latest

Ukraynalı mülteciler ve Batı'nın iki yüzlülüğü üzerine

18 Mart 2022

/ by Bisikletli Gazete

 Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı günden beri Batı devletleri tarihlerinde hiç olmadığı kadar birlik halinde bu savaşı ve Rusların saldırganlığını lanetliyorlar. Bu birlik görüntüsü barış taraftarlarınca umut verici görünse de yüzeyi az kazıdığınızda aslında hiçbir şeyin o kadar da açık seçik göründüğü gibi olmadığını anlıyorsunuz.

 


Yardaş Serdar Gökcan

 

II. Dünya Savaşı sonrası Batı değerlerinin bütün dünyaya ihracı hızlanmış ve dünyanın yeni düzeninin galip devletlerin değerleri temel alınarak kurulacağına inanılmıştı. Elbette bu gelişmeler “Soğuk Savaş” adı üzerinde ilk soğuk duş etkisini yarattı ve Batı dünyası elindeki bütün propaganda araçlarını kullanarak kendi değer ve düşüncelerinin dünyanın en uzak köşelerine dahi ulaşmasını sağlamayı başardı.

Gençlik yıllarımda benim gibi Rambo 3’ü izleyen herkes, yıllar sonra karşımıza belki de Taliban olarak çıkacak o savaşçıların Rambo ile birlik olup hem sadist hem hain Sovyet askerlerine karşı nasıl savaştığını görmüştü. O zamanlardan bu zamanlara köprülerin altından çok sular aktı. Eskinin kahramanları teröristlere, eskinin teröristleri müttefiklere dönüştü. Geçen yıllar bir şeyi kanıtladı ki yeni muhafazakârlık (neo conservatism) olarak adlandırılan ideolojinin dünya çapında yayılmasıyla oluşan değer yozlaşmasına karşı hiçbir milletin bağışıklığı yokmuş.

İşte Rusya’nın Ukrayna istilası da bize yeni bir turnusol kâğıdı daha sundu. Suriye, Mısır, Libya, Myanmar, Irak, Yemen, Sincan gibi daha adını sayamayacağım kadar çok olan dünyanın diğer coğrafyalarındaki insan hakları ihlalleri ve katliamlar karşısında birlik olmayı başaramayan Batı dünyası, Ukrayna’da birlik görüntüsü verebilmek için birbirleriyle yarış içine girdiler; ancak ne yaparlarsa yapsınlar yozlaşan değerlerin mızrağı çuvala girmiyor.

Uygulanacak ambargo ve yaptırımlar konusundaki anlaşmazlıklardan tutun da düne kadar NATO öldü diyenlerin NATO severliğine kadar her gün yeni yeni gariplikler gözümüzün önüne seriliyor. Montrö üzerinden Mustafa Kemal’e demediğini bırakmayanların Montröcü oluşunu görmek de varmış demek ki bu kısacık ömrümde...

İngiltere özelinden ise çelişkilerin ardı arkası kesilmiyor. Kimilerinin büyük İngiliz diplomasisi olarak ifade ettikleri bu tuhaf strateji ise benim görebildiğim sığ, geleceği okumaktan aciz, başarısız projeksiyonlarla günü kurtarabilmek adına sıradan halka çıkartılan faturaları allanıp pullamasından ibaret.  

Altı yıl önce İran tarafından casusluk suçlamasıyla esir alınan Nazanin Zaghari-Ratcliff ve diğer esir Anoosheh Ashoori, İran devrimi nedeniyle verilmeyen tankların parasının İran’a geri ödemesi şartıyla (yaklaşık 400 milyon Pound) salıverildi. Bu paranın İranlılar tarafından insani yardım amaçlı kullanılacak olmasını burada İngiliz diplomasisinin başarısı olarak gören var mı, onu bilmiyorum, fakat İngilizler bunu Osmanlıya da yapmışlardı; I. Dünya Savaşı öncesi sipariş edilip parası verilen gemilere el koymuşlar, parayı da geri ödememişlerdi. Sahi ne oldu o paralara? Yapılan gemilerin İngilizlerin gemisi olarak savaşta görev yaptığını biliyorum ama paranın akıbetinden haberim yok. Bilen varsa paylaşsın lütfen...

Brexit ve Covid 19 salgınının ekonomik sonuçlarına eklemlenen Rusya Ukrayna savaşı İngiliz ekonomisini son elli yılın en sıkıntılı süreçlerinden birine sokmak üzere. Bütün dünyanın ekonomik darboğaza girdiği bu günlerde bu sürece zayıf ekonomik şartlarda yakalanan Türkiye gibi halkların, bunun bedelini ağır ekonomik faturalarla ödemesi kaçınılmaz gibi görünüyor. İngiliz orta sınıfı da bu darboğazı yükselen elektrik ve gaz faturalarıyla beraber enflasyonun yükselmesi olarak hissetmeye başladı bile. Ancak sıradan İngiliz’in aynı sıradan Türk gibi kendisine sorması lazım gelen bir soru var: oluşan bu durumdan benim hiç mi suçum yok?

Küçük bir İngiltere örneği verip sonra bu konuyu düşünmeniz için sizi yalnız bırakacağım.

Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi sırasında İngiltere’ye 37000 Afgan mülteci getirildi. Bu getirilenler Birleşmiş Milletlerin Afganistan’ı kontrol ettiği dönemde İngiliz hükümetine yardım eden Afganlıların kendileri ve aileleri olduğu söylendi. Eğer bu kişiler ve aileleri Afganistan’da kalsalardı Taliban tarafından Batılı güçlere yardımcı oldukları için katledileceklerdi. İngiliz hükümeti ahde vefa göstererek bu kişileri ve ailelerini ne mutlu ki sağ salim İngiltere’ye getirdi.  Ancak o zaman, şimdi Ukraynalı mültecilerin gelişinde ortaya atılan “evinizi açın ve Ukraynalıları misafir edin biz de size aylık yaklaşık 400 Pound yardım yapalım” kampanyası yapılmadı. Bunun yerine 37000 kişi otel ve pansiyonlara yerleştirildi. Bu mültecilerin günlük İngiltere’ye maliyeti 4.7 milyon pound tutarında. Aylık olarak hesaplanırsa yaklaşık 141 Milyon Pound’a denk geliyor. Eğer Ukraynalılar için yapılan öneriyi Afganlılar için de yapmış olsalardı onun maliyeti aylık 14.8 milyon Pound olacaktı. Yani onda biri kadar. Aradaki farkı İngiliz vergi mükellefleri ödüyorlar. Şu ana kadar Ukraynalıları misafir etmek için İçişleri Bakanlığının sitesine başvuranların sayısı 138.000’i buldu. Bu 138.000 imzacının içinden 37.000 Afgan’ı misafir edecekleri İngiltere’de bulamayacağımızı mı düşünüyorsunuz? Eğer cevabınız “bulamazsın” ise, bu yaşadıklarımızı hak etmediğimizi kim söyleyebilir? Savaşsız bir dünya umuduyla...

Bu arada bütün bu olanlar Rusya’nın da emperyalist bir güç olduğu ve başında bir diktatör bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor. 

( Hide )

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan