latest

Yolda olmak iyidir

17 Ekim 2021

/ by Bisikletli Gazete

  

Yolda olmak iyidir. Bir köşeye atılmış gibi hissedebiliriz kendimizi ya da halimiz hatırımız sorulmamış olabilir. Gece, gündüzü unutturmuş; boynumuzu bükebilir. Kör kütük âşık da olabiliriz, ne haber! Yolda olmak şifa verir.

 


Efnan Dervişoğlu

 Yollarda geçer ömrümüz… Bir yerlere gideriz, bir yerlerden geliriz. Yıllar gibi yolları da bırakırız geride. Gözümüz yolda kalır bazen; geç kalan çocuğumuz, beklediğimiz haber yüzünden; “sevilen”ler yüzünden. Asker yolu bekleriz, doktor yolu gözleriz; gurbetlere çıkar, sılalara döneriz. Biz yolları severiz. Yola koyuluruz, yoldan çıkarız; yolumuzu arar iken yolunu bulanlara rastlarız. Yol yordam bilmezlerle yollara düşer; yarı yolda bırakanlarla yolda kalırız. İşlerimizi yoluna koyunca mutlu, işler yolunda gidince huzurlu oluruz. Yolunu şaşıranlarımız da vardır…  E, onlar için de yol gösterenler, yol açanlar bulunur.

         “Yerinden huzursuz olan kişi, yola düşer

         -yeni bir yer bulmak için olmasa bile,

         biraz yürümek, yol almak için…” (Oruç Aruoba, “Gidiş”)

 

YOLLAR ÜSTÜNE

Mecazları, deyimleri bir kenara bırakacak olursak; nedir “yol” dediğimiz? “Bir yere gitmek için üzerinden ya da içinden geçilen yer.” Hangi anlam, bir satıra sığar ki?.. Ama bu yazı, yolundan sapmamak için bir tanıma ihtiyaç duymakta idi. Yazının sahibi, denize dikmeyecek gözünü; hava yoluyla pek işi olmamıştır, çok uzun süre pasaportu da yoktu zaten, huyu kurusun; acelecidir, trenleri sever de benzin istasyonlarında duraklar ya da birileri, onun için de mola verir bir yerlerde. Bu yazı, yürüdüğümüz yollar üstüne, yürüyebileceğimiz yollar üstüne…

         “Çamlıbel’den Tokat’a doğru

         Tozlu yolların aktığı ırmak!

         Ben seni çoktan unuttum,

         Sen de unuttun mu, dön geri bak.” (Cahit Külebi, “Tokat’a Doğru”)

Geçtiğimiz yolları, yürüdüğümüz yolları unutur muyuz, yol üstünde karşılaştıklarımızı peki? Sanmam; en azından ben, bu unutuş şanssızlığına sahip değilim; şansına mı demeliydim, bilmiyorum. Belleği,  bitpazarına çevirmek, ne derece doğrudur? Onu da bilmiyorum. “Sen ne bilirsin?” diyeceksiniz. “Yollar, güzeldir.” diyeceğim, bunu bilirim işte; bu güzelliğe kapılıp evleri şaşırırım, ineceğim durağı kaçırırım. Yollar güzeldir. Hele varacağınız yer, sizden yanaysa; bekleyeniniz varsa (Aslında beklenmesek de olur, ara sıra bencil olmak, ruhumuza iyi gelir.);  adımlarınıza dikkat ediniz, yüreğiniz bu adımlarda atmaktadır biraz da.  

        

YOKUŞ YOL

Yolda olmak iyidir. Bir köşeye atılmış gibi hissedebiliriz kendimizi ya da halimiz hatırımız sorulmamış olabilir. Gece, gündüzü unutturmuş; boynumuzu bükebilir. Kör kütük âşık da olabiliriz, ne haber! Yolda olmak şifa verir. “Varmak” eylemi, varacak olmak, “gitmek”le mümkün olacağından, bu iki eylem arasında umut vardır, o da “yol”a alışıktır. Yollarla ilgili çağrışımlar kimi zaman canımızı yaksa da bunda yolların suçu ve günahı yoktur.

         “el ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen

         Benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar” (Turgut Uyar, “Yokuş Yol’a”) 

Yolda olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Diyelim; gün ağarıyor, eflatuna düşmüş de şöyle bir silkeleniyor; Karadeniz’in kıyıcığında yol alıyor, bindiğiniz otobüs. Sinyal sesi, yağmur sesine eşlik ediyor; Giresun’dasınız mesela. Kontak kapanmış, buruk çay tadında erkenci bir gün. Kuşlar, denizi uyandırmış çoktan. Yol bu, bıraksan Ankara’ya varacak; Anıttepe’den geçecek, Ata’ya selam duracak.



Yolda olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Diyelim; Kandıra yolundasınız, Kâmil Bey, sabah gördüğü yavru geyiği arıyor; direksiyona yapışmış. Belki yine görünür, diye açmış gözlerini. Yavru geyik, tetikte durmaya yazgılı; öyle ortalarda dolanmak niyetinde değil, Kâmil Bey’in sevecenliğini nerden bilsin? Bir ağaçla avutalım gönlümüzü; yoksa “iki ağaç” mı demeliydim? Bu “iki ağaç”, Anadolu toprağında iki Arjantinli; biri kadın, biri erkek; isyanı, öfkeyi, acıtan bir gururu, yükleyin aşka; bu ikisi, tango yapıyor, haberimiz ola!

         “Arifiye!

         Şoför durdu, Enistütü Mektebi, dedi.

         Süleyman Edip bey müdürün adı.

         Bir yol da burada duralım;

         Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,

         Yarına ümitle yürüyenlere

         Bir selâm uçuralım.” (Orhan Veli, “Yol Türküleri”)

 



BAŞKA YOLLAR 

Yolda olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Ege, çağrıcı bir mavinin koynunda güneşi eritirken, Bodrum’da; değirmenlerin orda rüzgâra sırtımızı vermişken… Kar, yolları tutmuş; tipi, Bolu’da yakalamış; “Ankara- Kayseri arası, beş saat sürer mi? / Boş ver, yavaş sür arabayı; Erciyes bekler, yüzyıllardır beklediği gibi.”

         Köprüler, çeşme başları, ağaçta gri bir kuş, adını kim bilecek, bilmem ki? Hem sonra;

         “Gemliğe doğru

         Denizi göreceksin

         Sakın şaşırma” (Orhan Veli)

         Enis Batur, “Başka Yollar” adlı kitabının bir yerinde şöyle der:

“Kimileri, yola düştüklerinde de, harita üzerinde aynı geometrik tutsaklığa kapılıverir: İki nokta arasındaki en kısa yolu, herşeyden önce yol mühendisleri hiçe saymak zorunda kalmışlardır. Engeller çıkarır doğa. Size yolunuzun kaç bucak olduğunu gösterir. En kısa yolu, kestirmeleri yeğlemem ben; yeğleseydim de pek birşey değişmezdi: Sapmadan, kıvrılmadan edemem, içimdeki pusula yarı sarhoştur yola düştüğümde – ona güvenirim.”   

 Ustanız, çoktan dükkâna varmış; siz dolmuşta, saate bakıyorsunuz ya da güç bela kalkmışsınız yataktan, oğlan da “gitmem” diye tutturmuş; işe geç kalmışsınız, adımlarınız telaşlı. Böyle durumlar yok ise; yani zamanın hışmına uğramadığımızda; kıyılara, kırlara, patikalara, yalnızca doğaya da değil; şehirlerin arka sokaklarına, önemini yitirmiş caddelerine dalıvermenin mahsuru yok, hoşluğu çoktur. Yollar, şaşırtıcı güzellikler sunar insana. Bunları görmek için de ara sıra pusulayı sarhoş etmek gerek. Daha önce hiç görmediğiniz çiçekler, yapraklarda konuklamış börtü böcek… Kapı önlerinde elişi dokuyan yaşlı kadınlar, oyunlarına katılmak için can attığınız çocuklar, merdiven başında bir kedi, sardunyalarla dolu iki pencere önü…

         “Bir ben kaldım şimdi

         Tek yakın bana.

         Ama ben eskiden de

         Hep böyle

         Yalnız çıkardım yola.” (Metin Altıok, “Yol Şarkısı”)

 YOLCU YOLUNDA GEREK

Bir tuhaflık var, bu işte. Uzakta mıyız, niye; en yakınımız, kendimiz? Yolumuza taş koyarlar, yolumuzdan çevirirler, yolumuzdan ederler. Tuttuğumuz yol, yol değildi de bizim mi haberimiz yoktu. Yol yakınken geri mi dönmeli? Döneceğimiz yer, yine kendimiz mi olacak? O zaman kendimize ait olan tüm güzellikleri, yalnız kalmak pahasına da olsa, korumamız gerekmez mi? Yolcu yolunda gerek, hem. O malum yola daha vakit var ve daha yürüyecek çok yolumuz var.     

         Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum

         görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta

         askerken kantinden satın aldığım cep aynası

         bazı geceler çıkarken

         uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta

         gibi lükslerim de burada kalacak

         siparişi yargıcılar tarafından verilmiş

         bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya

         taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım

         burada bitti artık işim, ocağım yok

         uzun yola çıkmaya hüküm giydim. (İsmet Özel, “Mataramda Tuzlu Su”)

         Hey, Kaptan! Büyük Yolların Haydudu! Attilâ İlhan, hey! Seni selamlamadan hiç yola çıkar mıyız?

         “anamdan yolcu doğmuşum

         nehirlerle birlikte denizlere kavuştum

         akşam dedim

         şu koca dünya dedim

         ağlasam dedim

         yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir

         ekmeğin ve şarabın peşinden

         turnaların peşinden

         büyük şehirler büyük aşklar

         çığlık çığlığa terkedilir” (Attilâ İlhan, “Şahane Serseri”)

         Gidişlerde, gelişlerde çoğalır yollar ve yollar bizi birbirimize bağlar. “Yollar ayırır da.” diyeceksiniz; kim bilir, belki de ayıran, yalnızca biziz.

         Yolunuz açık, yoldaşınız çok olsun!

 

 

 

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan