarihsel kökleriyle buluşturmaya ve onu dünyevileştirmeye çalışırken bir taraftan da onunla İslami düşünce arasına mesafe koymaya çalışır. Bir yazısında “Enalhak” düşüncesine karşı çıkarak “Tanrı Halktır Halk da Tanrıdır” görüşüne varır. “Yolunu, süreğini unutmuş Cemevi’ne Cami gözüyle bakan; Cemlerde niçin Dede’nin önünde yeri öptüğünü, pirine mürşidine rehberine, musahibine, cem erenlerine neden niyaz ettiğini bilmeyen günümüz Alevilerinden bazıları da soruyor: ‘Allah insan, insan allahtır! Nasıl olur bu milyarlarca allah mı var?’ Bir Alevi bunu soruyorsa şeriatçıdan farklı düşünmüyor demektir. (…) Kaldı ki, “Hakk Halktır, halk da Hakk’tır belgisinden yola çıkmış olan, Hacı Bektaş Veli Hurdaname’sinde, ‘Şeriatta bu senin bu benim, Tarikatta hem senin hem benim, Hakikatta ise ne senin var ne benim. Cümle varlık Hakk’ındır, yani Halk’ındır’ buyuruyor. Demek ki, tasavvufta ve onun halka indirilmiş Alevilik inancında bu ‘dünyanın tek sahibi var: Hak=Halk! Ve bütün var olanlardan eşit biçimde yararlanılmalıdır” (Kaygusuz, Kervan 49, sy. 19).

Aleviliğin ve sosyalizmin özde bir olduğu görüşü Kaygusuz’un kaleminde Sol-Alevi ütopya diyebileceğimiz bir dünyanın yaratılmasına yol açmıştır. Örneğin “İşçiler ve Aleviler omuz omuza rıza şehrini kurmaya” başlıklı yazısında Marx, More ve Campenalla’dan yola çıkarak Alevi mitolojisinde kurulan “rıza şehri, “paranın geçmediği her şeyin rıza ile yapıldığı mülkiyetin olmadığı bir ütopya” olarak tasvir edilmektedir.



İşçi sınıfı ile Aleviliği musahip etme çabası

Kaygusuz Türkiye solunun Alevi inancına bakışını iki noktada eleştirir. Bunlardan ilki Alevi meselesinin görmezden gelinmesi ve geleneksellik olarak aşağılanmasıdır; ikincisi ise kendi toprağında yetişen muhalif, devrimci tarihsel damarın görmezden gelinmesidir. Kaygusuz’a göre Alevilerin muhtaç olduğu teorik yaklaşım zaten bu inançta mündemiçtir. “Aleviliğin ve Alevi toplumunun arzu ettiği dünyayı ve yönetimini, beş yüz yıl önce ihtilalci Kızılbaş siyaseti saptamıştır. Rıza şehri kurmak! Komünizmin ve komünistlerin de istediği bu dünyadır. Kızılbaşlığınızı yadsımayın ve ihtilalci Kızılbaş siyasetine sahip çıkınız! İşte bunun içindir ki ‘işçiler ve Aleviler yol musahibidirler’” (Kaygusuz, Kervan 55, sy.8-9). Alevilerin ve işçilerin yol musahibi olduğu görüşü Kaygusuz ve Yürükoğlu’un Kavga ve Kervan sayfalarında, konuşmalarında ve diğer yazılarında bıkmadan usanmadan tekrar ettikleri bir düşüncedir. Öyle ki dergide reklamı yapılan kasetler dahi “İşçi sınıfı ile Aleviliği musahip etmede mütevazi bir adım” şeklinde tanıtılır.

Alevilik ve sosyalizm arasındaki fikirsel akrabalık sadece tarihten örneklerle değil, güncel siyasî gelişmeler üzerinden de vurgulanmaktadır. Örneğin derginin 10 Eylül 1993’te düzenlediği panelin başlığı “Alevi işçi gönül gönüle”dir. Panelde “Alevi ve işçi yol musahibidir” ifadesi öne çıkartılır. Dergi çevresi, Alevilerin tarihsel, sınıfsal ve diyalektik bir zorunluluk olarak sosyalist mücadele saflarında yer almaları gerektiğini defalarca yinelemektedir. Bu adeta bir zorunluluktur. “Bugün Aleviliğin yer alabileceği tek siyasî platform vardır, o da sol düşüncedir” (Metin, Kervan 67, sy.7).



ALEVİLERE YAPILAN SALDIRILARIN KARŞISINDA YER ALIYORDU

İsmail Kaygusuz’un bir başka misyonu da Alevi topluluğuna yönelik fikri saldırılarla mücadele etmektir. Örneğin İzzettin Doğan’ın 17 Ağustos 1995’te Milliyet’te kaleme aldığı yazıya ilişkin şunları yazar: “Alevi İslam yoktur sayın Doğan, Alevilik vardır. İstanbul Belediye başkanının da (Tayyip Erdoğan) daha pek çoklarının da söylediği gibi ‘İslam demek Şeriat demektir.’ Alevi İslam da olmaz Alevi şeriatı da. Alevilik, İslamın materyalizme dönük yüzüdür. Alevilik İslam dininden çıkmış ama islamın kendisi değildir. İslamın insanı öne alan ve sevgiye, nesnel dünya yaşamına dönük yorumudur. (Kaygusuz, Kervan 53, sy.22). Kaygusuz, Alevilerin Sünni devletle hemhal edilme projelerine ve bu projelerin değişmez isimlerine yönelik tavrını her daim ortaya koyan biriydi. Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan’ın marifetiyle Alevilerin Diyanet’e bağlanma çabasına ilişkin olarak şunları yazmıştı: “Alevi burjuvazisinin kurduğu, sözcülüğünü ve başkanlığını Prof. İzzettin Doğan’ın yapmakta olduğu Cem Vakfı’nın bu toplantısı tesadüf olmadığı gibi, bilimsellikten de uzaktır. Alevi toplumunun kendisine ne icazet ne de yeti vermiş olduğu Prof. İzzettin Doğan, babasından kalan miras ve vasiyetle kol kola bulunduğu devlet tarafından ‘Alevi dedesi’ olarak atanmayı başarmış birisidir! O günden beri kendi kendini yetkili kılarak, Aleviler adına devletle uzlaşma pazarlıkları yapıyor.”, devlet eliyle toplanmak istenen Ehli Beyt kurultayına da karşı çıkarak Alevileri bu konuda uyarmaktadır. “Kapitalistinden, sağ-tutuculardan, dinci-milliyetçilere kadar çeşitli görüşlerdeki kişilerin devletin teşvik ve desteğiyle, hiç hakları olmadığı halde Alevilik adına oluşturdukları kurultay, ne Aleviliği ne de Alevileri hiçbir zaman temsil etmemektedir. (…) Bu kurultay aynı zamanda devletin, bazı sözde Aleviler aracılığıyla, Alevi toplumuna yaptığı tehdittir: bunlar gibi olacaksınız, yoksa ‘Kerbela vakaları’ yaşarsınız!” (Kaygusuz, Kervan 60, sy. 16).

“İncindiğimiz yerde inciteceğiz”

Kaygusuz, Alevi toplumunu, onları devletle hemhal etmeye çalışan, Alevi değerlerinin özünden uzaklaştıran “Alevilere” karşı uyarmayı kendisine bir nevi vazife edinmiştir. “Tüm Alevi – Bektaşi örgütlenmeleri, bu tehditten korkmamalı; devrimci saflarda birleşip toplumunu mücadeleye hazırlamalıdır. Hacı Bektaş Veli’nin ‘İncinsen de incitme sözü’, bireysel ilişkileri düzenleyen, dostlukları perçinleyen bir Alevi güzel ahlak kuralıdır. Ama Alevi – Bektaşi toplumsal hareket düsturu değildir. Bu inancı bin yılı aşkın süredir yaşanan zulme, baskıya ve eşitsizliğe başkaldırışıdır. Haksızlığa karşı direnmesidir. İncindiğimiz yerde inciteceğiz. Bu böyle biline! Bu toplum bir daha Çorum, Sivas ve Gazi gibi” Kerbela Vakaları’ yaşamayacak. Küfeli ihanetçileri de aralarında asla barındırmayacaktır.” (Kaygusuz, Kervan 68, sy.7). 

İsmail Kaygusuz, verdiği onca eserin yanı sıra, Türkiye sosyalist düşüncesini Aleviliğin değerleriyle buluşturma ve Alevileri  sosyalist mücadele saflarına katma konusundaki çabaları nedeniyle her zaman hatırlanacak…

 

 İsmail Kaygusuz’un araştırma-inceleme Kitapları:

  • Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh Hasan Oner , Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul-1983
  • Musahiblik, Alev Yayınları, İstanbul-1991(genişletilmiş 2.Baskı, Alev Yay.İstanbul, 2004)
  • Alevilik’te Dar ve Pirleri, Alev Yayınları, İstanbul-1993
  • Alevilik İnanç Kültür ve Siyaset Tarihi I, Alev Yayınları, İstanbul-1995
  • Görmediğim Tanrıya Tapmam, 2.Baskı, Su Yayınları, İstanbul, 2009
  • Hünkar Hacı Bektaş Veli, Alev Yayınları, İstanbul-1998
  • Alevilik, Diyanet Siyaset, Alev Yayınları, İstanbul- 2004
  • Hasan Sabbah ve Alamut (Öğretisi,tarihi, felsefesi),  Su Yayınları,  İstanbul-2004
  • Anadolu Bilgeleri (Anadolu’yu aydınlatan düşün ve eylem adamları), Su Yayınları, İstanbul-2005
  • İslam İmparatorluklarında İktidar Mücadeleleri ve ALEVİLİĞİN DOĞUŞU, Su Yayınları, İstanbul-2005
  • Müslümanlık ve Hristiyanlığın İnanç Öğretilerinde ÖTEKİ GERÇEKLER, Su Yayınları, İstanbul-2006
  • Abdal Musa Sultan Velâyetnamesi, Karacaahmet Sultan Derneği Yayınları, İstanbul, 2008
  • Makalat-ı Şeyh Safi, Alevi Akademisi Yayınları, Ankara, 2009
  • Ummü’l Kitab,  Demos Yayınları, İstanbul, 2009

Romanları:

  • Son Görgü Cemi (Roman), Alev Yayınları,  İstanbul- 1991
  • Kentin Kızı PLANKİA MAGNA (Roman), Alev Yayınları, İstanbul-1997
  • Perge’nin Kızı Plancia Magna (Tarihsel roman), 2.Baskı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008
  • SAVAŞLI YILLAR 1-2, Son Görgü Cemi/Çileli Günler (Roman), Alev Yayınları, İstanbul, 2006

Tiyatro Oyunları:

  • Silvanlı Kadınlar, Alev Yayınları, İstanbul-1999
  • Satılık (Evlilik Oyunu),Alev Yayınları, İstanbul-1999
  • Kısır, Alev Yayınları, İstanbul-1999
  • Pascal ile Stephanie (Paris’te bir Kafe Tiyatro’nun doğuşuna katkı), Alev Yayınları,  İstanbul-1999
  • Plankia Magna, Alev Yayınları, İstanbul-1999
  • Oğlan Şeyh Maşuki Duruşması,  Alev Yayınları, İstanbul-1999
  • Baba Erenler, Alev Yayınları,  İstanbul-1999
  • “Dünya mülkü halkındır”dedi Baba Resul, Alev Yayınları, İstanbul-2001
  • Arkeolog (Baskıya hazır)
  • İnsanoğlu Çifttir/July ile Jale (Baskıya hazır)              

Anı-Öyküler:

  • Darbe Günleri (Üniversite ve Bilim-Araştırma Çevresinden Yaşanmış Öyküler ve Anılar), Alev Yayınları, İstanbul-2001
  • Dünden Bugüne Alevi Olmanın Bedeli (Yaşanmış Öyküler), Alev Yayınları, İstanbul-2004
  • Şarabi Öyküler, Su Yayınları, İstanbul, 2008


Çeviri:

  • Karam Khella, (Çev.İsmail Kaygusuz), Tarihin Yeniden Keşfi ÜNİVERSALİST TARİH  Avrupa Merkezci Tarih Bilincinin Yıkımı, Su Yayınları, İstanbul-2005

 

Kaynakça:

Bilecen, Tuncay, (2020). The Struggle to Unite Diaspora Alevis and the Working Class: Alevism in the Kavga/Kervan Magazine. Kurdish Studies8(1), 91-112.

Kaygusuz, İsmail, (1993) “Londra’da ilk cem. Cem tutalım yola gidelim”, Kervan 23, s.16.

Kaygusuz, İsmail, (1996) “Makamı nazda Tanrıyı sorgulama eleştiri ve yoksama”, Kervan 58, s.14

Kaygusuz, İsmail, (1998) “Türk Müslümanlığı Çıkışıyla, Türk-İslam Sentezi Resmileşiyor (mu?)”, Kervan, 70, s.3-5.

Kaygusuz, İsmail, (1995), “Tanrının İnsanda Nesneleşmesi”, Kervan 49, s.15-19.

Kaygusuz, İsmail, (1995) “Aleviliğin ‘Ütopya’’sı: Rıza Kenti’nde Canı Cana Malı Mala Katmak”, Kervan 55, s.8-9.

Metin, İsmail, (1998), “Alevilik ve ‘sol’ bağlamı üzerine”, Kervan 67, s.7

Kaygusuz, İsmail, (1995) “Alevi toplumundan elinizi çekin”, Kervan 53, s.22-23.

Kaygusuz, İsmail, (1996) “Alevi İslam, Emevi İslam ve Diyanete yeni düzen”, Kervan 60, s.16-17

Kaygusuz, İsmail, (1998) “Alevi Bektaşi örgütlerinde yaşananlar ve Ehli Beyt Kurultayı”, Kervan 68, s.6-7

 https://www.biyografya.com/biyografi/10274

http://www.ismailkaygusuz.com/

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan