latest

“Yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir”

09 Kasım 2020

/ by Bisikletli Gazete

Dünyaya bir türlü sığmayan insanın yazgısıdır yolculuk… Yollardır esas olan, menzil değil… Mekânı değiştirme isteği değil kendini değiştirme istediğidir yola çıkma arzusunu tetikleyen…

 


Tuncay Bilecen

Duyduğum yoktu ne vakittir
Güvercin sesi, kumru sesi, pencerede;
İçime gene
Yolculuk mu düştü, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martıların gürültüsü havalarda;
Nedir?
Yolculuk olmalı, yolculuk.

(Orhan Veli Kanık, “Kumrulu Şiir”)

 

İşte böyle apansız düşmez mi içimize çekip gitme isteği… Gitmek, uzaklaşmak, alışkanlıkların dışına çıkmak… Yolculuk kimileyin yeni bir başlangıca yelken açmak kimileyinse bir kaçıştır… Geride kalan ne varsa her şeyi bir anda bırakıp gitme isteği… İnsanın kendisine bile itiraf edemediklerini, kendisiyle birlikte alıp götürmesidir.  

 “BİZ ŞİMDİ GURBETİMİZE ÇIKIYORUZ”

Dünyaya bir türlü sığmayan insanın yazgısıdır yolculuk… Yollardır esas olan, varılacak nokta değil… Mekânı değiştirme değil kendini değiştirme istediğidir yola çıkma arzusunu tetikleyen…

(…)

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hâlâ bir şeyler var vazgeçemediğim

(Ahmet Telli, “Belki Yine Gelirim”)


 
                                   Fotoğraf: Ali Emre Çetiner

Her yolculuk bir ayrılıştır, bir vazgeçiştir aslında… Zamansız vedalarla ayrılır yollar. Geriye demirden tekerleklerin şarkısı ve garda boynu bükük bekleyen yalnız sevgili kalır. Trenler kavuşulmamayı anlatır, raylar da öyle… Ayrılığın ve kavuşmanın kutsal mekânları; tren garları, otogarlar, havaalanları nice hikâyeleri biriktirmiştir böyle…

Yağmurdan, güneşten, poyrazdan, uzun yollardan
Biz şimdi gurbetimize çıkıyoruz, vakit tamam
Çanlarla, türkülerle, davullarla ayrılmak uzak bize
Yüzüme vuran sıcaklığınla çocuk dudaklarınla
Sen giderken, ellerimde ellerinden ayrılmanın öfkesi
Varlığında yeniden kurulur eksiksiz bir sıla (…)

(Afşar Timuçin, “Akşam Serüvenleri”)

 

“DEMİR ASA DEMİR ÇARIK DEDİM”

Eskiler “tebdil-i mekânda ferahlık vardır” demişler. Kendi dışına çıkmaya, kendinden başka biri olmaya ihtiyaç duyar kimi zaman insan…

Tıpkı dağlardan yankılanan geyiğin çağrısı gibi yüreklerin en karanlık yerine gizlenen bir gölge durmadan çağırır durur insanoğlunu…

Pek azımız duyarız bu daveti… İcabet edenlerimiz ise hani neredeyse yok gibidir…

Attila İlhan, Şahane Serseri şiirinde ne güzel anlatır demir asasına eline alıp demir çarıklarını giyen adamın kendini yollara vurma isteğini…

yolumdan çekil yavrum

bağlasalar duramam

demir asa demir çarık dedim

neyleyim!

yolculuk dedim (…)

yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir

 ekmeğin ve şarabın peşinden

turnaların peşinden

(Attila İlhan, “Şahane Serseri”)

 


Bir kere düşülmüştür yollara, geriye ne zaman dönüleceği ise meçhuldür… Sıla ve gurbet birbirine karışmış, “yollar memleket” olmuştur… O zaman anlar ki insanoğlu aslolan yoldur vuslat değil…

  “YENİ ÜLKELER BULAMAYACAKSIN”      

Göç yolları “doğduğun yerden”, “doyduğun yere” doğru uzanır her zaman. Ne demişti Muhlis Akarsu, “yokluk beni mecbur etti, gurbeti ben mi yarattım?” Ne ki her gurbet doyurmaz karınları doyurmadığı gibi ruhları. İşte orada da yeni bir hayat mücadelesi başlar; dil lisan, yol yordam, usul erkân öğreneceğim derken ömrün yaprakları bir bir düşer yere… Beyhude bir çabayla tükenirken ömür “taş yerinde ağırdır” sözüdür daima hatırda kalan.

 

doğduğum yerden kopup

doyduğum yere vardım

her şeyimi unutup

yarama tütün sardım

 

   selam benden eşe dosta

   karım yorgun oğlum hasta

 

sızlayarak kapandı

görünürdeki yara

gurbet yeni dert açtı

acı kattı acıma

 

   turna değil yardan haber getiren

   heves değil beni sizden ayıran

 

hemşeriyiz belki de

özlemimiz de yanı

gelmişiz yaban ele

alın teri kolay mı

 

   beyaz mendil sıla gibi koynumda

   işsizliğin zalim ipi boynumda

(Eray Canber, “Ayrılık Türküleri”)

 


Dünyaya sığmayan insanın, sığınacak huzurlu bir liman arayışıdır yolculuk…

Yollar yollara açılır… Soruların yeni sorulara açılması gibi… Seyyah olsan kâr etmez, içindeki sular durulmadıkça yanında taşırsın kederlerini de… Ve sonunda kendinde, yerinde yurdunda karar kılar kişioğlu… Mutluluk çiçeğini aramak için dünyayı dolaşıp da onu kendi bahçesinde bulması gibi…

Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.

Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın

aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın

ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.

Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,

ne bir gemi var, ne de bir yol sana.

Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,

yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

(Kavafis, “Kent”)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan