Ahmet Sapaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ahmet Sapaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

“Bir Barmenin Anıları" kitabının yazarı Ahmet Sapaz'la söyleşi

Hiç yorum yok

10 Mart 2025

Ahmet Sapaz’ın, Londra’nın merkezi St. James’te bulunan Oxford ve Cambride Üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yıl boyunca tuttuğu günlükleri Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından İngiltere'nin ardından Türkiye'de de yayımlandı yayımlandı.



Ankara Otelcilik Okulu mezunu olan Ahmet Sapaz’ın Londra macerası 1970’li yılların başında başlıyor. Bu dönemde birçok otelde çalıştıktan sonra yolu meşhur Wimpy Kralı Ali Salih Usta’nın restoranlarına da düşen Sapaz, ardından 38 yıl boyunca çalışacağı, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’ne adım atıyor. Sapaz’ın yarım asrı bulan çalışma hayatının anılarıyla dolu olan “Bir Barmenin Anıları” adlı kitap, Londra merkezli Press Dionysus tarafından Türkçe olarak yayımlandı. Biz de Sapaz’la kişisel tarihi ve kitabı hakkında sohbet ettik.

Ahmet Bey sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Ben 1948 Çorum doğumlu bir köylü çocuğuyum. Burada şunu itiraf edeyim ki köyüm Çorum’un en aydın birkaç köyünden bir tanesidir. Çocukluk yıllarım köyümde, okul yıllarım ilçem Sungurlu ve Ankara'da geçti. İlçemde ortaokuldan mezun olduktan sonra kısmetime turizm için eleman yetiştirmek amacıyla kurulan Ankara Otelcilik Okulu adıyla bilinen yatılı bir meslek lisesi çıktı.

Çalışma hayatıma önce stajyer öğrenci, mezun olduktan sonra ise daimî personel olarak, o yılların yıldız oteli İzmir Büyük Efes otelinde başladım. Yirmi ay süren vatani görevimi Ankara Orduevi’nde tamamladıktan sonra bazı okul mezunu ağabeylerimizin izinden giderek yurt dışında çalışmaya karar verdim. Çünkü Türkiye’de o yıllarda turizmin t'si bile henüz olmadığından hem kendimi geliştirmek ve hem de sınırlı olan İngilizcemi ilerletmek için böyle bir tercihte bulundum. Yıl 1970, iyi ki de bulunmuşum!

Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl kitabının yazılma öyküsünden kısaca söz eder misiniz?

Çalıştığım Centilmenler Kulübü üyelerinin takip ettiği alışkanlıklarından esinlenerek böyle bir kitabı yazma fikri ortaya çıktı. Çünkü emekli olan kulüp üyelerinin birçoğu muhakkak bir şeyler yazar. Çalışma hayatlarından, içinde bulundukları meslek dallarından topluma bir şeyler anlatır, bazen de başlarından geçen ve şahit oldukları olaylardan okuyucuların da faydalanmalarını arzu ederler. Kısacası yaşadıkları tecrübeleri paylaşarak insanları bilgilendirirler. Bu durumu yakından bildiğim için ben de böyle bir hevese kapıldım diyebilirim. Zaten çalışma hayatıma başladığım yıllardan beri, kısa kısa da olsa günlük tutarım. Dolayısıyla bir şeyler yazmak bana yabancı değildir.

Kitapta yazılanların hepsi yaşanmış olaylar mı? Yoksa içine kurgu da kattınız mı?

Bu kitapta yazılmış olan bütün konular ne bir kurgudur ne de içinde bir nebze olsun abartı bulunmaktadır. Hepsi bire bir yaşanmış hadiselerdir. Hatta bazı hallerde kitaptaki bazı olaylar sansürlenmiştir. Bunun nedeni ise bu önemli kişiliklerin çok özel durumlarının korunma isteğidir. Bazı isimler ise bir sorun yaşanmaması adına değiştirilmiştir ama bu durum kitabın geneline kıyasla çok az uygulanmıştır.

38 yıl boyunca İngiliz seçkin sınıfının üye olduğu bir mekânda çalıştınız. Bu nasıl bir tecrübeydi? Size neler kattı?

Elbette bu eşsiz deneyim bana birçok şey kattı. Bu insanlar seçkin ailelerin iyi eğitim görmüş seçkin evlatlarıdırlar. Kişisel ilişkilerinde birbirleriyle en nazik bir şekilde tartışır, tartışmadan haz duymaya çalışırlar. Konuşmalarında kesinlikle ses tonu yükseltilmez. Herkes herkesin görüşüne saygı duyar, beğenmese bile anlayışla dinler veya cevaplandırır. Tartışma konusunda biz Türklerle kıyasladığımız zaman bunların ağzı var dili yoktur dersiniz. Çünkü bizde hangi seviyede olursa olsun çoğu zaman tartışmalarımızda kırıcı oluruz ve bazı hallerde bunlar kavgayla neticelenir. Özür dileyerek söylüyorum; maalesef bizde çok bilmişlik, ukalalık, konu dışı konuşmalar çok yaygındır.



Centilmenler Kulübü’ne ilişkin gözlemlerinizden biraz söz eder misiniz?

Fransızların “creme de la creme” diye tarif ettikleri bir terim vardır. Bu herhangi bir toplumun kaymak tabakası için kullanılır. Kulüp, İngiliz toplumunun olgun, görgülü, kibar ve bilgili insanlarının yani kaymak tabakasının bir arada olduğu sosyal bir tesistir. Centilmenler Kulübü, seviyeli insanların sosyalleşme mekândır.

İki yüz yıl önce kurulmuş olan kulüp hâlâ canlı ve gözdedir. Kulüp, ticari kaygıların dile getirilmediği, üyeleri hangi alanda çalışırsa çalışsın bu gibi konulardan söz edilmediği, kimsenin kimseyi küçümsemediği huzur ortamının yaşandığı bir tesistir. Hep böyle midir? İstisnalar kaideyi bozmaz denilir; uymayanlar olmaz mı, evet olur ama o kişiler hemen fark edilir, göze batar ve itibar görmezler. Deyim yerindeyse dışlanırlar. Dışlandığını anlayan kişi veya kişiler kulübe uzun süre devam edemez, çekip giderler. Üyelerin birbirleriyle olan ilişkileri, arkadaşlıkları centilmence devam eden dostluk bağlarıyla sürdürülür. Kulübün aile ortamı gibi olan havası da buradan gelir. Dolayısıyla mutlu insanların bir yuvasıdır kulüp, çünkü bu insanların müşterekleri çoktur. İşte ben de “Bir Barmenin Anıları” adlı kitabımda, Centilmenler Kulübü’nde 38 yıl boyunca bu seçkin insanların arasında neler yaşadığımı, anılarımı ve gözlemlerimi kaleme aldım.  

Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlanan Ahmet Sapaz’ın Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl adını taşıyan kitabı aşağıdaki linkten temin edilebilir.


Kitap Yurdundan sipariş vermek için tıklayın


Türkiye dışından sipariş vermek için tıklayın

 

* Bu yazı ilk defa 19 Aralık 2022'de Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

https://olaygazete.co.uk/turk-toplumu/centilmenler-kulubunde-gecen-38-yilin-anilarini-bir-kitapta-topladi.html

Wimpy Kralı Ali Salih Usta nasıl iflas etti?

1 yorum

30 Eylül 2024

Ahmet Sapaz, bir zamanlar Londra'da dev fast food endüstrisinin sahibi olan Wimpy Kralı Ali Salih Usta’nın nasıl iflas ettiğini anlatıyor.  


Tuncay Bilecen


İlk işinizde ne kadar süre çalıştınız?


Otelde üç ay çalıştım. 13 sterlin haftalık alıyordum. Hesap ettim; bir senede 200 sterlin biriktiremiyorum. Daha önce çıkacaktım. Beni korkuttular. Yugoslav göçmeni ve Kıbrıslı iki Türk vardı. Dediler ki, “çıkamazsın. Çıkarsan senin çalışma iznini iptal ederler. Senin iznin şartlı ve burada üç ay çalışmanı bağlıyor.” Kaldım tabi çıkamadım. 


Bir ara konsolosluğa gittim. “Beni gönderin buradan” dedim. Giderim Türkiye’ye bir memurluk bulurum, diyorum içimden. İyi kötü bir meslek lisesi mezunusun. O yıllarda iş bulunuyordu. Konsolosluk memuru şaşırdı. “Biz bir şey yapamayız kardeşim” dedi. Konsolosa götürdüler beni, “bak arkadaş” dedi, “ben seni gönderemem buradan, aklını başına topla. Bir defa buraya gelince gidilmez, ikincisi ben seni göndermek istesem bile ilkin seni ancak Brüksel’e kadar göndebilirim. Brüksel’de ineceksin, gideceksin Türk konsolosunu bulacaksın. Oradan bir bilet alacaksın, misal Köln’e kadar gideceksin. Oradan bir bilet bulacaksın, bu şekilde dilenci vapuru gibi gidersin” dedi. Sonra da “şu arka sokakta Wimpy dükkânı var, git onlarla konuş, oradakilerin hepsi Türk, sana yardımcı bile olurlar” dedi.


Böylece Wimpy maceranız başladı.

 

Wimpyci Ali Usta meşhurdu o zamanlarda. Yetmişli yıllarda nerede görsen bu Ali Usta’nın dükkânı derdin;  gösterişli, kırmızı-beyaz logolu, fiyakalı dükkânları vardı. Şehrin en gözde caddelerinin en gözde köşelerini tutardı. O zamanlar yeme içme yerleri yok denecek kadar azdı Londra’da. Allah, Ali Salih Usta’ya bir kere ya yürü kulum demişti. Dur durak yok, Ali Salih Usta’nın London Eating Houses Group Ltd. adlı şirketi her yıl beş on yeni restoran açıyordu Londra’nın en gözde semtlerinde. Wimpy, pancake, steak houselardan oluşan yetmişin üzerinde dükkânı vardı. 


Wimpyci Ali Salih Usta’nın dükkânlarından birine gittim. Merhaba dostlar, kimsin, nesin derken bizi bilirsin iki dakikada kaynaşırız. “Hotelde kaç lira alıyordun?” dediler. “13 lira” dedim. “Yav, manyak mısın?” dedi bir tanesi. “Biz 30 lira alıyoruz burada.” Üstelik benim 13 lira da brüt, net de değil. “Bak” dediler. “Bu bölgenin sorumlusu var, patronun kardeşi. Kensington High Street’te orada steak house var, pancake house var, oraya git Hasan Usta’yı gör” dediler. Hasan Usta’ya vardım. “İşten çık, gel” dedi. Üç ay sonra tekrar gittim. Beni Nothinghill Gate’de bir Wimpy’e verdi. Oranın menajeri Hayati Bey’di. Bana da bir kırmızı ceket verdiler, koşturuyoruz artık Wimpy’de. Biz klas yerlerde çalışmışız, bu işin okulunu okumuşuz; fakat orada yaptığımız iş gel-gitten ibaret. Sabah saat 10’da başlıyorsun gece 11’e kadar. Bu 5 gün, 6 gün değil 7 gün. Mola yok. 


Bu yoğun tempoya dayanabildiniz mi?


Bana oda bulmada yardımcı olan Sökeli İrfan Meydan diye bir arkadaş vardı. Beni gördü bir gün, “Ahmet” dedi. “Sen nerelerdesin?” Anlattım işte, “işten çıktım, Wimpy’de başladım” dedim. “Yahu sen nasıl yaptın böyle bir şey?” dedi. “Böyle bir hotelden çıkıp gidip Wimpy’de garsonluk yapmak, inanamıyorum” dedi. Ama benim bacaklar da durmadan koşturmaktan dolayı ağrımaya başlamıştı. 


Ertesi gün geldi, beni Regent’s Street’te kendi çalıştığı Garners Steak House’a götürmek için menajerden izin istedi. “Yok” dedi. “Veremem.” Kendi aramızda konuştuk. İrfan “Ahmet, çıkar ceketi at” dedi. Ceketi attık. Vardık oraya. İngiliz menajer vardı: Mr. Peak. İrfan, beni tembihlemişti hâlâ Grosvenor House Hotel’de çalıştığını söyle, sakın Wimpy’de çalıştığını söyleme diye. Safkan bir İngiliz olan Mr.Peak hızlı konuştuğu için yarı anladım, yarı anlamadım, ama durumu çaktırmadım. “Ertesi gün gel” dedi. Bereket ertesi gün o yoktu. Yardımcısı bir İspanyol vardı. Onunla daha kolay anlaştım. Burada Wimpy’den biraz daha fazla ücret alacaktım ama burası daha rahat. Öğleden sonra boşsun. Dil okuluna gidebilirim. Ve gittim. Bir de buranın müşterisi Wimpy müşterisi gibi değil, oturan müşteri. Burada hem yüzde alıyorsun hem de bahşiş alıyorsun. Böylece bu steak houseta da 7 ay çalıştım. 


Sonra yolunuz yine Wimpy’e mi düştü?


Bu dönemde permi ile İngiliz otellerinde çalışmak için gelip orada tutunamayanların yolu hep Wimpyci Ali Salih Usta’ya düştü. Oralarda tutunmaları mümkün de değildi. Steak houseda işime son verildi. Ali Usta benim için tekrar umut kapısı oldu. İbrahim Salih diye Türkiye’de okumuş, değerli bir supervisor vardı. Onun yanına gittim. “Ahmet seni Pancake’e alacağım dedi. O zaman adı Texas Pancake House diye geçiyor. 


Beni kısa bir süre sonra ikinci menajer yaptılar. Saat ücretimiz çıktı 27,5 kuruşa. Ali Usta’yı Londra’yı bölge bölge 5-6 kardeşi arasında bölüştürmüştü. Kardeşlerin en büyüğü Ali Salih Usta’ydı. West End bölgesinin sorumlusu kardeşi Cahit Usta beni Tottenham Court Road bölgesinin ikinci supervisorı yapacaktı ama olmadı. Çünkü harç bitti yapı paydos.  


Meşhur Wimpy grevi bu dönemde mi başladı?


Evet. O sırada İngiltere Türkiye İlericiler Birliği (İTİB) vardı. Bunlar teker teker Wimpylere girdiler ve beyin yıkamaya başladılar. Ali Usta’nın işçilerine “kardeşim” diyorlar. “Senin şu hakkın yok, bu hakkın yok.”  İnsanların kafalarını karıştırmaya başladılar. Bir de o dönemde İngiltere’de 3 gün kısa gün çalışma olayı başladı. Çünkü kömür madenlerindeki grevlerle ülke kaynıyor. Bunlar örgütlendikçe kafa tutmaya başladılar. Aynı zamanda Transport and General Workers Union ile temasa geçerek sendikayı da arkalarına aldılar. O zamanlar bir işveren için sendikaya kafa tutmak ipini hazırlamak demekti. Sendikaların İngiltere’de en güçlü olduğu dönemler bunlar. 


Bu arada Ali Salih Usta ipin ucunu kaçırmış. Her yere takım halinde restoranlar açıyor. Buralar şehrin en gözde yerleri. Sayıları arttıkça artıyor. Cesarete bak, inanamazsın. Buna deli cesareti derler. Demek güven vermiş ki bankasına istediği kadar kredi alabiliyor. Ama ne stok kontrolü var, ne merkezi kontrol. Şubelerin kârlılık düzeyi ölçülmüyor, bilinmiyor. 


Aynı zamanda şubelerde sendika baskısı artıyor. Ali Salih Usta biz menajerleri ve bazı önemli personeli bir steak houseda topladı. “Çocuklar” dedi. “Ben sendikaya karşı değilim ama burada beni yıkmak isteyen bir çeteyle karşı karşıyayız. Bunlar kendi kafalarındaki düzeni benim üzerimde kurmak istiyorlar.” 


Sonuç olarak bir yandan kardeşleri götürdü, bir yandan personel götürdü, bir yandan personelin içine giren militanlar işleri baltaladı. Bilhassa büyük şubelerde çok büyük yolsuzluklar oldu. Düşünebiliyor musun, 1973’de üç günlük hasılat olarak 2 bin sterlin yatırıyordum bankaya. O zaman bir servet bu. Şu evler var ya, o zaman 4 bin 500 sterlindi. O zamanlar restoran yok, müşterileri sıraya sokardık, 20 metre sıra olurdu. Ama neticesi hüsran oldu. 


1975’te şirketin muhasebecisi demiş ki “hiç çare yok, alacaklılar el koymadan hepsine kilit vuracaksın.” Çünkü son zamanlarda bizden nakit toplamaya başlamışlardı, faturalarını ödeyemedikleri için. Türkiye’deyim memlekete gitmiştim. Orada gazetede gözüme ilişti, baktım “Wimpy Kralı Ali Salih Usta iflas etti” yazıyor. Böylece Ali Salih Usta’nın sonunu Türkiye’de öğrenmiş oldum. Ben bir kez daha işsiz kaldım. 


(Haftaya söyleşinin son bölümünü yayınlayacağız…)



*Fotoğraf: Wimpyci Ali Salih Usta’nın Steak House’u ve J.Lyons Corner House (Fotoğraf Ahmet Sapaz’ın “O Yıllar” kitabından. 


Ahmet Sapaz: “İngiltere’deki bizim toplumun mayasını ilk biz oluşturduk"

Hiç yorum yok

19 Eylül 2024

Ahmet Sapaz, 1970’in son gününde bir otelde çalışmak üzere ayak basıyor İngiltere’ye… Londra’daki göçmenlerin ilk temsilcilerinden biri olduğu için Türkiyeli toplumun dününe - bugününe ilişkin önemli gözlemleri ve deneyimleri bulunuyor. Ahmet Sapaz ile kendi kişisel tarihi üzerinden Londra’daki “bizim toplumu” konuştuk.



Tuncay Bilecem

Ahmet Sapaz ile Müslüm Alataş’ın Nâzım Hikmet şiirlerini seslendirdiği Turkish Cypriot Community Association’daki şiir dinletisi etkinliğinde karşılaşmıştık. Sohbet ederken kendisinin Londra’ya çok erken bir dönemde ayak bastığını, bu konudaki tanıklıklarını “O Yıllar” adıyla kitaplaştırdığını öğrendim. Londra’daki toplum üzerine çalışmalar yaptığımı duyunca seve seve bu konuda söyleşi yapabileceğimizi söyledi. Böylece Stoke Newington’da Şengül - Hüseyin Kaplan çiftinin işlettiği şirin Cafe, Petit Coin’de bir araya gelerek söyleşimizi gerçekleştirdik.


İngiltere’ye göç etmeye nasıl karar verdiniz?


Türkiye’deki imkânsızlıklardan kaynaklandı. Ben köylü çocuğuyum. Ortaokuldan sonra biz yatılı okul aradık. Bunlardan kimisini kazanamadık, kimisine yaşımız tutmadı. Baktık sona gelmişiz; iki okul kalmış. Tapu Kadastro Lisesi ve Otelcilik Okulu diye bir okul. Hiç duymadığım bir okul. Türkiye’de de kimsenin bildiği yok. Kasabada bir tane otel var işte. Bunun okulu mu olur? Okulun parasız yatılı olması cazip geldi. Bizim başladığımızda 1964’te ilk mezunlarını verdi okul. Biz okula kayıt olduğumuzda yeni mezun olanlar –hepsi toplasan otuz kişi- okula geliyorlardı. İş bulamamışlar, bize “kardeşim boşuna öldürmeyin senelerinizi, yol yakınken dönün, başka okullara gidin” diyorlardı. Benim moralim bozuldu, abime haber gönderdim, okuldan kaçağım diye. Ertesi gün yıldırım gibi geldi. Oranın sekreteri vardı Gülay Abla, benim yakınım, nur içinde yatsın. Abimle ikisi beni ikna etmeye çalıştılar kaçmayayım diye. Abimin de kafası karıştı, çünkü bizde işi devlet veriyor. Devlete sırtını dayamadan bir şey olmuyor. Bu okulda ise öyle bir şey yok. İşi de sen bulacaksın, işvereni de sen bulacaksın. Ben de bu sırada 26. sıradan yedek olan aynı köyden arkadaşım Hasan’ın da okula aldırılmasını istedim. Gülay Abla, “uğraşacağım” dedi. İki hafta sonra o da geldi. Şimdi o da burada kulakları çınlasın, başarılı bir işadamı. 


Mezun olduktan sonra Türkiye’nin en büyük otellerinden biri olan İzmir Büyük Efes Oteli’nde staj ayarladım. İki yıl orada çalıştım. 1969 yılının ocak ayında askere gittim. 20 ay askerlik yaptım. 


Öğretmenlerimizin bir kısmı yabancıydı, onlar bize yol gösteriyordu. Okulda dilim normalde Fransızcaydı; ama Amerikan Kültüre giderek İngilizce öğrendim çat pat. Onun verdiği cesaretle İngiltere’ye iş başvuruları yapmaya başladım. Grosvenor House Hotel vardı Park Lane’de İngiltere’nin en büyük hoteliydi o zamanlar. Yazıştığım British Oteller ve Restoranlar Birliği bana orada 13 sterlin haftalıkla iş buldu. Dışarıdan geleni sıfırdan başlattıkları için komi olarak başlayacaksın. Kabul ettim. 


Böylece İngiltere maceranız başladı. Gelişiniz nasıl oldu?


Çalışma iznimin kâğıdı aralık ayının başında geldi. Ankara’dan gittim pasaport aldım. Tren bileti aldım, astronomik fiyatlarla. Tren Belçika’da bizi indirdi. Vapurla üç saat yolculuk ettik. Geçtik Dover’e pasaport kontrolüne. Polis, gerçekten meslek erbabı mıyım diye beni sorguya çekti. Bana “aç elini” dedi. Şöyle baktı “sen otelci olamazsın, ellerin nasırlı” dedi. Köyde iki ay çalıştığımı söyledim. Tercümana “sor bakalım” dedi. Ben o sırada ecel terleri döküyorum. Geri gönderilme ihtimalim de var. Cebimde de sadece on dolar var. “Hiç İngilizce biliyor musun?” dedi. Artık nasıl olduysa, “yes, I do” dedim memura. Artık tercümanı görmüyorum ben. Bir iki bir şeyler daha sordu, “yes”, “no” bir şeyler söyledim. “I’m sorry” dedi. Birden değişti, “çabuk tren kalkıyor yetiş” dedi.  Koşa koşa yetiştim. Victoria Tren İstasyonu’na gidecek trene bindim, ama benim maneviyatım sıfır. Cebimdeki on dolar, 4 sterlin 20 kuruş vardı. Trenden indim, otele gitmek için taksi bakıyorum. Bir adam çıktı karşıma, Türk olduğumu sormadan Türkçe “gemide senden başka Türk var mıydı?” dedi. “Var” dedim. “Dört veya beş kişi vardı. Daha sonra onları görmedim” dedim. “Seni kim getirdi buraya?” dedi. “Kendim geldim” deyince “Hadi oradan be” dedi. “Sen kimi kandırıyorsun?” Meğer o dönem, mafya çalışma izni başına beş bin lira alarak bu işin ticaretini yapıyormuş. 


Otele varınca ne yaptınız?


Taksi ile otele gittim. Beş altı katlı, blok blok birbirine bağlı bir bina. “Türkiye’den geldim” dedim. Memur gitti, bir dosya buldu. “Nerede kalacaksın?” dedi. “Bilmiyorum” dedim. “Paran var mı?” dedi. Dört sterlinden kalanları gösterdim. Gene kafasını salladı. Çattık belaya diyor içinden. Fakat mektuplarında size yer bulmanız konusunda yardımda olacağız diyordu. Beni Earls Court’ta Barkston Gardens sokağında P.M.Boy’s Club’a gönderdiler. Yeri otobüs ile buldum. Sakallı bir adam karşıladı beni. Bir oda gösterdi. “Burada başka biri daha kalıyor, geçici olarak beraber kalacaksınız” dedi. Üç dört gün uyumamışsın, tren yolculuğu yapmışsın. Bedenen çökmüşsün. Ertesi gün yani yılbaşı günü otele gittim. O zaman burada yılbaşı resmî tatil değildi. Elime bir kâğıt verdiler, sigorta kurumuna ve yabancılar polis şubesine kayıt yaptırmam için gitmemi istediler. “Ben buraları bulamam” dedim. Bereket o işleri bir şekilde hallettim. Bana iki gün izin verdiler. “Pazartesi başlayacaksın” dediler. Ben kaldığım yeri bulurum dedim içimden, taksiye para vermek istemiyorum. Otobüse bindim, yanlış durakta indiğim için kayboldum. Sonra yürüyerek otele geri geldim. “Bulamadım” dedim. “Demişlerdir ne salakmış bu da…” Yolun krokisini çizip bana verdiler. Öylelikle buldum yolu. 


Acemilik çok kötü bir şey değil mi?


Dünyanın neresine gidersen git, bir tanığın, bir rehberin olacak. Yoksa bocalar kalırsın. Çok sıkıntı çekersin, çok zorluk çekersin. Bu yüzden sonradan buraya gelenler hiç bizim kadar zorluk çekmediler. Hazıra geldiler, çünkü burada kurulu bir düzen vardı. Bir de işin garibi hepsi aynı bölgenin, belki de aynı kasabanın insanları. Emmi, dayı ilişkisi hâlâ devam ediyor. 1989’dan sonra gelenler böyledir. Önce gelenlerin durumu biraz farklıydı. Onların da tanıdıkları vardı, ama benim geldiğim yıllarda kimse yoktu. İngiltere’deki bizim toplumun mayasını ilk biz oluşturduk.


(Sürecek...)


http://www.bisikletligazete.com/search?q=Ahmet+Sapaz



*Fotoğraf: Ahmet Sapaz


Ahmet Sapaz, Centilmenler Kulübü'nde geçen 38 yılın anılarını; BİR BARMENİN ANILARI, OXFORD & CAMBRIDGE CENTİLMENLER KULÜBÜ'NDE 38 YIL başlığıyla kitaplaştırdı.






Centilmenler Kulübü'nde geçen 38 yıl kitap oldu: “Bir Barmenin Anıları" yayımlandı

Hiç yorum yok

23 Mayıs 2024


Ahmet Sapaz’ın, Londra’nın merkezi St. James’te bulunan Oxford ve Cambride Üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yıl boyunca tuttuğu günlükleri geçtiğimiz günlerde Londra'da Türkçe kitap olarak yayımlandı.

                           


                                                                                             

                                                                                                            Tuncay Bilecen 

 

Ahmet Sapaz’la Londra’da akademik bir çalışma yaptığım sırada tanıştım. Tanışıklığımız kısa sürede ahbaplığa dönüştü ve çeşitli vesilelerle görüşmeye başladık. Bir sohbetimizde bana Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı süre boyunca tuttuğu günlüklerinden ve bu günlükleri bir kitaba dönüştürme fikrinden söz etti. Birkaç gün sonra işe koyulmuştuk bile. Doğrusu, iki klasör dolusu, yüzlerce sayfalık el yazısı metinleri aldığımda birkaç ay içinde bu işin üstesinden gelebiliriz diye düşünüyordum. Ancak yanıldığımı çok geçmeden anladım, çünkü çıktığımız yolculuk sandığımdan daha uzun ve zahmetliydi. Bu klasörlerdeki kâğıtların tek tek bilgisayara aktarılması, düzenlenmesi ve üzerinden tekrar geçilerek kitap haline getirilmesi iki yılı aşkın bir zaman aldı. Bu süre zarfında Ahmet Sapaz’la görüşmelerimizi sürdürdük ve nihayet iki yıllık yorucu ama keyifli bir serüvenin ardından “artık kitabın yayımlanma vakti geldi!” dedik.

38 YILIN HİKÂYESİ BİR KİTAPTA TOPLANDI

Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl, Bir Barmenin Anıları’nda, Ahmet Sapaz’ın 14 Şubat 1976’da Centilmenler Kulübü’nde barmen olarak işe başlamasından, 28 Şubat 2014’te emekliye ayrılmasına kadar geçen 38 yıllık süre boyunca tuttuğu günlükler yer alıyor.

Bu günlüklerde Sapaz, Londra’nın merkezi St. James’te yer alan ve sadece Oxford & Cambridge üniversitesi mezunu üyelerin girebildiği Kulüp’te yaşadıklarına yer veriyor. Sapaz’ın günlükleri, kişisel bir hayat hikâyesinin çok ötesine uzanarak içinde bulunduğu dönemin sosyo-ekonomik ve siyasal koşullarına ilişkin de zengin gözlemler içeriyor. Böylece okuyucu, Prenses Diana’nın ölümünden, 11 Eylül 2001 terör saldırılarına kadar bu dönemde yaşanmış sayısız olayın Centilmenler Kulübü’nde nasıl yankılandığını da öğrenme fırsatı buluyor.



SÜRÜKLEYİCİ BİR ANI KİTABI

Centilmenler Kulübü, aynı zamanda İngiltere ve dünya siyasetine damga vurmuş önemli kişiliklerin de uğrak yeri olduğu için günlüklerde dönemin siyasî çekişmelerinin arka planı, Kulüp üyelerinin birbirleriyle gerilimli ilişkileri ve kapalı kapılar ardında dönen dedikodular da bolca yer ediyor. Bu bakımdan kitap, geleneksel İngiliz nezaketi ve siyasetinin görünmeyen yönüne ilişkin birçok ilginç detay barındırıyor.

Hüzünlü, komik, tuhaf kısaca insana dair pek çok hikâyenin yer aldığı Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl, Bir Barmenin Anıları, sürükleyici bir anı kitabı olarak da okunabilir.

KENDİ KALEMİNDEN AHMET SAPAZ

Her ne kadar nüfus kaydım 1948 yazıyorsa da esasında Temmuz 1947 yılında Çorum ilinin Sungurlu ilçesi Gökçam köyünde dünyaya gelmişim. O yılların ölümcül çocuk hastalığı olan kızamık salgınından kıl payı kurtularak hayata zar zor tutunmuşum.

İlkokulu köyümde, ortaokulu ilçem Sungurlu’da, Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi’ni ise Ankara’da okuyarak 1967 yılında hayata atıldım. Yaklaşık üç yıl boyunca o dönemin gözde bir oteli olan İzmir Büyük Efes Oteli’nde çalıştıktan sonra vatani görevimi yapıp kendi çabamla sağladığım çalışma izniyle 1970 yılının sonunda İngiltere’ye geldim.

Yeteri kadar İngilizcemi geliştirdikten sonra Türkiye’ye dönerim dediysem de, gurbet bize vatan oldu, dönemedim. Kısacası yuvamı Londra’da kurdum ve burada yaşamaya devam ediyorum.

Kendi çapımda bazı araştırmalar yaparak kimi insanların yararlanması için kitap haline getirip yayımladım. Bu elinizde tuttuğunuz kitap dördüncü yayınım oluyor. Daha da yayınlanmamış araştırmalarım, yazılarım vardır.

KİTABI NASIL EDİNEBİLİRSİNİZ?

Londra merkezli Press Dionysus yayınları tarafından yayımlanan Ahmet Sapaz’ın Bir Barmenin Anıları, Oxford & Cambridge Centilmenler Kulübü’nde 38 Yıl adını taşıyan kitabı Kuzey Londra'da bulunan Fieldseat Kafe'den ve aşağıdaki linkten temin edilebilir. Kitap ayrıca Amazon’da da satışa sunulmuş durumda. Kitap, yılbaşından sonra Türkiye'de de okurlarıyla buluşacak. 

https://pressdionysus.com/product/bir-barmenin-anilari-oxford-cambridge-centilmenler-kulubunde-38-yil-ahmet-sapaz/



Ahmet Sapaz


Ahmet Sapaz'ın Bisikletli Gazete'de yayınlanan diğer röportajları:

Ahmet Sapaz:“İngiltere’deki bizim toplumun mayasını ilk biz oluşturduk"

 http://www.bisikletligazete.com/2019/03/ingilteredeki-bizim-toplumun-mayasn-ilk.html 


 Ahmet Sapaz: Centilmenler Kulübü’nde otuz sekiz yıl

http://www.bisikletligazete.com/2019/03/ahmet-sapaz-centilmenler-kulubunde.html


Wimpy Kralı Ali Salih Usta nasıl iflas etti?

http://www.bisikletligazete.com/2020/09/wimpy-kral-ali-usta-nasl-iflas-etti.html

 

 

 

 

Ahmet Sapaz: Londra'da Centilmenler Kulübü’nde otuz sekiz yıl

Hiç yorum yok

15 Şubat 2024

Bu söyleşide Ahmet Sapaz; İngiliz yönetici sınıfının dışında kraliçenin eşini, iki oğlunu Norveç Kralı’nı, Danimarka Kraliçesi’ni ağırladıkları “Centilmenler Kulübü”nde geçen 38 yılını anlatıyor. 


Tuncay Bilecen



Wimpy Kralı Ali Usta iflas edince tekrar işsiz kaldınız.


Ali Usta’nın iflas ettiğini Türkiye’de öğrendim, İngiltere’ye döndüm. Artık geleli beş yıl olmuştu. Yavaş yavaş çevreyi tanımış, dil sorununu aşmıştım. Önce inanamadım tabi Ali Usta’nın iflas ettiğine. Çünkü 70-80 tane dükkânı var. Nasıl olur? diyorum içimden. Dört farklı yerde menajerlik yapmıştım ona. O dükkânları tek tek dolaştım. Gerçekten de kapatılmış.  Dükkânlar kilitli, içerisi postacının mektuplarıyla dolmuş. Gideyim bari işsizliğe yazılayım dedim. Ben şirketteyken cinlik yapmışlar. Her yıl izne giderken işyerinde beni girdi-çıktı göstermişler. Böylece süreklilik önlenmiş. Bir aylık başvuru süresini de kaçırmışım. Dolayısıyla hiçbir hakkım olmadı. Gittim işsizliğe kaydoldum. Haftanın ilk üç günü ödemiyorlar. Çalışma günü beş gün kabul edildiği için iki gün ödediler bana. Her hafta da imzaya gideceksin. İşsizlik kurumunun önü ana baba günü gibi, sırada sokaklarda gördüğümüz esrarcı, eroinci tipler de var. İşlerin de tam ölü zamanları, grevlerle ülke çalkalanıyor. Ekonomi gerçekten durmuş. 


Sonra tekrar garsonluk işine mi döndünüz?


Gazeteleri karıştırdım. Bayswater semtinde bir Yahudi şirketinin dört yıldızlı oteli garson arıyordu. Niteliğine bakmadan hemen işe başladım. Üç ay çalıştım orada. Arkadaşım Hasan Saat, bana “gel sana burada bir iş var, burası nezih bir yer, Centilmenler Kulübü’nde birlikte çalışalım” dedi. Haftada 38 saat çalışıldığını ve ücretin de fena olmadığını da ekledi. 


Buradaki yeni işiniz neydi?


İşim kulübün ana barını çalıştırmaktı; yani kulübün bar menajeriydim. Meğer Hasan işten çıkacakmış, beni biraz da bunun için aldırmış. 14 Şubat 1976’da işe başladım. Ha babam de babam devam ederken tam 38 sene olmuş. Burası şimdiye kadar çalıştığım yerlerden çok farklıydı. Dört binin üzerinde üyesi vardı. İngiltere’de yönetici sınıf dediğimiz lordların, sörlerin yüksek eğitimli, elit insanların kullandığı otel ve sosyal tesisti. Barmenlik farklı bir meslek, başka hiçbir mesleğe benzemiyor. Kişiyle aranda 50 santim var. Yüz yüzesin. Kraliçenin eşi, iki oğlu, Norveç’in Kralı, Danimarka’nın Kraliçesi zaman zaman bunlar da geliyor. Onlara servis yapıyorsun. Çok saygın insanlarla çalıştım, sana bir tanıdık gibi yaklaşıyorlar. Damak tadını öğrenip kişiye özel kokteyller yapıyorsun. Zaman oluyor bu insanlarla sohbet ediyorsun. O tür bir kulübe üye olmak adeta bir statü göstergesiydi. Üyeler Oxford veya Cambridge mezunuydular. Bunlar “jump up” değildir, soydan asil insanlardır. Kulübe ölünceye kadar da üye olarak kalırlar. O kulübün insanlarından çok şeyler öğrendim. Hatta onlardan ilham alarak, köyüme dair belgesel niteliğinde bir çalışma yapıp kitap olarak bastırdım ve insanlara dağıttım. Bu arada Türkiye’de beş baskı yapmış, “İçki ve Koktely” adlı bir kitabım vardır. 


Nasıl bir çalışma yaptınız köyünüze ilişkin?


Köyün tarihçesini, ilgili bilgilerini, iki yüz senelik soy sop zincirini tek tek tespit edip yazıya döktüm. İngiliz gibi düşünmenin ne olduğunu, milliyetçiliğin yalnız bayrak dalgalandırmak olmadığını, erdemliliğin kayıp değil kazanç olduğunu öğrendim. Gerçek milliyetçiliğin efelenmeden, kırıp dökmeden ülke çıkarlarını korumak olduğunu öğrendim. 


Bunca yıllık çalışma deneyimi size başka neler kattı?


Açıkçası onlardan diplomasiyi öğrendim ve şunu düşündüm: İngiltere bir imparatorluk, biz de öyleydik. Onlar nerelerden çekildilerse o topraklarda kurulan ülkelerle dost kaldılar. Bizim çekildiğimiz yerlerde kurulan ülkeler ise bizim düşmanımız, onların dostu oldu. İşte buna İngiliz gibi düşünmek diyorlar. Bu ülkeyi yönetenler gerçekten liyakat sahibi, zeki ve kültürlü insanlar. Torpille, ahbap çavuş ilişkisiyle iş yapmıyorlar, işi hak edene veriyorlar. Sakin düşünüp sağlıklı karar veriyorlar. Bilhassa çocuklarının eğitimine çok önem veriyorlar. 


Ne zaman emekli oldunuz?


2014’ün şubatında emekli oldum. Tam 38 çalıştım. Her iki yılda bir başkan değişir orada. Başkan, “ne olur gitme, benim başkanlığımda da kal burada” dedi. “Artık yeter” dedim. “İşi tadında bırakmak lazım.” Çıkarken de bana emeğimin karşılığı olarak 15 bin sterlinlik hediye çeki ve kulübün ömür boyu emekliliğini verdiler. 


Emekli olduktan sonra kulübe gitmeye devam ettiniz mi?


Çok seyrek. Eskiler emekli oldular. Şimdi tanıdık kimse de kalmadı. Yüze yakın personelden birkaç kişi var sadece. Gençler durmuyor. 


Türkiye’ye geri dönmeyi düşündünüz mü hiç?


Gurbete giden herkesin ilk yıllarda kafasında taşıdığı düşüncedir bir gün mutlaka ülkesine geri dönmek. Bu düşüncenin kolay kolay gerçekleşmeyeceğini yıllar ilerledikçe anlar insan. Farkında olmadan da kafandan silinip gittiğini görürsün. Çünkü zaman her şeyi değiştirmiştir. Çevreye alışmış, çoluğa çocuğa karışmışsındır. Onların okul yılları, gelecekleri, tahsilleri senin vatana dönme fikrini fersah fersah geçer. Artık nerede yaşıyorsan, orası vatan olmuştur senin için. Biz buraya geçici olarak geldiğimizi düşünüyorduk. Bir ev alıp borçlanmak neyimize diyorduk. Fikrimi değiştiren Kıbrıslı, 'Tenekeci’ namıyla bilinen rahmetli İbrahim Usta’dır. Beni emlâk acentesine götürerek ev almaya ikna etmeye çalışırdı. Böylece 1978 yılında şimdi oturduğumuz evimizi 20 sene borçlanarak aldık. Daha sonra insanların birbirlerini görerek fikirlerini değiştirdiklerine, ev satın aldıklarına şahit oldum. 


Hayatın bana öğrettiği en büyük ders, dünyanın neresine gidersen git orda sana yol gösterecek, rehber olacak bir tanıdığın, arkadaşın, dostun olacak. Rehber güvencedir, ışıktır. 


Zamanla birçok şeyi öğreniyorsun ama iş işten geçtikten sonra bu öğrendiklerinin bir değeri kalmıyor. Önce bir rehber, sonra cesur bir duruş, hayatın başarısı bu yollardan geçiyor. Yatırım diye Türkiye’ye yatırdığımız, her ne varsa, hepsinden zarar ettik. Düzeni olmayan, adalet kavramı oturmamış, uyanıklığın geçer akçe olduğu bir ülkede yatırım ancak bu kadar olurdu. 



*Fotoğraf: Ahmet Sapaz, 38 yıl çalıştığı kulüpten emekli olup ayrılırken… Kulübün Genel Müdürü Mr.Telfer emeklerinin karşılığı olarak kendisine hediye çeki takdim ediyor. 


Ahmet Sapaz, Centilmenler Kulübü'nde geçen 38 yılın anılarını; BİR BARMENİN ANILARI, OXFORD & CAMBRIDGE CENTİLMENLER KULÜBÜ'NDE 38 YIL başlığıyla kitaplaştırdı.





https://www.youtube.com/c/BisikletliGazete

https://twitter.com/BisikletliGaze1

 



Londra Kitap Şenliği’nde son dört gün

Hiç yorum yok

24 Kasım 2023

Kuzey Londra’da bulunan Fieldseat Kit@pEvi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen Londra Kitap Şenliği’nde son dört güne girilirken okurlar ve yazarlar bir araya gelmeye devam ediyor.



  

Londra’da Türkçe konuşan toplumun okur ve yazarlarını bir araya getiren 6. Londra Kitap Şenliği devam ediyor. Etkinliğin ilk gününde Uluslararası Pen Başkanı Burhan Sönmez’in moderatörlüğünde “Bir Diplomatın Kızı” ve “The Fugitive of Gezi Park” kitabının yazarı Deniz Goran ve gazeteci – yazar Semiha Durak okurlarıyla bir araya geldi.

Söyleşide, Deniz Goran, Gezi Parkı’na ilişkin romanını, Semiha Durak ise BirGün gazetesinde düzenli olarak yazdığı yazılardan oluşan “Yarının Kayıp Şarkısı” kitabını kaleme alma serüvenini anlatarak okurlardan gelen soruları cevaplandırdı.



Şenliğin ikinci gününün ilk söyleşisinde ise akademisyen Tuncay Bilecen’in moderatörlüğünde; Londra’da yaşayan yazar Dursaliye Şahan, senarist ve romancı Gülsüm Öz ve Londra’da emek mücadelesinin sembol isimlerinden Ali Rıza Aksoy konuşmacı olarak yer aldılar.

Dursaliye Şahan, İngilizceye Tottenham Boys olarak çevrilen kitabı üzerinden toplumdaki çetecilik ve uyuşturucu konusuna dikkat çekerken, Gülsüm Öz ise yakın zamanda Londra merkezli yayınevi Press Dionysus tarafından İngilizce olarak yayımlanan “Asylum” romanının gerçek bir hikâyeden yola çıkarak nasıl kurguladığını okurlarıyla paylaştı.

Söyleşide, Ali Rıza Aksoy, yaklaşık bir ay önce çıkan “Kasaba” adlı kitabında çocukluk yıllarına ilişkin anılarını nasıl bir araya getirdiğini anlattı. Aksoy, Londra yıllarına ilişkin kaleme aldığı anılarını önümüzdeki dönemde yayımlamayı düşündüğünü söyledi.



Şenliğin ikinci gününün ikinci söyleşi, gazeteci – yazar Faruk Eskioğlu, öykücü Mahir Ünsal Eriş ve şair Aliye Aybüke Özdemir’in katılımıyla gerçekleştirildi. Söyleşide; Faruk Eskioğlu, yazım süreci 8 yıl süren “Londra’da Bizim’kiler” başlıklı üç ciltlik kitabından söz ederken, Mahir Ünsal Eriş ise Londra’ya taşınmasının ardından yazarlık sürecinde yaşadığı değişimi anlattı.

Kapanışına dört gün kala, 6. Londra Kitap Şenliği’nde yazarlar ve okurlar bir araya gelmeye devam edecek. Etkinlikte 25 Kasım Cumartesi günü pandemi döneminde yazdığı notları “Londra Notları” adıyla kitaplaştıran Müge Çetinkaya, St. James’te bulunan Oxford ve Cambridge Centilmenler Kulübü’nde çalıştığı 38 yılın anılarını “Bir Barmenin Anıları” adıyla kitaplaştıran ve “Herkes Büyür Elbette” başlıklı kitabı geçtiğimiz günlerde yayımlanan, Cambridge’te yaşayan şair ve yazar Sultan Karakaş’ın katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirilecek.




Söyleşinin ardından ise Çiğdem Aslan, George Tsolokis, Spiros Bolovinis Fieldseat Organic Stage’te bir müzik dinletisi verecekler. 



Adres: Fieldsea Kafe, 665 High Rd, London N17 8AD


* Bu haber ilk defa 23 Kasım 2023 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır. 

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan