latest

Bir Facebook paylaşımı ve Ankara Anlaşmalılar: “gelen bir pişman, gelemeyen bin pişman"

19 Eylül 2022

/ by Bisikletli Gazete

Geçenlerde Ankara Anlaşmalıların paylaşım yaptığı bir Facebook grubunda “Arkadaşlar ben Türkiye’ye dönüyorum, herkese bol kazançlar…” şeklinde bir paylaşım gördüm… Hemen peşinden bu paylaşıma yorumlar yağmaya başladı.



Tuncay Bilecen

bisikletligazete@gmail.com

Dijital tasarım işlerinin aşinası değilim, Bisikletli Gazete’nin YouTube kanalında göçmenliğe dair el yordamıyla yaptığım videolar ortalama 300 civarında görüntülenme alırken, geçen yıl geri dönen Ankara Anlaşmalılarla ilgili yaptığım video (video bile değil ses kaydı) yaklaşık 8 bin dinlenmeye erişti. Bunu ilkin demek ki “başarılı göçmen hikâyeleri” yerine “dramla dolu göçmen hikâyeleri” daha revaçta oluyor şeklinde yorumladım. Sonra düşündüm ki aslında söyleşi yaptığım kişilerle benzer şeyleri yaşayanlar bir çözüm arayışı içindeler.

Geçenlerde, ağırlıklı olarak Ankara Anlaşmalıların paylaşımda bulunduğu bir Facebook grubunda yapılan paylaşımın da bu kadar etkileşim almasını bu şekilde değerlendirmek gerekiyor. Benzer ruh halinde olan birçok göçmen bulunuyor. Buna kendi tecrübelerini paylaşmak isteyenler de eklenince etkileşim ister istemez artıyor.

Gelelim bu paylaşıma yapılan yorumlara…

Yorumları kabaca dört başlıkta toplayabiliriz:

1) Geri dönme kararı veren kişinin biraz daha dişini sıkması gerektiğini söyleyenler…

2) Benzer bir ruh halinde olduğunu söyleyip (geçmişte ya da şimdi) ama geri dön(e)meyenler…

3) Ah keşke ben de İngiltere’ye göç etseydim, asla geri dönmezdim diyenler…

4) Kendi kişisel deneyimini yegâne yol olarak görenler…

 

Şimdi tek tek bu grupları incelemeye çalışalım…

“BİRAZ DAHA SIK DİŞİNİ, HEPİMİZ AYNI YOLLARDAN GEÇTİK”

Geri dönmek isteyen kişiyi ikna etek isteyenlerin kendi göçmenlik deneyiminden yola çıkarak “sabır” temasını öne çıkardıklarını görüyoruz.  Örneğin yorum yapan biri şöyle diyor: “Merhaba, ilk başta herkese zor geliyor. Ailemizden sevdiklerimizden ayrılıyoruz. Bize burayı toz pembe anlatıyorlar (özellikle avukatımız muhasebecimiz.) Havası suyu insanı iyi değil evet ama yaşam kalitesi parası çok iyi. Yalnızlığı severim, sevemesem de alışırım derseniz. Dönmeden bir kez daha düşünün derim. Valla ben toz pembe anlatmıyorum kimseye gerçekleri anlatıyorum. Bu sefer de cevapları hazır sen neden duruyorsun ya? herkesin hikayesi farklı kimi duruyor kimi dönüyor kimi durmak zorunda kalıyor. Sonuç olarak boktan bir yer…”

Başka biri ise, geri döndükten sonra daha büyük bir pişmanlık yaşayabileceğini söylüyor: “Burada kalmanın bir bedeli var. Herkes bu bedeli ödemek zorunda değil. Saygı duyuyorum. Yakın zamanda okuduğum bir yorumu aktarmak istiyorum. Türkiye ye dönen birisi aynen şunu söylüyor; ‘İngiltere ye gitmek bir hata idi fakat dönmenin daha büyük bir hata olduğunu geç anladım. Çok pişmanım’ yazıyordu.”

Başka biri ise, İngiltere’ye büyük beklentiler içinde gelmemek gerektiğini, kültürel olarak da uyum sağlamak gerektiğini ve şu anda Türkiye’nin daha kötü durumda olduğunu hatırlatıyor: “Buraya büyük beklentiler ile gelmek doğru değil. Pek çok insanda gördüm bunu. Memleket (İngiltere) bence gayet güzel. Hayat olarak da iyi. Dilini öğrenince hele, çok daha kolay birçok konu. Türkiye’yi burada yaşamak isteyene çok denk geldim. Başka bir memlekette olduğunuzu kabullenince bence durum değişebilir. İş yapmak aslında çok da zor olmamalı. Tabii pandemi ve kısıtlamalar oldukça zorladı hepimizi. Destek alamamamıza rağmen devlet yine de birçok farklı şekilde destekler yaptı, yapıyor. Türkiye’den gelen ses orada durumun ciddi anlamda kötü olduğunu söylüyor.”

 

“ASLINDA BEN DE DÖNERDİM AMA…”

Geri dönüş göçüyle ilgili yaptığım çalışma sırasında bir görüşmeci “dönmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna “30 yıldır her gün geri dönmeyi düşünüyorum” cevabını vermişti. Dolasıyla bir gün geri dönerim düşüncesi her göçmenin aklından çeşitli şartlara bağlı olarak geçen bir duygudur.

İkinci kategoride yorum yapanlar, paylaşımı yapan kişiyle benzer bir ruh halinde olduklarını belirtiyorlar. Örneğin biri alışkanlıkların geri dönmeye engel olduğunu, üstelik döndüğünde bulacağı ülkenin bıraktığı gibi olmayacağını hatırlatıyor: “Ben bu ülkenin iyi kötü birçok yönünü gördüm ve insanlara sizin gibi anlatıyorum. Ben de aynı cevabı alıyorum. Uzun yıllar burada kalınca dönmek kolay olmuyor. Bıraktığın gibi değil çünkü” diyor.

Bir başkası ise “ben çok sevdim de iş bulamazsam dönecem ben de mecbur” diyor.

 

“NİYE GERİ DÖNÜYORSUN, BİZİM DE HAKKIMIZI YEDİN!”

Gelelim, yorumları Türkiye’den okuyup “biz orada olmak için her şeyi yapardık, oturun oturduğunuz yerde” mealinde sözler sarf edenlere.  

Örneğin biri şöyle yazmış: “Ulan keşke biz gidebilsek yemişim hasreti özlemi.” Bir başkası ise geri dönme kararı veren kişinin başka Ankara Anlaşmalıların önünü kestiğini düşünecek kadar ileriye götürüyor işi: “Gerçekten gitmek isteyenlerin işine engel oluyorsunuz zorlukları başta hesaplamadınız mı burada (Türkiye) çok matah bi hayat yaşıyormuşsunuz gibi… Kalmayacaksanız hiç baş vurmasaydınız da ihtiyacı olanın hakkını yemeseydiniz, siz olmasaydınız belki bi başkası giderdi ülke yangın yeri her şey aldı başını gidiyor gitmişsin bari sık dişini kal burdan daha şanslısın hakkını kaybetme bizim hakkımızı yedin kendi hakkına sahip çık bari alışınca bize dua edersin.”

Bir başka yorumda ise şöyle yazıyor: “Gitsem geri dönmeyi bırak buranın hayalini bile kurmam şans yanlış kişilerde.”

Bu gruptaki yorumcular kapağı bir İngiltere'ye atsaydım, başka bir şey düşünmezdim. Ayağınıza gelen fırsatı tepmeyin hatta bize de mani olmayan diyerek adeta göç etmiş kişileri talihli kişiler olarak addediyorlar... 

  

GÖÇMENLİK HİYERARŞİSİ

Göçmenlik hiyerarşisi, bir yere daha önce gelen kişinin o yerle ilgili bol kepçeden “ahkam kesme hakkını” kendinde bulmasıdır. Sizden sürekli kötü olduğunuzu duymak isteyen bazı kişiler gibi bunlar da göç ettiğinizde, ilk zamanlarda yanınızda yörenizde bulunarak üzerinizde sürekli bir tahakküm ilişkisi kurmak isterler. Tahakküm diyorum çünkü eşsiz deneyimlerinin ayak izlerini aynı şekilde takip etmenizi isterler. Aradan yıllar geçince bir bakarsınız, bu kişiyle ilişkiniz kalmamış… Üstelik eşsiz deneyimler olarak söylediklerinin çoğu da tamamen kendi değer yargılarından ibaretmiş. 

Bir yorumcu şöyle diyor: “Şu yorumları okuyunca bazen aynı ülkede olmadığımızı düşünüyorum. Hangi ülkeye gidersen git hak ettiğin gibi yaşarsın. Bu kadar kötü şeyler yaşıyorsanız bu sizinle alakalı. Kebab shopta üç kuruşa işi kabul eden sizsiniz şikâyet edende siz. İllegal çalışmayı kabul ederseniz hakareti kötü muameleyi de kabul edersiniz. Eşek olursan semer vuran çok olur. Türkiye’den geliyorsun burada Türklerin yanında çalışıyorsun. Türkiye’de kalman daha mantıklı. Ben ülkemi sevmediğim için değil ülkemdeki kokuşmuş zihniyetten kurtulmak için geldim. Ne yaptığını bilirsen akıllı olursan bunların hiçbirini yaşamazsın benim gibi. Boş yere burada ezilenleri oynamayın. Ve buradaki TÜRK işverenlerden uzak durun çünkü Türkiye’deki kokuşmuş zihniyetten daha da rezildirler…”

Ben bu göçmenlik hiyerarşisi mefhumunu 90’lı yıllarda üniversite öğrencisiyken çektiğim otostoplardaki şoförlerin ruh haline benzetiyorum. Şoför, sizi yolda alma zahmetine katlandığı için benzer bir üstünlük ilişkisi kurar ve hemen akıl vermeye başlardı:

- Öğrenci miyiz?

- Evet abi.

- Biz de hayat üniversitesinde okuduk.

- Ne güzel abi.

- Aaa bak hayatı bana soracaksın; bir İngilizce bir bilgisayar bunları bileceksin. Biz neler gördük neler. Siz daha bir şey görmediniz...

- Tabi abi tabi…

Muhabbet bu minval üzerine uzayıp gidebilir…

 

***

Bir kişinin göç edebilmesi için üç sermayeden en az birine sahip olması gerekir. Bunlar beşeri sermaye (eğitim ve vasıf), sosyal sermaye (tanıdık, bağlantı) ve finansal sermayedir. Buna yaş, fiziksel engel vs. gibi birçok ara faktör ekleyebiliriz. Yaşayacağınız zorluk bu üçüne ne ölçüde sahip olduğunuzla ilgili oluyor. Burada beşeri sermayenin bir parçası olan dil yeterliliğinin altını çizelim…

Son dönemlerde gelen bazı Ankara Anlaşmalıların “Hele bir gidelim bakarız. Kervan yolda düzülür” gibi bir mantıkla hareket ettiklerini görüyoruz.  Oysa göç kararının enine boyuna düşünülmeden alınmaması gerekiyor. Üstelik İngiltere hem pahalı bir ülke hem de buradaki sosyo-ekonomik yapı Türkiye’den çok farklı. Buna bir de Kovid – 19 salgınının ekonomide yarattığı tahribatı ekleyelim. Hal böyle olunca, kısa süren bir iyimserliğin ardından acı gerçeklerle karşılaşılıyor. Bu sefer acilen iş bulma, gelir yaratma ihtiyacı hasıl oluyor. Böylece Türkiye’de orta sınıf mensubu olan kişi burada sınıf düşerek “ne iş olsa yaparım, yeter ki iş olsun” şeklinde bir hayata adım atıyor.

Tabii herkesin dram yaşadığını iddia etmiyorum. Özellikle dil bilen ve vasıflı olan göçmenler söz konusu uyum sürecini çok çabuk atlatabiliyorlar…

  


Ankara Anlaşması yıllara göre başvuru sayısı (Home Offic, 2020)

 

 




 

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan