Bu yazıda, göç kararının alınmasından göç edilene kadar geçen süreçte en çok yapılan beş yanlışa değineceğiz.
Göç
etmede cesaretlendirici rol oynayan bazı faktörler de vardır. Örneğin göç etmiş
akrabaların veya tanıdıkların olması cesaretlendirici rol oynayabilir. “Onlar yaptıysa
ben de yaparım”, “bir deneyeyim ne kaybederim ki” gibi ruh halleri göç kararını
perçinleyebilir.
1) “KERVAN YOLDA DÜZÜLÜR, HELE BİR YOLA KOYULALIM, GERİSİNİ YOLDA HALLEDİRİZ”
En sık yapılan
yanlışlardan biri, göç edilecek ülkeye ilişkin yeterince bilgi sahibi olmadan, yeterli hazırlık yapılmadan yola
koyulmaktır. Cahil cesareti diyebileceğimiz bu tutumun içinde olanlar, “herkes
nasıl hallettiyse, ben de bir şekilde hallederim” diyerek kendisini motive
edebilir. Ancak gerçekçi bir analiz yapmamak ileride doğacak birçok sorunun ana
nedenidir.
2) “TANIDIKLARIM
VAR NASIL OLSA BAŞIM SIKIŞTIĞINDA YARDIMCI OLURLAR?”
Elbette akrabalar ve
tanıdıklar göç edenlerin yaşamlarını kolaylaştırırlar. Göç edilen yerin
seçiminde sosyal bağlantılar son derece etkilidir. Ancak bu, söz konusu sosyal
bağlantıların her zaman beklentilerinizi karşılayacağı anlamına gelmez.
Gelin bu konuya
yakından bakalım. Yaptığım göçmen görüşmelerinde sosyal bağlantı soruları
muhakkak yer alır. “Göç ederken ve ettikten sonra burada yaşayan bir
tanıdığınız var mıydı? Size yardımcı oldu mu?” gibi sorulara görüşmecilerin çok
büyük bir kısmı “evet” cevabını verirler. “Peki, şimdi aranız nasıl?” diye
sorduğumda, görüşmeci bu sırada derin bir nefes alır ve genellikle “artık pek
görüşmüyoruz”, “aramız pek iyi değil”, “kavga ettik” gibi cevaplar verir. Bunun
birçok nedeni vardır; örneğin göç eden kişinin geleceği ülkedeki gündelik
hayatı, ekonomik ve sosyal ilişkileri pek hesaba katmaması bunlardan biridir. Burada
empati yoksunluğu karşılıklı çatışmanın en önemli sebebidir. Ev sahibi, göç
eden kişinin alışık olmadığı bir kültürle karşı karşıya olduğunu unutur, göç
eden kişi ise ev sahibinin kendi ülkesindeki gibi davranmasını bekler. Velhasıl
kaçınılmaz olan bu çatışmalar, dargınlıklara dönüşebilir.
3) “DİLİM İYİ
DEĞİL AMA BİRKAÇ AYDA HALLEDERİM NASIL OLSA”
Dil yeterliliği, göç
konusundaki en önemli parametrelerden biridir. Çünkü göç edilen ülkenin dilini
bilmek o ülkeye uyum sağlamayı ve iş bulmayı çok daha kolay hale getirir. Ancak
dil sorunu varsa kişi potansiyelinin altında işlerde çalışacağı gibi hayatının
büyük bir kısmında “etnik ekonomi sömürüsü”ne maruz kalabilir.
“Dil bilmiyorum ama atla deve değil, birkaç
ayda hallederiz” diyerek göç edenlerin büyük çoğunluğu ne kadar zor bir karar
verdiklerinin farkında bile olmuyorlar. Bunun cezasını da çok uzun yıllar potansiyellerinin
çok altında işlerde, uzun süreli ve ucuz işgücü olarak çalışarak ödüyorlar.
Dil, birkaç ayda
öğrenilemeyeceği gibi bu şekilde yoğun bir çalışma hayatına giren kişi dil
öğrenmek için zaman ve ortam bulamayabilir. Etnik ekonomi içinde kalan binlerce
göçmen maalesef aradan geçen onlarca yıla rağmen hâlâ bulunduğu ülkenin dilini
tam olarak konuşamamaktadır.
4) “SOSYAL
MEDYADAN YETERİNCE BİLGİ SAHİBİ OLDUM.”
Sosyal medyada
göçmenlerin işlerini kolaylaştıracak çok değerli içerikler yer alıyor. Bu tür tecrübe
paylaşımları sayesinde birçok göçmen aynı hatalara düşmeden veya verilen ipuçlarını
kullanarak onlar için yeni olan ülkenin işleyişi hakkında çabucak bilgi sahibi
olabiliyorlar. Ancak burada da olguların genellenmesine ilişkin kafa
karışıklıkları ortaya çıkıyor. Örneğin birinin “beş dakikada banka hesabı açtım”,
“bir günde ev kiraladım”, “üç günde sigorta numaramı aldım” türünden videosunun
izleyerek cesaretlenen kişi göç ettikten sonra kazın ayağının hiç de öyle
olmadığını görebiliyor. Aynı şekilde göçmenlerin oluştukları sosyal medya
gruplarındaki paylaşımlarda bilgi kirliliğinden geçilmiyor veya özel olguların
genellenmesinden dolayı yanlış yönlendirmeler söz konusu olabiliyor.
5) “BENİM GİBİ
GÖÇ EDENLER NASIL BULDUYSA BİR ŞEKİLDE BİR İŞ BULURUM.”
En sık düşülen
hatalardan biri de kişinin işini hazır etmeden göç etmesidir. Burada da yolun
başında genellikle iyimser bir hava hakimdir. “Nasıl olsa iş bulurum, açıkta
kalacak değiliz ya” şeklindeki düşünce, sermayeden yenen günlerin sayısı artıp
bulunulan ülkedeki koşulların hiç de beklendiği gibi olmadığı görüldükçe yerini
endişeye bırakır. Bu sefer, panikle potansiyelin çok altında işler aramaya
girişilebilir. Burada dikkat edilecek bir başka husus ise, insanların bu
çaresizliğinden yararlanan simsarların eline düşmemektir. Sözünün ettiğimiz bu
simsarların oraya daha önce göç eden aynı toplumun üyesi olduklarını
hatırlatmaya gerek yok sanırım.
Özetle; beşeri, fiziksel ve sosyal sermayelere sahip olsun ya da olmasın göç kararı vermeden önce kişilerin mevcut durum analizlerini de iyi yapmaları gerekir. “Orada nerede yaşayacağım?”, “Sosyal çevrem nasıl olacak?”, “Uyum sorunu yaşar mıyım?”, “Geçimimi nasıl sağlayacağım?”, “Ekonomik olarak zorlanırsam bunun üstesinden nasıl gelebilirim?”, “yeni ülkenin ekonomik, siyasal, bürokratik yapısı hakkında yeterince bilgi sahibi miyim?” gibi birçok sorunun cevabına ilişkin kafa yorulmazsa daha sonra hayal kırıklıkları yaşanabilir.
Sözünü
ettiğimiz mevcut durum analizi, nesnel koşulları hesaba katıp bunun üzerine
kişinin kendi potansiyelini teraziye gerçekçi bir şekilde koyabildiği ölçüde başarılı
olacaktır. Aksi takdirde göç sonrasında umulanla bulunan arasında bir uçurum oluşması
kaçınılmazdır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder