Aşı müjdesini veren bilim insanlarının göçmen kimliklerinin öne çıkarılması ve bunun göçmen sevici bir kampanyaya dönüştürülmesi artan sınır kontrollerini, güvenlikçi uygulamaları ve göçmenlerin ırkçı siyasetin günah keçisi olmalarını örtbas etmeye yetmiyor.
Tuncay Bilecen
Aylardır beklenen
müjdeli haber nihayet Almanya’dan geldi. ABD ve Almanya merkezli şirketlerin
geliştirdikleri aşının korona virüsüne karşı yüzde doksan başarıya ulaştığı
haberi tüm dünyaya yayıldı. Her ne kadar aşının uygulanması zaman alacak olsa
da bu haberle birlikte birdenbire iyimser bir hava esmeye başladı.
ALMAN EĞİTİM SİSTEMİ VE GÖÇMENLER
Aşının
Türkiye’den Almanya’ya göç eden Özlem Türeci ve Uğur Şahin tarafından
geliştirilmesi ise göçmenler konusunu bu sefer bir başka boyutuyla
gündeme getirdi.
Avrupa Reform
Merkezi baş ekonomisti Christian Odendahl Twitter hesabında @aimanMazyek adlı
kullanıcıdan aldığı bilgiyi aktararak Uğur Şahin’in babasının Köln’deki Ford
Fabrikası’nda çalışmaya gelen “misafir işçilerden” biri olduğunu hatırlattı. Bu
tweetlerde Almanya’daki eğitim sisteminin göçmen çocuklara yönelik ayrımcı
uygulamaları da gözler önüne seriliyor. Çünkü öğretmenleri tarafından vasat
bulunan Uğur Şahin, Gymnasium’a (Almanya’daki en üst lise) ancak Alman bir
komşusunun ısrarlı müdahalesi üzerine girebilmiş. Bir başka deyişle duyarlı
komşusu olmasa belki de Uğur Şahin Alman eğitim sisteminin kurbanlarından biri
olacaktı.
AŞIRI SAĞ VE GÖÇMEN KARŞITLIĞI
Son yıllarda
dünya genelinde yükselen aşırı sağ gıdasını çoğunlukla göçmen karşıtlığından
alıyor. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden çıkmasına yol açan Brexit
oylamasının propaganda ayağı da tamamen göçmen nefreti üzerine kurulmamış
mıydı? Nigel Farage ile işbirliği yapan Boris Johnson “eğer Brexit yapmazsak 80
milyon Türk kapımıza dayanır” şeklinde propaganda yapıyor, Nigel Farage ise
trafiğe takılmasını bile göçmenlere bağlıyordu.
Trump’ın 2016’da
Amerika’yı tekrar “great” yapmak için başlattığı seçim kampanyasının hedefinde
de başta Meksikalılar olmak üzere göçmenler yer alıyordu. En önemli seçim vaadi
ise ABD – Meksika sınırına kilometrelerce duvar örmekti. İşin ironik ama bizi
şaşırtmayan kısmı ise bu ipe sapa gelmez politik söylemin kahir ekseriyeti
göçmen olan Amerikan toplumu tarafından kabul görmesiydi. Oysa Amerika’da
meseleyi “yerlilik ve millîlik” boyutuyla irdelersek “yerli Amerikalıların”
oranı yüzde iki civarında yani geri kalan nüfus ya göçmen ya da göçmen geçmişi
taşıyor.
GÖÇMENLERLE GÜNDEMİ DEĞİŞTİRMEK
İki kutuplu
dünyadaki “komünizm alerjisi” bugünün dünyasında yerini “göçmen alerjisine”
bırakmış gibi görünüyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün; göçmenlere kahretmek Fransa’da
Le Pen’den, İtalya’da Salvini, Macaristan’da Orban’a kadar popülist liderlerin
hiç değişmeyen gündem maddesi. İngiltere’de UKIP, Almanya’da Alternatif Parti
veya İskandinavya’da güçlenen ırkçı partiler kitlelerini hep göçmen düşmanlığı
üzerinden mobilize ediyorlar.
Hikâye hepimizin
malumu, böylece eriyen orta sınıflar, güvencesizler, umudunu yitiren gençler,
işsizler ezcümle sınıfın kendisi kendi gerçek gündeminden uzaklaşmış ve bu yeni
düşmanla oyalanmış oluyor. Brexit oylamasında “evet” oyu kullanan ve bunu da “ama
Bulgarlar ve Romenler çok gelmeye başladı, yardımların da hepsini alıyorlar” şeklinde
açıklayan Türkiyeli göçmenleri görmedik mi?
Velhasıl aşı
müjdesini veren bilim insanlarının göçmen kimliklerinin öne çıkarılması ve
bunun göçmen sevici bir kampanyaya dönüştürülmesi artan sınır kontrollerini,
güvenlikçi uygulamaları ve göçmenlerin ırkçı siyasetin günah keçisi olmalarını örtbas
etmeye yetmiyor.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder