Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başladığı günden beri Batı devletleri tarihlerinde hiç olmadığı kadar birlik halinde bu savaşı ve Rusların saldırganlığını lanetliyorlar. Bu birlik görüntüsü barış taraftarlarınca umut verici görünse de yüzeyi az kazıdığınızda aslında hiçbir şeyin o kadar da açık seçik göründüğü gibi olmadığını anlıyorsunuz.
Yardaş Serdar Gökcan
II. Dünya Savaşı sonrası Batı değerlerinin bütün dünyaya ihracı hızlanmış
ve dünyanın yeni düzeninin galip devletlerin değerleri temel alınarak
kurulacağına inanılmıştı. Elbette bu gelişmeler “Soğuk Savaş” adı üzerinde ilk
soğuk duş etkisini yarattı ve Batı dünyası elindeki bütün propaganda araçlarını
kullanarak kendi değer ve düşüncelerinin dünyanın en uzak köşelerine dahi
ulaşmasını sağlamayı başardı.
Gençlik yıllarımda benim gibi Rambo 3’ü izleyen herkes, yıllar sonra
karşımıza belki de Taliban olarak çıkacak o savaşçıların Rambo ile birlik olup
hem sadist hem hain Sovyet askerlerine karşı nasıl savaştığını görmüştü. O
zamanlardan bu zamanlara köprülerin altından çok sular aktı. Eskinin
kahramanları teröristlere, eskinin teröristleri müttefiklere dönüştü. Geçen
yıllar bir şeyi kanıtladı ki yeni muhafazakârlık (neo conservatism) olarak
adlandırılan ideolojinin dünya çapında yayılmasıyla oluşan değer yozlaşmasına
karşı hiçbir milletin bağışıklığı yokmuş.
İşte Rusya’nın Ukrayna istilası da bize yeni bir turnusol kâğıdı daha
sundu. Suriye, Mısır, Libya, Myanmar, Irak, Yemen, Sincan gibi daha adını
sayamayacağım kadar çok olan dünyanın diğer coğrafyalarındaki insan hakları
ihlalleri ve katliamlar karşısında birlik olmayı başaramayan Batı dünyası,
Ukrayna’da birlik görüntüsü verebilmek için birbirleriyle yarış içine girdiler;
ancak ne yaparlarsa yapsınlar yozlaşan değerlerin mızrağı çuvala girmiyor.
Uygulanacak ambargo ve yaptırımlar konusundaki anlaşmazlıklardan tutun da
düne kadar NATO öldü diyenlerin NATO severliğine kadar her gün yeni yeni
gariplikler gözümüzün önüne seriliyor. Montrö üzerinden Mustafa Kemal’e
demediğini bırakmayanların Montröcü oluşunu görmek de varmış demek ki bu
kısacık ömrümde...
İngiltere özelinden ise çelişkilerin ardı arkası kesilmiyor. Kimilerinin
büyük İngiliz diplomasisi olarak ifade ettikleri bu tuhaf strateji ise benim
görebildiğim sığ, geleceği okumaktan aciz, başarısız projeksiyonlarla günü
kurtarabilmek adına sıradan halka çıkartılan faturaları allanıp pullamasından
ibaret.
Altı yıl önce İran tarafından casusluk suçlamasıyla esir alınan Nazanin
Zaghari-Ratcliff ve diğer esir Anoosheh Ashoori, İran devrimi nedeniyle
verilmeyen tankların parasının İran’a geri ödemesi şartıyla (yaklaşık 400
milyon Pound) salıverildi. Bu paranın İranlılar tarafından insani yardım amaçlı
kullanılacak olmasını burada İngiliz diplomasisinin başarısı olarak gören var
mı, onu bilmiyorum, fakat İngilizler bunu Osmanlıya da yapmışlardı; I. Dünya
Savaşı öncesi sipariş edilip parası verilen gemilere el koymuşlar, parayı da
geri ödememişlerdi. Sahi ne oldu o paralara? Yapılan gemilerin İngilizlerin
gemisi olarak savaşta görev yaptığını biliyorum ama paranın akıbetinden haberim
yok. Bilen varsa paylaşsın lütfen...
Brexit ve Covid 19 salgınının ekonomik sonuçlarına eklemlenen Rusya Ukrayna
savaşı İngiliz ekonomisini son elli yılın en sıkıntılı süreçlerinden birine
sokmak üzere. Bütün dünyanın ekonomik darboğaza girdiği bu günlerde bu
sürece zayıf ekonomik şartlarda yakalanan Türkiye gibi halkların, bunun
bedelini ağır ekonomik faturalarla ödemesi kaçınılmaz gibi görünüyor.
İngiliz orta sınıfı da bu darboğazı yükselen elektrik ve gaz faturalarıyla
beraber enflasyonun yükselmesi olarak hissetmeye başladı bile. Ancak sıradan
İngiliz’in aynı sıradan Türk gibi kendisine sorması lazım gelen bir soru var:
oluşan bu durumdan benim hiç mi suçum yok?
Küçük bir İngiltere örneği verip sonra bu konuyu düşünmeniz için sizi
yalnız bırakacağım.
Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesi sırasında İngiltere’ye 37000 Afgan
mülteci getirildi. Bu getirilenler Birleşmiş Milletlerin Afganistan’ı kontrol
ettiği dönemde İngiliz hükümetine yardım eden Afganlıların kendileri ve
aileleri olduğu söylendi. Eğer bu kişiler ve aileleri Afganistan’da kalsalardı
Taliban tarafından Batılı güçlere yardımcı oldukları için katledileceklerdi.
İngiliz hükümeti ahde vefa göstererek bu kişileri ve ailelerini ne mutlu ki sağ
salim İngiltere’ye getirdi. Ancak o
zaman, şimdi Ukraynalı mültecilerin gelişinde ortaya atılan “evinizi açın ve
Ukraynalıları misafir edin biz de size aylık yaklaşık 400 Pound yardım yapalım”
kampanyası yapılmadı. Bunun yerine 37000 kişi otel ve pansiyonlara
yerleştirildi. Bu mültecilerin günlük İngiltere’ye maliyeti 4.7 milyon pound
tutarında. Aylık olarak hesaplanırsa yaklaşık 141 Milyon Pound’a denk geliyor.
Eğer Ukraynalılar için yapılan öneriyi Afganlılar için de yapmış olsalardı onun
maliyeti aylık 14.8 milyon Pound olacaktı. Yani onda biri kadar. Aradaki farkı
İngiliz vergi mükellefleri ödüyorlar. Şu ana kadar Ukraynalıları misafir
etmek için İçişleri Bakanlığının sitesine başvuranların sayısı 138.000’i buldu.
Bu 138.000 imzacının içinden 37.000 Afgan’ı misafir edecekleri İngiltere’de
bulamayacağımızı mı düşünüyorsunuz? Eğer cevabınız “bulamazsın” ise, bu
yaşadıklarımızı hak etmediğimizi kim söyleyebilir? Savaşsız bir dünya
umuduyla...
Bu arada bütün bu olanlar Rusya’nın da emperyalist bir güç olduğu ve
başında bir diktatör bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.
👏👏👏👏👏👏👏
YanıtlaSil