Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde ortaya çıkan hizmet pasaportuyla yurtdışına kaçma skandalı, peş peşe gelen yeni haberlerle yurt sathına yayıldı ve İçişleri Bakanlığı hizmet pasaportlarını askıya aldığını duyurdu.
Hizmet pasaportu kullanarak göç etmek yeni bir yöntem değil. Daha önce de spor kafilesi, halk oyunları ekibi kisvesi altında bu tür firar tadında toplu göçler yaşanmıştı. Ancak Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde patlak veren ve daha sonra bu haberle birlikte Türkiye çapında birbiri ardına patlayan skandallar silsilesi, hizmet pasaportuyla açılan göç koridorunun nicedir sistematik bir şeklide kullanıldığını gösteriyor.
HİZMET PASAPORTLARI ASKIYA ALINDI
Burada ilginç olan nokta usulsüzlüğün
bizatihi belediyeler vasıtasıyla organize ediliyor olması… Olayların peş peşe
ortaya çıkmasının ardından İçişleri
Bakanlığı, gri pasaportla yurt dışına çıkışları geçici olarak durdurduğunu
duyurdu.
Bazı
basın yayın organlarında bu durum “hizmet pasaportuyla iltica” adıyla
duyurulsa da hukuksal olarak birinin hizmet pasaportuyla giriş yaptığı bir
ülkeye iltica etmesi epey zor bir husus.
“BURADA
HER ŞEY VAR. ORADA İŞ YOKTU, GÜÇ YOKTU”
Haber Türk’ten Sevilay Yılman, hizmet
pasaportuyla hicret olaylarının merkez üslerinden biri olan Bingöl’den Almanya’ya
göç etmiş biriyle görüşmüş. Görüşmeci, belediyenin “Çevreye duyarlı bireyler”
projesi kapsamında 6 bin Euro verip pasaport aldığını ve kervana dahil olduğunu
anlatıyor. Görüşmeci, bu yolla çıkanların tahminlerin üzerinde olduğunu da
belirtiyor. “Bir otobüs dolusuyduk… Ama bakın ben size bir şey söyleyeyim
mi? Siz sanıyorsunuz ki 45-50 kişidir bu yolla çıkan. Bu yanlış bilgi. Sırf
bizim Bingöl’den benim tanıdığım, burada hala görüştüğüm 150 kişi var.
2019-2020 yılları arasında Bingöl’den en az 450-500 kişi böyle çıkarıldı.”
Görüşmecinin “pişman mısınız?” sorusuna
verdiği yanıt da yeni Türkiye’nin özeti gibi. “Niye pişman olayım ki? Burada
her şey var. Orada iş yoktu, güç yoktu. Açtım yav. Bak düşün burada her gün et
yiyorum. Ben orada et yiyemiyordum. Eşim vefat etti. Bir tane oğlum var. Onu
mutlu edecek kadar para kazandıktan sonra gerisi önemli değil…”
“BİZ DE ASLINDA YURTDIŞINA ÇIKMAYI
DÜŞÜNÜYORUZ!”
Son yıllarda Türkiye’de arkadaşlardan en çok duyduğum cümle
şu “biz de gelmek istiyoruz. Henüz tam karar veremedik. Nasıl gelebiliriz?”
Muhtemelen yurtdışında yaşayan Türkiyelilerin de Türkiye’deki yakınlarından en
çok duyduğu cümleler bunlardır. Görüşmeci örneğinde olduğu gibi çoğu zaman
beşeri, sosyal ya da finansal sermayesi olanlar değil gemileri yakanlara,
kaybedecek bir şeyi olmayanlar geri dönülmez yollara düşüyorlar.
Öte yandan, “Batı bitmiş!” balonunun
muhafazakâr cenahta da nicedir büyüsünü yitirdiğine tanıklık ediyoruz. İçerideki
“biz aslında aslanız, kaplanız” martavalları artık patates, soğan kuyruğunda bekleyenlerde
beklenen tesiri yaratmıyor.
Türkiye’de toplamda sadece 8 milyon
kişinin pasaportu var. Üstelik bu pasaportların 5 milyonu Hacca gitmek
için alınmış. Bir başka deyişle mobilize olanların oranı nüfusun çok küçük bir
kısmı. Batıyla ilişkisi televizyonda gördüklerinden ve Alamancı akrabasından ibaret
olan yurdum insanı artık memleketten umudunu kesmiş ve “çevreye duyarlı
bireyler” olmak için sıraya girmiş durumda…
BİRAZ DA MİZAH
Biraz da mizah diyerek yazıyı Yeni Şafak’tan İbrahim
Karagül’den bir alıntıyla bitirelim:
"Batılı yaşam tarzının büyüsü
kalmadı. Batılı kültürün büyük kitleleri etkileme gücü kalmadı.
Batılı iletişimin temeli kırıldı. Antik medeniyetler, yeryüzünün
güçlü medeniyetleri, kültürleri, dünya görüşü, yaşam tecrübeleri yepyeni
cümlelerle, yepyeni iddialarla sahneye indi."
Hiç yorum yok
Yorum Gönder