İngiltere’de hükümetin 4 Ağustos 2021 çarşamba günü açıkladığı trafik ışığı sisteminde Türkiye yine kırmızı listede kaldı. Kararın açıklanmasını büyük bir umutla bekleyip sonrasında hayal kırıklığına uğrayanlar için bu yazıda 10 gün konaklamalı Ukrayna Lviv rotasını önereceğim.
İngiltere hükümeti üç haftalık güncellemeleri bilim insanlarının
görüşleri doğrultusunda mı yapıyor? Yoksa bir takım politik lobiler bu
kararların alınmasında etkili oluyor mu? Bana kalırsa ikinci gibi, yoksa salgından
kırılan Hindistan birdenbire kırmızı listeden amber listesine alınmazdı. Öte yandan
Avrupalı dev turizm şirketlerinin de Türkiye’nin kırmızı listede kalmasından memnun
olduğunu söylemeye gerek yok. Buna bir de artık havlu atmış Türkiye lobisini
ekleyelim…
Artık olan oldu… Bu yazıda Türkiye’den Birleşik Krallık’a gitmek için
alternatif, ucuz ve gezip görecek bir güzergâh arayanlara Ukrayna’nın Polonya
sınırındaki Lviv şehrini önereceğim…
Beşinci yüzyıldan bu yana farklı kültürlere ev
sahipliği yapan Lviv, kendisine has kentsel dokusu, tarihi binaları,
kiliseleri, müzeleri ve kalesiyle gezip görülmeyi hak ediyor.
LVİV’E ULAŞIM
Lviv’e Pegasus’un havayollarının haftada dört gün, THY’nin ise haftada üç gün seferleri bulunuyor. Ukrayna’nın batı sınırında yer alan bu tarihi kente yaklaşık iki saatlik bir uçak yolculuğuyla ulaşılıyor. Ukrayna'ya gitmeden önce seyahat sigortası yaptırmak zorunlu. 8-9 pound civarında tutan sigortayı www.visitukraine.today aresinden yapabilirsiniz.
Yolculuğunuzu daha da maceralı kılmak isterseniz Lviv’e Kiev üzerinden de geçebilirsiniz. Böylece iki kenti birden görme olanağı elde edebilirsiniz.
Kiev’den
Lviv’e karayolu, havayolu ve tren yolu ile gidilebilir. Ben tren yolunu tercih
ettim. Doğrusu tren biletini alırken Ukrayna’daki trenlere ilişkin hiçbir
fikrim olmadığı için yaklaşık 540 km’lik bu yolculuğu göze alıp almama
konusunda tereddüt içerisindeydim. Akşam saatlerinde yaklaşık iki saatte bir
tren var Lviv’e… Kiev tren istasyonu şehrin merkezine çok yakın, metroda
üniversite durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz. Yolculuk sekiz saat
sürüyor. Tren gerçekten çok konforlu… İçeride poşet içinde yatmak için ne
gerekiyorsa yastık, yorgan, örtü hazır edilmiş. Kompartımanda ayrıca pencere
kenarında bir masa, askılar, şarj için priz ve radyo bulunuyor. Hal böyle
olunca trende yolculuk yapmak yerine bir otel odasında istirahat etmiş gibi
oluyorsunuz. Dilerseniz yanınıza yiyecek içecek bir şeyler de alabilirsiniz.
Kimse bira mı içiyorsunuz, votka mı içiyorsunuz bakmıyor bile. Tuvaletler de
son derece temiz.
Ulaşım demişken, Ukrayna'ya gitmeden telefonunuza muhakkak Uber ya da Bolt uygulamalarından birini indirin. Böylece taksi ücretleri konusunda bir sürprizle karşılaşmazsınız. Örneğin Lviv havaalanından şehir merkezi yaklaşık Bolt uygulaması ile yaklaşık 4 pound tutuyor.
DÜNYA KÜLTÜR MİRASI LİSTESİNDE
Gelelim
Lviv’e… Lviv tren istasyonu gerçekten bir mimarlık harikası… Tarihi binanın her
yanı göz alıcı heykellerle süslenmiş. Buradan şehir merkezine otobüsle ya da
taksiyle gidilebilir. Yürüyerek de yaklaşık yarım saat mesafede ulaşılıyor.
Kenti daha yakından keşfetmek amacıyla ben yürümeyi seçtim. Lviv gerçekten çok
temiz bir kent. Caddeler, çoğunlukla Arnavut kaldırımı döşenmiş sokaklar son
derece bakımlı. Şehir ilk başta bir açık hava müzesi izlenimi uyandırıyor. Her
yanda heykeller çıkıyor karşınıza. Bunlardan bazıları ulusal semboller.
Ukrayna’nın milli kahramanı şair Şevçenko’nun heykeli bunlardan en heybetlisi…
Orta
Avrupa ülkelerinde görmeye alıştığınız evlerin duvarlarına ve kapı üstlerine
konulmuş olan heykelcikleri Lviv’de de görebilirsiniz. Birbirine yaslanan,
heykellerle süslenmiş, rengarenk boyalı bu evler Lviv’in mimari güzelliğinin
birer sembolü adeta. Bu evleri 17. Yüzyılda şehre ünlü mimarları davet ettiren
tüccarlar yaptırmış. Lviv bu özelliği ile Unesco’nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde
de yer alıyor.
Lviv,
13. yüzyılda, Galiçya Prensi Danylo Halytsky tarafından kurulmuş. Prens Danylo,
yeni kurulan kente oğlu “Leo” nun adını vermiş. Daha sonraki yıllarda,
bölgedeki değişiklilere paralel olarak şehrin adı hep değişmiş. Lviv şehrinin
simgesi olan aslan buradan geldiği için aslan heykellerini her yerde
görebilirsiniz.
TİPİK BİR ORTAÇAĞ KENTİ
Lviv’in
nüfusu 860 bin, Ukraynalılar bu nüfusun yaklaşık % 90’ını oluşturuyor. Ülke
Polonya sınırında olduğu için şehirde küçük bir Polonyalı azınlık da yaşıyor.
Lviv’in kozmopolit yapısında tarihi boyunca değişik uygarlıkların kesişme
noktasında bulunması, önemli ticaret yollarının üzerinde kurulması ve dini bir
merkez olarak öne çıkması önemli bir yer tutuyor. Şehir Polonya,
Polonya-Litvanya Birliği, Avusturya, Avusturya -Macaristan İmparatorluğu gibi
devletlerin de egemenliğinde bulunmuş.
Lviv,
tipik bir Ortaçağ kenti izlenimini veriyor… Kent meydanı olan Rynok Meydanı Krakow’daki
meydana çok benziyor. Bu meydanın merkezinde bugün belediye binası olarak
kullanılan bir kale bulunuyor. Kaleye her gün binlerce turist çıkıyor… Dar
merdivenlere tırmanmak bir hayli yorucu ve meşakatli olsa da kalenin manzarası
gerçekten muhteşem… Yeşillikler içerisindeki Lviv’in estetik harikası evleri bütün
güzellikleriyle ayaklarınızın altına seriliyor… Kale; Diana, Adonis, Neptün ve
Amphitria’yı simgeleyen dört heykelle çevrili. Tarihi Orta Avrupa kentlerinde
çok sık karşılaşılan Neptün heykelinin bulunduğu alan Orta Çağ’da idam cezalarının
infaz edildiği alanmış…
UYGARLIKLARIN KESİŞME NOKTASI
Lviv’in
en gözde mekânları da bu kalenin etrafında yer alıyor… Lviv’de adım başı tarihi
bir kiliseye rastlamak mümkün… 1356 yılından kalma Ermeni katedralini bir öğle
vakti ziyaret ettim. İçerideki ışık oyunları kiliseyi mistik havaya bürümüş,
gerçekten çok hoş bir manzara ortaya çıkarmıştı. Lviv’de ayrıca tarihi bir
Ermeni sokağı da bulunuyor.
Ayrıca
Boymi Kilisesi, Bernardine Manastırı, Sain-Georges Katedrali, Saint Nicolas
Kilisesi de mutlaka ziyaret edilmeli… Kentte dikkatimi çeken tek gotik mimari Latin
Metropolitan Katedrali… Bu yönüyle hafiften bir Prag izlenimi veriyor. Geri
kalan yapılar barok tarza daha uygun. Katolik kiliselerinden birinde fotoğraf
çekerken kadının birisi yasak olduğunu söyledikten sonra şu cümleyi ekledi.
“Burası Ortodoks kilisesi değil!”
Çok
kültürlülükten bahsettik. Lviv’de Yahudilerin de izlerini bulmak mümkün.
Sinagog ve Yahudi sokağı da var. Ayrıca Lviv’in sabaha kadar açık olan iki barından
biri de Yahudilere ait. Barı tavsiye eden birisi, “pazarlık etmeyi unutmayın”
dedi. Oysa Ukraynalılar genelde pazarlık bilmezler.
Lviv
tiyatro, opera ve müze bakımından da bir hayli zengin bir kent.. Şevçenko
Parkı’ndaki Doğa Tarihi, Geleneksel Sanatlar ve Doğa Tarihi Müzesi’ni gezme
fırsatım olmadı ama dış görünüşleri dahi oldukça etkileyici… Müze demişken, gardan
Lviv’e doğru yürüdüğüm sabah yolun üzerinde yaşlıca bir adam koluma girerek
bana bir müzeyi gezdirmek istedi. Sabahın köründe böyle bir durumla
karşılaşınca insan ister istemez acaba para mı isteyecek diye düşünüyor. Topkapı
Otogarı’ndaki gibi çığırtkanlar gibi koluma girip de Avusturya’dan kalma tarihi
binayı büyük bir iştahla gezdiren bu adam beni bir hayli şaşırttı.
UKRAYNA
MİLLİYETÇİLİĞİNİN KALESİ
Lviv
aynı zamanda bir kültür kenti… Ukraynalı entelektüellerin bu kentte yaşadıkları
söyleniyor. Ukrayna’nın ilk gazetesi bu kentte yayınlanmış. Lviv, Kiev’den
sonra en önemli üniversite şehri. Buradaki ilk üniversitenin tarihi 1700’lü
yılların sonuna dayanıyor.
Lviv
aynı zamanda Ukrayna milliyetçiliği bakımından da simgesel bir anlam taşıyor. Ukrayna’nın
doğusu Rusya yanlısı bir politika izlerken, en batıdaki bu kent tam anlamıyla Ukrayna
milliyetçisi bir çizgi izliyor. Ukrayna’nın milliyetçi partisinin adı Özgürlük
Partisi… Aslında buradaki milliyetçilik Rusya’dan kopuşu simgeliyor. Bazı
marketlerin raflarında milliyetçi partinin bedava dağıtılan gazetesinin
başköşeyi süslediğini gördüm. Milliyetçilik demişken sözü kentin bence en
ilginç barı olan Kryivka Bar’dan açalım… İkinci Dünya Savaşı’nda sığınak olarak
kullanıldığı söylenen bar alanı gerçekten tam bir sığınak gibi dizayn edilmiş…
Lviv’deki barların tamamında iç dekorasyonların zevkli ve incelikli tasarlanmış
olması dikkat çekiyor zaten. Ancak Kryivka Bar gerçekten enfes bir dekorasyona
sahip… Kapıdan girer girmez bir kışlaya girdiğiniz izlenimine kapılıyorsunuz.
Çünkü kapıda sizi elinde silah olan bir asker karşılıyor. Ve parolayı soruyor…
Sizin bunun karşılığında Ukraynaca “çok yaşa Ukrayna” manasına gelen sözü söylemeniz
gerekiyor. Ritüel bununla da bitmiyor, asker size matarasından çok sert bir
içki ikram ediyor. Onu bir dikişte içmeniz lazım. Bir süre bekliyor, eğer size
bir şey olmazsa Rus değilsiniz ve içeriye girebilirsiniz demektir… Tabii ki bu bir
şaka… İçeriye Ruslar da girebiliyor. Hatta şöyle ironik durumlar da ortaya
çıkabiliyor. Askerin sorduğu soruya büyük bir iştahla Ukraynaca cevap vermek
isteyenler Ukraynaca evet anlamına gelen “tak” sözcüğünü kullanmak yerine bazen
alışkanlıkla Rusça evet anlamına gelen “da” sözcüğünü kullanabiliyorlar. Karanlık
dehlizlerde ilerleyerek ulaşılan barın dört baş ayrı bölümü var. İçeride askeri
kıyafetler, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma fotoğraflar, silahlar, savaşta
kullanılmış araç gereçler, bayraklar, tahta sandıklar, bataryalar yer alıyor.
EKONOMİK
KRİZİN ETKİSİ
Lviv’de
ilgimi çeken mekânlardan biri de Gaz Lambası adını taşıyordu. (Ukranyacası da
aynı) Üç dört katlı bu bar olduğu gibi türlü çeşit gaz lambaları ile dekore
edilmiş. Girişinde gaz lambasının önünde oturan bir adam heykeli var. Hatta
küçük bir hediyelik dükkânı bile var. Yine karanlık bir koridordan ulaşılıyor
bara. Erimiş mumlarla bezenmiş bir alana bozukluk para koyarak dilek
dileyebiliyorsunuz. Lviv; Kiev gibi gece hayatının durmadan sürdüğü bir yer
değil. Biraz muhafazakâr yapısının etkisiyle olsa gerek. Akşam on birden sonra
barların neredeyse yarısı kapanıyor. Gece ikiye kadar açık olan birkaç bar var.
Sabaha kadar açık olan ise okuduğuma göre sadece iki tane…
Lviv’de gezip görülecek yerlerden biri de
tarihi mezarlığı… Üç yüz yılı aşan tarihi olan bu mezarlık olağanüstü
heykellerle donatılmış durumda… Sadece bu mezarlığı bile tam anlamıyla
gezebilmek için yarım günden fazlasına ihtiyaç var.
Lviv
turistler için muhteşem bir kent olabilir ama kent sakinleri açısından durum
hiç de öyle değil… Beni tren istasyonuna bırakan adama neden sokaklarda çalışan
çöpçülerin, tramvay şoförlerinin hep kadın olduğunu sordum. “Sokaklarda sadece
kadınları görürsün çünkü erkeklerin hepsi çalışmak için Avrupa’ya gittiler”
dedi. “Ben bir firmada yönetici olarak çalışıyorum. Aldığım maaş 2500 Grivna
(yaklaşık 800 lira) bunun için ayrıca bir de taksicilik yapmak zorundayım. Beni
Anlaşılan o ki, turistlerin büyülenerek keşfe çıktıkları bu kentin gerçek
sakinleri zorlu yaşam mücadelesi içerisinde var olma savaşı veriyorlar.
Tuncay Bilecen
· * Bu yazı 2013 Mayıs ayında Özgür Kocaeli
gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder