Gerçek arkadaşlık, çıkar hesabı yapmaksızın arkadaşını olduğu gibi sevmek, onu hatalarıyla, kusurlarıyla kabul etmektir. Gün gelir, bitebilir arkadaşlıklar. Zaman, koşullar ya da yaşananlar insanları farklı kıyılara savurabilir. ‘Eski dost düşman olmaz’ ama eski günler de geri gelmez. Anılardaki yerini alır, siyah beyaz bir resim gibi solmaya terk edilir arkadaşlıklar…
Tuncay Bilecen
Bazı
insanlar vardır; daha ilk görüşte bulundukları yere ait olmadıklarını
anlarsınız… Hareketleri, konuşmaları, seslerinin rengi, en çok da gözleri ele
verir onları böyle durumlarda… Hani Zerrin Özer’in seslendirdiği “Ne işim var
burada benim, ben aslında caz severim” cümlesinin geçtiği şarkıyı gönülden
söyler gibidirler…
Bir
yere ait olmamak… Yersizlik, yurtsuzluk duygusu değil sözünü ettiğimiz… Kendi
seçimini yapanlar, içlerine çöken bu duyguyla huzursuzluk içinde de olsa
mücadele edebilirler… Yaptıklarına, kendilerine inanmalarıdır onları ayakta
tutan…
HAYATLARINI BAŞKALARI İÇİN YAŞAYANLAR
Bir de seçimlerini kendileri yapmayanlar, hayatlarını başkaları için yaşayanlar vardır… Bu ruh halindekiler bazen kendilerini kaptırdıkları fedakârlık duygusunun bazen de kabuğunu kıramamanın, kendini gerçekleştirememenin verdiği basiretsizliklerinin esiri olurlar… Cahit Sıtkı’nın şu şiiri ne de yakışıyor onlara…
Ben
bu dünyaya yanlış gelmiş olacağım ben
Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben
Yine bu gözlerimdir okşanacak şey arar
Yoksa içimde başka bir dünya hasreti var (Cahit Sıtkı Tarancı, "Bir Kapı Açıp Gitsem")
Sürekli nostalji duygusuyla, ben eskiden ne büyük bir adamdım iç geçirmesiyle mutsuzluğun, kimsesizliğin sağlaması yapılır ancak. Kimsesizlik… En doğru ifadeyle “insansızlık”tır bu amansız derdin adı. Bülent Ortaçgil’in bir şarkısında olduğu gibi, “yalnız yalnız, kimsesiz değil insansız.”
“KİMSESİZ DEĞİL İNSANSIZ”
Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yalnızlık şiirinde yalnızlığın insanı hem vezir hem de rezil edeceğini şöyle anlatıyor:
yalnızlığın kadarsın
yalnızlığın mis kokmalı
yalnızlık dediğin büyük bir zindan
dünyanın en kalabalık zindanı
dinden imandan çıkarır
ama öyle bir adam eder ki insanı (
TEKNOLOJİ YALNIZLIK ÖĞÜTÜYOR
Yalnızlık
insana neler yaptırmıyor? Kendini, sesini, soluğunu, rengini bulamamış
insanları nasıl daldan dala savuruyor. Gelişen iletişim teknolojisi uzakları
yakın etti, mesafeleri ortadan kaldırdı ama insanın yalnızlığının üzerine de
kocaman bir kilit vurdu. Hele bu insan kendi başına varolmayı hiç
öğrenemediyse… Şükür ki, teknoloji bütün yalnızların hizmetinde. Akıllı telefonlar yetişir böyle durumlarda imdada. Oradan oraya savrulurken yalnızlık da ufalanır gider parmakların arasından...
Yalnız insan merdivendir/ Hiçbir yere ulaşmayan/ Sürülür yabancı diye/ Dayandığı kapılardan // Yalnız insan deli rüzgar/ Ne zevk alır ne haz verir/ Dokunduğu küldür uçar/ Sunduğu tozdur silinir// Yalnız insan yok ki yüzü/ Yağmur çarpan bir camekan/ Ve gözünden sızan yaşlar/ Bir parçadır manzaradan// Yalnız insan kayıp mektup/ Adresi mi yanlış nedir/ Sevgiler der fırlatılır/ Kim bilir kim tarafından (Louis Aragon, "Yalnız İnsan").
YALNIZLIĞI SEÇMEK
Yalnız
insan, dönüp dolaşıp kendisinde karar kılar. Etrafındaki bütün ilişkileri;
yaptıkları, yapmadıkları veya yapamadıkları nedeniyle tüketmiş bir başına
kalmıştır. Bilir bunu bilmesine ama yine de toz kondurmaz kendisine. Ya bilinçli
olarak yalnız kalmayı seçmiş gibi davranır ya da söylediğimiz gibi yapay
arkadaşlarla doldurur etrafını.
İnsan her durumda içinde bulunduğu koşullara ilişkin bahaneler üretebilir. Savunma mekanizmamız yaptıklarımıza kılıf uydurmakla meşgul olur sürekli. Cahit Sıtkı, “Gerçek” adını taşıyan şiirinde böylesine bir züğürt tesellisine sığınmış gibi görünüyor:
Can yoldaşın olmazsa olmasın/ Yalnızım diye hayıflanmayasın/ Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi/ Bir anne şefkatine müsavi/ Üç adım ötede deniz/ Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz/ Bir derdin varsa açılabilirsin ağaçlara/ Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgara/ Ve kış yaz/ Dalda kuş eksik olmaz/ Dağ başında duman/ Yalnızlık nedir göreceksin öldüğün zaman (Cahit Sıtkı Tarancı, “Gerçek”)
GERÇEK ARKADAŞLIK
Panait
İstrati’nin “Akdeniz” romanında Adrien’e şunları söyletir: “Her zaman itiraf
etmiştim: Yalnız kalınca ben bir işe yaramam. Birini, bir şeyi mutlaka
sevmeliyim ben, yoksa kendimi bir mısır tarlasında hasattan sonra unutulmuş
delik bir çanak gibi bomboş ve bir hiç gibi hissederim.”
Adrien’in
sözünü ettiği sevme ihtiyacı mutlaka bir sevgiliye yönelik değildir. Zaten,
İstrati’nin kendi yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı bu dizi romanlarda Adrien
sevgisini daha çok arkadaşlığa adamıştır. En çok da Mihail’e… Bu yüzden,
‘Arkadaş’ adını taşıyan romanının bir diğer adı da ‘Mihail’dir. İstrati’nin
eserleri, dostluğun, arkadaşlığın manifestosu niteliğindedir. Adrien, arkadaşı
uğruna, gözü yaşlı anasını, aşkını bir çırpıda geride bırakarak uzun yolcuklara
çıkar. Istrati’nin eserlerinin her sayfasına insan sevgisi sinmiştir.
Yalnızlık
insanın kendisiyle arkadaşlık etmesiyse, arkadaşsız insan yoktur. Ama gerçek
arkadaşlık, çıkar hesabı yapmaksızın arkadaşını olduğu gibi sevmek, onu hatalarıyla,
kusurlarıyla kabul etmektir. Arkadaş, dar gününde arkadaşının yanında olmak
demektir. Bu yüzden unutulmaz; okul, asker ve mapushane arkadaşlıkları. Hayat
insanları ayrı yerlere savursa da arkadaşlık baki kalır.
“Söyle
bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu” demişler. Bu deyim, kötü manada
kullanılıyor olsa da, ağzımızdan dökülen sözcüklerden alışkanlıklarımıza kadar
pek özelliğimizi arkadaşlarımızdan almışsızdır farkında olmadan.
SOLUP GİDEN ARKADAŞLIKLAR
Ne kadar yetenekli olursak olalım, bir yere gelmemizde içinde bulunduğumuz sosyal çevrenin, arkadaşlarımızın önemli bir payı vardır. Gün gelir, bitebilir arkadaşlıklar. Zaman, koşullar ya da yaşananlar insanları farklı kıyılara savurabilir. ‘Eski dost düşman olmaz’ ama eski günler de geri gelmez. Anılardaki yerini alır, siyah beyaz bir resim gibi solmaya terk edilir arkadaşlıklar…
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden.
(Murathan Mungan, “Eskidendi, Çok
Eskiden)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder