Fransa’da mevcut Başkan Macron ve aşırı sağcı Le Pen’in yarışacağı seçimlere bir hafta kaldı. Ancak bilindiği üzere bütün dikkatler Urayna-Rusya savaşında. Dolayısıyla bu seçim biraz da savaşın gölgesinde geçiyor.
M. Zewal Dogan
Daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım; yarı-başkanlık sistemi ile
idare edilen Fransa Cumhuriyeti, üniter yapısı ve laiklik ilkeleri ile de
biliniyor.
Her ne kadar "rönesans" uyanışı İtalya düşünürler tarafından
başlatılmışsa da, -yeniden doğuş- anlamına gelen rönesansa daha çok Fransız
aydınlanmasına katkı sağlamış olan düşünürler (gerçek anlamda aydınlar) öncülük
etmiştir. Hayatları pahasına dönemin katı kurallı hükümdarları olan kilise
yönetimine karşı tutarlı davranışlarıyla tarihe isimlerini yazdırmayı başaran
Jules Michelet, Jean Calven, Clement Marot, François Villon, François Rabelais
ve daha birçok kimse toplumu düşünmeye teşvik etmiş ve uygarlığın gelişmesine katkı
sağlamışlardır.
Tam olarak 9 Aralık 1905'te yürürlüğe giren Laiklik Kanunu ile din ve
devlet işleri birbirinden ayrıştırılmış, bu tarihten beri hiçbir din adamı veya
başka bir kültürel etkinlik çalışanına devlet tarafından maaş ödenmemiştir.
Bütün dini cemaatler devletin denetiminde olup, diledikleri gibi serbestçe çalışma yapma
hakkına sahiptirler.
Yeniden yapılanma anlayışını topluma indirgeyip pratiğe geçiren Fransa,
bilindiği üzere burjuva devrimine öncülük etmiş (1789), hatta onun da ötesine
vararak -kısa süreli de olsa- komün deneyimi de yaşamışıtr (1871).
Tarihsel geçmişi klasik anlamda sömürgelerle dolu olan Fransa'da birçok
ulustan (ya da ayrı etnik kökenden) insan topluluklarına rastlamak mümkündür.
Halk arasındaki ilişkiler için kesin bir yaklaşımı dile getirmek zor
ama, -ister yerli ister yabancı olsun- kanunlar karşısında herkesin eşit olduğu
ilkesi devletin resmi politikasıdır. Herhangi bir devlet dairesinde, -münferit
memur yaklaşımları hariç- yabancı kökenli olduğunuzdan dolayı ayrı bir
muameleye tabii tutulmasınız.
Bisikletli Gazete’ye aslında seçimlerle ilgili yazmam gerekirken, okurlar
için biraz da bahsini ettiğimiz ülkenin geçmişi hakkına bilgi sunmayı yararlı
görüyorum. Umarım, özetle sunmaya çalıştığım hususlar işe yarıyordur.
Konumuza dönersek eğer, seçimlere bir hafta kaldı. Ancak, bilindiği
üzere bütün dikkatler Urayna-Rusya savaşında. Dolayısıyla bu seçim, biraz da
savaşın gölgesinde geçiyor.
Seçimlerin -İki Tur- yapıldığını daha önceki bilgilendirmede yazmıştım.
Birinci tur seçimde 12 aday yarıştılar. İlk tur elemelerinde mevcut Cumhurbaşkanı
Emmanuel Macron ve aşırı sağcı parti lideri Marine Le Pen en çok oy alan iki
lider oldu.
Göçmenler ve yabancı düşmanlığından başka hiçbir programı olmayan
Bayan Le Pen'in bu yarışı kazanma şansı var mı? Evet var. Eğer cumhuriyetçiler,
çevreciler (yeşiller), Merkez sol, aşırı sol ve marjinal gruplar geçmişte Baba
Le Pen'e (Jean-Marie Le Pen) karşı yaptıkları gibi baraj oluşturup Macron'u
desteklemez iseler, bu kez Bayan Le Pen'in seçilme olasılığı var gibi
görünüyor. Cumhurbaşkanı Macron için iki söz söylemek gerekirse; birincisi:
Macron, gençlik tarafından fazlaca sevilmemektedir. Seçim propagandası döneminde dile getirdiği "emeklilik
yaşını 65'e çıkarma önerisi" de kendisine oy kaybettirecek gibi görünüyor.
Bu bakımdan ilk tur seçimlerinde oyların %28'ini alarak en çok oy alması,
ikinci tur için fazlaca bir şey ifade etmemektedir.
Sonuç olarak, işin sonuna gelindi neredeyse. Şunun şurasında bir hafta
kaldı. Bakalım, göreceğiz... Anadolu'da bir söz vardır: Her şeyin hayırlısı
olsun!
Hiç yorum yok
Yorum Gönder