latest

Djanan Turan'dan Yeni Müzik Ziyafeti: “Yangın" ve “Diamond In Black" (RÖPORTAJ)

27 Temmuz 2023

/ by Bisikletli Gazete

 Kuzey Londra yeraltı (underground) müziğinin ana temsilcilerinden biri olan sanatçı Djanan Turan pandemi döneminde yazmaya başladığı yeni albümünden iki teklisini geçtiğimiz günlerde müzikseverlerin beğenisine sundu.

 Suna Alan







Djanan’ın pandemi döneminde üzerinde çalışmaya başladığı Love’s Company albümünden iki yeni teklisi 'Yangın' ve 'Diamond In Black' isimli eserlerin ortaya çıkışı ve müzik çalışmalarına ilişkin konuştuk.

 

Pandemi döneminde yeni albümün üzerinde çalışmaya başladığını ve iki yeni teklinin yayınlanacağını duyduk. Bu süreçte müzik yaratma ve yazma sürecinden bahsedebilir misin?

Evet, iki tekli, Yangın ve Diamond In Black 16 Haziran’da yayınlandı. 2018’de oğlum dünyaya geldi ve bir süre kafamdaki fikirleri üretime geçirmek için zaman bulamadım. Sahne ve repertuar hazırlama kısmı, yaptığım atölyeler bütün çalışma zamanımı alıyordu. Pandemi dönemi tedirginlikle karışık da olsa bir dinginlik getirdi. Ailecek evde olmamız bana evde daha çok çalışma zamanı yarattı ve ben de tekrar üretim kısmına yoğunlaşabildim. Hem elimde daha önce telefonuma kaydettiğim, defterlerime yazdığım fikirleri toparladım, hem de yeni parçalar yazdım. Bunların 10 tanesi sanki zaten aynı evrenin parçası gibi olduklarından, onlardan bir albüm yapmaya karar verdim.

 

İlk teklin "Yangın"ın sözleriyle ilgili olarak, her türlü adaletsizliğe ve dünyadaki sorunlara dikkat çekmek istediğini belirtmişsin. Şarkının yaratılış süreci hakkında bize daha fazla bilgi verebilir misin?

Aslında şarkıyı böyle bir bilinç veya hedefle yazmadım. Şarkılar duygularımın yoğunlaştığı yerlerden fışkırıyor, sonra ben onların hedeflerine varabilmeleri için aracı oluyorum. Bir on yıl önce bu tarz şarkılar hiç yazamazdım mesela. Çocukluğum özgün müzik dinlemekle geçtiyse de, benim parçalarım daha çok insan ilişkileri, varoluşsal dertler, büyük önem taşıyan küçük duygular üzerine idi. Dünyayı düzeltmek üzerine bir şey yazmaya çalıştığımda çok didaktik geliyordu kulağıma. Galiba bir de gençliğin ve 90ları yaşamanın verdiği, sanki dünyayı zaten değiştirebileceğiz yanılsaması vardı. Ancak bir kabus gibi  dünyanın savaş üstüne savaş, diktatör üstüne diktatör ürettiğini gözlemledik. Biz ne kadar halatları tutmaya çabaladıysak, akıntı bizden güçlü ve tekne elimizden gidiyor. Hisler böyle olunca, bu şarkıların çıkması hem doğal oldu benim için, hem de benzer hisleri taşıyan insanlarla bir güç oluşturabilmek adına bir ihtiyaç... Yangın’ı ikinci çocuğum doğduktan sonra yazdım. Klavyemi yatağın başucuna taşımıştım. O uyurken enerjimin son damlalarıyla şarkının klavyelerini kaydettim önce birkaç gece ve üstüne bu sözler dökülüverdi. Pandeminin son safhalarındaydık ve dünya yine bize bir feyk atmıştı sanki. Pandemi başlarda inanılmaz bir dayanışma doğurmuştu. Bu küçücük virüs en güçsüze bakamadığımız yerde en tepedekinin de ne kadar aciz olduğunu gözlerimizin önüne sermişti. Bambaşka bir dünyaya çıkacağımıza inanmıştım ama hiçbir ders alınmamış, güçlünün daha da zalimleştiği bir dünyaya çıktık, empatiyi yüksek faizle borç vermişler gibi…

 

Daha önce de çok birlikte çalıştığım Tansay Omar şarkıya kendi stüdyosunda elektronik beat kaydedip yolladı bana. Sound On Music adlı bir kurumdan küçük bir fon alınca da stüdyoya girdim. Prodüksüyonu Francesco Pedrinoni adlı genç bir prodüktör/müzisyenle Fossil Stüdyolarında tamamladık.

 


İkinci teklin "Diamond In Black" hakkında konuşalım. Bu şarkıyı yazarken eşitsizlik ve adaletsizlik konularını ele almanın nedeni nedir? Şarkının yaratım süreci hakkında bizi aydınlatabilir misin?

Bu şarkı göz göre göre, doyumsuzluğa, adaletsizliğe, eşitsizliğe kurban ettiğimiz bebeklere, çocuklara bir ağıt. Çocukken Zülfü Livaneli’nin Hiroşima şarkısına kareografi hazırlardım sürekli. Hayalim, yetişkinlere bunu sunup, onları bir güzel ağlatıp, aydınlatıp, hep birlikte savaşlara karşı isyan etmelerine sebep olmaktı. O şarkıda sanki dünyayı değiştirecek tılsımı bulmuştum ve kullanmak için yanıp tutuşuyordum. Bu yaşta, şimdi hala Diamond In Black’le aynı hayalin peşinde koşuyorum.

 

Kendi bebeklerimle geçirdiğim süreçten sonra sözlerin çıkması zaten hiç zor olmadı. Bunca alet edevat, çocuk ürünleri, markaları, okul muhabbetleri vs’yi bırak, bir bebek ten taması olmazsa yaşayamıyor ve beyinlerinin gelişmesi için ilgiyle onaylanmaları gerekiyor. Yani bir kucak, bir gülücük bir çocuğun dünyasını değiştirecekken, o kadarını bile fazla gördüğümüz yüzbinlerce çocuk var dünyada, analarına babalarına dünyayı zindan ettiğimiz… Kadında da erkekte de bakma ve paylaşma arzusu var bence, illa biyolojik anne baba olmanın şart olduğunu düşünmüyorum. Şu sistemde içimizdeki o enerji ziyan oluyor. Bir insanla aramıza tonlarca hinlik giriyor. Bırakın kucak açmayı, standartlarımızı, doğru sandığımız düzeni koruma kaygısı öbür tarafta mağdur edilene potansiyel düşman gözüyle bakmamıza sebep oluyor, çocuk bile olsa! Neyi kimden koruyoruz, neden korkuyoruz, onu bile bilmiyoruz aslında ama bu zarar ziyan karşısında en iyi niyetlimiz bile çok az şey yapabiliyoruz.

 

Yeni albümün "Love's Company" hakkında daha fazla bilgi alabilir miyiz? Albümde hangi tarzlardan etkilendiğini ve duygularını en iyi şekilde ifade etmeye çalıştığını söylemişsin. Bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapabilir misin?

Küçüklüğümden beri müziği bir nevi ‘yiyen’ bir insanım. Çok fazla tarzı sevdim ve söyledim, kendimi kaybedercesine dinledim. Kimi repertuarı para kazanabilmek için, kimini de sadece kendim istediğim için çalıştım ve öğrendim. Bu çeşitliliğin etkisi kendi şarkılarıma da yansıdı hep. Zaman zaman bir single öbüründen çok farklı oldu. Ben şu anda sevdiğim herşeyi daha iyi sindirmiş olduğuma ve sentezlemeyi de daha doğal bir şekilde yapabilecek bilgi ve birikime sahip olduğuma inanıyorum. Bir de şu var ki küçükken yazlarım Kızkalesi diye bir köyde geçerdi. O kadar çok yüzerdik ki, akşam saati sahile vururduk neredeyse yorgunluktan. Ve o saatlerde her yerin müziği birden başlamış olurdu. Belki her akşam aynı şarkılar ama her yerinki farklı. Disko’dan Dr Alban, Macarena, Informer, artık hangisi hit ise o yaz, lokantalardan piyanist santörler, türkü barlarda ağıtlar, daha neler ve hepsini birbirine karışmış olarak duyardınız. O curcuna sound bana düşündükçe hala hem hüzün hem de huzur verir. Bazen diyorum, sonuçta benim varacağım sound acaba o mudur?!

 

Bu albüm şarkılarında tema olarak da bir bütünlük olduğunu düşünüyorum. Şu anda olduğum yeri çok iyi yansıtıyor. Dünyadan dertliyim, bazı edepsizlerin bizi neden kaosa sürüklediğini anlayamıyorum, ancak insanda müthiş bir güzellik de buluyorum. Çok şanslıyım ki etrafım harika insanlarla dolu. Onlardan büyük güç ve destek alıyorum. Üstelik benim küçük dünyam hem izole değil, hem de insan açısından çok çeşitli. Hal böyleyken genel gidişat neden bu kadar zıt, kafam almıyor.

 


Müzik yolculuğunda farklı türlerde performans sergilediğini belirttin. Bu çeşitlilik sana nasıl bir ilham ve deneyim katıyor?

Benim müziğe başlangıç noktam şarkı söylemek, yazmak; kayıt falan sonradan eklendi. Zaten dinleyici olarak zevkim de her zaman çeşitliydi. Çeşitlilik sesimi daha esnek bir şekilde kullanmamı sağladı. Benim gibi saatlerce susmadan şarkı söylemek isteyen bir insan için bu tabi çok güzel bir şey. İlham kısmını anlatmakla bitmez. Farklı dinleyicilere hitap edebilmiş olmak aslında insanın ayağını iyice bir yere bastırıyor. Müziğin varlığı, insanın müzik yapabilmesi, sürekli ona yeni bir şeyler eklemesi ve bunlar için vücudunu, doğadaki maddeleri, teknolojiyi kullanması… Hepsi müthiş. Bambaşka soundlarla hepimiz aynı şeyler için uğraşıyoruz: Duygu aktarabilmek, birilerinin vücudunda dalgalar titreştirmek, gaza getirip dans ettirmek, biraz olsun başka yerlere götürebilmek... Savaş bandolarını falan saymıyorum tabi, müziği böyle şeylere hiç karıştırmamış olsalar daha mutlu olurdum.

 

Bir de tabi başka müziklerin içinde doya doya yaşamış olmam onların yer etmesini sağladı. Bunlar şarkı yazarken ister istemez ortaya çıkıyor. Ben şarkılarıma eklenen o çeşitlilikten de memnunum.

 

Daha önce önemli mekanlarda sahne aldın, bu deneyimlerden biraz bahseder misin? Sahne performansını nasıl tanımlarsın?

Müziği sahnede paylaşmayı çok seviyorum. Her sahnenin ayrı değeri var. Maalesef bütçeler, elimizdeki çalışma saatleri hep el vermiyor ama, her sahneyi önden inceleyip performansı ona göre yaratmayı isterdim. Bunu elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Küçük akustik ortamları daha sade bir soundla, arada küçük hikayelerle doldurmayı seviyorum. Daha büyük sahnelerde davul ve basın getirdiği o zemine daha uzunca yayılma hissini seviyorum. Müziğe benim kadar değer veren müzisyen arkadaşlarımla o küçük yolculuğa beraber çıkmayı seviyorum. Şimdiye kadar Jazz Cafe, Glastonbury Festivali, Royal Albert Hall gibi büyük sahnelerde de ve yine çok küçük mekanlarda da sahne aldım. Ortamı doğru değerlendirdikçe her birinin tadı ayrı. Sahnede oturmuş repertuarı tekrarlamak kadar, yeni şeyler denemeyi, bazen çok içimden gelen bir şarkıyı eşliksiz söylemeyi de severim bu arada.

 

Bugüne kadar Türkçe ve İngilizce olarak yayınladığın albümler ve single'lar hakkında konuşabilir misin? Bu dillerde müzik yaparken arasındaki farkları nasıl değerlendiriyorsun?

Şimdiye kadar Düğüm adında bir albüm, Artigo ve Maze adlı İngilizce iki EP, ayrıca hem İngilizce hem Türkçe birçok tekli çıkardım. Şarkı yazarken bilerek bir dil seçmiyorum. Yazdıktan sonra o duygunun niye o dille daha çok bağdaştığını anlayabiliyorum. Duygular veya hikayeler, çıktığı merkeze bağlı olarak giyeceği dili kendi buluyor. Bazen şarkıyı öbür dile çevirmemi isteyenler oluyor ama bunu hiç yapamadım mesela. Şarkı bir bütün ve çevirmek zorlamak gibi geliyor bana. Bir de dilin kendi müziği var zaten. Vurgular, özellikle sesli harflerin tınladığı ağız pozisyonları da müziğin bir parçası. Sadece sözleri değiştirmekle aynı tadı vermek kolay olmuyor benim için.

 

Solo çalışmalarının yanı sıra diğer sanatçılarla iş birlikleri de yaptın. Bu iş birliklerinden bazılarını paylaşabilir misin ve bu deneyimler senin müzikal kariyerine nasıl katkı sağladı?

Evet. Mesela Sam and The Womp ve The Egg elektronik dans müziği yapan gruplarla sahne aldım, şarkı yazdım. Son zamanlarda Stevie-R ve Rey&Kjavik adlı yine elektronik müzik prodüktörleriyle stüdyo kayıdı yaptım. Bazı parçalarımın müziklerini birlikte çalıştığım müzisyen arkadaşlarımla yaptım. Son zamanlarda beni en mutlu eden birliktelik, depremden sonra dahil olduğum, senin (Suna Alan), Çiğdem Aslan, Dila Vardar’ın da vokal yaptığı ve birbirinden değerli Türkiyeli müzisyenlerden oluşan Solidarity Ensemble grubu. İlk olarak Royal Albert Hall’da düzenlenen yardım gecesinin parçası olduk.

 

Müziğin birçok çeşidine vurgun bir insan olarak, bu ortak çalışmalar, benim için sevdiğim ama kendi sahneme her zaman ekleyemediğim muhteşem eserleri yorumlamama fırsat oluyor. Orijinal parçalara gelince, başkalarından ilham alıp ortak bir sound çıkarmak benim için sözlerimi daha geniş yerlere yerleştirmek için fırsat oluyor. Elektronik müzik gruplarıyla söylemiş olamama rağmen kendim hiç bu tarz bir albüm yapmadım. Stevie R’in çıkardığı ortak çalışmalarımız underground dünyasında çok ilgi gördü. Benim için de yıllarca bir şekilde içinde bulunduğum bir dünyaya küçük bir hatıra, hediye bırakmak gibi oldu.  Bunun dışında, tabi bir de insan tanıma fırsatı oluyor ortak çalışmalar. Bizim işlerde öyle CV’ni alıp da bir şeye başvurma gibi bir durum yok genelde. İnsanlar birbirini işler sayesinde tanıyor. Başka bir alanda da olsa, yeni müzisyen, teknisyen, prodüktör vs tanımak, onlarla kafanızın uyup uymadığını görmek de bir fırsat tabi.

 

Son olarak, gelecekteki projelerin veya hedeflerin hakkında bize ipuçları verebilir misin? Seni neyin ileriye taşıyacağını düşünüyorsun?

Kısa vadedeki ilk hedef Love’s Company albümünün bütününü Kasım 2023’te paylaşmak ve devamında da bir lansman konseriyle de bu parçaları sahneye dökmek. Uzun vadede, daha çok parça kaydedip paylaşmak, hayat deneyimlerimle, bakış açımla büsbütün, zevkle taşıyacağım parçalar yazmak... Bunun yanında, tanıdığım müzisyenlerle de daha çok ortak çalışma yapmak isterim, gerek yorum olsun, gerek birlikte şarkı yazarak. Çalışmaya devam etmenin, yaşamanın, paylaşmanın, insanların hikayelerini dinlemenin, çalıştığım herkesten bir şeyler öğrenmenin beni ileriye taşıyacağına inanıyorum. Tabi ki şarkılarımı daha çok insan dinlesin isterim. Dinleyiciye ulaşmak ve uzun vadede sevgilerini ve desteklerini almak çok değerli.


www.djananturan.co.uk



Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan