latest

Göçmenler ve “Bodyshaming”

27 Temmuz 2024

/ by Bisikletli Gazete
Ramazan Yaylalı

“Görünmenin” o dayanılmaz ağırlığı!


Alman haftalık gazetesi “Die Zeit” yine ilginç bir söyleşiye sayfasında yer vermiş. Söyleşinin merkezinde Ortadoğu kökenli üç göçmen genç kadın var:  Özlem, Nika ve Yasemin'e mahrem bir konu üzerinde fikirleri sorulmuş. Söyleşinin konusu, söyleşiye katılan ve Almanya'da yaşayan bu Ortadoğulu genç kadınların, çok ilginç bir nedenden ötürü kendilerini dışlanmış olarak görmesi. https://www.zeit.de/zett/2022-02/koerperbehaarung-frauen-mobbing-jugend-erfahrungsbericht[1]




Konuyu biraz daha açarsak; üç genç göçmen kadın, sahip oldukları vücut tüyleri -evet yanlış okumadınız- kara tüyleri yüzünden Alman toplumunda kendilerini dışlanmış hissettiklerini iddia ediyorlar.

Anlattıklarından son derece seküler ve modern bir hayat tarzına sahip olduklarını düşündüğümüz üç genç kadının, esmer tüyleri yüzünden ötekileştirilmeleri küçük ve ironik bir mesele gibi görülse de anlaşılan “Die Zeit” için durum pek de öyle değil.



Söyleşinin tümünü bu yazıda özetlemek mümkün olmadığı için söyleşiye katılan üç kadından biri olan İran asıllı Nika'nın anlattıklarına bir göz atalım. Nika söyleşide özetle şunları dile getiriyor. Orta okulda aşık olduğu Alman bir sınıf arkadaşının ona yaklaşarak bıyıklarının olduğunu söylemesi Nika'yı şok etmiş. O an gülüp geçmiş Nika, ancak okuldan sonra hemen annesiyle birlikte kozmetik ürünler satılan bir dükkâna gidip, kadınlar için üretilen tıraş bıçağını almış ve yüzündeki kara tüyleri yok etmeye çalışmış.

Tabii olay bununla da bitmemiş, Nika o günden itibaren vücut tüylerini düzenli olarak almaya başlamış ve mümkün olduğunca erkeklerle yan yana oturmamaya karar vermiş. Vücut tüylerini almaya üşendiği bazı günlerde ise kapalı uzun elbiseler giyerek vücut tüylerini kamufle etmeye çalışmış.

Yine bir yaz döneminde, annesiyle birlikte İran'a; yani memleketine gittiğinde, orada yaşayan kuzenlerinin de tıpkı kendisi gibi siyah tüylere sahip olduğunu fark etmiş, fakat bu konuda kuzenlerinin hiç bir komplekslerinin olmadığını, ayrıca bu durumun toplum içinde itici bir unsur ve kusur olarak görülmediğini fark edince çok şaşırmış. 

Gel zaman git zaman Nika bu gerçeği kabullenmiş ve içinde yaşadığı Alman toplumuna inat tüyleriyle, daha doğrusu bedeniyle barışık olmayı öğrenmiş. Hatta işi o kadar ileriye götürmüş ki, “Only Fans"te çıplak tüylü vücudunu sergilemeye kadar ileri gitmiş. Bu resimlerin altına yapılan yorumlar genellikle vücut tüylerini alması doğrultusunda oldukça sert ve onur kırıcı oluyormuş ama Nika mümkün olduğu kadar yorumlara aldırmamaya çalışmış. 

Daha sonrasında bu provokatif sergileme olayına başka bir mecrada;  Instragam'da devam etmiş. Kendini takip eden kitleyi provoke etmek adına tüylü kıllı çıplak fotoğraflarını eklemeye devam etmiş. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi resimlerin altına yapılan yorumlar artık o kadar sert ve iğrenç bir hale gelmiş ki, sonunda Nika bütün bu baskı ve sözlü şiddete dayanamayıp tüylü çıplak fotoğraflarını Instagram sayfasından silmiş. 

Ergenlik döneminde yaşadığı bu olaylardan sonra,  yani uzun zamanlar sonra, Nika vücut tüylerini tekrar almamaya karar vermiş ve herkese inat resimlerini yine aynı şekilde sosyal medyada yayınlamaya devam etmiş. Gittiği ortamlarda insanların ona tuhaf tuhaf bakmalarına artık aldırmadan kendini bu duruma alıştırmaya çalışmış. Toplumun onun hakkında ne düşündüğünü artık ciddiye almamayı öğrenmiş ve gerçek anlamda kendisi gibi olmayı, yani etnik kimliğinin bir parçası olan esmer bedeni ve tüyleriyle, toplumun ona dayattığı kalıplara sığmamak için bugüne dek savaşmaya devam etmiş.

Lookism

Nika'nın ve Nika gibi Ortadoğulu göçmenlerin etnik kimliklerinin somut simgesel parçası olan görünüşleri üzerinden yaşadığı ötekileştirme istisnai bir durum değil. Sahip olduğunuz görünüm ya da suret, size benzemeyen başka bir toplumda hangi etnik gruba ait olduğunuzu oldukça kolay deşifre eden bir etkendir. 

Dolayısıyla öteki ile karşılaşmada, ilk bakışta, göçmenlerin sahip oldukları kimliğin tarihsel bir parçası olan suretleri üzerinden hızlıca bir kategori (ve genellikle negatif bir şekilde) içine yerleştirilmeleri çok olağan bir durum haline geliyor -özellikle de Avrupa'da yaşayan Ortadoğu ve Afrika kökenli göçmenler için.- Yani burada “bodyshaming”in bir tür etnik-göçmenlik versiyonu ile karşı karşıyayızdır aslında.

“Suret” üzerinden sahip olduğunuz kimlik, hangi simgesel dünyaya ya da toplumsal değere işaret ediyorsa ona göre ya pozitif ya da negatif bir önyargı oluşturabilir. Eğer ortalama beyaz bir Avrupalı suretine sahipseniz,  bu yargılama ya da kategorileştirme pozitif bir yönde de tezahür edebilir. Sarı saçlı mavi gözlü Batılı birini anımsatıyorsanız bu negatif yargılamadan muaf kalma olasılığınız yüksek olabilir - en azından bir süre için-. Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden sonra mavi gözlü sarı saçlı mültecilerin Avrupa'da daha çok arzulandığını hatırlayalım.

Nika'nın sahip olduğu etnik-görünüm yüzünden kendisinin öteki tarafından negatif bir kategori içine sokulması sadece göçmenleri rahatsız eden bir mesele değil, daha doğrusu sadece göçmenlikle ilgili bir olgu değil. Çağımızda “görünüyorum, öyleyse varım” paradigmasının toplumsal kabulünden bu yana “nasıl göründüğümüz” toplumsal kimliği aşan benliğin bir parçası haline geldi.



Lookism çağında örneğin; obezite bir birey “bodyshaming” gerçekliği altında toplum içinde disiplinsiz, sağlıksız ve başarısız olarak kategorileştirilmesine neden olabiliyor.

Çünkü sahip olduğunuz imge; yani yaşadığınız toplumun standartları dışında kalıyorsa (obez olmanız, fit bir vücuda sahip olmamanız, belli bir güzellik standardına –“Schönheitsideale”- sahip olmamanız), uğrayacağınız ayrımcılık en az siyahi bir göçmenin ten renginden dolayı  yaşadığı ayrımcılık kadar sert ve şiddetli olabiliyor. 

Zira literatürde son elli yıldır oldukça geniş bir yer kaplayan ve "İdeal Beden/Güzelik/Bodyshaming/Selfoptimization" gibi olgular üzerine yapılan çok sayıdaki sosyolojik tez ve araştırmalara bakıldığında; bu meselenin öyle çok hafife alınmayacak bir mesele olduğuna kolaylıkla ikna olabilirsiniz. Dış görünüşün toplum içinde nasıl önyargılı bir algıya yol açtığına dair çok sayıda araştırma söz konusu. 

Bahsi geçen araştırmalara bir örnek olarak; Alman ulusal Kanalı SWR bu konuyu "Body-Shaming“[2] başlığı altında elle alırken, Almanya'da belli bir standart-beden ölçüse sahip olmayan Almanların toplum tarafından dışlandığını iddia ediyor. SWR'nin iddiasına göre "obez bir bedene sahip olmak" genellikle Alman toplumunda tembellik, sağlıksız beslenme alışkanlıkları, karakter zayıflığı veya disiplin eksikliği ile eş anlamlı tutuluyor.

Arama motoru Google'a “Bodyshaming” yazdığınızda buna benzer pek çok akademik ve basında çıkmış makale ile karşılaşırsınız.

Kısacası, sahip olduğumuz görüntü postmodern bir dünyada benliğimizin artık çok önemli bir parçası. Bu gerçeklik altında "Beden/Görünüm" ya da "Suret" basit bir biyolojik nesneden çok postmodern bireyin kimliğinin parçası haline geliyor, tıpkı etnik ya da ideolojik kimlik gibi belli bir “Suret-İmgesinin” dolayımlı bir yoldan; yani söylemler üzerinden yeni bir “öznellik” dayattığı kesin.

Çünkü suret nesnel bir olgu olarak göz ile temas girdiği an yani bakışın çemberine girdiği an zihinde önceden yerleşik imgelerle özdeşleştirilerek nesnellikten öznelliğin bir parçası haline gelir. Yani görünüş ve onun yansıttığı ilk izlenim algıyla ilgilidir. Görünen neyse algı ona göre şekil alır, en azından ilk etapta.

Göçmen birey taşıdığı bu imge yüzünden büyük Metropollerde bile anonim olamıyor, birey ise hiç olamıyor. O hep ötekinin bakışında beli bir sosyolojik kategori olarak damgalanmaya yazgılıdır.

Çünkü öteki ile derinden, yani öznel ilişki kurmak pek mümkün değildir. Herkesin anonim olduğu bir eko-sistemde iç dünyanızı analiz edecek ne zaman ne de mekan var olur, dolasıyla; görünen ne ise “gerçek” odur. Göçmenler ve toplumun arzuladığı belli bir ideal-imge çerçevesine girmeyen her birey bu önyargısal şiddete maruz kalır. 

Bazen metroya binerken, çok kısa bir iş için resmi bir daireye girerken, sokaklarda yürürken, daha önce gitmediğiniz bir kafeye girerken bile başınıza gelebilir.

Öyle ya, Berlin'de geleneksel bir “Gasthaus”a adımını atan siyahi bir gencin, sarışın mavi gözlü Alman garsonun beyninde ilk bakışta nasıl bir yargı oluşturduğunu tahmin etmek her halde çok zor olması gerek. Aynı şey tersi için de geçerli tabi.

Ve yine standartların üstünde ya da aşağısında bir beden (aşırı kilolu, obez) ölçüsüne sahip olan herhangi bir insanın tıpkı yukarıda değinildiği gibi ilk bakışta sağlıksız, tembel ve disiplinsiz olarak öteki tarafından nitelendirilmesi aynı mekanizmayı, yani beden üzerinde bir yargıyı; öteki hakkında negatif ya da pozitif bir fikri tetikler.

Yine çok güzel bir fiziğe sahip olan genç bir kadının ya da erkeğin, örneğin bir iş görüşmesine başvuru yapan diğer rakiplerine göre işe alınma olasılığının daha yüksek olmasının ana nedeni ötekinde yarattığı bu pozitif algı değil midir? Bu konuda sosyolog Catherine Hakim’in çalışmalarına bakılabilir.

Özetle şunu söyleyebiliriz; postmodern bir dünyada görselliğin ve görünüşün sosyal statü açısından temel alınması, hem göçmenlerin hem de ortalamanın dışında görünüşe sahip olan İnsanların hayatlarında çok önemli bir yer kaplıyor. Anlaşılan o ki, “görünüyorum, öyleyse varım” paradigması uzun bir süre yaşamlarımızda yerini koruyacak gibi ...


Ramazan Yaylalı'nın tüm yazılarını okumak için tıklayın
http://www.bisikletligazete.com/search?q=Ramazan+Yaylal%C4%B1

[1] https://www.zeit.de/zett/2022-02/koerperbehaarung-frauen-mobbing-jugend-erfahrungsbericht

 

[2] https://www.swr.de/swr2/wissen/body-shaming-wie-dicke-menschen-diskriminiert-werden-104.html

 ......

( Hide )
  1. Çok iyi bir derleme olmuş. Teşekkürler.
    Bu konu hala hassasiyetini sürdürüyor.
    Son 10 senede bir modaymışçasına şekillendirilen burunlar ve vücutlar normal algısı nedir diye sordurtuyor.

    YanıtlaSil

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan