Bu yazıda, Türkiye'den yurtdışına yönelik son yıllarda gerçekleşen göçlerin temel özelliklerine değineceğiz...
Tuncay Bilecen
Son birkaç yıldır özellikle politik istikrarsızlık nedeniyle Türkiye’den yurtdışına yoğun bir göç hareketi yaşanıyor. Bu yeni göç hareketi 1960’lı yıllarda özellikle Almanya’ya yönelen daha sonra tüm Avrupa ülkelerini ve diğer ülkeleri kapsayan işçi göçüne benzemiyor. Türkiye’den yurtdışına göçler aile birleşmeleri ve düzensiz göçlerle 1970, 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca devam etti. Bir yerden başka bir yere açılan göç koridorunun, akrabalık, hemşerilik ilişkileri sayesinde kurulan bağlantılarla iki yönlü olarak dolaşıma açılmasına “göç kültürü” diyoruz. Londra’da en çok Maraşlıların, Brüksel’de en çok Elmadağ’lıların olmasını sözünü ettiğimiz zincir göçe bağlayabiliriz. Ancak son yıllarda Türkiye’den yurtdışına yönelen göç bunların hiçbirine benzemiyor.
ORTA SINIFLARIN HİCRETİ
Yeni göç dalgasının en önemli özelliklerinden biri “endişeli” orta sınıfların demografik ve sınıfsal olarak en önemli kesimi oluşturması. Burada da ailelerin özellikle çocuklarının geleceği konusunda duydukları kaygı birincil neden olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim sahada yaptığımız çalışmalarda görüştüğümüz kişilerden “hadi biz neysek, biz alıştık ama çocuklarımızın geleceği için endişe duyuyorduk. O yüzden göç etmek zorunda kaldık” ifadelerini çok sık duyuyoruz. Dolayısıyla yeni göç dalgasıyla İngiltere’ye gelenler 1980’li yılların sonunda gerçekleşen göçlerle gelenlerden birçok bakımdan ayrışıyor. Birincisi yeni göç hareketi daha çok aile merkezli bir göç… Oysa ilk göç akınında önce erkekler geliyor, sonra ailelerini getirmek için çaba veriyorlardı. Yine bu yeni göç akınıyla gelenlerin eğitim seviyesi, dil yeterliliği ve meslekî vasıfları ilk göç dalgasıyla gelenlerden bir hayli farklılık gösteriyor. Orta sınıf göçü olarak tanımlamamızın bir diğer nedeni de bu zaten.
ANKARA ANLAŞMALILAR FARKLI BÖLGELERDE YAŞIYOR
İlk göç dalgasıyla gelenler dil ve meslekî yeterlilikleri daha az olduğu için birlikte yaşamak zorundaydılar, bir başka deyişle birbirine muhtaçtılar. Bu yüzden tekstil sektörü çöker çökmez informal ilişkilerle bir anda kendi etnik ekonomilerini oluşturdular. Yeni göç dalgasıyla gelenler de Home Office’e verilecek evrakların neler olduğu konusunda birbirine ihtiyaç duyuyor olabilir; ancak bu sorun genellikle sosyal medya grupları üzerinden yazışmalarla ya da kişisel bağlantılarla hallediliyor. Dolayısıyla ilk göç dalgasından farklı olarak yeni gelenlerin aynı muhitlerde yaşamalarına gerek yok. Hatta bunu bilinçli olarak tercih etmeyen birçok Ankara Anlaşmalı bulunuyor. Özetle; sadece Hackney, Haringey, Enfield’ta yaşayan değil Londra’nın her yerinde hatta Britanya’nın çeşitli yerleşim yerlerine dağılan Ankara Anlaşmalılardan söz ediyoruz artık. Bu sebeple Londra’da daha önce Türkiyelilerin pek ayak basmadığı yerlerde dahi yeni göç dalgasıyla gelenleri görmemiz mümkün. Yaptığı iş, dil yeterliliği vs. nedenlerle Türkiyeli etnik ekonomi içerisinde çalışma zorunluluğu bulunanlar biraz da mecburiyetten Kuzey Londra’da yaşıyorlar.
GÜVENLİK ENDİŞESİ EN ÖNEMLİ GÖÇ NEDENİ
Türkiye’de Gezi süreci ile başlayan, 7 Haziran – 1 Kasım 2015 iki seçim dönemi arasında tırmanan ve 15 Temmuz darbe girişimiyle zirveye çıkan güvenlik kaygısı sözünü ettiğimiz göçü tetikleyen saiklerin başında geliyor. Yeni göçmenler kariyerlerinde yeni bir sayfa açmak, yeni bir hayata başlamaktan ziyade kendilerini güvende hissetmedikleri için göç ettiklerini ifade ediyorlar. Dinlediğim göç hikâyelerinin çoğunda sözünü ettiğim önemli tarihlerin göç etme kararını almada bir milat olduğu ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin yoğun gündeminden yorulan ve geleceğe dair tüm umutlarını yitirenler çareyi yurtdışına göç etmekte buluyor. Tıpkı zincir göç gibi burada da birbirini tetikleyen “biz de kaçalım, biz de kendimizi kurtaralım” şeklinde bir göç etme etkileşiminden söz edilebilir. Buna halihazırda işlerini yitirenler, iktidar tarafında olmadıkları için bütün kapılar yüzlerine kapanları özetle bir şekilde üzerleri çizilenleri de ekleyelim. Bu durumda göç bir mecburiyet olarak kendisini dayatıyor. Kısaca toplumdaki genel nezaketsizlik hali, çocukların geleceği ne olacak endişesi, işini yapamama veya zaten çoktan kaybetmiş olma hatta İstanbul’un trafik çilesi bile Türkiye’yi terk etmeye iten nedenler arasında sıralanabilir.
YENİ GÖÇ DALGASININ GELECEĞİ
Yeni göç dalgasını göç etme nedeninden, göç edilen yere ve göçmenlerin taşıdıkları özellikler bakımından ilk göç dalgasıyla kıyasladıktan sonra şu soruyu soralım: peki, bundan sonra ne olacak? Bu göçler artarak devam edecek mi? Kesilecek mi? Yoksa bir geri dönüş göçü mü başlayacak? Elbette bu soruya şimdiden cevap vermek mümkün değil; çünkü Türkiye’deki ve İngiltere’deki gelişmeler olmak üzere birçok değişken yeni göçmenlerin geleceğinin ne olacağı sorusuna etki edecek. Önce Türkiye’den başlayalım; politik istikrarsızlık devam ettiği, ülke demokrasiden otoriteryanizme doğru savrulduğu sürece göçler devam edecektir. Nitekim görüşmelerde, “Türkiye istikrara kavuşursa burada bir dakika daha durmam” diyen birçok kişiyle karşılaşıyoruz. Bu durum ilk göç dalgasıyla gelenler için de geçerli.
Diğer bir husus ise göçmenlerin maddî ve kültürel uyum sağlama becerileriyle ilişkili… Göç ettikten sonra ekonomik olarak Türkiye’deki gelirine umut bağlayanlar, Türk lirasının hızla değer kaybetmesi nedeniyle zor günler geçiriyorlar. Bu şekilde evini, toprağını satanlar elde ettikleri paranın burada yaşamaya yetmemesinden şikâyetçi. Yine Türkiye’deki orta sınıf konformizmini Londra’ya uyarlamaya çalışanların da zorluklar yaşadığını söyleyelim. Türkiye’den ağır mobilyalarını getirip Londra’da evinin kapısından geçirmeye çalışanların hikâyesini duymuşsunuzdur. Dolayısıyla yeni göç dalgasıyla gelenler buraya uyum sağladıkları ölçüde kalıcı olacaklardır. Ancak kısa vadede yeni göç dalgasıyla gelenlerin önemli bir kısmının geri döneceğini ya da geri dönmek zorunda kalacağını öngörebiliriz.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder