Haluk Ecevit
Hastalığın temel sebebi: Beyaz yakalı çalışanların çalıştıkları iş yerlerinde, hayatta kalmak için uyguladıkları benlik dışı davranış ve tutumların, zamanla onlar fark etmeden şahsiyetlerine sirayet etmesidir. Bunun yanında hastalığın bulaş ihtimali de oldukça yüksektir. “Bu işler böyle yürüyor demek…” cümlesinin yanılgısına kapılan beyaz yakalı, eğer dikkatli olup sağlam bir karakter ortaya koyamaz ise direkt olarak hastalığa maruz kalabilir.
Keşfi bana ait olan bu
rahatsızlık hâli belki tıp literatürüne geçmez ama günümüz iş dünyasında
karşılığını bulacağına eminim.
Kendi kariyer yolculuğum
boyunca karşılaştığım kimi insanlarda -derecesi değişmekle birlikte-
rastladığım belirtileri ve topladığım bulguları derleyerek, varlığından iyice
emin olduğum bu hastalığın semptomlarını size şöyle sıralayabilirim.
HER ŞARTTA AŞIRI DERECEDE
POLİTİK OLMA HÂLİ
Hastalığı bünyesinde
barındıran beyaz yakalı, anlık fayda sağlama, zarar görmeme, üzerine iş almama
gibi vesaire sebepler ile gösterdiği davranışlar sonucunda zamanla netliğini
kaybeder. Karşı taraflara verdiği, günü kurtarma niteliği taşıyan cevaplarından
ötürü büründüğü politik hâl, adım adım karakterine yansır ve zaman içinde
arkadaşlarına, eşine ve hatta çocuklarına bile bu davranışları sergilemeye
başlar. Bir süre sonra özel yaşantısında samimiyetini ve benliğini kaybeder.
Ama o, bu durumu kendisinde sezinlese bile vazgeçmez. Çünkü bu politika iş
dünyasında onu ayakta tutmaya yetmektedir. Bu onun için yeterlidir. Beyaz yaka,
kendi kanından beslenen bir kutup ayısı gibidir artık.
İŞYERİNDE ÇALIŞANLARDAN
GÖRDÜĞÜ MUAMELEYİ SOSYAL YAŞAMDA HERKESTEN BEKLEME
Hani iş yerindeyken onun
bir sözü ile denizler yarılır ya… Takım arkadaşları, astları, onun her isteğine
karşılık “Tamam ……. Hanım, hemen bakıyorum …….. Bey,” derler ya… Sendroma
yakalanan Beyaz yakalı bu anlayışı ve itaati, Migros’ta kasiyerden, Eczanede
kalfadan, hatta evine gelen temizlikçiden de bekler. Ona kimse itiraz
etmemelidir, dedikleri harfiyen ve ivedilikle uygulanmalıdır. Çünkü o özel ve
yücedir. İşi ileriye götürüp ailesi içinde de aynı beklentiyi gösterirse,
özellikle eşi ile ciddi sorunlar yaşamaya başlar. “Bana bak, ben senin elemanın
değilim,” cümlesi çok çabuk duyulacaktır.
SÜREKLİ OLARAK ŞARTLARDAN
ŞİKÂYET ETME HÂLİ
Hastalık sahibi beyaz
yakalı, öyle olmasa bile, sürekli olarak şartların zorluğundan şikâyet eder. En
zor işler hep ona veriliyordur, o hep mesaiye kalıyordur, firmada zaten
yemekler kötüdür, piyasaya göre o hep düşük ücrete çalışıyordur, aslında o
şimdi bilmem ne müdürü olması gerekiyordur da, hep hakkı yenmiştir, önüne set
çekilmiştir. Kötüye giden şeylerden hep işyeri ve dış çevre sorumludur ama o
kusursuzdur. Ve bir gün olsun onun gönülden şükrettiğini asla göremezsiniz.
Hastalığı şükretmesine manidir çünkü. O, bu şikâyet hâlini her şartta sürdürür
ki böyle anlara şahitlik eden yöneticisi ona daha fazla iş vermesin hatta
yılbaşı hâline acıyıp %5 fazla zam versin…
SÜREKLİ SİNİR VE GERGİNLİK
İlgili beyaz yaka eğer
çalıştığı işyerinde yönetici ise, bazen astlarına sözünü dinletmek için, bazen
saygı görmek için, bazen de kendi yöneticisine mesafe koymak için bazı sinirli
ve gergin tavırlar takınır. Bunun zaman içinde işe yaradığını da görürse bu
tavırlarını yine devam ettirir. Bu davranış şekli sıklaşır, onun ayrılmaz bir
parçası hâline gelir. Aslında iş yerinde çayını getiren hizmetliye ara ara
yaptığı atarı gideri evde eşine de oğluna/kızına da yapıyordur ama o bunu fark
etmez. Onun için geçerli olan bunun işe yaramasıdır. Gerçi fark etse de buna
bir son verip kendini tedavi etmez/ettirmez.
YALANI PROFESYONELLİK SANMA YANILGISI
Hastalığa maruz kalan Beyaz yakalı bazen
durumu kurtarmak için bazen de ufak ufak nemalanmak için, kendince masum
saydığı yalanlar söyler. Diğer semptomlara benzer olarak, bu da bir süre sonra
onun karakterinin ve şahsiyetinin yerini alır. Önce yalanların üzerindeki
masumiyet perdesi kalkar, sonra da yavaş yavaş yalan mevzuunu özel hayatına
taşmaya başlar. Mevcut çalıştığı yerde iş ararken sürekli çocuğu hastalanırken,
evde de eşine harcadığı paraların izahını olmadık yalanlarla süsler. Yine
görüldüğü gibi önemli olan yalanın ahlaki ve etik boyutu değil,
işlevselliğidir. O an durum kurtuluyorsa, sonrası için her şey mubahtır.
YABANCI DİL UKALALIĞI
Hastalığa yakalanan beyaz yaka, yarım yamalak
konuştuğu plaza İngilizcesinin onu bir mertebeye taşıdığını sanır ve her zaman
bunun ukalalığı içindedir. Gözünüzde canlandı değil mi, onun o “Siz Türkler
nasıl diyor,” yüz ifadesi… Daha ötesi, kullandığı bu dilin onu bir hayli
entelektüel yaptığı yanılgısı içindedir de aynı zamanda. Mesela, Fransızca
biliyorsa, Fransa’ya defalarca gitmiş, yemeklerinden halk edebiyatına,
tarihinden, Fransız köylüsünün gelenek göreneklerine kadar her şeye hâkim sanır
kendini... Sanırsınız, 1789 Devriminde ön saflarda savaşmıştır, size öyle
anlatır kent meydanlarını. Bunu en iyi şu cümlesinde sezersiniz:
“Fransa’da böyle değil
mesela bu işler…”
YURTDIŞI ÇIKIŞININ SINIFSAL AYRIMI
Onun için insanlar ikiye ayrılır. Yurtdışına
çıkanlar ve çıkmayanlar. Kendisinden başkasının yurtdışı gezilerini hasetle
izlerken, çıkmayanları da hakir görür içten içe. Onun için Eyfel Kulesi’ne bir
kere çıkabilmiş olmak hayatta herkesin atlaması gereken bir merhaledir.
Yunanistan’da bir kez Jumbo karides yemediysen hiçsindir hatta.
ADALET KAVRAMINDA SÜREKLİ
OLARAK GÜÇLÜYE MEYLETME
İş hayatındaki güç ve
iktidar dengelerinden ziyadesiyle şirazesi kayan beyaz yakanın bir süre sonra
bireysel, toplumsal ve sınıfsal değerlendirmelerinde sürekli olarak “haklıdan”
değil “güçlüden” yana tavır aldığı gözlemlenir. Hastalığın ileri evrelerinde bu
bir adım öteye götürülerek “fakirler ölsün!” kıvamına gelebilir. Onun bu
tutumuna, dünya görüşünde veya günlük siyaset sohbetlerinde fazlasıyla
rastlanır. Dahası, siyaset konuşacak tarihsel ve entelektüel birikimi olmadığı
halde, her konuda fikir beyan eder. Ona kalsa; idam geri gelmelidir, bilmem
hangi suça teşebbüs edenlerin ikisini taksim meydanında sallandıracaksındır.
Daha ileri vakalarda, “Lozan’ın gizli maddeleri varmış” gibi…
Bahsedilen gücü elde etmek
için de her şeyi meşru kılar kendine. Adam alır, adam satar, yalan söyler,
olmadık yollara başvurur, kendini acındırır, psikolojik provokasyonlara
girişir... Bir gün bir bakmışsınız içini çeke çeke ağlıyor yöneticisinin
karşısında hasta beyaz yaka. İş arkadaşları yemeğe giderken onu
çağırmıyorlardır, yemekte kimse yanına oturmuyordur. Aslında sahteliği fark
edilmeye başlamıştır herkes tarafından ama o bunu yöneticisine böyle servis
eder. Güç karşısında bu hallere bile bürünür!
“ÇARESİZ KABADAYI”
DAVRANIŞLARI SERGİLEME
“Çaresiz Kabadayı” tabiri de bu hastalıkla
birlikte yine bendeniz tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Kabadayıdır
çünkü günlük konuşmalarda burnundan kıl aldırmaz… Köşeye sıkıştığı her olayı
anlatırken “basacaktım istifayı da ……. Bey mâni oldu, bırak yapma dedi,” gibi
cümleler sarf eder. O hiçbir zaman işverene muhtaç olmamıştır, olmaz da… Ama
sadece konuşmada bu böyledir. O, bugün işi bıraksa, sektördeki namı sebebi ile
en az on işyeri ona kapılarını açacaktır. Dışarıda aynı işi yapan herkes ondan
en az iki katı maaş almaktadır. O da yılbaşında konuşacaktır, vermezlerse
gidecektir. Dilinde hep bir “gitmek” vardır ama kendisinden sonra işe
başlayanlar bile giderken, o hep orada kalır. Çünkü çaresizdir... Gelecekte
alacağı terfiye, prime, zamma bel bağlayarak aldığı evin kredisini ödemekte
zorluk çekmektedir. Ömrünün ilk on yılı ipotek altındadır ve muhtemelen bu on
yıl dışındaki ömrü de başka borçları ödeyerek geçecektir. Ama o yine de
kabadayılığı elden bırakmaz.
İşçi sınıfından kendini ayırmak, “elitliğini”
kendine ispatlamak için elinden geleni yapar ama borçları yüzünden eli kolu
bağlı olduğu için adım atacak ne takati ve de cesareti vardır.
Evet hastalığımızın semptomları kabaca bu
şekilde kendisi gösterir beyaz yakanın bünyesinde. Siz de tabi ki yoktur bu
belirtiler ama eminim çok yakınınızdaki bir çalışma arkadaşınızda semptomların
en az üç tanesine rastlanır. Önceki iş yerlerinizde bu haftalığa maruz kalmış
çalışma arkadaşlarınız olmuştur ya da olacaktır buna emin olabilirsiniz.
Kendinizi korumak için size tavsiyem, farkındalığınızı yüksek tutmanız
olacaktır. Bu yazıyı sık sık hatırlayarak, muhtemel bulaşmaları ve temasları
önleyebilirsiniz.
Hastalığın en güçlü
özelliğini de son olarak söylemek isterim. Hastalık, uzun yıllar kendini fark
ettirmeyecek derecede de sinsidir. Hatta bazı vakalarda emeklilikten sonra bile
ortaya çıkabilmektedir. Örneğin emekli olmuş bir hasta, bir sabah uyanır ve tuvaletten
sonra lavaboda ellerini yıkar. Ama ellerinin temizlenmediği hissine kapılır.
Sonra bir daha yıkar. Bir daha… Günlük el yıkama rutini 15-20’ye çıkar ama
elleri temizlenmez. Hijyen sağlanmıştır aslında ama beyaz yaka iş yaşamı
boyunca kirlenen karakterini temizleyemez bir türlü. Bu hastalığın son
evresidir, artık ne yapsa kâr etmez.
Sevgili beyaz yaka
dostlar, bu günler bir gün bitecek, bunu bilip bu farkındalıkla yaşamalıyız.
Çeklerin, terminlerin, GÇB’lerin, beyannamelerin, üretim emirlerinin,
rasyoların, hedeflerin, toplantıların olmadığı günlerde huzurla, sağlıkla,
yaşayabilmek için şimdiden bu hastalığa karşı önlemler almalıyız.
Hepinize sağlıklı günler
dilerim.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder