Velespit hikâyelerinin bu bölümünde, literatürde “öğrenmenin
yaşı yoktur!” ifadesinin karşılığı olarak kullanılan “Tolstoy’un bisikleti”
deyimi ve bu deyimin ortaya çıkış hikâyesinden söz ediyorum.
tuncaybilecen@gmail.com
“Değiştirilmesi en
zor şey nedir?” diye soracak olursanız, “alışkanlıklarımızdır” derim. Sevmediğimiz
bir huyumuzu veya gündelik hayat rutinimizi değiştirmek için defalarca kararlar
almış, kendi kendimize sözler vermiş; ama pek azımız verdiğimiz bu sözleri
tutabilmişizdir. Ne de olsa sözleri yerine getirmek için güçlü bir irade, sabır
ve gerçekçi bir plana ihtiyaç vardır. Gerçekçi diyorum, çünkü nesnel
gerçeklerden bağımsız planlar her daim hayatımızın “bitirilemeyen başlangıçlar”
çekmecesinde durmaya mahkûmdur. Eğer kişinin gerçeklikten kopuş düzeyi kendi
gerçekliğini bile idrak edemeyecek seviyedeyse böyle durumlarda yerine
getirilemeyen sözler için “dışsal bahanelere” sığınılır. Doğrusu hayatını
değiştirecek iradesi olmayanlar için bahaneden bol bir şey de yoktur. Merak
etmeyin yazının gidişatını “kişisel gelişim” masallarının istikametine
sokmayacağım. Öyleyse mevzumuza doğru pedallayalım!
TOLSTOY’UN BİSİKLETİ
Bu yazının konusu “Tolstoy’un
bisikleti”…
“Bu yaştan sonra kim uğraşacak?!” lafını bir bahane olarak çok duymuşuzdur. Bir vakitler niyet edilen ama bir türlü başlanmayan işler için kullanılır bu ifade. Örneğin mevzu gitar çalmak mı? Bizimki hemen lafa girer, “ben de bir vakitler heves ettim ama canım bu yaştan sonra kim uğraşacak?!” Oysa klişe gibi gelse de öğrenmenin, başlamanın ve bizi esaret altına alan alışkanlıklarımız terk etmenin yaşı yoktur.
Rus edebiyatının dünyaya kazandırdığı en büyük miraslardan biri olan Tolstoy bisiklet sürmeye 67 yaşında başlar. Tolstoy, yedi yaşındaki oğlu Vanichka’yı kaybetmenin acısını yaşarken Moskova Bisiklet Sevenler Derneği tarafından kendisine bir bisiklet hediye edilir. Birkaç denemenin ardından bisiklet sürmeyi öğrenen Tolstoy bu yeni ulaşım aracını pek bir sever. Etrafındaki köylülerin şaşkın bakışları arasında ak sakalıyla, her gün bisiklet üstünde arzı endam etmeye başlar. Bisiklet, yetmişine merdiven dayayan Tolstoy’un vazgeçilmezlerinden biri olup çıkmıştır.
İşte literatüre “Tolstoy’un bisikleti” olarak geçen bu kavramsallaştırma “öğrenmenin yaşı yoktur sözünün” yerine kullanılır ve bize “başlamak” için hiçbir zaman geç kalmadığımızı hatırlatır.
Toprak ağası olan
Tolstoy’un hayatı bu tür girişimlerin örnekleriyle doludur. Örneğin yaşlanınca bütün
malını mülkünü köylülere pay etmiş, onlarla birlikte sıradan bir hayat yaşamaya
başlamıştır. 1894’te yazdığı Tanrı'nın Krallığı İçinizde başlıklı kitap
yüzünden başı Ortodoks kilisesiyle derde girer. Aforoz edilir ve kitabı
Rusya’da yasaklanınca ancak Almanya’da basılabilir.
Tolstoy’un kendisini ve insanı arayışı ömrü boyunca devam eder. Son günlerinde evini terk eder ve geri dönüşü olmayan uzun bir yolculuğa çıkar. 20 Kasım 1910’da zatürreden öldüğünde, 82 yaşındadır ve evini terk edeli 10 gün olmuştur. Bu süre boyunca Moskova’dan yaklaşık 400 km uzaklaşmış, sonradan onunla simgeleşecek olan Astapovo Tren İstasyonu’ndadır.
Tolstoy'un ölüm haberi
Hayatı boyunca mahiyetinde çalışan köylüler gibi sade bir hayat sürmek isteyen
Tolstoy, aradığı huzuru belki de dünyaya gözlerini kapattığı Astapvo İstasyon şefinin
mütevazı kulübesinde bulmuştur. Yönetmenliğini Michael Hoffman’ın yönettiği, 2009
yapımı dilimize “Aşkın Son Mevsimi” olarak çevrilen The Last Station, bu hazin
yolculuğu çok güzel anlatır.
Bisiklet ve “öğrenmenin
yaşı yoktur” mevzusuna geri dönecek olursak; dünyada bisiklet kültürünün en çok
geliştiği kentlerden biri olan Londra’da bizim toplumun bisikletle barışık bir
hayatının olduğunu söylemek maalesef pek mümkün değil. Elbette herkes bisiklet sürecek diye bir kaide
yok ama bu konudaki bahaneler de muhtelif.
“Ben de çok istiyorum ama trafiğe çıkılmaz burada,
çok tehlikeli.”
“İlk geldiğim yıllarda heves etmiş almıştım ama
çalındı. Şimdi alsam yine çalınır. O yüzden gerek yok.”
“İsterim tabii ama bisiklet sürünce insan terliyor,
terleyince de hasta oluyorsun.”
“Bizden geçti artık bu yaştan sonra bisiklete
biniyor dedirtmem kendime.”
Örnekleri çoğaltmak
mümkün. “Ne güzel her yere bisikletle
gidiyorsun, ben de senin gibi bisikletçiyim” diyen fakat bir kere bile
bisiklet üstünde görmediğim insanlar da yok değil.
Bisikletle olan
ilişkileri bisikletlilere laf etmekten ibaret olan toplum üyelerimiz de var. Onlar
da yanlış misali emsal yaparak “efendim
bisikletliler arabalarımıza çok yakın geçiyorlar, kaç defa kaza atlattık bu
yüzden” diye feryat figan edip inadına kötü örneği gözümüze sokuyorlar.
Karamsar olmaya
lüzum yok. Ne olursa olsun bisiklet yavaş yavaş bizim toplumun da gündelik
hayatında yer etmeye başladı. Kısa sürede; çocuklara yönelik eğitimlerden,
tamir bakım hizmetlerine kadar bisikletle ilgili birçok önemli çalışmaya imza
atan Londra Bisiklet Kulübü bu işin öncülerinden biri.
Kaç yaşında
olursak olalım yola çıkmaktan ve denemekten vaz geçmeyelim.
* Yazıyı bitirdikten sonra aklıma geldi, ilkokul mezunu, Trakyalı bir köylü kadını olan annem, 50'li yaşlarının sonunda ehliyet ve araba almaya heves etmişti. Hepimiz daha başta yazılı ehliyet sınavını geçemeyeceğini düşünürken, sınavdan 100, 100 ve 96 gibi puanlar alan annem nasıl oldu da motor sınavında bir soruyu kaçırdım diye hayıflanıyordu. Sonrasında ehliyetini de aldı, arabasını da... Şimdi ise iyi ve dikkatli bir şoför...
Tolstoy 1828 - 1910
Kaynakça:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Lev_Tolstoy
https://wannart.com/icerik/10990-aradigi-huzuru-olurken-buldu-tolstoyun-olumu
https://naferermis.wordpress.com/2012/04/15/tolstoyun-olumu/
Hiç yorum yok
Yorum Gönder