müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin” belgeseli 4 Temmuz, Cuma akşamı Cemevi'nde gösterilecek

Hiç yorum yok

02 Temmuz 2025

 Rengin Kadın Korosu’ndan belgesel film: “Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin”

 

Rengin Kadın Korosu başarılı çalışmalarına bir yenisini eklemeye hazırlanıyor. Koronun kuruluş aşamasını ve çalışmalarını kadın hikâyeleri ile harmanlayarak anlatan “Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin” adlı belgesel 4 Temmuz’da galasını yaparak seyirci ile buluşacak.

 



Londra’da Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) bünyesinde kurulan ve Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nde (GİKDER) 2020 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Rengin Kadın Korosu, sanatsal etkinliklerine bir yenisini ekledi. Kadınların yeteneklerini keşfedip geliştirmeleri için alan açan koro bu kez bir belgesel ile sahnede. 

Aynı zamanda koro üyesi olan belgesel fotoğrafçı- gazeteci Gülseren Daş’ın yönettiği belgeselin gösterimi 4 Temmuz Cuma akşamı Londra Cemevi’nde gerçekleştirilecek. Birçok davetlinin katılması beklenen gösterime koro üyeleri de bir müzik dinletisi ile renk katacak. 

“Belgelemek kaçınılmazdı”

Kuzey Londra'da etkinlik gösteren, seksenin üzerinde üyesiyle her gün daha da büyüyen Rengin Kadın Korosu'nu anlatan belgesel, göçmenlik, annelik, kadınlık nedir, nasıl yaşanıyor bu süreçler ekseninde dolaştırıyor seyirciyi. Koronun kurulduğu 2020 yılından bu yana yaşadığı gelişim ve değişimi koro üyelerinin ağzından aktaran belgeselin çekimleri dört kurgusu ise bir yıl sürdü. 

Belgesel ile ilgili açıklama yapan Yönetmen Gülseren Daş, belgesel fikrinin kendiliğinden ortaya çıktığını belirterek, “Kadınların yoğun üretimine gözümüzü kapatmak mümkün değil. Bu kadar üretimin olduğu bir yerde de elbet belgelemek gerekliydi’’ dedi. Farklı alanlardaki çalışmalarıyla bilinen Rengin’in artık toplumsal bir oluşuma dönüştüğünü ifade eden Daş, “Hikâye yazmaktan kitap çıkarmaya, şarkı söylemekten enstrüman çalmaya uzanan bir süreçte belgesel sinema gibi bir sanatsal yapıya uzak kalmak mümkün değildi. Kadınların emeği, yaratıcılığı ve başarısı belgeseli doğurdu demek yanlış olmaz” dedi. Koroda yer alan bazı kadınların hikâyelerine yer verdiğini ifade eden Daş, bütün koro üyelerinin ve göçmen olarak yaşayan diğer tüm kadınların da belgeselde kendilerinden bir parça bulacaklarını ifade etti.

Zuhal Yıldırım

“Kolektif akıl, üretimi harladı”

Kadınları mutlu etmek, pandemi günlerinde onlara bir nefes alanı yaratmak için yola çıktıklarını söyleyen Koro Şefi Zuhal Yıldırım ise aslında birçok çalışmaya da bu yolda karar verdiklerini söyledi. Yıldırım, bütün üretimin kadınların ihtiyaçları, beklentileri ve yetenekleri çerçevesinde şekillendiğini ifade etti. Rengin’in artık bir kadın dayanışmasına evrildiğine vurgu yapan Yıldırım, kolektif aklın ve emeğin üretimlerini harladığını aktardı.  

Başlangıçta bir film yapma fikrinden çok, arşiv oluşturmak, sosyal medyada paylaşmak, anı olarak saklamak gibi hedeflerle kayıt yapmaya başladıklarını söyleyen Yıldırım, “Fakat Rengin bu alanda gerçekten önemli ve adından söz ettiren başarılı bir model haline geldi. Bu nedenle deneyimlerimizi paylaşmak ve hikâyemizi başka kadınlara da aktarmak istedik. Zor koşullarda çalışmaya omuz veren, pes etmeyen arkadaşlarımızın kişisel hikâyeleri de çok öğretici oldu” dedi.

Rengin’de yer alan bütün kadınları bir belgesele sığdırmanın mümkün olmadığını belirten Yıldırım, şöyle devam etti, “Her şeyin ve herkesin bir hikâyesi var fakat bugüne kadar 300’ ü aşkın kadının sesini buluşturan, evin dört duvarına mahkûm olmayı reddeden, ben de varım ve çalınan hayallerimin izini sürüyorum diyen, yazan, çalıp-söyleyen, beste yapan, sarılan, kahkahalar atan kadınların yurdu oldu Rengin. Galiba hikâyesi bir film olmayı hak ediyor.’’

Bedriye Avcıl

“Baskılara karşın üretmeye devam”

SKB üyesi ve GİKDER Başkanı Bedriye Avcıl ise, belgeselin büyük emekler sonucu ortaya çıktığına vurgu yaptı. Kurum olarak kadınlara ve sanatsal üretimlerine başından beri destek verdiklerini ifade eden Avcıl, “Rengin, Londra’da birçok yapıya örnek teşkil edecek bir oluşum. Başından beri gerek kadın dayanışması gerekse sanatsal üretim konusunda sınırları zorlayan ve hayranlık uyandıran koronun belgeselini yapmamak olmazdı’’ dedi. Son dönemlerde GİK-DER özelinde Avrupa’da kültürel ve toplumsal çalışmalar yürüten demokratik kurumlara yönelik baskılara da değinen Avcıl, üretmeye ve hayatı anlamlandırmaya devam edeceklerini belirterek, “Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin” belgeselinin 4 Temmuz’da Cemevinde yapılacak olan galasına tüm duyarlı toplum kesimlerinin katılması çağrısında bulundu. Avcıl, “Biz kadınlar buradayız, ev içi ve dışı bütün baskılara karşı sanatımızla, türkülerimizle var olacağız. Bütün kadınların yurdu olmaya devam edeceğiz” dedi.

 

Yönetmen Gülseren Daş ile “Kızkardeşliğin türküsü: Rengin” belgeseli üzerine konuştuk

Hiç yorum yok

29 Haziran 2025

Gülseren Daş’ın hazırladığı “Kızkardeşliğin türküsü: Rengin” adını taşıyan belgesel, Londra’da Rengin Kadın Korosu çatısı altında müziğin ortak dilinde buluşan kadınların umut ve direniş dolu yolculuğunu anlatıyor.  Yönetmen Gülseren Daş’la Rengin Kadın Korosu belgeseli hakkında konuştuk.  

 




Sizi tanıyabilir miyiz?

Sanırım hayattaki zor şeylerden biri kendimizden bahsetmek. Kısaca anlatayım, Elbistan’da doğdum, On beş yaşımda lise eğitimi için ailemle Mersin’e taşındık, sonrasında da Ankara İletişim Fakültesi’nde lisans eğitimimi tamamladım. 

Türkiye’de başta Gündem gazetesi olmak üzere çeşitli gazete, televizyon ve dergilerde haber müdürlüğü, dış haberler editörlüğü, editörlük ve fotoğrafçılık yaptım. 2009 yılında evlenerek yerleştiğim Londra’da belgesel fotoğrafçılığı alanında yüksek lisansımı yaptım. Bütün çocuklar gibi kendileri de çok tatlı olan Welat, Heja ve Eyşan’ın annesiyim. 2020 yılında kurulduğundan bu yana da Rengin Kadın Korosu’nun bir üyesiyim. 

Kızkardeşliğin Türküsü; Rengin, belgeselinizde kadınların koroya katılma hikâyelerine yer verdiniz, siz de koronun bir üyesisiniz ve bir dönem yürütmesinde sorumluluk aldınız, bu kez siz bize Rengin’e katılma hikâyenizi aktarır mısınız?

Pandemi nedeniyle global bir hapis dönemi geçirdiğimiz 2019-20 yıllarında annem Elif Daş, pankreas kanseri ile mücadele ediyordu. Hem Elbistan’da yaşadığı için hem de pandemi yasakları nedeniyle çok az yanında bulunabildim. Vefatı, karantinanın kısa süreliğine kaldırıldığı 2020 Temmuz ayına denk geldi ve kendisi ile vedalaşma imkânı buldum. Her ölüm insanı etkiler, anneminki de ailemizi derinden sarstı. Ben de herkes gibi bir hayat muhasebesi yaptım kendi içimde, hiçbir şeyi ertelememeye karar verdim.

 Annem bağlama çalmamı çok isterdi, yıllarca ertelemiştim, ancak onun anısına öğrenmeye karar verdim. Rengin ile de yolum bağlama aracılığıyla kesişti. Göçmen İşçiler Derneği’nin (GİKDER) Facebook’ta yayınladığı bağlama atölyesi ilanına başvurdum. Derslere başlayınca aynı dernek bünyesinde Rengin Kadın Korosu’nun da bulunduğunu öğrendim ve gerçekten kötü olduğunu düşündüğüm sesime rağmen koroya katıldım. 

Filmin ortaya çıkış sürecinden bahsedelim biraz…

Sanırım basından geldiğim ve fotoğrafa merakım olduğu için biraz mesleki bir deformasyon denebilir, kayıt altına alma alışkanlığım var. Ben de hayatı mercekten bakarak anlamlandıran insanlardanım. Koroya başladıktan kısa bir süre sonra kameramı da çalışmalara getirir oldum. Belgesel fikri ise zamanla oluştu. Benim merakımın dışında aslında belgesel biraz da kendini dayattı diyebilirim. 

Pandemi gibi bir süreç, hepimizin ayarları ile az buçuk oynanmış ve Londra’nın kuzeyinde gettolaşma dediğimiz şeyin dibine kadar yaşandığı bir bölgede kadın türküleri yükseliyor… Siz isteseniz de istemeseniz de belgesel ‘ben buradayım’ diyor. Pandemi sonrasında da İran’daki Mahsa Amini eylemleri, genel olarak mülteci sorunu vs. derken Rengin Kadın Korosu sanırım, bünyesindeki kadınlar için bir dış dünyaya bağlanma köprüsü oldu. Kadınların evden çıkması, özgüvenlerinin gelişmesi, sahnede türkü söylemeleri ve dünyada olup bitenle ilgili bir sözlerinin olması inanılmazdı. Belgesel doğallığında yapılacaktı…

Koronuzda seksenin üzerinde kadın var, tabii herkes ile görüşme yapma ve belgeselde yer erme imkânınız teknik olarak yok, peki belgeselde izlediğimiz kadınları neye göre belirlediniz, bunlarla görüşmeliyim dedirten ne oldu?

Aslında bütün kadınların anlatacakları ve göstermeye değer birer hikâyesi var. Tabii dediğiniz gibi teknik nedenlerle hepsine yer vermek imkânsız. Ama belgeseli kurgularken genel hissiyatı vermeyi ve belli bir temsiliyet oluşturmayı hedefledim. 

Korodaki ve ayrıca İngiltere’de göçmen olarak yaşayan diğer Türkiye kökenli kadınların hem kadın hem anne hem de göçmen olarak ortak bir paydada buluşabileceği hikâyeler olmasına özen gösterdim. Örneğin, neden Londra’ya geldik sorusunu sorarken; Türkiye’deki siyasi atmosferin etkisiyle bavulunu sırtlayan kadınları da, evlenerek aşk uğruna yola düşenleri de ekonomik kaygılarla kendini burada bulanları da temsil etmek istedim. Ya da annelik üzerine düşünürken, koromuzda bile azımsanmayacak sayıda özel ihtiyaçlı çocuk ebeveyni olan kadın varken, ki biri de benim, onların/bizim bu deneyimini de es geçemeyeceğime karar verdim. Koromuzda son dönemde birçok kadın arkadaşımız göğüs kanseri teşhisi ile tedavi görmeye başladı, kadınlık üzerine konuşurken bunu da görmezden gelemezdim. Sonuç itibariyle bütün bu göçmenlik, annelik ve kadınlık hikâyelerimiz Rengin Kadın Korosu’nun mayasını oluşturdu. Ve doğal olarak da belgeselde yer verdim.

Belgeselin aynı zamanda kurgusunu, çekimlerinin büyük bölümünü yaptınız. Rengin Kadın Korosu ile birlikte yapımcılığını da üstlendiniz. Bu deneyimlere bakışınız ne, sizi nasıl etkilediler?

Londra’ya 2009 yılında evlenerek yerleştim ve kısa aralıklarla üç çocuğum doğdu. En büyük çocuğum Welat’ın sağlık sorunları nedeniyle mesleğimi uzun bir süre yapamadım, son birkaç senedir oğlumun da büyümesi ile birlikte, küçük adımlarla korka korka bir şeyler üretmeye başladım. Bu belgesel de sanırım biraz benim mesleğe dönüş, yeniden üretme çabamın bir ürünü. 

Uzun zaman sevdiği şeyleri yapamayınca insan biraz maymun iştahlı oluyor. Onu da yapayım, bunu da yapayım gibi. Ben de hem bu mesleğe dönüş heyecanına kapıldığım için hem de çocuklardan arta kalan zamanlarda üretmek zorunda olduğumdan sanırım tek başına çalışmayı ve birden fazla işi üstlenmeyi alışkanlık edindim. 

Çalışmaların birçoğuna zaten kameram ile gidiyordum, konserde sahnede olduğum zamanlar hariç, büyük bir bölümünü kendim çektim. Amatör bir kamera kullanımına yer yer rastlayacaktır seyirciler, bunun bir sebebi tanıklık etmek, estetik kaygılar duymadan hikâyeyi anlatmak ise diğer bir sebebi de çekerken öğrenmemdir. 

Bir kurgucuyla çalışmak yerine YouTube videolarından kurgu öğrenerek, uygun olduğum zamanlarda kurguyu yaptım. Yapımcılık için Rengin’den destek alarak çalıştım. Bütün bu deneyimler benim için çok öğretici oldu. Özellikle kurgu beni gerçekten zorladı diyebilirim. İki yüz saati aşkın bir görüntüyü elemek ve onu bir hikâyeye oturtmak hele de minimum teknik bilgi ve YouTube videosu ile kurgu yapmak deli işi. Bir sonraki projemde bir ekip ile işleri bölüşerek yapmak sanırım daha zahmetsiz ve aynı zamanda daha sağlıklı olacaktır. Dışardan bakan bir göz, sizin kıyamadığınız görüntülere çok rahat kıyabilir ve daha zahmetsiz bir kurguya ulaşır diye düşünüyorum. 

Yaşadığınız zorluklar oldu mu?

Yukarıda bahsettiğim teknik zorlukların dışında yine altını çizmek isterim; anne olmak ve bütün üretim sürecinizi çocuklardan arta kalan zaman üzerinden planlamak inanılmaz yorucu. Eğer çocuk bakımı konusunda destek alırlarsa kadınların üretim süreçlerine katılımlarının artacağını tekrar tekrar anlamış oldum. 

Diğer bir zorluk da yıllar boyunca yapılan çekimleri elemek oldu. Saatler süren görüntüleri kullanmak tabii ki mümkün değil ama ayrıca seçim yapmak çok sancılı bir süreç. Bu konuda baita koro şefimiz Zuhal Yıldırım olmak üzere Rengin Kadın Korosu’nun yürütmesinde yer alan Bedriye Avcıl, Şirin Akgül, Funda Akça, Hatice Dağdelen, Nukhet Esetekin, Melda Bulat ve Suna Boyraz’ın hakkını teslim etmem gerek. Tıkandığım yerlerde bana yol gösterdiler, hatta elediğim bazı görüntülere yer vermem konusunda beni yönlendirdiler. İyi ki de öyle yapmışlar, sonuçta Rengin’de kollektif üretim esas alınıyor ve belgesel bir istisna olamazdı.

Bu arada eklemek isterim çeviri süreci de uzun sürdü belgeselin. Benim açımdan bir dile hakim olamamak da büyük bir zorluktu. Neyseki Gik-Der bünyesinde oluşturulan bir çeviri grubu bu sorunu çözdü. Başta İbrahim Avcıl olmak üzere çeviri ekibine de tekrar teşekkür etmek isterim.

Şunu da yapsaydım dediğiniz ve belki bir sonraki çalışmanızda size ışık tutacak şeyler oldu mu?

Bu proje biraz doğaçlama oldu, koşullardan dolayı. Belki tek tabanca yerine bir teknik ekip ile çalışmak, hikâyenin yolda oluşmasını beklemektense bir ön araştırma ve planlama yapmak yerinde olurdu… 

Bu aynı zamanda bir göç belgeseli, belki giderek hayatımızdan ve hafızalarımızdan silinmekte olan bir kültürü yaşatma ve aktarma çabası da… Türküler, gurbet ve göç aslında çok iç içe geçen kavramlar, buna bir de Londra’yı ekliyorsunuz…

İngiltere genelinde büyük bir Türkiyeli nüfusu var. Maraş katliamıyla Aleviler, 80 darbesiyle solcular, 90’lardaki katliamlarla Kürtler akın akın İngiltere’ye gelmiş. Buna 2000’li yıllarda ve sonrasında eklenen ekonomik göçü, Ankara Anlaşmalıları, Türkiye’deki rejimin baskısıyla gerçekleşen Gezi sonrası göçü de eklerseniz sayı azımsanmayacak rakamlara ve aynı zamanda binlerce hikâyeye ulaşır. 

Her göçmenin korkulu rüyası asimilasyon olduğundan, ilk etapta içe kapanma ve kültürünü koruma refleksi gösteriliyor. Ancak on yıllardır İngiltere’de yaşayan ve en az üç kuşaktır buralı olan bir topluluk için artık refleksten çıkıp bir entegrasyon sürecine girdiğini görürüz. Dolayısıyla Rengin’de de refleksten ziyade daha bilinçli bir oluşumla göçmen olmanın bilinci ile kültürünü yaşatma ve gelecek kuşağa aktarma amacı var. 

Yüzyıllar boyunca direnişin, sevincin, ölümün taşıyıcısı olan türküler Londra’da ise göç hikâyelerimizi sırtlandı. Biz de Rengin'de türküler aracılığıyla dostluklar kurup, günlük sıkıntılarımızdan sıyrılırken aynı zamanda hem tarihimize hem de birkaç nesil sonrasına köprüler atıyoruz. 

Seyirci bu belgeseli izledikten sonra salondan nasıl bir duygu ile ayrılsın istersiniz, özellikle kadın seyirci için direkt mesajınız veya satır aralarında vermek istediğiniz mesaj nedir?

Genel olarak seyircinin umutlu bir şekilde salondan ayrılmasını diliyorum. Uygun koşullar yaratıldığında kadınların üretmekte sınır tanımadığını fark etmelerini isterim. 

Kadın izleyici ise en yakınındaki kadına sarılsın ve dünyayı birlikte yaşanılabilir bir yer yapacaklarını bilsin.

Bundan sonraki projeleriniz neler?

Aslında temel projem tabii ki çocuklarımı yetiştirmek, ancak fotoğraf ve belgesel sinemanın da büyük bir yeri var hayatımda. Birkaç fotoğraf projem hali hazırda devam ediyor. Onları bitirmeyi ve uzun zamandır yapmak istediğim ama bir türlü imkân yaratamadığım, bir belgesel projesini hayata geçirmeyi umuyorum. Henüz emekleme aşamasında olduğu için şimdilik bahsetmeyeyim konusundan, ama umarım onun üzerine de bir gün söyleşi yapma fırsatımız olur. Röportaj için çok teşekkür ediyorum. 


 Yer: Londra Cemevi, Woodgreen

Tarih: 4 Temmuz, Cuma

Saat: 19:30


Suna Alan Vortex Jazz Club’da yeniden sahnede

Hiç yorum yok

28 Haziran 2025

Suna Alan, geleneksel ezgilerle modern dokuları harmanladığı büyüleyici sahne performansıyla 28 Haziran Cumartesi akşamı Londra’nın sevilen mekânlarından Vortex Jazz Club, Dalston’da müzikseverlerle buluşacak.



Geçtiğimiz yıl tarihi bir ana tanıklık eden Vortex Jazz Club, 40 yıllık geçmişinde sanatçı Suna Alan ilk kez bir Kürtçe müziği konserine ev sahipliği yapmıştı. Bu yıl da halkın yoğun ilgisi ve desteğiyle aynı sahnede bir kez daha konser vermeye hazırlanıyor. 


 


Etkinlik Detayları:

📅 Tarih: 28 Haziran 2025 Cumartesi

🕖 Kapı Açılışı: 19.45 – Müzik Başlangıcı: 20.30

📍 Mekân: Vortex Jazz Club, 11 Gillett Square, Dalston, London, N16 8AZ

🔗 Bilet: https://www.ticketweb.uk/event/a-kurdish-music-concert-with-vortex-jazz-club-tickets/13783654


Suna Alan Kimdir?

Suna Alan, kökleri Kürt Alevi kültürüne dayanan, ancak sanatı Londra'nın çok kültürlü dokusunda yoğrulmuş bir sanatçı. Müziğinde sadece Kürt halk ezgilerine değil; komşu kültürlerin halk şarkılarına da yer vererek kültürler arası bağlar kuruyor.

Southbank Centre, Royal Albert Hall gibi prestijli sahnelerde performans sergileyen sanatçı; 2023 Türkiye ve Suriye depremleri için düzenlenen dayanışma konserlerinde Solidarity Ensemble ile sahne alarak dikkatleri üzerine çekmişti. Ayrıca 2024 TEDxKings Parade St (Cambridge) etkinliğinde sergilediği solo performans, izleyiciler üzerinde derin izler bıraktı.


Join us for an evocative evening of traditional and cross-cultural melodies with Suna Alan, a Kurdish Alevi singer whose voice carries the spirit of her ancestral heritage and the cosmopolitan soul of her upbringing.

Now based in London, Suna’s artistry is deeply rooted in Kurdish traditions, while her repertoire gracefully embraces the folk music of neighbouring cultures.

 

Suna’s work has resonated far beyond the Kurdish community. Featured in Brush & Bow’s Women Role Models Project, she has brought her powerful storytelling and musicality to stages such as the Southbank Centre and Royal Albert Hall, where she performed with the Solidarity Ensemble in support of Turkey and Syria earthquake survivors. In 2024, she was the featured artist at TEDxKings Parade St in Cambridge, delivering a transformative solo performance.

 

Suna has performed across the UK and Europe, weaving together ancient traditions and modern diasporic narratives. Her concerts are more than performances—they are intimate acts of remembrance and cultural connection.

 

Come and experience the depth and beauty of Kurdish music in a heartfelt concert that transcends borders and celebrates shared humanity.

Intesa, DB Music’te sahne alıyor

Hiç yorum yok

29 Nisan 2025

Stoke Newington’da bulunan DB Music’te müzikseverleri müzikle dolu bir akşam bekliyor. Intesa ikilisi, Lucine Musaelian (vokal) ve Nathan Giorgetti (viola da gamba) ile 30 Nisan 2025 Çarşamba akşamı DB Music’te sahne alacak. Ücretsiz olarak katılımın mümkün olduğu konserde, Avrupa ve Ermeni folkloru ile erken dönem müzik geleneklerini harmanlayan bir repertuvar dinleyicilerle buluşacak. 

 


Handel Hendrix House ve Fidelio Cafe’de sahne alan, Utrecht, Viyana ve New York festivallerine katılan Intesa, Royal Academy of Music’teki Oda Müziği Bursu ve 2024 Tunnell Trust Ödülü gibi prestijli başarıları da sırtladı. Konserlerinde, hikâye anlatıcılığı tekniklerini kullanan Intesa, tarihsel ve kültürel müzik mirasını modern bir bakışla yorumluyor. DB Music’in 24 Stoke Newington High Street, N16 7PL adresindeki mekânında kapılar saat 18.30’da açılacak.

 https://www.instagram.com/localandliveinhackney/


SOME OF THEM PAST EVENTS












Reading'te 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü coşkuyla kutlandı

Hiç yorum yok

11 Mart 2025

İngiltere’nin Reading kentinde, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, sanatçı Zeyno Durar’ın muhteşem performansıyla Coley Park Community Centre’da kutlandı. 8 Mart 2025 Cumartesi günü gerçekleşen etkinlik, kadın dayanışmasına ve baharın gelişine vurgu yapan renkli bir atmosferde geçti.

 


Konserde, Zeyno Durar, Mezopotamya ve Anadolu’nun zengin kültürel mirasını yansıtan Türkçe ve Kürtçe eserlerle izleyicileri büyüledi. Sezen Aksu’nun “Ünzile” adlı eseri, Neşet Ertaş’ın türküleri ve Kürtçe olarak seslendirilen “Şerîna min”, “Qumrike” ile “Wehar” gibi parçalar seyircinin büyük beğenisini topladı.

Sanatçının kızı Rengin’in, annesiyle birlikte Sezen Aksu’nun “Aldatıldık” şarkısını düet olarak seslendirmesi ise salondan büyük alkış aldı.



Konserde Zeyno Durar’a, bağlamada Levent Canen, gitarda Erdal Yapıcı, ritimde Kaan Yol ve kemanda Minor Atabek gibi değerli müzisyenler eşlik etti. 

“Hayal kurmak ve hayallerimi gerçekleştirmek için yaşıyorum”

Hiç yorum yok

03 Mart 2025

 Besteci ve şarkıcı Melis Bilen dört yıldan bu yana Londra’da yaşıyor. “Londra’yı görür görmez bu şehre âşık oldum” diyen şarkıcıyla, hayatı ve müzik çalışmaları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.  

         


                                                                                     

Melis merhaba, Yüzmeden su balesine, danstan şarkıcılığa kadar birçok alanda çalışmaların bulunuyor. Seni kısaca tanıyabilir miyiz?

İstanbul’da doğdum. Darüşşafaka Lisesi ve ardından Sabancı Üniversitesi'ni bitirdim. Müzik ve dans çocukluk hayalimdi, oldukça hiperaktif ve sanat ve spor meraklısı bir yapım vardı. İlkokul korosunda, lisede okul orkestrasında yer aldım, dans takımıyla basketbol maçlarında akrobatik şovlar yaptım.

Daha sonra yüzme ve su balesi takımıyla beraber spor ve sanat kollarımı genişlettim. Su Balesi'nde Yunus 3 yarışmasında Türkiye birinciliğim bile var. Benim için su balesi, suda dans ve müzik demekti. Dans ve müzik, suda, karada ya da havada, hiç fark etmez, en büyük tutkumdu. Aslında bu noktada şanslı bir çocuktum, enerjimi yönlendirebileceğim bu farklı dallar bana daha çocukken sunulmuştu.

Derken üniversitede bambaşka bir dal okudum; Endüstri Mühendisliği. Bunun nedeni biraz da ülkemizin garanti meslek mantığıyla bizi, doktorluk, mühendislik, hukuk vs. gibi kesin para kazanacağımız mesleklere doğru yönlendirmesiydi. Sabancı Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra kalbimdeki sahne ve sanat fırtınalarına dayanamayıp mühendisliği bir kenara bırakarak hayalimi gerçekleştirmeye karar verdim. O sıra Yetenek Sizsiniz yarışması ilk defa Türkiye'ye gelmişti. Katıldım ve yarı finallere kalarak müzik yolculuğumu başlattım. O günden beridir de 12 yıldır sahnedeyim.

Sanatçı, söz yazarı, besteci, model ve dansçı kimliklerimle yoluma devam ediyorum. Hayal kurmak ve hayallerimi gerçekleştirmek için yaşıyorum.

Bugüne kadar müzikle ilgili yaptığın çalışmalardan biraz söz eder misin?

2014'te İngilizce bir bestemle İsviçre Eurovision Ulusal Seçmeleri’nde yarı finale kaldım. Bugüne kadar 200 kadar Türkçe ve İngilizce beste yaptım. Avrupa'da ve Kıbrıs'ta pek çok konser verdim ve sonunda İngiltere'ye yerleştim.

2019'da Pamuk Kalplim adli single'ımı yayınladım ve şarkının klibini İngiltere'de çok meşhur bir şatoda çektim. Bu şatoda Sherlock Holmes ve Robin Hood gibi dünyaca ünlü filmler de çekilmişti. Şarkımı çok beğenen North Manchester FM radyosu, beni konuk alarak İngilizce şarkılarımın yanı sıra bana bu Türkçe şarkımı da canlı seslendirtti.

2022 Mayıs'ta yayınladığım This is My Year şarkım BBC Radyo'da çalındı. Türkiye'de ise bu şarkımla "Yılın En İyi Besteci, Söz Yazarı ve Ses Sanatçısı Ödülü"nü aldım. Şu sıralar yeni yayınlayacağım şarkılarım çok daha heyecan verici olarak ilerliyor. Ayrıca İngiltere'deki konserlerim yaz tatilinin ardından başlıyor.

Sizi Londra’ya hangi rüzgâr attı?

Yurt dışında yaşamak benim en büyük hayallerimden biriydi. Daha önyargısız bir ortam, daha özgür davranabilmek, kadınların değerinin bilindiği, sanatı ve sanatçıyı destekleyen medeni bir düzen hayal ediyordum. Kendimi geliştirebileceğim, kendim olabileceğim, ayrıca İngilizce müzik yapıp dünyaya açılabileceğim bir yer arıyordum. Bu niyetle ciddi ciddi dünyayı gezmeye başladım. Beni en çok Los Angeles ve Amsterdam etkilemişti. Bu sırada yöntem de düşünüyordum. Derken bir gün Los Angeles'tan İstanbul'a dönerken Londra aktarmalı olan uçağımı kaçırdım ve bir gece zorunlu olarak Londra'da kalmam gerekti. İste o gün bu şehrin enerjisine vuruldum. Londra'ya âşık oldum. Döndüğümde acaba nasıl İngiltere'yle yollarım kesişir diye bir arayışa girdim. Sağ olsun, yakın bir arkadaşım Ankara Anlaşması'ndan bahsetti. Havalara uçtum. Ben de sanatçı mesleğimle Ankara Anlaşması'na başvurdum ve şükür ki dört yıldır buradayım.

Londra’daki çalışmalarınızdan biraz söz eder misiniz?

Londra, Manchester, Liverpool, Cheshire gibi birçok şehirde özel davetlerde sahne alıyorum. Ayrıca Londra ve Essex'te düzenli sahne aldığım mekânlar vardı. Yaz itibariyle ara verdim. Yakında tekrar başlayacağım. Yeni bir şarkım üzerinde çalışıyorum. Çok pozitif, mod yükselten, kıpır kıpır dans ettiren bir parça.

Öte yandan modellik yapmaya devam ediyorum. Cheshire'da düzenli olarak modelliğini yaptığım ve katalog çekimlerine gittiğim butikler var. Çok keyifli geçiyor. Ayrıca partnerimle beraber üç yıldır bir pırlanta dükkânı işletiyoruz. Yolunuz Cheshire"a düşerse beklerim: "Pink Diamond Tarporley".

Düzenli olarak sahne aldığınız mekânlar var mı?

Şu an için halka açık olacak iki büyük konser üzerinde çalışıyorum. Biri Londra'da, diğeri Chester'da. Dansçı ekibimle renkli koreografik şovlarımızla İngilizce ve Türkçe şarkılarımı harmanlayacağım müthiş keyifli bir şölen olacak. Bunun için oldukça heyecanlıyım. Tarihler netleştiğinde buradan herkese duyuracağım. Hepinizi şimdiden bu coşkulu geceye davet ediyorum. Takipte kalın!

 

Instagram: @melisbilenmusic

Youtube: www.youtube.com/piyannooo

Tiktok: @melisbilenmusic

Facebook - https://www.facebook.com/melisbilen

Twitter - https://twitter.com/melisbilen

Website: www.melisbilen.com

 


* Bu yazı ilk defa Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

https://olaygazete.co.uk/video/hayal-kurmak-ve-hayallerimi-gerceklestirmek-icin-yasiyorum.html

 

Suna Alan'dan Kürtçe “Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Hiç yorum yok

19 Ocak 2025

Londra’da yaşayan Kürt Alevi şarkıcı Suna Alan, Balkanların en popüler halk şarkılarından biri olan Ederlezi'yi Kürtçe yorumlayarak müzikseverlerin beğenisine sundu. Şarkının canlı kaydı, Londra'da gerçekleştirilerek YouTube'da "Suna Alan" kanalında yayımlandı.

 


Suna Alan'dan Kürtçe "Ederlezi" Yorumu: “Ez Dilerzim” (Üşüyorum)

Dünya çapında Emir Kusturica'nın Çingeneler Zamanı filminde Goran Bregović uyarlamasıyla tanınan Ederlezi, geleneksel bir Roman halk şarkısıdır. Alan, bu sevilen eseri Kürtçe Kurmanci dilinde seslendirdi. Şarkının Kürtçe sözlerinde ise şu dizeler yer aldı:

"Ölüm yine geldi, ah, bizden uzak olsun.
Genç kızlarımızın, genç oğullarımızın hatırına.
Ah, ne çok ölüm oldu, dayanacak güç kalmadı.
Üşüyorum."



Gelenekten İlham Alan Bir Sanatçı

İzmir’in zengin kozmopolit kültür ortamında, geleneksel Kürtçe kilamlar ve dengbêj müziğiyle büyüyen Suna Alan, müziğinde Kürtçe folk şarkılarını merkeze alıyor. Ancak repertuarı bununla sınırlı kalmayarak, Ermenice, Rumca, Arapça, Sefarad ve Türkçe şarkılara da uzanıyor.

2018 yılında İngiltere merkezli yaratıcı gazetecilik platformu Brush & Bow, Alan’ın portresine “Kadın Rol Modelleri Projesi” kapsamında yer verdi. Bugüne kadar Southbank Centre ve Royal Albert Hall gibi prestijli sahnelerde dinleyiciyle buluşan Alan, son olarak Ağustos 2024’te Cambridge’de düzenlenen TEDx Kings Parade St etkinliğinde tek sanatçı olarak performans sergiledi. Londra SOAS Üniversitesi’nin SOAS Kurdish Band ve SOAS Rebetiko Band projelerinde de aktif olarak yer alan Alan, İngiltere ve yurtdışındaki konser ve festivallerde sahne almaya devam ediyor.

Suna Alan'ın Kürtçe yorumu “Ez Dilerzim” ile Ederlezi'ye kattığı yeni yorumu dinlemek isteyenler, sanatçının YouTube kanalından eseri dinleyebilirler.

https://www.youtube.com/watch?v=R7Sz2olNd1A

 

 Suna ALAN


Twitter        : https://twitter.com/sunaalan12 

Suna Alan EFG Londra Jazz Festivali’nde sahne alıyor

Hiç yorum yok

23 Kasım 2024

Kürt müziğinin büyüleyici sesi Suna Alan, 2019 yılında sahne aldığı EFG Londra Jazz Festivali’nde bir kez daha dinleyicileriyle buluşmaya hazırlanıyor! Kürt Alevi müziğinin çağdaş temsilcilerinden olan Suna Alan, 24 Kasım 2024 Pazar günü saat 19:00’da, Londra’nın karakteristik mekanlarından Jamboree’de sahne alacak.



Suna Alan’ın müzik yolculuğu, kültürel çeşitlilik ve sanatsal ifade dolu bir kutlama niteliğinde. Kalbi Kürt halk ezgilerinde atarken, repertuarında Ermeni, Rum, Arap, Sefarad ve Türkçe şarkılara da yer vererek müziğini zenginleştiriyor. Her bir ezgisi Suna’nın eşsiz ve içten yorumunu yansıtarak unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.

Sanatçı, daha önce Southbank Centre’ın “Women in Music” konser serisi ve Royal Albert Hall’daki destek konserleri gibi önemli sahnelerde yer alan Suna, kültürleri ve sınırları aşan büyüleyici performanslarıyla dinleyicileri etkiliyor.

 

Adres: 6 St Chads Place, London, WC1X 9HH.

 

Konser biletleri ve detaylar için: https://www.jamboreevenue.co.uk/events/suna-alan-2/

 

 

Suna Alan to Perform at the EFG London Jazz Festival

 

The enchanting voice of Kurdish music, Suna Alan, is preparing to reunite with her audience at the EFG London Jazz Festival, where she previously performed in 2019! A contemporary representative of Kurdish Alevi music, Suna Alan will take the stage on Sunday, 24 November 2024, at 7:00 pm at one of London’s distinctive venues, Jamboree. Address: 6 St Chads Place, London, WC1X 9HH.

 

Suna Alan’s musical journey is a celebration filled with cultural diversity and artistic expression. While her heart beats with the melodies of Kurdish folk songs, she enriches her music by including Armenian, Greek, Arabic, Sephardic, and Turkish songs in her repertoire. Each melody reflects Suna’s unique and heartfelt interpretation, promising an unforgettable experience.

 

Previously featured on significant stages such as the Southbank Centre’s "Women in Music" concert series and fundraising concerts at the Royal Albert Hall, Suna captivates her audience with her mesmerising performances that transcend cultures and borders.

 

For concert tickets and details, visit: https://www.jamboreevenue.co.uk/events/suna-alan-2/

 

 

ROTÎNDA ile Kürtçe müzikal bir yolculuk

Hiç yorum yok

16 Ekim 2024

ROTÎNDA'nın Kürt coğrafyasının zengin melodilerini ve içten ritimlerini Londra'ya taşıyacağı konseri 19 Ekim Cumartesi akşamı, Stoke Newington’da bulunan Old Chuch’te gerçekleştirilecek.  Bu müzikal ziyafete Suna Alan da misafir sanatçı olarak katılacak.

 


Büyüleyici sesi ve eşsiz müzikal hikâye anlatımıyla Kürt kültürüne ve geleneklerine büyülü bir yolculuk vaat eden Rotinda’nın “Echoes of the Homeland” başlıklı konseri 19 Ekim, Cumartesi akşamı, saat:19:00’da, Old Church’te gerçekleştirilecek.

Suna Alan'ın özel konuk olarak katılacağı konser, katılımcılarını Kürt coğrafyasında müzikli bir yolculuğa çıkaracak.

TARİH: 19 Ekim, Cumartesi

SAAT: 19:00

YER: The Old Church, Stoke Newington Church St, Londra, N16 9ES

BİLETLER: £20

 Buy tickets – Echoes of the Homeland: A Kurdish Musical Journey with ROTÎNDA – The Old Church (tickettailor.com)

............................................................................................................................................................................

Echoes of the Homeland: A Kurdish Musical Journey with ROTÎNDA

Join us for an unforgettable evening of Kurdish music as ROTÎNDA brings the rich melodies and heartfelt rhythms of his homeland to London. 

Experience the vibrant culture and timeless traditions of Kurdistan through his captivating voice and unique musical storytelling.

We are also delighted to announce a special guest performance by Suna Alan, adding her soulful touch to this magical night.

Looking forward to seeing you there!

DATE: 19th October, Saturday
TIME: 7pm
VENUE: The Old Church, Stoke Newington Church St, London, N16 9ES
TICKETS: £20


Ali Doğan Gönültaş, 23 Ekim’de Arcola Tiyatrosu'nda!

Hiç yorum yok

03 Ekim 2024

Geleneksel Kürt müziğini deneysel yaklaşımlar ve post-rock esintileriyle buluşturan Ali Doğan Gönültaş, 23 Ekim 2024'te Arcola Tiyatrosu'nda sahne alacak. 



Ali Doğan Gönültaş, doğduğu yer olan Kiğı'nın 150 yıllık müzik mirasından esinlenerek hazırladığı repertuarında yer alan; Zazaca, Kurmanci ve Türkçe olarak seslendireceği şarkılarında geleneksel formlarla modern dokunuşları bir araya getiriyor. Sanatçının hem tembur hem de akustik gitarla icra edeceği performanslarına, perküsyonda Ali Kutlutürk ve klarnette Fırat Çakılcı eşlik edecek.

Ali Doğan Gönültaş’ın sahne performansları, sadece müzik değil, aynı zamanda tarih ve kültürün izlerini taşıyan bir yolculuk niteliğinde. Kendi sözlü tarih ve saha araştırmalarına dayanan çalışmalarıyla, Anadolu ve Mezopotamya’nın derin müzik kültürünü sahnede yeniden canlandıracak. Özellikle Kiğı albümündeki parçalar, dinleyicilere sadece müzik değil, aynı zamanda bir hikaye anlatacak.



Bu büyüleyici performansı kaçırmayın!

  • Tarih: 23 Ekim 2024
  • Yer: Arcola Theatre, 24 Ashwin St, London E8 3DL
  • Kapı Açılışı: 19:30

Ali Doğan Gönültaş’ın bu benzersiz konserinde yerinizi ayırtın ve Kürt müziğinin büyüleyici dünyasına adım atın.

Biletler için: https://www.arcolatheatre.com/whats-on/ali-dogan-gonultas/

 

 

Djanan Turan’ın yeni albümü “Love's Company” Jamboree’de tanıtılıyor

Hiç yorum yok

23 Eylül 2024

Türk alternatif müzik sanatçısı ve söz yazarı Djanan Turan, merakla beklenen yeni albümü Love’s Company'yi 2 Ekim Çarşamba günü  tanıtacak. Londra'nın ünlü müzik mekânı Jamboree’de gerçekleşecek bu etkinlik, Djanan’ın kendine özgü müziğiyle dolu unutulmaz bir akşam vaat ediyor.

 


Djanan’ın müziği, güçlü mesajlarını yumuşak ve minimalist düzenlemelerle aktaran, kristal netliğinde bir vokalle tanınıyor. Türk köklerinden ilham alarak kurguladığı eserlerinde klarnet ve kanun gibi enstrümanları kullanırken, aynı zamanda kendine has üst ses tekniğiyle müzikseverleri büyülüyor. Albümde Türkçe ve İngilizce şarkılar yer alıyor; sanatçının müziği, Türk sanat müziğinden psikedelik folk’a uzanan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Şarkılarında göç, savaş, direniş ve dayanışma gibi cesur ve gerçekçi temalar işleniyor. Bu yönüyle Djanan, günümüzün yüzeysel pop hitlerinden oldukça farklı bir çizgide duruyor.



Müziğin Hikâyesi

Love’s Company albümünde Djanan, zorlu deneyimlerini ve dünyaya dair duygularını samimi bir dille anlatıyor. Hem Türkçe hem de İngilizce yazılmış şarkılar, göçmenlikten savaşa, hayatta kalmaya ve kadın dayanışmasına kadar geniş temalar işliyor. Albümde öne çıkan parçalardan biri olan "Diamond In Black", savaşın masum çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne seriyor. Djanan, bu şarkıyı Nazım Hikmet’in Hiroshima şiirinden esinlenerek yazdığını belirtiyor. Albümdeki diğer bir önemli parça olan "Yangın", siyasi baskılara karşı duyulan öfkeyi dillendirirken; Arabesk müziğin efsanevi ismi Müslüm Gürses’i anımsatan modern bir Arabesk tarzıyla işlenmiş.

Albümün adını taşıyan "Love’s Company" şarkısı ise korkularımızın düşüncelerimizi felç etmesine izin vermememiz gerektiğini vurgulayan bir mesaj taşıyor. “Bu albüm, içinde bulunduğumuz dünyaya dair kişisel bir yansımam. Acılar var, ama aynı zamanda güzellikler de var ve ikisine de tutunmalıyız,” diyor Djanan. Sanatçının sesi bu mesajı, düşük tonlardaki içsel derinliklerden yükseklerde süzülen Türk sanat müziği tarzına kadar taşıyor.

Kişisel Bir Yolculuk

Adana’da doğup Samsun’da büyüyen Djanan Turan, müzikal yolculuğuna kendi yaşam deneyimlerinden ilham alarak başladı. İstanbul Marmara Üniversitesi’nde Çalışma Ekonomisi okurken, sosyal farkındalığıyla dikkat çeken Djanan, aynı zamanda büyük besteci Timur Selçuk’tan dersler aldı. Türk klasik müziği ile Batı müziğini harmanlayan bu eğitim, Djanan’ın müzik kariyerinde önemli bir rol oynadı.

Londra’ya yerleşmesinin ardından kısa sürede şehrin müzik sahnesinde kendine yer bulan Djanan, çeşitli gruplarla iş birliği yaparak uluslararası festivallerde sahne aldı. 2019’dan bu yana Londra Jazz Café’de düzenli olarak sahne alan sanatçı, Türk psikedelik Anadolu rock müziğinin efsane isimleri Barış Manço, Erkin Koray ve Cem Karaca’ya saygı duruşunda bulunan performanslarıyla da tanınıyor. Aynı zamanda tamamı kadınlardan oluşan bir Türk sanat müziği korosunun da liderliğini yapıyor.

Albüm ve Tanıtım Gecesi

Love’s Company sadece bir albüm değil, Djanan’ın duygusal ve politik yolculuğunun bir yansıması. "Gurbet" gibi şarkılar, göçmenlik deneyimini tüm çıplaklığıyla ortaya koyarken, "Diş İzleri" kişisel acılarla başa çıkma ve dayanıklılık temasını işliyor. Djanan’ın bu şarkıları Jamboree’de canlı olarak seslendireceği gece, müzikseverler için eşsiz bir deneyim olacak.

Albümün dijital olarak indirilmesi mümkün ve albüm lansmanına katılanlar, bu yeni parçaların canlı performansını dinleme fırsatını yakalayacaklar.

Etkinlik Detayları:

  • Tarih: 2 Ekim Çarşamba 2024
  • Mekan: Jamboree, 6 Saint Chad's Place, Londra WC1X 9HH
  • Kapı Açılış Saati: 19:00

 

 


Djanan Turan Launches Her Latest Album "Love's Company" at Jamboree

Turkish alternative singer-songwriter Djanan Turan is set to release her highly anticipated album Love’s Company on Wednesday, October 2nd at Jamboree, located at 6 Saint Chad's Place, London. The event promises a special evening filled with captivating music that blends Turkish influences with modern soundscapes, offering a raw yet gentle commentary on life, politics, and love.

Djanan’s music is defined by her crystal-clear voice, delivering powerful messages wrapped in soft, minimalistic arrangements. Drawing on her Turkish roots, the album infuses instruments like the clarinet and kanun zither, alongside her unique overtone singing. The tracks alternate between Turkish and English, seamlessly weaving through genres from Turkish classical music to psychedelic folk. Her themes range from vulnerability and war to migration and solidarity, offering a courageous, authentic counterpoint to today’s more superficial pop trends.

The Story Behind the Music

The songs in Love’s Company reflect Djanan’s complex emotions and experiences, tackling topics such as displacement, war, and resilience. With lyrics in both Turkish and English, Djanan paints a vivid picture of hope amidst hardship. One standout track, "Diamond In Black," captures the devastating impact of war on innocent lives, inspired by her childhood memory of hearing Nazım Hikmet’s poem Hiroshima. Other songs like "Yangın" (Fire) express a burning discontent with political oppression and societal complicity.

On a lighter yet equally moving note, the title track "Love’s Company" reminds listeners not to be crippled by fear but to find strength in love and solidarity. “This album is my personal reflection on the world we live in. There’s pain, but there’s also beauty, and we must hold onto both,” says Djanan. Her voice carries this message, moving effortlessly from low, introspective tones to soaring highs that invoke Turkish classical traditions.

A Deeply Personal Journey

Born in Adana, Turkey, Djanan Turan’s journey to becoming a musical force is as complex as her sound. She grew up in Samsun, Turkey, before making her way to Istanbul’s Marmara University, where she studied Labour Economics—an early indicator of her social awareness. However, her passion for music soon took over, leading her to study with famed composer Timur Selçuk. Her path eventually brought her to London, where she quickly integrated into the city’s global music scene, performing in clubs, festivals, and forming collaborative ties with a variety of musical acts.

Djanan has been a leading voice in London’s Turkish music scene, particularly known for her regular performances at Jazz Café, where she pays tribute to Turkish psychedelic rock legends. In addition, she leads an all-female Turkish classical music choir, proving her deep connection to her heritage.

The Album and the Launch

Love’s Company is more than just an album—it’s a reflection of Djanan’s emotional and political journey. Tracks such as "Gurbet" (Abroad) offer an honest look at the migrant experience, a theme that resonates deeply in today's political climate. Her song "Diş İzleri" (Bite Marks) delves into personal pain and resilience, reflecting the struggles of healing while carrying the scars of life.

To celebrate the album’s release, Djanan’s performance at Jamboree will undoubtedly be an unforgettable night. With her eclectic mix of styles, Djanan will take the audience on a journey through hauntingly beautiful melodies, bold political statements, and a rich musical heritage that bridges cultures and experiences.

The album is now available for download, and attendees of the launch will have the chance to experience Djanan’s live performance of these new tracks in an intimate setting.

Event Details:

  • Date: Wednesday, October 2nd, 2024
  • Venue: Jamboree, 6 Saint Chad's Place, London WC1X 9HH
  • Time: Doors open at 7:00 PM

Tickets are available now, and early booking is recommended to ensure a place at this extraordinary event.

 

 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan