Londra’da yaşayan gazeteci ve radyo programı yapımcısı Timur Öztürk’ün “40 Yılın Hikâyesi – Unutamadıklarım” adını taşıyan kitabı yakın zamanda Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlandı. Okuyucuyu kendi tanıklıkları üzerinden Kıbrıs, İngiltere ve Türkiye’nin yakın tarihinde bir yolculuğa çıkaran Timur Öztürk ile kitabı hakkında sohbet ettik.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Kıbrıs Mehmetcikli olan babam Türkiye’de şehirler arası yolculuk yaparken Ege bölgesinde Aydın ili civarında mola vermiş. Yanındaki yardımcısının teklifiyle az ilerideki kuru incir mağazasına gitmişler. Orada kadınlar kuru incir paketliyorlarmış. Onların arasında bir kadına gözü takılmış. Hemen sorup soruşturmuş, niyetini belli etmiş. Gel zaman git zaman evlenmişler. Aydının o cennet kasabasında yani Sultanhisar’da dünyana gelmişim. Sonra ailemle yola çıkıp Kıbrıs’a dönmüşüz. Oradan da buralara gurbet ellere.
Bu kitabın yazılış hikâyesinden biraz söz eder misiniz?
Bu kitaptakiler benim 40 yıldır aldığım notlardır. Yaşadıklarım, hissettiklerim, acılarım, tatlılarımdır. Hepsi benim yaşamımın parçalarıdır. Son yıllarda torun sahibi olunca bu notları derlemeye başlamıştım. Bir gün Facebook’tan Sıcağı Sıcağına isimli bir gruptan bana katılma teklifi geldi. Daha önceleri de olmuştu. İnceledim baktım samimi ve güzel insanlar. Gruba katıldım. Beni aralarında görmekten çok mutlu oldular. Onları Sıcağı Sıcağına’yı bu kadar sahiplenmiş görünce hoşuma gitti. Kitap işini hızlandırdım ve gerçekleşti.
Gazeteciliğe ne zaman ilgi duymaya başladınız? Gazeteciliğe
başlamanız nasıl oldu?
Babam benim okuyup yazmamı, kalem kâğıt ile uğraşmamı istemezdi. Annem de tam aksine beni sürekli heveslendirirdi. Çünkü annem okur yazar değildi. Çok başarılı bir öğrenciydim. Ama babam elimde kalem görünce kızıp döverdi. “Zanaatkar ol para kazan, yazar olup aç kalma” derdi. Beni tamirhaneye çırak olarak verdi. Ben yine not almaya bir şeyler okuyup yazmaya devam ettim. Yakalandığımda babam her şeyi imha ederdi ama ben yine de yazardım. Askerlik döneminde gazeteci ağabeyim Akay Cemal ile tanıştım. Onun da yardımıyla bu kaçak yazışmalar daha ciddi boyuta ulaştı. 17 yaşımda evimden ve babamdan uzaklaştım, hayatımın tümünü ve eğitimimi gazetecilik üzerine yoğunlaştırdım. İyi ki de öyle yapmışım.
40 Yılın Hikâyesi, Unutamadıklarım’da Kıbrıs, İngiltere ve
Türkiye’deki gazetecilik deneyimlerinize yer veriyorsunuz. Sizin için bu üç
farklı ülkede gazetecilik yapmak nasıl bir deneyimdi? Hangisinde daha çok
zorlandığınızı düşünüyorsunuz?
Gazetecilik bazı
meslekler gibi evrensel değerleri birdir. Dili, dini, milliyeti, rengi farklı
havası yoktur. Doktorsunuz ve ben Afrika’da hasta muayene edemem diyemezsiniz.
Gazetecilik de aynı temel üzerine çalışır. Sadece haberi yazdığınız dil
değişir, coğrafya değişir ve zaman değişir. Sonuçta haberi nerde yaparsanız
yapın temeli ve nedeni hep aynıdır. Görevimiz o haberi ulaştırmaktır. Sadece
haberi yapıp yayınladığınız toprakların yasaları, kültürü ve siyasetçilerin sindirim
sistemine bağlı olarak zor veya kolay haber olur. Türkiye’de zaman zaman
zorlandığım oldu. Ama o zorluklar artık beni bağlamıyor.
1990’lı yılların kaotik politik ikliminde gazetecilik
yaptınız. Susurluk kazası ve onun kopardığı fırtınaya da şahitlik ettiniz. Bu
dönemi, bir gazeteci gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet 1990’lı yıllar çok
zor unutulacak bir dönemdi. Yalnız gazetecilik değil, birçok alanda zorlukların
yaşandığı bir dönemdi. Ben o dönemi çok gerçekçi biçimde yaşadım. İliklerime
kadar hissederek yaşadım. Başıma ağrılar çıkıp, gözlerim kararırcasına yaşadım.
Haber programları veya Show Tv’de yaptığım haberler bana sıkıntılı günler
yaşattı. Kitabımın adını veren Unutamadıklarım bunlardır. Yaşandı, bitti ve
gitti diyorlar ama...
Gazetecilik hayatınızda sizi en çok zorlayan haber/
röportaj hangisi olmuştu?
1990’lı yıllar,
Susurluk Kazası ve artçılarının etkileri dedik ya, habere ve haberciye de
zararı dokunmuştur. Susurluk Kazası’ndaki S500 siyah arabayı kazadan önce bir kadın
kullanmış. İstanbul’da kaza yapmış ve karşı taraf şikayetçi olunca aracı ve
sürücüyü Bakırköy Bahçelievler polis karakoluna götürmüşler. Herkesten
gizlenmiş. Ben bulup ortaya çıkardım. Bir gazeteci olarak mükemmel bir haber.
Patron ve müdürler habere bayıldılar. Haberim ShowTv ana haberde yayınlandı.
Beş dakika sonra Reha Muhtar beni yanına çağırdı, “bu haberdeki aracı kullanan kadının
kocası bizi aradı çok sinirlenmiş” dedi. Hemen ardından kadının eşi beni de aradı,
ağzına geleni söylemeye başladı. Her cümlenin başı, “sen beni tanıyor musun?” oldu.
Her cümlesinin sonu da “gelip seni 8. kattan aşağıya atacağım” oldu. Sonradan öğrendim
ki o kadın, Türkiye güzeli bir mankenmiş ve evlendiği adam da büyük bir holding
sahibiymiş. Şimdi gelin siz bir sonraki habere aşk ile gidin. Buna benzer ne
haberler oldu.
Yayınlanmayanlar da
oldu. Örneğin; Söz Fato’da programı için bir haber yaptım. Günlerimi
haftalarımı aldı. Kocaman bir dosya hazırladım. Fatma Girik alnımdan öptü, çok
beğendi. Haber sıraya girdi yayını bekleme başladı. Baktım haberim programda
yayınlanmadı. Fatma ablayı aradım. “Kusura bakma Timur haberin ucu kimlere
kadar uzanıyor yayınlayamayız” dedi. Daha ne yazayım?
Kitabınızda bu Sıcağı Sıcağına’nın adeta mutfağına
giriyor okuyucu. Sıcağı Sıcağına programı 1990’lı yılların
televizyonculuk dünyasında yerini alan önemli yapımlardan biriydi. Bu programda
çalışmanın zorlukları nelerdir?
Sıcağı
Sıcağına programı benim prematüre evladım gibidir. Onun
yeri başkadır. Şoföründen, kameramanına kadar emeği geçen herkesin işinin
hakkını verdiği bir programdı. Onun için her çarşamba gecesi Türkiye’de hayat
dururdu. Muhabir ekibi olarak da çok iyi anlaşan kişilerdik. Bu programda
çalışmak ve o programa emeğimin geçmesi benim en büyük kazancımdı. Hiçbir
zorluğu olmadı. Şimdi bu yaşımda yine aynı programda çalışmak isterim.
Bu kitapta yer verdiğiniz anılardan sizi en çok hangisi
etkiledi?
40 yıl bu dile kolay, neler yaşadım. Her haberim benim için önemliydi.Bu kitaba aldıklarım sadece kolaylıkla elime gelenler. ‘Unutamadıklarım’ seri olacak bir kitap. Bu kitaptakiler dediğim gibi hepsinin yeri başka. Ama arife gecesi yaşamını yitirip elindeki bayramlık ayakkabılarıyla gömülen küçük kızı unutamam. Beni yoldan çeviren yaşlı kadını, milyonlar kazandığı gün evine giderken kaza yapıp ölen adamı da unutamam. Yani hepsini bendeki yeri aynı ve unutulmazlar.
Londra’da uzun yıllardır yaşayan bir gazeteci olarak
Birleşik Krallık’taki Türkiyeli toplumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben Londra’ya 1982
yılında genç bir gazeteci olarak tayin oldum. Geldiğim haftanın sonunda bir
düğüne davetliydim. Gelin ve damatla tanıştırdılar. Onlar da benim
yaşlarımdaydı. Görüşmeye devam ettik ve hâlâ görüşmekteyiz. 1983 yılında bir
oğulları 1985 yılında da bir kızları dünyaya geldi. Samet ve Sevda isimli
çocuklar büyüdüler ben onların da düğünlerine gittim. Şimdi Samet ve Sevda’nın
da çocukları oldu. Yani ben Birleşik Krallıkta yaşayan Türk Toplumu’nu çok iyi
tanıyorum. Kimse geçmişleri hakkında bana bir şey söyleyemezler. Ama ben
söyleyebilirim.
1983 yılında Londra
haftalık bir gazete çıkarıyordum. Arşivden çıkarım zaman zaman o gazete sayfalarına
göz atarım. Neredeyse aradan 40 yıl geçmiş değişen bir şey yok. Hep aynı
terane. Yani o günlerde de birlik olalım deniliyordu, bugün de bir türlü birlik
olamıyoruz deniliyor. Ego ve hırs toplumu bir türlü bir araya getirtmiyor. Benim
gibi olacaksınız, hiç bir şeyin aşırısına kaçmadan sadece ihtiyacın kadarına
sahip olmak isteyeceksiniz. Maddiyat sadece araç olacak. İşte o zaman ego
ortadan kayboluyor.
Yalın, akıcı anlaşılır bir yazım diliniz var. Başka kitap
çalışmalarınız var mı?
Yetenekli insanların
bir araya geldiği ve bu işi bilinçli bir şekilde yapan Press Dionysus ile
çalışıyorum. Editörüm Tuncay Bilecen uyuyan devleri uyandırma konusunda uzman.
Çok candan ve cesaretlendirici birisi. Ona söz verdim kitapların arkası
gelecek. Yıllardır notlarını aldığım 1935 Kıbrıs Göçünün hikâyesi var. Ayrıca,
1900’lu yıllarda kaybolmuş iki kardeşin büyük torunlarının yüz yıl sonra
buluşmalarının hikayesi var. Ha bir de benim sevdiğim ve yirmi yıldır yazıp
notlarını bir kenara bıraktığım,1570 yılında başlayan ve bugün hâlâ devam eden
bir ailenin hikâyesi var. Kısacası bundan sonra torun bakıp kitaplarımı
derleyeceğim. Yeter ki Press Dionysus ile soluk almaya devam edeyim.
Timur Öztürk'ün "40 Yılın Hikâyesi, Unutamadıklarım" kitabını Türkiye'den
https://tinyurl.com/55kwy92w adresinden ve Türkiye dışından
Unutamadıklarım – Timur Öztürk – Press Dionysus adresinden
Londra'da ise Fieldseat Cafe'den edinebilirsiniz. ()
40 Yılın Hikâyesi'ni Kitap Yurdu'ndan almak için tinyurl.com/55kwy92w
* Bu röportajın bir kısmı 27 Temmuz 2021 tarihli Olay gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder