Showing posts with label Londra Etkinlikleri. Show all posts
Showing posts with label Londra Etkinlikleri. Show all posts

Yönetmen Gülseren Daş ile “Kızkardeşliğin türküsü: Rengin” belgeseli üzerine konuştuk

No comments

24 November 2025

Gülseren Daş’ın hazırladığı “Kızkardeşliğin türküsü: Rengin” adını taşıyan belgesel, Londra’da Rengin Kadın Korosu çatısı altında müziğin ortak dilinde buluşan kadınların umut ve direniş dolu yolculuğunu anlatıyor.  Yönetmen Gülseren Daş’la Rengin Kadın Korosu belgeseli hakkında konuştuk.  

 




Sizi tanıyabilir miyiz?

Sanırım hayattaki zor şeylerden biri kendimizden bahsetmek. Kısaca anlatayım, Elbistan’da doğdum, On beş yaşımda lise eğitimi için ailemle Mersin’e taşındık, sonrasında da Ankara İletişim Fakültesi’nde lisans eğitimimi tamamladım. 

Türkiye’de başta Gündem gazetesi olmak üzere çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde haber müdürlüğü, dış haberler editörlüğü, editörlük ve fotoğrafçılık yaptım. 2009 yılında evlenerek yerleştiğim Londra’da belgesel fotoğrafçılığı alanında yüksek lisansımı yaptım. Bütün çocuklar gibi kendileri de çok tatlı olan Welat, Heja ve Eyşan’ın annesiyim. 2020 yılında kurulduğundan bu yana da Rengin Kadın Korosu’nun bir üyesiyim. 

Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin, belgeselinizde kadınların koroya katılma hikâyelerine yer verdiniz, siz de koronun bir üyesisiniz ve bir dönem yürütmesinde sorumluluk aldınız, bu kez siz bize Rengin’e katılma hikâyenizi aktarır mısınız?

Pandemi nedeniyle global bir hapis dönemi geçirdiğimiz 2019-20 yıllarında annem Elif Daş, pankreas kanseri ile mücadele ediyordu. Hem Elbistan’da yaşadığı için hem de pandemi yasakları nedeniyle çok az yanında bulunabildim. Vefatı, karantinanın kısa süreliğine kaldırıldığı 2020 Temmuz ayına denk geldi ve kendisi ile vedalaşma imkânı buldum. Her ölüm insanı etkiler, anneminki de ailemizi derinden sarstı. Ben de herkes gibi bir hayat muhasebesi yaptım kendi içimde, hiçbir şeyi ertelememeye karar verdim.

 Annem bağlama çalmamı çok isterdi, yıllarca ertelemiştim, ancak onun anısına öğrenmeye karar verdim. Rengin ile de yolum bağlama aracılığıyla kesişti. Göçmen İşçiler Derneği’nin (GİKDER) Facebook’ta yayınladığı bağlama atölyesi ilanına başvurdum. Derslere başlayınca aynı dernek bünyesinde Rengin Kadın Korosu’nun da bulunduğunu öğrendim ve gerçekten kötü olduğunu düşündüğüm sesime rağmen koroya katıldım. 

Filmin ortaya çıkış sürecinden bahsedelim biraz…

Sanırım basından geldiğim ve fotoğrafa merakım olduğu için biraz mesleki bir deformasyon denebilir, kayıt altına alma alışkanlığım var. Ben de hayatı mercekten bakarak anlamlandıran insanlardanım. Koroya başladıktan kısa bir süre sonra kameramı da çalışmalara getirir oldum. Belgesel fikri ise zamanla oluştu. Benim merakımın dışında aslında belgesel biraz da kendini dayattı diyebilirim. 

Pandemi gibi bir süreç, hepimizin ayarları ile az buçuk oynanmış ve Londra’nın kuzeyinde gettolaşma dediğimiz şeyin dibine kadar yaşandığı bir bölgede kadın türküleri yükseliyor… Siz isteseniz de istemeseniz de belgesel ‘ben buradayım’ diyor. Pandemi sonrasında da İran’daki Mahsa Amini eylemleri, genel olarak mülteci sorunu vs. derken Rengin Kadın Korosu sanırım, bünyesindeki kadınlar için bir dış dünyaya bağlanma köprüsü oldu. Kadınların evden çıkması, özgüvenlerinin gelişmesi, sahnede türkü söylemeleri ve dünyada olup bitenle ilgili bir sözlerinin olması inanılmazdı. Belgesel doğallığında yapılacaktı…

Koronuzda seksenin üzerinde kadın var, tabii herkes ile görüşme yapma ve belgeselde yer erme imkânınız teknik olarak yok, peki belgeselde izlediğimiz kadınları neye göre belirlediniz, bunlarla görüşmeliyim dedirten ne oldu?

Aslında bütün kadınların anlatacakları ve göstermeye değer birer hikâyesi var. Tabii dediğiniz gibi teknik nedenlerle hepsine yer vermek imkânsız. Ama belgeseli kurgularken genel hissiyatı vermeyi ve belli bir temsiliyet oluşturmayı hedefledim. 

Korodaki ve ayrıca İngiltere’de göçmen olarak yaşayan diğer Türkiye kökenli kadınların hem kadın hem anne hem de göçmen olarak ortak bir paydada buluşabileceği hikâyeler olmasına özen gösterdim. Örneğin, neden Londra’ya geldik sorusunu sorarken; Türkiye’deki siyasi atmosferin etkisiyle bavulunu sırtlayan kadınları da, evlenerek aşk uğruna yola düşenleri de ekonomik kaygılarla kendini burada bulanları da temsil etmek istedim. Ya da annelik üzerine düşünürken, koromuzda bile azımsanmayacak sayıda özel ihtiyaçlı çocuk ebeveyni olan kadın varken, ki biri de benim, onların/bizim bu deneyimini de es geçemeyeceğime karar verdim. Koromuzda son dönemde birçok kadın arkadaşımız göğüs kanseri teşhisi ile tedavi görmeye başladı, kadınlık üzerine konuşurken bunu da görmezden gelemezdim. Sonuç itibariyle bütün bu göçmenlik, annelik ve kadınlık hikâyelerimiz Rengin Kadın Korosu’nun mayasını oluşturdu. Ve doğal olarak da belgeselde yer verdim.

Belgeselin aynı zamanda kurgusunu, çekimlerinin büyük bölümünü yaptınız. Rengin Kadın Korosu ile birlikte yapımcılığını da üstlendiniz. Bu deneyimlere bakışınız ne, sizi nasıl etkilediler?

Londra’ya 2009 yılında evlenerek yerleştim ve kısa aralıklarla üç çocuğum doğdu. En büyük çocuğum Welat’ın sağlık sorunları nedeniyle mesleğimi uzun bir süre yapamadım, son birkaç senedir oğlumun da büyümesi ile birlikte, küçük adımlarla korka korka bir şeyler üretmeye başladım. Bu belgesel de sanırım biraz benim mesleğe dönüş, yeniden üretme çabamın bir ürünü. 

Uzun zaman sevdiği şeyleri yapamayınca insan biraz maymun iştahlı oluyor. Onu da yapayım, bunu da yapayım gibi. Ben de hem bu mesleğe dönüş heyecanına kapıldığım için hem de çocuklardan arta kalan zamanlarda üretmek zorunda olduğumdan sanırım tek başına çalışmayı ve birden fazla işi üstlenmeyi alışkanlık edindim. 

Çalışmaların birçoğuna zaten kameram ile gidiyordum, konserde sahnede olduğum zamanlar hariç, büyük bir bölümünü kendim çektim. Amatör bir kamera kullanımına yer yer rastlayacaktır seyirciler, bunun bir sebebi tanıklık etmek, estetik kaygılar duymadan hikâyeyi anlatmak ise diğer bir sebebi de çekerken öğrenmemdir. 

Bir kurgucuyla çalışmak yerine YouTube videolarından kurgu öğrenerek, uygun olduğum zamanlarda kurguyu yaptım. Yapımcılık için Rengin’den destek alarak çalıştım. Bütün bu deneyimler benim için çok öğretici oldu. Özellikle kurgu beni gerçekten zorladı diyebilirim. İki yüz saati aşkın bir görüntüyü elemek ve onu bir hikâyeye oturtmak hele de minimum teknik bilgi ve YouTube videosu ile kurgu yapmak deli işi. Bir sonraki projemde bir ekip ile işleri bölüşerek yapmak sanırım daha zahmetsiz ve aynı zamanda daha sağlıklı olacaktır. Dışardan bakan bir göz, sizin kıyamadığınız görüntülere çok rahat kıyabilir ve daha zahmetsiz bir kurguya ulaşır diye düşünüyorum. 

Yaşadığınız zorluklar oldu mu?

Yukarıda bahsettiğim teknik zorlukların dışında yine altını çizmek isterim; anne olmak ve bütün üretim sürecinizi çocuklardan arta kalan zaman üzerinden planlamak inanılmaz yorucu. Eğer çocuk bakımı konusunda destek alırlarsa kadınların üretim süreçlerine katılımlarının artacağını tekrar tekrar anlamış oldum. 

Diğer bir zorluk da yıllar boyunca yapılan çekimleri elemek oldu. Saatler süren görüntüleri kullanmak tabii ki mümkün değil ama ayrıca seçim yapmak çok sancılı bir süreç. Bu konuda baita koro şefimiz Zuhal Yıldırım olmak üzere Rengin Kadın Korosu’nun yürütmesinde yer alan Bedriye Avcıl, Şirin Akgül, Funda Akça, Hatice Dağdelen, Nukhet Esetekin, Melda Bulat ve Suna Boyraz’ın hakkını teslim etmem gerek. Tıkandığım yerlerde bana yol gösterdiler, hatta elediğim bazı görüntülere yer vermem konusunda beni yönlendirdiler. İyi ki de öyle yapmışlar, sonuçta Rengin’de kollektif üretim esas alınıyor ve belgesel bir istisna olamazdı.

Bu arada eklemek isterim çeviri süreci de uzun sürdü belgeselin. Benim açımdan bir dile hakim olamamak da büyük bir zorluktu. Neyseki Gik-Der bünyesinde oluşturulan bir çeviri grubu bu sorunu çözdü. Başta İbrahim Avcıl olmak üzere çeviri ekibine de tekrar teşekkür etmek isterim.

Şunu da yapsaydım dediğiniz ve belki bir sonraki çalışmanızda size ışık tutacak şeyler oldu mu?

Bu proje biraz doğaçlama oldu, koşullardan dolayı. Belki tek tabanca yerine bir teknik ekip ile çalışmak, hikâyenin yolda oluşmasını beklemektense bir ön araştırma ve planlama yapmak yerinde olurdu… 

Bu aynı zamanda bir göç belgeseli, belki giderek hayatımızdan ve hafızalarımızdan silinmekte olan bir kültürü yaşatma ve aktarma çabası da… Türküler, gurbet ve göç aslında çok iç içe geçen kavramlar, buna bir de Londra’yı ekliyorsunuz…

İngiltere genelinde büyük bir Türkiyeli nüfusu var. Maraş katliamıyla Aleviler, 80 darbesiyle solcular, 90’lardaki katliamlarla Kürtler akın akın İngiltere’ye gelmiş. Buna 2000’li yıllarda ve sonrasında eklenen ekonomik göçü, Ankara Anlaşmalıları, Türkiye’deki rejimin baskısıyla gerçekleşen Gezi sonrası göçü de eklerseniz sayı azımsanmayacak rakamlara ve aynı zamanda binlerce hikâyeye ulaşır. 

Her göçmenin korkulu rüyası asimilasyon olduğundan, ilk etapta içe kapanma ve kültürünü koruma refleksi gösteriliyor. Ancak on yıllardır İngiltere’de yaşayan ve en az üç kuşaktır buralı olan bir topluluk için artık refleksten çıkıp bir entegrasyon sürecine girdiğini görürüz. Dolayısıyla Rengin’de de refleksten ziyade daha bilinçli bir oluşumla göçmen olmanın bilinci ile kültürünü yaşatma ve gelecek kuşağa aktarma amacı var. 

Yüzyıllar boyunca direnişin, sevincin, ölümün taşıyıcısı olan türküler Londra’da ise göç hikâyelerimizi sırtlandı. Biz de Rengin'de türküler aracılığıyla dostluklar kurup, günlük sıkıntılarımızdan sıyrılırken aynı zamanda hem tarihimize hem de birkaç nesil sonrasına köprüler atıyoruz. 

Seyirci bu belgeseli izledikten sonra salondan nasıl bir duygu ile ayrılsın istersiniz, özellikle kadın seyirci için direkt mesajınız veya satır aralarında vermek istediğiniz mesaj nedir?

Genel olarak seyircinin umutlu bir şekilde salondan ayrılmasını diliyorum. Uygun koşullar yaratıldığında kadınların üretmekte sınır tanımadığını fark etmelerini isterim. 

Kadın izleyici ise en yakınındaki kadına sarılsın ve dünyayı birlikte yaşanılabilir bir yer yapacaklarını bilsin.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Aslında temel projem tabii ki çocuklarımı yetiştirmek, ancak fotoğraf ve belgesel sinemanın da büyük bir yeri var hayatımda. Birkaç fotoğraf projem hali hazırda devam ediyor. Onları bitirmeyi ve uzun zamandır yapmak istediğim ama bir türlü imkân yaratamadığım, bir belgesel projesini hayata geçirmeyi umuyorum. Henüz emekleme aşamasında olduğu için şimdilik bahsetmeyeyim konusundan, ama umarım onun üzerine de bir gün söyleşi yapma fırsatımız olur. Röportaj için çok teşekkür ediyorum. 


 Yer: Londra Cemevi, Woodgreen

Tarih: 4 Temmuz, Cuma

Saat: 19:30


İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions, EFG London Jazz Festivali kapsamında EartH'te sahne alacak

No comments

17 November 2025



 

23 Kasım 2025 Pazar akşamı, EFG London Jazz Festival kapsamında dünyaca ünlü saksafoncu ve besteci İlhan Erşahin, “İstanbul Sessions ile Londra’da unutulmaz bir konser vermeye hazırlanıyor. London Jazz Festivali kapsamında gerçekleştirilecek olan konser, şehrin önemli kültür duraklarından EartH’te (Theatre) saat 18.30’da müzik severlerle buluşacak.

New York’un yeraltı müzik sahnesinin efsanevi figürlerinden biri olan İlhan Erşahin, hem kulübü hem de plak şirketi Nublu ile kentin enerjisini tüm dünyaya taşıyan nadir isimlerden biri. Erşahin’i Sao Paolo’da Red Hot Chili Peppers’la jam yaparken, Tokyo Blue Note’ta Bugge Wesseltoft ile aynı sahneyi paylaşırken veya Avrupa’nın görkemli salonlarında Roman müzisyenlerle doğaçlama bir set çalarken görmek mümkün.

2008’den bu yana Istanbul Sessions, New York’tan İstanbul’a, Paris’ten Sao Paolo’ya, Londra’dan Üsküp’e uzanan geniş bir coğrafyada sahne aldı. Cazın sınırlarını aşan, kimi zaman bir rock grubunun enerjisini taşıyan, kimi zaman köklü “Doğu–Batı buluşması” temasını gerçek anlamda vücuda getiren bu proje; ustalık seviyesi müzisyenlik ile yüksek eklektizmin buluştuğu bir deneyim sunuyor. Grubun müziği belki de en çok, “sinematik” olarak tanımlanabilir.

İlhan Erşahin, Londra konseri öncesi heyecanını şöyle dile getiriyor: “Londra’da sizler için gelip rock yapmayı sabırsızlıkla bekliyorum. NYC’nin enerjisini, Nublu ve Studio 151’in ruhunu Istanbul Sessions ile harmanlayarak getiriyoruz. Farklı şehirlerde yaşamamıza rağmen yılda birkaç kez buluşup çalıyoruz ve birlikte hep harika zaman geçiriyoruz. İstanbul’un enerjisi NYC’ye benzer; çünkü Avrupa’dan farklı bir ruhu var. Londra’da doğaçlama çalmak ise her zaman zevkli. Bu yıl özellikle London Jazz Festival için çok heyecanlıyız. Geliyoruz ve sizinle jazz it out yapmaya hazırız. Teşekkürler!”

Bu konserde İlhan Erşahin’e, bas gitarda Alp Ersönmez, davulda Turgut Alp Bekoğlu ve perküsyonda İzzet Kızıl eşlik edecek.

Gecenin açılışını ise, YouTube’da plak kültürünü merkezine alan efsanevi kanal My Analog Journal’ın kurucusu, yapımcı, DJ ve koleksiyoner Zag Erlat yapacak. İstanbul doğumlu, Londra merkezli Zag Erlat; 2017 sonunda kurduğu MAJ ile dünyanın dört bir yanından türlere, dönemlere ve kültürlere yayılmış plak seçkileriyle geniş bir takipçi kitlesi kazandı. Kanal, özellikle Türk psikedelik rock arşivlerinin sunumu ile büyük ilgi gördükten sonra farklı kültürlere açılarak büyümeye devam etti.

Bu özel gece, hem Istanbul Sessions’ın nefes kesen enerjisini hem de My Analog Journal’ın benzersiz müzik evrenini aynı sahnede buluşturacak.

 

Yer: EartH (Theatre)

Adres: 11–17 Stoke Newington Road, N16 8BH

Tarih: 23 Kasım 2025, Pazar

Saat: 18:30 (Kapı açılış 17:30)

 

Bilet: https://dice.fm/event/dkx2rq-ilhan-ersahins-istanbul-sessions-23rd-nov-earth-london-tickets

 


Ilhan Ersahin’s Istanbul Sessions to Light Up EFG London Jazz Festival

 

On Sunday 23 November 2025, internationally acclaimed saxophonist and composer Ilhan Ersahin will bring his renowned project Istanbul Sessions to London for a standout performance as part of the EFG London Jazz Festival. The concert will take place at EartH (Theatre), 11–17 Stoke Newington Road, N16 8BH, with doors opening at 5.30pm and live music starting at 6.30pm.

 

Ersahin is widely recognised as one of the essential figures of New York’s underground music scene. Through his influential club and record label, Nublu, he has carried the city’s distinctive energy to audiences around the world. His musical journey has included jamming with Red Hot Chili Peppers in São Paulo, performing with Bugge Wesseltoft at Blue Note Tokyo, and creating intimate, improvised sets with Roma musicians in some of Europe’s most prestigious concert halls.

 

Since its formation in 2008, Istanbul Sessions has performed across a vast international landscape, from New York to Istanbul, from Paris to São Paulo, from London to Skopje. Their sound is often described as cinematic. It pushes the boundaries of jazz while carrying the energy of a rock band and expressing a genuine East to West musical connection. The project blends top level musicianship with a bold and eclectic artistic vision.

 

Ilhan Ersahin shared his excitement ahead of the London concert:
"I am really looking forward to coming to London and rocking for you. We are bringing real New York City energy, with the vibes of my clubs Nublu and Studio 151, mixed with my Istanbul band Istanbul Sessions. Although we live in different cities, we meet up a few times a year and always have a great time playing together. The energy in Istanbul is similar to NYC because it is not quite European. Improvising in London is always a pleasure. We are coming excited and ready to jazz it out for you all. Thank you."

 

For this performance, Ersahin will be joined by Alp Ersonmez on bass, Turgut Alp Bekoglu on drums and Izzet Kızıl on percussion. This line up is known for delivering electrifying performances built on improvisation, rhythmic drive and deep musical chemistry.

The evening will open with a set by Zag Erlat, the Istanbul born and London based producer, DJ and record collector behind the widely followed YouTube channel My Analog Journal (MAJ). Since launching the platform in 2017, Erlat has attracted a significant global audience with vinyl only mixes that explore genres, cultures and eras. MAJ began with a focus on Turkish psychedelic rock from the 1970s and has since grown into a rich and diverse musical archive.

 

This special night brings together two unique musical worlds: the powerful, boundary pushing sound of Istanbul Sessions and the analogue driven, globally inspired selections of My Analog Journal.

 

Tickets are available at: https://dice.fm/event/dkx2rq-ilhan-ersahins-istanbul-sessions-23rd-nov-earth-london-tickets

 

 

 

Günay Acar 14 Kasım’da, Das Das Box sahnesinde

No comments

11 November 2025

 


Uzun yıllardır Ajda Pekkan’ın ses koçluğun yapan Soprano Günay Acar, 14 Kasım akşamı saat 19:30’da DasDas Box sahnesinde unutulmaz bir konserle Londralı dinleyicilerle buluşacak. Acar’a piyanoda Cem İyibardakçı eşlik edecek.

Programda, Acar’ın özgün repertuvarının yanı sıra bestesi kendisine, sözü Aylin Sevim, aranjesi Okay Barış’a ait “biri biter biri başlar” adlı yeni şarkısının lansmanı da yapılacak. Çağdaş besteci Ayşe Önder’in eserlerinden seçkiler de konserin özel bölümlerinden biri olacak.

Konserin sürprizlerle dolu repertuvarı, dinleyicileri hem tanıdık melodilerle buluşturacak hem de yeni bestelerle keşfe çıkaracak. Acar, sahnedeki güçlü yorumunu Cem İyibardakçı’nın zarif piyano eşliğiyle birleştirerek sanatseverlere duygusal bir yolculuk vaat ediyor.

Türkiye’nin önde gelen sopranolarından Günay Acar, aldığı güçlü akademik eğitimiyle sesini ustalıkla birleştiren özel bir isim. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Opera – Şan Bölümü’nde tam burslu olarak eğitim gören Acar, Devlet Sanatçısı Suna Korad ve Romanyalı sanatçı Dan Constantine Serbac ile çalıştı. Daha sonra Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Koro Bölümü’nden 2008 yılında onur öğrencisi olarak mezun oldu ve Avusturya’nın Feldkirch kentinde Prof. Dora Kutschi Doceva ile konser şarkıcılığı üzerine çalışmaya hak kazandı… Okan Üniversitesi Konservatuvarında yüksek lisansını tamamladı.

Soprano Günay Acar, başta Ajda Pekkan ve Emel Sayın olmak üzere birçok ünlü ismin de ses koçluğunu yaparak müzik dünyasında saygın bir yer edindi.

 

🎶 Tarih: 14 Kasım 2025

🕢 Saat: 19:30 – 21:00

📍 Mekan: DasDas Box, Little New St, London EC4A 3JR

https://www.eventbrite.co.uk/e/soprano-gunay-acar-piyano-cem-iyibardakc-konser-tickets-1891331386089?aff=ebdsshcopyurl&utm-campaign=social&utm-content=attendeeshare&utm-medium=discovery&utm-term=

EMAR seminer serisinin 51’incisinin konuğu Prof. Dr. Bülent Gökay: “Türkiye’nin 21. yy’daki stratejik özerkliği ve Alt-emperyalizm rolü”

No comments

08 November 2025

 



Emek Araştırmaları Vakfı (EMAR) ve Easdale Foundation for Labour Research tarafından düzenlenen seminer serisinin 51’incisi, Prof. Bulent Gökay’ın katılımıyla gerçekleştirilecek. “Türkiye’nin 21. yüzyıldaki stratejik özerkliği ve alt-emperyalizm anı” başlıklı bu etkinlikte, Türkiye’nin küresel ekonomideki konumu, sanayileşme süreci ve bölgesel etkisi mercek altına alınacak.

Prof. Gökay, son otuz yılda Türkiye’nin önemli bir sanayi ekonomisine dönüşerek Avrupa merkezli üretim ağlarına entegre olduğunu ve bu durumun Türkiye’yi hem emperyalist uygulamalarda bir aktör hem de geleneksel emperyalist güçlere meydan okuyan bir ülke haline getirdiğini belirtiyor. Seminerde bu dönüşümün tarihsel ve teorik temelleri, özellikle “alt-emperyalizm” kavramı çerçevesinde ele alınacak.

Soğuk Savaş’ın bitişiyle küresel kapitalist sistemde yaşanan güç kaymaları ve ABD hegemonyasındaki zayıflama, Türkiye gibi bölgesel güçlerin hareket alanını genişletti. Prof. Gökay’a göre Rusya ve Çin’in yükselişiyle birlikte oluşan çok kutuplu dünya düzeninde Türkiye, bu rekabet ortamını özellikle Suriye ve çevresinde etkisini artırmak için kullanıyor. Etkinlikte, Türkiye’nin bu süreçteki politikalarının uluslararası dengelere etkisi de tartışılacak.

 

Etkinlik Bilgileri:
📅 Tarih: 28 Kasım 2025, Cuma
🕡 Saat: 18:30 – 20:30
📍 Yer: Meeting Room 3, Finsbury Park Trust FinSpace
225–229 Seven Sisters Road, Finsbury Park, Londra, N4 2DA

 


Yasak Helva, yeni albümü “Atamba” ile İngiltere turnesine çıkıyor

No comments

02 November 2025

Salih Korkut Peker (cümbüş, çağlama, perdesiz gitar, vokal), Onur Ertem (davul, vurmalı çalgılar, elektronikler) ve Hakan Görkem Bıyık’tan (bas gitar, vokal) oluşan Anadolu füzyon müziğinin sınırlarını zorlayan üçlü Yasak Helva, yeni albümleri Atamba ile Kasım ayında dört şehri kapsayan ilk İngiltere turnesine hazırlanıyor.

 

 


Psychedelic rock, grunge, caz, funk ve Anadolu halk müziğini harmanlayan topluluk, özgün müzik anlayışıyla Türkiye’nin en dikkat çekici alternatif gruplarından biri olarak öne çıkıyor.

Yasak Helva, 2018’de Ironhand Records tarafından yayımlanan ve uluslararası ilgi gören Saz Power derleme albümündeki “Silifke Zeybeği” yorumuyla tanınmış, ardından çıkan ilk albümleri Rektefe ile müzik çevrelerinden tam not almıştı. 2024’te yayımlanan Moğollar’a Saygı albümündeki enstrümantal “Bu Nasıl Dünya” yorumu ise grubun müzikal çizgisini daha da belirginleştirdi.

Haziran 2025’te Gülbaba Records etiketiyle yayımlanan ikinci albüm Atamba, grubun sınır tanımayan müzik anlayışını bir manifesto haline getiriyor. Tamamı kendi bestelerinden oluşan albüm, Avrupa’daki Anadolu psychedelic dalgasının ötesinde, köklere dayalı ama deneysel bir tını dünyası sunuyor.

Yüksek enerjili sahne performanslarıyla dinleyicilerini müziğin merkezine çeken Yasak Helva, Kasım ayında İngiltere’nin dört farklı şehrinde sahne alacak.

Konserlerin açılışında Londralı DJ Burak Çetindağ, 70’lerden günümüze uzanan Anadolu rock, funk, caz, prog ve disko-folk parçalarını nadir plaklardan çalarak seyircilere analog seslerin sıcaklığında nostaljik bir yolculuk yaşatacak.

 

Grubun turne programı şöyle:

  • 9 Kasım – Londra, Omeara
  • 10 Kasım – Manchester, The Deaf Institute
  • 11 Kasım – Brighton, The Prince Albert
  • 12 Kasım – Bristol, The Jam Jar

 

 

 

Eda Çatalçam, Şahika Tekand’ın “Aşınma” oyununu değerlendirdi: “Aşınma, varlık ve yokluk arasında titreşen bir canlının tragedyası"

No comments

28 October 2025

 



 

“Yaşamımızı, yokluğun huzurlu dinginliğini gereksizce bozan bir ara bölüm olarak görebiliriz.”
Arthur Schopenhauer

 

 

Eda Çatalçam, Tiyatrocu / Eğitmen, Mavi Productions – Londra

 

Studio Oyuncuları’nda Şahika ve Esat Tekand’ın tedrisatından geçmiş ve Tekand’ın sahne diline yakından tanıklık etmiş biri olarak, Yiğit Özşener’in Battersea Arts Centre’da sahnelediği, Şahika Tekand’ın kaleminden çıkan Aşınma oyununa giderken bir tür akıl oyununa maruz kalacağımı öngörüyordum.

Tekand’ın tiyatrosuna özgü o derin karanlıktan doğan “an”ları, ışıkla ve sesle her defasında bozup yeniden kuran yapısına aşinaydım.
Ancak bu kez sahnede kalabalık bir koro ya da tiyatronun öğeleriyle birbirine pas atan bir oyuncu topluluğu yoktu.
Bu kez tüm ağırlık, tüm enerjik ve çarpıcı ritim, tek bir bedene, Yiğit Özşener’e yüklenmişti.

Seyirci olarak, oyun boyunca adeta bir laboratuvar deneyinin içindeymişçesine, lokal ışıklarla aydınlatılan açık bir küpün ortasında, sandalyesine mıhlanmış bir figürün zihinsel girdabını izledik.
Tekand’ın görünmeyen otoritesi sahnede bir gözetim aygıtı gibi konuşuyordu: emir veriyor, yönlendiriyor, denetliyordu.
“Kollarını kavuştur.”
“Sağa dön.”
“Bacak bacak üstüne at.”
Bu ses, bir insana değil, sistemin içinde aşınmış, kendi varlığıyla bağı kopmuş bir deneğe hitap ediyordu.

“Özşener hem sİstemİn ürünü hem de kurbanı halİne geldİ”
Yiğit Özşener’in bedeni, o soğuk ışığın altında bir ölçüm aracına dönüşmüştü. Her nefes, kontrolün bedende ne kadar yer ettiğini; her duraksama, itaat ile direniş arasındaki o ince çizgiyi görünür kılıyordu.
Oyun ilerledikçe, Özşener hem sistemin ürünü hem de kurbanı haline geldi.
Artık bir karakter oynamıyor, sadece var kalmaya çalışıyordu.
Her kelime, manasız sesler bütünü; her sessizlik ise anlamın ve özgürlüğün karanlığın neresinde olduğunu bulmaya çalıştığımız duraklardı artık.

“Artık ben de rol kİŞİSİ gİbİydİm”

Biz seyirciler, rol kişisiyle birlikte o kutunun içine sıkıştık.
Işığın ne zaman yanıp söneceğini, sesin ne zaman belireceğini bilemeden, zamanın ve otoritenin denetimi altında kaldık.
Modern insanın korkunun gölgesinde titreşen kelimeleri, zaman zaman isyana kalkışsa da hep aynı çemberin içinde yok olup gidiyordu.
Bir noktadan sonra, anlamı takip etmeyi bıraktım.
Çünkü her sorgunun ve her aranan cevabın kurgunun ötesine geçemeyeceğini fark ettim.
Artık ben de rol kişisi gibiydim; oturduğum sandalyeye mıhlanmış, kafamın içindeki seslerin izini süren, ötesine geçemeyen bir hayalet.
Varlığımın yokluğa eş olduğu, eyleme gücünün elimden alındığı, düşüncelerin ağırlığında, balona sıkıştırılmış bir hava gibi etkisiz ve görünmeyen bir varlık haline gelmiştim.

Yiğit Özşener’in rol kişisi, tüm bu hiçlik arasında durmadan konuşuyor; duygularını bir yerlere asmış, geriye yalnızca korku ve kaygının kaldığı iki boyutlu bir canlı türü gibi var olmaya çalışıyordu.
Sönen her ışıkla karanlığa ve yokluğa gömüleceğini biliyordu.
Ve oyunun, alıştığımız hikâyelerde olduğu gibi bir sona bağlanmaması, tam da dekorun, ışığın ve seslerin vaat ettiği gibi, bizleri tekinsiz bir kurmacanın içinde bırakıverdi.
Biz seyreyleyenler, oyun bitip salon ışıkları yandığında, artık üst üste sıralanan kelime dalgalarına maruz kalmış, o dalgaların aşındırmasıyla yine yeniden devam etmesi gerekenler olarak kalakalmıştık.

 

Londra’da “Cadılar Bayramı”: hangi mekânda hangi parti var?

No comments

17 October 2025

Cadılar Bayramı’nı hareketli bir geceyle kutlamak isteyenler için Londra renkli gece hayatıyla birçok alternatif etkinlik sunuyor.

 


Cadılar Bayramı 2025 yılı için Londra’da gece hayatı tam gaz devam edecek. 31 Ekim Cuma gününe denk gelen bu yılki kutlamalar, “Halloweekend” adı altında hem resmi gece hem de çevre etkinliklerle renklenecek. Time Out tarafından derlenen listeye göre kapılar ardına kadar açılacak; kulüpler, müzeler ve gösteri mekânları gotik kostümler, korkutucu dekorlar ve çılgın DJ setleriyle dolup taşacak.

Gece boyunca farklı konseptlerle süslü birçok mekân eğlence severleri bekliyor. Örneğin “The Roaring Haunt” (The London Cabaret Club – Victoria House, Bloomsbury Square) 1920’lerin ışıltılı havasıyla Cadılar Bayramı’nı sentezliyor; “The Ringmaster’s Curse” (The Clapham Grand, Clapham Junction) korkutucu sirkiyle ikonlaşacak bir gece vadederken, “The Grand’s Halloween Party” (The Clapham Grand, Güney Londra) mekânında eğlence, abartılı bir mizahla sunulacak. Ayrıca müzede gerçekleşecek “Fright at the Museum” (Natural History Museum, South Kensington) adlı etkinlik, karanlık eserler arasında gece geç saatlere yayılacak bir korku-gecesi sunmayı hedefliyor.

Kulüpler açısından öne çıkan seçeneklerden biri de “Howloween” adlı queer techno partisi. Yeni mekânı Eutopia’da gerçekleşecek bu etkinlik, yaklaşık 12 saat sürecek dans maratonuyla dikkat çekiyor. Bir başka dikkat çekici mekân “DRUMSHEDS”, grime, house ve DnB sahnelerini birleştiren DJ’leriyle gecenin temposunu belirleyecek.

Londra Cadılar Bayramı gecesini unutulmaz kılmak için dış mekân eğlenceleri, gotik kabareler, korku filmi gösterimleri ve gece açık müzeler gibi alternatifler de sunuyor. Time Out rehberine göre bu yılki kutlamalar sadece bir geceyle sınırlı kalmayacak; tüm hafta sonuna yayılan etkinliklerle müzik, korku ve dans bir arada yaşanacak.

Öne Çıkan Partiler ve Detayları

Fright at the Museum

  • Mekân: Natural History Museum, South Kensington, Londra 

  • Tarih / Saat: 31 Ekim 2025, 19:00 itibariyle 

  • Bilet Fiyatı: £45 (normal) / £40.50 (müze üyesi) 

  • İçerik: Canlı müzik, sessiz diskotek (silent disco), “vampir balosu” ve gece boyunca müzenin koleksiyonları arasında gezinti imkânı 

DRUMSHEDS Presents Halloween

  • Konum: DRUMSHEDS, Edmonton, Kuzey Londra 

  • Program: Grime, house, DnB setleriyle üç farklı oda (X, Y, Z) kullanılarak gece boyunca müzik yayını olacak 

  • DJ’ler / İsimler: Kurupt FM bu etkinlikte sahne alacak isimlerden biri 

Cirque Du Soul: Halloween Special

  • Mekân: The Cause (Royal Docks) 

  • Tarih: 31 Ekim akşamı 

  • Özellikler: Dört farklı oda, korkutucu dekorlar, yiyecek stantları, “house of horrors” temalı sahneler ve DJ performansları 

Art of Dark Halloween

  • Mekân: FOLD, Canning Town

  • Tarih / Saat: 25 Ekim 2025, gece yarısından sonra başlayacak.

  • Özellikler: Daha çok house / elektronik odaklı DJ’lerle yapılacak bir “karanlık atmosfer” partisi 

The London Cabaret Club — El Dia of the Dead

  • Mekân: Victoria House, Bloomsbury Square, Londra 

  • Tarihler: 30 Ekim, 31 Ekim ve 1 Kasım 2025 

  • Bilet Fiyatı: £75 başlangıç fiyatı (welcoming drink dahil)

  • Program: Müzik, dans, burlesk performanslar ve temalı gösteriler.

Kaynak: Time Out

 

Rober Koptaş “Unufak” romanıyla İngiltere turnesinde okurlarıyla buluşuyor

No comments

08 October 2025

Yazar Rober Koptaş, Dialogue Without Borders girişiminin davetiyle 10–19 Ekim 2025 tarihleri arasında İngiltere’de bir dizi söyleşi ve imza etkinliğine katılacak. Koptaş, geçtiğimiz yıl İletişim Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Unufak üzerine okurlarıyla buluşacak.



Turnenin ilk durağı 11 Ekim Cumartesi günü saat 15.00’te Londra’daki SOAS Üniversitesi olacak. Khalili Lecture Theatre’da gerçekleşecek bu buluşma, Dialogue Without Borders ve SOAS University of London – Centre for Migration & Diaspora Studies iş birliğiyle düzenleniyor. Etkinlikte Koptaş’a, SOAS Üniversitesi öğretim üyesi Zerrin Özlem Biner ve bağımsız araştırmacı Şahika Erkonan moderatör olarak eşlik edecek.

İkinci etkinlik, 12 Ekim Pazar günü saat 18.00’de Cambridge Üniversitesi, Old Labs, Newnham College Gardens’ta yapılacak. Turkish & Kurdish Speakers in Cambridge topluluğunun ev sahipliği yapacağı bu buluşmada, yazar okurlarıyla sohbet edecek ve kitaplarını imzalayacak. Etkinliğin moderatörlüğünü Cambridge Üniversitesi öğretim üyesi Yael Navaro üstlenecek.

Koptaş, 14 Ekim Salı günü saat 18.00’de, Londra’daki Churchfield Recreation Grounds’ta Britanya Alevi Federasyonu tarafından düzenlenen etkinlikte konuşacak.

Turnenin son durağı ise 17 Ekim Cuma günü saat 18.00’de, Kürt Toplum Merkezi (11 Portland Gardens, Haringey, London N4 1HU) olacak. Bu buluşmada Rober Koptaş’a, yazar ve gazeteci Aydın Çubukçu ile yazar ve yönetmen İlham Bakır eşlik edecek. Etkinlik kapsamında Bakır’ın Sesler ve Kilitler adlı kısa filmi de gösterilecek.

 

Turne boyunca, Rober Koptaş’ın “Unufak” romanı satışta olacak ve yazar tüm etkinliklerde kitaplarını imzalayacak.

 

🎟️ SOAS Üniversitesi’ndeki etkinliğe ücretsiz kayıt için:

https://www.eventbrite.com/e/unufak-rober-koptasla-soylesi-ve-imza-gunu-tickets-1751192015459  

 

ROBER KOPTAŞ: 1977’de İstanbul’da doğdu. Lusavoriçyan, Karagözyan, Surp Haç Tıbrevank okullarından sonra Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi’nde, yazar, hukukçu, mebus Krikor Zohrab hakkındaki teziyle Modern Türkiye Tarihi yüksek lisansı derecesini aldı. Üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren çalıştığı Aras Yayıncılık’ta 2015-2023 arasında genel yayın yönetmenliği yaptı. 2006’da “Hayat, Olduğu Gibi” başlığı altında köşe yazıları yazmaya başladığı Agos gazetesinde, 2007’de Hrant Dink’in katledilmesinin ardından editör olarak görev aldı; 2010-2015 arasında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Çeşitli mecralarda yazı, söyleşi ve makaleleri yayımlandı. Romanı Unufak Eylül 2024’te İletişim Yayınları’nca basıldı. İstanbul’da yaşıyor, yazıyor ve yeni romanı üzerinde çalışıyor.

 

Haringey’de edebiyat, hafıza ve sinema buluşması

No comments

02 October 2025



Haringey’de bulunan Kurdish Community Centre (KCC), 17 Ekim 2025 Cuma günü kültür ve sanat dolu bir programa ev sahipliği yapacak. “Mekân ve Hafıza – War û Bîr” başlığıyla düzenlenecek etkinlik, edebiyat, sinema ve hafızanın kesiştiği noktada önemli bir buluşma sunacak.

Etkinliğin konuşmacıları arasında, bir dizi etkinlik kapsamında İngiltere’ye gelen yazar Rober Koptaş, yazar ve gazeteci Aydın Çubukçu ile yazar ve yönetmen İlham Bakır yer alıyor. Programda Rober Koptaş, 2024 yılında yayımlanan “Unufak” adlı romanını okurları için imzalayacak. Ayrıca İlham Bakır’ın yönetmenliğini yaptığı “Sesler ve Kilitler” filmi izleyicilerle buluşacak.

Edebiyat, hafıza, sinema ve düşüncenin buluşacağı bu özel etkinlikte katılımcılar hem yazarlarla söyleşi fırsatı bulacak hem de film gösterimine katılabilecek.

 📅 Tarih: 17 Ekim 2025, Cuma

Saat: 18:00 – 20:00
📍 Yer: Kurdish Community Centre (KCC), 11 Portland Gardens, Haringey – N4 1HU

 

Katılımın ücretsiz olduğu etkinliğe tüm kültür ve sanat dostları davet ediliyor.

 

ROBER KOPTAŞ: 1977’de İstanbul’da doğdu. Lusavoriçyan, Karagözyan, Surp Haç Tıbrevank okullarından sonra Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi’nde, yazar, hukukçu, mebus Krikor Zohrab hakkındaki teziyle Modern Türkiye Tarihi yüksek lisansı derecesini aldı. Üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren çalıştığı Aras Yayıncılık’ta 2015-2023 arasında genel yayın yönetmenliği yaptı. 2006’da “Hayat, Olduğu Gibi” başlığı altında köşe yazıları yazmaya başladığı Agos gazetesinde, 2007’de Hrant Dink’in katledilmesinin ardından editör olarak görev aldı; 2010-2015 arasında gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Çeşitli mecralarda yazı, söyleşi ve makaleleri yayımlandı. Romanı Unufak Eylül 2024’te İletişim Yayınları’nca basıldı. İstanbul’da yaşıyor, yazıyor ve yeni romanı üzerinde çalışıyor.

 

Piraye, Science Museum’da takipçileriyle buluşuyor

No comments

29 September 2025



Piraye, “Selam” semineriyle Londra’da uluslararası sahneye çıkıyor.

400. baskıya ulaşarak uzun süredir "en çok satanlar" listesinde yer alan Seyir ve Can Borcu romanlarının yazarı Piraye, Londra’daki prestijli Science Museum’da düzenleyeceği özel seminerle takipçileriyle buluşuyor. Aynı zamanda zihin dönüşümü ve İnsan Tasarımı (Human Design) sistemi eğitmeni olan Piraye, bu seminerle uluslararası sahnede de yerini alacak.

“Selam: Gerçeğe ve Gerçeğini Yaşamaya Var mısın?” Semineri ile Londra’da

DelphinPiraye Dönüşüm Akademisi’nin kurucusu olan Piraye, katılımcılarını bireysel dönüşüm yolculuğuna davet ettiği “Selam: Gerçeğe ve Gerçeğini Yaşamaya Var mısın?” başlıklı semineriyle 9 Kasım Pazar günü Science Museum’da sahne alacak.

Seminerde, “Gerçek nedir?”, “Zihin dönüşümü nedir ve nasıl yaşanır?” gibi sorular ele alınacak. Ayrıca “Gerçekten ve gerçekte yaşamak ne anlama gelir?” sorusu üzerinden bireysel dönüşüm yolculuğuna yönelik çözümlemeler paylaşılacak. Piraye, geliştirdiği “Özgür Zihin” yaklaşımıyla günlük yaşamda uygulanabilir adımlar sunarak katılımcılara dönüşüm deneyimini yaşatmayı amaçlıyor.

Kitaplardan Dönüşüme Uzanan Yol

400. baskıya ulaşan Seyir romanı ve 2024’te yayımlanan Can Borcu kitabıyla milyonlarca okura ulaşan Piraye, 15 yıllık dönüşüm deneyimini geliştirdiği özgün çözümleme ve eğitim içerikleriyle paylaşmayı sürdürüyor. Londra’daki seminerin ardından, sınırlı sayıda katılımcının yer alacağı özel bir akşam yemeğinde Piraye, içsel dönüşüm yolculuğunda olan takipçileriyle birebir sohbet etme imkânı da sunacak.

“Dönüşüm, Kendine Özgürleşmektir”

Science Museum’da bu deneyimi paylaşmaktan heyecan duyduğunu belirten Piraye, dönüşüm sürecini şöyle tanımladı:
“İçsel bir yolculuk olan dönüşüm, yeniden doğuşu; kendine gelmeyi, kendini bilmeyi ve bunu yaşayabilmeyi barındırır. Dönüşümünü yaşayan kişi, adım adım ‘olmaya geldiğini olabildiği’ noktaya ulaşır ve böylece doygun bir yaşamı keşfeder. Kendi yolculuğumdan hareketle geliştirdiğim çözümlemeler ve tekniklerle insanlara kendi gerçeklerini yaşama yolunda eşlik edebilmek en büyük yönlenişim.
Selam, bu yönlenişin en olgunlaşmış hali. Katılımcılarla paylaşacağım bu süreç, yeni bir öğrenme ve deneyim imkânı sunacak.”

İlki Londra’da düzenlenecek olan “Selam” semineri, 2026 yılı içinde Dubai, İstanbul, Amsterdam ve Bakü gibi şehirlerde de devam edecek.

 

 

📍 Etkinlik: “Selam: Gerçeğe & Gerçeğini Yaşamaya Var mısın?”

📅 Tarih: 9 Kasım 2025

📍 Yer: London Science Museum

🕙 Saat: 10:00 – 17:00 (VIP akşam yemeği seçeneğiyle)

Biletler ve Ayrıntılar:

https://pirayeselam.com/collections/egitim-ve-vip-aksam-yemegi

 

 Kaynak: British Yaşam

“English Kings Killing Foreigners” (Yabancıları Öldüren İngiliz Krallar) Soho Theatre sahnesinde

No comments

11 September 2025

Geçtiğimiz yıl Camden People’s Theatre’da prömiyer yapan English Kings Killing Foreigners, 16 Eylül – 18 Ekim 2025 tarihleri arasında Londra’daki Soho Theatre sahnesinde olacak.

 


Oyuncu-yazar ikilisi Nina Bowers ve Philip Arditti tarafından kaleme alınan oyun, Shakespeare’in 5. Henry oyunu üzerinden İngiliz kimliğini, ulusal anlatıları ve temsil politikalarını göçmenlerin gözünden sorguluyor. Kara mizah unsurlarıyla öne çıkan eser, İngiliz kültürel kimliğini yeniden tartışmaya açarken seyirciye hem düşündürücü hem de eğlenceli bir deneyim sunuyor.

Shakespeare’in İngiliz milliyetçiliği üzerindeki etkisini hicivli bir dille yeniden ele alan oyun,  Shakespeare’in bugünkü anlamını sorgularken hem kişisel hem de sanatsal deneyimlerini absürt bir gösteri formatında seyirciyle buluşturuyor.

Camden’daki prömiyerinde eleştirmenlerden övgü alan oyun, “zekice saçmalık”, “enerjik ve mizahi bir yapım” sözleriyle tanımlandı; bazı yorumcular ise eseri “dönem tanımlayıcı potansiyele sahip” olarak değerlendirdi.

Oyunun yaratıcılarından Philip Arditti, Arcola Theatre’ın kurucu ekibinde yer almış, Türkçeye birçok oyun çevirmiş ve Londra’da düzenli olarak Türkçe tiyatro eğitimi vermeye devam etmektedir. Eğitim hayatının önemli bir bölümünü Türkiye’de tamamladıktan sonra Londra’nın en prestijli okullarından RADA’dan mezun olan Arditti, yıllarca National Theatre’da sahne aldı. Türkçe bilen Arditti’nin katkısıyla, bu sezon English Kings Killing Foreigners Türkçe üst yazı ile sahnelenecek.

 

Yaratıcı Ekip

Yaratıcı Prodüktörler: The Project People

Yaratıcı Danışman: Ellen McDougall

Dekor & Kostüm Tasarımcısı: Erin Guan

Ses Tasarımcısı: Jamie Lu

Işık Tasarımcısı: Alex Fernandes

Prodüksiyon Asistanları: Ateş Toğrul & Nil Üzer

Yardımcı Yapımcı: Pan Productions

Proje Sanatçısı: Emre Koyuncuoğlu

 

 

Etkinlik Detayları

Yer: Soho Theatre, Dean Street, London W1

Tarih: 16 Eylül – 18 Ekim 2025

 

Basın Gösterimleri: 22 – 23 Eylül 2025

Saat: 18:45 (Cumartesi günleri ek 15:00 matineleri)

Süre: 70 dakika

 

Biletler: https://sohotheatre.com/events/english-kings-killing-foreigners/

 

 

Jîna Amini Anması ve kadınlar buluşması Londra’da

No comments

09 September 2025

Londra, Eylül ayında anlamlı bir buluşmaya ev sahipliği yapacak. Farklı halklardan kadınlar, 14 Eylül 2025 Pazar günü saat 14.00’te Haringey’deki Kürt Toplum Merkezinde düzenlenecek “Jîna Amini Anma ve Kadınlar Sosyal Buluşması” için bir araya gelecek.



Jiyan Kadın Meclisi tarafından organize edilen etkinlik, Jîna Mahsa Amini’nin ve yaşamını yitiren tüm kadınların anısını yaşatmayı hedefliyor. Bunun yanı sıra, kadınların bir araya gelerek paylaşımda bulunabilecekleri, dayanışma kurabilecekleri ve birlikte üretim yapabilecekleri bir alan açmayı amaçlıyor.

Etkinlikte birçok önemli isim konuşmacı olarak yer alacak. Natasha Walter (feminist yazar, Women for Refugee Women kurucusu), Maryam Namazie (kampanyacı, One Law for All sözcüsü), Mehri Rezai (PJAK Parlamento Komitesi), Noura Sabri (Irak Kadınlar Birliği – İngiltere), Dr. Shirona Jude-Manorajh (doktor, Tamilli kadın hakları savunucusu), Dewa Khan (Afgan kadın hakları aktivisti, Dewa Trust Foundation kurucusu) ve Freny Pavri (Parsi-Zerdüşt sanatçı) katılımcılara hitap edecek.

Sanatsal bölümde ise Sara Fotros (ödüllü perküsyon sanatçısı, Zagros Ensemble kurucusu), EKA (uluslararası ödüllü Ukraynalı bandura sanatçısı) ve Suna Alan (Royal Albert Hall ve TEDx sahnelerinde yer almış Kürt şarkıcı) performanslarıyla etkinliğe renk katacak.

Jiyan Kadın Meclisi’nden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Biz ‘Jin, Jiyan, Azadî – Kadın, Yaşam, Özgürlük’ ruhuyla yol alıyoruz. Bu buluşma bir anma olduğu kadar, kadınların direncini ve birlikte olmanın gücünü kutlama günüdür.”

Etkinlik ücretsiz ve herkese açık.


📍 Yer: Kürt Toplum Merkezi, 11 Portland Gardens, London N4 1HU
🗓 Tarih: 14 Eylül 2025 Pazar, 14.00

Detaylı bilgi için: jiyanwomenassembly@outlook.com

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan