Aşk, büyük yeminlerle başlar. “Sonsuza kadar”, “daima”, “ölene
dek”, “mahşere kadar” sözleri o duygu yoğunluğu içinde sağanak gibi yağar
sevgililerin üzerine. Oysa bu duyguyu bir ömür boyunca muhafâza edenler pek
azdır.
Tuncay Bilecen
“EV
ZAMANI”
Ayrılığın bir kuşku gibi evin
içinde dolaşmasını en güzel anlatan şiirlerden biri Abdülkadir Budak’ın “Ev
Zamanı” şiiridir. Şiir; “Büyük
istasyonlardaki büyük vedalar için/ Trenler uzun bekler güzel bir gelenektir/ Büyük
istasyona benziyor artık bu ev/ Tren bir yolcu daha edinecek demektir” dörtlüğü
ile başlar… Devamında ise, böyle anlarda insanın kendisine ve yaşadığı çevreye
nasıl yabancılaştığını anlatır: “Bulunduğum ruh halinden şöyle bir bakıyorum/ Şu
odanın biçimini alan ben değilim sanki/ Şu mutfağın çeşmesinden akmamışım su
yerine/ Sofrayı donatmamış oturmamışım balkonda/ Özellikle çocuklara sarılıp
baktığım zaman/ Olduğumdan daha güzel göstermemiş beni ayna. (…) Eşyalar beni
tanırdı yer verirdi bir koltuk/ Sandalye benim için yanaşırdı masaya/ Ördüğü
dantellere benzerdi karım/ Çocuklar avcı görmüş ceylanın gözlerine/ Bir kez
daha ben bu eve benzerdim/ Ölmüş anne resminin çerçevesine.”
Şiirin son dörtlüğü ise şairin an be an evine,
eşyalarına, çocuklarına yabancılaşmış olmasına rağmen ayrılığa adım atamadığını
anlatıyor. Ayrılık gerçekleşmemiştir ancak hayat bundan sonra eski deviniminde
akmayacaktır bu evde… “Köprüsüz ırmaklar aramızdan geçiyor /Ev odayı ısıtmıyor
oda yalnızlığımı/ Bir kuyuya düşer gibi düşüyorum şiirlere/ Evim büyük
istasyona benziyor sanki/Ama yolcu binemiyor bir kez daha trene.” (Abdülkadir Budak, “Ev Zamanı”) Özellikle
son mısra şairin buna defalarca niyet ettiğini ama bir türlü
gerçekleştiremediğini göstermiyor mu?
“BEKARA KARI BOŞAMAK KOLAY”
Bazen ayrılık fiilen
gerçekleşmese bile biten bitmiştir çoktan. Bir bakış, bir susuş ele verir her
şeyi…
Bütün
ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde (…)
(Ahmet Telli, “Ayrılık Ayracı”)
Ayrılık bir cesaret işi
midir? Bazen. Ev Zamanı’nın kahramanı bu gerçekleştirememiş olmaktan
mustaripti. Ayrılık kararını vermek alışkanlıklarından vazgeçebilme cesaretini göstermektir bazı durumlarda. Hadi
biraz daha samimi olayım; kişinin hayatımı değiştirmek için konforumu kaybetmeye
razı mıyım, sorusuna verdiği yanıtta gizlidir ayrılıp ayrılmayacağı…
Alışkanlıklar öyle kolay terk
edilemez. Hele bunu terk eden karşı taraf ise işte o zaman dipten gelen bir
dalga gibi vurur ayrılık acısı…
seni
unutmak istedim bunca kıskançlığımla
ezogelin çorbanı, arapsaçını
sigara külünü unutmak istedim
unuttum mu, unutamadım, allah kahretsin
ayrılık taş duvar
ayrılık Çin Seddi aramızda
Çin Seddi ne kadar uzun, allah kahretsin
(Akgün Akova, “Çince”)
BİR KENTİ GERİDE BIRAKMAK
Aşk, büyük yeminlerle
başlar. “Sonsuza kadar”, “daima”, “ölene dek”, “mahşere kadar” sözleri o duygu
yoğunluğu içinde sağanak gibi yağar sevgililerin üzerine. Oysa bu duyguyu bir
ömür boyunca muhafâza edenler pek azdır. Yaşımız ve tecrübemiz müsait değil
lakin ustaların dediğine bakılırsa, aşk duygusunun ebedi bir dostluk ve
arkadaşlığa dönüşmesiymiş uzun süreli beraberliklerin sırrı.
-
Hep anımsayacaksınız bundan sonra -
Ayrılıklar izleyecek ayrılıkları
Kalktım sabahı dinledim
Dudaklarımda okuldan kalma bir şarkı
Hani yorgundum yeniktim çaresizdim
Dündü - Evet dün
Dün bir kentti geride kaldı
Bu sabah bir başka kente indim
(Necati Cumalı, “Sabahları Severim Oldum Bittim”)
“SANKİ
BİR BAKIMA AYRILIK BÖYLE”
Nedense en güzel şiirler,
en güzel şarkılar hep ayrılık üzerine olanlardır. Buna da çok şaşırmamak
gerekir; çünkü insan aşkın verdiği coşkuyla kâğıda kaleme sarılmaya pek fırsat
bulamaz ama ayrılık kapısını çaldığında bir bir anlatır yaşadıklarını… Ayrılıkta
yaşanan acı çok daha yakıcıdır. Kabul etmek zorunda olmak, katlanmak zorunda
olmak veyahut katlanamamak, kabul edememektir ayrılık acısını derinleştiren.
Aşk, iki kişinin “kararı” ile başlar, ayrılık ise genellikle tek kişinin
kararıyla hayata geçirilir. Genellikle diyorum çünkü “birlikte ayrılmaya karar
verdik” cümlesi aslında, taraflardan birinin diğerine kendi düşüncesini kabul
ettirdiğinin örtülü ifadesidir.
Zamanın acılar karşısında
en büyük ilaç olduğu söylenir. Ne ki, ayrılık acısının yarası derindedir. Kolay
kolay geçmez, kolay kolay kabuk bağlamaz.
dağlar
sonra oynadı yerinden/ ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca/ sen say ki/ yerin
dibine/ geçti/ geçmeyesi sevdam/ ve ben seni sevdiğim zaman/ bu şehre yağmurlar
yağdı/ yani ben seni sevdiğim zaman/ ayrılık kurşun kadar ağır/ gülüşün kadar
felaketiydi yaşamanın/ yine de bir adın kalmalı geriye/ bütün kırılmış şeylerin
nihayetinde/ aynaların ardında sır/ yalnızlığın peşinde kuvvet/ evet nihayet/ bir
adın kalmalı geriye/ bir de o kahreden gurbet/ beni affet/ Kaybetmek için
erken,/ sevmek için çok geç (Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bir Adın Kalmalı”)
(…)
Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
İkimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.
Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.
Bir hüzün kaç kişinin hüznü olurdu
Çıkarsak toplamak yerine
Her hüzün başka türlü olurdu
Ne yaparsan yap saati kurma
Öyle dağıldık ki hepimiz
Her günün geçmesi bir gerçek oluyor
Seninle her uzaklık gibi böyle..
(Edip Cansever, “Uzak Yakınlık”)
* Bu yazı 2013'te Özgür Kocaeli gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder