latest

Göç meselesi ve iki farklı Avrupa

19 Kasım 2020

/ by Bisikletli Gazete

 Avrupa, uzun yılların birikimiyle ortaya çıkardığı değerlerden uzaklaştıkça, kendi yarattığı sorunların altında ezilmeye devam ediyor.  Göç konusu da bunlardan biridir ki Avrupa’da ortaya çıkan göç/ göçmen sorunu, kavimler göçünün bir sonucu değildir.




Yardaş Serdar Gökcan

yardasserdar@gmail.com

Sorun olarak tanımlanan göç meselesini, bumerangın dönüp dolaşıp atanın elini kesmesine benzetebiliriz. Yıllarca devam eden kaynakların, değerli madenlerin, insan gücünün sömürülmesinin bir diyeti değil midir “göç sorunu”? Şimdi bir başka sorunla karşı karşıya Batı toplumu, o da kuşaklar geçmiş olsa da uzun yıllar ucuz iş gücü olarak kullandıkları göçmenlerin bir türlü entegre (asimile mi demeliydim) olamaması(!)

“SİZ SINIRDA BEKLEYİN BİZ PARASINI VERELİM!”

Ülkelerine girmeye çalışan göçmenlere karşı akıllarına ilk gelen çözüm,   sınırda kalsınlar da biz parasını verelim şeklinde. Bunun sorunları çözmek yerine çoğaltmaktan başka bir işe yaramadığı ortada. Türkiye Yunanistan kara ve deniz sınırlarında yaşanan iç parçalayıcı görüntüler ve Fransa kıyılarından İngiliz topraklarına ulaşmaya çalışanların halleri ortada.

Avrupa’yı bu sorunlarla baş etmeye çalışan iki farklı Avrupa olarak tanımlamak mümkün. Bir tarafta; medeniyet tarihinin güzelliklerinin ortaya çıkmasına katkı sağlayan, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ideallerine sahip çıkan bir Avrupa var, diğer tarafta ise, eski yönetim biçimlerinin, sömürgeci geleneklerinin reflekslerini modernize ederek kullanan bir Avrupa. İlk Avrupa’nın sahip çıkmaktan onur duyulacak özelliklerini, acı çeken insanlara yardım etmekten kaçınmayan ve bunun için sivil toplum örgütlerinde organize olmuş insanlarda görmek mümkün. İkinci Avrupa ise, kendini iktidarların söylemlerinde ve devletlerin göçmen politikalarında her an göstermeye devam ediyor.

İNSAN KAÇAKÇILIĞININ KURBANI ÇOCUKLAR

Fransa’dan İngiltere’ye geçmeye çalışanların nasıl öldükleri gündeme geliyorken diğer acı verici olaylar gözlerden kaçabiliyor. Kimi skandallar, Windrush skandalı kadar medyada yer almadığından acılar ve uygulamalardaki aksaklıklar yaşanmaya devam ediyor. Örneğin 21.yy’da insan kaçakçılığı yapan köle tacirlerinin küçük yaşta ülkelerinden ve ailelerinden kaçırdıkları çocukları kaçak yollardan İngiltere’ye sokmaları sonrası yaşananlar çok çarpıcı.



2016 ile 2019 yılları arasında insan kaçakçılığı sonucu İngiltere’ye sokulan insanların toplam sayısı 4695 iken bunlardan sadece 549 yetişkin, geri kalan 4146’sı ise çocuktu. Kendisi de bir göçmen ailenin çocuğu olan İçişleri Bakanı Priti Patel, bu 4146 çocuktan sadece 28’ine oturum izni vermiş durumda. Kalanlar 18 yaşına geldiklerinde ülkelerine geri gönderilecekler. Bu çocuklardan bazıları çok küçük yaşlarda kaçırılarak köle tacirleri tarafından ülkeye sokulduklarından, aradan geçen bunca zaman sonra sınır dışı edildiklerinde nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını bilmiyorlar.

SORUNUN KAYNAĞI DİN Mİ?

Dünyanın gündemini sarsan terör eylemleri içinse, Avrupa’nın medeni devletlerinin yöneticilerinin ağzından çıkanları duyduğumuzda bu sorunun çözülmekten ne kadar uzak olduğunu anlıyoruz. Fransa gibi dünyanın bilim ve entelektüel gelişimine bunca katkı yapmış bir ülkenin yöneticisi, inanan sayısı olarak dünyanın ikinci büyük semavi dininin yapısal sorunları olduğunu söyleyecek cesareti ve yetkinliği kendisinde bulabiliyor. Üstelik bu densizliği yaparken de Avrupa medeniyetinin yukarıda bahsettiğim, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ideallerini korumak adına yaptığını söyleyebiliyor.



 İngiltere’nin bugünkü başbakanı, başbakanlığı öncesinde bir gazetedeki köşesinde, inancı gereği kapanmış kadınları posta kutularına ve banka soyguncularına benzetmekten çekinmiyor. Aynı ülkenin şu an muhalefette olan İşçi Partisi, Yahudilere karşı yaptığı kurumsal ayrımcılık nedeniyle bağımsız kuruluşlar tarafından eleştiriliyor. Diğer Avrupa devletlerindeki uygulamalar ve söylemlerle bu örnekleri çoğaltmak da mümkün.

SORUMLULUĞU GÖÇMENLERE ATMAK

Elbette terörün her türünü lanetlemeli ve çocuklarımızı bu korkunç tuzaktan korumak için her şeyi yapmalıyız. Ancak yöneticilerin yangına körükle giden bu söylemlerinin iyi niyetli çabaları engellemekten başka bir işe yaramadığını da söylemekten çekinmemeliyiz. Üstelik unutmayalım ki bu iğrenç terör eylemlerini gerçekleştirenlerin birçoğu, eylem yaptıkları ülkelerde doğmuş, büyümüş ve eğitim almış kişilerden oluşuyor. Ailelerin kökenlerinin altını çizmek, bu çocukların yeterince eğitilmediği ve uyum sağlayamadıkları gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmaktan başka bir şey değildir. Başkalarının inançları üzerine ahkâm kesmeyi kendisine iş edinen yöneticiler önce kendi vatandaşlarından iki bininin hangi motivasyonlarla orta doğudaki terör yapılanmalarında asker olmak için ülkelerini ve ailelerini terk ettiklerinin hesabını vermelidirler.



Avrupa’nın medeniyet iddiasının ve projesinin yıkılışının faturasını, karınlarını doyurup hayatta kalmaktan başka bir derdi olmayan gariban göçmenlere kesmek yerine, sağ politikaların ırkçı söylemlerle işbirliği içinde nasıl bir yıkıma yol açtığının farkına varmak gerekiyor.

 Politikacılardan daha çok bilim insanlarını dinlemediğimiz her an kaybedilmiştir. Geleceği kaybetmeyelim...

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Tüm hakları saklıdır
Tasarım by Orbay Soydan