latest

“Restoranlarımızın başarısı Türk mutfağının zenginliği sayesindedir”

04 Kasım 2020

/ by Bisikletli Gazete

Ankara Otelcilik Okulu’nun kurucu müdürü olan ve İngiltere’de birçok önemli otelde yöneticilik yapan Yunus Aslan’la görüşmemizin geri kalan kısmını yayınlıyoruz. Söyleşinin bu kısmında, Aslan’ın otel yöneticiliği serüvenini ve Türkiyeli etnik ekonomiye ilişkin görüşlerini okuyacaksınız.






Tuncay Bilecen


Yunus Aslan, Türkiye’de henüz turizmin kelime anlamının bilinmediği dönemlerde ateşten gömleği giyerek yine o vakte kadar ihmal edilmiş olan otelcilik sektörünü geliştirmek için ABD’de eğitime gönderiliyor. Gittiği okul bu alanda dünyanın en itibarlı üniversitelerinden biri olan Cornell Üniversitesi… 


“HOCAM OTELCİ OLURSAK BİZE KIZ VERMEZLERMİŞ”


Türkiye’ye döndüğünde de birçok güçlükle karşılaşıyor. Aslan’ın Otelcilik ve Türkiye kitabından okuyalım: “Bir keresinde çağrılı olduğum bir kokteylde kendimi otelcilik okulu müdürü diye tanıtmam üzerine şaşkın bakışları üzerimde topladığımı hiç unutmuyorum. Okulun kurucularından ABD’li eğitim müşaviri Profesör Lanza’ya daha tanımadan ve uygun bir bina bulunmadan bu okulun niye açıldığını sormak zorunda kaldım. Lanza’nın yanıtı, ‘tanınmayı ve uygun bir bina bulmayı bekleseydik, bir on yıl daha geçerdi. Bu okulun hemen açılması lazımdır’ olmuştu.” 


Bu dönemde Türkiye’de otelcilik sektörü çok zayıf olduğu için öğrenciler de bu alanda eğitim almaya pek istekli değildir. Öğrencilerin bu tereddüdünde bu alanda kendilerine bir istikbal görmemiş olmalarının büyük bir etkisi vardır: “Toplumsal statü açısından pek de bir itibar görmeyen bir meslekti otelcilik o zamanlar. Bir okulunun olması bile ilk başlarda bu izlenimi kolay kolay ortadan kaldıramadı. Öğrencilerimizden hep ‘hocam bize kız vermezlermiş, evlenemezmişiz’ diye kaygı dolu yakınmalar duyduk.” 





ÖĞRENCİLERİNE STAJ YERİ BULMAK İÇİN YOLLARA DÜŞEN HOCA


Hal böyle olunca öğrenciler için staj yeri bulmak da bir hayli zordur. Yunus Hoca, bıkıp usanmadan öğrencilerini yerleştirecek bir yerler arar. Çoğu zaman kapılar yüzüne kapansa da o vazgeçmez, en sonunda bütün öğrencilerini bir yerlere yerleştirmeyi başarır. Bu öğrencilerden biri de daha önce bu sayfaya üç hafta boyunca konuk ettiğimiz Ahmet Sapaz’dır… Sapaz anılarında bu yolculuğu şöyle anlatıyor: “Yıl 1965, Mayısın yirmi altısı… İzmir istikametine doğru yola çıkıyoruz. Ne için gittiğimiz belli de nerede bir staj yeri bulacağımız belli değil. Sonu ne olacağı bilinmeyen bir yola çıktık gidiyoruz.” Fakat işler yolunda gitmiyor ve kapılar yüzlerine kapanıyor. “Zaman kıt. Başka yerlerden staj yeri temin etmek de zor. Çünkü yok! Ülkede birkaç otelin dışında, bugünkü anlamda, ne otel ne de tesis var. Müdürümüz Yunus Aslan sıkıntılı. Ne yapıp yapıp ta bizlere bir yer bulurum diye durmadan düşünüyor ama kolay bir çıkış yolu bulamıyor. Sonunda kararını veriyor. Çocuklar: Ümidim tamamen yitmedi. İzmir’e gideceğiz. Allah büyüktür! Sizlere bir yer bulacağım. Hazır olun: yarın gidiyoruz!”  Ve çileli bir yolculuğun sonunda umutların tükendiği anda Efes Oteli’nde Ahmet Sapaz ve arkadaşları için bir staj yeri ayarlanıyor. “Hocanın yürüyüşünde bir farklılık vardı. Yere basarak mı yoksa basmadan mı geliyor pek fark edilmiyordu. Ama gelişi iyi bir gelişe benziyordu. Yanımıza yanaşıp da gözlerinin içinin güldüğünü fark edince: hoca iyi haberle geliyor dedik. Hoca çok mutluydu. Efes Oteli’nin yarısını kendisine bağışlasalar bu kadar mutlu olamazdı.” 


Kitabı bırakıp sohbete geri dönelim. Yunus Aslan’a tüm göçmenlere sorduğum soruyu soruyorum:
“İngiltere’de çalışırken hiç ayrımcılığa uğradığınızı hissettiniz mi?”


“Irkçılık burada suçtur. İşi hak edene hakkıyla verirler. Çalıştığın yere bağlı. Ben Hilton otellerinde çalıştım genelde. Beni Hilton’un bütün kurslarına gönderdiler. Hep Türkiye’ye gittiğim için çok yükselemedim ama yine de gönderirlerdi. Mesela bizim Ercüment Acar vardı, Sheraton Genel Müdürü idi. Bütün otellerin genel müdürü oldu. Kademeleri çok rahat yükseldi. Bazı müşteriler ‘siz Türk müsünüz?’ diye merak ediyorlardı. Türkler nasıl geliyor diye merak edenler de vardı.” 


“Niye Türkiye’de çalışma gereği duydunuz?”


“Türkiye’ye çok emeğim geçti. En birincisi hükümet beni burslu Amerika’ya gönderdi sırf Türkiye’de Otelcilik okulunda çalışayım diye. O var. Bir de Türkiye’yi çok seviyorum. Amerika’ya gitmeden önce Eskişehir Ticaret Lisesi’nde öğretmendim. İki tane beden eğitimi öğretmeni vardı. 19 Mayıs’ta çocukları ben hazırlıyordum, 19 Mayıs resmigeçidinde çocukların önünde ben yürüyordum. Yani böyle çok emek verdim. Kitapta bunların hepsi var. Tabi böyle olunca vazgeçemiyorsun. Memlekette benim ismim bir sokağa verildi. Şimdi o da beni oraya çekiyor.” 


“Londra’da sizi çeken şey ne?”


“Dikkatimi çeken şey bir kere, az da olsa aldığın para yetiyor burada. Burada görülecek çok şey var. Herkese her istediğini veriyor İngiltere… Mesela sporu seviyorsan her yaşın sporu var burada imkânı da var. Tiyatroyu seviyorsan, okulu seviyorsan yani her aradığını burada bulabiliyorsun. Çok aktivite var, gitmeye yetişemezsin.” 


“Londra’daki Türkiyeli etnik ekonomi hakkındaki görüşleriniz nelerdir?”


“Burada milyarların döndüğü bir kebap endüstrisi var… Binlerce kebapçı var, bu alanda binlerce insan çalışıyor, ama maalesef bunları yönlendiren bir kurum yok. Aslında bu Türkiye’nin ve Türk mutfağının tanıtımı için çok önemli bir potansiyel. Kebapçılar eğitim bekliyor. Restoranların ismi Türkçe ama tabelalarına ‘Turkish restaurant’ yazmıyorlar. Türk mutfağı dünyada ilk üçün arasında. Dolayısıyla bu restoranlarımızın başarısı Türk mutfağının zenginliği sayesindedir.”


Fotoğraflar: Yunus Aslan, “Otelcilik ve Türkiye” adlı kitabında Türkiye’de otelcilik sektörünün gelişimi için yaptığı katkıları ve İngiltere’de otel yöneticiliği yaptığı yılları anlatıyor.  


 


Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan