Ekonomik, politik, eğitim, kariyer gibi çeşitli sebeplerle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Ankara Anlaşmalılar, göçün ardından etnik ekonomi içinde sömürüden, tacize kadar birçok sorunla karşılaşabiliyor.
Türkiye’den Birleşik Krallık’a yönelik göçlerde son üç yıldır bir
patlama yaşanıyor. 31 Aralık 2020’de sona eren Ankara Anlaşmasıyla binlerce
göçmen pandemi koşullarına rağmen yeni bir hayata “merhaba” demek için yollara
döküldü.
Ankara Anlaşmalılar genel olarak “beyaz yakalı göçü”, “orta sınıf göçü”, “beyin göçü” olarak tanımlansa da bu grubun homojen bir bütünlük arz ettiğini söylemek oldukça güç. Anlaşma yapanlar arasında gerçekten eğitimli beyaz yakalılar olduğu gibi en uygun göç yolu olduğu için zincir göçün devamı olarak hemşerilerinin veya ailesinin yanına gelmek isteyen göçmenler de bulunmaktadır.
“BU İNSANLAR İLK ÜÇ AY BİR ÜTOPYAYI YAŞIYORLAR”
Türkiye’de beyaz yakalı olup da Birleşik Krallık’ta hizmet sektöründe ucuz işgücü olarak çalışmak zorunda kalmak birçok Ankara Anlaşmalının ortak kaderidir. Bir görüşmeci bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Türkiye’de avukat, öğretmen, bankacı gibi beyaz
yakalı bir işte çalışırken buraya geldiklerinde ekonomik nedenlerle çok daha
düşük nitelikli işler yapmak zorunda kalıyorlar. Bizim toplumun içinde kötü
koşullarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu da büyük hayal kırıklığı yaratıyor”
(Erkek, 53).
Sınıf düşmek, potansiyelinin altında işlerde çalışmak eğer dil
yeterliliği yoksa etnik ekonomi içinde düşük ücretlerle çalışmak zorunda olmak
Ankara Anlaşması yapanların alışık oldukları durumlardır. Geldikleri ilk
dönemde iyimser bir ruh halinde olan göçmenler zamanla acı gerçeklerle
karşılaşmaktadır.
“Benim gözlemim, bu insanlar ilk üç ay ütopyayı yaşıyorlar. Her şeyin çok
güzel olacağını düşünüyorlar. Ondan sonraki üç dört aylık süre boyunca gerçekle
yüzleşiyorlar. Bu sefer nereden para kazanabiliriz derdi başlıyor. Bu sefer
üniversite mezunu, doktora yapan, çok iyi yerlerde çalışan insanlar
restoranlarda, off licencelar’da çalışmaya başlıyor. Para gelirse nereden
gelirse gelsin yani… Benim bir tanıdığım vardı, adam Türkiye’deki bir bankada
iyi derecede bir yöneticiyken en son patates soyuyordu restoranda. Ne yapsın,
gelir gideri karşılamak zorunda” (Erkek, 40).
“RESMEN MECBUREN YAŞIYOR
GİBİLER”
Birleşik Krallık’ta üç yıl yaşadıktan sonra Türkiye’ye geri dönen
Ankara Anlaşmalı bir görüşmeci etrafındaki insanların çoğunun mutsuz
olduklarını ifade etmektedir.
“Aslında herkes mutsuz benim gözlemlediğim kadarıyla. Kimse mutlu değil orada. Resmen mecburen yaşıyor gibiler. Sanki başka alternatifleri yok da o yüzden orada yaşıyorlar gibi. Kimse tatmin edici bir hayat yaşamıyor. Herkes buradaki (Türkiye’deki) standartlarını, hayatını özlüyor.” (Kadın, 43).
TACİZ OLAYLARI
Ankara Anlaşmalılar arasında en fazla zorluk çekenler şüphesiz dil
yeterliliği ve mesleki vasfı olmayanlar. Hele bu göçmenler kadın iseler
İngiltere’deki hayat onlar için daha da zorluklarla dolu olabiliyor.
Göç, kadın göçmenlere her zaman özgürlükler sunmaz. Hele göçmen kadın, çeşitli
zorunluluklardan dolayı (dil yetersizliği, vasıfsızlık, sosyal bağlantı vs.)
kendi gettosunun yani etnik ekonominin içinde çalışmaya mahkumsa yine çeşitli
baskılara maruz kalabilir. 2014 - 2015 ve 2019 - 2021’de Ankara Anlaşmalılara
yönelik yaptığım iki çalışmada da bazı kadın görüşmecilerin etnik ekonomi
içerisinde sadece sömürüye maruz kalmadıklarını işyeri sahipleri tarafından
tacize de uğradıklarını ifade ettiklerine şahit oldum.
Örneğin bir kadın görüşmeci, etnik ekonomi içinde kadın göçmenlerin tacizine
ilişkin şunları söylemektedir:
“Kesinlikle var… Bir ay önce başıma geldi, yanımda çalışan arkadaşım taciz
edildi. Bunun nedeni ise kızın orada çalışmaya çok ihtiyacı var. Adam evli, iki
çocuk sahibi, kız nasıl olsa buradan gidemez diye düşünüyor. Kendi başıma gelen
birçok şey var. Önlük fırlatmaların çoğu da bundan dolayı oluyor. Daha sonra şu
yalanı söylemek zorunda kalıyorsun. Ben burada ailemle yaşıyorum. Benim burada
abilerim var. Korkunç bir şey. Şeffaf olmak istiyorsun ama seni yalana
sürükleyen ciddi konular var. Birçok kadın arkadaşımız ben dahil bu sorunları
yaşıyoruz. Aslında bunu yaşayan tek topluluk da biz değiliz. Bunu birçok
insandan, farklı milliyetlerden hep dinliyoruz. Görüyoruz, biliyoruz” (Kadın,
36).
"EVLENİP BOŞANDIĞINI SÖYLEYEMİYORSUN"
Birleşik Krallık’a 2003’te evlilik yoluyla gelen daha sonra eşinden
ayrılan başka bir kadın görüşmeci etnik ekonomi içinde boşanmış bir kadın
olmanın zorluklarını şöyle ifade etmektedir:
“Türk yerlerinde çalışıyorsun, evlenip boşandığını söyleyemiyorsun. Acaba
diyorsun, bunlar bana ne gözle bakacak. Bunlar bana nasıl yaklaşacak. Kadının
değersizliği… Kadının insandan görülmemesi… O işe muhtaç olması… Toplumda aile
içinde olsun, arkadaş ortamında olsun, beni bir kadın olarak görmeyin. Beni bir
insan olarak görün. Benim de düşüncelerim var, kişiliğim var, kimliğim var. Bir
obje olmaktan çıkamıyorsun. Yaşanılan taciz olaylarından hariç bu da var. Sen
onlar için bir nesnesin, objesin. Türkiye’de de farklı değil, yolda yürürken,
boş kaldırımda adam üstüne üstüne geliyor. Hiçbir şey yapamasa bile omuz
atıyor” (Kadın, 37).
Peki sizin deneyiminiz nasıldı?
Yorum bölümünde deneyiminizi paylaşabilirsiniz...
Türkiye’den Birleşik Krallık’a Göçler – Press Dionysus
Hiç yorum yok
Yorum Gönder