Uluslararası Af Örgütü’nün 2020, İskoçya Cesaret Ödülü’nün sahibi olan Pınar Aksu ile mültecilerle ilgili yaptığı çalışmalar ve COVID – 19 salgınının göçmenleri nasıl etkilediği üzerine konuştuk.
Röportaj: Tuncay Bilecen
Pınar Aksu, 15 yaşından bu yana mülteci ve göçmenlerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda insan hakları mücadelesi veriyor. Uluslararası Af Örgütü’nün 2020, İskoçya Cesaret Ödülü’nün sahibi olan Pınar Aksu ile mültecilerle ilgili yaptığı çalışmalar ve COVID – 19 salgınının göçmenleri nasıl etkilediği üzerine konuştuk.
Mülteciler konusuna ilgi duyman nasıl başladı?
Biz de buraya iltica ederek geldiğimiz için galiba hayat boyunca başladı. Ben 14-15 yaşındayken, aileleri kamplara almaya başlamışlardı. Biz de bu ailelerden biriydik. İki ay kalıp kamptan çıktıktan sonra her yerde kendimizi açıklamak zorunda kaldık. “Kamp nedir?” “detention center nedir?” gibi soruların muhatabı olduk. Bunu anlatmak zorunda kaldık. O yüzden bu konuya özel bir ilgi duydum. Üniversiteye gittikten sonra Community Development okudum. Ondan sonra da İnsan Hakları ve Uluslararası Politika konusunda master yaptım. Üçüncü sektörde bazı kurumlarda bu konu üzerinde çalışmaya başladım. Öyle öyle derken şimdi hâlâ bu alanda çalışmaya devam ediyorum.
İskoçya’ya çocuk yaşta geldiğinde mülteci olmanın ağırlığını hissetmiş miydin, yoksa bu dönemi farkında olmadan bir çocuk gibi mi yaşadın?
İlk geldiğinde insan bir farklılık hissediyor. Türkiye’de köyden geldik. Köydeki hayatla buradaki hayat arasında dağlar kadar fark var. Tabii bunun farklılığını hissediyorsun. Okula falan gidiyorsun, İngilizce öğreniyorsun ki çocuk yaşta öğrenmek daha kolay oluyor. Kampa alındıktan sonra bunu daha iyi hissettim çünkü arkadaşların soruyorlar “sizi niye kampa aldılar” veya “kamp neresi, ne ki bu?” ister istemez insanda bir bilgi oluşuyor. Ondan sonra sendikalarda konuşma yapmaya başladık. Özetle bunun üzerine yıllardır çalışmaya devam ediyoruz.
Sanırım çocuk yaşta mültecilik deneyimini yaşaman sana bu konuda bu deneyimi yaşayan biri olarak katkı sağlamış. Neler yaptın mültecilerle ilgili?
18-19 yaşında üniversiteye başlayınca, benim okuduğum Community Development bölümünde aynı zamanda bir yerde çalışman gerekiyordu. Ben de daha çok mülteci ve entegrasyon konusu üzerine çalıştım. Burada Unity Centre, NCADC vs. gruplar vardı, orada grup çalışması yaptım koordinatör olarak. Derken birkaç kurumla çalıştım, oralarda da bilgi ve tecrübe edindim. Şu an çalıştığım yer Integration Network, mültecilerin entegrasyonları ve insan hakları üzerine çalışıyorum.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ 2020 CESARET ÖDÜLÜ
Bu yıl bu konuda bir ödül aldığını biliyorum, biraz bu ödülden söz eder misin?
Uluslararası Af Örgütü’nün (Amnesty International) İskoçya, 2020 Cesaret Ödülü’nü aldım. Benim de bu konuda fazla bir bilgim yoktu, bu ne ödülü diye. Meğer bayağı büyük bir ödülmüş. Sonradan öğrendim. Ama bu işi ödül için yapmıyoruz. Gönülden geldiği için, gerçekten insanların haksızlığa maruz kaldıklarını gördüğümüz için yapıyoruz. Dünyada herkesin birer mülteci ya da göçmen adayı olduğunu unutmayalım. Herkesin doğuştan sahip olduğu insan hakları vardır, eğer bunlar sağlanmazsa birilerinin bir şeyler demesi gerekiyor.
Peki, geçmişten günümüze bir kıyaslama yaptığında mültecilerin durumunda iyileş mi var kötüye gidiş mi?
Genel anlamda 2000’li yılların başlarındaki kanunlarla şu andaki kanunları kıyaslarsak bence mevcut kanunlar daha kötü ve daha da kötüye gidecek. Şu anda insanların kamplara alınması konusunda bırakın ilerlemeyi geriye gidiş var. Özellikle Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkmasından dolayı insan hakları olsun çocuk mültecilerin hakları olsun bunlar kanunlardan çıkarılacak. Bu durum özellikle iltica edenleri nasıl etkileyecek bizim de şu anda fazla bir fikrimiz yok ama iyi olmayacağından eminiz.
Bu konuda İskoçya ve İngiltere arasında bir fark var mı?
İnsanların tepkisi anlamında bir fark var. Burada göç edenlere daha toleranslı davranıyorlar ancak kanunlar aynı. Buranın devleti de biz bağımsızlığımızı aldığımızda buranın mülteci kanunları daha iyi olacak diye konuşuyor. Ama şu anda hiçbir şekilde fark yok.
İltica eden insanlar iki yere gönderiyorlar; biri Londra, biri Glasgow. Londra’dan sonra en çok mülteci alan yer burası. İnsanların entegrasyon süreci olsun, bekleme süresi olsun aynı şekilde yıllar sürüyor. Tabii bu durum dosyadan dosyaya değişebilir. En kısa süre bir yıldan aşağı değil. Benim çalıştığım yerde mesela bir kadın var, yirmi yıldır iltica davası sonuçlanmamış durumda. Kendisi 65 yaşında, bundan sonra oturumu almış, almamış ne fark eder ki? O kadar kötü bir sistem var ki, insanların gitmeleri için ellerinden geleni yapıyorlar. Direk açık bir şekilde de söylemiyorlar gidin diye. Ama sistematik bir şekilde hayatlarını o kadar zorlaştırıyorlar ki insanların ben bıktım buradan gideceğim diyesi geliyor.
“SALGIN GÖÇMENLERİN DURUMUNU DAHA DA KÖTÜLEŞTİRDİ”
Covid – 19 salgını göçmenlerin ve mültecilerin hayatlarını nasıl etkiledi?
Oldukça kötü etkiledi. Bilindiği gibi salgından önce de insanların birçok sorunu vardı. Özellikle iltica edenlerin burada çalışma izinleri yok. Haftalık devletten £ 37 bir yardım alıyorlar. Bu da yaşam koşullarına baktığın zaman hiçbir şey. Pandemi olduğu zaman bu problemler daha da ortada görünmeye başladı. İskoçya’da şöyle bir problem de oldu, pandemi başladıktan iki hafta sonra yaklaşık 400 mülteci, evlerinden alınarak otellere yerleştirildiler. Ben de bunun nedenini sordum. İki gerekçe verdiler, bir tanesi onlara vereceğimiz servis bu şekilde daha iyi olacak çünkü hepsi bir otelin içinde olacak, üç öğün yemekleri olacak, daha iyi hizmet alacaklar, dediler. İkinci sebepleri ise bu kişilere bakan kişiler olacak, bunlar da onlara gittiği zaman daha güvenli olacak diye söylediler. Fakat mantıklı bir şekilde düşündüğünde, sen aynı otelde 100 kişiyle birlikte kalıyorsun. Yemek yediğin zaman odanda yemiyorsun, orada 100 kişiyle aynı yerde yiyorsun. Covid riskini aslında daha da yükseltiyor.
Biz bunu duyduktan sonra Entegrasyon Ağı olarak, bütün kurumlar olarak bu konuyu gazetelerde gündeme getirdik. Bunun insan haklarına aykırı olduğunu söyledik. Bizi dinlemediler. Maalesef mayıs ayında bu otellerden birinde otuz yaşında bir Suriyeli mülteci ölü bulundu. Çok acı bir olay. Kendisinin hayat hikâyesine baktığın zaman Suriye’den gidiyor, abisinin yanına gitmeye çalışıyor, oradan buraya geliyor ve otelde çalışanlara ve dosyasına bakan kişiye “benim psikolojik sorunlarım var, biriyle görüşmek istiyorum” diyor. Ancak kimse dinlemiyor. Bu kişi en son bu seçeneği görüyor.
GÖÇMENLER TERÖRİST İLAN EDİLİYOR
Yani intihar mı ediyor?
Bu belli değil. Hâlâ araştırılıyor. Fakat önemli olan şey bu kişi eğer evinde olsaydı şu an hayatta olacaktı. Bu olay olduktan sonra yine Home Office’e yazdık, sizin yüzünüzden bir kişi maalesef öldü dedik. Bunun kötüsü olabilir. Yine bizi dinlemediler. Bu sefer başka bir mülteci, arkadaşlarına 'ben kendimi iyi hissetmiyorum, sizlere bir şey yapıcam” diyor. Ertesi gün maalesef bıçaklı bir saldırıda bulunuyor. Altı kişi yaralanıyor. Bunların ikisi otel çalışanı, biri polis, üçü de mülteci. Korkutucu olan şey, bu olayın medya tarafından terörist saldırı olarak verdiler. Glasgow’da bıçak saldırıları her zaman olan bir şey. Fakat neden bu olay dünya medyasına bu şekilde yansıyor, bunu da soruşturmak lazım. Açıkçası saldırıyı yapan mülteci olduğu için burada bir ayrımcılık var. Zaten online platformda yorumlara baktığın zaman “biz böyle kapıları açarsak şehir ne hale geliyor” gibisinden yorumlar yağdı. İngiltere’deki mültecilerden bazıları da sanırım otellere alındı. Orada da bir mülteciye Corona teşhisi kondu. Şu an bildiğim kadarıyla Home Office’e dava açtı. Bunu yapan ilk kişi olarak tarihe geçecek.
Peki, bundan sonrası için ne düşünüyorsun?
Şu an bizim işyerinde pandemi sonrasında işlerimizi nasıl farklı bir şekilde devam ettireceğiz diye konuşuyoruz. Britanya, Avrupa Birliği’nden çıkacağı için buradaki mülteci kanunları nasıl değişecek, biz buna nasıl adapte olacağız diye çalışıyoruz. Şu anda iltica edenlerin çalışması için “right to work” diye bir kampanya yürütüyoruz. Onun haricinde insan hakları bakımından çoğu kanunlar çokta iyi değil ve nasıl pozitife bağlayacağımı bilmiyorum. Ama umarım pandemiden bir ders çıkartırız, bu konuda kanunları hazırlayanlar da bir ders çıkartırlar ve gelecekteki mülteci kanunları daha çok sınırlar değil de insan hakları üzerinden çizilir.
👉Söyleşiyi Spotify kanalından dinlemek için tıklayın:
Hiç yorum yok
Yorum Gönder