“Das Erotik Kapital” - II
(Das Erotische Kapital)
Schiwago Dans Kulübü,
Avusturya’nın Graz şehrinin güneyinde yer alan, kendine has bir eğlence mekanıydı.
Genellikle orta yaş ve üstü, alt sınıf Avusturyalıların vakit geçirdiği bu
kulüp, göçmenler tarafından henüz keşfedilmemişti. Özellikle hafta sonları
dolup taşan bu taşra kulübünde, ziyaretçilerin çoğu birbirlerini tanırdı.
Genç prenslerimiz için de hem eğlenmek hem de romantik ilişki kurmak adına ideal bir ortamdı. Schiwago Kulübü onlara sahip oldukları erotik-sermayeyi en iyi şekilde sunacakları bir "aşk-pazarı" (love market) sunuyordu. Onlar artık Schiwgo’yu keşfetmişlerdi ve neredeyse haftada üç gece bu mekanda vakit geçiriyorlardı.
Hayatları boyunca oynadıkları tek dans türü "halay" olan bu gençler birdenbire salsa, vals ve benzeri Latin ve Avrupa danslarıyla tanışmışlardı. Sahip oldukları adaptasyon ve kıvraklık sayesinde gayet hızlı bir şekilde bütün yabancı dansları öğrenmekle kalmayıp zamanla Latin dansları ve halayı birleştirerek, ortaya karışık yeni bir dans türü dahi icat etmişlerdi.
Zamanla ortamda varlıklarına alışılan ve tanıdık hale gelen bu gençler, öncesinde biraz çekinerek yaklaştıkları “potansiyel prenseslerle”’ hem dostluk hem de romantik birliktelikler kurmayı başarmışlardı. İşin boyutu sabahlara kadar süren danslı eğlencelerden tutun, sonrasında devam eden uzun duygusal sohbetlere kadar varmıştı.
Tabii Schiwago “aşk-piyasasında” sürekli talep görmek için gençlerin bakımlı olması yani kendilerine sürekli bakmaları gerekiyordu . Bunun için Anadolu Prenslerimiz günler öncesinden hafta sonuna hazırlık yapıyorlardı ve hafta içi çeşitli spor faaliyetlerinde bulunarak sürekli formda kalmaya özen gösteriyorlardı.
Kılık kıyafetleri maddi
yetersizlik nedeniyle modaya pek de uygun olamamakla beraber, metroseksüellikten
çok taşraseksüel bir stili anımsatıyordu. Bu tipoloji yerli
Schiwago alemi için alışılmışın dışındaydı.
Prensesler açısından ise, genç prenslerle flört etmek ve ilişkiye girmek ilginç bir deneyimdi. Yıllar sonra delikanlılarımız tarafından gerek içten, gerekse rol icabı yapılan övgüyle dolu bu sohbetler, yüreği paslanmış prenseslerin adeta ikinci baharlarının kapısını aralıyordu. Onlar için bu gençlerle geçirdikleri vakitler kalıcı olamayacak bir ihtimal barındırsa bile, yani geçici bir rüya gibi görünse bile bu önemli değildi, Ahmet Kaya’nın bir şarkısında seslendirdiği gibi, “Yalan da olsa mutluyum, bu bana yetiyor”[1] havasındaydılar.
Yani özetle prensesler yakışıklı genç Anadolu prensleri sayesinde yeniden doğmuş gibiydiler. Endorfinler, serotoninler ve dopaminler havada uçuşuyordu. Ortadoğu’dan gelen bu erkeklerin kavruk teni ve şehvet dolu büyüsü kadınların üzerinde adeta bir antidepresan etkisi yaratmıştı. Aşkın gücü bütün karamsarlıkları söküp almış hatta onlara yeni bir yaşama ümidi aşılamıştı. Hafta sonunu dört gözle bekleyip bu delikanlılarla buluşacakları saatleri iple çekiyorlardı. Kısacası Schiwigo gecelerine, gökyüzünden Erosun okları inmiş, bütün paslanmış ve boş kalpler de bu oklardan nasiplerini almıştı.
The Old Lions vs. Young Lions!
Bir yandan Eros oklarını kalplere saplarken, diğer taraftan ise yaşları altmışları aşmış olan Schiwagonun eski yerli ve milli horozları son gelişmelerden oldukça rahatsızlardı İhtiyar aslanlar yeni gelen genç aslanlar tarafından yavaş yavaş kenara itilme sürecindeyken, bu yerli ihtiyarlar çareyi anti-göçmen yani göçmen nefreti tohumların ekmekte buluyorlardı.
Oysa daha önce göçmenlere karşı ılımlı ve barışçıl bir yaklaşım sergileyen bu ihtiyarlar, Schiwago aşk-pazarının değişen iç dinamikleri yüzünden sağ kesime yani ırkçı bir pozisyona doğru evrilmeye başlamışlardı. Kısacası Schiwago bir kurtlar sofrasına dönmüştü. İhtiyarla ve Genç Aslanlar arasında gelişen bu “rekabet” prenseslerin çok hoşuna gidiyordu, egoları şişmişti mutluluktan…
Fakat bu olumsuz gelişmeler sonuna kadar savaşmaya hazır olan yiğitlerimizi yolundan etmedi. Dağları, yolları, belki denizleri aşıp buralara kadar gelmiş bu insanlar, kolay kolay bu kabul görme ve yer edinme savaşından vazgeçmeyeceklerdi.
“Schwigo’nun
rengine kandım
Bir Anadolu prensine
aldandım boşuna yandım
onu “unbefristet[3]”
benim sandım"
diye haykırmak istemiyordu.
Prensler ise doğal olarak “unberifstet Liebe” karşılığında
“Unbefristet Pasaport” talep ediyorlardı.
Erotik Sermaye vs. Simgesel Sermaye!
Her iki taraf için de bu ilişkilerin "win-win” dengesinde yani karşılıklı yarar sağlanan bir şekilde ilerleyebilmesi, her iki tarafın da sahip oldukları sermayeyi etik bir şekilde değiş tokuş etmeleriyle sağlanabilirdi. Bu demek oluyor ki prenseslerin sahip olduğu simgesel sermaye (Avusturya Vatandaşlığı) ile prenslerin sahip olduğu erotik sermaye etik bir şekilde takas edilmeliydi.
Bu değiş tokuş sırasında aktörlerden biri olan prensler için nikah masasında atılacak bir imza, gerçekleşmesi çok önemli olan ve belki de bu romantik hikâyede, sonun başlangıcını başlatacak olan nihai bir adımdı.
Yazının devamını okumak için tıklayın:
Bisikletli Gazete: Erotik Kapital: “Nikah Masası"
[1] Ahmet Kaya: “Yalan
da olsa“- (1994) – “Şarkılarım Dağlara“, albümünden-Raks Müzik Yapım.
[2] “Ya Evde Yoksan”, Orhan
Gencebay'ın 1989'da Kervan Plakçılık'tan yayınlanmış albümünden yer alan bir
eseridir.
[3] Unbrefistet = Unlimeted = Süresiz:
Avusturya göçmen kanunlara göre, göçmenler belli şartlar yerin getirdiği zaman Avusturya‘da
“Unbefristet Niederlassung” (süresiz oturma izni) hakkına sahip olabilirler.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder