Geçenlerde Ankara Anlaşmalıların paylaşım yaptığı bir Facebook grubunda “Arkadaşlar ben Türkiye’ye dönüyorum, herkese bol kazançlar…” şeklinde bir paylaşım gördüm… Hemen peşinden bu paylaşıma yorumlar yağmaya başladı.
Dijital tasarım işlerinin
aşinası değilim, Bisikletli Gazete’nin YouTube kanalında göçmenliğe dair el
yordamıyla yaptığım videolar ortalama 300 civarında görüntülenme alırken, geçen
yıl geri dönen Ankara Anlaşmalılarla ilgili yaptığım video (video bile değil
ses kaydı) yaklaşık 8 bin dinlenmeye erişti. Bunu ilkin demek ki “başarılı
göçmen hikâyeleri” yerine “dramla dolu göçmen hikâyeleri” daha
revaçta oluyor şeklinde yorumladım. Sonra düşündüm ki aslında söyleşi yaptığım
kişilerle benzer şeyleri yaşayanlar bir çözüm arayışı
içindeler.
Geçenlerde, ağırlıklı olarak
Ankara Anlaşmalıların paylaşımda bulunduğu bir Facebook grubunda yapılan paylaşımın
da bu kadar etkileşim almasını bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Benzer ruh
halinde olan birçok göçmen bulunuyor. Buna kendi tecrübelerini paylaşmak
isteyenler de eklenince etkileşim ister istemez artıyor.
Gelelim bu paylaşıma yapılan
yorumlara…
Yorumları kabaca dört başlıkta
toplayabiliriz:
1) Geri dönme kararı veren kişinin biraz daha dişini sıkması gerektiğini
söyleyenler…
2) Benzer bir ruh halinde olduğunu söyleyip (geçmişte ya da şimdi) ama geri
dön(e)meyenler…
3) Ah keşke ben de İngiltere’ye göç etseydim, asla geri dönmezdim diyenler…
4) Kendi kişisel deneyimini yegâne yol olarak görenler…
Şimdi tek tek bu grupları
incelemeye çalışalım…
“BİRAZ DAHA SIK DİŞİNİ,
HEPİMİZ AYNI YOLLARDAN GEÇTİK”
Geri dönmek isteyen kişiyi
ikna etek isteyenlerin kendi göçmenlik deneyiminden yola çıkarak “sabır” temasını
öne çıkardıklarını görüyoruz. Örneğin
yorum yapan biri şöyle diyor: “Merhaba, ilk başta herkese zor geliyor. Ailemizden
sevdiklerimizden ayrılıyoruz. Bize burayı toz pembe anlatıyorlar (özellikle
avukatımız muhasebecimiz.) Havası suyu insanı iyi değil evet ama yaşam kalitesi
parası çok iyi. Yalnızlığı severim, sevemesem de alışırım derseniz. Dönmeden
bir kez daha düşünün derim. Valla ben toz pembe anlatmıyorum kimseye
gerçekleri anlatıyorum. Bu sefer de cevapları hazır sen neden duruyorsun ya?
herkesin hikayesi farklı kimi duruyor kimi dönüyor kimi durmak zorunda kalıyor.
Sonuç olarak boktan bir yer…”
Başka biri ise, geri döndükten
sonra daha büyük bir pişmanlık yaşayabileceğini söylüyor: “Burada kalmanın bir
bedeli var. Herkes bu bedeli ödemek zorunda değil. Saygı duyuyorum. Yakın
zamanda okuduğum bir yorumu aktarmak istiyorum. Türkiye ye dönen birisi aynen
şunu söylüyor; ‘İngiltere ye gitmek bir hata idi fakat dönmenin daha büyük bir
hata olduğunu geç anladım. Çok pişmanım’ yazıyordu.”
Başka biri ise, İngiltere’ye
büyük beklentiler içinde gelmemek gerektiğini, kültürel olarak da uyum sağlamak
gerektiğini ve şu anda Türkiye’nin daha kötü durumda olduğunu hatırlatıyor: “Buraya
büyük beklentiler ile gelmek doğru değil. Pek çok insanda gördüm bunu. Memleket
(İngiltere) bence gayet güzel. Hayat olarak da iyi. Dilini öğrenince hele, çok
daha kolay birçok konu. Türkiye’yi burada yaşamak isteyene çok denk geldim.
Başka bir memlekette olduğunuzu kabullenince bence durum değişebilir. İş yapmak
aslında çok da zor olmamalı. Tabii pandemi ve kısıtlamalar oldukça zorladı
hepimizi. Destek alamamamıza rağmen devlet yine de birçok farklı şekilde
destekler yaptı, yapıyor. Türkiye’den gelen ses orada durumun ciddi anlamda
kötü olduğunu söylüyor.”
“ASLINDA BEN DE DÖNERDİM AMA…”
Geri dönüş göçüyle ilgili yaptığım çalışma sırasında bir görüşmeci “dönmeyi
düşünüyor musunuz?” sorusuna “30 yıldır her gün geri dönmeyi düşünüyorum”
cevabını vermişti. Dolasıyla bir gün geri dönerim düşüncesi her göçmenin
aklından çeşitli şartlara bağlı olarak geçen bir duygudur.
İkinci kategoride yorum yapanlar,
paylaşımı yapan kişiyle benzer bir ruh halinde olduklarını belirtiyorlar. Örneğin
biri alışkanlıkların geri dönmeye engel olduğunu, üstelik döndüğünde bulacağı
ülkenin bıraktığı gibi olmayacağını hatırlatıyor: “Ben bu ülkenin iyi kötü
birçok yönünü gördüm ve insanlara sizin gibi anlatıyorum. Ben de aynı cevabı
alıyorum. Uzun yıllar burada kalınca dönmek kolay olmuyor. Bıraktığın gibi
değil çünkü” diyor.
Bir başkası ise “ben çok
sevdim de iş bulamazsam dönecem ben de mecbur” diyor.
“NİYE GERİ DÖNÜYORSUN, BİZİM
DE HAKKIMIZI YEDİN!”
Gelelim, yorumları Türkiye’den
okuyup “biz orada olmak için her şeyi yapardık, oturun oturduğunuz yerde” mealinde
sözler sarf edenlere.
Örneğin biri şöyle yazmış: “Ulan
keşke biz gidebilsek yemişim hasreti özlemi.” Bir başkası ise geri dönme
kararı veren kişinin başka Ankara Anlaşmalıların önünü kestiğini düşünecek
kadar ileriye götürüyor işi: “Gerçekten gitmek isteyenlerin işine engel
oluyorsunuz zorlukları başta hesaplamadınız mı burada (Türkiye) çok matah bi
hayat yaşıyormuşsunuz gibi… Kalmayacaksanız hiç baş vurmasaydınız da ihtiyacı
olanın hakkını yemeseydiniz, siz olmasaydınız belki bi başkası giderdi ülke
yangın yeri her şey aldı başını gidiyor gitmişsin bari sık dişini kal burdan
daha şanslısın hakkını kaybetme bizim hakkımızı yedin kendi hakkına sahip çık
bari alışınca bize dua edersin.”
Bir başka yorumda ise şöyle
yazıyor: “Gitsem geri dönmeyi bırak buranın hayalini bile kurmam şans yanlış kişilerde.”
Bu gruptaki yorumcular kapağı bir İngiltere'ye atsaydım, başka bir şey düşünmezdim. Ayağınıza gelen fırsatı tepmeyin hatta bize de mani olmayan diyerek adeta göç etmiş kişileri talihli kişiler olarak addediyorlar...
GÖÇMENLİK HİYERARŞİSİ
Göçmenlik hiyerarşisi, bir yere daha önce gelen kişinin o yerle ilgili bol kepçeden “ahkam kesme hakkını” kendinde bulmasıdır. Sizden sürekli kötü olduğunuzu duymak isteyen bazı kişiler gibi bunlar da göç ettiğinizde, ilk zamanlarda yanınızda yörenizde bulunarak üzerinizde sürekli bir tahakküm ilişkisi kurmak isterler. Tahakküm diyorum çünkü eşsiz deneyimlerinin ayak izlerini aynı şekilde takip etmenizi isterler. Aradan yıllar geçince bir bakarsınız, bu kişiyle ilişkiniz kalmamış… Üstelik eşsiz deneyimler olarak söylediklerinin çoğu da tamamen kendi değer yargılarından ibaretmiş.
Bir yorumcu şöyle diyor: “Şu yorumları okuyunca bazen
aynı ülkede olmadığımızı düşünüyorum. Hangi ülkeye gidersen git hak ettiğin
gibi yaşarsın. Bu kadar kötü şeyler yaşıyorsanız bu sizinle alakalı. Kebab
shopta üç kuruşa işi kabul eden sizsiniz şikâyet edende siz. İllegal çalışmayı
kabul ederseniz hakareti kötü muameleyi de kabul edersiniz. Eşek olursan semer
vuran çok olur. Türkiye’den geliyorsun burada Türklerin yanında çalışıyorsun. Türkiye’de kalman daha mantıklı. Ben ülkemi sevmediğim için
değil ülkemdeki kokuşmuş zihniyetten kurtulmak için geldim. Ne yaptığını
bilirsen akıllı olursan bunların hiçbirini yaşamazsın benim gibi. Boş yere burada
ezilenleri oynamayın. Ve buradaki TÜRK işverenlerden uzak durun çünkü Türkiye’deki
kokuşmuş zihniyetten daha da rezildirler…”
Ben bu göçmenlik hiyerarşisi mefhumunu 90’lı yıllarda üniversite öğrencisiyken çektiğim otostoplardaki şoförlerin ruh haline benzetiyorum. Şoför, sizi yolda alma zahmetine katlandığı için benzer bir üstünlük ilişkisi kurar ve hemen akıl vermeye başlardı:
- Öğrenci miyiz?
- Evet abi.
- Biz de hayat üniversitesinde okuduk.
- Ne güzel abi.
- Aaa bak hayatı bana soracaksın; bir İngilizce bir bilgisayar bunları bileceksin. Biz neler gördük neler. Siz daha bir şey görmediniz...
- Tabi abi tabi…
Muhabbet bu minval üzerine
uzayıp gidebilir…
***
Bir kişinin göç edebilmesi
için üç sermayeden en az birine sahip olması gerekir. Bunlar beşeri sermaye
(eğitim ve vasıf), sosyal sermaye (tanıdık, bağlantı) ve finansal sermayedir. Buna
yaş, fiziksel engel vs. gibi birçok ara faktör ekleyebiliriz. Yaşayacağınız
zorluk bu üçüne ne ölçüde sahip olduğunuzla ilgili oluyor. Burada beşeri sermayenin bir parçası olan dil
yeterliliğinin altını çizelim…
Son dönemlerde gelen bazı
Ankara Anlaşmalıların “Hele bir gidelim bakarız. Kervan yolda düzülür” gibi bir
mantıkla hareket ettiklerini görüyoruz. Oysa
göç kararının enine boyuna düşünülmeden alınmaması gerekiyor. Üstelik İngiltere
hem pahalı bir ülke hem de buradaki sosyo-ekonomik yapı Türkiye’den çok farklı.
Buna bir de Kovid – 19 salgınının ekonomide yarattığı tahribatı ekleyelim. Hal
böyle olunca, kısa süren bir iyimserliğin ardından acı gerçeklerle
karşılaşılıyor. Bu sefer acilen iş bulma,
gelir yaratma ihtiyacı hasıl oluyor. Böylece Türkiye’de orta sınıf mensubu olan
kişi burada sınıf düşerek “ne iş olsa yaparım, yeter ki iş olsun” şeklinde bir
hayata adım atıyor.
Tabii herkesin dram yaşadığını
iddia etmiyorum. Özellikle dil bilen ve vasıflı olan göçmenler söz
konusu uyum sürecini çok çabuk atlatabiliyorlar…
Ankara Anlaşması yıllara göre başvuru sayısı (Home Offic, 2020)
Hiç yorum yok
Yorum Gönder