Londra Kürt Filmleri Festivali bu yıl 23-30 Eylül tarihleri arasında düzenleniyor. Bu yıl 13. kez düzenlenen festival, Wood Green Vue, Dalston Rio ve Prince Charles sinema salonlarında dünyanın farklı yerlerinden Kürtlerin hikayelerini Londra’ya getiriyor.
Seray Genç
Festival, 23 Eylül’de daha önce Arıcı (Beekeeper, 2013), die Schwalbe (2016) filmleriyle tanıdığımız Mano Khalil’in Komşular (Neighbours, 2021) filmi ve Elêonore Fourniau’nın dinletisiyle Wood Green Vue Sinema Salonu’nda açılışını yapacak.*
Çabuk Büyüyen Çocuklar
Komşular filminin çocuk karakteri Sero, Ferit Karahan’ın yönetmenliğini yaptığı Okul Traşı’nın (Brother’s Keeper, 2021) Yusuf ile Memo’su, Zahavi Sanjavi’nin Imad’ı farklı tarihsel kesitlerde farklı coğrafyalarda geçen bir çocukluğun izini sürüyor. Zorlukların, yokluğun, savaşın ve belki yersiz yurtsuzluğun kampında, yurdunda, okullarında geçen bir çocukluk bu… Çabuk büyümek zorunda bırakılan bir çocukluk. Çocuk yalnızlığını kimi zaman çoğaltan kimi zaman büyüklere bulaştıran suçluluğuyla baş eden ya da baş etmeye çalışan bu filmler kurmaca ya da belgesel bir kuşağı anlatıyorken, yönetmenlerin geçmişlerine, geldikleri topraklara bakışını da içeriyor. Bugün artık çocuk olmayan o yönetmenler ellerinde kameraları, perdede filmleri dünyanın pek çok yerindeki film festivallerini dolaşıyorken; artık ne o okul, ne o kamp ne de o yurt ücra bir köşe değil. Anlattıkları kendi hikayeleri, anlattıkları evrensel hikayeler. Artık o ücra köşeye herkesi ulaştırıyor, hikayelerini bilinir, görünür kılıyorlar.
Nehrin Öte Yakası |
Hêvîn’in Şarkısı
Peki o toprakları özleyenler, ayrılmak zorunda kalanlar, başka türlü hayal edenler. Duvarlarında asılı o cansız fotoğrafa canlarını kaybedip geri dönenler. Bir köy var uzakta diyenler ve o köyü kendi hayalleriyle, ütopyalarıyla düşleyen, düşünenler, diasporadaki kadınlar… Almanya’dan üç kuşaktan farklı kadının dokunaklı ve insani hikayelerini yine diasporadan, oyunculuk geçmişi de olan Serpil Turhan anlatıyor. Aidiyet, kimlik, ev ve “kendin olmak”. Aynı köyden ya da farklı köylerden, geldikleri köyün üç kuşak üzerinde etkisi, köyle kurdukları bağ, eski ve yeni bir memlekette kurdukları, kuracakları yaşama dair içten bir şarkı, Köy filmi… Hêvîn, Saniye ve Neno film boyunca birbirleriyle karşılaşmayan, “köye” ya da “o eve” zamansal ve tarihsel olarak farklı mesafede ve algıdalar. Sadece bu da değil, bir dil olarak Kürtçe ile ya da geldikleri topraklarla kurdukları ilişki de, hikayeleri de birbirinden farklı. Oysa film onları ortaklaştıran, o havada gezinen yoğun duygunun ne olduğunu paylaşıyor. Yargılamadan, yargılatmadan paylaşıyor kadınların hikayelerini bizimle yönetmen. Almanya’da yaşayan ve oyunculuk eğitimi alan Hêvîn’in şarkısına eşlik etmeye çağırıyor bizi.
Çiyayê me berfê lêkir Spî bûye, spî bûye Ez ji te dûr im, tu ji min dûr î Tim zivistan, spî bûye
Bihar hatiye gundê me Sor û zer bûye çiyayê me
Ez ji te dûr im, tu ji min dûr î Tim zivistan, spî bûye
Birîndar im ez vên nakim Ez vê jînê qebûl nakim
Ez ji te dûr im, tu ji min dûr î Tim zivistan, spî bûye
|
Dağlarımıza karlar yağmış Her taraf kış, bembeyaz olmuş
Senden uzağım, benden uzaksın Her taraf kış, bembeyaz olmuş
Bahar gelmiş köyümüze Kırmızı sarı olmuş dağlarımız
Senden uzağım, benden uzaksın Her taraf kış, bembeyaz olmuş
Yaralıyım, yapamıyorum Bu yaşamı kabul etmiyorum
Senden uzağım, sen benden uzaksın Her taraf kış, bembeyaz olmuş |
Bir Metafor Olarak Memleket ve Memo’yu Anmak
Bu yılki programın bir başka dikkat çeken özelliği Kürt Sineması’nda gerçeklikten referans alsa da fantastik, sürreel ya da epik bir anlatıyı baz alan filmlerin ustalık içeren bir sinematografik yaklaşımla gerçekleştirildiğini görmek. Bunda coğrafyanın verdiği kültürel baz olduğu kadar yönetmenlerin sinemasal hayal güçlerinin ve alternatif bir anlatı arayışlarının payı olduğu da bir gerçek. Arsalan Amiri’nin Venedik Film Festivali’nde gösterilen Zalava filmi her ne kadar 1970’li yılların sonundan, İran’ın bir Kürt köyünden gelse de bugünün İran’ına, kadın-erkek ilişkilerine ve İran taşrasına dair bir metafora dönüşebiliyor. Doğrudan görünmeyen, kendisini göstermeyen ve tüm yaşamları baskılayan bir rejimle karşı karşıya kalanlar, savaşanlar… Tıpkı Türkiye’nin baskıcı, soluk aldırmayan rejiminin metaforuna dönüşen bir gece olsun baş başa geçiremeyen, birbirini seven genç öğrenci çiftin kaldığı otel odası gibi, Serhat Karaaslan’ın Suçlular (Criminals) filminde. Ve tıpkı kaybettiği oğlu için rejim dahil herkese ve her şeye rağmen bir düğün dernek kurmak isteyen Zin’in imkansızı gerçek, gerçeği çatışmalı ve absürt kılması gibi Mehmet Ali Konar’ın Ali ve Zîn’in Dansı (The Dance of Ali and Zîn) filminde.
Dana Karim’in bir güzel aşk ve bir acı kayıp hikayesini anlatan The Wind Girl filmi, Semiha Yıldız’ın çocukluğunun anılarından yola çıkarak Cudi dağının ekolojik habitatını ve tahribatını ele alan filmi Cudiyê Miradan’ı (Cudi of the Wishes) ve benim kişisel olarak da hayatımın önemli bir dönemine denk gelen Batman’da sevgili Mehmet Aksoy birlikte katıldığımız, izlediğimiz filmler üzerine düşündüğümüz, tartıştığımız Yılmaz Güney Kürt Filmleri Festivali’nin yapıldığı salondan geri kalanlar üzerine bize bir tarihi, salonu, filmleri, film festivalini ve elbette sinemayı, Kürt Sineması’nın “burada”, tam da orada, o toprakları sıyırdığımızda altında kalanı gösteren Sibel Öge’nin Li Vir filmi de politik olduğu kadar estetik bir arayışın kısa ve öne çıkan filmlerinden. Festival kapsamında arkadaşlarının yaptığı bir kısa filmle anacağımız Mehmet Aksoy’u, Memo’yu ben bir de Li Vir’le Batman günlerimizle, izlediğimiz filmler ve o gün Bingöl Elmas’ın okuduğu birlikte yazdığımız metinle anacağım.
Son Olarak
Yazının başında Zarê’den Heza’ya demiştik. Zarê, Yezidi bir Kürt kadının karakteri olduğu 1926’da Sovyetler Birliği Ermenistan’ında yönetmen Hamo Beknazarian tarafından çekilen ilk Kürt filmi olarak kayıtlara geçiyor. Hêza ise Derya Deniz’in 2022 yılında IŞID’ın elinden kurtulan bir başka Yezidi kadından adını alan, Kürtçe’de güçlü anlamına da gelen son dönem Kürt filmlerinden biri.
1926’dan 2022’ye kadının özgürlüğünden, bağımsızlığından vazgeçmeyen bir sinemanın son dönem yönetmenleriyle, karakterleriyle tanışmak için ve Hêvîn’in sesinden Koma Amed’den bildiğimiz şarkıyı dinlemek için bir fırsat, bir davet; sansürsüz ve özgürce birlikte film izleyebilmek için Londra Kürt Filmleri Festivali.
*LKFF 2022 program, etkinlik ve filmlere dair https://www.lkff.co.uk
** 2022 yapımı iki filmi daha burada analım isterim. Kurdwin Ayub’un Berlin Film Festivali’nden
ödülle dönen filmi Sonne ve
Hirokazu Kore-eda ile çalışmış Japonya’da bir Kürt
göçmen, genç bir kadın olmaya dair, iki kez vatansız kalmaya dair duru bir
dille hikayesini anlatan Emma
Kawawada’nın My Small Land filmleri.
İki film de geleneksel ailelerden gelen genç kuşakların göçmen bir ülkede eve
ve kimliklerine dair sorular
soran eleştirel filmlerdi.
Zarê |
Hiç yorum yok
Yorum Gönder