politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
politika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Göçmen olmak: olan biteni ‘dışarıdan’ izlemenin ağırlığı

Hiç yorum yok

29 Nisan 2025

Türkiye’nin günden güne otoriterliğe savrulması nedeniyle son yıllarda birçok kişi çareyi ülkeyi terk etmekte buldu. Bu yazıda, son dönem göçlerin nedenlerini ve olup biteni dışarıdan izleyen göçmenlerin yaşadığı burukluğu tartışıyorum.

 Tuncay Bilecen




Tıpkı doğa kanunları gibi toplumsal yapıyı oluşturan koşullar da bazı kurallara tabidir. Örneğin siyasal iktidar otoriterleştikçe göç etme kabiliyetine sahip olan kesimler dalga dalga ülkeyi terk ederler. Bu, bazen daha iyi ekonomik koşullarda, daha sağlıklı bir toplumda yaşamak arzusuyla gerçekleşir bazen de güvenlik endişesi o kadar ağır basar ki kervan yolda düzülür misali, bir an önce kaçıp kurtulalım, sonrasına bakarız düşüncesi ağır basabilir.

Otoriter iktidarlar züccaciye dükkânına giren fil zarafetiyle menfaat gördüğü kurumları istila edip rant gördüğü alanları yağmalarken buna muhalefet edenler de eğer zindana düşmekten kurtulabilirlerse çareyi göç etmekte bulurlar. Böylece otoriter rejim kendisini tahkim ettikçe ülke yetişmiş insan gücünü yavaş yavaş yitirir, çoraklaşma ve yozlaşma adım adım her yere sirayet eder. Liyakat ortadan kalkar, nepotizm (ahbap çavuş kapitalizmi) yayılır, ekonomik, sosyal ya da beşeri sermayesi olmadığı için göç edemeyenler bile bir şekilde kaçıp gitmenin derdine düşer.

Sadece Türkiye’ye özgü olmayan bu durum yurt dışında yaşayan hatırı sayılır diasporik toplulukların oluşmasına yol açmaktadır. Rusya gibi, İran gibi ülkelerde muhalefet artık sınırların dışında yapılıyor. Nedeni çok basit; çünkü içeride kimsenin sesini çıkarmaya cesareti ve mecali yoktur, ikincisi de bu ülkelerin muhalefetinin önemli bir kısmı zindanda değilse yurt dışındadır. Dolayısıyla siyasal iktidar, otoriterliğin cıvatalarını her sıktığında yurt dışında yaşayan ve artık diasporik nitelik taşıyan toplulukların hem çoğalmasına hem de hareketlenmesine neden olur.

Son beş yılda, Londra’da yaşayan Türkiye’den göç etmiş göçmenlerle yaptığım saha çalışmalarında “neden göç etme kararı aldınız?” sorusuna çok benzer cevaplar verildiğini fark ettim. Aile olarak göç edenler ağız birliği etmişçesine aynı cevabı veriyorlardı bu soruya: “çocuklarımızın geleceği için geldik!

ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ İÇİN GELDİK

Bir görüşmeci şöyle diyordu: “Ben çocuklarımın bu kadar siyasetin konuşulduğu bir yerde büyümesini istemedim. (…) Yani iki laf muhabbet ediyoruz, ondan sonra sözümüz Türkiye'nin siyasetine geliyor, ekonomisine geliyor. Bunları konuşmaman lazım. Sosyal bir devletsen bunları konuşmaman lazım.”

Başka bir görüşmeci ise Türkiye’de son birkaç yılda yaşanan değişimin çocuklarının davranışlarına nasıl sirayet ettiğini ve bunun göç kararlarını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyordu: “Çocuğumu devlet okuluna, anaokuluna gönderdim. Ama o sıralar dünyadaki ve Orta Doğu'daki IŞİD zihniyetinin palazlandırılması ile birlikte Türkiye'ye İslamist, cihadist bir dalga geldi. Biz kimliğimiz dolayısıyla bunu yaşadık açıkçası, bunu fark ettik. Çocuğun okulunda birtakım olaylar oldu. Biz tabii bunun farkına daha sonra varıyoruz ama böyle küçük çocukların birbirleri arasında böyle kafa kesme şekilleri yapmaları, bu şekilde birbirleriyle konuşmaları. Bizi böyle bir karar almaya itti. Bir çocuğumuz var, evet Türkiye'de neler verebiliriz? Türkiye'de bir tapu verebiliriz çocuğa, bir araba verebiliriz, güzel bir okulda okuturuz. Ama başka hiçbir şey veremeyiz. Çocuk kaybolup gidebilir. (…) İki buçuk yıl önceye kadar hep eşimle konuşuyorduk ki çok şükür çocuğu kurtardık, çocuğu kurtardık, diyorduk. İki sene önce anladık ki çok şükür çocuk bizi kurtarmış. Çocuk olmasaydı, biz o ekonomik buhranda, o sıkıntılı haldeki ülkede hâlâ kalıyorduk.

BOĞUCU POLİTİK GÜNDEM

Gezi olayları, 7 Haziran 2015 seçimleri, patlayan bombalar, 15 Temmuz darbe girişimi, tek adam yönetimine geçiş, muhalefete yönelik operasyonlar derken ülke gündeminden yorulan birçok kişi göç etmeyi ciddi ciddi gündemine aldı. Bunu gerçekleştiren yakınlar, komşular, arkadaşlar da birçok insan için tetikleyici bir motivasyon kaynağı oldu.

Bir görüşmeci göç etmesine neden olan iklimi şöyle tarif ediyordu: “15 Temmuz’dan önce de Gezi’nin etkilediğini hatırlıyorum. Gezi’den sonra çatlaklar oluştu. Örneğin saat 10’dan sonra içkinin yasaklanması biraz dokundu insanlara. İnsanların özel hayatlarına müdahale edildi. Çok kısa bir süre bu bir öfkeye ve umutsuzluğa dönüştü.”

Başka bir görüşmeci ise bu konuda yine benzer şeyleri söylüyordu: “Kimseyle siyasetten veya ekonomiden başka bir şey konuşamadık. Zaman zaman boğucu çevresi nedeniyle insanın kendisi de sıkıcı bir hale gelebilir. (…) Nereye gidersek gidelim, dolar kaç para oldu, Recep Tayyip Erdoğan yine ne dedi, vs. Kısacası eğitim kalitesi, bunu harcanan para, ülke gündemi ve göçmen problemi nedeniyle Türkiye'den ayrılmak istedim. Ailem ve daha çok benden ziyade eşim ve çocuğumun farklı bir hayatı deneyimlemesini istedim.”

Bazı görüşmeciler ise ekonomik durumlarının daha kötüye gideceğini bildikleri halde göç etmeyi tercih ettiklerini belirtiyordu: “Dinci bir yönetimin iktidarı giderek ele geçirmesi. Biz Demirel’in zamanını da gördük, başka iktidarlar da gördük. Hepsi sağ iktidardı, hiç sol iktidar yoktu ama bunlar kadar haddini bilmezini ilk defa gördük. Yani ne dedilerse yaptılar adamlar. Hiçbir şeklide çekinmediler açıkçası. Bu beni korkuttu. Ekonomik durumumuz çok iyiydi. Tam tersine burada sürünüyoruz. Orada işyerimiz vardı. Arabam vardı, eşimin arabası vardı. Evim var hâlâ. Orada ekonomik durumum gayet iyiydi. Ama ben tamamen tüm her şeyi satıp döküp sermaye edip buraya geldim. Eğer çocuğum olmasaydı bu kararı almazdım. Orada direnirdim belki de. Çocuğumu buraya getirdim ki orada hiçbir şekilde gelecek görmedim.”

Bir görüşmeci ise Türkiye’nin değişen demografik ve sosyal yapısı nedeniyle Türkiye’de ırkçı bir zihniyete savrulduğunu fark ettiğini belirtiyordu: “Ekonomik olarak açıkçası hiçbir sorunumuz yoktu. Hatta hep diyorum keşke sorun ekonomiyle ilgili olsaydı, çünkü çözülebilirdi. Ama değişen sosyal yapı, huzursuzluk, yönetim, siyaset artık hepsi içten içe beni etkilemeye başladı ve hatta çok net ırkçı olmaya başladım. Aslında okuduğum kitaplar, ilgi alanlarım tamamen bunlardan soyutlanmak üzerineydi. Ama insanları etiketlemeye başladım; Suriyeli, Afgan gibi... Dışarıda gördüğüm insanları sırf kıyafetleri ya da tipleri nedeniyle yargıladığımı fark ettim.”

OLAN BİTENİ DIŞARIDAN İZLEMENİN AĞIRLIĞI

Peki, ülkeyi terk edince bütün bu dertler bitiyor mu? Elbette bitmiyor. Bu sefer de ülkenin yıkıcı gündemini takip etmenin, öğrenilmiş çaresizlik duygusuyla sürekli kötü haber almanın yılgınlığı, geride kalan yakınlar için endişelenmenin ve bir şey yapamamanın öfkesi çörekleniyor insanın içine. İşte tam da bu noktada tuhaf, karmaşık bir duyguya kapılıyor çoğu göçmen. “İyi ki gelmişiz, iyi ki kendimizi kurtarmışız” ile “elimden hiçbir şey gelmiyor, acaba orada mı olmalıydım?” düşüncelerinin harman olduğu, tarif etmesi zor, yakıcı bir duygu bu.

 

 

 

Göçmenler olmazsa Avrupa’yı büyük bir nüfus krizi bekliyor

Hiç yorum yok

12 Nisan 2025

Avrupa Birliği (AB) genelinde aşırı sağ partilerin yükselişi ve göçmen karşıtı politikalar, kıtanın demografik geleceğini tehdit ediyor. 2024 seçimlerinde aşırı sağ partilerin kazandığı başarılar, göçmen karşıtı söylemlerin siyasi gündemi şekillendirdiğini gösteriyor. Ancak uzmanlar, göçmenleri dışlayan politikaların Avrupa'nın nüfus krizini daha da derinleştireceği konusunda uyarıyor. 

 


AB'nin resmî istatistik kurumu Eurostat'ın tahminlerine göre, mevcut eğilimler devam ederse AB nüfusu 2100 yılına kadar %6 azalarak 447 milyondan 419 milyona düşecek. Ancak göçmenlerin tamamen dışlandığı bir senaryoda bu düşüş çok daha sert olacak. Eurostat, göçmenlerin olmadığı bir durumda AB nüfusunun 295 milyona kadar gerileyebileceğini öngörüyor. Bu, kıtanın nüfusunun üçte birinden fazlasının kaybedilmesi anlamına geliyor. 

Göçmenler Olmadan İş Gücü ve Ekonomi Tehlikeye Giriyor 

Göçmen karşıtı politikaların yükseldiği İtalya, Fransa ve Almanya gibi ülkeler, göçmenlerin tamamen dışlandığı bir senaryoda ciddi nüfus kayıpları yaşayacak. Örneğin yapılan nüfus projeksiyonlarına göre; İtalya'nın nüfusu 2100 yılına kadar yarıya inebilirken, Almanya'nın nüfusu 83 milyondan 53 milyona düşebilir. Fransa'da ise nüfus 68 milyondan 59 milyona gerileyebilir. Bu durum, iş gücünün azalması ve yaşlı nüfusun artması nedeniyle ekonomik büyümeyi yavaşlatacak ve emeklilik ile sağlık harcamalarını artıracak. 

Avrupa'nın yaşlanan nüfusu, özellikle sağlık ve sosyal hizmetler sektöründe göçmenlere olan ihtiyacı artırıyor. Birçok AB ülkesinde doktor ve hemşire açığının göçmenler tarafından kapatıldığı biliniyor. Uzmanlar, göçmenlerin iş gücüne katılımının artırılmasının, yaşlanan toplumun ihtiyaçlarını karşılamada kritik bir rol oynayacağını vurguluyor. 

Göçmenlerin Katkısı: Camini Köyü Örneği 

İtalya'nın güneyindeki Camini köyü, göçmenlerin nüfus azalmasına karşı bir çözüm olabileceğini gösteren umut verici bir örnek sunuyor. 20. yüzyılın sonlarında genç nüfusun göç etmesiyle neredeyse terk edilme noktasına gelen köy, mültecilerin yeniden yerleştirilmesi projesi sayesinde yeniden hayat buldu. Bugün, 50 mültecinin kalıcı olarak yerleştiği Camini'nin nüfusu 350'ye ulaştı. Köydeki okulun yeniden açılması da projenin sembolik başarılarından biri oldu. 

Camini projesinin kooperatif başkanı Rosario Zurzolo, "Köy yavaş yavaş ölüyordu. Evler, içinde yaşayan olmadığı için yıkılıyordu" diyerek projenin önemini vurguluyor. Köydeki mülteciler, yalnızca nüfusu artırmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni iş alanları ve ekonomik faaliyetlerin gelişmesine de katkı sağlıyor. 

Göçmenlerin Ekonomiye Entegrasyonu Kritik Öneme Sahip 

Uzmanlar, göçmenlerin Avrupa'nın demografik sorunlarını tek başına çözemeyeceğini, ancak bu sorunların hafifletilmesinde önemli bir rol oynayabileceğini belirtiyor. Göçmenlerin iş gücüne etkin bir şekilde entegre edilmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi ve vergi reformları gibi diğer önlemlerle birlikte, göçmenlerin katkısı daha anlamlı hale gelebilir. 

LSE’den Profesör Alan Manning, "Göçmenlerin iş bulması ve çalışması kritik öneme sahip. Aksi takdirde, göçmenlerin sosyal yardıma ihtiyaç duyması durumunda bu, sorunu daha da kötüleştirebilir" diyor. 

Göçmenler Avrupa'nın Geleceği İçin Hayati Öneme Sahip 

Avrupa'nın nüfus krizi, göçmenlerin katkısı olmadan çözülemeyecek kadar derin. Göçmen karşıtı politikaların kısa vadeli siyasi kazanımlar sağlasa da, uzun vadede ekonomik ve sosyal maliyetleri ağır olacak. Camini örneği, göçmenlerin yalnızca nüfusu artırmakla kalmayıp, toplumları yeniden canlandırabileceğini gösteriyor. Avrupa'nın geleceği, göçmenlerin entegrasyonunu sağlayacak akılcı politikaların hayata geçirilmesine bağlı.

 

Kaynak: The Guardian

Muhafazakâr Parti’nin önerisine karşı imza kampanyası başlatıldı

Hiç yorum yok

09 Şubat 2025

İngiltere’de Reform Partisi’nin anketlerde birinci parti olmasının ardından Muhafazakâr Parti, göçmen karşıtlarını konsolide etmek için süresiz oturuma başvuru süresini beş yıldan on yıla çıkarmayı teklif etmişti. Muhafazakâr Parti’nin bu önerisine karşı change.org üzerinden imza kampanyası başlatıldı.

 


"Adil Göçmenlik Politikaları Talep Ediyoruz: Oturma ve Vatandaşlık Bekleme Sürelerinin Uzatılmasına Hayır!" başlığıyla başlatılan kampanya, süresiz oturma izni (ILR) için bekleme süresini 10 yıla, vatandaşlık hakkı için ise 15 yıla çıkaran düzenlemeye karşı başlatıldı. Düzenlemeye karşı çıkanlar, bu sert önlemlerin göçmenlerin entegrasyonunu zorlaştıracağını, aileleri parçalayacağını ve Birleşik Krallık’ın çok kültürlü yapısına zarar vereceğini savunuyor.

Temel İnsan Hakları İhlal Ediliyor

Kampanyayı destekleyenler, önerilen değişikliklerin temel insan haklarına aykırı olduğunu vurguluyor.

Change.org üzerinden paylaşılan kampanya metninde şu hususlar vurgulanıyor:

15 yıl boyunca vatandaşlık hakkı elde edememek, göçmenlerin sosyal hayata tam anlamıyla katılımını engelleyecek. Göçmenler de bu toplumun bir parçasıdır ve eşit muamele görmelidir. Ayrıca, bekleme süresinin uzaması, aile birleşimini zorlaştıracak ve binlerce ailenin ayrılmasına neden olabilecektir. Çocukların ebeveynlerinden, eşlerin birbirlerinden kopmasına yol açacak bu düzenleme, insan hayatını zorlaştıracaktır.

Ekonomik Katkılar Görmezden Geliniyor

Birleşik Krallık ekonomisine büyük destek sağlayan göçmenler, önerilen düzenlemelerle birlikte sosyal yardımlardan yararlanma hakkını kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bu durum, özellikle düşük gelirli göçmenleri daha da zor duruma sokacak. İşsizlik gibi sorunlar çözülmeden göçmenlere "net katkı sağlama" gibi şartlar koşulması, hayatlarını daha da zorlaştıracaktır. Göçmenler, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısına önemli katkılar sağlamaya devam ederken, bu tür kısıtlamaların adil olmadığını belirtiyor.

Göçmenler Ne Talep Ediyor?

Kampanyayı başlatanlar, mevcut bekleme sürelerinin korunmasını talep ediyor. Mevcut kurallar gereği 5 yıl sonunda süresiz oturma izni alınabiliyor ve 1 yıl sonra vatandaşlık başvurusu yapılabiliyor. Bu düzenlemenin korunması, entegrasyon süreçlerinin sağlıklı işlemesi açısından hayati önem taşıyor. Ayrıca, göçmenlerin topluma entegrasyonunu kolaylaştıran, aile birleşimini destekleyen ve insan haklarına saygılı bir göçmenlik politikası benimsenmesi gerektiği vurgulanıyor.

Siyasi Çıkarlar İnsan Haklarının Önüne Geçmemeli

Kampanya destekçileri, siyasi çıkarların insan haklarının önüne geçmemesi gerektiğini savunuyor. Muhafazakâr Parti’nin bu önerisi, Reform Partisi’nin göçmen karşıtı söylemlerine karşı seçmen desteğini geri kazanma amacı taşıyor. Ancak, insanların hayatlarının siyasi hesaplarla tehlikeye atılması kabul edilemez bir durumdur. Göçmenler, siyasi çekişmelerin mağduru olmamalı ve adil bir şekilde muamele görmelidir.

 

Kampanyayı imzalamak için aşağıdaki linke tıklayın

https://chng.it/LFTCWyHqLz

Brexit 5. yılında: ne değişti?

Hiç yorum yok

31 Ocak 2025

31 Ocak 2020'de Birleşik Krallık, Avrupa Birliği'nden (AB) resmen ayrıldı. Bu tarih, Birleşik Krallık'ın 47 yıl boyunca sürdürdüğü siyasi bağları kopardığı bir dönüm noktası oldu. BBC, Brexit’le birlikte neler değiştiğini özetleyen bir yazı yayınladı.



Brexit'in beş yıl sonrasında etkileri halen tartışma konusu olmaya devam ediyor. Hem ekonomik hem de siyasi yönden yeni değişikliklerin olası olduğu belirtilirken, AB ile ilişkilerin geleceği de belirsizliğini koruyor.

Ticarette Düşüş Gözlemlendi

Ekonomistler, Birleşik Krallık'ın 1 Ocak 2021'de AB tek pazarı ve gümrük birliğinden çıkışının ticarete olumsuz yansıdığı görüşünde. AB ile serbest ticaret anlaşması yapılmasına ve gümrük vergilerinin önlenmesine rağmen, artan evrak işlemleri ve lojistik engeller, işletmeler için ticareti zorlaştırdı. Ancak bazı ekonomistler, uzun vadede AB düzenlemelerine tabi olmamanın yapay zeka gibi belirli endüstrilerde avantaj sağlayabileceğini belirtiyor.

Göç Politikaları Değişti

Brexit kampanyasında göç ana tartışma konularından biriydi. AB serbest dolaşım hakkı sona erdi ve 2021'de yeni bir göç sistemine geçildi. AB vatandaşları ve diğer ülkelerden gelenler, Birleşik Krallık'ta çalışabilmek için çalışma vizesi almak zorunda kaldı. Bu düzenleme AB'den göçü azaltırken, sağlık ve bakım sektörlerinde büyük bir işgücü açığının ortaya çıkmasına neden oldu. Aynı zamanda, AB dışından gelen göçmen sayısında artış gözlemlendi.

Seyahat Kuralları Değişti

AB ile serbest dolaşım sona erdiği için Birleşik Krallık vatandaşları, AB sınırlarında "AB/EEA/CH" geçiş noktalarını kullanamıyor. AB'ye vizesiz seyahat 90 günle sınırlandırıldı. 2025 itibariyle, AB yeni bir Elektronik Giriş-Çıkış Sistemi (EES) uygulamasını devreye sokacak. Bu sistemin sınır geçişlerinde bekleme sürelerini artırabileceği belirtiliyor.

Hukuki ve Vergisel Bağımsızlık

Brexit'in en büyük savunucularından biri, Birleşik Krallık'ın AB yasalarına tabi olmamasıydı. Brexit sonrasında 6.900'den fazla AB yasası Birleşik Krallık hukukuna dahil edildi. Ancak, 2023 itibariyle 600 yasa iptal edildi ve 500 finans yasasının kaldırılması planlanıyor.

Ekonomik Sonuçlar Tartışılmaya Devam Ediyor

2016 referandumunda tartışma konusu olan "AB'ye gönderilen para" meselesi de halen gündemde. Brexit öncesinde Birleşik Krallık, AB bütçesine yıllık 18.3 milyar sterlin katkıda bulunuyordu. Ancak AB'den ayrılmak, bu fonların yeniden dağıtımını gerektirdi. Şimdiye kadar AB tarım destekleri ve yapısal fonlarının yerini ulusal programlar aldı.

 

Kaynak: BBC

Laken Riley Yasası ABD Temsilciler Meclisi’nden Geçti: Göçmenlere Yönelik Sert Önlemler Yolda

Hiç yorum yok

23 Ocak 2025

ABD Temsilciler Meclisi, göçmenlik yasalarının daha sıkı uygulanmasını öngören ve kaçak göçmenlerin hırsızlıkla ilgili suçlardan dolayı gözaltında tutulmasını zorunlu kılan Laken Riley Yasası’nı onayladı.



Yasa tasarısı, Başkan Donald Trump’ın imzasına sunularak, yeni başkanın katı göçmenlik politikaları doğrultusunda ilk yasal düzenleme oldu.

Yasa tasarısı, Temsilciler Meclisi’nde 263’e karşı 158 oyla kabul edildi. Oylamada 46 Demokrat, tüm Cumhuriyetçilerle birlikte tasarı lehine oy kullandı. Bu gelişme, yasanın Senato’da 64’e karşı 35 oyla onaylanmasının ardından geldi. Tasarı, adını geçtiğimiz yıl bir Venezuelalı göçmen tarafından öldürülen 22 yaşındaki hemşirelik öğrencisi Laken Riley’den alıyor.

Yasa, “hırsızlık, ev soygunu, dükkan hırsızlığı” gibi suçlarla suçlanan göçmenlerin ABD Göç ve Gümrük Muhafaza (ICE) tarafından zorunlu olarak gözaltında tutulmasını öngörüyor. Ayrıca eyalet başsavcılarına, federal hükümetin göçmenlik yasalarını uygulamaması durumunda dava açma yetkisi veriyor.

Yasa tasarısı üzerine yapılan tartışmalar oldukça hararetli geçti. Demokratlar, bu düzenlemenin ABD’nin göçmenlik krizini çözmeyeceğini, aksine ırk temelli ayrımcılığı ve korku kültürünü artıracağını savundu. Cumhuriyetçiler ise bu yasanın hayat kurtaracağını ve kamu güvenliğini artıracağını iddia etti.

Alabama Senatörü ve yasanın önde gelen destekçilerinden Katie Britt, bu düzenlemeyi “on yıllardır Kongre’den geçen en önemli göçmenlik uygulama yasası” olarak nitelendirdi. Britt, bunun Trump’ın başkan olarak imzalayacağı ilk yasa olacağını vurguladı. Ancak yasa, ICE’ın yeterli kaynaklara sahip olmaması nedeniyle uygulamada büyük zorluklarla karşılaşma riski taşıyor.

Demokrat Parti içerisindeki bazı üyelerin bu yasa için destek vermesi, ilerici grupların sert eleştirilerine neden oldu. İlerici bir grup olan Indivisible’ın yöneticisi Mari Urbina, Demokratların Trump’ın göçmen karşıtı gündemine boyun eğdiğini belirterek, bu tutumu “politik bir yenilgi” olarak tanımladı.

Sivil haklar örgütleri ve göçmen hakları savunucuları, bu yasanın federal otoriteyi zayıflatabileceği ve masumiyet karinesini göz ardı ederek toplu sınır dışı uygulamalarına kapı aralayabileceği uyarısında bulundu. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nden (ACLU) Sarah Mehta, düzenlemenin, çocuklar ve aileler dahil olmak üzere çok sayıda göçmeni kapsayan zorunlu gözaltı politikalarını genişleteceğini söyledi.

Yasa tasarısının yarattığı tartışmalar sürerken, Trump’ın tasarıyı hızlı bir şekilde imzalayarak yasalaştırması bekleniyor. Bu durum, önümüzdeki yıllarda Trump’ın göçmenlik politikaları etrafında daha birçok hukuki mücadelenin yaşanacağının sinyalini veriyor.

 Kaynak: The Guardian

Başpiskopos Budde’den Trump’a “Merhamet” Çağrısı

Hiç yorum yok

22 Ocak 2025

Washington Piskoposu Right Rev Mariann Budde, ABD Başkanı Donald Trump’a göçmenler ve LGBTQ+ bireylere yönelik politikalarında “merhamet göstermesi” için açık bir çağrıda bulundu.

 


Budde yaptığı konuşmada “Demokrat, Cumhuriyetçi ve bağımsız ailelerde yaşayan eşcinsel, lezbiyen ve trans çocuklar var. Bazıları yaşamlarından kaygı duyuyor” dedi.

Budde, Trump’ın Tanrı’nın inayetiyle korunduğu yönündeki konuşmasına göndermede bulunarak, “Tanrı’nın sevgi dolu elini hissettiniz. Ülkemizde şu an korku içinde olan insanlara merhamet etmenizi rica ediyorum,” diye ekledi. Budde’nin bu eleştirisi, Trump’ın yüzünde taş gibi bir ifade bırakırken, tören sonrası gazetecilere konuşan Trump, vaazı “heyecansız” ve “kötü bir servis” olarak nitelendirdi.

Trump, eleştirilerini sosyal medyaya taşıyarak, Budde’yi “Radikal Solcu bir Trump düşmanı” olarak tanımladı ve Budde’nin “kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini” söyledi.

Budde’nin sözleri, Trump’ın görevinin ilk günlerinde aldığı tartışmalı kararlar bağlamında yankı uyandırdı. Trump göreve gelir gelmez transgender Amerikalılara yönelik korumaları geri çeken, doğumla vatandaşlık hakkını kaldırmaya yönelik adımlar atan ve mülteci kabul programını askıya alan yürütme emirlerini imzalamıştı. Budde, konuşmasında göçmenlerin çoğunun suçlu olmadığını, vergi ödeyen ve komşuluk ilişkileri güçlü bireyler olduklarını belirterek, “Tanrımız bize yabancıya merhamet etmemiz gerektiğini öğütlüyor,” ifadelerini kullandı.

Bu, Budde’nin Trump ile ilk karşı karşıya gelişi değil. 2020 yılında George Floyd protestoları sırasında Trump’ın St. John Episkopal Kilisesi önünde İncil tutarak poz vermesine tepki göstermişti. Budde’nin son eleştirileri, Trump müttefiklerinden sert tepkiler aldı. Georgia Milletvekili Mike Collins, Budde’nin vatandaşlığına rağmen “sınır dışı edilmesi gerekenler listesine eklenmesini” talep etti.

Törende yaşananlar, hem dini hem siyasi tartışmaları alevlendirdi ve Budde’nin cesur duruşu kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.


Kaynak: The Guardian

 

Trump, başkanlık görevine göçmenlerle ilgili sert önlemler alarak başladı

Hiç yorum yok

21 Ocak 2025

Oval Ofis’te yeni başkanlık döneminin ilk günlerinde Donald Trump, göç politikalarını sıkılaştırmaya yönelik bir dizi başkanlık kararnamesini imzaladı. Trump, ABD-Meksika sınırındaki yasa dışı göçü ulusal acil durum ilan etti ve sınır güvenliğini artırma sözünü yineledi




Başkan Trump, doğuştan vatandaşlık tanımını değiştirmeyi hedefleyen bir kararname de dahil olmak üzere birçok düzenlemeyi hayata geçiriyor. Ancak, anayasal bir hak olan bu tanımı değiştirme girişimi, güçlü hukuki itirazlarla karşılaşabilir. Trump, Biden yönetiminin "yıkıcı" olarak tanımladığı politikalarını kısa sürede ortadan kaldıracağını yineledi.

Trump yönetimi ayrıca, CBP One adlı göçmenlerin sınırda randevu almasını sağlayan bir aplikasyonu da iptal etti. Biden döneminde kullanılan bu uygulama, sınırdaki tutuklamaları azaltmada etkili bir araç olarak öne çıkmıştı. Şimdi ise uygulamanın kapatılması, sınırda bekleyen binlerce göçmeni belirsizlik içinde bıraktı.

Yeni yönetim, yasa dışı göçü durdurmayı ve milyonlarca "suçlu yabancıyı" sınır dışı etmeyi planladığını duyurdu. Ayrıca Meksika’daki uyuşturucu kartellerini terör örgütü ilan eden bir kararname imzalandı. Bu adımlar, Trump’ın göçmenlik konusundaki sert duruşunun bir göstergesi olarak yorumlandı.

Göçmenlik savunucuları ve insan hakları örgütleri, Trump’ın kararlarına sert tepki gösterdi. Ulusal Göç Forumu Başkanı Jennie Murray, alınan kararların "hayal kırıklığı olduğunu ama şaşırtıcı olmadığını" söyledi. Murray, bu politikaların aileleri ayıracağını ve Amerikan ekonomisini zayıflatacağını dile getirdi.

Tijuana gibi sınır şehirlerinde bekleyen göçmenler ise büyük bir belirsizlikle karşı karşıya. Anlaşılan o ki Trump yönetiminin göçmen karşıtı politikaları önümüzdeki dönemde göçmenlerin sorunlarını daha da yakıcı hale getirecek.


Kaynak: BBC

 

Sığınmacılar için Afrika’da kamp kurulması fikrinin mimarı İşçi Partisi miydi?

Hiç yorum yok

16 Ocak 2025



Yeni yayımlanan resmî belgeler, 2004'te Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi hükümetinin, Tanzanya’da sığınmacılar için kamp kurmayı plandığını ortaya koydu. Kamp planı, seçim öncesinde sınır güvenliğinin sağladığına ilişkin seçmenlerin gazını almayı da hedefliyordu. 

Plan kapsamında, İngiltere’nin Tanzanya’ya bu kampı açması karşılığında 4 milyon sterlinlik ek yardım teklif edeceği belirtiliyordu. Dönemin Uluslararası Kalkınma Bakanı Hilary Benn, 2004 yılında İçişleri Bakanı David Blunkett’e yazdığı bir mektupta, Tanzanya ile göçmenlik ortaklığının “temelinin atıldığını” ifade etti. Ancak bu fonun Afrika Çatışma Önleme Havuzu’ndan (ACPP) alınması önerisi, hükümet içinde tartışmalara neden oldu.

Bakanlar Arasında Görüş Ayrılıkları
Dönemin Dışişleri Bakanı Jack Straw, Blunkett’e yazdığı bir mektupta, fonun bu şekilde kullanılması konusunda “bazı çekinceleri” olduğunu dile getirmiş  ancak bir kereliğine bu fonun aktarılmasına onay verebileceğini söylemiş. Öte yandan, dönemin Silahlı Kuvvetler Bakanı Adam Ingram, bu öneriye karşı çıkarak ACPP’nin bu amaç için kullanılmasının uygun olmadığını belirtiyor.

Tanzanya ve AB’den Tepkiler
2004 yılında öne sürülen bu plan, Tony Blair’in hükümetinin sınırları kontrol altında tuttuğunu seçmenlere göstermek istediği bir dönemde gündeme geldi. Ancak, Tanzanya’da güçlü bir muhalefetle karşılaştı ve Avrupa Birliği’nden de eleştiriler aldı. Özellikle Almanya’dan bazı yetkililer, önerilen bu kampları toplama kamplarına benzeterek ağır eleştirilerde bulundu.

Plan, bu tepkilerin ardından rafa kaldırıldı. Ancak belgeler, dönemin göçmenlik politikalarına yönelik tartışmalı yaklaşımları ve Afrika’daki fonların kullanımına ilişkin hükümet içindeki fikir ayrılıklarını gözler önüne seriyor.


Kaynak: The Guardian

 

GİK-DER’den Parlamentodaki “İşçi Hakları Yasa Tasarısı”na ilişkin öneri: “Göçmenler ve sığınmacılar için özel düzenleme yapılsın”

1 yorum

14 Ocak 2025

İngiltere'de İşçi Haklarına ilişkin önemli değişiklikler içeren yasa tasarısı 10 Ekim'de parlamentoya sunuldu. Aralarında Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nin de (GİK-DER) bulunduğu işçi hakları savunucusu grupların oluşturduğu ELAN (Employment Legal Advice Network) ağı yasa hakkındaki değişiklik önerileri için yürüttüğü çalışmalar  kapsamında Galler, Montgomeryshire and Glyndwr bölgesi milletvekili Steve Witherden ile görüştü.




İşçi Partisi ve Sosyalist Kampanya Grubu üyesi olan Witherden ile parlamentoda yapılan görüşmede işçiler aleyhine kullanılan 'Sıfır Saat Sözleşmesi' olarak bilinen sözleşmeye ilişkin öneriler, garantili çalışma saatlerinin taşeron işçileri de kapsayacak şekilde düzenlenmesi, patronlara işçi hakları ve tazminat konusunda işçileri bilgilendirme zorunluluğu getirilmesi ve göçmen işçilerin haklarına ilişkin konular görüşüldü. Toplantının en önemli başlığını göçmen ve ilticacı işçilerin sorunları oluşturdu.

GİK-DER: İltica statüsüne ilişkin özel düzenleme yapılmalı

Grup, yasanın göçmen işçilerin haklarının hapsedilmesine karşı kapsayıcı bir hal alması, vize statülerinden dolayı işyerinde karşılaştıkları haksızlıklara ve aşırı sömürüye karşı işçilerin İçişleri Bakanlığı ile bilgileri paylaşılmadan haklarını arayabilmelerinin yolunun açılması ve göçmen işçilerin haklarının korunması için daha fazla kaynağın ayrılması konusundaki önerilerini sıraladı.

GİK-DER adına görüşmeye katılan İbrahim Avcıl ise özel olarak ilticacıların durumuna dikkat çekti. İltica başvurusunun sonucunu bekleyen kişilere 1 yıl boyunca çalışma hakkı tanınmadığına dikkat çeken Avcıl, haftalık olarak verilen £30'un bir insanın en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacağının altını çizdi. Avcıl, 1 yılın ardından ise sadece belli alanlarda çalışma izni verilmesinin de önemli bir hak gaspı olduğunu belirterek, iltica başvurusu yapanların ilk günden itibaren çalışma hakkında sahip olması gerektiğini vurguladı. Ayrıca vekil Steve Witherden'a GİK-DER'in 2022 yılında Londra’daki göçmen Türk ve Kürt işçilerin emek piyasasındaki duruma ilişkin yayınladığı raporu teslim etti.

Witherden  konuya ilişkin şunları söyledi:"Taleplerinizin hepsi aynı zamanda benim de taleplerimdir. Bu konuyu içerisinde bulunduğum kampanya grupları ile de konuşacağım. Göçmen işçiler de tüm işçiler gibi eşit haklara sahip olarak çalışma hayatında yer almalıdır."

Özellikle göçmen işçilerin durumu hakkındaki bilgilendirme için teşekkür eden Witherden, "Göçmen işçilerin karşı karşıya kalmış olduğu sorunlar ile ilgili çok şey öğrendiğimi ifade etmek istiyorum. İleride de göçmen işçilerin hakları konusunda birlikte çalışarak göçmen işçilerin hakları konusunda birlikte çalışmaya devam edeceğim" dedi.

 

 

Otoriter liderler beyin göçünü niçin umursamaz?

1 yorum

09 Aralık 2024

Bu yazıda otoriter liderlerin “beyin göçünü” neden umursamadıklarını tartışıyorum.

 





Tuncay Bilecen


Beyin göçü, bir ülkenin eğitimli, vasıflı yetişmiş işgücünün çeşitli nedenlerle yurt dışında yaşamayı tercih etmesi olarak ifade edilebilir. Bu nedenler neler olabilir? Örneğin yurt dışına eğitim amacıyla giden birinin bu ülkenin koşullarına alışarak kalıcı olmaya karar vermesi çok sık rastlanılan bir durumudur. Yine  daha iyi imkânlara sahip olma, daha iyi ücret alma arzu da beyin göçünü tetikleyebilir. Aralarındaki kolonyal bağ olması nedeniyle emperyalist ülkelerin eski sömürgelerinin yetişmiş işgüçlerini kendisine çekmesi hatta bunu yaparken de “puanlama” yapması çok sık rastlanılan bir durumdur.

Beyin göçünün güzergahı diğer emek göçlerinde olduğu gibi az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğrudur.  Kendi ülkesinde kalsa her anlamda daha kötü koşullarda yaşayacak insanların beşerî sermayelerini kullanarak daha iyi koşulların olduğu yerlere doğru hareket etmeleri gayet anlaşılır bir mevzudur.



Peki otoriter ülkelerden beyin göçü nasıl gerçekleşiyor?

Baskıcı yönetimlerin olduğu ülkelerde öncelikle liyakat sistemi bozuluyor. Liyakate değil sadakate göre yapılan niteliksiz personel atamaları ve partizanlaşma yüzünden sistem gün geçtikçe çürüyor. Mesleki saygınlık, profesyonellik, kurum kültürü tuzla buz olurken artan baskıya eşlik eden boğulmuşluk hissiyatı her geçen gün daha da artıyor. Ardından buna bütün otoriter yönetimlerin yaşadığı ekonomik kriz ekleniyor ve göç baskısı kaçınılmaz hale geliyor.

Son altı yılda İngiltere’de yaptığım onlarca göçmen görüşmesinden çıkacak en temel sonuçlardan biri “insanî güvencesizlik” idi. Bu yüzden “çocuklarımın geleceği için geldim”, “rahat bir nefes almak için geldim” ve “artık ekonomik ve politik olarak yaşama imkânımız kalmamıştı” sözlerini birçok görüşmecinin ağzından defalarca duydum.

Türk lirasının rekorlar kırarak değer kaybetmesinin ardından da bu sefer Türkiye’de yaşayan çoğu kişi şu soruyu sorar oldu: “biz nasıl yapar, nasıl ederiz de yurt dışına çıkabiliriz?” Türk Tabipleri Birliği’nin verilerine göre, 18 ayda yaklaşık 8 bin sağlık çalışanı görevinden istifa etmiş. Yurt dışına çıkmayı kafasına koyan bazı sağlık çalışanları Almanca kurslarına gidiyor. Ülkeden umudu kesenler çaresizce yurt dışında yaşayan yakınlarını arayarak “ben nasıl gelebilirim?” diye soruyorlar.



Otoriter liderler beyin göçünü neden umursamaz?

Sanıldığının aksine otoriter liderler beyin göçünü çok umursamaz. Hatta çoğu durumda ülkedeki nitelikli işgücünün yurt dışına göç etmesi işlerine de gelir diyebiliriz.

Peki, neden?

Öncelikle otoriter liderler iktidarlarını sürekli kılmak dışında uzun vadeli planlar yapmazlar. Yani nitelikli işgücünün yarattığı ekonomik, sosyal, kültürel hasar onları çok ilgilendirmez.

Otoriter liderler, beyin göçünü umursamaz çünkü gidenlerin çoğu “muhalif” olacağı için politik anlamda bu göçlerin ardından -sayısal olarak- ülkedeki gücünü daha da artırır. Buna pekâlâ “beğenmeyen gider, böylece de bir oy eksilir” gözüyle bakabilir.

Otoriter lider beyin göçünü umursamaz çünkü gidenlerin bıraktığı işleri, statülerini, yaşadıkları yerleri kısaca onların boşluğunu kendi yandaşlarıyla doldurabilir. Böylece yandaşlarının nazarında popülaritesini biraz daha artırma imkânı bulur. Çünkü bütün otoriter ülkelerde suyun başını tutan niteliksiz güruh iktidar değişirse artık o pozisyonda kalamayacağını çok iyi bilir.  

Otoriter liderler beyin göçünü umursamaz çünkü bilirler ki göç etmiş olsalar da bu insanların ülkeleriyle ekonomik ve kültürel ilişkileri kesilmeyecektir. Dolayısıyla göçmen demek aynı zamanda göçmen dövizi (remittance) demektir. Göçmen dövizi ise bir ülkenin zor zamanlarında imdadına yetişen en önemli kaynaklardan biridir. Bugün Ukrayna ve Moldova gibi ülkelerinin ekonomileri göçmen dövizleri sayesinde ayakta durmaktadır.

Otoriter liderlerin beyin göçünü umursadıkları bir tek nokta olabilir; o da bu kişilerin bulundukları ülkelerde de kendi ülkelerinin politik gelişmelerini takip edip burada bir lobi gücü (diaspora) oluşturmalarıdır. Eşyanın tabiatı gereği, esasında bütün otoriter ülkelerin fıtratında ülke dışında hatırı sayılır diasporik topluluklar oluşturmak vardır. Ancak bunun da kolayı vardır. Bu kesimler “dış güçler”, “terörist”, “kökü dışarıda” diye yaftalanır ve sorun en azından iç kamuoyu nazarında çözülmüş olur.

 



London School of Economics’te Türkiye semineri

Hiç yorum yok

31 Ekim 2024


Londra school of Economics’te (LSE) 31 Ekim, Perşembe günü  “Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın ‘Türkiye Paktı’ Önerisinin AB, Birleşik Krallık ve İsviçre Tarafından Uygulanabilirliğinin Siyasi Olanakları” başlığında bir söyleşi gerçekleştirilecek.

 


LSE’de Çağdaş Türk Çalışmaları ve Avrupa Enstitüsü tarafından düzenlenen, 31 Ekim, Perşembe günü, 18:00 – 19:30 saatleri arasında gerçekleştirilecek Çağdaş Türk Çalışmaları Başkanı Yaprak Gürsoy’un moderatörlüğünü yapacağı söyleşiye Kemal Kirişçi, Friedrich Püttmann, Virgine Guiraudon ve John Alty davetli konuşmacı olarak katılacaklar.

Etkinliğe ilişkin detaylar şöyle:  

Konuşmacılar ve Proje Araştırmacıları:

Kemal Kirişci, Non-resident Senior Fellow, Center on the United States and Europe, Brookings Institution

Friedrich Püttmann, PhD Candidate, European Institute, LSE

Tartışmacılar:

Virginie Guiraudon, Sciences Po Center for European and Comparative Studies in Paris

John Alty, Visiting Professor in Practice, European Institute, LSE

 

Moderatör:

Yaprak Gürsoy, Professor of European Politics and Chair in Contemporary Turkish Studies, LSE



Tarih: Perşembe, 31 Ekim 2024
Saat: 18:00 - 19:30 Yer: 
LSE Lecture Theatre, CBG, LSE

 https://www.lse.ac.uk/contemporary-turkish-studies/upcoming-events/2024-25/20241031

* Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, 2022’de Türkiye'deki politika yapıcıları, uluslararası örgütleri ve sivil toplum aktörlerini, donör hükümetleri ve özel sektörü, dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan Türkiye'yi desteklerken, mülteciler ve ev sahibi topluluk için istihdam yaratmayı teşvik etmek amacıyla ticaret tercihlerini kullanacak yeni, yenilikçi ve tamamlayıcı bir kazan-kazan yaklaşımı olan bir Türkiye Paktı oluşturmaya çağrısında bulunmuştu.


GİK-DER 33. Kongresi’nde, “saldırılara karşı birlikte mücadele” kararı alındı

Hiç yorum yok

21 Ekim 2024

Göçmen İşçiler Kültür Derneği yeni yönetimini seçtiği 33. Genel Kurulu’nda, artan saldırılara karşı örgütlenme çağrısı yaptı.

 


GİK-DER 33. Olağan Genel Kurulu’nu 20 Ekim pazar günü dernek binasında gerçekleştirdi. Yüzü aşkın kişinin katıldığı kongrede siyasal gündem, geçmiş dönem faaliyetleri değerlendirildi, yeni dönem için hedefler belirlendi. Demokratik Güç Birliği, Britanya Kürt Halk Meclisi, Britanya Alevi Federasyonu, DAYMER ve Yüz Çiçek Açsın Kültür Merkezi, Tutsakların Sesi Platformu, Aveg-Kon ve Young Struggle Londra temsilcileri yaptıkları konuşmalarda geçtiğimiz yaz İngiltere'de göçmenlere dönük artan saldırılara karşı birlikte mücadele çağrısında bulundu.

Tilkililer, Alxas Com, El-Com, Kürecikliler, Türkiye İşçi Partisi – Britanya, Kırkısraklılar Dayanışma Merkezi, Göksunlular Dayanışma Merkezi ise dayanışma mesajları ile kongreyi selamladı.

Kongrede, Ekim'de ırkçı Tommy Robinson'un yapmak istediği merkezi eyleme karşı güçlü bir yanıt verilmesi gerektiği vurgulandı ve ırkçı faşist politikalara geçit vermemek adına antifaşist kuruluşlar tarafından Robinson'a karşı düzenlenecek merkezi eyleme katılım çağrısı yapıldı.

Gençliğe yönelik çeteleşme saldırılarına karşı mücadele etmenin önemine de değinilen kongrede, Divan Kurulu’nun oluşturulmasının ardından geçmiş dönem faaliyetleri değerlendirildi. Derneğin başta İngiltere gündemi olmak üzere Türkiye, Kürdistan gündeminin yakından takip ederek refleks gösterdiği belirtildi. Başta Ruanda politikası olmak üzere göçmenlere dönük saldırılara karşı aktif bir mücadele yürütüldüğünün altı çizilen kongrede bu sayede kurumun bilinirliğinin arttığı vurgulandı.

Kurslar, film gösterimleri, tiyatro çalışmaları gibi sosyal faaliyetlerle geniş bir kesimle temas kuran GİK-Der’in, “Park Şenliği”ne ise 3 bini aşkın kişi katılmıştı.

Faaliyet raporunun sunulmasının ardından kongreye sunulan Mali Rapor oybirliği ile onaylandı ve yeni yönetim belirlendi.

Kongrede, kurumun özellikle gençler bakımdan bir çekim merkezine dönüşmesi, kitleselleşme ve sahiplenme düzeyinin arttırılması gerektiği hatırlatıldı.

 

İngiltere CHP Alternatif Grubu: “Türkiye bir ERDOĞAN dönemini daha kaldıramaz”

Hiç yorum yok

10 Eylül 2024

İngiltere CHP Alternatif Grubu, son dönemde parti içinde yaşananlardan duyduğu kaygıları paylaşarak uyardı: “Parti içi kavga görüntüsü önümüzdeki seçimleri kaybetmemize, tek adam döneminin uzamasına ve ülkemizin daha da kaybetmesine neden olacaktır. Bunun da vebali büyük olur.”

 


CHP İngiltere Birliği’nde üye veya farklı dönemlerde yönetimde görev almış, Türkiye ve İngiltere’de partinin hedefleri doğrultusunda siyasi çalışmalara katılan kişilerin oluşturduğu ‘İngiltere CHP Alternatif Grubu’, geçen yıl parti kurultayı öncesi bir basın toplantısıyla değişimin gerekliliğini vurguladığı gibi, Tüzük Kurultayı öncesi de son dönemlerde parti içinde yaşananlardan duyduğu kaygıları kamuoyuyla paylaştı.

 “CHP’NİN SEÇİM BAŞARISI TÜRKİYE İÇİN UMUT OLDU”

Grup tarafından yapılan yazılı basın açıklamasında şu hususların altı çizildi: “En son yerel seçimlerde CHP’nin başarısının ardından ülkemizi ve geleceğimizi düşünerek mutlu olduk. Mevcut iktidarı nihayet seçimler ile değiştirebileceğimizi düşünerek içimiz umut doldu. Saray iktidarını ve tek adam rejimini seçim sandığında ve halkın oylarıyla değiştireceğimize olan inancımız arttı, partimizin seçim başarısı tüm ülkemiz için bir umut oldu.”

 “MEVCUT İKTİDARI MUTLU EDECEK TEK ŞEY…”

“Yaşadığımız kâbusun sonu göründü. Şu an için ise mevcut iktidarı mutlu edecek tek şey, partimiz CHP içerisinde bir kavganın veya bir kavga olasılığının olmasıdır. Ülkemiz bir Recep Tayyip Erdoğan dönemini daha kaldıramaz. Mevcut iktidar umudunu CHP içerisinde yaşanabilecek bir kavgaya bağlamış görünüyor ve de böyle bir kavgayı körükleyeceğini gösteriyor. Biliyoruz ki AKP ve Recep Tayyip Erdoğan, iktidardan gitmemek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır. Bu kavga olasılığı ile ilgili olarak, öncelikle partimizin bir önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun takındığı tavrın parti içerisinde bir kavga varmış görüntüsü yaratmasından rahatsız olduğumuzu açıklamak istiyoruz.”

 “VEBALİ BÜYÜK OLUR”

“İktidar hedefine zarar verecek, parti içi çatışmaya, her türlü kişisel ihtiras ve kalkışmaya karşıyız. Partimizin hedefi, zamanından önce olacağını bildiğimiz genel seçimler olmalıdır. Tüm enerjimizi yerel seçimlerde aldığımız oy oranını artırarak tek adam rejimini değiştirmek için harcamamız gerektiğine inanıyoruz. Bu aşamada partimize, partimizin yönetimine, Cumhurbaşkanı adaylarımıza ve eski başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na büyük görevler düşüyor. Parti içi kavga görüntüsü önümüzdeki seçimleri kaybetmemize, tek adam döneminin uzamasına ve ülkemizin daha da kaybetmesine neden olacaktır. Bunun da vebali büyük olur.” 




GİK-DER aşırı sağcı grupların göçmen karşıtı eylemlerine ilişkin bir bildiri yayınladı: “Faşizme Geçit Yok!”

Hiç yorum yok

07 Ağustos 2024

Göçmen İşçiler Kültür Derneği (Gik-Der), İngiltere’nin kuzeyindeki Southport kasabasında bıçaklı saldırı sonucu üç kız çocuğunun hayatını kaybetmesi üzerine aşırı sağcı grupların başlattığı göçmen karşıtı eylemlere ilişkin bir bildiri yayınladı.

 


Gik-Der’in bildirisi özetle şöyle: “Faşist İngiliz Savunma Ligi'nin (EDL) göçmen ve Müslüman karşıtı eylem çağrısına uyan yüzlerce kişi, Southport'ta başlattıkları ırkçı eylemleri İngiltere geneline yaymaya çalışıyor. Rotherham kentindeki otele taş ve şişe atan faşistler, otelin giriş katında camı kırılan bir bölümden binayı ateşe vermeye çalıştı. Saldırının ardından çok sayıda göçmen bulundukları otelin dışına dahi çıkmaya korktuklarını, kendilerini güvende hissetmediklerini ifade etti.”

 

“Göçmen düşmanlığı Southport saldırısından sonra başlamadı. Irkçı, faşist saldırılar yıllardır siyasi iktidarın hazırladığı siyasi iklimin ürünüdür. Önceki dönem Muhafazakâr Parti hükümeti uygulanan yanlış ekonomi ve dış politika politikalarının biletini göçmenlere kesmeye çalışmış, göçmenleri hedef tahtasına oturtmuştur. Hükümetin başta Ruanda Planı gelmek üzere süreç boyunca geliştirdiği yasal düzenlemeler ve kullandığı dil ile kışkırttığı göçmen ve mülteci düşmanlığı, bugünün yeni faşist paramiliter çetelerinin gelişim zeminini yaratmıştır. Yoksulluk, yoksunluk ve giderek ağırlaşan yaşam koşullarının sorumluluğunu göçmen ve mültecilere atan siyasi iktidar, bu saldırılardan doğrudan sorumludur.”

“GIK-DER olarak bütün antifaşistleri bu doğrultuda harekete geçmeye, faşist pogromlara karşı her alanda tepkiyi geliştirmeye, düzenlenen eylemlere katılmaya, sokakta mülteci ve göçmenleri savunmaya çağırıyoruz.”

 

Faşist linç ve pogromlara geçit yok!

Kahrolsun faşizm!

 

Göçmen İşçiler Kültür Derneği



 

İngiltere seçimlerinin gösterdiği: “göçmenlere yönelik ırkçı ve ayrımcı söylemler artabilir"

Hiç yorum yok

05 Temmuz 2024

 Birleşik Krallık’ta 4 Temmuz’da gerçekleştirilen erken genel seçimi tahmin edildiği üzere muhalefetteki İşçi Partisi kazandı. Ülke genelinde büyük bir başarı elde eden İşçi Partisi, kesin olmayan sonuçlara göre 10 milyona yakın oyla 412 milletvekili çıkartarak 14 yıllık Muhafazakâr yönetimi sona erdirdi. Bu sonuçlara göre İşçi Partisi, Parlamento’daki milletvekili sayısını 211 MP daha artırdı. Büyük bir hezimete uğrayan Muhafazakâr Parti’nin milletvekili sayısı 250 MP kaybıyla birlikte 121’e düştü. Seçimin diğer kazananları ise Liberal Demokratlar ve göçmen karşıtı söylemleriyle bilinen Farage'ın liderlik ettiği Reform Partisi oldu.



14 yıllık iktidar yorgunluğu içindeki Muhafazakâr Parti, Brexit’te vaat ettiği hiçbir şeyi gerçekleştirememiş, pandemi sürecinde bozulan İngiltere ekonomisi bir türlü toparlanamamış, NHS’te kendilerine sıra gelmesine bekleyen hastaların sayısı milyonları aşmış, ülke büyük bir evsizlik kriziyle karşı karşıya kalmıştı.

İşçi Partisi dışında 4 Temmuz seçiminin galipleri arasında Liberal Demokratlar ve Nigel Farage’nin Reform Partisi yer alıyor. Bu seçimde, 63 yeni sandalye daha kazanarak milletvekili sayılarını 71’e yükselten Liberal Demokratlar özellikle Güney İngiltere’de birçok yeni bölgeden milletvekili çıkardı.

Brexit’in mimarlarından eski UKIP lideri Nigel Farage ise Reform Partisi’yle girdiği seçimde büyük bir başarı elde etti. Dört milyondan fazla oy alan (Liberal Demokratlardan yarım milyon fazla) Reform Partisi, İngiltere’deki seçim sistemi nedeniyle sadece 4 milletvekili çıkarabildi. Nigel Farage da ilk defa milletvekili seçilerek parlamentoya giren isimler arasında yer aldı. “İngiliz siyasetinin merkez sağında büyük bir boşluk var ve benim işim bunu doldurmak” diyen Farage, bundan sonra İşçi Partisi’nin oylarına göz dikeceklerini söyledi. 

Göçmen karşıtı söylemleriyle bilinen Farage’ın partisinin oylarının bu kadar yükselmesi Avrupa’da yükselen ırkçı ve göçmen karşıtı hareketin bir etkisi olarak okunabilir.  Önümüzdeki dönemde göçmenlere yönelik ayrımcı ve ırkçı söylemlerin artması kimse için sürpriz olmayacak.

  

 

Fieldseat Kitabevi/ Kafe’de seminer: “Rochdale'den Dersler: Küresel ve Yerel Siyasetin Kesişiminde Bir Vaka Çalışması”

Hiç yorum yok

09 Nisan 2024

Fieldseat Kitabevi  yeni bir seminer dizisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 9 Nisan, Salı akşamı ilki gerçekleştirilecek olan seminerin davetli konuşmacısı Workers Parti’nin eş başkanı ve İngiltere’nin eski Suriye büyükelçisi olan Peter Ford olacak. Ford, son Rochdale seçimlerinin dünya ve İngiltere politikası açısından önemini anlatacak.

 


Kuzey Londra’da bulunan Fieldseat Kitabevi / Kafe “Global Politics in Local Communities” başlığı altında İngiltere ve dünya gündemiyle ilgili yeni bir seminer dizisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

Son Rochdale seçimlerinin dünya ve İngiltere politikası açısından değerlendirmesinin yapılacağı ilk seminer 9 Nisan, Salı akşamı saat 18:00’de gerçekleştirilecek. Manchester’a bağlı bir ilçe olan Rochdale’de İşçi Partisi milletvekili Tony Lloyd’un ölümü üzerine 29 Şubat 2024 tarihinde gerçekleştirilen seçimi Gergoe Galloway’in Workers Partisi yüzde 40 oy alarak kazanmıştı.

Peter Ford

İngiltere’nin eski Bahreyn (1999 – 2003) ve Suriye (2003 – 2006) büyükelçisi ve Workers Parti’nin eş başkanı olan Peter Ford’un konuşmacı olarak katılacağı seminerin çağrı metni şöyle: “Rochdale ara seçimlerinden çıkarılacak en büyük ders, hem İngiliz hükümetine hem de muhalefet partilerine karşı duyulan memnuniyetsizliğin göstergesi olmasıdır. Keir Starmer'ın Muhafazakâr Parti'nin kemer sıkma politikalarını sürdürme programı ve İsrail hükümetinin Gazze'de sıkışıp kalmış Filistin halkına yönelik korkunç saldırısına verdiği destek göz önüne alındığında, bu durum milyonlarca insanın İşçi Partisi'ne oy veremeyeceği anlamına gelmektedir.”

 



Tarih: 9 Nisan 2024, Salı

Saat: 18:00 – 20:00

Yer: Fieldseat Kitabevi / Kafe

Adres: 665 High Rd. Tottenham, N17 8BD

 

 

Turkish Workers vizesiyle İngiltere’de yaşayanlar çocuklarının yüksek öğrenime girerken “home fee” ücreti ödemesi için imza kampanyası başlattı

1 yorum

07 Mart 2024

Daha önce Turkish Workers/ Businesspersons vizesiyle İngiltere’de bulunanların çocukları yüksek öğrenim ücreti öderken “home fee” hakkından yararlanıyordu. Ancak Brexit’in ardından bu haktan yararlanmak isteyenlere 31.12.2020’den önce İngiltere’de ikamet ediyor olma kuralı getirildi. Konuyla ilgili mağduriyet yaşayan aileler, çocuklarının eğitim ücreti olarak “home fee” ödemeleri için imza kampanyası başlattı.

 


Petition üzerinden başlatılan imza kampanyasının metni şöyle: “İçişleri Bakanlığı’nın pandemi uygulamaları nedeniyle 31 Aralık 2020’den sonra Birleşik Krallık’a gelmek zorunda kalan Türk işçilerin/iş insanlarının çocuklarının yüksek öğrenim için “home fee” statüsüne hak kazanmalarını istiyoruz.”

“‘Home fee’ ücreti statüsüne ilişkin mevcut kuralların, Birleşik Krallık'a gelmek için vize başvurusunda bulunmuş kişilerin çocuklarına geriye dönük olarak uygulanmasının adil bir uygulama olmadığına inanıyoruz. Çocuklarımızın ‘home fee’ ücreti statüsüne hak kazanmalarını hedefliyoruz. Aksi takdirde mevcut kural, Birleşik Krallık vatandaşı olma yolunda olan bu çocukların daha fazla eğitim almalarını engelleyebilecek, daha yüksek ödemelerle karşı karşıya kalmaları anlamına gelecektir ve bu durum,  Birleşik Krallık'ta ikamet ve eğitim kriterlerini karşılamalarına rağmen çocukların eğitimlerini tehlikeye atacaktır.”

Kampanyayı başlatanlar konuya ilişkin olarak "vizeye başvurduğumuz andaki haklarımızın korunmasını istiyoruz. Zira bu kuralı 2021'de yayınladılar ve bizim üniversitelere başvuruncaya kadar bundan haberimiz bile yoktu" diyorlar ve Home Office'in söz konusu eşitsiz uygulamadan geri dönmesini talep ediyorlar. 

Kampanya 10 bin imzaya ulaştığında Hükümet bu kampanya için bir cevap vermek zorunda. 100 bin imzaya ulaştığında ise konunun Parlamento’nun gündemine taşınması gerekiyor.

 

Kampanyayı imzalamak için tıklayın

https://petition.parliament.uk/petitions/656478

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan