Yolda olmak iyidir. Bir köşeye
atılmış gibi hissedebiliriz kendimizi ya da halimiz hatırımız sorulmamış
olabilir. Gece, gündüzü unutturmuş; boynumuzu bükebilir. Kör kütük âşık da
olabiliriz, ne haber! Yolda olmak şifa verir.
Efnan
Dervişoğlu
“Yerinden huzursuz olan kişi, yola
düşer
-yeni bir yer bulmak için olmasa bile,
biraz yürümek, yol almak için…” (Oruç Aruoba, “Gidiş”)
YOLLAR ÜSTÜNE
Mecazları,
deyimleri bir kenara bırakacak olursak; nedir “yol” dediğimiz? “Bir yere gitmek
için üzerinden ya da içinden geçilen yer.” Hangi anlam, bir satıra sığar ki?.. Ama
bu yazı, yolundan sapmamak için bir tanıma ihtiyaç duymakta idi. Yazının
sahibi, denize dikmeyecek gözünü; hava yoluyla pek işi olmamıştır, çok uzun
süre pasaportu da yoktu zaten, huyu kurusun; acelecidir, trenleri sever de benzin
istasyonlarında duraklar ya da birileri, onun için de mola verir bir yerlerde.
Bu yazı, yürüdüğümüz yollar üstüne, yürüyebileceğimiz yollar üstüne…
“Çamlıbel’den Tokat’a doğru
Tozlu
yolların aktığı ırmak!
Ben seni
çoktan unuttum,
Sen de unuttun mu, dön geri bak.” (Cahit Külebi, “Tokat’a Doğru”)
Geçtiğimiz yolları, yürüdüğümüz
yolları unutur muyuz, yol üstünde karşılaştıklarımızı peki? Sanmam; en azından
ben, bu unutuş şanssızlığına sahip değilim; şansına mı demeliydim, bilmiyorum.
Belleği, bitpazarına çevirmek, ne derece
doğrudur? Onu da bilmiyorum. “Sen ne bilirsin?” diyeceksiniz. “Yollar,
güzeldir.” diyeceğim, bunu bilirim işte; bu güzelliğe kapılıp evleri şaşırırım,
ineceğim durağı kaçırırım. Yollar güzeldir. Hele varacağınız yer, sizden
yanaysa; bekleyeniniz varsa (Aslında beklenmesek de olur, ara sıra bencil
olmak, ruhumuza iyi gelir.);
adımlarınıza dikkat ediniz, yüreğiniz bu adımlarda atmaktadır biraz da.
YOKUŞ YOL
Yolda
olmak iyidir. Bir köşeye atılmış gibi hissedebiliriz kendimizi ya da halimiz
hatırımız sorulmamış olabilir. Gece, gündüzü unutturmuş; boynumuzu bükebilir. Kör
kütük âşık da olabiliriz, ne haber! Yolda olmak şifa verir. “Varmak” eylemi,
varacak olmak, “gitmek”le mümkün olacağından, bu iki eylem arasında umut
vardır, o da “yol”a alışıktır. Yollarla ilgili çağrışımlar kimi zaman canımızı
yaksa da bunda yolların suçu ve günahı yoktur.
“el ele gittiğimiz bir yolda sen
gitgide büyürsen
Benim içimde çok beklemiş, çok eski
bir yer kanar” (Turgut Uyar, “Yokuş
Yol’a”)
Yolda
olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Diyelim; gün ağarıyor, eflatuna düşmüş
de şöyle bir silkeleniyor; Karadeniz’in kıyıcığında yol alıyor, bindiğiniz
otobüs. Sinyal sesi, yağmur sesine eşlik ediyor; Giresun’dasınız mesela. Kontak
kapanmış, buruk çay tadında erkenci bir gün. Kuşlar, denizi uyandırmış çoktan.
Yol bu, bıraksan Ankara’ya varacak; Anıttepe’den geçecek, Ata’ya selam duracak.
Yolda
olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Diyelim; Kandıra yolundasınız, Kâmil
Bey, sabah gördüğü yavru geyiği arıyor; direksiyona yapışmış. Belki yine
görünür, diye açmış gözlerini. Yavru geyik, tetikte durmaya yazgılı; öyle ortalarda
dolanmak niyetinde değil, Kâmil Bey’in sevecenliğini nerden bilsin? Bir ağaçla
avutalım gönlümüzü; yoksa “iki ağaç” mı demeliydim? Bu “iki ağaç”, Anadolu
toprağında iki Arjantinli; biri kadın, biri erkek; isyanı, öfkeyi, acıtan bir
gururu, yükleyin aşka; bu ikisi, tango yapıyor, haberimiz ola!
“Arifiye!
Şoför durdu, Enistütü Mektebi, dedi.
Süleyman Edip bey müdürün adı.
Bir yol da burada duralım;
Ellerinde nasır, yüzlerinde nur,
Yarına ümitle yürüyenlere
Bir selâm uçuralım.” (Orhan Veli, “Yol Türküleri”)
BAŞKA YOLLAR
Yolda
olmak iyidir. Hele de bizim ülkemizde… Ege, çağrıcı bir mavinin koynunda güneşi
eritirken, Bodrum’da; değirmenlerin orda rüzgâra sırtımızı vermişken… Kar, yolları
tutmuş; tipi, Bolu’da yakalamış; “Ankara- Kayseri arası, beş saat sürer mi? /
Boş ver, yavaş sür arabayı; Erciyes bekler, yüzyıllardır beklediği gibi.”
Köprüler, çeşme başları, ağaçta gri
bir kuş, adını kim bilecek, bilmem ki? Hem sonra;
“Gemliğe doğru
Denizi göreceksin
Sakın şaşırma” (Orhan Veli)
Enis
Batur, “Başka Yollar” adlı kitabının bir yerinde şöyle der:
“Kimileri, yola düştüklerinde de,
harita üzerinde aynı geometrik tutsaklığa kapılıverir: İki nokta arasındaki en
kısa yolu, herşeyden önce yol mühendisleri hiçe saymak zorunda kalmışlardır.
Engeller çıkarır doğa. Size yolunuzun kaç bucak olduğunu gösterir. En kısa
yolu, kestirmeleri yeğlemem ben; yeğleseydim de pek birşey değişmezdi:
Sapmadan, kıvrılmadan edemem, içimdeki pusula yarı sarhoştur yola düştüğümde –
ona güvenirim.”
Ustanız, çoktan dükkâna varmış; siz
dolmuşta, saate bakıyorsunuz ya da güç bela kalkmışsınız yataktan, oğlan da
“gitmem” diye tutturmuş; işe geç kalmışsınız, adımlarınız telaşlı. Böyle durumlar
yok ise; yani zamanın hışmına uğramadığımızda; kıyılara, kırlara, patikalara,
yalnızca doğaya da değil; şehirlerin arka sokaklarına, önemini yitirmiş
caddelerine dalıvermenin mahsuru yok, hoşluğu çoktur. Yollar, şaşırtıcı
güzellikler sunar insana. Bunları görmek için de ara sıra pusulayı sarhoş etmek
gerek. Daha önce hiç görmediğiniz çiçekler, yapraklarda konuklamış börtü böcek…
Kapı önlerinde elişi dokuyan yaşlı kadınlar, oyunlarına katılmak için can
attığınız çocuklar, merdiven başında bir kedi, sardunyalarla dolu iki pencere
önü…
“Bir ben
kaldım şimdi
Tek
yakın bana.
Ama ben
eskiden de
Hep
böyle
Yalnız
çıkardım yola.” (Metin Altıok, “Yol
Şarkısı”)
YOLCU YOLUNDA GEREK
Bir tuhaflık var, bu işte. Uzakta mıyız,
niye; en yakınımız, kendimiz? Yolumuza taş koyarlar, yolumuzdan çevirirler,
yolumuzdan ederler. Tuttuğumuz yol, yol değildi de bizim mi haberimiz yoktu.
Yol yakınken geri mi dönmeli? Döneceğimiz yer, yine kendimiz mi olacak? O zaman
kendimize ait olan tüm güzellikleri, yalnız kalmak pahasına da olsa, korumamız
gerekmez mi? Yolcu yolunda gerek, hem. O malum yola daha vakit var ve daha
yürüyecek çok yolumuz var.
Bir hayatı, ısmarlama bir hayatı
bırakıyorum
görenler
üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
askerken
kantinden satın aldığım cep aynası
bazı
geceler çıkarken
uçarı
bir gülümseyişle takındığım muşta
gibi
lükslerim de burada kalacak
siparişi
yargıcılar tarafından verilmiş
bu
hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
taşımamı
yasaklayan belgeyi imzaladım
burada
bitti artık işim, ocağım yok
uzun
yola çıkmaya hüküm giydim. (İsmet Özel,
“Mataramda Tuzlu Su”)
Hey,
Kaptan! Büyük Yolların Haydudu! Attilâ İlhan, hey! Seni selamlamadan hiç yola
çıkar mıyız?
“anamdan yolcu doğmuşum
nehirlerle birlikte denizlere kavuştum
akşam dedim
şu koca dünya dedim
ağlasam dedim
yola bir düşüldü mü ömür boyunca
gidilir
ekmeğin ve şarabın peşinden
turnaların peşinden
büyük şehirler büyük aşklar
çığlık çığlığa terkedilir” (Attilâ İlhan, “Şahane Serseri”)
Gidişlerde, gelişlerde çoğalır yollar
ve yollar bizi birbirimize bağlar. “Yollar ayırır da.” diyeceksiniz; kim bilir,
belki de ayıran, yalnızca biziz.
Yolunuz açık, yoldaşınız çok olsun!
Hiç yorum yok
Yorum Gönder