Sosyal medyada pıtırak gibi çoğalan sığınmacı / mülteci karşıtı paylaşımları görüyor musunuz? Başkası adına utanmanın ötesinde etrafında tanıdığı, bildiği kişilerin olan biteni bu şekilde algılıyor olmasının hayal kırıklığını yaşıyor insan bu paylaşımları gördükçe.
Göçmen karşıtlığı yeni bir mevzu değil… Özellikle
iki kutuplu dünyanın sona ermesinden sonra Batı’daki aşırı sağ hareketlerin
elinde çok kullanışlı bir araç haline geldi göçmen karşıtlığı… Ne de olsa bu
kolaycılıkla bütün fenalıkların faturasını göçmenlere kesmek mümkündü. Ekonomi
kötüye mi gidiyor? Hep göçmenler yüzünden, devlet onlara sosyal yardım yapmaktan makbul vatandaşlarıyla ilgilenemiyor! İşsizlik had
safhada mı? Hep göçmenler yüzünden, oradan buradan gelip işimize, aşımıza göz diktiler
de ondan! Bu örnekleri çoğaltıp millî birlik ve beraberliğin bir türlü
sağlanamamasının müsebbibi olarak da göçmenleri göstermeye kadar vardırmak mümkün.
CAMBAZA BAK CAMBAZA
Aslına bakılırsa bu zihniyetin varlığı
siyasi erki elinde bulunduranın elini de epey rahatlatıyor. Bir günah keçisinin
bulunması sayesinde kendi beceriksizliklerinin, basiretsizliklerinin ve yanlış
politikalarının üstünü kolayca örtebiliyor, bir başka deyişle “cambaza bak cambaza”
misali gündemin bu şekilde değişmesini büyük bir keyifle izliyorlar.
Dikkat edilirse her fenalığın faturasını
göçmenlere kesenlerin muhayyilesinde neden sonuç ilişkisi de farklı işliyor. Örneğin
asker veya polis cenazesi görüntülerinin yanına plajda oturan birkaç Suriyeli genci
koyup paylaştığında yüreğinin yağları eriyor ve asıl mesulü bulmanın
rahatlığıyla gevşiyor. Oysa toplumsal gerçeklik açısından baktığımızda iki olgu
arasında hiçbir bağ, hiçbir ilişki yok. Askerler hayatını Suriyeli birkaç genç
plajda vakit geçiriyor diye kaybetmiyor, ama böylece sorumluluk mertebesindeki siyasi
karar vericiler yine bu zihniyet sayesinde rahat bir nefes alıyor.
GÜNDELİK HAYATTA FAŞİZMİN GÖRÜNÜMLERİ
Frankfurt Okulu’nun temsilcileri yıllarca
Nazi Almanya’sı döneminde gündelik hayatta faşizmin görünümleri üzerine kafa
patlattılar. Sordukları soru gayet basitti, “nasıl oldu da bu insanlar yıllarca
iç içe yaşadıkları komşuları gaz odalarına götürülürken hiç seslerini çıkar(a)madılar?”
“Bu duyarsızlık, sessizlik ya da sessiz kalarak onaylama durumu hangi insanlık
durumuna tekabül ediyor?” Bugün de sığınmacılar konusunda vıcık vıcık ırkçı,
ayrımcı, elitist yaklaşımlarla insanlık durumumuzu sorguluyoruz.
MUHALEFETİN OLMAYAN SIĞINMACI POLİTİKASI
Bu süre boyunca yasal statüleri bir türlü
netliğe kavuşamayan, entegrasyonları için herhangi bir adım atılmayan, ucuz
işgücü olarak kayıt dışı çalıştırılan ve Avrupa’ya karşı bir silah olarak kullanılan
sığınmacılar için kapsamlı bir ekonomik, sosyal ve kültürel entegrasyon
politikası geliştirmek yerine muhalefet partisi sözcüleri iktidara geldiklerinde
Suriyelileri evlerine göndermekten söz ediyor. Oysa toplumlar arasında düşmanlık
tohumları ekmekten başka bir halta yaramayan bu vaadin ne Türkiye ne Suriye ne
de göçün kendi dinamikleriyle örtüşen bir tarafı var.
2021 LGS Birincisi Suriyeli DLYAR SAFO |
LGS BİRİNCİSİ SURİYELİ ÖĞRENCİ DLYAR SAFO
Geçtiğimiz günlerde şöyle bir haber düştü
gazetelere: “Siirt’in Kurtalan ilçesinde yaşayan Suriyeli
orta okul öğrencisi Dlyar Safo, LGS 2021'de tüm soruları doğru yanıtlayarak
Türkiye birincisi olmayı başardı. Sınava hazırlanırken öğretmenlerinden çok
destek gördüğünü dile getiren Safo, mühendis olmak istediğini belirterek, ‘Araç
tasarlamak istiyorum’ dedi.” Eminim (ya da öyle inanmak istiyorum) söz konusu
ırkçı, ayrımcı içerikleri paylaşan hiçbir tanıdığım Dlyar’ın gözlerinin içine bakıp
“Seni artık burada istemiyoruz!” diyemez. Diyememeli… Dlyar’ın artık gidecek,
dönecek bir yeri, yurdu yok… Daha doğrusu onun yurdu artık Türkiye… Belki bunu
kabul ettikten sonra aileleri Almanya’ya “misafir işçi” olarak göç eden ve
Covid-19 aşısını bularak dünyada çığır açan iki bilim insanı Özlem Türeci ve
Uğur Şahin ile övünme hakkını kendimizde bulabiliriz.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder