Alevilik üzerine birçok değerli çalışmaya imza atan İsmail Kaygusuz, 3 Şubat 2022’de İstanbul’da vefat etti. Bu yazıda, Kaygusuz’un Kavga ve Kervan dergilerinde yazdıkları üzerinden Alevilik düşüncesine yaptığı katkıya değiniyorum.
Kavga ve Kervan dergileri üzerine akademik çalışmalar yapana
kadar İsmail Kaygusuz’u tanımıyordum. Daha sonra kendisiyle Emek Araştırmaları
Vakfı’nın (EMAR) Londra’da düzenlediği Gaye Yılmaz söyleşisinde yüz yüze tanışma fırsatı bulduğum Kaygusuz, bir hayata sığdırdığı onca
çalışma, araştırma makale, kitap ve romana rağmen içten, mütevazı bir
kişilikti.
Kavga ve Kervan’ın felsefi
yükünü çekiyordu
Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) Londra kanadı tarafından
Mart 1991 – Aralık 1998 tarihleri arasında çıkan (71 sayı yayımlanmıştır) Kavga
ve Kervan dergilerinin politik yükünü Rıza Yürükoğlu (Nihat Akseymen) felsefi yükünü
ise İsmail Kaygusuz sırtlıyordu. İsmail Kaygusuz, Alevilik konusundaki engin
tarihi ve mitolojik bilgi birikimi nedeniyle derginin entelektüel ayağını
oluşturuyordu.
İsmail Kaygusuz, dergideki yazılarında Alevilikle sosyalizm
arasında tarihsel, sınıfsal ve diyalektik bağlar kurmuş ve Alevi kimliğinin İslamiyet’ten
azade bir kimlik olarak tanınması için yaşamı boyunca uğraş vermiştir. Bu
bakımdan Alevilik inancının müstakil bir inanç olarak tanınmasında, onu
zengin tarihsel ve felsefi kökleriyle buluşturmada ve özellikle de yurt dışında
yaşayan Alevilerin diasporik bir kimlik kazanmalarında Kaygusuz’un rolü
yadsınamaz. Örneğin, Kervan dergisinin 24. sayısında, 1993’te İşçi
Birliği’nin girişimiyle Londra’daki ilk cemi şöyle anlatıyor Kaygusuz: “İlk
toplanan cemde, Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelmiş, genç-yaşlı, kadın-erkek
canlarda başlangıçta, uzun yıllar ceme katılmamış olmanın ya da ilk kez
katılmanın verdiği bir heyecan, ürkeklik vardı. Ancak, cemde canların sorduğu
sorulara Dede’den doyurucu yanıtlar geldikçe saatlerin ilerlemesine rağmen
canların Dede’nin ağzından çıkanı can kulağıyla dinleme isteği daha ağır bastı.
Cemevi’nin gerekliliği üzerine görüş birliği oluştu.” (Kaygusuz, Kervan 24,
sy.16).
Londra’da ilk cemin yapılmasına ön ayak oluyor
1990’ların
ikinci yarısından itibaren Alevi örgütlenmesinde yaşanan gelişmeler Alevilerin
kamusal ve siyasal alanda görünür olmalarını sağlamıştır. Özellikle
Almanya’daki Alevilerin örgütlenmesiyle başlayan görünürlük yurt dışında
yaşayan diğer Alevileri de örgütlenme konusunda motive etmiştir. Bu dönemde
Kaygusuz’un da yazılar kaleme aldığı Kervan dergisi Türkiye’de ve yurt dışında
açılan cemevlerinin haberlerini okuyucuya duyurmakta, “Cemevlerimizi her
yerde açacağız.”, “Nerede Alevi varsa orada Cemevi kuralım”, “Her
semte cemevi, her hafta cem gerekli”, “Gençleri ‘cem ve kültürevi’ne
çekelim” gibi başlıklarla cemevlerinin Alevilerin olmazsa olmazı olduğunu sürekli
vurgulamaktadır.
“Sünnilikle, Aleviliğin ortak paydası yoktur”
Kaygusuz,
Alevilik felsefesini materyalizmle ilişkilendirme eğilimindedir. “Sonsuz olan
maddedir. Tanrı da uzay ve zaman gibi, maddenin bir varoluş biçimi olarak
tanımlanamaz mı? Öyle ya da değil, ama tanrıyı en gelişmiş madde olan insanda
varoluşa (yokoluşa) götüren Alevi-Bektaşi inancı, onun, maddenin dışında var
olamayacağını ispatlamıştır (Kaygusuz, Kervan 58, sy.14).
Aleviliğin materyalist düşünceyle ilişkilendirilmesi Sünni inancının ister
istemez “metafizik” olarak kodlanmasına yol açacaktır. Bu da inanç felsefesi
boyutunda Sünnilik ve Aleviliği iki zıt kutba yerleştirmek anlamına
gelmektedir: “Alevilik inanç olarak dinin metafizik göğünde asılı duran
değerlerin bazılarını reddetmiş, bazılarını ise yere indirip insanlaştırmış,
maddeleştirmiştir. Bu nedenle, İslam metafizik değerlerinin kendi öz mantığı
içinde, ‘vahiyle akıl arasında çelişki yoktur’ diyerek mantıkla bağdaşamayan ve
aklı dine uyduran Sünnilikle, Aleviliğin ortak paydası yoktur (Kaygusuz, Kervan
70, sy. 3-4).
“Hak=Halk!”
Kaygusuz, Alevilik’i bir taraftan tarihsel kökleriyle buluşturmaya ve onu
dünyevileştirmeye çalışırken bir taraftan da onunla İslami düşünce arasına
mesafe koymaya çalışır. Bir yazısında “Enalhak” düşüncesine karşı çıkarak
“Tanrı Halktır Halk da Tanrıdır” görüşüne varır. “Yolunu, süreğini unutmuş
Cemevi’ne Cami gözüyle bakan; Cemlerde niçin Dede’nin önünde yeri öptüğünü,
pirine mürşidine rehberine, musahibine, cem erenlerine neden niyaz ettiğini
bilmeyen günümüz Alevilerinden bazıları da soruyor: ‘Allah insan, insan
allahtır! Nasıl olur bu milyarlarca allah mı var?’ Bir Alevi bunu soruyorsa
şeriatçıdan farklı düşünmüyor demektir. (…) Kaldı ki, “Hakk Halktır, halk da Hakk’tır
belgisinden yola çıkmış olan, Hacı Bektaş Veli Hurdaname’sinde, ‘Şeriatta
bu senin bu benim, Tarikatta hem senin hem benim, Hakikatta ise ne senin var ne
benim. Cümle varlık Hakk’ındır, yani Halk’ındır’ buyuruyor. Demek ki,
tasavvufta ve onun halka indirilmiş Alevilik inancında bu ‘dünyanın tek sahibi
var: Hak=Halk! Ve bütün var olanlardan eşit biçimde yararlanılmalıdır” (Kaygusuz,
Kervan 49, sy. 19).
Aleviliğin
ve sosyalizmin özde bir olduğu görüşü Kaygusuz’un kaleminde Sol-Alevi ütopya
diyebileceğimiz bir dünyanın yaratılmasına yol açmıştır. Örneğin “İşçiler ve
Aleviler omuz omuza rıza şehrini kurmaya” başlıklı yazısında Marx, More ve
Campenalla’dan yola çıkarak Alevi mitolojisinde kurulan “rıza şehri, “paranın
geçmediği her şeyin rıza ile yapıldığı mülkiyetin olmadığı bir ütopya” olarak
tasvir edilmektedir.
İşçi sınıfı ile Aleviliği musahip etme çabası
Kaygusuz Türkiye solunun Alevi inancına bakışını iki noktada
eleştirir. Bunlardan ilki Alevi meselesinin görmezden gelinmesi ve
geleneksellik olarak aşağılanmasıdır; ikincisi ise kendi toprağında yetişen
muhalif, devrimci tarihsel damarın görmezden gelinmesidir. Kaygusuz’a göre Alevilerin
muhtaç olduğu teorik yaklaşım zaten bu inançta mündemiçtir. “Aleviliğin ve
Alevi toplumunun arzu ettiği dünyayı ve yönetimini, beş yüz yıl önce ihtilalci
Kızılbaş siyaseti saptamıştır. Rıza şehri kurmak! Komünizmin ve komünistlerin
de istediği bu dünyadır. Kızılbaşlığınızı yadsımayın ve ihtilalci Kızılbaş
siyasetine sahip çıkınız! İşte bunun içindir ki ‘işçiler ve Aleviler yol
musahibidirler’” (Kaygusuz, Kervan 55, sy.8-9).
Alevilerin ve işçilerin yol musahibi olduğu görüşü Kaygusuz ve Yürükoğlu’un
Kavga ve Kervan sayfalarında, konuşmalarında ve diğer yazılarında bıkmadan
usanmadan tekrar ettikleri bir düşüncedir. Öyle ki dergide reklamı yapılan
kasetler dahi “İşçi sınıfı ile Aleviliği musahip etmede mütevazi bir adım” şeklinde
tanıtılır.
Alevilik ve
sosyalizm arasındaki fikirsel akrabalık sadece tarihten örneklerle değil,
güncel siyasî gelişmeler üzerinden de vurgulanmaktadır. Örneğin derginin 10
Eylül 1993’te düzenlediği panelin başlığı “Alevi işçi gönül gönüle”dir. Panelde
“Alevi ve işçi yol musahibidir” ifadesi öne çıkartılır. Dergi çevresi,
Alevilerin tarihsel, sınıfsal ve diyalektik bir zorunluluk olarak sosyalist
mücadele saflarında yer almaları gerektiğini defalarca yinelemektedir. Bu adeta
bir zorunluluktur. “Bugün Aleviliğin yer alabileceği tek siyasî platform
vardır, o da sol düşüncedir” (Metin, Kervan 67, sy.7).
ALEVİLERE
YAPILAN SALDIRILARIN KARŞISINDA YER ALIYORDU
İsmail
Kaygusuz’un bir başka misyonu da Alevi topluluğuna yönelik fikri saldırılarla
mücadele etmektir. Örneğin İzzettin Doğan’ın 17 Ağustos 1995’te Milliyet’te
kaleme aldığı yazıya ilişkin şunları yazar: “Alevi İslam yoktur sayın Doğan,
Alevilik vardır. İstanbul Belediye başkanının da (Tayyip Erdoğan) daha pek
çoklarının da söylediği gibi ‘İslam demek Şeriat demektir.’ Alevi İslam da
olmaz Alevi şeriatı da. Alevilik, İslamın materyalizme dönük yüzüdür. Alevilik
İslam dininden çıkmış ama islamın kendisi değildir. İslamın insanı öne alan ve
sevgiye, nesnel dünya yaşamına dönük yorumudur. (Kaygusuz, Kervan 53, sy.22). Kaygusuz,
Alevilerin Sünni devletle hemhal edilme projelerine ve bu projelerin değişmez
isimlerine yönelik tavrını her daim ortaya koyan biriydi. Cem Vakfı başkanı
İzzettin Doğan’ın marifetiyle Alevilerin Diyanet’e bağlanma çabasına ilişkin
olarak şunları yazmıştı: “Alevi burjuvazisinin kurduğu, sözcülüğünü ve
başkanlığını Prof. İzzettin Doğan’ın yapmakta olduğu Cem Vakfı’nın bu
toplantısı tesadüf olmadığı gibi, bilimsellikten de uzaktır. Alevi toplumunun
kendisine ne icazet ne de yeti vermiş olduğu Prof. İzzettin Doğan, babasından
kalan miras ve vasiyetle kol kola bulunduğu devlet tarafından ‘Alevi dedesi’
olarak atanmayı başarmış birisidir! O günden beri kendi kendini yetkili
kılarak, Aleviler adına devletle uzlaşma pazarlıkları yapıyor.”, devlet eliyle
toplanmak istenen Ehli Beyt kurultayına da karşı çıkarak Alevileri bu konuda
uyarmaktadır. “Kapitalistinden, sağ-tutuculardan, dinci-milliyetçilere kadar
çeşitli görüşlerdeki kişilerin devletin teşvik ve desteğiyle, hiç hakları
olmadığı halde Alevilik adına oluşturdukları kurultay, ne Aleviliği ne de
Alevileri hiçbir zaman temsil etmemektedir. (…) Bu kurultay aynı zamanda
devletin, bazı sözde Aleviler aracılığıyla, Alevi toplumuna yaptığı tehdittir:
bunlar gibi olacaksınız, yoksa ‘Kerbela vakaları’ yaşarsınız!” (Kaygusuz, Kervan
60, sy. 16).
“İncindiğimiz yerde inciteceğiz”
Kaygusuz,
Alevi toplumunu, onları devletle hemhal etmeye çalışan, Alevi değerlerinin özünden
uzaklaştıran “Alevilere” karşı uyarmayı kendisine bir nevi vazife edinmiştir. “Tüm
Alevi – Bektaşi örgütlenmeleri, bu tehditten korkmamalı; devrimci saflarda
birleşip toplumunu mücadeleye hazırlamalıdır. Hacı Bektaş Veli’nin ‘İncinsen de
incitme sözü’, bireysel ilişkileri düzenleyen, dostlukları perçinleyen bir
Alevi güzel ahlak kuralıdır. Ama Alevi – Bektaşi toplumsal hareket düsturu
değildir. Bu inancı bin yılı aşkın süredir yaşanan zulme, baskıya ve eşitsizliğe
başkaldırışıdır. Haksızlığa karşı direnmesidir. İncindiğimiz yerde inciteceğiz.
Bu böyle biline! Bu toplum bir daha Çorum, Sivas ve Gazi gibi” Kerbela
Vakaları’ yaşamayacak. Küfeli ihanetçileri de aralarında asla
barındırmayacaktır.” (Kaygusuz, Kervan 68, sy.7).
İsmail Kaygusuz, verdiği onca eserin yanı sıra, Türkiye
sosyalist düşüncesini Aleviliğin değerleriyle buluşturma ve Alevileri sosyalist mücadele saflarına katma konusundaki
çabaları nedeniyle her zaman hatırlanacak…
- Onar Dede Mezarlığı ve Şeyh
Hasan Oner , Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul-1983
- Musahiblik, Alev Yayınları,
İstanbul-1991(genişletilmiş 2.Baskı, Alev Yay.İstanbul, 2004)
- Alevilik’te Dar ve Pirleri,
Alev Yayınları, İstanbul-1993
- Alevilik İnanç Kültür ve
Siyaset Tarihi I, Alev Yayınları, İstanbul-1995
- Görmediğim Tanrıya Tapmam,
2.Baskı, Su Yayınları, İstanbul, 2009
- Hünkar Hacı Bektaş Veli,
Alev Yayınları, İstanbul-1998
- Alevilik, Diyanet Siyaset,
Alev Yayınları, İstanbul- 2004
- Hasan Sabbah ve Alamut
(Öğretisi,tarihi, felsefesi), Su Yayınları, İstanbul-2004
- Anadolu Bilgeleri
(Anadolu’yu aydınlatan düşün ve eylem adamları), Su Yayınları,
İstanbul-2005
- İslam İmparatorluklarında
İktidar Mücadeleleri ve ALEVİLİĞİN DOĞUŞU, Su Yayınları, İstanbul-2005
- Müslümanlık ve
Hristiyanlığın İnanç Öğretilerinde ÖTEKİ GERÇEKLER, Su Yayınları,
İstanbul-2006
- Abdal Musa Sultan
Velâyetnamesi, Karacaahmet Sultan Derneği Yayınları, İstanbul, 2008
- Makalat-ı Şeyh Safi, Alevi
Akademisi Yayınları, Ankara, 2009
- Ummü’l Kitab, Demos
Yayınları, İstanbul, 2009
Romanları:
- Son Görgü Cemi (Roman), Alev
Yayınları, İstanbul- 1991
- Kentin Kızı PLANKİA MAGNA
(Roman), Alev Yayınları, İstanbul-1997
- Perge’nin Kızı Plancia Magna
(Tarihsel roman), 2.Baskı, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2008
- SAVAŞLI YILLAR 1-2, Son
Görgü Cemi/Çileli Günler (Roman), Alev Yayınları, İstanbul, 2006
Tiyatro Oyunları:
- Silvanlı Kadınlar, Alev
Yayınları, İstanbul-1999
- Satılık (Evlilik Oyunu),Alev
Yayınları, İstanbul-1999
- Kısır, Alev Yayınları,
İstanbul-1999
- Pascal ile Stephanie
(Paris’te bir Kafe Tiyatro’nun doğuşuna katkı), Alev Yayınları,
İstanbul-1999
- Plankia Magna, Alev
Yayınları, İstanbul-1999
- Oğlan Şeyh Maşuki
Duruşması, Alev Yayınları, İstanbul-1999
- Baba Erenler, Alev
Yayınları, İstanbul-1999
- “Dünya mülkü halkındır”dedi
Baba Resul, Alev Yayınları, İstanbul-2001
- Arkeolog (Baskıya hazır)
- İnsanoğlu Çifttir/July ile
Jale (Baskıya
hazır)
Anı-Öyküler:
- Darbe Günleri (Üniversite ve
Bilim-Araştırma Çevresinden Yaşanmış Öyküler ve Anılar), Alev Yayınları,
İstanbul-2001
- Dünden Bugüne Alevi Olmanın
Bedeli (Yaşanmış Öyküler), Alev Yayınları, İstanbul-2004
- Şarabi Öyküler, Su
Yayınları, İstanbul, 2008
Çeviri:
- Karam Khella, (Çev.İsmail
Kaygusuz), Tarihin Yeniden Keşfi ÜNİVERSALİST TARİH Avrupa Merkezci
Tarih Bilincinin Yıkımı, Su Yayınları, İstanbul-2005
Kaynakça:
Kaygusuz, İsmail, (1993) “Londra’da
ilk cem. Cem tutalım yola gidelim”, Kervan 23, s.16.
Kaygusuz, İsmail, (1996)
“Makamı nazda Tanrıyı sorgulama eleştiri ve yoksama”, Kervan 58, s.14
Kaygusuz, İsmail, (1998)
“Türk Müslümanlığı Çıkışıyla, Türk-İslam Sentezi Resmileşiyor (mu?)”, Kervan, 70, s.3-5.
Kaygusuz, İsmail, (1995), “Tanrının
İnsanda Nesneleşmesi”, Kervan 49, s.15-19.
Kaygusuz, İsmail, (1995) “Aleviliğin
‘Ütopya’’sı: Rıza Kenti’nde Canı Cana Malı Mala Katmak”, Kervan 55, s.8-9.
Metin, İsmail, (1998),
“Alevilik ve ‘sol’ bağlamı üzerine”, Kervan 67, s.7
Kaygusuz, İsmail, (1995)
“Alevi toplumundan elinizi çekin”, Kervan 53, s.22-23.
Kaygusuz, İsmail, (1996)
“Alevi İslam, Emevi İslam ve Diyanete yeni düzen”, Kervan 60, s.16-17
Kaygusuz, İsmail, (1998)
“Alevi Bektaşi örgütlerinde yaşananlar ve Ehli Beyt Kurultayı”, Kervan 68,
s.6-7
https://www.biyografya.com/biyografi/10274
http://www.ismailkaygusuz.com/
Hiç yorum yok
Yorum Gönder